Libya’daki son çatışmaların ardından siyasi dengeler değişiyor mu?

Güvenlik sorunları Dibeybe hükümetini zayıflatırken kabileler Başağa hükümetine destek veriyor. Siyasetçilere göre ‘Barış imkansız.’

Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)
Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)
TT

Libya’daki son çatışmaların ardından siyasi dengeler değişiyor mu?

Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)
Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)

Zayed Hediye
Başta güvenlik olmak üzere Libya arenasında meydana gelen son gelişmeler, Trablus’ta Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’ni (UBH) ciddi bir çıkmaza sürükledi. UBH’nin Libya’nın Batı bölgesinden çıkması yönünde çağrıların yapılması nedeniyle Dibeybe hükümeti bir çeşit siyasi ve toplumsal dışlanma ile karşı karşıya.
Dibeybe hükümetinin şu an içinde bulunduğu güç durumun temel sebebi, hükümetin Trablus ve Misrata’da geçtiğimiz günlerde yaşanan tehlikeli olayları kontrol altına alma konusunda başarısız olması ve buna ilaveten hükümete bağlı askeri grupların da iki kentteki çatışmalara katılmasıydı.
Dibeybe hükümetinin halihazırda karşılaştığı dışlanmanın son örneği Zaviye kentinde yaşandı. Libya’nın batısındaki Zaviye kentindeki kabile ve siyasi liderleri ile kanaat önderleri Dibeybe’nin rakibi olan Fethi Başağa ve hükümetine destek için toplandı ve Başağa’nın cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine kadar ülkeyi yönetmesi talep edildi.

Kabile liderlerinin desteği
Libya’nın batısındaki Zaviye kentinin önde gelen kabilelerinin liderleri ve kanaat önderleri düzenledikleri toplantının ardından ortak bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Dibeybe başkanlığındaki UBH’ye iktidarı Temsilciler Meclisi’nin görevlendirdiği Fethi Başağa’ya teslim etmesi çağrısı yapıldı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Batı bölgesi mevcut durumun ve devam etmesinin riskli olduğu görüşünde. Bu durum ülkeyi tehlikeli bir savrulmaya sürükleyecek. Tüm taraflar arasında siyasi çatışmanın kızışmasıyla birlikte siyasi istikrarsızlığa ve şehirler ile kabileler arasındaki toplumsal bölünmüşlüğe son verilmesi ve devlet egemenliğini yeniden tesis edilmesi için çalışılmasını gerektiriyor. (Toplantıdaki) Katılımcılar, Libya’nın tüm hapishanelerindeki bütün tutukluların serbest bırakılması, tazminat ödenmesi, Batı Bölgesi İhtiyarlar Konseyi’nin kurulması ve ülke dışındaki göçmenler ile ülke içinde yerinden edilenlerle iletişim kurulması amacıyla iç ve dış uzlaşı komitelerinin kurulmasının yanı sıra ordunun birleştirilmesi, Temsilciler Meclisi tarafından görevlendirilen Libya hükümetinin desteklenmesi ve geçiş aşamalarına son verilmesinin önemi konusunda mutabık kaldı. Göçmenlerin ve yerinden edilenlerin emniyet ve güvenliklerini sağlayarak kayıtsız şartsız şehirlerine ve köylerine dönmeli. Libya’nın içişlerine yönelik dış müdahaleler durdurulmalı. Tüm yabancı askeri güçler ülkeden çıkarılmalı.”
Zaviye kentindeki kabile liderlerin bu çağrısı, başkentin kalbinden yaptığı benzer çağrıdan iki gün sonra geldi. Nitekim başta Trablus Belediye Başkanı olmak üzere başkente bağlı Tacura ve Suk el-Cuma (Cuma Çarşısı) belediye başkanları, en az 7 kişinin hayatını kaybettiği kanlı çatışmaları kontrol almakta başarısız olduğu için Dibeybe hükümetine Trablus’u terk etme çağrısı yaptı.

