Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti ne anlama geliyor?

Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkiler, 80 yıllık ortaklığa dayanıyor

ABD Başkanı Joe Biden (AP)
ABD Başkanı Joe Biden (AP)
TT

Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti ne anlama geliyor?

ABD Başkanı Joe Biden (AP)
ABD Başkanı Joe Biden (AP)

ABD Başkanı Joe Biden, Suudi Arabistan ziyaretinden birkaç gün önce Washington Post'ta yayınlanan makalesinde, “Suudi Arabistan, Yemen'de Birleşmiş Milletler’in desteklediği ateşkesin uzatılmasını destekleyerek cesur bir liderlik sergiledi” vurgusunda bulundu.
Biden, Suudi Arabistan ziyaretinin iki ülke arasında 80 yıl önce başlayan ilişkilerin doruk noktası olduğunu da ekledi. Biden bugün Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Arap ülkeleri ve uluslararası düzeyde geniş çapta ilgi gören tarihi ziyarette bir araya gelmek üzere Suudi Arabistan’a geldi. Biden, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri, Mısır, Ürdün ve Irak'ın yer aldığı olağanüstü bir toplantıya katılacak.
Suudi Arabistan ABD’nin önde gelen stratejik ortaklarından biri konumunda yer alıyor. ABD, Suudi ihracatında ikinci, ithalatında ise ilk sırada yer alıyor. Suudi Arabistan, ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük ticari ortağı sayılıyor. İki ülke arasındaki ortaklık, petrol ve gazla sınırlı kalmayıp birçok alanı kapsıyor. 2019 yılında iki ülke arasındaki ticaret alışverişi, Krallığın 2030 Vizyonu’na uygunluk sağlayacak şekilde 280 milyara ulaştı.

2020'de Suudi Arabistan ve ABD, yaklaşık 76 milyar riyal (20,2 milyar dolar) emtia alışverişinde bulundu. Suudi Arabistan'ın ABD'ye ihracatında organik kimyasallar, değerli ve yarı değerli metaller, tekstil endüstrisi gibi emtialar yer alıyor. Petrol ihracatı ise önde geliyor. G20 grubunda yer alma ayrıcalığını edinen Suudi Arabistan, en büyük dış rezervlere sahip ülkeler arasında bulunuyor.
Suudi Arabistan'da bulunarak burada yatırım yapan yaklaşık 3 bin 50 ABD şirketi bulunuyor.  Suudi Arabistan ile ABD arasında ortak düzeydeki projelerin sayısı, 62 milyar dolar değerinde 610 projeye ulaştı.

İki ülke arasında teknik iş birliği anlaşması, ülkedeki özel Amerikan şirketleri arasındaki ortaklıkların hacmini artırmayı amaçlayan güvenceli özel yatırımlar anlaşması gibi önemli anlaşmaların imzalandığı biliniyor. Aynı zamanda ABD şirketleriyle 50 milyar dolar değerinde bir anlaşma imzalayan Saudi Aramco petrol şirketi, National Oilwell ile 6 milyar dolar değerinde bir ortak girişime imza attı. Bunun yanısıra Exxon Mobil ve SABIC şirketleri ile petrokimya üretim projeleriyle ilgili anlaşmalar imzalandı.


Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz Al Suud ve ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, 14 Şubat 1945 tarihinde ABD ‘USS Quincy’ destroyerinde bir araya geldi. (Getty)

İki ülke arasındaki ilişkiler, ABD'nin Suudi Arabistan Krallığı'nı tanıdığı 1931 yılına uzanıyor. İki ülke arasında tam diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1933 yılında Krallık, Standard Oil of California (SOCAL) şirketine petrol arama imtiyazını verdi. Şirketin daha sonra Aramco adını alan Suudi yan kuruluşu, ilk ticari keşfini 1938'de yaptı. 1945'te ABD Başkanı Franklin Roosevelt’in Süveyş Kanalı'nda USS Quincy gemisinde Suudi Kralı Abdulaziz Âl Suud ile bir araya gelmesi, günümüze kadar uzanan yakın ilişkilerin temelini teşkil etti. 1951'de Suudi Arabistan ve ABD’nin imzaladığı Karşılıklı Savunma Anlaşması, Amerikan silah satışlarının önünü açtı. 1980'de Riyad, Aramco hisselerinin yüzde 100’ünü satın almış oldu.


Kral Abdulaziz, ABD Başkanı Roosevelt ve Suudi heyetinin üyeleri (Şarku'l Avsat)

Suudi-Amerikan ilişkileri dönem dönem gelişme gösterdi. İki ülke arasında gerginliğin yaşandığı da oldu. ABD Başkanı bugün dünya ekonomisi ve endüstrilerine yön veren petrolün varlığı, ekonomi ve endüstride önde gelen G20 grubundaki konumu dolayısıyla bunun stratejik bir gereklilik olduğu bilinci ile Suudi Arabistan’ı yeniden ziyaret ediyor.
Suudi Arabistan’ın stratejik konumu, bir buçuk milyarı aşkın Müslümanın kıblesi olan Kabe’yi de içeren Mekke’nin ve Hz. Muhammed’in kabrinin bulunduğu Medine’nin topraklarında bulunması da ABD’nin İslam dünyası ile ilişkileri açısından önem arz ediyor.



New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
TT

New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)

Suudi Arabistan'ın himayesinde ve Fransa'nın katılımıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki genel merkezinde düzenlenen konferans, ‘iki devletli çözüm’ yönünde bir siyasi hareket başlattı. Paris'in Filistin’i tanıma kararını açıklamasının ardından, başka ülkeler de art arda Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un izinden giderek yaz tatilinde olan kabinesini Gazze'deki durumu ele almak üzere bu hafta acil toplantıya çağıracağı açıklandı. Starmer, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki durumu iyileştirmek ve barışı sağlamak için adımlar atmaması halinde, İngiltere’nin Eylül ayında Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıkladı. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de New York'taki konferansta aynı açıklamayı tekrarladı.

Başbakan Starmer, çç baskıların artmasıyla İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını durdurmaması, insani yardımların engelsiz bir şekilde ulaşması için sınır kapılarını açmaması ve Filistin-İsrail çatışmasına son vermek için ciddi barış görüşmelerine başlamaması halinde bu adımı atacağını açıkladı.

ddefrv
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere acil kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki bakanların tutumları göz önüne alındığında İsrail'in bu şartlara uyum sağlaması imkansız görünüyor. Bu da 1917 yılında ilan edilen Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana İsrail'in kurulmasında tarihi bir sorumluluk taşıyan Londra'nın bu adımı atacağı anlamına geliyor.

Bu adımın özel bir önemi var, çünkü İngiltere, Fransa'dan sonra G7 üyeleri içinde Filistin devletini tanıyan ikinci ülke ve BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi arasında dördüncü ülke olacak. Ayrıca, Batı'nın bu hamlesini ‘toplu bir hareket’ haline getirmesi açısından da özel bir öneme sahip. Ki Paris de bunu bekliyor.

Aralarında Avustralya, Kanada, Finlandiya, Fransa, Norveç, İspanya, Portekiz, İrlanda, Slovenya, Lüksemburg, Malta, Yeni Zelanda, İzlanda, San Marino ve Andorra’nın bulunduğu 15 batılı ülke tarafından yayınlanan ve Filistin devletinin tanınmasını talep eden ‘New York Konferansı Çağrısı’, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot'un ifadesiyle ‘deprem’ etkisi yarattı. Zira Batılı ülkeler ilk kez ‘toplu olarak’ böyle bir adım attılar.

Söz konusu ülkelerden biri olan Malta, Filistin’i tanıyacağını resmi olarak açıklarken Kanada ve Finlandiya, bu yönde hazırlıklarını sürdürüyor. Fransız kaynaklar, Portekiz'in de Filitin’i tanıma kararını açıklamaya hazır olduğunu belirttiler.

‘Çağrı’nın bir paragrafında şöyle deniyor:

“Bizler Filistin Devleti'ni tanımaya hazır olduğumuzu veya olumlu baktığımızı kabul ettik, ifade ettik veya ifade ediyoruz. Bu, iki devletli çözüme doğru atılmış temel bir adımdır. Henüz bunu yapmamış olan tüm ülkeleri bu çağrıya katılmaya davet ediyoruz.”

Ayrıca şu ifadeler de yer alıyor:

“Gazze’de yeniden yapılanma, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Filistin yönetiminden çıkarılmasını sağlayacak bir yapı oluşturmak için çalışmaya kararlıyız.”

Diplomatik bulaşma

Söz konusu paragrafın ifadeleri, harekete geçme ve başkalarını da harekete geçmeye teşvik etme yönündeki toplu bir arzuyu yansıtmaktadır. Bugüne kadar 149 ülke Filistin’i tanıdı.

Fransız kaynaklar, Cumhurbaşkanı Macron'un birkaç gün önce Filistin’i tanıma kararını açıklamasının, birincisi tereddüt eden Avrupa ülkelerine baskı yapmak, ikincisi 21 Eylül'e kadar onlara yeterli zaman tanımak olmak üzere iki amacı olduğunu söylediler. 21 Eylül, New York'ta BM Genel Kurulu toplantılarının başlayacağı tarih ve zirvede kararın kesinleşmesi bekleniyor.

dfgthyuı
BM Genel Sekreteri, New York'ta düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansı sırasında Fransa Dışişleri Bakanı ile tokalaşırken (AFP)

Yol haritasının son paragrafı, konferansın en önemli hedefini özetliyor:

“Bu tarihi bir fırsat. Savaşı sona erdirmek, Filistin devletini kurmak ve her iki halk için barış ve onuru sağlamak için kararlı ve toplu bir şekilde harekete geçme zamanı geldi.”

Baskılara ve uyarılara rağmen

Konferansa 125 ülke, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği (AL) gibi birçok uluslararası ve bölgesel kuruluş ve en az 40 dışişleri bakanı katıldı. İsrail ve ABD'nin baskılarına rağmen konferansa geniş bir katılım vardı.

Tüm bu baskıların yanında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un BM Genel Kurulu’nda düzenlenen ‘Başkanlar ve Liderler Haftası’nda Eylül ayında Filistin devletini resmen tanımayacağını açıklamasının ardından, Macron'u hedef alan bir iç kampanya başlarken bu girişimin Ortadoğu'daki olayların gidişatına ‘hiçbir etkisi olmayacağı’ empoze ediliyor. Ayrıca, hiçbir Avrupa veya Batı ülkesinin ona katılmayacağı için ‘diplomatik olarak dışlanacağı’ uyarısı yapılıyor.

dert
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (AFP)

‘Şüpheciler’, iki devletli çözümü destekleyen ‘diplomatik-siyasi dinamizmin’ yeniden canlanmasını imkansız gördüler. Onlara göre bu çözüm, sadece siyasi ve sahadaki değişiklikler nedeniyle değil, aynı zamanda İsrail'in Filistin devletinin kurulmasını kökten reddetmesi nedeniyle de ‘geçmişte kalmış’ bir seçenek haline gelmişti.

İsrail parlamentosu Knesset geçtiğimiz yıl Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı oyladı. Geçtiğimiz hafta da 71 oyla hükümeti Batı Şeria'yı ilhak etmeye çağıran bir kararı kabul etti. Kısacası, şüpheciler iki devletli çözümü ‘bir hayal’ olarak gördüler.

İsrail, Filistin devletinin tanınmasını kınamaya devam etti. Bunu ‘Hamas ve terörizme ödül’ olarak değerlendiren İsrail, bunun Gazze'deki ‘barışçıl çözüm çabalarını’ ve ‘savaşı sona erdirme çabalarını’ baltalayacağını iddia etti.

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmediği gibi bir de tam tersi oldu.

Riyad ve Paris, uzun süredir ortada olmayan ‘iki devletli çözümü’ yeniden canlandırma çabalarında başarılı oldular.

Sadece iki gün içinde, dünya ülkelerinin üçte ikisi, sekiz adet Arap ve uluslararası çift başkanlı çalışma grubunun haftalarca süren çabalarıyla hazırlanan ‘yol haritasına’ odaklandı. Bu gruplar, çatışmaya son verilmesi ve güvenlik, ekonomi ve insani açıdan entegre bir Ortadoğu'ya doğru ilerlenmesi konusunda genel, kapsamlı ve pratik öneriler hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştı.

Bu durum, konferansın sona ermesiyle birlikte salı günü yayınlanan 7 sayfalık sonuç bildirgesinde de öne çıktı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, belgenin siyasi, güvenlik, ekonomik, insani, hukuki ve stratejik anlatı eksenlerini kapsayan kapsamlı öneriler içerdiğini ve iki devletli çözümü uygulamak ve herkes için barış ve güvenliği sağlamak için entegre ve uygulanabilir bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.

Bakan Prens Ferhan, BM 79. Genel Kurulu oturumu sona ermeden önce sonuç bildirgesinin desteklenmesi ve bunun New York'taki Suudi Arabistan ve Fransa misyonlarına bildirilmesi çağrısında bulundu.