Husiler, Yemen’in Hacca şehrinde onlarca kızı kaçırmakla suçlanıyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3778391/husiler-yemen%E2%80%99-hacca-%C5%9Fehrinde-onlarca-k%C4%B1z%C4%B1-ka%C3%A7%C4%B1rmakla-su%C3%A7lan%C4%B1yor
Husiler, Yemen’in Hacca şehrinde onlarca kızı kaçırmakla suçlanıyor
İnsan hakları ihlallerinden ve ailelerine şantaj yapılacağından korkuluyor
Hacca’daki kadınların bir fotoğrafı
Aden / Vadah el-Celil
TT
TT
Husiler, Yemen’in Hacca şehrinde onlarca kızı kaçırmakla suçlanıyor
Hacca’daki kadınların bir fotoğrafı
Yemen merkezli insan hakları örgütleri, Husi milislerini Hacca şehrinde onlarca kızı kaçırmakla suçladı. Kızların insan haklarının ihlal edilmesi ve ailelerinin şantaja maruz kalacağı korkuları arasında, söz konusu ihlallerle suçlanan grubun militanların cezalandırılması çağrıları yapıldı.
Milisler tarafından kaçırılan kızların sayıları hakkında tahminler değişiklik gösteriyor. Ancak birçok kaynak, kaçırma eylemlerinin haftalardır devam ettiğini belirtti. Onlarca genç kız kaçırıldı ve milisler, kaçırılan kızlarla ilgili ahlaksız suçlamalarda bulunarak, amaçlarının gasp veya istismar olduğunu öne sürdü.
Ulusal Komite’nin insan hakları ihlalleri iddialarını araştırmak için kurduğu gözlemci heyetin üyesi olan Hadi Vardan, birkaç gün önce Facebook sayfasında, Hacca şehrinde hiçbir yasal gerekçe olmaksızın evlere baskınlar düzenlendiğini, onlarca kız çocuğunun kaçırıldığını ve şehirdeki Nusayri Cezaevi’ne hapsedildiğini yazdı.
Hacca’da saha kaynaklarından edinilen bilgilere göre kaçırma olayları, milisler tarafından Hacca güvenlik müdürü olarak görevlendirilen Husi lideri Muhammed Sağir Sabla ve Saada vilayetinden resmi bir görevi olmayan ‘Maddumi’ olarak bilinen başka bir Husi liderinin ve yine resmi bir yetkisi olmayan, Husi liderlerinden Hişam Vahban’ın doğrudan gözetimi altında gerçekleştirildi.
Kaynaklar Şarku’l Avsat’a kaçırılanların, valiliğin kuzeybatısında Ulusal Ordu ile milisler arasında 7 yıldır devam eden çatışmalara tanık olan Haraz ve Abese bölgelerinden yerinden edilmiş ailelerin kaçırılan kızlardan olduğunu söyledi. Kaçırılan kızların polis karakolları da dahil olmak üzere cezaevlerinde ve gizli cezaevlerinde tutulduğu, en fazla kadının Nuseyra cezaevinde olduğu belirtildi.
Hacca’daki bir insan hakları aktivisti Şarku’l Avsat’a, milislerin bu genç kızları ‘topluma zarar vermek ve sabote etmek, dini öğretileri çiğnemek ve İslam’i gelenek ve göreneklere zarar vermekle’ suçladığını, bu suçlamalar için herhangi bir delil veya kendilerine karşı yürütülen prosedürlere ilişkin gerekçe göstermediğini, ayrıca baskınlar sırasında birçoğuna saldırıldığını bildirdi.
Güvenlik nedeniyle adını vermek istemeyen aktiviste göre milisler, bu prosedürler konusunda medyayı kontrol ediyor. Aileler skandal korkusuyla kızlarının başına gelenlere sessiz kalıyor, zira gelenek ve göreneklere bağlı muhafazakâr bir toplumda bu tür suçlamalar başlarına gelebilecek en kötü şeyi temsil ediyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan bir başka aktivist, Hacca’da toplumun bu olaylara yönelik kınamasını ve öfkesini dile getirdi. Bunu değerlerine, geleneklerine ve haysiyetlerine yönelik bir saldırı, ayrıca halkı küçük düşürme ve onları milislere boyun eğmeye ve yönetimlerine teslim olmaya zorlama girişimi olarak değerlendirdi.
Adının açıklanmasını istemeyen aktivist, Husi milislerinin suçlarını ve saldırganlıklarını iyice abarttıklarını belirterek, “Bu tür suçlamalar inanılır gibi değil, hiçbir vicdan bunu anlayamaz zira Hacca örf ve âdet olarak en muhafazakar kesimlerden biridir” dedi.
Herkesin birbirini tanıdığı ve itibarına bağlı olduğu Hacca gibi küçük bir şehirde genç kızlara karşı bu tür suçlamaların uydurulmasına şaşırdığını belirten aktivist, Husilerin genç kızlara yönelik suçlamalarını tamamen reddetti.
İnsan hakları aktivisti, kaçırma olaylarının kızların ailelerine şantaj yapmak ve serbest bırakılmaları için fidye almak ya da onları yasadışı faaliyetlerde kullanmak üzere yapıldığını düşünüyor. Olay, milisler tarafından başkent Sanaa’da ceza soruşturması müdürü olarak görevlendirilen Husi lideri Sultan Zabin’in uygulamalarını hatırlattı. Zabin, Yemenli kadınların namusunu kirletmek ve onları casusluk işlerinde kullanmakla ünlenmişti.
Zabin, ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırımlar uygulanan kişiler listesine dahil edilmesinin ardından geçen yılın ortasında gizemli bir şekilde öldürüldü. Çok sayıda BM raporu, Zabin’in işlediği suçları ve ihlallerini ortaya çıkardı.
SAM Haklar ve Özgürlükler Örgütü, bir aydan kısa bir süre içinde kaçırılan kızların sayısını 60 olarak tahmin etti ve bunu "çirkin ve kabul edilemez" olarak nitelendirdi. Genel olarak hiçbir önlemin bulunmadığını ve bireylere, özel olarak da kadınlara uluslararası hukuk tarafından garanti edilen koruma kurallarının ihlal edildiğini, bunun kabul edilemez olduğunu belirtti.
