Japonya'nın en uzun süre görev yapan başbakanı olmuştu: Şinzo Abe kimdir?

Eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe (AFP)
Eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe (AFP)
TT

Japonya'nın en uzun süre görev yapan başbakanı olmuştu: Şinzo Abe kimdir?

Eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe (AFP)
Eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe (AFP)

Japonya'da Nara kentinde katıldığı seçim kampanyası etkinliğinde silahla vurularak öldürülen eski Başbakan Şinzo Abe, ülke tarihinde bu görevde en uzun süre kalan isim olmuştu.
Abe, 2012-2020 döneminde 7 yıl 8 ay boyunca başbakanlık görevini yürüterek, ülkenin yakın tarihine damga vurmuştu.
İki yıl önce sağlık gerekçelerini göstererek istifa eden Abe, hala iktidardaki Liberal Demokrat Parti'de (LDP) ve Japonya siyasetinde etkili bir isim olarak görülüyordu. Nitekim ölümüne yol açan saldırı sırasında Abe, Nara kentinde LDP'nin milletvekili adayının seçim kampanyası etkinliğinde konuşma yapıyordu.

Japonya'nın en nüfuzlu ailelerinden geliyor
Abe, 21 Eylül 1954'te Japonya'nın başkenti Tokyo'da dünyaya geldi. Hem anne hem de baba tarafından dedeleri, İmparatorluk Japonyası'nda ve savaş sonrası yıllarda siyasi ve ekonomik nüfuza sahip isimlerdi.
Baba tarafından dedesi Kan Abe, ülkenin güneyindeki Yamaguchi şehrinde toprak sahibi bir aileye mensuptu. Kan, İkinci Dünya Savaşı sırasında Temsilciler Meclisi'nde yer aldı.
Abe'nin babası Şintaro Abe da 1958 ve 1991 arasında uzun yıllar Temsilciler Meclisi üyesiydi. Bu dönemde Kabine Baş Sekreteri, Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanı ve Dışişleri Bakanı olarak farklı hükümetlerde yer alan Şintaro, İkinci Dünya Savaşı'nda kamikaze pilotu olmak için gönüllü oldu fakat eğitimini tamamlamadan savaş sona erdi.
Abe'nin anne tarafından dedesi Nobusuke Kişi ise İkinci Dünya savaşı yıllarında Japonya'nın işgal altında tuttuğu Çin topraklarının ve Mançurya bölgesinin kukla yönetiminin fiili ekonomik idarecisi konumundaydı. Savaş sırasında Mühimmat Bakan Yardımcısı olarak da görev yapan Kişi, savaş sonrasında Japonya'yı işgal eden ABD tarafından "A-sınıfı savaş suçlusu" olarak yargılandı ve hapsedildi.
Kısa süre sonra işgalcilerin politika değişikliği ile serbest bırakılan Kişi, 1955'te Japon siyasetinde sağ muhafazakar kanadı temsil eden, Abe'nin de üyesi olduğu Liberal Demokrat Parti'nin kurucuları arasında yer aldı, 1957-1960 döneminde bu partinin iktidarında başbakanlık yaptı.

Eğitim, iş ve siyaset hayatı
Şinzo Abe, ilk ve orta okul ile liseyi Tokyo'daki Seikei Özel Okulları'nda tamamladı. Aynı okul grubuna ait özel üniversitenin siyaset bilimi bölümünden 1977'de mezun oldu. Ardından ABD'ye giderek Güney Kaliforniya Üniversitesi Siyaset, Planlama ve Kalkınma Fakültesi'nde eğitim gördü.
Üniversite eğitiminin ardından 1979'da Kobe Çelik Şirketi'ne giren Abe, 1982'ye kadar burada çalıştı. Şirketten ayrıldıktan sonra siyasette yardımcı roller üstlenen Abe, Dışişleri Bakanı'nın idari asistanlığını, LDP Genel Konseyi Başkanı'nın Özel Sekreterliğini yürüttü.

Savaş sonrası dönemdeki en genç başbakan
Abe, ilk kez 1993'te düzenlenen genel seçimlerde LDP'ten Temsilciler Meclisi'ne girdi. 2005'te Koizumi Junichiro tarafından Kabine Baş Sekreterliği'ne getirildi. 2006'da Koizumi'nin istifası üzerine başbakanlık görevini üstlenen Abe, Japonya'nın savaş sonrası dönemdeki en genç, savaş sonrası doğan ilk başbakanı oldu.
Abe, bir yıl sonra bağırsak iltihabı rahatsızlığını gerekçe göstererek başbakanlıktan istifa etti. 2020'de de aynı sağlık sorunu nedeniyle görevi bırakacaktı.
Hastalığı atlattıktan sonra Abe, 2012'de LDP Genel Başkanı seçilerek yeniden siyasete döndü. Aynı yıl LDP'nin seçim zaferinin ardından Abe'nin kesintisiz hükümet başkanlığı dönemi başladı.
Abe'nin 2012'deki seçim zaferini 2014 ve 2017'dekiler izledi. Abe, 2020'de görevi bırakana dek "Japonya'da başbakanlık koltuğunda en uzun süre oturan isim" olarak tarihe geçti.

