Etiyopya Nahda Barajını doldurmayı sürdürüyor

Mısır, Nil sularını takip ediyor ve tesislerini gözden geçiriyor

Etiyopya Hedasi Barajı'nın son uydu görüntüsü. (Reuters)
Etiyopya Hedasi Barajı'nın son uydu görüntüsü. (Reuters)
TT

Etiyopya Nahda Barajını doldurmayı sürdürüyor

Etiyopya Hedasi Barajı'nın son uydu görüntüsü. (Reuters)
Etiyopya Hedasi Barajı'nın son uydu görüntüsü. (Reuters)

Etiyopya, Mısır ve Sudan'ın itirazlarına rağmen, Nil Nehri üzerindeki Hedasi Barajı’nı üçüncü kez doldurmayı sürdürüyor. Uydu görüntüleri, Etiyopya’nın Hedasi (Nahda - Rönesans) Barajı’nda ilk etapta 1 milyar metreküplük bir dolum gerçekleştirdiğini göz önüne serdi. Mısır, Nil Nehri sularındaki azalmayı takip ettiğini ve su tesislerini gözden geçirdiğini açıkladı.  
Mısır, Etiyopya ve Sudan arasındaki Hedasi Barajı'yla ilgili müzakerelerden 10 yıldır sonuç alınamıyor. Addis Ababayönetimi, Mısır ve Sudan ile bir anlaşmaya varmamasına rağmen Mavi Nil üzerinde kurulan barajın doldurulmasında ısrar ederken, Kahire ve Hartum yönetimleri, Nil suyunun paydaş ülke başına düşen yıllık paylarının etkilenmemesi için üçlü anlaşmaya varılması gerektiğini vurguluyor. Özellikle Mısır, HedasiBarajı’nın tam olarak doldurulmasının, kendi su kaynaklarını olumsuz etkileyeceğini belirtiyor.  
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi önceki gün Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile Berlin’de düzenlediği basın toplantısında, Hedasi Barajı’nın, Mısır’ın su güvenliğini ihlal etmeden, üç ülkenin ortak çıkarlarını sağlayacak şekilde doldurulması ve işletilmesi gerektiğini vurguladı. Sisi, bu hususta ‘bağlayıcı yasal bir anlaşmaya varılmasının zorunlu’ olduğu yönündeki yaklaşımının sabit olduğunu da kaydetti.  
Pazartesi günü çekilen son uydu görüntüleri, Etiyopya'nın Rönesans Barajı'nın 3. kez doldurulması işlemleri çerçevesinde 1 milyar metreküp suyun depolanmasının tamamlandığını gösteriyor. Kahire Üniversitesi Su Kaynakları uzmanı Prof. Dr.Abbas Şeraki, Hedasi Barajı’nda 3. dolumun başlamasından bir hafta sonra çekilen uydu görüntüleri, 1 milyar metreküpten fazla suyun depolandığını gösterdiğini belirterek, “Geçen hafta Mavi Nil’den yaklaşık 1,5 milyar metreküp su aktı, Etiyopya bunun 1 milyarını depoladı yarım milyarını da tahliye etti. Uydu görüntüleri şu an deniz seviyesinin 590 metre üstünde olan orta bölümün yükseltildiğini gösteriyor. Üçüncü dolumda 5 milyar metreküp su depolamayı hedefliyorlar, önceki iki dolumla birlikte 13 milyar metreküp su hedefinde yakın zamanda ulaşabilirler”diye konuştu.  
Geçen haziran ayının başında çekilen uydu görüntüleri, Etiyopyalı yetkililerin barajdaki orta seddi, sel mevsimine hazırlık amacıyla yükseltmeye başladığını ve diğer bölümlerdeki suyun bir kısmını tahliye ettiklerini göstermişti. Mısır ve Sudan, Etiyopya’yı, barajın beklenen olumsuz etkilerini sınırlamayı garanti edecek, yasal, adil bir anlaşma yapılmadan önce tek taraflı önlem almaktan kaçınmaya çağırıyor. Mısır Su Kaynakları Bakanı Muhammed Abdulati, sel mevsimi hazırlıklarını takip etmek amacıyla Seddil Ali Barajı ve Asvan Su Depolarını ziyaret etti. Abdulati, Nil Nehri sularının akışını takip ettiklerini ve başta Seddil Ali (Yüksek Baraj) Barajı olmak üzere, su depolama sistemlerinde bir aksama olmaması için çalışmaları sürdürdüklerini söyledi. Mısır Hedasi Barajı’nın, tatlı su kaynağı olarak Nil Nehri’ne bağımlı olan vatandaşlarının su ihtiyaçlarını karşılamalarında olumsuz etkiler doğuracağına inanıyor. Sudan-Mısır ve Etiyopya arasındaki son müzakere oturumu 2021 Nisan ayında gerçekleşmiş ancak bir sonuç doğurmamıştı. Bu nedenle Sudan ve Mısır konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıdı.  



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.