Başağa’ya güçlü destek
Temsilciler Meclisi tarafından görevlendirilen Fethi Başağa başkanlığındaki yeni hükümetin geçtiğimiz haftalarda Trablus’a güç kullanarak girme teşebbüsünün başarısız olması nedeniyle zor ve zayıf bir pozisyona düşmesinin ardından Başağa ve hükümeti Libya’nın batısındaki siyasi ve toplumsal aktörlerden güçlü bir destek aldı.
Başağa pazar günü Zaviye kentindeki petrol rafinerisi salonunda düzenlenen Batı Bölgesi Faaliyetleri Forumu’ndan övgüyle söz ederek, forumu ‘medeni ve onurlu bir ulusal model’ diye nitelendirdi.
Başağa, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Forum ulusal birlik ilkesini güçlendiriyor. Bu ilke, kaos, haksızlık ve yolsuzluk altında inleyen Libya halkının özgür iradesidir. Forum, Libya halkının anayasal meşruiyetle yönetilen sivil ve demokratik bir devletin inşası yönündeki beklentisine açık bir biçimde işaret ediyor. Doğuda, güneyde, Misrata kentinde ve batı bölgesinin tamamında Libya hükümetini destekleyen büyük bir halk hareketi var. Bu hareket, cesur ulusal ruhun, vatanı haram parayla satın alabileceğini düşünen yozlaşmış zümreye galip geleceği konusunda bize umut veriyor.”
Buna karşılık Dibeybe hükümeti yanlısı isimler Zaviye forumunda yapılan açıklamalara yanıt vererek, forumdaki katılımcıları ‘sadece kendilerini temsil eden ve Libya’nın batısındaki kabilelerin tamamı adına konuşma hakkı olmayan azınlık’ diye niteledi.
Başağa ve Dibeybe arasındaki çekişme nedeniyle ikisine bağlı silahlı gruplar ülkede krizin başladığı tarihten bu yana ilk kez iki gün önce Misrata kentinde şiddetli çatışmaların eşiğine geldi. Ancak bölgedeki kanaat önderlerinin olaya müdahalesiyle durum kontrol altına alındı.

Bu çatışmanın çözümü yok
Temsilciler Meclisi Üyesi Abdulmunaim El-Urfi şu açıklamada bulundu:
“Zaviye’deki Batı Bölgesi Etkinlik Forumu’ndan çıkan sonuç, Başağa’nın sokağın güvenini kazanmaya başladığını gösteriyor. Buna karşılık Dibeybe davranışları nedeniyle güven kaybediyor. Forum’un açıklaması kurumsal ve hukuk devletinin menfaatinedir. Başağa’nın Trablus’a girişi yakındır. Başağa şu anda bunu gerçekleştirmek için son düzenlemeleri yapmaya başladı.”
ABD'nin Trablus Büyükelçisi ve Libya Özel Temsilcisi Richard B. Norland da şu açıklamada bulundu:
“Bu akşam Dibeybe ve Başağa ile yaptığım telefon görüşmelerinde son trajik ölümlerin ardından sükunetin sağlanması ve şiddetten kaçınılması konusunda kararlı olduklarını duymuş olmam beni cesaretlendirdi. Başağa silahlı gruplarca siyasi ifade haklarının tehdit altında olduğu yönündeki derin endişeleri aktardı ve yine Başbakan Dibeybe kamu düzeninin sarsılması olarak ifade ettiği adımlara ilişkin endişelerini dile getirdi. Taraflar arasındaki ihtilafların temelinde meşruiyet konusu var. Meşruiyet konusu ancak seçimler yoluyla çözülebilir.”

