Sudan’daki kabile savaşlarının arka planında ne var?

Sudan’ın güneydoğusundaki Mavi Nil bölgesinde, yerli kabilelerin yanı sıra başka bölgelerden gelen kabileler de bir arada yaşıyor

Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
TT

Sudan’daki kabile savaşlarının arka planında ne var?

Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)

Sudan halkı, Batı Darfur'daki iç savaşın şokunu henüz atlatamamışken, ülkenin güneydoğusunda yer alan Mavi Nil eyaletinde ‘benzer izleri’ taşıyan şiddet olaylarına tanık oldu. Mavi Nil bölgesinde kabileler arasında çıkan çatışmalar, onlarca kişinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına ve binlerce kişinin yerinden edilmesine sebebiyet verdi.
Merkezi Damazin kenti olan 1 milyon 300 bin nüfuslu Mavi Nil eyaleti, Güney Sudan ve Etiyopya sınırında yer alıyor. Mavi Nil eyaletinde Hausa ve Birta (Ankasana) kabileleri arasında bir süre önce patlak veren silahlı çatışmalar, başkent Hartum da dahil olmak üzere ülke genelinde farklı bölgelere yayıldı.
Hausa ve Birta (Ankasana) arasındaki çatışmaların, Mavi Nil eyaletinin en yüksek yerel mülki amirliği olan ‘Nazara’ yönetiminin Hausa’lara verilmesiyle tetiklendiği düşünülüyor.
Mavi Nil’deki yerel yönetimler ‘Nazara’ adlı yapının altında hizmet veriyor. Mavi Nil bölgesinin asıl sakinleri olduklarını öne süren kabileler, bölgeye sonradan göçen Hausa kabilesine böylesi bir yetkinin verilmesine karşı çıkıyor. Bu durum, bir tarafta Hausa kabilesi, diğer tarafta Birta (Ankasana) ve diğer küçük kabileler olmak üzere silahlı çatışmalara evrildi ve şu ana kadar onlarca kişi hayatını kaybetti. Şiddet olaylarının ardından Hausa kabilesi ülke genelindeki mensuplarına destek çağrısı yaptı. Bunun üzerine Hausa mensupları ülke genelinde eylemler düzenlemeye başladı.  
Mavi Nil bölgesinde, yerli kabileler Ankasna, Hemec ve Vatavit ile bölgeye sonradan gelen daha küçük kabilelerin yanı sıra yüzlerce yıl önce Nijerya’dan gelerek bölgeyi mesken tutmuş olan kalabalık Hausa kabilesi bir arada yaşamaktaydı. Hausa kabilesinin eyalette önemli bir demografik ağırlığı bulunuyor. Tüm bu kabileler Sinnariye devletinin 1504 yılında kurulmasından bu yana büyük ölçüde barış içinde yaşamaktaydı. Ancak Güney Sudan isyanı başladığında, bölgedeki bazı kabileler iç savaşta Güney Sudan'ın yanında yer aldı ve diğer kabileler Hartum'daki merkezi hükümete bağlı kalmaya devam etti. Daha önce toprak ve su gibi kaynaklar üzerinden sınırlı çatışmalar çıkarken, söz konusu iç savaşın ardından ‘siyasi çatışmalar’ kabileler arasına sızdı ve bir ‘politik nüfuz’ mücadelesi başladı.  
Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan) Sudan kolu, Ömer el-Beşir’in yaptığı darbeyle 1989'da iktidarı ele geçirdiğinde, ülkedeki sosyal ve demografik yapıyı yeniden planlama politikası üzerinde çalışmaya başladılar. Cafer Numeyri döneminde etkisini büyük ölçüde yitirmiş olan, ‘yerel yönetimlerin’ güçlendirilmesi ve bazı kabilelere ayrıcalık tanınması da bu dönemde yeniden başlamış oldu. Ömer el-Beşir rejimi, bazı kabileleri yönetimde görevlendirirken diğer kabileleri dışlamaktaydı. Nitekim Darfur’da, Hartum yönetimini Afrika kökenli kabilelere karşı Araplar lehine ayrımcılık yapmakla suçlayan isyancı güçler hükümet hedeflerine saldırarak, uzun yıllar sürecek olan ve yüzbinlerce insanın ölümüyle sonuçlanacak savaşı başlatmış oldu. Ömer el-Beşir’in bu ‘ayrımcı politikaları’ Darfur’la sınırlı kalmayarak ülke geneline yayıldı ve nihayetinde Güney Sudan’ın 2011’de ülkeden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlandı.  
Aralık 2018 devriminden sonra, Sudan'da aşiret ve sivil çatışmalarda görece bir durgunluk gözlemlendi. Ancak ordunun 25 Ekim 2021'de yeniden iktidarı ele geçirmesiyle birlikte, Ömer el-Beşir rejiminin politikalarına dönüldü, siyasi referans arayışında olan askeri yönetim, bazı kabilelere ayrıcalıklar tanıyarak, yeniden kabile çatışmalarının önünü açmış oldu. Batı Darfur’da Cuba Barış Anlaşması uyarınca isyancı yerli kabileler yönetime katılmış olsa da çatışmalar yeniden başladı. Basında çıkan haberlere göre, Darfur’daki şiddet olaylarının arkasında ordu komutanlarının, özellikle Hızlı Destek Güçleri’nin parmağı olabilir. Eskiden orduyla çatışma halinde