Libya Uzlaşısından Sorumlu Ayan Meclisi Başkanı Mubeşşir Şarku’l Avsat’a konuştu: Yabancı müdahalelerin çözümleri, Libyalılara zorla dayatılmadığı sürece başarısızlığa mahkumdur

Libya Uzlaşısından Sorumlu Ayan Meclisi Başkanı, silahların varlığının seçimlerin başarısız olmasına neden olan bir engeli teşkil ettiğini söyledi.

Şeyh Muhammed El-Mübeşşir (Şarku’l Avsat)
Şeyh Muhammed El-Mübeşşir (Şarku’l Avsat)
TT

Libya Uzlaşısından Sorumlu Ayan Meclisi Başkanı Mubeşşir Şarku’l Avsat’a konuştu: Yabancı müdahalelerin çözümleri, Libyalılara zorla dayatılmadığı sürece başarısızlığa mahkumdur

Şeyh Muhammed El-Mübeşşir (Şarku’l Avsat)
Şeyh Muhammed El-Mübeşşir (Şarku’l Avsat)

Libya Uzlaşısından Sorumlu Ayan Meclisi Başkanı Muhammed el-Mubeşşir, siyasi çatışmanın taraflarına “yarın birçok şey kaybetmektense, bugün biraz taviz verme” çağrısında bulundu. Mubeşşir “Herkes aynı gemide ve bir grubun gelip diğerinin dışlanması için değil, güvenliğe ulaşmak üzere bir yol aranmalı” dedi.
Mubeşşir Şarku’l Avsat gazetesine verdiği röportajda, ülkesindeki krize son vermeye yönelik uluslararası kararın henüz alınmadığını söyledi. Yurtdışında düzenlenen ve Libya’dan başlatılmayan tüm konferansların, belirlenen çözüm zorla dayatılmadığı sürece başarısız olmaya mahkum olduğuna yönelik inancını dile getirdi. Bazı Libya şehirlerinde tanık olunan gençlik gösterilerinin, siyasi isimleri sahneden indirmede başarılı olmayacağını belirtti. Başkanlık Konseyi’nin ‘siyasi tıkanıklık’ konusunda başlattığı plana da değinerek, bunu ‘tüm tarafları dinlemekten yoksun olduğu için, sadece bir çözüm bulma girişimi’ olarak değerlendirdi.

-Başlangıç olarak, şu anda sahada olup bitenlerde sosyal arabulucuların rolü nerede? Bu rolün etkinliği azaldı mı?
Libya’daki çatışma bilgimiz gibi siyasi bir çatışmadır. Dolayısıyla kriz dosyası, Birleşmiş Milletler (BM) misyonuna teslim edildi. Burada yerel reformcular ya da sosyal arabulucular, toplumsal derinlikte temsil edilen, bağımlı oldukları güç unsurlarının birçoğunu ve silahlı tarafların nüfuz gücünü kaybettiler. Libyalılar arasında, kendilerine olan güvenlerini yitirdiklerine yönelik kanaatin yayılması ile birlikte, bu arabuluculara sadece mevcut konseyler ile siyasi meselelerin ele alınmasına dayalı çok sınırlı bir rol kaldı. Ancak sosyal düzeyin yanı sıra kabilesel, şehirsel ve diğer açılardan, medya buna ışık tutmasa bile arabulucuların hala aktif bir rolleri var. Arabulucular, pek çok zorluğun ve krizin üstesinden sadece kelimelerle değil, kanıtlarla da gelebilecek güce sahipler. Eleştirilere maruz kalan birçok reformcu olduğu biliniyor. Kendi çıkarları için sosyal faktöre yatırım yapan siyasi partilerin varlığı, Libyalıların yerel arabuluculara olan güveninin sarsılması açısından gerçek sorunlara neden oldu. Ancak toplumsal derinliğiyle Libya’nın Allah'ın yardımıyla yaşadığı sıkıntıyı aşacağına inanıyorum.

-Başkanlık Konseyi tarafından yakın zamanda başlatılan uzlaşma projesinin stratejik vizyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerçek şu ki, bir dizi akademisyen ve araştırma merkezi tarafından hazırlanması sebebiyle bu strateji genel olarak iyi ancak uygulanıp uygulanmayacağı, şu anda Başkanlık Konseyi'nin yetkilerine ve ülkeyi birleştirme konusundaki imkanlarına ve kabiliyetine bağlıdır. Özellikle de uzlaşma projesini başarılı kılmak için tüm yeteneklere sahip olması göz önüne alındığında bunu güçlü bir şekilde başarırsa, iyi olur ama yapamazsa o zaman durum farklı.

-Sizce Libya toplumsal kutuplaşma durumundan ne zaman kurtulacak?
Libya’da gerek silahlı ideoloji, gerekse bölgecilik, hatta aşiret fanatizmi gibi, çoklu kutuplaşma durumu var ve bu durum çoğu toplumda mevcut ancak savaşlar ve açık rekabetler sırasında bunların etkisini artırıyor ve bu kutuplaşma Libya’yı bölüyor. Ancak tüm Libyalıları kendilerininmiş gibi gören tarafsızlar konusunda her zaman bir ayrım çizgisi vardır. Dolayısıyla Libya’yı üç dört kampa bölmeye başvurmak siyasi aptallıktır. Bunu yapan kişiler başarısız olacaktır, zira medyanın etkisi ve siyasi yatırıma rağmen, çeşitli fikirler ve ideolojiler ne kadar farklı olursa olsun, tek bir halk olduklarına ikna olmuşlardır.

-Libya’nın yönetiminden sorumlu olanlar, ülkenin sosyal doğasını anlamadılar mı?
Sosyal ‘kimya’ konusunda bir anlayış eksikliği var. Libyalılar Afganistan ya da Yemen gibi kabile yapısına dayalı mutlak bir kabile toplumundan ibaret değildir. Libya’da kabile anlayışının farklı bir boyutu vardır. 2011’den sonra ülkeyi yönetmek isteyen hiç kimse, siyasi rolü etkileyen toplumsal dengelerle nasıl baş edileceğine dair gerçek ve derin bir anlayışa sahip değildi. Ya kabileyi siyasete sokmak istediler ya da kabile anlayışının değersiz olduğunu düşünerek onu inkar ederek yok saydılar. Libyalılar arasında, ülkeyi yöneten kişilerin ulaşması gerekenleri içeren gizli bir sosyal sözleşme vardır. Yönetime gelen kişilerin, toplumu istikrara kavuşturmak ve acısını hafifletmek için toplumdaki tüm iktidar unsurlarını bir araya getiren kişiler olması gerekir. İktidara gelen herkesin bu meseleyi ele alırken derin ve akıllıca davrandığını düşünmüyorum. Libya’daki sosyal ve politik kimya bir karışımdır. İstikrar sağlamak için devlet başkanlığı görevini doğru kullanan bir yönetim olmalıdır.

-Başkanlık Konseyi’nin siyasi çıkmazı çözmek için başlattığı plana ilişkin yorumunuz nedir?
Bu sadece Muhammed el-Menfi’nin (Libya Başkanlık Konseyi Başkanı) bir çözüm bulma girişimidir. Ancak bu adım adım yapılmalıydı, sadece siyasi partiler ve sokağa çıkan gençlerden gelen söylemlere güvenilmemeliydi. Gerçekçi ve kabul edilebilir bir vizyon geliştirebilmesi için tüm taraflara gidilmesi ve onların dinlenilmesi gerekiyordu. Ancak Cenevre Sözleşmesi uyarınca yetkiniz yokken, krizi çözmek için kendi başınıza bir plan ilan etmek, itirazla karşılaşacak ve bazı taraflar buna ikna olsa bile başarıya ulaşamayacaktır. Menfi’nin önerdiği şey, Libya’daki önceki deneyimlerin üzerine inşa edilmeliydi. Söz konusu girişimi sunan herkes çeşitli nedenlerle eleştiriliyor. Bu konuyu açmadan önce danışmış olsalardı, konuyu daha derinlemesine incelemelerini tavsiye ederdim.