En kötü ihtimal ve tek çözüm
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Herkes İçin Libya Akımı Partisi Siyasi Büro Başkanı Fethi el-Baca’nın açıklaması ise şöyle oldu:
“Slahlı milisler arasındaki çatışmalar yineleniyor. Çünkü Başağa sahadaki birçoğunun güçlü desteğini elde etti. Daha önce Trablus’a girme konusundaki tüm çabalarının ardından eli kolu bağlı oturmayacak. Başağa yeniden çatışacak. Bu sefer bekleyen bazı güçlerin de katılımıyla hem Trablus hem Trablus dışında uzun süren çatışmalar yaşanabilir. Süreç savaşa doğru ilerliyor. Çünkü Dibeybe ile barışçıl çözüm imkansız.
Baca açıklamasının devamında ABD’nin ortak hükümet kurma çağrısına değindi:
“Böyle bir hükümet üçüncü bir hükümet anlamına gelir. Bu elbette krizi derinleştirecek bir boşuna uğraş demektir. Bence uzlaşı meselesi nihai sınırlara ulaştı ve maalesef süreç silahlı gücün kullanılacağı bir çözüme doğru ilerliyor. Çünkü bu krizde bir galip bir de mağlup olmalı.”
Cumhurbaşkanı adayı Süleyman el-Buyudi de Libya krizinin tek barışçıl çözümünün, Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi’nin seçimlerin yapılacağı nihai tarih için bir anayasal zemin üzerinde anlaşmaya varmasından geçtiğini belirtti.
“Çözüm vizyonunun olmadığı bir ortamda bölünmüşlüğün ve siyasi kamplaşmanın artması nedeniyle iki meclisin anlaşması acil bir mesele haline geldi” diyen Buyudi iki meclise ‘ülkeyi kurtaracak bir yürütme otoritesinin yapısı, birleşik mi yoksa ikili bir otorite mi olacağı konusu üzerinde acilen anlaşma’ çağrısında bulundu.
Buyudi, bu anlaşmanın sağlanmaması halinde Libya’nın acı verici senaryolara yönelmesine karşı uyararak, bunun Libyalıların ulusal kurumlarının başındakileri yenilemesinin engellendiği bir ortamda durumların daha kötüleşmesine sebep olacağını vurguladı.



Knesset, Batı Şeria'daki bölgelerin ilhakına giden yolu onayladı

İşgal altında bulunan Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşiminde göndere çekilen İsrail bayrağı, 14 Ağustos 2025 (Reuters)
İşgal altında bulunan Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşiminde göndere çekilen İsrail bayrağı, 14 Ağustos 2025 (Reuters)
TT

Knesset, Batı Şeria'daki bölgelerin ilhakına giden yolu onayladı

İşgal altında bulunan Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşiminde göndere çekilen İsrail bayrağı, 14 Ağustos 2025 (Reuters)
İşgal altında bulunan Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşiminde göndere çekilen İsrail bayrağı, 14 Ağustos 2025 (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, şu anda ülkeyi ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in önünde kendisini utandırmamaları için iktidar koalisyonu üyelerine çağrıda bulundu. Diğer yandan Knesset dün Batı Şeria'nın bazı bölgelerine egemenlik uygulanmasına yönelik iki yasa tasarısını onayladı.

Tekliflerden biri Noam Partisi'nden Avi Maoz tarafından, diğeri ise muhalefet partisi Yisrael Beiteinu'nun (Evimiz İsrail) lideri Avigdor Liberman tarafından sunuldu.

İlk yasa tasarısı, 120 milletvekilinin 25'inin (24 hayır) oyuyla kabul edildi. Bu, muhalefetin 52 milletvekilinin tamamı hazır bulunmuş olsaydı tasarıyı reddedebileceği anlamına geliyor. Ancak, 28 milletvekili hazır bulunmadığı için tasarı kabul edildi.

Netanyahu, ilhakı destekleyen Likud Partisi üyelerinden oylamada çekimser kalmalarını istemişti. Mevcut milletvekilleri bu isteğe uydu, ancak eski Knesset Başkanı Yuli Edelstein hariç. Edelstein tasarıyı destekleyerek belirleyici oyu kullandı.

sfrt
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, dün Kudüs'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. (AP)

Ultra-Ortodoks Birleşik Tevrat Yahudiliği ittifakının iki fraksiyonundan biri olan Degel HaTorah Partisi’nin, İsrail'i en büyük müttefiki olan ABD ile karşı karşıya getirdiği için yasaya karşı oy kullanması dikkat çekiciydi.

Knesset, Kudüs'ün güneyindeki Ma'ale Adumim yerleşimini derhal ilhak etmeyi ve bu bölge üzerinde tam İsrail egemenliği kurmayı öngören Liberman'ın tasarısını onayladı. Tasarı, 31'e karşı 9 oyla kabul edildi.

“Her gün ilhak uyguluyoruz”

İki tasarı da ilk okumadan geçti. Her birinin yasa haline gelmesi için, bir yıla kadar sürebilecek uzun bir görüşme sürecinden geçmesi gerekiyor.

Knesset yasasına göre, her yasa tasarısı bir parlamento komitesi tarafından incelenip, ilk okuma oylaması için genel kurula yeniden sunulacak, ardından komiteye geri dönüp ikinci ve üçüncü okumadan geçecek.

