Sudan’daki kabile savaşlarının arka planında ne var?

Sudan’ın güneydoğusundaki Mavi Nil bölgesinde, yerli kabilelerin yanı sıra başka bölgelerden gelen kabileler de bir arada yaşıyor

Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
TT

Sudan’daki kabile savaşlarının arka planında ne var?

Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)

Sudan halkı, Batı Darfur'daki iç savaşın şokunu henüz atlatamamışken, ülkenin güneydoğusunda yer alan Mavi Nil eyaletinde ‘benzer izleri’ taşıyan şiddet olaylarına tanık oldu. Mavi Nil bölgesinde kabileler arasında çıkan çatışmalar, onlarca kişinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına ve binlerce kişinin yerinden edilmesine sebebiyet verdi.
Merkezi Damazin kenti olan 1 milyon 300 bin nüfuslu Mavi Nil eyaleti, Güney Sudan ve Etiyopya sınırında yer alıyor. Mavi Nil eyaletinde Hausa ve Birta (Ankasana) kabileleri arasında bir süre önce patlak veren silahlı çatışmalar, başkent Hartum da dahil olmak üzere ülke genelinde farklı bölgelere yayıldı.
Hausa ve Birta (Ankasana) arasındaki çatışmaların, Mavi Nil eyaletinin en yüksek yerel mülki amirliği olan ‘Nazara’ yönetiminin Hausa’lara verilmesiyle tetiklendiği düşünülüyor.
Mavi Nil’deki yerel yönetimler ‘Nazara’ adlı yapının altında hizmet veriyor. Mavi Nil bölgesinin asıl sakinleri olduklarını öne süren kabileler, bölgeye sonradan göçen Hausa kabilesine böylesi bir yetkinin verilmesine karşı çıkıyor. Bu durum, bir tarafta Hausa kabilesi, diğer tarafta Birta (Ankasana) ve diğer küçük kabileler olmak üzere silahlı çatışmalara evrildi ve şu ana kadar onlarca kişi hayatını kaybetti. Şiddet olaylarının ardından Hausa kabilesi ülke genelindeki mensuplarına destek çağrısı yaptı. Bunun üzerine Hausa mensupları ülke genelinde eylemler düzenlemeye başladı.  
Mavi Nil bölgesinde, yerli kabileler Ankasna, Hemec ve Vatavit ile bölgeye sonradan gelen daha küçük kabilelerin yanı sıra yüzlerce yıl önce Nijerya’dan gelerek bölgeyi mesken tutmuş olan kalabalık Hausa kabilesi bir arada yaşamaktaydı. Hausa kabilesinin eyalette önemli bir demografik ağırlığı bulunuyor. Tüm bu kabileler Sinnariye devletinin 1504 yılında kurulmasından bu yana büyük ölçüde barış içinde yaşamaktaydı. Ancak Güney Sudan isyanı başladığında, bölgedeki bazı kabileler iç savaşta Güney Sudan'ın yanında yer aldı ve diğer kabileler Hartum'daki merkezi hükümete bağlı kalmaya devam etti. Daha önce toprak ve su gibi kaynaklar üzerinden sınırlı çatışmalar çıkarken, söz konusu iç savaşın ardından ‘siyasi çatışmalar’ kabileler arasına sızdı ve bir ‘politik nüfuz’ mücadelesi başladı.  
Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan) Sudan kolu, Ömer el-Beşir’in yaptığı darbeyle 1989'da iktidarı ele geçirdiğinde, ülkedeki sosyal ve demografik yapıyı yeniden planlama politikası üzerinde çalışmaya başladılar. Cafer Numeyri döneminde etkisini büyük ölçüde yitirmiş olan, ‘yerel yönetimlerin’ güçlendirilmesi ve bazı kabilelere ayrıcalık tanınması da bu dönemde yeniden başlamış oldu. Ömer el-Beşir rejimi, bazı kabileleri yönetimde görevlendirirken diğer kabileleri dışlamaktaydı. Nitekim Darfur’da, Hartum yönetimini Afrika kökenli kabilelere karşı Araplar lehine ayrımcılık yapmakla suçlayan isyancı güçler hükümet hedeflerine saldırarak, uzun yıllar sürecek olan ve yüzbinlerce insanın ölümüyle sonuçlanacak savaşı başlatmış oldu. Ömer el-Beşir’in bu ‘ayrımcı politikaları’ Darfur’la sınırlı kalmayarak ülke geneline yayıldı ve nihayetinde Güney Sudan’ın 2011’de ülkeden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlandı.  
Aralık 2018 devriminden sonra, Sudan'da aşiret ve sivil çatışmalarda görece bir durgunluk gözlemlendi. Ancak ordunun 25 Ekim 2021'de yeniden iktidarı ele geçirmesiyle birlikte, Ömer el-Beşir rejiminin politikalarına dönüldü, siyasi referans arayışında olan askeri yönetim, bazı kabilelere ayrıcalıklar tanıyarak, yeniden kabile çatışmalarının önünü açmış oldu. Batı Darfur’da Cuba Barış Anlaşması uyarınca isyancı yerli kabileler yönetime katılmış olsa da çatışmalar yeniden başladı. Basında çıkan haberlere göre, Darfur’daki şiddet olaylarının arkasında ordu komutanlarının, özellikle Hızlı Destek Güçleri’nin parmağı olabilir. Eskiden orduyla çatışma halinde