olan bazı silahlı güçlerin, ordunun desteğiyle bazı arazilere el koyduğu ve demografik yapıyı değiştirmek için eylemlerde bulunduğu iddia ediliyor. Bunun sonucunda bölgedeki kabileler topraklarına el konulmasına itiraz edip çatıştıklarında, bu çatışmaların geleneksel Afrikalı-Arap çatışmaları olarak lanse edilmek istendiği değerlendiriliyor. Mavi Nil eyaletinde çıkan şiddet olaylarının da büyük ölçüde, askeri yönetimdeki bazı bileşenlerin, bölgedeki demografik yapıyı manipüle etme girişimi sonucu yaşandığı tahmin ediliyor. Nitekim Sudan Komünist Partisi, Egemenlik Konseyi içinde yer alan, Malik Agar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ni, kalabalık nüfusa sahip Hausa kabilesini Mavi Nil’deki ‘Nazara’ yönetimini onlara vererek, kendi tarafına çekmeye çalışmakla suçladı.  
Birleşik Federal Parti Genel Başkanı Muhammed İsmet, Mavi Nil eyaleti ve Batı Darfur’daki şiddet olaylarının sorumluluğunu ‘darbeci yönetime’ ve ‘eski rejim destekçilerine’ yükledi.
Askeri yönetimin daha önce şeklen kaldırdığı ‘olağanüstü hali’ yeniden ilan etmesini öngören İsmet: “Muhtemelen eyaletlere askeri yetkililer atayacaklardır, böylelikle ordu tüm ülke genelinde iktidarını pekiştirmeye çalışacaktır. Sudan halkına ve uluslararası topluma, ülkede güvenlik ve istikrarın ancak bir askeri yönetimle mümkün olabileceği mesajını vermek istiyorlar” dedi.  
Güvenlik güçlerinin henüz olayların başında müdahil olmayarak, şiddetin büyümesine göz yummasının bu kanaatini güçlendirdiğini söyleyen Muhammed İsmet, “Askeri yönetim aşiretler arası çatışmayı gözlemekle yetindi, geleneksel olarak aralarında husumet olmayan aşiretler dahi çatışmalarda taraf olmaya zorlanıyor. İdari yönetim yetkilerini, belirli hesaplar dahilinde kendi taraftarı olan aşiret liderlerine dağıtıyorlar, böylelikle kabilelerin desteğini almayı umuyorlar. Kabileler arasındaki çatışmaları körüklemeleri, bundan fayda sağlayacak olmalarıyla ilgilidir. Böylece darbe yönetiminin devamlılığını güvence altına almayı hedefliyorlar” değerlendirmesinde bulundu.  
Bu arada Mavi Nil bölgesinde yer alan Damazin kentindeki Direniş Komiteleri, askeri yönetimi, sivilleri koruma konusundaki görevlerini yerine getirmeyerek, şiddet suçuna ortak olmakla suçladı. Direniş Komiteleri’nden yapılan açıklamada, “Askeri yönetimin eski despot rejimlerin izinden gittiği, göz göre göre fitnenin büyümesine sessiz kaldığı ve müdahil olmayarak sivillerin öldürülmesine ortak olduğu” savunuldu. Bölgedeki güvenlik güçleri ilk üç gün olaylara müdahalede bulunmadı. Direniş Komiteleri’nin açıklamasında, “Güvenlik güçleri kasıtlı olarak müdahil olmayarak çatışmaların büyümesine sebebiyet verdi. Batı Darfur’daki çatışmalardan haftalar sonra, Mavi Nil’deki çatışmalardan ise üç gün sonra harekete geçmeye karar verdiler. Bu kadar kan aktıktan sonra, Genelkurmay Başkanlığı’nın, ‘ülke güvenlik ve istikrarını zedeleyici eylemlere izin verilmeyeceği’ yönündeki açıklamasının nasıl bir anlamı olabilir” ifadeleri kullanıldı.  
Sudanlı siyasi analist Ahmed Halil, “Hartum'daki otorite, kral soyundan geldiği iddia edilen Ankasana kabileleri ile Hausa kabilesi arasındaki gerilimin çatışmalara evrilmesini destekledi. Hausalılar barışçıl ve çalışkandır, ticaret ve hizmet sektöründe çalışıyorlar, dolayısıyla Mavi Nil’de ekonomi ve ticarete hakimler, bu durum bölgenin asli sahipleri olduğunu düşünen diğer kabileleri öfkelendiriyor” dedi.  
Hausa ,Afrika'nın en önemli kabilelerinden biri olarak dikkat çekiyor, kabile üyelerinin sayısının kıta genelinde 10 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Hausa kabilesi Nijerya, Senegal ve Sudan’da yaşıyor. Aslen Nijerya kökenli olan Hausa kabilesinin Sudan’da yaklaşık 3 milyon mensubu bulunuyor. Bunlar yüzlerce yıl önce toplu göçler ya da Hac ibadetini ifa edip döndüklerinde Sudan’a yerleşmişler. Hausa kabilesi Kuran-ı Kerim’in öğretimine özel önem gösteriyor ve genelde dindarlıkları ile tanınıyor. Gözlemciler Mavi Nil olaylarının tesadüfen gelişmediği ve büyük bir planın parçası olduğu konusunda hemfikir. Henüz külleri soğumamış olan geniş çaplı kabile çatışmaları yeniden çıkabilir. Bazılarına göre Hartum’da uzaktan kumandası olanlar, yeni bir savaş için düğmeye basabilir.  



Rusya’ya giden Suriye heyetinin ziyaret amacı ve verdiği mesajlar

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
TT

Rusya’ya giden Suriye heyetinin ziyaret amacı ve verdiği mesajlar

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)

Subhi Franjieh

Suriye hükümetinden 20'den fazla isim Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin Rusya'ya yaptığı ilk resmi ziyaret kapsamında 31 Temmuz Perşembe günü Moskova'ya geldi. Heyetin başında Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Genel İstihbarat Başkanı Hüseyin Selame ve Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mahir Şara bulunuyor. Suriye heyetinin gündeminde, Rus tarafıyla görüşülecek birçok konu var. Bunların başında Rusya’nın Suriye'deki askeri üsleri, önceki rejim döneminde imzalanan Suriye-Rusya ekonomik anlaşmalarının akıbeti, İsrail'in Suriye'nin güneyindeki müdahaleleri, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilişkiler ve Suriye rejiminin kalıntıları geliyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla'dan aktardığı habere göre haziran ayı sonlarında gerçekleşmesi beklenen ziyaret Suriye hükümeti tarafından ertelenmişti. Ancak Suriye'nin güneyindeki kanlı olayların ve İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak bahanesiyle müdahalesinin yol açtığı karmaşıklıklar, Suriye hükümetinin Rusya ziyaretiyle içeride ve dışarıda kamuoyuna çeşitli mesajlar vermek istemesi nedeniyle hız kazandı. İki gün süren ziyaret sırasında Rusya'daki Suriyeli iş adamlarıyla da görüşmeler gerçekleşti. Bu görüşmeler, iş birliği kapılarını açmak ve Suriyelilere Suriye'nin yeniden inşasında ve ekonomik yatırımlarda rol almalarının memnuniyetle karşılanacağını bildirmeyi amaçlıyordu.

