Lübnan’da yeni kriz: Maruni Patriğinin yardımcısı hakkında soruşturma açıldı

Maruni Patriği Rai’nin vekiliyle ilgili soruşturma ülkede tartışma konusu oldu, Başsavcı soruşturmanın ‘siyasi bir arka planı’ olmadığını söyledi

Lübnan Maruni Patriği Rai ve Başpiskopos Musa el-Hac'ın eski görüşmelerinden bir kare. (Maruni Patrikliği)
Lübnan Maruni Patriği Rai ve Başpiskopos Musa el-Hac'ın eski görüşmelerinden bir kare. (Maruni Patrikliği)
TT

Lübnan’da yeni kriz: Maruni Patriğinin yardımcısı hakkında soruşturma açıldı

Lübnan Maruni Patriği Rai ve Başpiskopos Musa el-Hac'ın eski görüşmelerinden bir kare. (Maruni Patrikliği)
Lübnan Maruni Patriği Rai ve Başpiskopos Musa el-Hac'ın eski görüşmelerinden bir kare. (Maruni Patrikliği)

Lübnan’da, Kudüs, Hayfa ve Filistin Toprakları Maruni Katolik Başpiskoposu Musa el-Hac hakkında, ‘İsrail boykot yasasını’ ihlal etmek ve İsrail’de ikamet eden Lübnanlı ajanlara yardım etmek suçlamasıyla soruşturma açıldı. Söz konusu soruşturma zaten gergin olan Lübnan siyaset sahnesinde yeni bir tartışmaya yol açtı.
Lübnan Maruni Patrikhanesi, soruşturma dosyasını yürüten Savcı Faki Akiki’nin görevden alınmasını talep etti. Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai'nin vekili olan ve Lübnan’da yaşayan Başpiskopos Musa el-Hac, aynı zamanda ‘kara para aklama ve İsrail ürünlerini Lübnan’a yasa dışı yollarla sokmakla’ suçlanıyor. Başpiskopos Musa el-Hac'ın İsrail’den Lübnan’a dönüşünde, beraberinde ‘yasaklı ürünler’ getirdiği ve söz konusu ürünlere Nakura Sınır Kapısı’nda el konulduğu belirtildi.  
Lübnan’da konuyla ilgili temaslarda artış gözlendi. Geçici hükümetin Başbakanı Necib Mikati, Adalet Bakanı Henri Huri, Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Suheyl Abbud ve Başsavcı Gassan Uveydat ile bir araya gelerek konuyu değerlendirdi. Adalet Bakanı Henry Huri, yargı makamlarından, Musa el-Hac dosyası ve Merkez Bankası baskınıyla ilgili son iki gündeki tüm gelişmeleri yazılı olarak kendisine bildirmelerini istedi. Cumhurbaşkanı Mişel Avn’a yakınlığıyla bilinen Henry Huri’nin bu hamlesi, ‘siyasi bir tutum’ olarak değerlendirilerek, Hristiyan kamuoyunda bedel ödemekten çekindiği yönünde yorumlandı. Şarku’l Avsat’a bilgi veren yargı kaynakları, Adalet Bakanı Huri’nin ‘dosyanın ayrıntılarını öğrenmek’ istediği için böylesi bir talimat verdiğini savundu. Bir yargı kaynağı; “Adalet Bakanı siyasi bir rol oynamıyor, profesyonel bir şekilde, önüne gelen her dosyada gerçeği arayan bir yargıç ruhuyla çalışıyor” dedi. Adalet Bakanlığı kaynakları, bakanın olanlara dair bir rapor yazılması talebinin, Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai ile görüşmesinde konunun değerlendirilmesi için yapıldığını ve bunun son derece olağan olduğunu söyledi. Adalet Bakanlığı’ndan bir yetkili; “Sayın Bakan, Patrik Butros er-Rai ile görüşmesinde meseleyi doğru değerlendirebilmesi için, soruşturmayla ilgili tüm ayrıntılara vakıf olmalıdır, dolayısıyla konuyla ilgili bir soru sorulduğunda yanıtı hazır olmalı” dedi.  
