Fransa İsrail-Filistin barış süreci için devreye girdi

Fransa, barış süreci çabalarını yeniden başlatmak için çalışmaya hazır

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, dün başkent Paris'te Elysee Sarayı'nda düzenledikleri ortak basın toplantısında Filistin Devlet Başkanı Abbas'ı dinlerken (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, dün başkent Paris'te Elysee Sarayı'nda düzenledikleri ortak basın toplantısında Filistin Devlet Başkanı Abbas'ı dinlerken (AFP)
TT

Fransa İsrail-Filistin barış süreci için devreye girdi

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, dün başkent Paris'te Elysee Sarayı'nda düzenledikleri ortak basın toplantısında Filistin Devlet Başkanı Abbas'ı dinlerken (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, dün başkent Paris'te Elysee Sarayı'nda düzenledikleri ortak basın toplantısında Filistin Devlet Başkanı Abbas'ı dinlerken (AFP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Avrupa'daki ikinci durağı Paris’ti. Abbas, 4 Haziran'da yaptıkları telefon görüşmesinde aldığı davet üzerine dün öğleden sonra Elysee Sarayı'nda bir araya geldiği Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan duymak istediklerini duydu.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Abbas ile görüşmesi öncesindeki açıklamaları Filistin tarafını memnun etti. Şiddetin her an (yeniden) patlak verebileceği konusunda uyaran, isim vermeden İsrail’i 2014 yılından bu yana siyasi çözüme giden yolda ilerleme kaydedilememesinden sorumlu tutan ve siyasi yolda ilerlemeye devam etmesi için başta yerleşim birimlerinin inşası ve Filistinlilerin mülklerine el konulması olmak tamamı uluslararası hukuka aykırı olan ve yan yana yaşayan iki devletin kurulmasını engelleyen eylemler olmak üzere sahadaki tek taraflı adımlara son verilmesini şart koşan Filistin Yönetimi, ‘eylem çağrısında bulunmaktan ve derin siyasi nedenlere değinmekten’ çekinmedi. Cumhurbaşkanı Macron, karşılaştığı tüm zorluklara rağmen barış çabalarını yeniden başlatmaktan başka seçeneğin olmadığını söyledi. Güvenilir bir siyasi ufuk bulmak için tüm iyi niyetli taraflarla birlikte çalışacağını teyit eden Fransa Cumhurbaşkanı, siyasi süreci yeniden başlatmaya ve uluslararası toplumu adil ve kalıcı bir barışın önünü açacak bir çözüme ulaşmak için harekete geçirmeye hazır olduğunu söyledi. Ancak Macron, bu süreçte önünde bir takım zorlukların olduğu ve içinde bulunulan durumun belki de en zoru olabileceğini, fakat mücadele edilmesi gereken hakların bunu gerektirdiğini göz ardı etmiyor.
Macron’un açıklamaları, Mahmud Abbas’ın Beytüllahim’de bir araya geldiklerinde istediğini söylemekten çekinmeyen ABD Başkanı Joe Biden'dan duyduklarından tamamen farklıydı. Biden, Abbas ile Beytullahim’deki görüşmesi sırasında herhangi bir barış planı yapmayacağını, mevcut durumun buna uygun olmadığını ve tarafların müzakereleri yeniden başlatmaya istekli olduklarını gördüğünde harekete geçebileceğini söylemişti.
Paris’teki diplomatik kaynaklar, 5 Temmuz’da İsrail Başbakanı Yair Lapid’i Paris’te ağırlayan Macron’un, ‘İsrail'in Yahudi ve demokratik bir devlet olarak kalması için iki devletli çözümü desteklediğinin kimse için bir sır olmadığını’ vurgulayan Yair Lapid ile olan yakın dostluğuna yatırım yapmak istediğini söylediler. Macron'un 2016 yılında Cumhurbaşkanı François Hollande hükümetinde Ekonomi Bakanı olarak görev almasından bu yana Lapid ile uzun süredir devam eden bir dostluğu olduğu biliniyor. Ancak Macron’un durumu karıştırabileceğini düşünen aynı kaynaklar, üç nedenden ötürü oldukça karamsar bir tablo çiziyorlar. Kaynaklara göre bu nedenlerin ilki, Fransa’nın İsrail tarafını etkilemesini sağlayacak yeterli ağırlığa sahip olmaması ve bu yüzden Avrupa’nın ağırlığına başvurmak zorunda kalacak olması. Fakat buradaki asıl zorluk, dış politikada uzlaşı ilkesine göre hareket eden Avrupa Birliği’nin (AB) kendi içinde bölünmüş durumda olması. Macaristan, Almanya ve diğerleri gibi İsrail'i hiçbir şekilde rahatsız etmek istemeyen ülkeler var. İsrail, Filistin tarafına daha fazla tolerans gösterdiğini düşündüğü için Avrupa'nın siyasi bir rol oynamasına hiçbir zaman izin vermedi.
İkinci neden, İsrail’de 1 Kasım'da genel seçimlerin yapılacağı ve Lapid’in başbakanı olduğu hükümetin geçici bir hükümet olmasından dolayı böyle bir adımı atma yetkisinin olmaması. Üçüncü neden ise Biden'ın önümüzdeki sonbaharda ara seçimler gibi bir sınav verecek olması ve anketlerde Demokratların Kongre'deki zayıf çoğunluğu kaybedeceğine işaret etmesi. Bu durum kısmen de olsa dikkatini ara seçimlere vermesi ve herhangi bir siyasi girişimden kaçınmasını açıklıyor. Biden’ın başkanlık seçimleri sırasında verdiği Kudüs'teki ABD Konsolosluğu’nu yeniden açma sözü halen geçerli ve belki de hep bir vaat olarak kalmaya devam edecek.
Analistler, ABD’liler arasında Filistin-İsrail dosyasının, İsrail varlığının ABD içindeki güçlü boyutu nedeniyle art arda göreve gelen ABD yönetimleri için bir dış politika konusu olarak görülmediğini düşünüyor. Görüşlerine başvurulan kaynaklar özetle, Macron'un bu yönde adım atma ve yardım etme arzusunun takdire şayan olduğuna, ancak ABD ile ortak hareket etmek istemediği sürece pratik bir sonuca varamayacağına inanıyorlar.
Bununla birlikte, Macron’un özellikle barış dosyasında ABD’nin bıraktığı boşluktan yararlanmak isteyebileceğini ve Filistin tarafına en azından mali yardım sağlayabileceğini düşünen bazı kaynaklar ise Lübnan, Irak, Libya ve Sudan dosyalarındaki aktifliğinin aksine Filistin-İsrail dosyasında pasif olduğu beş yıllık ilk dönemi boyunca dış politikasında bu konuda herhangi bir jest yapmayan Fransa Cumhurbaşkanı'nın vaatlerinin ciddiyetini sorguluyorlar. Bu kaynaklar, Macron’u dün geride durduğu dosyada bugün öne çıkmasının nedenleri merak ettiklerini vurguladılar.
Macron ve Abbas’ın, Elysee Sarayı'nda düzenledikleri ortak basın toplantısında, iki yazılı kısa açıklama okumakla yetinip bu konuda gazetecilerden hiçbir soru kabul etmemeleri dikkati çekti.
Abbas, Macron’un aktif rolü ile ilgili olarak açıkça şunları söyledi:
“Sayın Cumhurbaşkanı, ilgili Avrupa ​​ve Arap ülkeleriyle iş birliği içinde ve uluslararası hukuk temelinde, İsrail'in 1967 sınırlarındaki topraklarımızı işgaline son verecek ve bölgemizde barış çabalarını ilerletecek gerekli girişimleri ve hamleleri başlatmadaki rolünüze güveniyoruz. Bizler, Filistin’in başkenti Doğu Kudüs dahil İsrail’in 1967 sınırlarındaki topraklarımız üzerindeki işgalinin sona ermesini sağlayacak olan uluslararası hukuk temelinde bir barışa ulaşmak için sizinle birlikte çalışmaya hazırız.”
Macron'un Elysee Sarayı'nda İsrail'i yerleşim birimleri inşa etmeyi sürdürmesi, Filistinli ailelerin yerlerinden edilmeleri, tacizlere uğramaları, evlerinin yıkılması, günlük olarak işlenen cinayetler, Hristiyan kiliseleri de dahil olmak üzere çeşitli mülklere ve arazilere el koyulması, yerleşimci faaliyetlerin ve işgalin devam etmesi, Kudüs'ün statüsünü değiştirme çabaları, yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddeti, art arda yaşanan saldırılar nedeniyle suçlaması Abbas’ın duymak istediği ifadelerdi. Fransa Cumhurbaşkanı, ayrıca İsrail ordusu tarafından öldürülen gazeteci Şirin Ebu Akil cinayetinden sorumlu olanlardan hesap sorulmasını istedi. Filistin Devlet Başkanı Abbas, tıpkı her fırsatta olduğu gibi, Fransa'nın Ortadoğu'da uluslararası kararlara dayalı iki devletli çözümün yanı sıra Filistin halkının özgürlüğünü ve bağımsızlığını kazanmasını sağlayacak adil ve kalıcı bir barışa yönelik destekleyici tutumlarına övgüde bulundu. Abbas, Paris’in Filistin kurumlarının inşası ve ekonomisinin desteklenmesi konusundaki adımlarını da takdir etti.
Paris’in çalışmalarının AB’nin çalışmalarının ayrı düşünülemez. Bu yüzden Mahmud Abbas, Brüksel'e, işgalden kurtuluncaya kadar Filistin halkının istikrar ve güvenliğini sağlamadaki ve ekonomik şartlarını iyileştirmedeki önemli ve devam eden rolü için teşekkür ederken her iki lider de AB ve üyesi olan ülkeler tarafından sağlanan bu siyasi ve ekonomik desteğin sürdürülmesinin önemini vurguladılar.
Ancak Filistin tarafının, ‘yaşayabilir ve coğrafi olarak bölgeleri birbirine bağlı, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması’ temelinde AB ülkelerinden istediği ve ortak resmi politikası siyasi çözüm çağrısına dayanan bir girişim var. Söz konusu girişim, ‘Tüm dünyada 134 ülke tarafından Filistin Devleti’nin Resmi Olarak Tanınması’ başlığını taşıyor. Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi aktif Batılı ülkeler tarafından tanınmak isteyen Filistin tarafı, böyle bir gelişmenin, siyasi süreçte etkisinin ve ağırlığının olacağına inanıyor. Fransa Parlamentosu, eski Cumhurbaşkanı François Hollande döneminde, hükümete Filistin devletini tanıma çağrısında bulunan bir oylama gerçekleştirmişti.
Fakat Paris halen tereddütlü davranmaya devam ediyor. Çünkü Filistin’in tüm Avrupa ülkeleri tarafından ortak olarak tanınmasının daha iyi olacağına inanıyor. Ancak bunun asıl sebebinin art arda iktidara gelen Fransız hükümetlerinin İsrail ile ilişkileri koparmak istememesi olduğuna inananlar var. Özellikle Paris’in Filistin’i tek taraflı olarak tanıması, gelecekte arabuluculuk görevi ya da herhangi bir aktif rol üstlenmesini imkansızlaştıracaktır. Bugün dahi Paris’in özellikle Filistin-İsrail meselesine ciddi şekilde girme niyetinde olması halinde böyle bir adım atması ihtimali oldukça zayıf. Bunun olacağını düşünmek için ziyadesiyle iyimser olmak gerektiriyor.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.