Tahran Zirvesi’ni takip edenlerin, Suriye’deki ateşkesin garantörü ülkelerin liderleri arasında düzenlenen son zirveyi geçmişteki benzer görüşmelerden ayıran bazı küçük farklılıkları bulmak için sonuç bildirisini birkaç kez dikkatlice okuması gerekebilir.
Çoğu gözlemci, Suriye’yi, bölgeyi ve dünyayı çevreleyen bölgesel ve uluslararası koşullar nedeniyle zirvenin önemli olduğu hususunda mutabık. Fakat Astana Süreci liderlerinin zirvesi olması nedeniyle Suriye başlığını taşıyan görüşme, son iki yıldır biriken gelişmelerin ve gündemlerin çoğunu içermedi. Bu durum, Kremlin’in zirve öncesinde yayınladığı açıklamaya göre ‘saatleri ayarlamak’ ve ‘belli ortak adımlara hazırlık’ için liderler arasında doğrudan görüşme yapılmasını gerektirdi.
16 maddeden oluşan sonuç bildirisi, önceki bildirilerin neredeyse aynısı. Hatta öyle ki Kazakistan’ın başkenti Nur Sultan’da diplomatlar düzeyinde yapılan rutin görüşmelerden sonra gelen açıklamalara ek olarak bildirinin özüne hiçbir ekleme yapılmadığı söylenebilir.
Bildirinin ilk maddesi, Suriye topraklarındaki gerginliği azaltmada başarılı olması ve Anayasa Konseyi görüşmeleriyle vücut bulan siyasi süreci başlatması dolayısıyla ‘güvenilir etkin tek mekanizma olan’ Astana Süreci’nin rolüne övgüde bulunmasının yanı sıra ‘Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünde’ ısrar edilen ve terörle mücadeleye devam etme kararlılığının vurgulandığı protokol ifadelerini tekrarlıyor.
Bunun dışında, tüm tarafların çıkarlarını koruma arzusunu ve onları rahatsız eden gündemleri yansıtan maddeler de mevcut. Bu noktada Rusya, İran ve Türkiye’nin ortak bir gündemi var: ABD’nin Suriye topraklarında ‘yasa dışı’ bir şekilde varlık göstermesi, Suriye’nin ‘kaynaklarını gasp etmesi’ ve ‘ayrılıkçı eğilimleri teşvik etmesi.’ Bunun ardından İran’ı memnun eden bir madde geliyor: İsrail’in Suriye topraklarına yönelik devam eden hava saldırılarının kınanması. Türkiye’yi memnun eden madde ise şu: İdlib ve Suriye’nin kuzey bölgeleriyle ilgili geçmişte yapılan anlaşmaların önemi. Son olarak da Astana’nın önceki bildirilerinde de yer alan hayat koşullarının iyileştirilmesi, mahkûm takasının teşvik edilmesi ve mültecilerin dönmesi için koşulların hazırlanması gibi maddeler tekrarlanıyor.
Suriye sahasının ana aktörleri olan liderler düzeyinde hazırlanmış bir bildiri, ortak hamlelere daha fazla ivme kazandırabilirdi ve bunun için ciddi işaretler içerebilirdi. Fakat üç ülkedeki karar vericilerin ortak açıklamalarına yansıtılmasını istemedikleri farklılıklar, bu farklılıkları duyurmaya ve buna hazırlanmaya büyük bir önem verilmesini imkânsız hale getirdi.
Üç liderin ortak basın toplantısı sırasında yaptıkları hızlı referanslar, tarafların söz konusu farklılıkların yansımalarının abartılmasına izin vermedikleri izlenimi oluşturdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri operasyon için beklediği yeşil ışık yakılmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvedeki iki mevkidaşını Türkiye’nin ‘güvenlik çıkarlarını’ teyit eden güzel sözleri eyleme dönüştürmeye çağırdı. Rus lider Putin ‘iş birliği ve koordinasyonu güçlendirmeyi engellemeyen bazı anlaşmazlıkların’ olduğunu kabul etti. Ancak Kremlin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortak basın toplantısındaki sözlerini atlayarak, İran lideri İbrahim Reisi ve Putin’in konuşmalarının tamamını yayınlaması dikkat çekti. İran ise Suriye’de özellikle de güneydeki yayılmacılığıyla ilgili bölgesel ve uluslararası endişelerin görüşme belgelerinde ve kapanış açıklamalarında gündeme gelmemesi sebebiyle rahat görünüyordu. Zirvenin önemli özelliklerinden biri de Türkiye’nin operasyonuyla ilgiliydi. Zira Rus analistler, Erdoğan’ın mevcut operasyonu başlatma konusundaki aksaklığın, İran’a Suriye’nin kuzeyindeki bölgelere doğru yayılma fırsatı vereceği görüşünde.