Başsavcı Gassan Uveydat, Mikati ile görüşmesinin ardından, Adalet Sarayı’ndaki makamında, Başpiskopos Musa el-Hac'ın soruşturmasını yürüten Fadi el-Akiki ile yüz yüze görüştü. Görüşmenin ardından açıklama yapan Başsavcı Uveydat; “Medyada Başpiskopos Musa el-Hac'ın gözaltına alındığı yönünde haberler çıktı, kimse sayın Hac’ı sınırda alıkoymamış, onuruna, dini, insani konumuna bir saygısızlık yapmamıştır” dedi. Şarku’l Avsat’a açıklamada bulunan Uveydat, "Başpiskopos Musa el-Hac'ın Lübnan'a dönüşünde uygulanan prosedürlerin siyasi bir arka planı yok. Savcı Akiki, sayın Başpiskoposun konumundan bağımsız olarak ülkeye sokulmak istenen yasaklı ürünlerin girişini engelledi. Üzerinde İbranice yazılar olan İsrail menşeli ilaç, para ve diğer ürünlerin ülkeye sokulması kanunen sakıncalı bulunuyor.’’ dedi. Söz konusu prosedürlerin uygulanmasını eleştiren siyasilere seslenen Başsavcı Uveydat; ‘’Kanunları uygulayan yargı mensuplarına saldırmayı bırakın, bu kanunları sizler koydunuz, doğru bulmuyor ve aksini istiyorsanız kanunları değiştirirsiniz, yargı mensupları görevlerini yapıyor’’ diye konuştu.  
Askeri Yargıç Fadi Savan’ın, Başpiskopos Musa el-Hac'ın  “İsrail ajanlarıyla ilişki kurmak” suçlamasıyla ilgili yargılanamayacağı yönünde iki ay önce oluşturduğu iddianameye değinen Uveydat; “Yargıç Savan, Kilise kanunundaki maddelere dayanarak böylesi bir yorumda bulunmuş, bu yorum mevcut ceza hukuku ile çelişiyor. Sayın Yargıç Akiki’den Adalet Bakanı Huri’ye sunulmak üzere konuyla ilgili ayrıntılı bir rapor hazırlamasını istedim” dedi.  
Yargıç Fadi el-Akiki'nin, Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai'den randevu talep ettiği, Rai’nin, Başpiskopos Musa el-Hac'ın el konulan malları iade edilmeden ve soruşturma sonlandırılmadan randevu talebini kabul etmediği iddia edildi. Akiki’ye yakın kaynaklar söz konusu iddiaları yalanlayarak, havaalanında el konulan ‘ürün ve malların’ kiliseye ya da Başpiskopos Musa el-Hac'a değil, İsrail’de ikamet eden Lübnanlılara ait olduğunu öne sürdü. Aynı kaynaklar, İsrail ürünlerinin Lübnan’a sokulmasının, ‘İsrail boykot yasası’ çerçevesinde yasaklandığını ve bu suçu işleyenlerin, üç yıldan on yıla kadar hapis cezasıyla yargılanmasının öngörüldüğünü aktardı. Kaynaklar, Yargıç Akiki’nin Başsavcı Uveydat’a soruşturmanın hukuki dayanağı hakkında bilgi verdiğini ve Birleşmiş Milletler heyeti de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarından hiçbir ürünün Lübnan’a sokulmasına izin verilmediğini hatırlattığını söyledi.  
Ülke basınında, Lübnan Kamu Güvenliği (İç İstihbarat) Direktörü Abbas İbrahim’in, Musa el-Hac soruşturmasıyla ilgili Maruni Patriği Rai’yi aradığı iddia edildi. Kamu Güvenliği Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, İbrahim’in konuyla ilgili herhangi bir telefon görüşmesi gerçekleştirmediği ve söz konusu iddiaların asılsız olduğu belirtildi. Bu arada (Dürzi) İlerici Sosyalist Parti lideri Velid Canbolat, Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Başpiskopos Musa'nın durdurulmasının arkasındaki koşullar ne olursa olsun, sessiz bir çözümleme tüm bu kargaşadan daha iyidir. Bu zor dönemde kurumlara saygılı olmak her zamankinden daha fazla önem arz ediyor. Ancak iddialar doğruysa, İsrail’in yasaklı ürünleri sokmak için din adamlarının konumunu kullanması kabul edilemez” ifadelerini kullandı.  



Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
TT

Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)

Suriye’nin orta kesimindeki Humus’ta, Alevi çoğunluğun yaşadığı bir mahallede bulunan camide cuma namazı sırasında meydana gelen patlamada en az sekiz kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlenirken, yetkililer faillerin hesap vereceğini bildirdi.

Bu saldırı, geçiş yönetiminin yaklaşık bir yıl önce iktidara gelmesinden bu yana bir ibadethaneyi hedef alan ikinci saldırı oldu. Haziran ayında Şam’da bir kilisede düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi yaşamını yitirmiş, o saldırıyı da yine aşırıcı Saraya Ensar el-Sünne üstlenmişti.

Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab, Humus’taki patlamanın arkasındaki tarafın “kim olursa olsun” adalet önüne çıkarılacağını belirterek, saldırının Suriye’de güvenlik ve istikrarı sarsmayı hedeflediğini söyledi. İbadethanelerin hedef alınmasını “alçakça ve korkakça bir eylem” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Resmi Suriye Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ülkenin üçüncü büyük kenti Humus’ta Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nde meydana gelen patlamada sekiz kişi hayatını kaybederken 18 kişi yaralandı.

Patlamada başı ve sırtı şarapnel parçalarıyla yaralanan ve Humus’taki Karam el-Luz Hastanesi’nde tedavi gören 47 yaşındaki Usame İbrahim, AFP’ye, “Cuma namazındaydım; yalnızca güçlü bir patlama ve yoğun bir basınç duydum” dedi. Başındaki bandajları işaret eden İbrahim, “Her yer gözümde kıpkırmızı oldu… Yere düştüm, başımdan kan aktığını gördüm… O an ne olduğunu anlayamadım” diye konuştu. Kan izleri arasında caminin kapısına doğru ilerlediğini, cemaatten yükselen çığlıklar ve inlemeler eşliğinde gençler tarafından hastaneye götürüldüğünü anlattı.

İçişleri Bakanlığı, “terör saldırısının” namaz sırasında gerçekleştiğini belirterek, “ilgili birimlerin failleri yakalamak üzere soruşturma ve delil toplama çalışmalarına başladığını” açıkladı.

Saraya Ensar el-Sünne, Telegram’da yayımladığı mesajda, “Sarayâ Ensar el-Sünne mücahitleri, başka bir gruptan mücahitlerle birlikte, Nusayrilere ait Ali bin Ebu Talib içinde bir dizi patlayıcıyı infilak ettirdi” ifadelerini kullandı. Beşar Esad yönetiminin 2024 sonunda devrilmesinin ardından kurulduğunu belirten grup, “Saldırılarımız artarak sürecek ve tüm kâfirler ile mürtedleri hedef alacak” dedi.

SANA’nın bir güvenlik kaynağına dayandırdığı habere göre, ilk bulgular patlamanın cami içine yerleştirilen patlayıcı düzeneklerden kaynaklandığını gösteriyor. Olay yerinden yayımlanan görüntülerde, caminin bir köşesindeki duvarın alt kısmında bir gedik, duvarın bir bölümünü kaplayan siyah duman izleri, etrafa saçılmış halı parçaları ve kitaplar ile kırılmış pencere camları görüldü. Güvenlik güçleri caminin çevresini kordon altına aldı; içerideki ekipler, patlamanın olduğu alanı kırmızı şeritle çevreledi.