olan bazı silahlı güçlerin, ordunun desteğiyle bazı arazilere el koyduğu ve demografik yapıyı değiştirmek için eylemlerde bulunduğu iddia ediliyor. Bunun sonucunda bölgedeki kabileler topraklarına el konulmasına itiraz edip çatıştıklarında, bu çatışmaların geleneksel Afrikalı-Arap çatışmaları olarak lanse edilmek istendiği değerlendiriliyor. Mavi Nil eyaletinde çıkan şiddet olaylarının da büyük ölçüde, askeri yönetimdeki bazı bileşenlerin, bölgedeki demografik yapıyı manipüle etme girişimi sonucu yaşandığı tahmin ediliyor. Nitekim Sudan Komünist Partisi, Egemenlik Konseyi içinde yer alan, Malik Agar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ni, kalabalık nüfusa sahip Hausa kabilesini Mavi Nil’deki ‘Nazara’ yönetimini onlara vererek, kendi tarafına çekmeye çalışmakla suçladı.  
Birleşik Federal Parti Genel Başkanı Muhammed İsmet, Mavi Nil eyaleti ve Batı Darfur’daki şiddet olaylarının sorumluluğunu ‘darbeci yönetime’ ve ‘eski rejim destekçilerine’ yükledi.
Askeri yönetimin daha önce şeklen kaldırdığı ‘olağanüstü hali’ yeniden ilan etmesini öngören İsmet: “Muhtemelen eyaletlere askeri yetkililer atayacaklardır, böylelikle ordu tüm ülke genelinde iktidarını pekiştirmeye çalışacaktır. Sudan halkına ve uluslararası topluma, ülkede güvenlik ve istikrarın ancak bir askeri yönetimle mümkün olabileceği mesajını vermek istiyorlar” dedi.  
Güvenlik güçlerinin henüz olayların başında müdahil olmayarak, şiddetin büyümesine göz yummasının bu kanaatini güçlendirdiğini söyleyen Muhammed İsmet, “Askeri yönetim aşiretler arası çatışmayı gözlemekle yetindi, geleneksel olarak aralarında husumet olmayan aşiretler dahi çatışmalarda taraf olmaya zorlanıyor. İdari yönetim yetkilerini, belirli hesaplar dahilinde kendi taraftarı olan aşiret liderlerine dağıtıyorlar, böylelikle kabilelerin desteğini almayı umuyorlar. Kabileler arasındaki çatışmaları körüklemeleri, bundan fayda sağlayacak olmalarıyla ilgilidir. Böylece darbe yönetiminin devamlılığını güvence altına almayı hedefliyorlar” değerlendirmesinde bulundu.  
Bu arada Mavi Nil bölgesinde yer alan Damazin kentindeki Direniş Komiteleri, askeri yönetimi, sivilleri koruma konusundaki görevlerini yerine getirmeyerek, şiddet suçuna ortak olmakla suçladı. Direniş Komiteleri’nden yapılan açıklamada, “Askeri yönetimin eski despot rejimlerin izinden gittiği, göz göre göre fitnenin büyümesine sessiz kaldığı ve müdahil olmayarak sivillerin öldürülmesine ortak olduğu” savunuldu. Bölgedeki güvenlik güçleri ilk üç gün olaylara müdahalede bulunmadı. Direniş Komiteleri’nin açıklamasında, “Güvenlik güçleri kasıtlı olarak müdahil olmayarak çatışmaların büyümesine sebebiyet verdi. Batı Darfur’daki çatışmalardan haftalar sonra, Mavi Nil’deki çatışmalardan ise üç gün sonra harekete geçmeye karar verdiler. Bu kadar kan aktıktan sonra, Genelkurmay Başkanlığı’nın, ‘ülke güvenlik ve istikrarını zedeleyici eylemlere izin verilmeyeceği’ yönündeki açıklamasının nasıl bir anlamı olabilir” ifadeleri kullanıldı.  
Sudanlı siyasi analist Ahmed Halil, “Hartum'daki otorite, kral soyundan geldiği iddia edilen Ankasana kabileleri ile Hausa kabilesi arasındaki gerilimin çatışmalara evrilmesini destekledi. Hausalılar barışçıl ve çalışkandır, ticaret ve hizmet sektöründe çalışıyorlar, dolayısıyla Mavi Nil’de ekonomi ve ticarete hakimler, bu durum bölgenin asli sahipleri olduğunu düşünen diğer kabileleri öfkelendiriyor” dedi.  
Hausa ,Afrika'nın en önemli kabilelerinden biri olarak dikkat çekiyor, kabile üyelerinin sayısının kıta genelinde 10 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Hausa kabilesi Nijerya, Senegal ve Sudan’da yaşıyor. Aslen Nijerya kökenli olan Hausa kabilesinin Sudan’da yaklaşık 3 milyon mensubu bulunuyor. Bunlar yüzlerce yıl önce toplu göçler ya da Hac ibadetini ifa edip döndüklerinde Sudan’a yerleşmişler. Hausa kabilesi Kuran-ı Kerim’in öğretimine özel önem gösteriyor ve genelde dindarlıkları ile tanınıyor. Gözlemciler Mavi Nil olaylarının tesadüfen gelişmediği ve büyük bir planın parçası olduğu konusunda hemfikir. Henüz külleri soğumamış olan geniş çaplı kabile çatışmaları yeniden çıkabilir. Bazılarına göre Hartum’da uzaktan kumandası olanlar, yeni bir savaş için düğmeye basabilir.  