Örgüt, yaptığı açıklamada, Husi grubu tarfından Temmuz ayının başından bu yana tahmini 60 genç kızın kaçırıldığına yönelik sahadaki insanlardan bilgi aldığını açıkladı. Birçok eve yasal izin olmaksızın yapılan silahlı baskınla bu kızların aileleri korku ve dehşeti yaşadı.
SAM, birkaç askeri aracın Hacca’daki yerleşim bölgelerine baskın düzenlediğini, kızların Kurban Bayramı öncesinde, sırasında ve sonrasında sebep gösterilmeksizin evlerinden alındığını, kaçırılan kızlar evlerinden alınırken herhangi bir mahkeme kararı gösterilmediğini belirtti.
SAM, Husi grubunun kızları kaçırma suçunu haklı çıkarmak ve toplumun genç kızları savunmaktan mahtum bırakmak için ahlaksız bir suçlama kullandığını, ancak SAM kaynaklarının bu iddiaları yalanladığını, kabul edilemez ve gerçeğe aykırı bulduğunu belirterek, askerlerin kızlara yönelik cezalandırlması gereken doğrudan bir saldırı olan muamelesini kınadığını belirtti.
Örgüt bu uygulamaların, keyfi tutuklamayı suç sayan birçok yasal metin ve kuralı ihlal ettiğini, yargı kararı olmaksızın kişilerin özgürlük ve güvenliğini tehdit ettiğini vurguladı. Kızların başına gelenlerin, şüphelileri yakalarken yasaların gerektirdiği prosedürlerin göz ardı edildiği, tam teşekküllü bir adam kaçırma suçu olduğunu belirtti.
İnsan hakları örgütü, silahlı Husi milislerinin kanunsuz eylemlerine son vermek için tüm uluslararası topluma ve BM’ye acil eylem çağrısında bulundu. Kızların koşulsuz olarak derhal serbest bırakılması, ilgililerin ise işledikleri haksız ve ciddi ihlaller nedeniyle adil bir şekilde yargılanmaları çağrısında bulundu.
SDG, Suriye’nin doğusundaki Diban kasabasında sokağa çıkma yasağı ilan etti
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Resulayn şehrini gösteren trafik levhası (Şarku’l-Avsat)
Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ülkenin doğusundaki Deyr-i Zor’un doğu kırsalındaki Diban kasabasında, kendileriyle çatışan silahlı kişilerin ilerlemesini önlemek amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan etti.
Söz konusu silahlı grupların kasabaya saldırmaya çalıştığı yönünde haberler çıkarken, SDG güçleri, militanların ilerleyişini engellemek ve onları takip edebilmek için Diban ve çevre kasabalarda sokağa çıkma yasağı uyguladı.
Diban kasabasındaki yerel kaynaklar, söz konusu silahlı kişilerin, Şam’a bağlı Ulusal Savunma Güçleri’nin üyesi olan milisler olduğunu, bunların Pazar ve Pazartesi gecesi ilçenin dış mahallelerine sızarak, SDG noktalarını hedef aldıklarını söyledi.
Bölge halkı ise, El-Latva, Et-Taimat ve Er-Ramliyye mahallelerinden patlama, top ve mermi sesleri duyduklarını ifade etti.
Deyr-i Zor’un doğu ve kuzey kırsalındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve askeri güçlerin kontrolündeki birçok bölgede, geçtiğimiz ay Arap aşiretlerine mensup silahlı kişiler ve SDG arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
Söz konusu çatışmalar, 27 Ağustos-8 Eylül tarihleri arasında yaklaşık 10 gün sürdü.
O dönemde SDG Genel Komutanlığı tarafından yapılan açıklamada, Suriye rejimi, İran bağlantılı milisler ve Türkiye’ye yakın Suriyeli gruplar ‘bölge halkı arasında anlaşmazlık yaratmak için Arap aşiretleri’ desteklemekle suçlandı.
SDG ayrıca, söz konusu çatışmalarda kendi saflarından 25 unsur, karşı taraftan 29 milis ve 9 sivilin öldüğü bilgisini de verdi.
Irak sınırındaki Deyr-i Zor’un kontrolü, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana bölünmüş durumda.
SDG güçleri ile Washington liderliğindeki Uluslararası Koalisyon, Fırat Nehri’nin doğu ve kuzey kıyılarındaki kontrollerini genişletiyor.
İran’a yakın yabancı milislerden oluşan gruplar tarafından desteklenen rejim güçleri ise, nehrin batı ve güney kıyılarını kontrol ediyor.
2018 yılında, Türkiye’ye yakın Suriyeli gruplar bölgenin kontrolünü ele geçirmeden önce, ABD’ye ait bir askeri araç Resulayn’da devriye yapıyor (Şarku'l-Avsat)
Öte yandan, isminin açıklanmasını istemeyen bir Kürt kaynağa göre, Uluslararası Koalisyon güçleri, Türkiye’ye yakın muhalif grupların kontrolündeki Resulayn ilçesi kırsalındaki Mabrouka kasabasına bağlı Umm Calud köyüne düzenlediği çıkarma operasyonunda DEAŞ saflarında faaliyet gösteren iki önemli lideri yakaladı.
Uluslararası Koalisyon tarafından dün yapılan açıklamada da, örgütün iki liderinin, Haseke’nin kuzeyindeki Resulayn yakınlarındaki bir köye düzenlenen çıkarma operasyonu sırasında yakalandığı bilgisi verildi.
Kaynaklar, yakalanan örgüt liderlerinden birinin Ebu Taha el-Iraki lakaplı bir Iraklı olduğunu ve Resulayn kırsalındaki Suluk beldesinde yaşayan bu kişinin, örgütün güvenlik liderleri arasında en öne çıkan isimlerden biri olarak kabul edildiğini söyledi.
Kaynaklara göre, Uluslararası Koalisyon güçlerinin yakaladığı bir diğer kişi ise, yine örgütte üst düzey bir güvenlik lideri olan Ebu Wael el-Fadaani el-Anzi’ydi.
Humus şehrinden yerinden edilmiş biri olan Ebu Wael, Suluk beldesinin Ez-Zaidi köyünde ikamet ediyordu.
Kaynaklar, bu iki kişinin Uluslararası Koalisyon’un arananlar listelerinde yer alan, örgütün en tehlikeli güvenlik liderleri arasında yer aldığını bildirdi.