-Libya birçok yabancı girişime tanık oldu, ancak bunlardan somut bir sonuç alamadı... Yorumunuz nedir?
Benim düşünceme göre yurt dışından bizimle ilgili toplantılar ve yol haritaları gerçek bir yerel Libya inancını ve iradesinin sonucu değildir. Dolayısıyla, çözüm BM Güvenlik Konseyi kararları veya büyük uluslararası baskı yoluyla zorla dayatılmadıkça, yurt dışında gerçekleşen ve Libya kaynaklı olmayan tüm konferanslar başarısızlığa tabidir. Uluslararası baskı sağlanırsa, başarılı olabilir. Ülkenin kuzeyinde yaşananlar, Somaliland bölgesinde çözüme ulaşamayan Somali örneğine benziyor. Dolayısıyla uluslararası konferanslar ve diyaloglar değil, kanaate dayalı gerçek ulusal karar çözüm olacaktır. Bu noktada, bazı yabancı ülkelerin üzerinde çalıştığı çıkarların kesişmesine ve Libya’daki çatışmalarının girişimlerin çoğunu engellediğine dikkat çekiyoruz.

- Peki neden uluslararası siyasi çabalar sarf ediliyor?
Siyasi çabalar çözüm için değil, krizi idare etmek için sarf ediliyor Libya’daki anlaşmazlığı kontrol eden birçok uluslararası ve yerel çıkar söz konusu. Benim düşünceme göre, bu anlaşmazlığı sona erdirmeye yönelik bir uluslararası karar henüz alınmadı. Çatışmanın idaresi konusunda anlaşma var aynı zamanda acıların süresini kısaltmaya çalışan bir milli irade de var, ancak herkesin planlarını yok eden ve ulusal egemenliği yeniden tesis eden çok güçlü bir devrim olmadıkça güçlü eylem araçları, vatanseverlerin elinde değil, uluslararası toplumun elinde kalmaya devam ediyor. Oralar da çatışmayı çıkarlarına göre yönetiyorlar.

-Libya’da olanlara dönecek olursak... Zaman zaman sokaklarda çıkan gösteriler, mevcut siyasi simaları sahneden indirmeyi başarabilir mi?
Öyle olacağını sanmıyorum. Ülkede tanık olunan gösteriler, durumu tersine çevirecek ve mevcut tabloyu değiştirecek gerçek büyük ivme kazanamadı. Evet bir etkisi var. Siyasi partiler üzerinde gerçek bir baskı uyguluyor, ancak onu sahneden indirmeyi başaramaz.

-Bazıları Libya’da bir halk devrimi olacağını belirtiyor, düşünceleriniz neler?
Bunun olmayacağını düşünüyorum, tüm vatandaşların sokağa çıkmayacağını düşünüyorum. Bu hala uzak bir ihtimal, gençlik hareketi bir şekilde baskı altına alınacaktır. Belli sınırlar içinde başarılı olabilir ancak Libya’daki manzara kafa karıştırıcı, ülkedeki manzarayı tamamen değiştirecek bir halk devrimi olmayacaktır. Bu benim düşüncem.

-Başağa hükümetinin çok sayıda silahlı grubu etkisiz hale getirdikten sonra Trablus’a zorla girmesini bekliyor musunuz?
Hükümetler arası uluslararası bir anlaşma dışında, Dibeybe ve Başağa hükümetleriyle ilgili yeni bir şey olmayacak ve Başağa savaş açarak Trablus’a girmeyecek, zira bu sadece yerel bir karar değil, bazı çatışmalar olsa bile, uluslararası ve bölgesel hesaplamalara tabi bir karardır. Libya meselesinin mutlak bir şekilde politikacıların elinde olmadığını düşünüyorum, çünkü bu karar uluslararası taraflarla ve Libya’daki büyük çıkarlarla ilgili. Ayrıca Başağa hükümetinin Trablus’a girmesi, uluslararası bir anlaşmaya uygun olması gerekir ve bu da Libyalıların değerinin küçümsenmesinden başka bir şey değildir. Gerçek bu.

