Biden'ın Ortadoğu ziyaretinden sonra ne olacak?

ABD Başkanı Biden’ın Ortadoğu ziyaretinin başarılı ya da başarısız olduğunu düşündükleri noktalar nelerdir? Hangi konularda sonuçlar hakkında hüküm vermek için beklemek gerekir

ABD yönetimine göre Başkan Biden’ın ziyareti sonuçları açısından verimliydi. (AFP)
ABD yönetimine göre Başkan Biden’ın ziyareti sonuçları açısından verimliydi. (AFP)
TT

Biden'ın Ortadoğu ziyaretinden sonra ne olacak?

ABD yönetimine göre Başkan Biden’ın ziyareti sonuçları açısından verimliydi. (AFP)
ABD yönetimine göre Başkan Biden’ın ziyareti sonuçları açısından verimliydi. (AFP)

Tarık eş-Şami   
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden'ın Ortadoğu ziyaretinin sona ermesinin ardından, Amerikalı uzmanların ve Washington'daki düşünce merkezlerinin, ziyaretin sonuçlarıyla ilgili değerlendirmeleri farklılıklar gösterdi. Biden’ın ziyaretinin, gerek güvenlik işbirliği, gerekse İran üzerindeki etkisi veya Çin ve Rusya ile Ortadoğu’daki rekabet açısından ne gibi sonuçlar doğuracağı tartışma konusu oldu. Amerikalıların, ziyaretin başarılı olduğunu düşündükleri noktalar nelerdir? Biden’ın başarısız olduğu hususlar nelerdir? Bazı konularda hüküm vermeden önce haftalara ya da aylara ihtiyaç olduğu da değerlendirilmektedir.  

Farklı değerlendirmeler  
ABD yönetiminin bakış açısına göre, İsrail ve Batı Şeria’da başlayıp Suudi Arabistan’da son bulan Biden’ın bölgesel ziyareti, Başkan Biden’ın bir devlet adamı olarak imajını güçlendirmeye ve stratejik kazanımlar elde edilmesine yaradı. Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da nüfuzlarını arttırma yolunda girişimde bulunduğu bir süreçte, ABD’nin bölgedeki konumunu pekiştirme yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Ayrıca Başkan Biden, en önemli ‘güvenlik ortağı’ İsrail ile normalleşme adımı atan, ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefiklerine güven aşıladı. Biden’ın ziyareti, Kudüs ve Riyad arasında yakınlaşmaya katkı sunduğu gibi, İsrail ve Filistinliler arasındaki ‘kronik sorunun’ çözümü için de bir atılım gerçekleşmesine katkı sundu. Ayrıca Suudi Arabistan’ın daha fazla petrol üreterek, önümüzdeki süreçte Batı ülkelerindeki ‘enerji açığını’ kapatması için ciddi girişimde bulunuldu.   
Bununla birlikte Washington’daki gözlemciler ve uzmanlar, Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçlarını yorumlayarak, genel resmi değerlendirdiklerinde, umulan ve bulunanla ilgili farklı bir tablo çiziyor. Her ne kadar ABD yönetimi, Ortadoğu’yu terk etmeyeceğini ve aktif bir güvenlik partneri ve birden fazla düzeyde stratejik bir müttefik olmayı sürdüreceğini deklare etse de bazı isteklerinin tam karşılığını bulamadığı söylenebilir. Özellikle Suudi Arabistan'dan, İsrail'i de içeren bölgesel bir güvenlik eksenine yönelik taahhüt almakta ya da petrol üretiminin derhal arttırılması yönünde bir söz alma noktasında başarılı olunamadı. Ayrıca İsrailliler ile Filistinliler arasındaki mevcut açmazın sonlandırılması hususunda da somut bir başarı elde edilemedi.  

ABD Ortadoğu’ya geri dönüş  
Biden yönetimine göre, ABD ve Arap ülkeleri arasındaki savunma, güvenlik ve istihbarat iş birliğini derinleştirerek ABD'nin bölgedeki konumunu sağlamlaştırmak, lojistik hatlarının güvenliğini sağlamak açısından Ortadoğu ziyareti gayet ikna edici ve verimliydi. Ayrıca Washington'un, güvenliklerine yönelik dış tehditleri caydırmak için Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleriyle birlikte çalışma arzusunu göstermesi, ABD’nin bölgeye yeniden döndüğünün güçlü bir göstergesiydi. Bu da ABD’nin Afganistan'dan çekilmesiyle pekiştirilen ‘varlığını kademeli olarak azaltmak’ stratejisinin değiştiği yönünde önemli bir kanıt mesabesinde değerlendirilmeliydi.  

Rusya ve Çin 
Biden Cidde Zirvesinde ABD'nin Ortadoğu’dan geri çekilerek, Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulacak bir ‘boşluk bırakmayacağını’ açıkça belirtti. ABD'nin eski İsrail Büyükelçisi Daniel Shapiro, Biden'ın ziyaretinin esas olarak ABD'nin Rusya ve Çin ile rekabeti üzerinden yorumlanması gerektiğini söyledi. Nitekim, ABD, İsrail, Hindistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) içeren 'I2U2 Grubu'nun liderlerinin video konferans aracılığıyla yaptığı toplantının odak noktasında, Çin’in ileri teknolojilere erişiminin engellenmesi yer almaktaydı. Başkan Joe Biden’ın, küresel petrol fiyatlarını istikrara kavuşturmak ve Rusya’ya karşı yaptırımları sıkılaştırmak için, petrol arzının arttırılmasında ısrar etmesi, ABD’nin Suudi Arabistan’la olan ilişkilerini sıkılaştırma arzusuyla da ilintilidir. Washington bir müttefik olarak Suudi Arabistan’la ilişkilerini sağlamlaştırma gereksinimi hissediyor. Dolayısıyla güvenlik garantileri vererek, Suudi Arabistan’ın, rakipleriyle olan çekişmesinde kendi yanında yer almasını garanti altına almak istiyor. Sabık Büyükelçi Shapiro, artık bölgedeki, güvenlik, ticaret veya teknoloji alanlarındaki tüm ilişkilerin, ABD-Çin arasındaki stratejik rekabet üzerinden yürütüldüğünü ve şekillendiğini söylüyor. Başkan Biden'ın bölgesel entegrasyona verdiği önemin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.  

Petrol hesapları 
Biden, ham petrol fiyatlarının yükseldiği ve enflasyon oranlarının 40 yılın en yüksek seviyelerine sıçrayarak siyasi geleceğini tehdit ettiği bir dönemde OPEC devi Suudi Arabistan'ın yardımına ihtiyaç duyarken, Suudi Arabistan'ın petrol üretimini arttırmak için farklı kriterlere gereksinim duyduğu ortaya çıktı. Suudi Arabistan Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Adil el-Cubeyr, Amerikalı gazetecilere yaptığı açıklamada, petrolle ilgili herhangi bir kararın, spekülasyonlara, histeriye veya jeopolitik durumlara değil, ilkelere dayalı olacağını söyledi. Bloomberg, Cubeyr’in açıklamasının, petrol üretimini arttırmakla ilgili duyurunun ağustos ayındaki OPEC-+ toplantısına kadar ertelenme olasılığını gösterdiği yorumunda bulundu ve muhtemel artışın sonbaharın başlarında olabileceğini öngördü.  

İsrail ile ilişkiler 
Biden yönetimi, Suudi Arabistan'ın İsrail sivil uçuşlarına hava sahasını açmasını tarihi bir başarı olarak nitelendirirken, Adil el-Cubeyr, ülkesinin hava sahasını açmalarının İsrail ile normalleşme arzusundan değil, Krallığın inovasyon ve büyük çaplı spor etkinliklerinde küresel bir merkez olma arzusundan kaynaklandığını söyledi. Bunun da herhangi bir hava yolu şirketinin özgür bir biçimde Suudi Arabistan hava sahasını kullanmasından geçtiğini ifade etti. Cubeyr, İsrail-Suudi Arabistan ilişkilerinde herhangi bir değişiklik olmadan önce, İsrail ve Filistinliler arasında barışın tesis edilmesinin gerekli olduğunu belirtti. Gözlemciler, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli Arap müttefiki olan Suudi Arabistan’ın, ABD yönetiminin, İsrail’i de içeren bölgesel bir hava savunma ittifakının temellerinin atılması yönündeki umutlarına soğuk su döktüğünü düşünüyor. Söz konusu ‘savunma ittifakının’ İran’ın tehditlerine yönelik caydırıcı bir güç oluşturması hedefleniyordu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Körfez-İsrail savunma ittifakı ile ilgili herhangi bir tartışmadan haberdar olmadığını ve Krallığın (eğer varsa) bu tür bir görüşmeye iştirak etmediğini söyledi. Analistler, açıkça İran karşıtı bir ittifakta görünmek istemeyen ve İsrail ile normalleşme adımı atmamış Arap ülkelerinin hava savunma sistemlerini İsrail ile ‘birleştirilmesi’ planının onaylanmasının zor olabileceği konusunda hemfikir. 
Real Clear World web sitesi, Ortadoğu'daki savunma düzenlemelerinin uzun süredir muğlak olduğunu ve müttefik taraflar arasındaki pozisyon farklılıkları nedeniyle pratik uygulama aşamasına geçilmesinin kolay olmayacağı yorumunda bulundu. Örneğin, eski Başkan Donald Trump yönetimi, 2017'de ‘Ortadoğu Stratejik İttifakı’nı’ kurmuştu. Söz konusu ittifak, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ile Mısır ve Ürdün arasında ortak bir savunma ortaklığıydı. Söz konusu ittifak, bölgesel ve uluslararası barışın korunması ve terörizmle mücadelede bir Amerikan-Arap ortak projesi olarak pazarlanmıştı. Ancak ilerleyen süreçlerde bileşenler arasında ‘öncelikler’ konusunda ihtilaflar çıktı. İran’ın etkisinin kırılması ve ittifakın İran’a karşı caydırıcı olması, ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arapp Emirlikleri ve Bahreyn’in öncelikli hedefleri arasında yer alırken, Umman ve Katar gibi diğer ülkeler bu görüşü paylaşmamaktaydı. ABD’nin oluşturmak istediği ‘ortak hava savunma sisteminin’ de odağında İran yer alıyor. Katar ve Umman’ın İran’la olan olumlu ilişkileri göz önüne alındığında, İran tehdidine yönelik kısa vadede bir ittifak geliştirilemeyeceği öngörülüyor.   

Ziyaretin İran üzerindeki etkisi 
Washington'daki Atlantik Konseyi bünyesinde bulunan ‘İran'ın Geleceği Girişimi’ Direktörü Barbara Slavin, Tahran'ın ‘2015 nükleer anlaşmasını’ yeniden canlandırma ve Körfez'deki nükleer silahların yayılması konusundaki endişeleri giderme fırsatını kaçırmasına rağmen, Ortadoğu'da kendisinin dışlandığı yeni bir ‘stratejik düzeni’ kabul etme olasılığının düşük olduğunu söylüyor. İran bu nedenle, Rusya ve Çin'in yanı sıra yerel Arap ortaklarıyla da ilişkilerini güçlendirme yoluna gidecektir. Slavin’e göre, İsrail'in Araplar tarafında gelecekte herhangi bir zamanda ‘stratejik ortak’ olarak kabul edilmesi ya bölgesel gerilimin azalmasına ya da çatışmanın artmasına yol açacaktır. 
Öte yandan Atlantik Konseyi'nin Ortadoğu programlarında araştırmacı olan Nadra Shamlo, Biden'ın Ortadoğu ziyaretinin, sıradan İranlıların hayatını daha da zorlaştırmak gibi bir yansıması olacağını düşünüyor. İran, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı canlandırmayı başaramazsa, bu durum daha fazla yaptırıma maruz kalacağı anlamına gelir. İran ekonomisi tamamen çöktüğünde ise rejim zayıflayacak, bu da zaten çalkantılı olan bölgeyi daha fazla istikrarsızlığa ve belirsizliğe sürükleyecektir. İran rejiminin kontrolünü dayatabilmesi için vatandaşlarına karşı daha fazla baskı ve şiddete başvurması muhtemeldir. Ayrıca İran insansız hava araçlarının İsrail'deki hedefleri vurması veya Irak'taki Amerikan güçlerini hedef alması durumunda daha geniş bir çatışma riski de artacaktır. Shamlo, Biden yönetiminin ve Ortadoğu'da istikrar isteyen güçlerin, eski çatışma odaklarını kaşımak yerine, belki de Birleşmiş Milletler çatısı altında, bölge ülkeleri arasında güven artırıcı önlemleri tartışması gerektiğini düşünüyor.  
*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevirilmiştir.



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.