Ancak, sağ kanattaki ve muhalefetteki girişimciler, iki devletli çözüme direnme çabalarının bir parçası olarak ilhak sürecini sürdürmeye kararlı.

İsrail Eğitim Bakanı Yoav Kisch, hükümet adına ilk tasarıya yanıt vererek, ilhakı ilke olarak destekleyen tutumunu ortaya koydu.

sd
Geçtiğimiz pazartesi günü Filistinliler zeytin hasadı yaparken Ramallah'ın dışındaki bir köyde konuşlanmış İsrail askerleri (AFP)

Kisch şunları söyledi: “Biz ilhak konusunda kararlıyız. Ancak ilhak, muhalefet veya hoşnutsuz siyasi güçlerin önerdiği yasa tasarılarıyla gerçekleşmez. Hükümet olarak, ilhakı her gün, sözlerle değil, sahada eylemlerle uyguluyoruz. Ülkenin işlerini yönetme konusundaki benzersiz yaklaşımımızla, ilhakı daha iyi yollarla gerçekleştireceğiz.”

Avrupa'nın olası tepkisi

İsrail Dışişleri Bakanlığı'ndaki uzmanlar ve eski yetkililer, ilhak yasalarının İsrail'in dünyadaki konumuna ve Avrupa ve diğer Batı ülkelerinde düşmanca tepkilere yol açabileceği konusunda uyarıda bulundu.

İsrail Kanal 12 televizyonu, Dışişleri Bakanlığı Siyasi-Stratejik Departmanı eski direktörü Aliza Bin Noun'un “Baskı artıyor, ancak henüz zirveye ulaşmadık” şeklindeki sözlerini aktardı.

Uzmanlar, Avrupa ülkelerinin Filistin topraklarının ilhakına ya da savaşın genişlemesine karşı İsrail’e karşı atabileceği siyasi adımlara örnekler sundular. Bunlar arasında, Avrupa Birliği (AB) ile İsrail arasındaki ticari, siyasi ve kültürel ilişkileri düzenleyen Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınması, Horizon bilim programı kapsamındaki hibelerin durdurulması, İsrailli yetkililerin Avrupa ülkelerine girişine yönelik yasağın genişletilmesi, silah satışının yasaklanması, İsrail’den gelen turistlerden vize talep edilmesi, ekonomik boykot uygulanması (özellikle de yerleşim birimlerinde üretilen ürünlere karşı) ve diğer bazı devletlerin Filistin devletini tanıması yer alıyor.

dfrgthy
İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşimini genişletmek için bir harita sunuyor. (Arşiv – AFP)

Aliza Bin Noun, “Dost ülkeler ortaklık anlaşmasını durdurmayı başardılar, ancak onlardan gelen mesajlar, anlaşmanın askıya alınmasına uzun süre karşı çıkmanın mümkün olmayacağı yönünde” dedi.

İsrail'in eski AB ve NATO Büyükelçisi ve İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın eski Birleşmiş Milletler (BM) departmanı başkanı Aharon Leshno-Yaar, “İlhak sadece Avrupalıları kızdırmakla kalmayacak, bundan daha fazlasına yol açacak. Bu adım bizi Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) götürecek ve bu da dünyadaki her İsrail vatandaşı için bir tehdit oluşturacak” ifadelerini kullandı.

Leshno-Yaar sözlerini şöyle sürdürdü: “Ayrıca önemli olan, İsrail'e yaklaşmamanın daha iyi olduğu yönünde gelişen atmosferdir. Bu, öncelikle iş adamları, büyük uluslararası şirketler ve akademik çevreler için geçerlidir. Bu çevrelerde, İsrail'deki üniversitelere ve araştırmacılara yönelik açık veya gizli boykotlara yönelik adımlar her gün atılmaktadır. Tehlike budur ve bunlar önceden bilinemeyecek şeylerdir. Bizi endişelendirmesi gereken şey budur ve bu bir gerçeklik haline gelmiştir… Batı Şeria veya Gazze Şeridi'nin bir kısmının ilhakı, Avrupa ülkelerini ciddi adımlar atmaya itecek ve dünya tarafından çok ciddi bir suç olarak değerlendirilecektir. Avrupa'nın atacağı adımlar, İsrail'in hamlesinin ciddiyetine bağlı olarak kademeli olabilir veya bir anda gelebilir.”

Baskı ve barış anlaşmaları

İsrail'in eski Berlin Büyükelçisi Jeremy Issacharoff, ilhak planını uygulamaya koymanın veya savaşı genişletmenin ‘İsrail'in en yakın dostları olan ABD ve Almanya'nın bile kontrol edemeyeceği ve artan baskı çağrısı yapan ülkelere karşı durmaya devam edemeyeceği bir şey’ olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Issacharoff, “Asıl soru, Başkan Donald Trump'ın Netanyahu uğruna İsrail ile ne kadar izole olmaya razı olacağıdır. Trump, İsrail'e yönelik politikasını değiştirmesi için önemli siyasi ve iç baskı altında” dedi.

Issacharoff sözlerini şu ifadelerle bitirdi: “İlhak, bölgedeki ilişkilerimiz için bir tehdit oluşturuyor. Sonuçları, İbrahim Anlaşmaları'nı zayıflatmaktan Mısır ve Ürdün ile barış anlaşmalarını zayıflatmaya kadar uzanacak. İsrail için Mısır ve Ürdün ile barış anlaşmaları son derece önemlidir. Etkisi, büyükelçiliklerin kapatılması gibi sembolik olabilir, ancak barış anlaşmalarının iptal edilmesine ve hatta İsrail'e karşı askeri provokasyonlara da yol açabilir.”


Rubio’dan uyarı: İsrail parlamentosu Knesset'in Batı Şeria'yı ilhak etme hamlesi Gazze’de ateşkes anlaşmasını tehdit ediyor

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AP)
TT

Rubio’dan uyarı: İsrail parlamentosu Knesset'in Batı Şeria'yı ilhak etme hamlesi Gazze’de ateşkes anlaşmasını tehdit ediyor

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio dün yaptığı açıklamada, İsrail parlamentosu Knesset'in işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail'in egemenliğini genişletmeyi amaçlayan yasa tasarılarını onaylamasının Gazze Şeridi'nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını ‘tehdit edebileceğini’ söyledi.

Rubio, bugün ziyaret edeceği İsrail'e gitmeden önce gazetecilere yaptığı açıklamada, “Başkanın (Donald Trump), bunun şu anda destekleyebileceğimiz bir şey olmadığını açıkça belirttiğini düşünüyorum” dedi. ABD’li Bakan, Knesset'in gündeminde yer alan ilhak konusundaki herhangi bir tasarının kabul edilmesinin ateşkesi ‘tehdit edeceğini’ ve ‘ters etki yaratacağını’ vurguladı.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, şu anda ülkeyi ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in önünde kendisini utandırmamaları için hükümet koalisyonu üyelerine çağrıda bulunsa da Knesset dün, Batı Şeria’nın bazı bölgelerinde İsrail’in egemenliğini dayatmaya yönelik iki yasa tasarısını onayladı.

Tasarılardan biri Noam Partisi'nden Avi Maoz tarafından sunulurken diğeri ise muhalefet partisi Yisrael Beiteinu’nun lideri Avigdor Lieberman tarafından sunuldu. İlk tasarı, toplam 120 milletvekilinden 25’inin oyuyla ve bir oy farkla (25’e 24) onaylandı. Bu rakam, eğer muhalefet kanadının 52 milletvekilinin tamamı oturumda hazır bulunmuş olsaydı tasarıyı reddedebileceği anlamına geliyor. Ancak, 28 milletvekili oturuma katılmadığı için tasarı kabul edildi.

Netanyahu, ilhakı destekleyen Likud Partisi üyelerinden oylamada çekimser kalmalarını istemişti. Oylamaya katılan Likud Partisi üyelerinden eski Knesset Başkanı Yuli Edelstein dışında herkes bu isteğe uydu, ancak Edelstein, tasarı lehine oy kullanarak belirleyici oyu verdi. Ultra-Ortodoks Yahadut HaTorah ittifakının iki partisinden biri olan Degel HaTorah Partisi’nin, bu yasanın İsrail'i en yakın müttefiki olan ABD ile ters düşüreceği gerekçesiyle yasa aleyhinde oy kullanması dikkat çekiciydi.