Ayrıca, SDG güçlerinin ve ona bağlı güvenlik servislerinin, Uluslararası Koalisyon güçleri ve ABD’lilere istihbarat bilgisi sağladığını, söz konusu iki kişinin bulundukları yer hakkında doğru bilgileri toplayıp yakalanmalarını sağladığını da söylediler.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından geçtiğimiz Cuma günü yapılan açıklamada, SDG güçleriyle birlikte, Ağustos ayında Suriye’nin doğusunda DEAŞ’a karşı 8 operasyon gerçekleştirildiği bilgisi verildi.
CENTCOM, operasyonlarda örgüte bağlı uyuyan hücrelere mensup olduklarından şüphelenilen bir kişinin öldürüldüğü ve diğer 7 kişinin yakalandığını da bildirdi.
Arap ülkelerinden Lahey’de Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırıya tepkihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4568636-arap-%C3%BClkelerinden-lahey%E2%80%99de-kur%E2%80%99-%C4%B1-kerim%E2%80%99e-yap%C4%B1lan-sald%C4%B1r%C4%B1ya-tepki
Arap ülkelerinden Lahey’de Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırıya tepki
Bir adam elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor. (Arşiv-AP)
Mısır, Kuveyt, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dün, Hollanda’nın Lahey kentindeki bir dizi büyükelçiliğin önünde aşırılık yanlısı bir grup tarafından Kur’an-ı Kerim nüshalarının yırtılmasını kınadı.
Mısır Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Mısır’ın Hollanda’daki aşırılık yanlısı eylemlerin tekrarlanmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getirdi. Bakanlık, “Milyonlarca Müslümanın kutsalını ihlal eden kışkırtıcı ve sorumsuz uygulamalar nefret söylemini körüklüyor” açıklamalarında bulundu.
BAE
BAE resmi haber ajansı WAM’da yer alan habere göre, BAE Dışişleri Bakanlığı Hollanda’daki aşırılık yanlılarının Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılarını kınadı. Bakanlık, bu konuda Hollanda hükümetini sorumlu davranmaya ve bu taciz edici eylemleri durdurmaya çağırdı.
BAE Dışişleri Bakanlığı, güvenlik ve istikrara yönelik, insani ve ahlaki ilkelere aykırı tüm uygulamaları reddettiğini vurguladı. Nefret söylemi ve aşırılığın, hoşgörü, bir arada yaşama ve barış değerlerini halklar arasında yaymaya çalışan uluslararası çabalarla çeliştiği konusunda uyardı.
El-Ezher’den tepki
Bugün erken saatlerde El-Ezher, Facebook sayfası aracılığıyla Lahey’deki bir dizi büyükelçiliğin önünde İslam’a ve Kur’an’a yönelik saldırıları kınadı.
El-Ezher açıklamasında, “Bu suçların tekrarlanması gösteriyor ki bazı Batılı hükümetler, El-Ezher’in yaymak için çaba gösterdiği dünya barışı ve bir arada yaşama değerlerinin zıddına hareket ediyor. El-Ezher, Batı’nın, halklarının ve tüm dünyanın İslam’ı derinlemesine incelemeye ve bu ülkelerin iddia ettiği ilerleme ve medeniyete yakışır bir anlayışla anlamaya çağırıyor” ifadelerine yer verdi.
Kuveyt
Kuveyt Dışişleri Bakanlığı da kınamalarını dile getirerek, bu iğrenç ve utanç verici uygulamaların tekrarlanmasına karşı uyarıda bulundu. Bakanlık, uluslararası topluma, yalnızca Müslümanların duygularını alevlendirecek ve ifade özgürlüğü bahanesiyle nefret söylemi yayacak bu tür eylemleri durdurma çağrısını yineledi.
Kuveyt Dışişleri Bakanlığı X platformundaki açıklamasında, bu tür eylemlerle yüzleşmek için tüm ülkelerin işbirliğinin önemini vurguladı.
Umman
Umman Sultanlığı Dışişleri Bakanlığı da yaşananları kınadı. Bakanlık X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, tekrarlanan provokasyonları şiddetle kınadığının altını çizdi. Bakanlık ayrıca bu tür eylemleri şiddet ve nefrete teşvik olarak nitelendirdi.
Suriye Devlet Başkanı, Çin'de temaslarını sürdürüyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4568511-suriye-devlet-ba%C5%9Fkan%C4%B1-%C3%A7inde-temaslar%C4%B1n%C4%B1-s%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BCyor
Suriye Devlet Başkanı, Çin'de temaslarını sürdürüyor
Beşşar Esed (AA)
Xinhua'nın haberine göre Esed, Çin Başbakanı Li Çiang ile görüştü.
Başbakan Li, görüşmede, Çin'in, Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumasını ve kendi ulusal koşullarına uygun kalkınma yolunu izlemesini desteklediğini, Suriye'nin iç işlerine karışılmasına karşı çıktığını belirtti.
Çin'in Suriye'nin Kuşak ve Yol Girişimi'ne katılımını memnuniyetle karşıladığını ifade eden Li, Suriye'nin yeniden inşasını ve kalkınmasını desteklemeyi sürdüreceklerini, ekonomik ve ticari ilişkileri geliştireceklerini vurguladı.
Li, Suriye'nin "terörle etkin mücadele edebilmesi için" koordinasyonu güçlendirmeye hazır olduğunu kaydederek, "hegemonyaya karşı koymak" ve uluslararası eşitliği ve adaleti sağlamak için dayanışma çağrısı yaptı.
Esed de, Çin'in Suriye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasına, insani krizin hafifletilmesine katkıları ve depremde yaptığı yardımlar için teşekkür etti.
Çin'in uluslararası ilişkilerde önemli bir rol üstlendiğine ifade eden Esed, Suriye'nin Kuşak ve Yol, Küresel Kalkınma, Küresel Güvenlik ve Küresel Uygarlık girişimlerinin hayata geçirilmesi için birlikte çalışmaya hazır olduğunu dile getirdi.
Suriye Devlet Başkanı Esed, Çin'in Hangcou şehrinde düzenlenen 19. Asya Oyunları'nın açılış törenine katılmış, tören öncesinde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya gelmişti.
Görüşmede iki lider, Çin ve Suriye arasında "stratejik ortaklık" kurulduğunu duyurmuştu.
Tunus’tan yaşanan trafik kazasında 9 kişi öldühttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4568471-tunus%E2%80%99tan-ya%C5%9Fanan-trafik-kazas%C4%B1nda-9-ki%C5%9Fi-%C3%B6ld%C3%BC
Tunus’ta daha önce meydana gelen bir kaza. (Arşiv-Reuters)
Tunus Sivil Koruma Servisi, 8’i Sahra Altı Afrika’dan gelen göçmen olmak üzere 9 kişinin Tunus’un merkezinde geçtiğimiz Pazar gecesi meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybettiğini duyurdu.
Sivil Koruma Servisi Bölge Müdürü’ne göre Sahra Altı Afrika’dan 5 kişinin de yaralanmasına neden olan kaza, onları taşıyan bir kamyonetin Kayravan’daki Nasrallah ve Menzel Mehiri şehirlerini birbirine bağlayan karayolunda devrilmesiyle meydana geldi.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre bu tür bir kaza Tunus’ta, özellikle birçok işçinin tarlalarda işe gitmek için düşük maliyetli ulaşım araçları kullandığı kırsal alanlarda sık görülüyor.
Yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip Tunus, kötü altyapı koşulları, eski arabalar ve dikkatsiz sürücüler nedeniyle yüksek bir yol ölüm oranına sahip.
Tunus Ulusal Trafik Güvenliği Gözlemevi’ne göre, yıl başından bu yana geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17,6 artışla 850’den fazla kişi Tunus’ta trafik kazalarında hayatını kaybetti.
Hamduk, BM’yi ‘darbeleri teşvik etmekle’ suçladıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4568441-hamduk-bm%E2%80%99yi-%E2%80%98darbeleri-te%C5%9Fvik-etmekle%E2%80%99-su%C3%A7lad%C4%B1
Sudan eski Başbakanı Abdullah Hamduk (Getty Images)
Sudan eski Başbakanı Abdullah Hamduk, Birleşmiş Milletler’in (BM), ordu komutanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı 78. BM Genel Kurulu toplantılarına katılmaya davet etmesini protesto etti.
Ocak 2022’de istifa eden Hamduk, bu davetin çok tehlikeli sinyaller gönderdiğini, genellikle Afrika kıtasındaki askeri darbeleri teşvik ettiğini ve Sudan’daki savaşı uzatacağını dile getirdi.
Hamduk, 25 Ekim 2021 tarihinde yaşanan darbede ordu tarafından devrilen Egemenlik Konseyi’nin üyeleri Muhammed Faki Süleyman, Tahir el-Hac ve Muhammed Hasan et-Taayşi ve eski Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer Yusuf gibi bazı Bakanlar Kurulu üyeleriyle birlikte BM Genel Sekreteri Anthony Guterres’e bir mektup gönderdi.
Şarku’l Avsat’ın bir nüshasına ulaştığı mektupta, “Burhan’a yapılan bu davet, Sudan’da demokratik dönüşüm sürecini durdurmuş olan darbeyi reddeden uluslararası tutumlarla çelişiyor” denildi.
Söz konusu mektupta ayrıca şu ifadeler kullanıldı;
Korgeneral Burhan’ın liderliğindeki askeri bileşen, sivil hükümete karşı bir askeri darbeye öncülük etti. Bu da ülkede anayasal çöküşe yol açarak, fiili bir hükümetin ortaya çıkmasına neden oldu. Mevcut savaşın her iki tarafının (ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri) sivil hükümete karşı gerçekleştirdiği darbenin doğrudan sonucu olarak, 15 Nisan’da çatışmaların patlak vermesiyle o hükümet de çöktü
Mektupta, Burhan’ın Sudan’ı temsilen BM Genel Kurulu toplantılarına katılma davetinin, beyan edilen uluslararası tutumlarla çeliştiği de vurgulandı.
Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimleri 10-12 Aralık’ta yapılacakhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4567661-m%C4%B1s%C4%B1r%E2%80%99da-cumhurba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-se%C3%A7imleri-10-12-aral%C4%B1k%E2%80%99ta-yap%C4%B1lacak
Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimleri 10-12 Aralık’ta yapılacak
Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza (Mısır TV)
Mısır Ulusal Seçim Kurulu, 10-12 Aralık tarihleri arasında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin düzenleneceğini duyurdu.
Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza, bugün başkent Kahire’de düzenlediği basın toplantısında, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihi ve adaylık sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Hamza, cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylıkların açık olduğunu ve adaylar için seçim kampanyasının 9 Kasım’da başlayacağını bildirdi.
Oy verme işlemlerinin yurt dışında 1-3 Aralık tarihleri arasında, yurt içinde ise 10-12 tarihlerinde gerçekleştirileceğini belirten Hamza, “6 yıllık yeni cumhurbaşkanlığı dönemi için adaylık sürecinin açıldığını duyuruyoruz” dedi.
Hamza, cumhurbaşkanı adaylık başvurusunun 5-14 Ekim tarihlerinde yapılabileceğini bildirerek, ilk listenin 16 Ekim’de açıklanacağını, adayların itirazlarının ise 17-18 Ekim tarihlerinde alınacağını ve itirazların 19-21 Ekim tarihlerinde karara bağlanacağını dile getirdi.
Seçim sonuçlarının 18 Aralık’ta açıklanacağını ve Resmi Gazete’de yayımlanacağını ifade eden Hamza, seçimlerin ikinci tura kalması durumunda ise ikinci tur oy verme işlemlerinin yurt dışında 5-7 Ocak 2024, yurt içinde de 8-10 Ocak 2024’te yapılacağını söyledi.
Hamza, seçimlerin ikinci tura kalması durumunda, ikinci tur seçim sonuçlarının 16 Ocak 2024’te açıklanacağı bilgisini de verdi.
Rusya’dan Suriye’nin İdlib kentine hava saldırısıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4567646-rusya%E2%80%99dan-suriye%E2%80%99nin-i%CC%87dlib-kentine-hava-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1
Suriye’nin Hama kırsalının Sukaylabiyye beldesi yakınlarında iki silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırısı sonucu 2'si çocuk 4 kişi yaralandı. Şarku’l Avsat’a konuşan yerel kaynaklar, bu sabah Hama kırsalında şiddetli bir patlama duyulduğunu ve Sukaylabiyye’nin güneyindeki Celab çiftliğinden duman bulutunun yükseldiğini söyledi.