Siyasette muhafazakar, ekonomide liberal çizgi
Zaman zaman "aşırı sağ" olarak tanımlanan, "Nippon Kaigi" (Japon Konferansı) adıyla bilinen muhafazakar milliyetçi çizgideki kuruluşun üyelerinden Abe, Japonya'nın yakın tarihine, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki savaş suçlarına karşı "inkarcı" tutum takınan siyasi tezlerin destekçilerindendi.
Abe, Japon Anayasası'nın saldırmazlığını öngören "pasifist" 9 maddesinin kaldırılmasını, Japon silahlı güçlerinin öz savunma amacı dışından güçlendirilmesini savunanlardandı.
Dış politikada Kuzey Kore'ye karşı sert tutum izlenmesi, Çin'e karşı Tayvan'ın bağımsızlığının desteklenmesini, Japonya'nın Doğu Çin Denizi ve Japon Denizi'ndeki egemenlik iddialarının korunmasını savunan Abe, başbakanlığında bu yönde siyasi söylemlere başvurmaktan kaçınmıyordu.
Abe'nin dış politika çizgisi, başta Çin olmak üzere bölge ülkeleri ile yer yer gerilimlere sebep oluyordu. Abe'nin görevden ayrıldıktan sonraki söylemleri dahi Çin sözcülerinin sert karşılıklarına konu oluyordu.

"Abenomics"
Ekonomide ise liberal çizgiyi benimseyen Şinzo Abe'nin mali genişlemeye dayalı para politikası, teşvikler ve yapısal reformlar, 1990'lardan itibaren stagflasyona ve durgunluğa saplanan Japon ekonomisini canlandırmak üzere başvurduğu yöntemlerdi.
8 Temmuz'da Nara kentinde, LDP'nin milletvekili adayının kampanyasına destek için yaptığı konuşma sırasında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Abe'nin ölümüyle Japon siyasetinde bir sayfa kapandı.
 



Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
TT

Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)

Siyasi analizde, sonuçlara varmak için göstergeleri izlemek gerekir. İran Dini Lideri'nin rejimin kurucusu Humeyni’nin ölüm yıldönümü sırasında yaptığı son konuşmadan ve Umman Sultanlığı aracılığıyla Tahran'a sunulan son Amerikan teklifinden, iki taraf arasında kapsamlı olmayıp geçici olsa bile bir anlaşmaya varma olasılığının yüksek olduğu söylenebilir. Hem de Umman himayesinde yapılan dördüncü tur görüşmelerden bu yana Tahran ve Washington arasında görülen keskin görüş farklılıklarına rağmen. Farklılığın sebebi İran'ın daha önce uranyumu 2015 nükleer anlaşmasında kabul edilen aynı seviyede, yani yüzde 3,67 oranında zenginleştirme hakkını tanıyan Amerikan pozisyonunda değişiklik olarak gördüğü son açıklamalar. Amerikan pozisyonunun, İran'ın nükleer programı barışçıl olduğu sürece zenginleştirme prensibini tamamen reddetme yönünde değiştiğini görüyoruz. Buna göre Tahran'ın uranyum zenginleştirme hakkı yok ve nükleer yakıtı yurtdışından ithal edebilir. Bu konu, sorunun çözümüne dair olumlu bir atmosfer oluşturmakta başarısız olan beşinci tura kadar uzanan görüşmelerin ilerlemesinin önündeki en büyük engeldi. Bu arada İran, kendi topraklarında kurulacak ve Suudi Arabistan ile BAE’nin de dahil olacağı bölgesel bir uranyum zenginleştirme kompleksi önerisinde bulundu; böylece topraklarında uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sürdürebilir, nükleer yakıta erişimini sürdürebilir ve komşularına karşı iyi komşuluk gösterebilir.

Öte yandan, ABD tarafının da İranlılara sunulan ve Tahran’ın kendisine yanıt olarak birkaç mesaj verdiği bir teklifi var. Bu teklif, Tahran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması, ABD'ye ilave olarak İran, Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap ülkelerinden oluşan bölgesel bir nükleer enerji birliği kurulması çağrısını içeriyor. Daha sonra Umman Sultanlığı'nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın gözetiminde bölgesel bir uranyum zenginleştirme tesisi kurulmasını önerdiği söylendi. Washington, Umman'ın teklifini kabul etti ve bu ortak uranyum zenginleştirme tesisinin İran dışında bulunmasını istedi. Axios sitesi, ABD'nin, programını askıya alması karşılığında İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını tanıdığını, topraklarında yüzde 3’e kadar uranyum zenginleştirilebileceğini kabul ettiğini bildirdi. Tahran bölgesel zenginleştirme tesisi teklifini kabul edebilir, ancak bu, onun için yurt içindeki zenginleştirme faaliyetlerine bir alternatif olmayacaktır. Kaldı ki tesisin yurt dışında değil, kendi topraklarında bulunmasını istiyor.

Amerikan pozisyonunun yüzde 3 zenginleştirme etrafında dönmesi durumunda, bunun Washington'un pozisyonundan geri adım attığı anlamına geldiği iddia edilebilir. Washington, önceki iki görüşme turunda İran'ın topraklarında zenginleştirme faaliyetlerini sürdürmesini engellemekte ve yurtdışından nükleer yakıt ithal etmesinde ısrar etmişti. Bu nedenle, Tahran'ın küçük bir oranda bile olsa ülke içinde zenginleştirmeye devam etmesi, bir yandan Washington ile yaptırımları kaldıracak, diğer yandan ABD'nin topraklarında uranyum zenginleştirme hakkını tanımasını garantileyecek bir anlaşmaya varana kadar, orta yol olarak kabul edebileceği bir teklif olacaktır.

Dolayısıyla Amerikalıların önerdiklerine ve İran'ın cevabına göre, altıncı turun yakında yapılması ve daha sonra bir anlaşmaya varılması muhtemel. Amerikan teklifi, ABD'nin uranyum zenginleştirmenin tamamen durdurulması talebi ile İran'ın ülke içinde zenginleştirmeyi sürdürme ısrarı arasındaki uçurumu küçültecek bir uzlaşma olabilir. Hal böyle iken, İran Dini Lideri Ali Hamaney neden iki gün önce buna karşı çıkan ve Washington'a düşmanca yanıt veren, İran'ın pozisyonundan geri adım atmadığını vurgulayan açıklamalar yaptı? Konuşmasında, “Ülkesinin tam bir nükleer yakıt döngüsüne sahip olmakta başarılı olduğunu, nükleer endüstrinin sadece enerji için olmadığını, aynı zamanda tüm endüstrilerin temeli ve ulusal bağımsızlığın sembolü olduğunu, uranyum zenginleştirmenin nükleer meselenin anahtarı olduğunu ve İran'ın düşmanlarının zenginleştirmeyi kontrol altına almak istediklerini” söyledi. Hamaney böylece bir yandan ülkesinin anlaşma için can atmadığını ve ülkenin en yüksek otoritesinin buna bir ölçüde karşı çıktığını göstermeye çalıştı. Diğer yandan, bu konuşma içeriye dönüktü, çünkü Tahran'ın topraklarında uranyum zenginleştirme hakkından mahrum bırakılmayı reddettiğini duyuruyordu. Böylelikle Tahran, Donald Trump'ın sunduğu teklifi kabul etse bile, Dini Lider'in muhalif konuşması tekliften birkaç gün önce yapılmış olacaktı. Trump’ın teklifi uranyumu 2015 anlaşmasındakine yakın düşük bir seviyede zenginleştirmeyi içerdiğinden, Tahran, bunu İran direnişi karşısında Washington'un geri çekilmesi ve teklifin onu içeride zenginleştirme hakkından mahrum bırakmadığı şeklinde pazarlayabilir.

Konuşma ayrıca İran ve Washington'un kamuoyu önünde düşmanca açıklamalar yapma, ancak perde arkasında, aralarındaki boşlukları kapatmak için anlaşma ve ardından bunu açıklama alışkanlığının çerçevesine girebilir. Tahran'a ABD’ye pozisyonunda geri adım attırmakla övünme fırsatı verecek olan Trump, İran zihniyetini ve nükleer meselenin nasıl bir ulusal gurur meselesi, ulusal kimlik ve egemenliğin bir parçası olduğunu incelemiş olmalıydı. Öyle ki hükümet, öğrenciler için nükleer tesislere okul gezileri düzenliyor. Tahran rejimi ayrıca yaptırımlara ve kısıtlamalara rağmen ileri nükleer teknoloji seviyelerine ulaşma yeteneği ile övünüyor. Bu nedenle İran, topraklarında uranyum zenginleştirmekten mahrum bırakılmasını reddederdi. Yine özellikle bir yandan bilimsel ve nükleer ilerlemenin bir sembolü olduğu, diğer yandan da kendisinden vazgeçmesinin Washington veya Tel Aviv’in kendisine yönelik askeri bir saldırısını kolaylaştıracağına inandığı bir kart olduğu için yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyumundan vazgeçmeyi reddederdi.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarfından Independent Arabia sitesinden çevrilmiştir.