Bakan Nebati: Eğitimin, sağlığın ve huzurlu bir toplumun ülke kalkınmamızdaki rolünün farkındayız

Bakan Nebati, eğitimin, sağlığın ve huzurlu bir toplumun ülke kalkınmasındaki kritik rolünün farkında olduklarını belirterek, "Beşeri ve fiziki kapasitenin artırılmasına yönelik iyileştirmelere aralıksız devam ediyoruz." ifadesini kullandı.

AA
AA
TT

Bakan Nebati: Eğitimin, sağlığın ve huzurlu bir toplumun ülke kalkınmamızdaki rolünün farkındayız

AA
AA

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Twitter'dan yaptığı paylaşımda, 2002'de eğitimin toplam bütçe içindeki payının yüzde 9,4 iken bugün bu oranı yüzde 13,5'e çıkarttıklarını bildirdi.
KYK vasıtasıyla 2002'de lisans öğrencilerine 45 lira, yüksek lisans öğrencilerine 90 lira, doktora öğrencilerine 135 liralık aylık öğrenim kredisi verildiğini anımsatan Nebati, "2022'de lisans öğrencilerine 850 lira, yüksek lisans öğrencilerine 1700 lira ve doktora öğrencilerine 2 bin 550 lira burs veriyoruz. 2002 yılında ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine aylık 12 lira burs verilirken bugün bu rakam 469 liradır. 2002'de toplam okul öncesi eğitim kurumu sayısı 2 bin 354 iken, 2022 yılında bu rakam 14 bin 85'e ulaşmıştır. 2002 öncesinde toplam 190 olan yurt sayısı, bugün 779'a yükselmiştir. 2002 öncesindeki 190 yurdun büyük kısmı ekonomik ömrünü tamamlamış olduğundan, hemen hepsi yeniden inşa edilmiştir. Böylece yurt yatak kapasitesi de 4 kattan fazla bir artışla 182 binlerden, 747 bine çıkmıştır." bilgisini verdi.
Nebati, 2002'de hiç şehir hastanesi olmadığına işaret ederek, bugün tıbbi cihazlarla donatılmış şehir hastaneleriyle oldukça güçlü bir sağlık sistemine sahip olunduğunu vurguladı.
Sağlık harcamalarının 2002'de toplam bütçe içindeki payını yüzde 2,5 iken, bugün bu oranın yüzde 6,4'e çıkartıldığını bildiren Nebati, şunları kaydetti:
"2002 yılında sosyal amaçlı harcamalara bütçeden ayrılan kaynak toplam 1,6 milyar lira iken, 2022 bütçesinde bu kaynağı 100,8 milyar lira seviyesine yükselttik. Ayrıca ek bütçe kanunumuz ile sosyal amaçlı harcamalara 44,8 milyar lira daha ek kaynak aktardık. Böylelikle sosyal amaçlı harcamalara bu yıl aktaracağımız kaynak tutarı toplamda 145,6 milyar liraya ulaşıyor. 2002 yılında sosyal amaçlı harcamaların toplam bütçe içindeki payı yüzde 1,3 iken bugün bu oranı yüzde 5,1'e çıkarttık. 2002 yılında sadece 1 milyon haneye sosyal yardım hizmeti verilirken pandemi yardımları hariç tutulduğunda 2021 yılında 4,3 milyon ailemize ulaşılmıştır. Sosyal Yardımlaşmayı Destekleme ve Dayanışma Fonu kapsamında, sosyal desteğe ihtiyaç duyan vatandaşlarımıza yapılan ödemeler düzenli olarak devam etmektedir. Eğitimin, sağlığın ve huzurlu bir toplumun ülke kalkınmamızdaki kritik rolünün farkındayız. Bu sebeple beşeri ve fiziki kapasitenin artırılmasına önem veriyor, bu yöndeki iyileştirmelere aralıksız devam ediyoruz."



Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

ABD Masters Turnuvası'nda golf izleme, bu oyunu bizzat oynama, masaları gezme ve Mar-a-Lago'da yemek yiyenleri selamlama arasında Donald Trump'ın Bertrand Russell'ı incelemek için çok az zaman bulduğunu tahmin etmek makul olur.

Bu üzücü çünkü Britanyalı filozofun 1922'de yayımlanan Çin Sorunu kitabını özümsemek, sadece bu pasajla bile ona ve Amerika'ya fayda sağlayabilir:

Çin ulusu dünyadaki en sabırlı ulus, yüzyılları diğer ulusların on yılları gördüğü gibi görüyor. Temelde yok edilemez ve beklemeye gücü yeter.

Mandarin dilinde Donald Trump'ın bile dikkatini çekebilecek bir başka kısa ifade de var: Birebir çevrildiğinde "Acı yemek" anlamına gelen "chi ku", şikayet etmeden acı çekmek manasında kullanılıyor.

Russell'ın gözlemlediği gibi, Çin'in kültürünü ve yaklaşımını böyle özdeyişler tanımlar. Bugün Pekin'in, ABD'nin dünyanın en kalabalık ülkesiyle ekonomik rekabetini çarpıcı bir şekilde tırmandırmasına karşı kullandığı stratejinin ardında onlar yatıyor.