Öte yandan aktivistlerin bildirdiğine göre, Rus savaş uçaklarının İdlib kırsalındaki el-Haluba köyü ve Hama kırsalındaki el-Ankabi köyü civarına düzenlediği hava saldırılarında ise insan kaybı yaşanmadan iki ev yıkıldı.
Şam rejimine bağlı web sayfaları, saldırının faillerinin kimliğini belirtmeden, "Sukaylabiyye beldesinin şehrinin güneyindeki Aşarena köyü yakınlarındaki askeri noktaları hedef alan bir hava saldırısı yapıldığını bildirdi.
Gab Ovası bölgesi, Hama kırsalındaki muhalif grupların kontrolü altındaki köy ve kasabalardan oluşan Corin kampına konuşlanmış rejim topçularının bombardımanıyla birlikte Rus ve İran keşif uçaklarının yoğun uçuşlarına tanık oluyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Rus savaş uçaklarının günün erken saatlerinde 3 hava saldırısı düzenlediğini bildirerek, İdlib'in güney kırsalındaki Gerginliği Azaltma Bölgesi'ndeki el Halube Köyü çevresini hedef alan saldırıda herhangi bir ölü ve yaralının bildirilmediğini aktardı.
SOHR’a göre, bu saldırı Hama'nın batı kırsalındaki Sukaylabiyye yakınlarındaki Celab köyünü hedef aldı. Saldırı, Esed güçlerinin kontrol ettiği bölgelerde bilinmeyen bir uçak tarafından gerçekleştirilen hava saldırısıyla aynı zamana denk geldi.
SOHR, Rus savaş uçaklarının 6 Eylül'de İdlib'in güneyindeki Cebel ez-Zaviye'ye bağlı Fatira köyüne düzenlediği baskınlarda muhalif Ensaru’t-Tevhid grubuna mensup 5 milisin öldürüldüğü, 3 milisin de yaralandığını duyurdu.
Sudan ordusu ve HDK’dan karşılıklı bombardımanhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4567526-sudan-ordusu-ve-hdk%E2%80%99dan-kar%C5%9F%C4%B1l%C4%B1kl%C4%B1-bombard%C4%B1man
Hartum semaları bombardımanlar nedeniyle dumanla kaplandı. (Reuters)
Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), Kuzey Hartum kentindeki Genel Komutanlık çevresi ve Nil'in doğusuna karşılıklı top atışları düzenledi. Şehir merkezinde de iki taraf arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
ANA haber ajansına konuşan görgü tanıkları, HDK’nın iki taraf arasında on gündür çatışmalara sahne olan Ordu Genel Komutanlığı'na Hartum'un doğusundan ve güneyinden topçu saldırıları düzenlendiğini aktardı.
Görgü tanıkları, Hartum'un doğusundaki Genel Komutanlık civarından yüksek patlamalar ve top seslerinin yanı sıra yükselen duman sütunları ve aralıklı silah sesleri duyulduğunu aktardı.
Görgü tanıklarına göre ordu bugün şafak vakti, Nil'in doğusunda, Hızlı Destek güçlerinin yoğun olarak konuşlandırıldığı Kuzey Hartum kentindeki bazı mahallelere topçu saldırıları düzenledi.
Bölge sakinleri, Omdurman'ın kuzeyindeki Wadi Saydna askeri bölgesinden yoğun topçu bombardımanının, şehrin batısı ve merkezi ile Bahri şehrinin kuzeyinde Hızlı Destek Güçleri tarafından kontrol edilen bölgeleri hedef aldığını bildirdi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre bölge sakinleri, Omdurman şehir merkezindeki mahallelerin kuzey kesiminde dün akşamdan bu yana ordu ile HDK arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını kaydetti.
Sudan ordusu ile HDK arasında geçtiğimiz haziran ayında, haftalarca süren gerilimin ardından çatışmalar hız kazanmıştı.
Mazlum Abdi Al-Majalla'ya: Suriye-İran-Türk koordinasyonu bize karşı ve aşiret gerilimi sona erdihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4567406-mazlum-abdi-al-majallaya-suriye-i%CC%87ran-t%C3%BCrk-koordinasyonu-bize-kar%C5%9F%C4%B1-ve-a%C5%9Firet
Mazlum Abdi Al-Majalla'ya: Suriye-İran-Türk koordinasyonu bize karşı ve aşiret gerilimi sona erdi
Fotoğraf: AFP
İbrahim Hamidi
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanı Mazlum Abdi, Al-Majalla'ya verdiği röportajda, Şam ve Tahran arasında yakın oldukları bazı aşiret temsilcilerini desteklemek için açık bir koordinasyon olduğunu ve Türkiye'nin de bu çizgiye katılarak bağlı Suriyeli silahlı grupları desteklediğini doğruladı. Üç ülkenin de başarılı olmadığını söyleyen Abdi, "Şu anda durum istikrarlı" dedi.
Abdi, Rusya'nın ‘aşiret gibi görünmeye çalışan’ silahlı grupları bombaladığını belirterek, Moskova'nın ‘yeni Türk genişleme operasyonları lehine durumu istismar etme formülüne’ katılmadığını söyledi. Abdi, ABD'nin aşiretlere karşı askeri operasyonlara katılmadığını da sözlerine ekledi. Ayrıca “İstikrar sağlama sürecinde hava desteği (keşif) dışında ABD desteğine ihtiyacımız yoktu” dedi.
Ukrayna'daki savaş zemininde ABD ile Rusya arasında Suriye'nin kuzeydoğusunda yaşanan gerilimlerin ‘en azından kontrol altında olduğunu’ vurguladı. Abdi, “Bölgelerimizin uluslararası ve bölgesel rekabete sahne olmamasını sağlamaya çalışıyoruz” dedi.
Abdi, Şam'a müzakere için gitmeyi reddetmediğini, ancak koşulların henüz olgunlaşmadığını ve Şam'dan herhangi bir çözüm belirtisi görmediklerini söyledi. Ayrıca, Suriye krizini sona erdirecek siyasi bir çözüme ulaşmaya yardımcı olmaları için Ruslardan yardım talep ettiklerini belirtti. Mazlum ABD, “Şam'ın gerçekçi bir siyasi çözümü kabul etmesini talep ediyoruz. Şam, hala inat politikasında ısrar ediyor. Krizi sona erdirmeye, barışı ve istikrarı sağlamaya yardımcı olacak herhangi bir gerçekçi teklifi reddediyor” dedi.