Dışişleri Bakanı Şeybani, Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile, ardından Şeybani ve Mahir Şara, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile sonrasında da Şeybani, Murhaf Ebu Kasra ve Seleme, Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov ile görüştü. Suriye hükümetini defalarca kez Moskova’ya davet eden Rusya, tüm bu görüşmelerden birkaç saat sonra Suriye heyeti adına resepsiyon verdi. Al Majalla'ya konuşan bir diplomatik kaynak, Putin ile görüşmenin ziyaret öncesinde kesinleşmemiş olduğunu, ancak Lavrov ve Belousov ile yapılan ‘olumlu görüşmelerin’ sonucunda gerçekleştiğini belirtti. Kaynak, Suriye’nin devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed'in kardeşi Mahir Esed'in, ziyaretin gündemini ve Moskova'daki Suriyeli büyük sermayedarlarla yapılan görüşmeleri düzenlemede önemli bir rol oynadığını ve ayrıca onun varlığının iki taraf arasındaki buzları eritmede etkili olduğunu da ekledi.

Al Majalla kaynaklarına göre Putin ile yapılan görüşme yaklaşık bir saat sürdü ve görüşmede, Esed rejimi döneminde faaliyet gösteren Suriye-Rusya Ortak Komitesi'nin yeniden faaliyete geçirilmesi ve komite üyelerinin değiştirilmesi konusunda mutabakat sağlandı. Komitenin görevi, Suriye ve Rusya arasında politika, güvenlik ve ekonomi konularında koordinasyonu sağlamak olacak. Görüşmelerde ayrıca, Rusya'nın Suriye ile savunma iş birliği alanında kolaylıklar sağlamaya hazır olduğu yönünde mesajlar da yer aldı.

Al Majalla birkaç gün önce Rusya'nın Suriye ile ilişkilerinin geleceğine olumlu baktığını yayınlamıştı. Suriye'nin Batı eksenine kaymasının kaçınılmaz olmadığını ve Rusya'nın Şam ile iletişim kurma ve askeri açıdan anlaşma sağlama şansı olduğunu düşünüyor. Bunu, Suriye hükümetine yeni Suriye ordusunu güçlendirmek için Rus silahları satın alması için kolaylıklar sağlayarak yapmayı planlıyor. Moskova, bunun Şam'ın Rusya'nın Hmeymim Hava Üssü’nde veya Kamışlı’daki askeri üste kalmasına onay vermesinin önünü açacağını düşünüyor.

Suriye'nin değişen öncelikleri

Geçtiğimiz aralık ayı başlarında Suriye rejiminin düşüşünden ve Beşşar Esed'in insani sığınma hakkı verdiği Rusya'ya kaçmasından bu yana, Suriye hükümetinin öncelikleri birkaç konuya odaklandı. Bunların başında Beşşar Esed ve Esed'in Suriyelilere karşı savaşında kendisine yardım eden askeri komutanları geri kazanma ve Rusya'da bulunan Suriye fonlarını geri alma çabaları geliyor. Ayrıca Esed'e askeri destek sağladığı ve Suriyeli sivilleri ve Suriye'nin altyapısını hedef aldığı için Rusya'dan tazminat talep edilmesi de bu konular arasındaydı. Fakat bu öncelikler, özellikle de geçtiğimiz mart ayında Suriye’nın kıyı bölgelerinde yaşanan olaylar, eski Suriye rejimi savaşçılarının güvenli bir sığınak olarak Lazkiye'deki Hmeymim Hava Üssü’ne sığınması ve yine kıyı şeridinde Rusya’dan koruma talep eden çağrılar başlaması sonrasında değişmeye başladı ve bunlara güvenlik öncelikleri eklendi.

Bu gelişme Suriye hükümetinde endişe yarattı ve Rusya'nın Fırat'ın doğusunda, Kamışlı’daki havaalanında eski rejimin komutanlarıyla görüşerek onları kendisiyle iş birliği yapmaya ikna etmek suretiyle sessizce askeri adımlar atmasının ardından bu endişe daha da arttı. Diğer taraftan SDG'nin kontrol ettiği ve Suriye hükümetinin coğrafi sınırları dışında sayılan havaalanında askeri nüfuzunu güçlendirdi. Bu dönüşümler Suriye hükümetinin önceliklerini değiştirdi.

Putin ile görüşme ziyaret öncesinde kesin değildi, ancak Lavrov ve Belousov ile yapılan ‘olumlu görüşmelerin’ sonucunda gerçekleşti.