ABD Başkanı halihazırda göz kırptı ya da göz kırpıyormuş gibi göründü. Cuma günü Çin, ABD'den ithal edilen mallara uygulanan vergiyi yüzde 84'ten yüzde 125'e çıkararak Trump'ın tarifelerine karşılık verdi. Hafta sonu ABD'nin akıllı telefonları, bilgisayarları ve diğer tüketici elektroniği ürünlerini kendi vergi artışlarından muaf tuttuğu açıklandı. Bu bir geri adım gibi görünüyordu.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ise "Hayır" dedi. Bu ürünler belirli ülkelere uygulananların haricindeki vergilerle yakında karşılaşacaktı. Daha sonra Trump, bir sosyal medya paylaşımında bu ürünlere muafiyet tanınmadığını iddia ederek kararlı bir tavır sergiledi. Büyük harfler ortaya çıktı:

Tarifelere yönelik yürüteceğimiz ulusal güvenlik soruşturmalarında Yarı İletkenlere ve TÜM ELEKTRONİK TEDARİK ZİNCİRİNE bakıyoruz.

Yine de mevcut muafiyet, bir geri adım gibi görünüyordu.

Başkan Şi her zamanki gibi hiçbir şey söylemedi. Gelecek günlerde ve haftalarda daha fazlasını bekleyebiliriz: Bir tarafta kas gösterme ve bağırma, karşı cephede sakin metanet.

Bu, Çin'in sarsılmayacağı anlamına gelmiyor. Trump ve çevresinin hesaplarına göre Çin'in ABD'ye ihtiyacı var. Trump'ın sürekli atıfta bulunduğu bu devasa ticaret dengesizliği olmadan, Çin'in ihracatı için buna denk bir pazar yok. Şi ve çalışma arkadaşlarının, ülkelerinin hızla artan refahı, nüfusunu beslemesi ve aynı zamanda şişen orta sınıfın servetindeki artışı körüklemesi için ABD'ye bel bağladığını düşünüyorlar.

Ticaret söz konusu olduğunda, ABD-Çin mücadelesi yeni bir mesele değil. Hatta Trump ilk döneminde ikisi arasındaki eşitsizliğin üstesinden gelmeye çalıştı. Çin, dış ticareti teşvik etmeyi sürdürürken iç tüketimi ve kendi kendine yetmeyi artırma anlamına gelen "ikili dolaşım" veya "yeni kalkınma modeliyle" yanıt verdi.

Trump ikinci kez şansını deniyor. Ancak daha az odaklanmış bir şekilde, üç hedefi tek bir saldırıya dönüştürüyor: Federal geliri artırmak, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri uyuşturucu tedariki gibi finansal olmayan nedenlerle cezalandırmak ve daha eşit bir ticaret dengesi sağlamak. Bu, üç danışman grubunu içeriyordu ve bir karmaşa reçetesi oluşturdu.

Aynı zamanda ekonomiyi siyasetle harmanlamaya çalıştı ve tarifeler söz konusu olduğunda ikisi birbiriyle kaynaşmıyor. Ekonomistlere her zaman tarifelerin kötü bir fikir olduğu, dayatılmaması ve bunlara cevap verilmemesi gerektiği öğretilir. Ancak Trump, Amerika'nın siyasi onayını aldığına ve çoğu Amerikalının kendisini destekleyeceğine inanıyor.

Trump bu hamlenin yaklaştığının sinyalini defalarca verdi. Çinliler hazırlık yapabilmiştir. Trump ilk salvoyu yaptığına göre, Amerika'nın üç hedefi vurmak için bir füze ateşlemeye çalışmasını izleyebilirler.

Trump, Çin'in ticaret fazlasına odaklanırken, ABD yönetiminin kendilerine önemli miktarda borçlu olmasından kaynaklanan kilit bir karta sahip olduklarının bilincindeki Çin, öncesinde Trump'ı ikinci bir devlet ziyaretine davet ederek muhtemelen eldeki tek kartını oynayan Birleşik Krallık'ın aksine, metanetini koruyup güvende kalabilir.

Çin, Amerikan dolarlarını doğrudan elden çıkarmasa da sertliğini başka yollarla ifade edebilir: ABD yatırımlarını yavaşlatarak, daha az yatırım yaparak ve sermayeyi başka yerlere yönlendirerek. Çin'in elindeki bir diğer güvence de üretimdeki küresel hakimiyetinin Amerika'nın finansal hizmetler ve yapay zekadaki hegemonyasıyla eşleşmesi. Dağınık ABD yaklaşımının artırdığı bölünmeden de faydalanabilirler. Avrupa, Pekin'e yaklaşmaya hazırlanma işaretlerini halihazırda gösteriyor.

Her iki süpergücün de canı yanacaktır, bunu yapmayacak kadar birbirlerine bağımlılar. Ancak ABD'nin yüksekten atmasını da bir zafer olasılığı gibi yorumlamak da bir hata olabilir. Bir uzlaşma sağlamak zorundalar. Bunun her iki lidere de itibar kaybettirmeden başarılması kritik önemde.

Trump ne söylerse söylesin ve Şi de ne söylemezse söylemesin, rekabetlerinin nereye varacağı neredeyse kesin.

Independent Türkçe