Mazlum Abdi, SDG'nin ‘profesyonel ve milli bir güç olduğunu ve Suriye savunma sisteminin bir parçası olmasını talep ettiklerini, ardından rolünün ve çalışmasının bir yasa ile düzenleneceğini’ de sözlerine ekledi. Abdi, ‘SDG'nin çözülmesine dair herhangi bir konuşmanın, mümkün olan herhangi bir siyasi çözümü engellemek için geldiğini ve diyalogda herhangi bir ciddiyeti yansıtmadığını’ söyledi.
SDG Komutanı, sözlerine şu şekilde devam etti: "Anlaşmazlıkları çözümsüz hale getirmek için zorlayıcı önkoşullar koymak ve kaos yoluyla çatışmayı sürdürmek, Şam'daki iktidar rejiminin kurtarılmasına yardımcı olmayacak ve herhangi bir çözüme yol açmayacaktır. Şam yönetimi çözümü geciktirirse, o zaman en büyük kaybeden yine kendisi olacaktır."
Mazlum Abdi, ‘özerk yönetim’ modelini ve ‘bölge sakinlerinin vesayetten, ötekileştirmeden ve dışlanmadan bağımsız olarak yerel politikalarını oluşturma ve temsilcilerini seçme hakkını’ savundu.
İşte Majalla’nın 20 Eylül 2023 tarihinde yaptığı röportajın metni:
-Son zamanlardaki aşiretlerle yaşanan gerginliğin ardından sahadaki durumu nasıl görüyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki son zamanlardaki gerginlik dar bir alanda yaşandı. Beş köyde ara sıra huzursuzluk yaşandı. Ancak durum şu anda istikrar kazandı. Hizmetleri yeniden sunmaya, halkın taleplerini karşılamaya ve sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Bu konuda bir söz verdik ve bu gerginliklerin yaşanmasına neden olan tüm nedenleri ele almaya kararlıyız.
-Ebu Havle’yi Deyr-i Zor Askeri Meclisi'nden neden görevden aldınız?
Kuvvetlerimiz, Ahmed el-Hubeyl'in (Ebu Havle) görevden alınmasının gerekçelerini açıklayan bir bildiri yayınladı. Kararımız, bölge sakinlerinin ve kanaat önderlerinin birçok raporu ve şikayetini gözden geçirdikten sonra dış güçlerle iletişimi ve koordinasyonuyla ilgili birçok suç ve suistimal işlediği için kuzey ve doğu Suriye Başsavcılığı'ndan tutuklama emri üzerine verildi.
-Şam'ın aşiretlerin hareketindeki rolü nedir?
Şam, Fırat'ın doğusunda kaos yaratmaya çalıştı. Bunun için sürekli medya üzerinden kışkırtma yaptı ve kendisine bağlı silahlı aşiret gruplarını bizimle savaşa sokmaya çalıştı. Daha önce, rejimin bizim bölgelerimizi ele geçirmek için Fırat'ın diğer yakasında silahlı gruplar oluşturma planlarını ortaya çıkardık. Ancak bu grupların doğu yakasına geçme girişimlerini hızla ve kararlı bir şekilde durdurduk.
-Son gerilimden sonra sizinle Şam arasında herhangi bir iletişim oldu mu? Sonucu ne oldu?
Resmi olarak Şam ile aramızda herhangi bir iletişim olmadı.
-Şam, Ankara ve Tahran'ın aşiretlere destekte koordineli olduğunu düşünüyor musunuz?
Şam ve Tahran'ın yakın oldukları bazı aşiret temsilcilerini desteklemeye yönelik açık bir koordinasyondan bahsedebiliriz. Ancak Türkiye de bu çizgiye girdi ve aşiret adı altında kendisine bağlı Suriyeli silahlı grupları desteklemeye başladı. Deyr-i Zor dışındaki Münbiç, Tel Temr ve Ayn İsa gibi bölgelerde, bölgelerimize paralel saldırılar düzenlemek için ciddi girişimlerde bulunuldu. Üç tarafın da bazı aşiretlerin mensuplarını kendi gündemlerini gerçekleştirmek için istismar etmek istediğinden bahsedebiliriz. Bu gündemler farklı olsa da amacı açıktır: Kuvvetlerimize darbe vurmak ve bölgenin bileşenleri tarafından kabul edilen formül olan özyönetim sistemini yıkmak. Onlar, mezhepsel dil kullanarak aşiretlerle ve yerel toplumla olan iyi ilişkilerimizi bozmak istediler, ancak bunda başarılı olamadılar.
-Suriye'nin kuzeydoğusunda Arapların zulüm gördüğünü söyleyenler var. Cevabınız nedir?
Bölgelerimizde zulüm gören veya zulüm eden bir etnik gruptan bahsedemeyiz. Bu mantığı ve bu suçlamaları şiddetle reddediyoruz. Özerk Yönetim bölgenin tüm çocuklarını temsil ediyor ve kuvvetlerimizin en güçlü noktası saflarında güçlü bir Arap varlığıdır. Açıkçası, bölgelerin, DEAŞ'ın terörizmi, kaynakların ve hizmetlerin eksikliği ve bölgenin istikrarını bozmaya çalışan birçok tarafın girişimleri nedeniyle zulüm gördüklerinden bahsedebiliriz. Zor koşullara maruz kalan bölgelerde halkın sorunlarını ciddi bir şekilde çözmeye çalışıyoruz ve burada bu sorunları en kısa sürede çözme sözü verdiğimizi tekrarlıyorum.
-Son gerilimde Rusya'nın tutumu nasıldı? Münbiç kırsalındaki aşiretlerin bombalanmasına size destek verildiğini düşünüyor musunuz?
Aslında, Rusya sizin dediğiniz gibi aşiretleri bombalamadı, bu sefer kendilerini aşiret olarak göstermeye çalışan silahlı grupları bombaladı. Rusya, cephelerin sakinliğini korumaya ve Türkiye yanlısı silahlı grupların genişlemesini önlemeye çalıştı. Rusya'nın bizi desteklediğini söylemek yerine, durumun Türkiye'nin yeni genişleme operasyonları için faydalanılmasın diye bir formül üzerinde anlaşmaya varmadığını söylemek daha doğru olacaktır. Özellikle 2019'da uluslararası koalisyonun Fırat’ın batısından çekilmesinin ardından bu bölgenin istikrarını korumak için Rusya ile eskiden beri anlaşmalarımız var. Rusya'nın Fırat'ın batısındaki nüfuz alanlarında herhangi bir değişikliğe razı olmadığı görülüyor.