Al Majalla'ya konuşan bazı kaynaklar, Suriye hükümetinin Suriye'deki (Hmeymim ve Kamışlı’daki) Rus güçlerinin geleceği ve önümüzdeki dönemde bununla nasıl başa çıkılacağı konusunu ele aldığını söyledi. Hükümetin görüşmelerinde Rus güçlerinin Kamışlı'daki varlığı, Hmeymim'deki varlığından daha önemliydi. Çünkü Kamışlı’daki hava üssü, Rusya'nın temmuz ayında onlarca askeri naklederek askeri nüfuzunu güçlendirmesiyle son zamanlarda Suriye hükümeti üzerinde güvenlik ve siyasi bir baskı oluşturmaya başladı. Ayrıca, Rusya ile SDG arasında düzenli toplantılar yapılıyor ve SDG, önümüzdeki dönemde kendisini destekleyen ABD'nin nüfuzunun daha da azalması durumunda Rusya ile ittifak planları yapmaya çalışıyor.

Görüşmelerde, Rusya'nın Beşşar Esed döneminde Suriye ile imzaladığı askeri ve ekonomik anlaşmaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiği de ele alındı. Al Majalla'nın bilgilerine göre, bu askeri ve ekonomik anlaşmaların bazıları Suriye hükümetinin ekonomik planlarını ve Arap ve Batı yatırımlarına açılmasını engelliyor. Rusya’nın kıyı bölgesindeki varlığı ve önceki rejimle imzalanan anlaşmalar, Suriye hükümetinin temmuz ayı ortalarında Dubai Ports World (DP World) şirketi ile 800 milyon dolar değerinde imzaladığı anlaşmanın bazı yönlerinin uygulanmasını engelleyebilir. Suriye Kara ve Deniz Limanları Genel Müdürlüğü ile imzalanan bu anlaşma, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli şirkete, Tartus Limanı’nı geliştirmesi ve işletmesi için 30 yıllık imtiyaz hakkı veriyor. Birbiriyle çakışan bu durum, Suriye hükümetinin çimento, gaz, fosfat ve altyapı gibi birçok sektörde Arap ve Batılı şirketlerle imzalamayı planladığı birçok sanayi ve yatırım anlaşması için de geçerli. Bilgilere göre hükümet heyeti, önceki anlaşmaların gözden geçirilmesi ve geleceği konusunda Rus tarafının esnek davranmasını bekliyor.

tynju
Şeybani ve beraberindeki heyet, Moskova'da Lavrov ile görüşürken, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Suriyeli heyetin gündemindeki dosyalardan biri de İsrail’in Suriye'ye askeri müdahalesiydi. Suriye hükümeti, İsrail'in Suriye'deki Dürzi azınlığı koruma söylemiyle istikrarı bozduğunu düşünüyor. Şam, İsrail'in davranışının iç bölünmeyi pekiştirdiğini ve hükümetin Suriye coğrafyasını birleştirmek için iç uzlaşmaya varmayı zorlaştırdığını düşünüyor. Şam, Moskova'nın bazı Arap ülkeleri, Türkiye ve ABD’nin çabalarının yanı sıra Şam'ın içeride bazı adımlar atmasını engelleyen İsrail'in müdahalelerini durdurmak için uzlaşmaya varmada ek bir rol oynamasını umuyor. Şam'ın Rusya’nın üstlenmesini umduğu rolü, bir yandan Moskova ile Tel Aviv arasındaki yakın ilişkiden, diğer yandan da Şam'ın beklentileriyle uyumlu olduğunu düşündüğü Rusya'nın İsrail'in müdahalelerine karşı tutumundan kaynaklanıyor. Al Majalla kaynaklarına göre Suriye heyetinin şu anda borç ve tazminat konularını gündeme getirmesi beklenmiyor, çünkü Suriye'nin güvenliği ve hükümetin Arap dünyası ve Batılı ülkelerin yatırımlarıyla yeniden inşa sürecini hızlandırma çabaları daha önemli hale geldi.

Öte yandan Şam bu ziyaretin, dış destekten yararlanmaya çalışan birçok askeri gücün beklentilerini azaltmada rol oynayacağını düşünüyor. Bunlar arasında, Rusya'nın kendilerini destekleyerek askeri güç oluşturmaya hazır olduğu yönünde söylemler yaymaya çalışan, Suriye rejiminin kıyı şeridinde kalan hücreleri de bulunuyor. Bunun yanında SDG'nin bazı uzantıları da Rusya'nın Fırat'ın doğusunda güçlü bir müttefik olabileceğine inanıyor. Diğer taraftan Şam, Moskova ziyaretini, dış destek yoluyla siyasi kazanımlar elde etmeye çalışan Suveyda'daki askeri konseye yönelik bir iç mesaj olarak görüyor.

Hükümetin görüşmelerinde Rus güçlerinin Kamışlı'daki varlığı, Hmeymim'deki varlığından daha önemliydi. Çünkü Kamışlı’daki hava üssü, Suriye hükümeti üzerinde güvenlik ve siyasi bir baskı oluşturmaya başladı.

Suriye hükümeti, bu ziyaretin Batı'nın endişelerini uyandırmasını beklemiyor, çünkü Şam, bu ziyaretin hükümetin güvenliğini ve ekonomisini güvence altına alma çabalarının bir parçası olduğunu düşünüyor. Ayrıca bu ziyaret, Rusya ile ittifak bağlamında değil, daha çok Rus müdahalesini durdurmak ve Suriye'nin çıkarlarını güvence altına alacak şekilde Moskova ile ilişkileri normalleştirmek için atılmış bir adım olarak görülüyor. Ancak Şam aynı zamanda Batı'ya, ittifaklar ve askeri ve siyasi destek sağlamak için Batı dışında başka kapılar da çalabileceği mesajını vermek istiyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, 31 Temmuz Perşembe günü Moskova'da Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Suriye-Rusya ilişkilerinin kritik ve tarihi bir süreçten geçtiğini, Rusya ile iş birliğinin saygıya dayandığını ve ‘Rusya ile diyalogun Suriye'nin geleceğini destekleyen stratejik bir adım’ olduğunu söyledi. Şeybani, “Suriye halkının çıkarlarını güvence altına almak için Rusya ile önceki anlaşmaları yeniden gözden geçirmek üzere bir komite kurduk” diye devam etti.

Ziyaretin amacı baskı mı yoksa stratejik bir konumlanma mı?

Rusya, Suriye rejiminin düşüşünden bu yana eski Suriye rejiminin kalıntıları ve subaylarıyla iletişim kanallarını açık tutmak da dahil olmak üzere birçok konuda sessizce çalışıyor. SDG ile görüşmelerini sürdürmek ve zaman zaman Kamışlı havaalanı dışında seyahat eden Rus otobüslerinin korunması konusunda SDG ile iş birliği yapmak, SDG liderleriyle Şam ile müzakere konularını görüşmek için toplantılar düzenlemek gibi konular yer alıyor. Suriye sahilinde olaylar başlamasıyla birlikte, Rusya’nın sahil bölgesindeki halkın ruh halini değiştirmede ve Suriye'deki istikrar çabalarını, rejimin kalıntıları ve subaylarını destekleyerek veya onları Rusya'nın askeri gündemine hizmet etmek üzere Suriye sınırları dışına naklederek bozma konusunda daha belirgin bir rol oynadığı ortaya çıktı.

ftyu7
Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Rusya'nın Moskova kentinde bir araya geldiler, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti bu eylemleri endişeyle izliyordu ve müttefikleri aracılığıyla Ruslara, bu adımların Rusya ile Suriye arasındaki ilişkileri normale döndürme çabalarını baltaladığını mesajını vermeye çalışıyordu. Rusya ise, özellikle Suriye hükümetinin 2019 yılında Rus şirketi STG ile Suriye rejimi arasında imzalanan ve Moskova'ya Tartus limanını 49 yıl boyunca işletme ve yatırım yapma hakkı tanıyan anlaşmayı feshetmesinin ardından, Suriye'nin güvenliğini ve istikrarını sarsma kapasitesine sahip olduğunu Şam’a iletmek istediği görülüyor.

Rusya, Suriye’nin Suveyda ilinde geçtiğimiz temmuz ayı başlarında kanlı olaylar başladığında Fırat'ın doğusunda faaliyetlerini yoğunlaştırdı ve Rus uçakları onlarca Rus askerini Kamışlı’daki hava üssüne taşıdı. Üsse silah ve mühimmat da nakledildi. Fırat'ın doğusunda, Rusya'nın yakın gelecekte SDG ile Suriye hükümeti arasında bir çatışma başlamasında durumunda barış arabulucusu ve çatışmayı önleyici güç olarak hazırlandığına dair söylentiler yayıldı. SDG'nin bir kanadı bu söylentiyi yakaladı ve Şam ile ilişkilerinin kötüleşmesi durumunda Rusya ile ittifak kurma olasılığını değerlendirmeye çalıştı.

Al Majalla, SDG liderlerinin son zamanlarda Kamışlı'daki hava üssünün Şam ve Moskova arasındaki müzakerelerde masaya yatırıldığını ve Şam'ın bu üssün kalması konusunda esnek bir tutum sergileyeceğini söylediğini öğrendi. Bu haberlerin doğru olması halinde SDG'nin Rusya ile ittifak kurmak için elinde bir koz olacağını belirttiler. Tüm bu göstergeler Şam'ın endişelerini artırdı ve bu da Suriye hükümetinin Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Genel İstihbarat Teşkilatı’nın üst düzey isimlerinin Moskova ziyaretini hızlandırdı. Bu da ziyaret sırasında ele alınacak konuların niteliğine dair bir gösterge olarak değerlendirilebilir.

Al Majalla, SDG liderlerinin son zamanlarda Kamışlı'daki hava üssünün Şam ve Moskova arasındaki müzakerelerde masaya yatırıldığını ve Şam'ın bu üssün kalması konusunda esnek bir tutum sergileyeceğini söylediğini öğrendi.

Rusya, Şam'ın kontrolünden uzak olan Fırat'ın doğusunda sessizce nüfuzunu güçlendirmeye çabasıyla haziran ve temmuz aylarında SDG ile görüşmelerini yoğunlaştırdı, eski rejimin kalıntılarına kapılarını açık tuttu ve Rusya’nın müttefiklerini terk etmeyeceği yönündeki genel havayı korudu. Tüm bu faktörler, Şam'ı bu ve diğer konuları görüşmek üzere müzakerelere başlamaya zorladı. Bazıları bunu Rusya'nın Şam ile ilişkilerin normalleşmesini hızlandırmak için attığı bir adım olarak görebilir. Rusya aynı zamanda devrik Beşşar Esed rejimi sonrası bir nüfuz durumu oluşturmaya çalışıyor ve bu da yeni Şam yönetiminin bunu hızlı bir şekilde sonlandırmasını zorlaştırıyor. Rusya’nın beklentilerine göre bu kartlar, Suriye'de sıcak sularda veya Fırat'ın doğusunda Rusya’nın askeri ve ekonomik varlığının devamını sağlayan stratejik hamleler.

dfrgtyhu
Suriye'nin batısındaki Tartus Limanı, 16 Aralık 2024 (AFP)

Rusya'nın Suriyeli heyeti ağırlaması ve bu ziyaretin Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani'nin görüşmesiyle taçlandırılması, sadece iki ülke arasındaki normalleşme sürecini hızlandırmayı değil, aynı zamanda Batı'ya provokatif mesajlar vermeyi de amaçlıyordu. Bu mesajlar, Rusya'nın Suriye coğrafyasında hala bir oyuncu olduğunu ve Esed rejiminin düşüşünden sonra bile Rus ayısının kaybeden taraf olmayacağını bir kez daha kanıtlıyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Moskova'nın hedefleri arasında önümüzdeki dönemde Şam ile çeşitli düzeylerde anlaşmalara varmak da yer alıyor. Bu anlaşmalar arasında Suriye ordusuna yeniden silah satışı ve askeri misyonlar aracılığıyla ordu kadrolarının eğitimi bulunuyor. Moskova, bunun yanında önceki rejim döneminde imzalanan bazı yatırım sözleşmelerini de sürdürmeyi hedefliyor. Moskova, Suriye'nin siyasi ve ekonomik açıdan Batı'ya açılması nedeniyle bu hedefleri gerçekleştirmenin zor olduğunu bilse de Batı'nın bir an önce geri adım atmasını ve Suriye'ye alternatif ve tarihi müttefik olarak siyasi çarkını Suriye topraklarında yeniden harekete geçirmesini umuyor.