“Etrafımda şarapnel parçaları”

Ayağından yaralanan ve hastanede tedavi gören seyyar kitap satıcısı 38 yaşındaki Gadi Maruf da AFP’ye, patlamanın imamın hutbe için minbere çıkmasıyla meydana geldiğini söyledi. Maruf, “Çok büyük bir patlamaydı; etrafımda şarapnel parçalarının uçuştuğunu gördüm” dedi.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı açıklamada “korkakça suç eylemini” kınayarak, bunun “güvenliği ve istikrarı bozma, Suriye halkı arasında kaos yayma girişimlerinin bir parçası” olduğunu vurguladı. Açıklamada, “terörle her tür ve biçimde mücadele” konusundaki kararlılık yinelenirken, “bu tür suçların devletin güvenliği tesis etme, vatandaşları koruma ve failleri hesap verme çabalarını durduramayacağı” ifade edildi.

Riyad, Beyrut ve Amman başta olmak üzere birçok başkent saldırıyı kınadı. Saldırı, son aylarda yaşanan şiddet olaylarının ardından Suriye’deki azınlıkların endişelerini artırdı.

sx scx
Patlama sonucu Humus’un Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nin içinde meydana gelen yıkım görülüyor (SANA)

Sünni çoğunluğa sahip Humus’ta Alevi çoğunluklu mahalleler de bulunuyor. 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ilk yıllarında şiddetli çatışmalara sahne olan kentte, geçen ay kırsaldaki bir köyde bir çiftin öldürülmesinin ardından mezhepsel gerginlik ve çatışmalar yaşanmış; çiftin aşireti suçu Alevilere atfetmişti. Ancak İçişleri Bakanlığı daha sonra olayın adli saiklerle işlendiğini açıklamıştı.

Bu cinayetin ardından Lazkiye kıyı kentinde ve Alevi çoğunluklu diğer bölgelerde binlerce Alevi, Humus ve başka yerlerde azınlıklara yönelik saldırıları protesto etmişti. Esad yönetiminin devrilmesinden bu yana, Esad’ın mensubu olduğu Alevi topluluğuna yönelik saldırıların arttığı belirtiliyor.

Mart ayında Suriye kıyı kesiminde mezhepsel arka planlı şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre çoğu Alevi olmak üzere yaklaşık 1700 kişi hayatını kaybetti. Yetkililerce görevlendirilen bir soruşturma komisyonu, Temmuz ayında, şiddet olaylarına karıştığı şüphesi bulunan 298 kişinin kimliğinin belirlendiğini; isimleriyle birlikte 1426 Alevinin yanı sıra 238 güvenlik ve ordu mensubunun öldürüldüğünü açıkladı.

Gözaltındakilerin serbest bırakılması

Şiddet olaylarından önce ve sonra, eski yönetimle bağlantı iddiasıyla Alevi çoğunluklu bölgelerde geniş çaplı gözaltılar yapılmıştı. Resmî Suriye televizyonu, cuma günü Lazkiye’de “savaş suçlarına karışmadıkları tespit edilen” 70 kişilik ilk grubun serbest bırakıldığını, devamının geleceğini duyurdu.

Temmuz ayında, güneydeki Süveyda vilayetinde Dürzi azınlığa yönelik mezhepsel şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre 789’u Dürzi sivil olmak üzere iki binden fazla kişi hayatını kaybetti. Haziran ayında ise Şam’ın Duveyla semtindeki Mar İlyas Kilisesi’nde namaz sırasında düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi ölmüştü. Yetkililer, ülkede birlikte yaşamı ve tüm bileşenlerin korunmasını vurgulamayı sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Esad’ın devrilmesinin birinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada, “güçlü bir Suriye” inşa etmek için Suriyelilerin çabalarını birleştirmesinin önemine dikkat çekti ve halkın fedakârlıklarına “yakışır” bir gelecek çağrısı yaptı. İktidardaki ilk yılını geride bırakan Şara, yönetimini pekiştirmek için çeşitli adımlar atsa da, ülkenin birliğini koruma ve güvenliği tüm topraklarda tesis etme konusunda ciddi bir sınavla karşı karşıya bulunuyor.


İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
TT

İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)

İsrail yetkilileri bugün, kuzey İsrail'de bir Filistinli tarafından gerçekleştirilen bıçaklı ve araçla saldırıda iki kişinin öldüğünü açıkladı.

 İşgal altındaki Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)

İsrail acil servisleri, yaklaşık 68 yaşında bir adamın araç çarpması sonucu hayatını kaybettiğini bildirdi.

İsrail kamu yayın kuruluşu Kan ise yaklaşık 20 yaşında bir kadının bıçaklanarak öldürüldüğünü duyurdu.

 Ayrıca, iki kişinin de hafif yaralandığı belirtildi.

İsrail polisi, şüpheli saldırganın işgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan bir Filistinli olduğunu açıkladı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, orduya saldırganın memleketi olan Batı Şeria'daki Kabatiye kasabasında operasyon başlatma emri verdi.

Ofisinden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Savunma Bakanı Yisrael Katz, cani teröristin geldiği Kabatiye’ye karşı İsrail ordusuna güçlü ve derhal harekete geçme talimatı verdi. Amaç, tüm teröristleri tespit edip etkisiz hale getirmek ve kasabadaki terörist altyapıyı çökertmektir."


Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili bugün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan görüşmelerin henüz somut sonuç vermediğini belirterek, ülkenin kuzeydoğusundaki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesi konusundaki söylemlerin, icraat adımları atılmadan teorik ifadelerden ibaret kaldığını kaydetti.

Suriye Haber Ajansı'na (SANA) konuşan kaynak, Suriye'nin birliğine yapılan tekrarlanan vurgunun, ülkenin kuzeydoğusundaki gerçeklikle çeliştiğini, burada devlet çerçevesinin dışında ayrı ayrı yönetilen idari, güvenlik ve askeri kurumların bulunduğunu ve bunun da sorunu çözmek yerine "bölünmeyi sürdürdüğünü" söyledi.

 SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)

Sözlerine şöyle devam etti: "SDG liderliğinin Suriye devletiyle diyaloğun devam edeceğine dair sürekli işaretlerine rağmen, bu görüşmeler somut sonuçlar vermedi. Bu söylemin, gerçek bir durgunluk ve uygulamaya geçme konusunda gerçek bir irade eksikliği ışığında, medya amaçlı ve siyasi baskıları absorbe etmek için kullanıldığı görülüyor."

Sözlerine şöyle sürdürdü: “Kuzeydoğu Suriye'deki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesiyle ilgili konuşmalar, somut adımlar veya net zaman çizelgelerinden yoksun, teorik ifadeler alanında kalmıştır. Bu durum, SDG ile imzalanan 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığın ciddiyeti konusunda şüpheler uyandırıyor.”

Petrol dosyasına gelince, Dışişleri Bakanlığı'ndaki resmi kaynak, SDG liderliğinin petrolün tüm Suriyelilere ait olduğu yönündeki tekrarlanan iddialarının, “devlet kurumları içinde yönetilmediği ve gelirleri genel bütçeye dahil edilmediği sürece” güvenilirliğini kaybettiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın SANA’dan aktardığına göre kaynak, görüşlerin yakınlaşmasından bahsetmenin, “zaman sınırlı uygulama mekanizmalarına sahip net, resmi anlaşmalara dönüştürülmedikçe anlamsız kaldığını” vurguladı.

Ayrıca, askeri dosyadaki anlaşmalardan bahsetmenin, "Suriye ordusu çerçevesinin dışında, bağımsız liderliğe ve yabancı bağlara sahip silahlı grupların varlığının devam etmesiyle bağdaşmadığını, bunun egemenliği zayıflattığını ve istikrarı engellediğini" ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı kaynağı, aynı durumun "sınır geçişlerinin tek taraflı kontrolü ve bunların pazarlık kozu olarak kullanılması için de geçerli olduğunu, bunun da ulusal egemenlik ilkelerine aykırı olduğunu" belirtti.