-Peki ya ABD? Sadece keşif uçuşu yaptı ama askeri olarak size destek vermedi. Açıklamanız nedir?
Yeniden istikrar sağlama sürecinde, keşif uçuşları dışında, ABD desteğine ihtiyacımız yoktu. Kuvvetlerimizin yeteneklerine ve mevcut güvenlik gerilimlerini karşılayabileceklerine güveniyorduk. Ayrıca, bölge sakinlerinin çoğunun kuvvetlerimizin başlattığı 'güvenliği güçlendirme' kampanyasını destekleyeceğine güveniyorduk. Gerçekten de olan buydu.
Bölgelerimizde zulüm gören veya zulüm eden bir etnik gruptan bahsedemeyiz. Bu mantığı ve bu suçlamaları şiddetle reddediyoruz. 'Özerk Yönetim' bölgenin tüm çocuklarını temsil ediyor ve kuvvetlerimizin en güçlü noktası saflarında güçlü bir Arap varlığıdır.
-ABD’li temsilciler sizinle aşiretler arasında arabuluculuk yapmayı önerdiler. Bu ne anlama geliyor?
Bu bağlamda ABD ile iki konuda hemfikiriz. DEAŞ'ın yenilgiye uğratılması ve bölgede istikrarın sağlanması konusunda ortak görevlerimizi tamamlamak bunlardan ilkidir. ABD’li temsilcilerin önerileri, DEAŞ'la mücadelede bir ortak olarak SDG'nin pozisyonunu güçlendirmek için bu bağlamda geliyor. ABD’li yetkililerin SDG ile ortaklık taahhütlerini yeniledikleri açıklamalarında hissettiğimiz budur. Ayrıca, birlikte kurtardığımız bölgelerde meydana gelen çalkantıları ve sorunları ABD tarafıyla genellikle paylaşırız.
-ABD Ordusu Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Suriye'nin kuzeydoğusuna bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret nasıl geçti?
ABD Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley'nin ziyareti, bölgedeki ABD kuvvetlerinin durumunu takip etmek, DEAŞ'ın yenilgisini sağlamaya yönelik operasyonların gidişatını incelemek ve ABD askerleriyle buluşmak amacıyla gerçekleşti. Ziyaret, SDG ile Uluslararası Koalisyon güçleri arasındaki ortaklığın hala güçlü olduğunu ve DEAŞ'ın yenilgisini sağlamaya yönelik çalışmaların devam ettiğini teyit etti.
Mazlum Abdi ve ABD Müşterek Görev Gücü Komutanı Paul T. Calvert, Suriye Demokratik Güçleri'nin 1 Ağustos 2021'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke şehrinde yıllık toplantısına katıldığı sırada (AFP)
-Bu ziyareti, ABD varlığının bir garantisi olarak görüyor musunuz? Bu konuda bilgilendirildiniz mi?
Pratik olarak, bu tür üst düzey ziyaretler, Washington'ın DEAŞ'ı yenme çalışmalarına yönelik taahhütlerini yeniliyor ve bölgenin Washington'ın güvenlik stratejisinde önemli bir rol oynadığını yansıtıyor. ABD’liler, bölgenin istikrarının ve DEAŞ'ın geri dönmemesini sağlamanın, kuvvetlerimizin yeteneklerini güçlendirmek ve desteğini sürdürmekle doğrudan bağlantılı olduğunu kabul ediyorlar.
-Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde askeri operasyon yapacağına dair tehditleri azaldı. Bunun nedenini nasıl yorumluyorsunuz?
Keşke tehditlerin azalması, Türk yetkililerin savaş tehdidinin bölge sorunlarını daha da kötüleştirdiğini anladıklarına işaret olsaydı. Ancak Ankara'nın tehditlerini azaltması, ABD veya Ruslardan yeşil ışık almasının zor olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin son iki yılda sık sık uyguladığı bu tür bir politikadan vazgeçmesi gerekiyor. Bence Türkiye'nin iç durumu ve ekonomik krizi, bu tür tehditleri sürdürmesini engelliyor. Bu tehditler, Türkiye'nin büyük güçlerle, özellikle ABD ile ilişkilerini bozuyor. Ayrıca, Türkiye'nin Arap (Körfez) ülkeleriyle ilişkilerinin düzelmesi, Türkiye'nin bölge ülkelerini kışkırtmaktan ve Suriye'de işgal ettiği bölgeleri genişletmeye çalışmaktan vazgeçmesine yardımcı oldu. Bu tehditlerin tamamen sona ermesini umuyoruz ve bölgenin istikrarını sağlamaya ve Suriye krizine, özellikle Türkiye'nin işgal ettiği bölgelerde yaşayanların geri dönüşünü garanti altına alacak bir çözüm bulmaya hizmet edecek herhangi bir diyaloga açığız.
-Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD-Rusya gerginliği belki de Ukrayna yüzünden arttı. Bu size nasıl yansıdı?
Hala gerilimler minimum düzeyde veya daha doğrusu kontrol altında. Bölgelerimizin uluslararası ve bölgesel rekabetin bir arenası haline gelmesini istemiyoruz. Bölgelerimizdeki halkların çıkarları ve Suriye halkının çıkarı, güçlerimizle ilişkilerimizi şekillendiriyor. Bu nedenle, Suriyeli bir taraf olarak, uluslararası anlaşmazlıkların ve çatışmaların bölgelerimize yansımasını önlemeye veya uluslararası nitelikli çatışmaların bir parçası olmaya çalışıyoruz.
-ABD ve Rusya orduları arasındaki ilişkiyi nasıl dengeliyorsunuz?