Trump'a yakın aşırı sağcılar, Barrack'ın Suriye dosyasından uzaklaştırılmasını sağlar mı?

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, ABD’nin Şam Büyükelçiliği binasında ülkesinin bayrağını göndere çekerken (DPA)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, ABD’nin Şam Büyükelçiliği binasında ülkesinin bayrağını göndere çekerken (DPA)
TT

Trump'a yakın aşırı sağcılar, Barrack'ın Suriye dosyasından uzaklaştırılmasını sağlar mı?

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, ABD’nin Şam Büyükelçiliği binasında ülkesinin bayrağını göndere çekerken (DPA)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, ABD’nin Şam Büyükelçiliği binasında ülkesinin bayrağını göndere çekerken (DPA)

Medyada yer alan, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın Suriye ve Lübnan dosyalarını takip etme görevinden alınabileceği yönündeki haberler “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” atasözünü hatırlatıyor.

Sosyal medya platformlarında son birkaç saat içinde ABD Başkanı Donald Trump'ın en büyük destekçilerinden biri olan sağcı cumhuriyetçi medya mensubu ve aktivist Laura Loomer'ın, Barrack'ın Suriye'deki görevinden alınmasını talep ettiği paylaşımları dolaşıma girdi.

dsv
Barrack, Lübnan’ın başkenti Beyrut'taki hükümet merkezinde açıklama yaparken (AFP)

Spekülasyonlar Barrack'ın Suriye'deki rolünün ötesine geçerek Lübnan'daki rolünü de kapsarken, ABD Dışişleri Bakanlığı Donald Trump, onu Lübnan dosyasından uzaklaştırmayı planladığı iddialarını yalanladı. Trump, Barrack’ın Suriye dosyasındaki sorumluluğuna ise değinmedi.

Loomer, “Trump yönetiminin denetim krizi sadece çalışanlarla sınırlı değil, ABD büyükelçilerine de uzanıyor” başlıklı uzun bir paylaşımda milyarder emlakçı, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın, ‘İslam'ın dış çıkarlarını Amerikan değerlerinin üzerinde tutması ve ABD'nin Ortadoğu'daki itibarını zedeleyen cihatçı şiddeti açıkça desteklemesi’ nedeniyle giderek daha yoğun bir şekilde incelemeye maruz kaldığını yazdı.

cvs
Trump ve Şara, Suudi Arabistan'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (AP)

Haber ajansı Associated Press (AP) cumartesi günü yayınladığı bir haberde, Başkan Trump'ın sosyal medyada tanınan sağcı provokatör Laura Loomer'ın yönetimindeki karar alma sürecindeki etkisini küçümsese de Loomer'ın öfkesini çeken Trump yönetimi yetkililerinin listesinin giderek uzadığını ve bu yetkililerin kısa sürede başkan tarafından görevden alındığını vurguladı.

Loomer, Barrack’ı geleneksel diplomatik veya güvenlik niteliklerinden yoksun olarak nitelendirerek, her ne kadar deneyimli bir bağış toplayıcı, politikacı ve bölge ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip olsa da bu deneyiminin onu Suriye gibi çalkantılı bir ülkede ABD'nin politikalarını uygulamaya uygun hale getirmediğini belirttiği uzun paylaşımında “Barrack'ın felaket getiren ataması, Ortadoğu'da cihatçıların yayılmasını sağladı” dedi.

vfghty
Sağcı aktivist Laura Loomer, geçtiğimiz haziran ayında ABD Kongre Binası önünde (Getty)

Barrack'ın 2021 yılında Adalet Bakanlığı tarafından dış finansal ve siyasi bağlantıları nedeniyle sorgulandığını ve suçlandığını hatırlatan Loomer, “(Barrack) her ne kadar beraat etse de bu olay onun yöntemlerini ortaya çıkardı” ifadelerini kullandı. Loomer, bu bilgiyi, eski bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisinden aldığını söyledi.

Barrack'ın yolsuzluk iddialarıyla dolu bir geçmişi olduğunu belirten Loomer, onun mali faaliyetlerinin ülkesinin politikalarının uygulanmasıyla çelişip çelişmediğini sorguladı. Barrack'ın Ankara Büyükelçisi olarak görev yaptığı sırada ABD politikasını Türkiye'nin çıkarlarıyla uyumlu hale getirmesi, Müslüman Kardeşler gibi İslamcı grupları koruması da dahil olmak üzere bazı eylemlerinin büyük öfkeye neden olduğunu söyleyen Loomer, bu tür eylemlerin ‘İsrail gibi ABD müttefiklerini ihanete uğrattığını ve cihatçıların yayılmasını önleme çabalarını baltaladığını’ söyledi.

dsdfrgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İstanbul'da ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile bir araya geldi. Görüşmeye Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani de katıldı (EPA)

ABD'nin ulusal güvenlik çıkarları için Tom Barrack'ın diplomatik görevinden derhal alınması gerektiğini öne süren Loomer, Trump yönetiminin birçok üyesinin Barrack'ı bir dost, hatta bağışçı olarak gördüğünü anladığını ekleyerek, “O halde büyükelçi olmak yerine, yine bir dost ve bağışçı olmaya devam etsin” ifadelerini kullandı.

Barrack'ın tüm diplomatik ve danışmanlık görevlerinden alınmasıyla başlayan bir mekanizma ile hareket edilmesi çağrısında bulunan Loomer, ardından, Yabancı Temsilciler Kayıt Yasası’nın (FARA) ihlali, adaletin engellenmesi ve terörizme maddi destek sağlama suçlarının soruşturulması için özel bir soruşturmacı atanmasını istedi.

Şimdiye kadar bu yorumların Barrack'ın geleceğini nasıl etkileyeceğine dair kesin tahminler yürütülmese de Barrack'ın Lübnan dosyasında üstlendiği rol, ABD’nin yeni Beyrut Büyükelçisi Michel İsa'nın, 1 Eylül'e kadar yaz tatiline giren Senato tarafından adaylığı onaylandıktan sonra göreve başlamasıyla sona erebilir. Başkan Trump'a çok yakın bir isim olan Büyükelçi İsa, Trump’la doğrudan iletişim halinde olduğundan Lübnan'a özel bir elçi atanmasına gerek kalmayacak ve bu görevi büyükelçi üstlenecek.