-Peki bu iki ismin seçimleri gerçekleştirme hazırlıkları için verdikleri sözler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine gitmeden önce, herkesin bu seçimlerin sonuçlarına saygı duyduğuna yönelik bir sözleşme ve tüzüğe göre ulusal bir uzlaşma sağlanması gerekiyor. Silahların varlığı da herhangi bir seçimin yapılmasını engelleyen faktörlerden biridir hata seçimler yapılsa ve uluslararası tanınırlık kazansa bile bu sorun devam edecektir. Bu nedenle, tüm tarafların seçimlerin sonuçlara uyacağına yönelik garanti vermesi gerekir. Garanti verilirse seçimler başarılı olur ve bir sonraki başkan işini yapabilir, bunun dışında seçimler sadece zaman kaybı olur.

-Libya krizinin on yıldır çözüme ulaştırılamamasından kim sorumlu?
Libyalılar. Çünkü aramızdaki güveni kaybettik ve kaybeden kişi, başkalarını suçlayan ve yaptıklarından sorumluluk almayan kişilerdir. Gerçek sorumluluk bize ait, BM misyonuna veya ülke dışı taraflara değil. Müdahalede bulundukları doğru, ancak sorumluluk halkımıza, politikacılarımıza ve çatışmanın taraflarına ait. Bu nedenle yarın birçok şey kaybetmektense bugün biraz taviz vermek onlar için daha iyi. Zira vatan kalıcı içindekiler gidicidir.
Bu noktada, Libya’nın herkesten büyük olduğunu söylüyorum. Ülkeniz bundan daha iyisini hak ediyor. Hepimiz için güvenliği sağlamanın bir yolunu aramalıyız, bir tarafın diğeri olmadan güvenlik sağlamak ve diğerlerinin dışlanması için değil. Hepimiz aynı gemideyiz, dolayısıyla herkese saygı duyan ve Libya’yı krizden çıkarabilecek ve ileriye taşıyabilecek totaliter bir lider seçmek gerekiyor.



HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.


Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
TT

Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)

Tunus’ta bir adamın polis kovalamacasının ardından ailesinin ifadesine göre kendisine uygulanan şiddet sonucu hayatını kaybetmişti. Reuters'a konuşan görgü tanıkları, Tunus polisi ile bir kişinin uğradığı şiddet sonucu hayatını kaybetmesini protesto eden öfkeli gençler arasında dün gece üst üste ikinci kez çatışmaların çıktığını söylediler.

Tunus’taki bu tür şiddetin karıştığı protesto gösterileri, ülkede 2011 yılındaki Arap Baharı ayaklanmalarını tetikleyen devrimin yıl dönümü yaklaşırken yetkililer arasında protestoların diğer bölgelere de sıçrayabileceği endişesini artırıyor.

Tunus, çeşitli alanlarda artan protestolar ve grevlerin yanı sıra Tunus Genel İşçi Sendikası'nın gelecek ay ülke çapında grev çağrısı yapmasıyla birlikte, siyasi ve sosyal gerilimin tırmandığı bir dönemden geçiyor.

Son haftalarda, binlerce protestocu, ülkenin güneydeki Gabes kentinde hava kirliliğinin başlıca kaynağı olduğunu söyledikleri bir kimya fabrikasının kapatılması talebiyle protesto gösterisi düzenledi.

Öte yandan polis şiddeti sonucu öldüğü iddia edilen adamın yakınları, şahsın ehliyetsiz motosiklet sürerken polis tarafından takibe alındığı, dövüldüğü ve hastaneye kaldırıldığını, ancak daha sonra hastaneden kaçtığını, ancak dün kafasındaki bir kanama nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.

Olayla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Yerel kaynaklar ve basın, Kayravan Valisi’nin durumu yatıştırmak amacıyla, dün hayatını kaybeden kişinin ailesini ziyaret ettiğini ve hangi şartlarda öldüğünü belirlemek ve sorumluları tespit etmek için soruşturma açma sözü verdiğini bildirdi.

İnsan hakları örgütleri, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'i muhaliflerini bastırmak için yargı ve polisi kullandığını iddia ediyor. Ancak Cumhurbaşkanı Said, hakkındaki bu suçlamaları kategorik olarak reddediyor.


(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.