ABD ordusuyla ilişkimiz, DEAŞ'a karşı savaş ve bölgenin güvenliğini korumak çerçevesinde şekilleniyor. ABD kuvvetlerinin bulunmadığı ve Rusya'nın nüfuz alanına giren bölgelerde ise, o bölgelerin istikrara kavuşması ve kaos ve teröre karşı korunması için bir koordinasyon biçimi kurmaya çalışıyoruz. İlişkilerimiz açıktır ve biz bir tarafın karşısında diğer tarafla saf tutmak istemiyoruz. Amacımız, Suriye’nin bu bölümünü, ülkenin krizini sona erdirecek adil bir siyasi çözüme ulaşana kadar korumaktır.
8 Ekim 2022'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Amerikan ve Rus kuvvetleri (AFP)
-Rusya'nın baskılarına rağmen neden Şam'a gitmeyi reddediyorsunuz? Şam ile anlaşmak için şartlarınız neler?
Şam'a gitmeyi reddetmiyoruz, ancak koşullar henüz olgunlaşmadı ve Şam'dan herhangi bir çözüm belirtisi, yanıt veya esneklik göremedik. Daha önce, Suriye krizini sona erdirecek siyasi bir çözüme ulaşmak için Rusya'dan yardım talep etmiştik. Şam'ın gerçekçi bir siyasi çözümü kabul etmesini istiyoruz. Bu amaçla, Yönetim, geçtiğimiz Nisan ayında Suriye krizini çözmek için bir girişimde bulundu, ancak Şam'dan herhangi bir yanıt alamadı. Bu, Şam'ın hala inat politikasında ısrar ettiği ve krizi sona erdirmeye ve barışı ve istikrarı sağlamaya yardımcı olacak herhangi bir gerçekçi teklifi reddettiği anlamına geliyor.
Rusya'dan, Suriye krizini sona erdirecek siyasi bir çözüme ulaşmamıza yardım etmelerini istedik. Şam'ın gerçekçi bir siyasi çözümü kabul etmesini istiyoruz... Şam, hala inat politikasında ısrar ediyor ve krizi sona erdirmeye ve barışı ve istikrarı sağlamaya yardımcı olacak herhangi bir gerçekçi teklifi reddediyor.
-Şam, SDG’nin feshedilmesini ve üyelerinin orduya katılmasını şart koşmuştu. Bu konudaki tutumunuz nedir?
SDG profesyonel ve milli bir güçtür. Biz, SDG’nin Suriye savunma sisteminin bir parçası olmasını ve ardından rolünün ve çalışmalarının, Suriyelileri terörden korumak için kuvvetlerimizin yaptığı büyük fedakarlıkları ve bölgelerimizi yüksek verimlilikle koruma yeteneğini dikkate alan özel bir yasayla düzenlenmesini talep ediyoruz. ‘SDG’nin feshedilmesi' hakkındaki herhangi bir konuşma, mümkün olan herhangi bir siyasi çözümü engellemek için geliyor ve diyalog için herhangi bir ciddiyeti yansıtmıyor. Şam'ın çözümü engellemeye yönelik zorlayıcı önkoşulları ve çatışmayı kaosla sürdürmeye olan güveni, Şam'daki iktidar rejimini kurtarmayacak ve herhangi bir çözüm üretmeyecektir. Şam ne kadar gecikirse, en büyük kaybeden yine kendisi olacaktır.
-Özerk Yönetimi'n geleceği nedir? Şam'ın yerel yönetimlere özerklik verilmesi önerisine karşı tutumunuz nedir?
Özerk Yönetimi'n geleceği, deneyimini koruma, geliştirme ve eksikliklerini düzeltme yeteneğine bağlıdır. Bu deneyimi savunmak, tüm Suriyelilerin görevidir. Gerçekler, Özerk Yönetim modelinin, merkezin diğer bölgeler üzerindeki tahakkümünü sınırlamak için en uygun model olduğunu ve halkın yerel politikalarını belirleme ve temsilcilerini vesayet, dışlama ve marjinalleştirmeden seçme hakkına sahip olduğunu göstermiştir. Şam'ın önerilerinde mevcut yerel yönetim kanununun geri dönüştürülmesi ve merkezi otoriteye hizmet edecek şekilde değiştirilmesinden bahsediliyor; bu da Şam'ın önerilerinin ne uzaktan ne de yakından merkezi olmayan bir yönetim biçiminden bahsetmediği anlamına geliyor.
Libya’da sel felaketi soruşturması sürüyor: Derne Belediye Başkanı ve bazı yetkililer için tutuklama kararıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4567201-libya%E2%80%99da-sel-felaketi-soru%C5%9Fturmas%C4%B1-s%C3%BCr%C3%BCyor-derne-belediye-ba%C5%9Fkan%C4%B1-ve-baz%C4%B1
Libya’da sel felaketi soruşturması sürüyor: Derne Belediye Başkanı ve bazı yetkililer için tutuklama kararı
Libya Cumhuriyet Savcısı, Derne'deki iki barajın çökmesi ve ardından binlerce kişinin hayatına mal olan ve geniş çaplı yıkıma neden olan büyük sel felaketiyle ilgili soruşturmada Derne Belediye Başkanı ve diğer bazı yetkililerin duruşma öncesi tutuklanmasına karar verdi.
Libya Başsavcılığı Facebook sayfasından yaptığı açıklamada, ülkeyi etkileyen felaketle ilgili soruşturmanın sürdüğünü ifade ederek, Derne Belediye Başkanı’nın görevinin yetkisini kötüye kullandığı ve Derne şehrinin yeniden inşası ve kalkınması için ayrılan fonları yönetme görevinin yükümlülüklerinden saptığı aktarıldı.
Derne felaketini araştıran komisyon, Barajlar İdaresi Müdürü, Doğu Bölgesi Baraj Dairesi Başkanı ve Derne Su Kaynakları Dairesi Başkanı’nın duruşma öncesi tutuklanmasına karar verdi.
Soruşturma komisyonu, yetkililerin, kendilerine verilen idari ve mali görevleri yanlış yöneterek yaptıkları hataların, afetin ortaya çıkmasına, insani kayıplara, afetlere karşı önlemlerin alınmamasına ve ülkenin ekonomik kayıplara uğramasına neden olmakla suçlandığını aktardı.
Libya'nın doğusunu vuran Daniel Kasırgası, Vadi Derna ve Ebu Mansur barajlarının çökmesine neden olmuştu. Söz konusu barajların çökmesi sonucu ise binlerce kişi hayatını kaybederken, Derne şehrinin büyük bir kısmı harabeye dönüştü.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة