Amnesty’den Etiyopya’daki katliama yönelik soruşturma çağrısı

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed. (AP)
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed. (AP)
TT

Amnesty’den Etiyopya’daki katliama yönelik soruşturma çağrısı

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed. (AP)
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed. (AP)

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) bugün, Etiyopya’nın Oromia bölgesinde, haziran ayında yüzlerce sivilin katledilmesine ilişkin ‘bağımsız ve etkili’ bir soruşturma yürütülmesi çağrısında bulundu. Amnesty’nin bu çağrısı, görgü tanıklarının Oromio Kurtuluş Ordusu’nu (OLA) suçlayan açıklamalarının ardından geldi.
AFP’nin haberine göre katliamda hayatta kalanlar ve federal hükümet tarafından suçlanan OLA, 18 Haziran’da ülkenin batısındaki Tole köyünde Amhara etnik grubunun sivillerine yönelik katliamdan sorumlu olmadıklarını bildirerek olayla ilgili olarak hükümet yanlısı güçleri suçladı.
Görgü tanıkları, Amnesty’e güvenlik güçlerinin olaydan haberdar olmalarına rağmen müdahale etmediğini aktardı.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet de 23 Haziran’da yaptığı açıklamayla Etiyopya makamlarına bu katliam hakkında ‘hızlı, tarafsız ve kapsamlı’ bir soruşturma yürütme çağrısında bulundu.

Amnesty’nin iletişime geçtiği yerel bir yetkiliye göre katliamda 450 kişi öldürüldü. Resmi bir bilanço açıklanmadı ancak Etiyopya Başbakanı’nın sözcüsü 30 Haziran’da 338 kişinin öldürüldüğünü itiraf etti.
Amnesty’nin Doğu ve Güney Afrika Programı Direktörü Deprose Muchena yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“OLA tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen Tole’deki bu korkunç katliamlar, faillerinin insan hayatını hiçbir şekilde umursamadığını ortaya koyuyor. Kadın ve çocukları da içeren bu duygusuz katliamın bağımsız ve etkin bir şekilde soruşturulması gerekiyor. Amnesty yaklaşık bir düzine kişiyle görüştüğü. Bunlardan beşi görgü tanığı. Hepsi yargısız infazları, evlerin yakıldığını ve yağmalandığını anlattı.”
Görüşülen kişiler saldırının 18 Haziran sabahı saat 9 civarında başladığını aktardı.
Amnesty’den yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
 “Görgü tanıkları, OLA güçlerinin bölgedeki köylerin etrafını sardığını, ardından bir silah sesi duyulduğunu ve saldırının başladığını belirtti. Köylerde yaşayanların çoğu, saldırganlardan kaçamayan anneler ve çocuklardı.”
Görgü tanıkları, OLA savaşçılarını ‘uzun saçlı, askeri kamuflajlı ve Oromo dilini konuşmaları’ dolayısıyla teşhis edebildiklerini belirtti.

Bebekler de dahil 42 kişinin tek bir noktada öldürüldüğünü aktaran bir görgü tanığı “Söz konusu 42 kişiden 22’si benim çocuklarım ve torunlarımdı” dedi.
Üç çocuğunu ve karısını kaybeden yerel bir idari yetkili de iki ayrı mahallede çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 216 kişinin öldürüldüğünü bildirdi.
Amnesty’nin belirttiğine göre dokuz görgü tanığı hükümet güçlerinin beş saatlik bir süre kadar müdahale etmediğini, o sırada saldırganların katliam, kundaklama ve yağmalara devam ettiğini kaydetti.
Yerel bir yetkili açıklamasında “Mahalle ve bölge yetkilileri saldırıdan hızlı bir şekilde haberdar edildi. Ancak yetkililer yol kapalı olduğu için harekete geçemediklerini söylediler” dedi.
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed temmuz ayı başlarında, OLA’yu Tole’ye yakın bir bölgede sivilleri öldürmekle suçladı.
Hükümet, Oromo etnik grubunun silahlı isyancı kolu olan OLA’ya düzenli olarak suçlamalarda bulunuyor. OLA, 2018 yılından bu yana Oromia’da faaliyet gösteriyor ve Amhara halkını hedef alan katliamlar gerçekleştirmesi sebebiyle Etiyopya Parlamentosu tarafından ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılıyor.



Hızlı Destek Kuvvetleri, Sudan'ın en büyük petrol sahasının kontrolünü ele geçirdi

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası, (Arşiv -Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası, (Arşiv -Reuters)
TT

Hızlı Destek Kuvvetleri, Sudan'ın en büyük petrol sahasının kontrolünü ele geçirdi

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası, (Arşiv -Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası, (Arşiv -Reuters)

Sudan ordusuna karşı mücadele eden Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), Güney Sudan sınırındaki Kordofan bölgesinde bulunan ülkenin en büyük petrol sahasını ele geçirdi.

HDK dün yaptığı açıklamada, eyaletteki son ordu kampı olan "90. Tugay"ı ele geçirdikten sonra Batı Kordofan eyaleti, petrol kuşağı ve petrol kasabası Heglig'in kontrolünü ele geçirdiklerini duyurdu. Bu sırada hükümet güçleri ve petrol işçileri Güney Sudan'a çekildi.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Heglig petrol sahası, Sudan'ın en büyüğü ve Güney Sudan'dan ihraç edilen ve hükümet gelirinin büyük kısmını oluşturan petrolün ana işleme tesisidir. Saha, altın madenlerinin yanı sıra diğer önemli petrol tesislerinin de bulunduğu Kordofan bölgesinin en güneyinde yer almaktadır.


Nijerya hükümeti kaçırılan 100 öğrenciyi kurtardı

Geçtiğimiz ay Nijerya'daki St. Mary's Katolik Okulu'ndan kaçırılan öğrencilerin velileri bir araya geldi (AP)
Geçtiğimiz ay Nijerya'daki St. Mary's Katolik Okulu'ndan kaçırılan öğrencilerin velileri bir araya geldi (AP)
TT

Nijerya hükümeti kaçırılan 100 öğrenciyi kurtardı

Geçtiğimiz ay Nijerya'daki St. Mary's Katolik Okulu'ndan kaçırılan öğrencilerin velileri bir araya geldi (AP)
Geçtiğimiz ay Nijerya'daki St. Mary's Katolik Okulu'ndan kaçırılan öğrencilerin velileri bir araya geldi (AP)

Nijerya televizyon kanalı Channels TV’de dün yer alan haberde, hükümetin geçen ay Nijer Eyaleti'ndeki bir okuldan kaçırılan 100 öğrenciyi başarıyla kurtardı bildirildi.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Nijerya'da, çoğunlukla fidye arayan çeteler tarafından kırsal kesimlerde ve polisin zayıf olduğu bölgelerde yaşayan savunmasız nüfusa yönelik toplu kaçırma olaylarının uzun bir geçmişi var.


Doğu Kongo krizi... Washington’da imzalanan barış anlaşması engellerden arınmış değil

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
TT

Doğu Kongo krizi... Washington’da imzalanan barış anlaşması engellerden arınmış değil

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)

Doğu Kongo’daki kriz, yılın başından bu yana artan gerginliklerin ardından yeni bir aşamaya girdi. perşembe günü Washington’da ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi, bölgede barış ve ekonomik iş birliği fırsatlarını artıracak bir anlaşma imzaladı.

Trump, anlaşmanın ‘çatışmaya son verdiğini’ vurgularken, Şarku’l Avsat’a konuşan bir Afrika uzmanı, Doğu Kongo için büyük umut taşıyan bu adımın, ‘sahada uygulanması, sıkı denetim mekanizmalarının oluşturulması ve gerçek uluslararası garantilerle desteklenmesi gerektiğini’ belirtti. Uzman, yakın dönemde yapılan anlaşmalara rağmen çatışmaların tekrarlandığını hatırlattı.

Doğu Kongo, doğal kaynaklar açısından zengin ve Ruanda ile sınır komşusu olmasına rağmen yaklaşık 30 yıldır silahlı çatışmalara sahne oluyor. Şiddet, ocak ve şubat aylarında Kigali destekli 23 Mart Hareketi’nin (M23) Goma ve Bukavu şehirlerini ele geçirmesiyle arttı.

Anlaşmanın imzalanmasının ardından Kagame, “Önümüzde engeller olacak, bunda şüphe yok” derken, Tshisekedi anlaşmayı “Yeni bir sürecin başlangıcı; çok çalışmayı gerektiren bir yol” olarak nitelendirdi.

Afrikalı iki liderin daha temkinli tutumu, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki çatışmaların devam ettiği bir dönemde geliyor. Salı günü yapılan karşılıklı açıklamalarda, Kongo ordusu ve M23, geçen ay yenilenen ateşkes anlaşmalarını ihlal etmekle birbirlerini suçladı. Washington’da çarşamba günü düzenlenen basın toplantısında Kongo yetkilisi Patrick Muyaya, hareketi ‘son çatışmalardan sorumlu’ tutarak, bunun ‘Ruanda’nın barış istemediğinin kanıtı’ olduğunu söyledi.

Son üç ayda barış sürecini tehdit eden saldırılar arttı. 2019’dan bu yana DEAŞ’a bağlı olan Müttefik Demokratik Güçler (ADF) grubu öne çıkarken, saldırılar M23 ve Thomas Lubanga tarafından kurulan silahlı Halk Devrimi Konferansı (CPR) grubu tarafından temmuz, ağustos, eylül ve kasım aylarında sürdürüldü.

Çadlı siyasi analist ve Afrika uzmanı Salih İshak İsa, Washington anlaşmasını ‘bir miktar umut taşıyan bir adım’ olarak nitelendirse de bunun ‘son derece kırılgan bir umut’ olduğunu vurguladı. İsa, resmi imzalar iki ülkenin yeni bir yumuşama sürecine girdiği izlenimini verse de Doğu Kongo’daki gerçek durumun barış yolunun hâlâ uzun ve çetrefilli olduğunu gösterdiğini belirtti.

İsa, imzaya rağmen Kivu bölgelerinde çatışmaların yeniden alevlendiğine dikkat çekerek, sorunun Washington’da ilan edilen anlaşmadan çok daha derin olduğunu söyledi. İsa, “Doğu Kongo’da barış, sadece bir imza ile gelmez; sıkı uygulama mekanizmaları, gerçek uluslararası garantiler ve yıllarca ihmal ve çatışma yaşamış yerel toplulukların taleplerine doğrudan yanıt verilmesi gerekir” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile birlikte barış anlaşmasının imza törenine katıldı. (AFP)ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile birlikte barış anlaşmasının imza törenine katıldı. (AFP)

Ruanda ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki anlaşma, haziran ayında Washington’da yapılan barış çerçevesi anlaşmaları zincirinin en yenisi olarak kayda geçti. Bu anlaşma, kasım ayında Doha’da Kinşasa ile M23 arasında imzalanan kapsamlı barış anlaşması çerçevesinden farklı olarak, temmuzdaki anlaşmanın devamı niteliğinde.

Mısır, bu gelişmeye olumlu yaklaşarak, Washington’da imzalanan barış ve refah anlaşmalarını memnuniyetle karşıladı. Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamada, anlaşmanın ‘gerilimi sona erdirme ve istikrarı güçlendirme yönünde son derece önemli bir adım’ olduğu vurgulandı. Açıklamada, anlaşmanın barış çabalarını destekleyeceği, uzlaşı temellerini güçlendireceği ve bölgesel kalkınmaya alan açacağı ifade edildi.

Afrika uzmanları, anlaşmanın başarılı olabilmesi için pratik ve net adımların atılması gerektiğini belirtiyor. Bunların başında, güvenlik maddelerinin ciddi şekilde uygulanması, Ruanda güçlerinin geri çekilmesi, silahlı gruplara verilen desteğin durdurulması, Doğu Kongo halkıyla güven inşa edilmesi ve yerel toplulukların sahadaki düzenlemelere dahil edilmesi geliyor. Uzmanlara göre, halkın onayı olmadan anlaşma kırılgan kalacak.

Mısır’ın, anlaşmayı iki ülke arasındaki gerilimi sona erdirme yolunda önemli bir adım olarak görmesinin nedeni, uzun yıllardır süren siyasi tıkanıklığın aşılabilme olasılığı olarak değerlendiriliyor. Uzmanlar, anlaşmanın gerçek bir istikrara dönüşebilmesi için en hassas maddelerin uygulanmaya başlanması gerektiğini vurguluyor: kuvvetlerin kademeli olarak çekilmesi, silahlı gruplara destek verilmemesi ve çatışma mantığından iş birliği mantığına geçilmesi.

Uzmanlar, barış anlaşmasının, bölgesel ve uluslararası tarafların katılımıyla bağlayıcı bir uygulama sürecine dönüştürülmesi halinde devam edebileceğini, ancak sahadaki durum değişmezse veya anlaşma sadece güçlerin veya silahlı grupların yeniden konumlanması için bir araç olarak kullanılırsa, bunun geçici bir ateşkesten öteye geçemeyeceğini belirtiyor.