Knesset, Kudüs'ün güneyinde bulunan Ma'ale Adumim yerleşim biriminin derhal ilhak edilmesini ve bu bölge üzerinde İsrail’in tam egemenliğinin dayatılmasını öngören Lieberman'ın tasarısını da onayladı. Tasarı, 31'e karşı 9 gibi çoğunluğun oyuyla kabul edildi.


Sednaya Hapishanesi’ndeki ihlallere karıştığı suçlamasıyla bir Suriyeli tutuklandı

Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)
Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)
TT

Sednaya Hapishanesi’ndeki ihlallere karıştığı suçlamasıyla bir Suriyeli tutuklandı

Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)
Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)

Suriye İçişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed döneminde Sednaya Hapishanesi’nde gerçekleşen ‘ağır ihlallere’ karışmakla suçlanan Tümgeneral Ekrem Sellum el-Abdullah'ın tutuklandığı bildirildi. Bu ihlaller arasında özellikle tutukluların cesetlerinin konulduğu ‘tuz odaları’ yer alıyor.

Bakanlıktan yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Şam Valiliği Terörle Mücadele Şubesi titiz bir operasyon düzenledi. Operasyon sonucunda, 2014-2015 yılları arasında Savunma Bakanlığı'nda Askeri Polis Komutanı olmak üzere çeşitli görevlerde bulunan Tümgeneral Ekrem Selum el-Abdullah tutuklandı.”

Açıklamada, bu kişinin konumundan dolayı Sednaya Hapishanesi’nde tutuklulara karşı ciddi ihlallerde bulunduğu vurgulandı. Ön soruşturmaların, bu kişinin askeri polisin başında olduğu dönemde Sednaya Hapishanesi’nde tutukluların infazından doğrudan sorumlu olduğunu gösterdiği belirtildi.

Şam'ın kuzeyinde bulunan bu hapishane, yaklaşık yarım asırdır Suriye'yi yöneten Esed ailesinin tarihine düşmüş bir kare lekedir. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), hapishane duvarları içinde yaşanan ihlallerin boyutuna bakarak burayı ‘insan mezbahası’ olarak nitelendirmişti.

Suriye'nin en büyük hapishanelerinden biri olan ve başlangıçta siyasi tutukluları barındırmak için tasarlanan bu hapishanenin, insan hakları örgütleri, eski tutuklular ve ailelerinin ifadeleriyle zamanla işkence, yargısız infaz ve zorla kayıpların yaşandığı bir yere dönüştüğü anlaşıldı.

Sednaya Hapishanesi Tutuklu ve Kayıp Kişiler Derneği, 2011 yılında çatışmaların başlamasından bu yana 30 bin kişinin bu hapishanede tutuklu bulunduğunu ve sadece 6 bin kişinin serbest bırakıldığını tahmin ediyor. Geri kalanların çoğu kayıp olarak kabul ediliyor, özellikle de ailelere çocuklarının ölümleri hakkında nadiren bilgi verildiği için. Ölüm belgelerini almayı başarsalar bile, cesetlerini alamıyorlar.

Derneğin kurucusu Diyab Seriyye, Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada Tümgeneral Abdullah'ın geçtiğimiz aralık ayında Esed rejiminin düşmesinden bu yana Sednaya Hapishanesi’ndeki ihlallerle ilişkili olarak tutuklanan en önemli isimlerden biri olduğunu söyledi.

Tümgeneral Abdullah'ın hapishanede gerçekleşen infazların ve işkencenin doruk noktasında askeri polis biriminin sorumlusu olduğunu belirten Seriyye, “Bu suçların sorumluluğu ona aittir” diye ekledi.

Seriyye, Tümgeneral Abdullah'ın görev süresi boyunca cesetlerin toplu mezarlara nakledilene kadar saklanmak üzere depo olarak kullanılan tuz odalarını kuran kişi olduğunu da belirtti.

AFP’nin 2022 yılında eski tutuklularla yaptığı görüşmeler ve derneğin raporuna dayanan bir araştırmasına göre Sednaya Hapishanesi’nde cesetlerin toplu mezarlara nakledilene kadar tutulduğu en az iki tuz odası olduğu ortaya çıktı. Bu deliller çerçevesinde hapishane yönetimi, işkence veya gözaltı koşulları nedeniyle neredeyse her gün ölen tutukluların cesetlerini saklamak için buzdolabı bulunmadığından, çürümeyi geciktiren tuz yöntemine başvurmuş gibi görünüyor.