Bu zirvenin sonuçlarıyla ilgili cevabı merak edilen başka bir soru da şu: Bir taraftan Türk operasyonuyla ilgili tartışmalar devam ederken Erdoğan, ortaklarının operasyonla ilgili tavsiyelerine kulak verip vermemek konusunda nasıl bir pozisyon alacak? Bu sorunun cevabı, Rusya’nın, Anayasa Komitesi görüşmelerinin başkenti olması sebebiyle Cenevre’ye açtığı son savaşın ardından en önemli konu olabilir. Rusya’dan yapılan resmî açıklamalar, Suriye anayasasıyla ilgili reform başlatılması noktasında, Astana ekseninin tercih edilmesine odaklanıyor. Nitekim Rusya Soçi toplantısı üzerinden bu konuda en önemli rolü oynadı.
Fakat aynı zamanda ne zirvenin sonuç bildirisinde ne de Putin’in zirve sonrası yaptığı açıklamalarda ‘Cenevre sürecinin’ adı geçmedi. Putin bunun yerine üçlü grubun ‘Suriyeli taraflar arasındaki müzakere sürecini ilerletebileceğini’ söyledi. Ancak bunun ne zaman ve nerede olacağını açıklamadı.
Aynı şekilde, Anayasa Komitesi’yle ilgili maddede ‘dış müdahale ve dışarıdan dayatılan zaman çizelgelerine’ ve ‘bürokratik ve lojistik engellere’ izin verilmeyeceği vurgusu dikkat çekiciydi.
Bu ifadeler ve Astana grubunun alternatifler bulabileceğinin sinyalini veren satır araları, Moskova’nın bu zirvede Cenevre sürecini ‘geride bıraktığının’ açık bir işareti olarak görünüyor.
Kremlin açısından asıl kazanım, Astana ekseninin konumu ve rolünün vurgulanmasıydı. Putin, Erdoğan’ı operasyon fikrinden tamamen vazgeçirecek enstrümanlara sahip olmamasına rağmen İran’ın baskısıyla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işini daha da zorlaştırmayı başardı. Bundan daha da önemlisi Putin, Ukrayna savaşına girme hamlesinin arkasında olduğuna, üzerindeki artan baskılardan rahatsız olmadığına işaret eden net ve güçlü bir mesaj verdi. Putin ayrıca Rusya ile Batı’nın karşı karşıya gelmesi sebebiyle yeni bir özel önem kazanan Suriye kozundan da vazgeçmeyeceğine dikkat çekti. Bu noktada, Rus askeri kurumlarından birbiri ardına yapılan, Suriye’deki hava ve deniz üslerinin, Moskova’nın Akdeniz ve Kuzey Afrika havzasındaki ileri platformuna dönüştüğü ifade edilen açıklamaların önemi gözden kaçmamalı. Bu nedenle Moskova’nın Ukrayna ile meşgul olduğu için Suriye’den çekilmesini umanlar hayal görüyor olabilir.
Rusya’nın Batı’ya ve bölge ülkelerine verdiği mesajlarda, İran ile ilişkilerinin önemini vurgulaması ve önümüzdeki aylarda Tahran ile stratejik anlaşma imzalama sürecini hızlandırdığını duyurmakla birlikte artık yeni bir faktör ortaya çıktı: Rusya’nın Ukrayna’ya askeri destek sunması sebebiyle İsrail’e karşı duyduğu rahatsızlığın artması.
Nitekim bu rahatsızlık, Rusya’nın İsrail’in Suriye’de devam eden hava saldırılarıyla ilgili yayınladığı kınama açıklamalarındaki sert üsluba da yansıyor. Ancak daha da önemlisi bu durumun Moskova’nın, Suriye’de devam eden İran’ın yayılmacı faaliyetleriyle ilgili tutumuna nasıl yansıyacağı. Rusya’dan son yapılan resmi açıklamalarda bu hususa yer verilmedi.
Kremlin, Türkiye ile olan ilişkileriyle ilgili olarak, Rusya ve Türkiye’nin Suriye’de süren koordinasyonunun ve Türkiye’nin Ukrayna meselesindeki arabulucu rolünün artık daha fazla önem kazandığını gizlemiyor. Dolayısıyla Kremlin, Türkiye’nin Suriye’de gelecek dönemde uygulamak istediği politikalar Moskova’nın arzusuna muhalif olsa bile Ankara ile arasındaki uçurumun fazla açılmasını istemiyor.
Tahran Zirvesi sonuçlarının, genel itibariyle Putin ve Reisi için büyük oranda tatmin edici, Erdoğan için ise nispeten daha az oranda memnuniyet verici olduğu söylenebilir.
Türkiye, Rusya ve İran, Cenevre sürecini geride bırakıyor
Üç ülke arasındaki ihtilaflar Tahran Zirvesi sonuç bildirisine yansıtılmadı.
Türkiye, Rusya ve İran, Cenevre sürecini geride bırakıyor
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة