Martin Griffihs, Şarku’l Avsat’a konuştu: Ateşkes Yemen’de savaşı sona erdirmek için fırsat

BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths, Mayıs 2022'de Kongo'ya yaptığı ziyarette (AP)
BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths, Mayıs 2022'de Kongo'ya yaptığı ziyarette (AP)
TT

Martin Griffihs, Şarku’l Avsat’a konuştu: Ateşkes Yemen’de savaşı sona erdirmek için fırsat

BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths, Mayıs 2022'de Kongo'ya yaptığı ziyarette (AP)
BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths, Mayıs 2022'de Kongo'ya yaptığı ziyarette (AP)

Birleşmiş Miletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths, yoksulların karşı karşıya kaldığı en büyük tehdidin iklim, çatışma ve yaşam maliyeti olduğunu söyledi. Griffiths internet üzerinde Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, bu üç faktörün birbiriyle !bağlantılı tehditler’ olduğunu vurguladı.
BM Yemen Özel Temsilcisi olarak görev yapan ve geçtiğimiz yılın ortasında BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı olarak atanan Griffiths, mültecilere yönelik ‘çifte standart’a ilişkin açıklamasında konunun, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki iltica sorunlarının aksine, Şubat 2022 sonunda başlayan Ukrayna krizi ve Rus saldırılarının başlamasıyla gelen mültecilere yanıt verme hızında daha yoğun olarak gündeme getirildiğini söyledi. Griffiths “Yardım satın almak ve aktarmak daha pahalı hale geldi. Bu, yardımımızın daha az kişiye ulaştığı veya insanların daha az yardım aldığı veya her ikisinin birden yaşandığı anlamına geliyor” dedi.
Griffiths, Şarku’l Avsat’ yaptığı açıklamalarda başta Yemen’deki durum olmak üzere bunun uluslararası alandaki yansımalarına ve insani drama ilişkin birçok soruya yanıt verdi:

-BM, gıda kıtlığı konusunda tekrar tekrar uyarılarda bulundu. En çok hangi ülkeler açlık seviyelerinin artmasıyla karşı karşıya?
Bu yıl gıda güvenliğine ilişkin beklentiler endişe verici derecede zayıf ve dünyanın birçok yerinde kötüleşiyor. Afganistan, Etiyopya, Somali, Güney Sudan ve Yemen açlık seviyesine en yakın ülkelerden. Bir milyon insanın dörtte üçü yaşanan son felaketle kıtlıktan sadece bir adım uzakta. Risk altında olanlar sadece onlar değil. Dünya Gıda Programı'na (WFP) göre, bu yıl 82 ülkede ciddi gıda güvensizliği ile karşı karşıya olan insan sayısı 345 milyona yükseldi. Açlığın en büyük nedeni çatışma ve yerinden edilme sorunları. Yetersiz beslenen insanların yüzde 60’ı çatışmalardan etkilenen ülkelerde yaşıyor. İklim krizine bağlı aşırı hava koşulları da açlığın önemli bir nedeni. Afrika Boynuzu'nun bazı kısımları birbirini izleyen dört yağışlı mevsim yaşadı ve şimdi benzer bir beşinci mevsimle karşı karşıya. Bu durum 40 yılın en kötü kuraklığına neden oldu. Afganistan'da insanlar son 30 yılın en kötü kuraklığını yaşıyor. Ukrayna'daki çatışma, yaşam pahalılığında küresel bir krize de yol açtı. Gıda, yakıt ve gübre fiyatları yükseldikçe arz kesintiye uğradı. Bütün bunlar, pandeminin dünyadaki yoksulları daha savunmasız hale getirdiği bir zamanda meydana geliyor.

-Ukrayna savaşı gıda kıtlığına neden oluyor mu? Ve eğer öyleyse; en savunmasız olanları korumak için ne yapılabilir?
Savaş buğday, mısır, yakıt ve gübre fiyatlarını artırarak ve tedarik sistemlerini bozarak, zaten aşırı gerilmiş olan küresel gıda sistemi üzerinde muazzam bir baskı yarattı. En çok etkilenen ülkeler, 19 milyon insanın gıda güvencesi altında olmadığı Yemen gibi büyük ölçüde ithal tahıla bağımlı olanlar. Lübnan ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları da kötüleşen insani krizlerle karşı karşıya. Afrika, Kamerun, Somali ve Sudan'da  ağır darbe alıyor. Bu ülkelerin bazılarında aileler günlük gelirlerinin yüzde 80'ini gıdaya harcıyor. İnsani yardım programlarımızın olduğu tüm ülkelerde, yardım satın almak ve taşımak giderek daha pahalı hale geliyor. Bu, yardımımızın daha az kişiye ulaştığı veya insanların daha az yardım aldığı veya her ikisinin birden olduğu anlamına geliyor. Artan bu zorluklara rağmen, bu yıl insani yardım kuruluşları Afrika Boynuzu genelinde yaklaşık 6,5 milyon, Afganistan'da 19 milyon ve Yemen'de de her ay 11 milyon kişiye gıda yardımı sağladı. Hükümetleri açık pazarlarda serbest gıda ve enerji akışını desteklemeye davet ediyoruz. Bu, fazla arzın serbest bırakılmasını ve Ukrayna ve Rusya'dan gıda ve gübre ihracatının önündeki engellerin kaldırılmasını da kapsıyor. Ancak açlık krizinde insanların gıda yardımından daha fazlasına ihtiyacı var. Sağlık, temiz su, eğitim, koruma ve geçim desteği de dahil olmak üzere kapsamlı bir yardım paketine ihtiyaçları bulunuyor.

-Ukraynalı mülteci krizine verilen yanıt son derece cömert ve etkili oldu. Ancak mültecilere yönelik muamelede çifte standart olduğuna yönelik sorular gündeme geldi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
BM, Ukraynalı mültecilerin içinde bulunduğu kötü duruma Avrupa'nın hızlı ve cömert tepkisini memnuniyetle karşıladı. Bu, ayrım gözetmeksizin sığınma hakkı verilmesi gereken tüm mülteciler için böyle olmalı. BM’nin defalarca vurguladığı gibi, mültecilerin haklarına saygı gösterilmesi yasal ve ahlaki bir zorunluluk. Irka bağlı olmamalı. Komşu ülkeler genellikle mültecilere ev sahipliği yapmak için cömertçe hareket ediyor. Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak'ın Suriyeli mültecilere, Kenya, Somalili mültecilere, Sudan ve Bangladeş'in Myanmar'dan gelen Rohingyalı mültecilere ev sahipliği yapıyor.
Fotoğraf Altı: Martin Griffiths, New York'ta Ukrayna konusunda  basın toplantısı düzenledi. (Reuters)

-Dünyanın en yoksul kesiminin karşı karşıya olduğu en büyük üç tehdit nedir?
İklim, çatışma ve yaşam maliyeti. Hepsi birbiriyle ilişkili tehditlerdir. İklim krizi aynı zamanda tüm insanlık için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Ancak savunmasız ülkeleri orantısız bir şekilde etkiliyor. İklim değişikliği ve çatışmanın birleşiminin neden olduğu hasarı giderek daha fazla görüyoruz. Örneğin geçtiğimiz yıl, iklim değişikliğine uyum sağlamaya daha savunmasız ve daha az hazır olduğu düşünülen 15 ülkeden 10'u bir tür çatışma yaşadı. Emisyonları iklim krizine en fazla katkıda bulunan zengin ülkeler, iklim eylemi için gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı (yıllık 100 milyar dolar) taahhütlerini yerine getirmeli. Küresel yaşam maliyeti krizi daha şimdiden daha fazla yoksulluğa, açlığa ve yetersiz beslenmeye neden olarak yaşamları tehdit ediyor. Risk altındaki ülkeler için borçların hafifletilmesi ve dirençli toplumlar için gerekli olan temel hizmetlere artan yatırımın yanı sıra birçok hükümetin pandemi sırasında uyguladığı sosyal koruma çözümleri acilen görmemiz gerekiyor.

-Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki en acil insani ihtiyaçları nelerdir? Dünyanın çatışmalarla çevrili bu bölgesinde Birleşmiş Milletler'in en önemli rolü nedir?
Ateşkes, siyasi tartışmaları yeniden başlatmak ve savaşı sona erdirmek için gerçek bir fırsat sunduğundan Yemen kritik durumda. İvmesini korumak ve hızını artırmak önemli. Ancak ateşkesin olmasıyka ekonomik ve insani krizini gözden kaçırmamak gerek. 19 milyonu aşkın insan açlık yaşıyor, yardım için yalnızca yüzde 25 fon kullanılıyor. Fonları, zamanla daha tehlikeli hale gelen Safer petrol tankerinden kaynaklanan  petrol sızıntısı tehdidini kontrol altına almak için de kullanmalıyız. Ayrıca Suriye’de 11 yıldır süren savaşın ülkeye neler yaptığını açıkça görüyoruz. Halkın hayatlarını ve geleceklerini yeniden inşa etmeye başlayabilmeleri için bu savaşın bitmesi gerek. Bununla birlikte, nüfusun yüzde 90'ı şu anda yoksulluk sınırının altında. Kurtarma ve yeniden inşa kararları uzun zamandır geçilmiş durumda. Lübnan'daki mali ve ekonomik krizin açlık ve ıstırap riskini arttırması, uluslararası toplumda büyük endişe uyandırıyor. Yüksek gıda ve yakıt fiyatları, işgal altındaki Filistin topraklarını da tehdit ediyor. Bu konuyu özellikle Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) ve WFP vurguluyor. Yıl sonuna kadar devam eden operasyonlara devam etmek için Dünya Gıda Programı’nın 36 milyon dolara daha ihtiyacı var. İşgal Altındaki Filistin Toprakları ve bölgede benzer kısıtlamalarla karşı karşıya kalan UNRWA'nın açığı 100 milyon dolar. İsrail güvenlik güçlerinin Filistinlilere karşı ölümcül güç kullanması da dahil olmak üzere alarm veren şiddet seviyeleri de ciddi endişe kaynağı. Çok sayıda Filistinli öldü ve yaralandı.

-İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı olarak sorumluluklarla dolu bir çantanız var... Öncelikleriniz neler?
İlk olarak hizmet etmek üzere yola çıktığımız insanlar için daha iyi hesap verebilirliğe ihtiyacımız var. Bu, insani yardım eyleminin merkezi açısı olmalı. Hesap verebilirlik, insanların ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılmasını ve değişen ihtiyaçlara göre rotayı değiştirmek için daha esnek olmayı ifade eder. İkinci olarak insani yardım kurumunu yönlendirmede  daha az kapsayıcı ve  ilişkilerde ise daha yerel hale getirmeliyiz. Yeni nesil yerel ve ulusal sivil toplum kuruluşlara doğrudan destek vererek birlikte çalışmalıyız. Üçüncüsü, artan ihtiyaçları karşılamak için insani yardım faaliyetlerini tam olarak finanse etmemiz ve kalkınma yardımlarını korumamız gerekiyor. İnsani yardım çalışanları son yıllarda Güney Sudan, Yemen ve Somali'de kıtlığı önledi. Kaynaklarımız olsaydı bunu tekrar yapabilirdik. Ancak ana bağış toplama aracımız olan koordine ettiğimiz insani müdahale planları şu anda yüzde 80'lik bir genel finansman açığıyla karşı karşıya. Bu gecikmeler ve kesintiler gereksiz yük anlamına geliyor. Bağış yapan ülkeler de dahil olmak üzere tüm insani yardım sisteminin, krizleri ve kitlesel acıları şiddetlenmeden önce önlemek adına proaktif ve erken harekete geçmek için daha iyi hazırlanması ve kaynaklara ihtiyacı var. Bu tabii ki hayat kurtarıyor ama aynı zamanda maliyetleri de azaltıyor. Son olarak sivillerin ihtiyaç duydukları yardımı almalarına öncelik verilmeli. Çatışmalarda insanlara ulaşmak daha zor hale geldi. İnsani yardım kuruluşları, çatışmanın taraflarıyla güven, kabul ve müzakere yoluyla insani yardım erişimine ulaşmak için daha fazla zaman ve kaynak ayırmalı. Bu iş azim ve sabır gerektiriyor.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”