Libya’daki son çatışmaların ardından siyasi dengeler değişiyor mu?

Güvenlik sorunları Dibeybe hükümetini zayıflatırken kabileler Başağa hükümetine destek veriyor. Siyasetçilere göre ‘Barış imkansız.’

Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)
Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)
TT

Libya’daki son çatışmaların ardından siyasi dengeler değişiyor mu?

Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)
Dibeybe hükümeti Trablus ve Misrata’daki son güvenlik olaylarını yönetme konusunda başarısız olunması nedeniyle zor durumda. (AFP)

Zayed Hediye
Başta güvenlik olmak üzere Libya arenasında meydana gelen son gelişmeler, Trablus’ta Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’ni (UBH) ciddi bir çıkmaza sürükledi. UBH’nin Libya’nın Batı bölgesinden çıkması yönünde çağrıların yapılması nedeniyle Dibeybe hükümeti bir çeşit siyasi ve toplumsal dışlanma ile karşı karşıya.
Dibeybe hükümetinin şu an içinde bulunduğu güç durumun temel sebebi, hükümetin Trablus ve Misrata’da geçtiğimiz günlerde yaşanan tehlikeli olayları kontrol altına alma konusunda başarısız olması ve buna ilaveten hükümete bağlı askeri grupların da iki kentteki çatışmalara katılmasıydı.
Dibeybe hükümetinin halihazırda karşılaştığı dışlanmanın son örneği Zaviye kentinde yaşandı. Libya’nın batısındaki Zaviye kentindeki kabile ve siyasi liderleri ile kanaat önderleri Dibeybe’nin rakibi olan Fethi Başağa ve hükümetine destek için toplandı ve Başağa’nın cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine kadar ülkeyi yönetmesi talep edildi.

Kabile liderlerinin desteği
Libya’nın batısındaki Zaviye kentinin önde gelen kabilelerinin liderleri ve kanaat önderleri düzenledikleri toplantının ardından ortak bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Dibeybe başkanlığındaki UBH’ye iktidarı Temsilciler Meclisi’nin görevlendirdiği Fethi Başağa’ya teslim etmesi çağrısı yapıldı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Batı bölgesi mevcut durumun ve devam etmesinin riskli olduğu görüşünde. Bu durum ülkeyi tehlikeli bir savrulmaya sürükleyecek. Tüm taraflar arasında siyasi çatışmanın kızışmasıyla birlikte siyasi istikrarsızlığa ve şehirler ile kabileler arasındaki toplumsal bölünmüşlüğe son verilmesi ve devlet egemenliğini yeniden tesis edilmesi için çalışılmasını gerektiriyor. (Toplantıdaki) Katılımcılar, Libya’nın tüm hapishanelerindeki bütün tutukluların serbest bırakılması, tazminat ödenmesi, Batı Bölgesi İhtiyarlar Konseyi’nin kurulması ve ülke dışındaki göçmenler ile ülke içinde yerinden edilenlerle iletişim kurulması amacıyla iç ve dış uzlaşı komitelerinin kurulmasının yanı sıra ordunun birleştirilmesi, Temsilciler Meclisi tarafından görevlendirilen Libya hükümetinin desteklenmesi ve geçiş aşamalarına son verilmesinin önemi konusunda mutabık kaldı. Göçmenlerin ve yerinden edilenlerin emniyet ve güvenliklerini sağlayarak kayıtsız şartsız şehirlerine ve köylerine dönmeli. Libya’nın içişlerine yönelik dış müdahaleler durdurulmalı. Tüm yabancı askeri güçler ülkeden çıkarılmalı.”
Zaviye kentindeki kabile liderlerin bu çağrısı, başkentin kalbinden yaptığı benzer çağrıdan iki gün sonra geldi. Nitekim başta Trablus Belediye Başkanı olmak üzere başkente bağlı Tacura ve Suk el-Cuma (Cuma Çarşısı) belediye başkanları, en az 7 kişinin hayatını kaybettiği kanlı çatışmaları kontrol almakta başarısız olduğu için Dibeybe hükümetine Trablus’u terk etme çağrısı yaptı.

Başağa’ya güçlü destek
Temsilciler Meclisi tarafından görevlendirilen Fethi Başağa başkanlığındaki yeni hükümetin geçtiğimiz haftalarda Trablus’a güç kullanarak girme teşebbüsünün başarısız olması nedeniyle zor ve zayıf bir pozisyona düşmesinin ardından Başağa ve hükümeti Libya’nın batısındaki siyasi ve toplumsal aktörlerden güçlü bir destek aldı.
Başağa pazar günü Zaviye kentindeki petrol rafinerisi salonunda düzenlenen Batı Bölgesi Faaliyetleri Forumu’ndan övgüyle söz ederek, forumu ‘medeni ve onurlu bir ulusal model’ diye nitelendirdi.
Başağa, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Forum ulusal birlik ilkesini güçlendiriyor. Bu ilke, kaos, haksızlık ve yolsuzluk altında inleyen Libya halkının özgür iradesidir. Forum, Libya halkının anayasal meşruiyetle yönetilen sivil ve demokratik bir devletin inşası yönündeki beklentisine açık bir biçimde işaret ediyor. Doğuda, güneyde, Misrata kentinde ve batı bölgesinin tamamında Libya hükümetini destekleyen büyük bir halk hareketi var. Bu hareket, cesur ulusal ruhun, vatanı haram parayla satın alabileceğini düşünen yozlaşmış zümreye galip geleceği konusunda bize umut veriyor.”
Buna karşılık Dibeybe hükümeti yanlısı isimler Zaviye forumunda yapılan açıklamalara yanıt vererek, forumdaki katılımcıları ‘sadece kendilerini temsil eden ve Libya’nın batısındaki kabilelerin tamamı adına konuşma hakkı olmayan azınlık’ diye niteledi.
Başağa ve Dibeybe arasındaki çekişme nedeniyle ikisine bağlı silahlı gruplar ülkede krizin başladığı tarihten bu yana ilk kez iki gün önce Misrata kentinde şiddetli çatışmaların eşiğine geldi. Ancak bölgedeki kanaat önderlerinin olaya müdahalesiyle durum kontrol altına alındı.

Bu çatışmanın çözümü yok
Temsilciler Meclisi Üyesi Abdulmunaim El-Urfi şu açıklamada bulundu:
“Zaviye’deki Batı Bölgesi Etkinlik Forumu’ndan çıkan sonuç, Başağa’nın sokağın güvenini kazanmaya başladığını gösteriyor. Buna karşılık Dibeybe davranışları nedeniyle güven kaybediyor. Forum’un açıklaması kurumsal ve hukuk devletinin menfaatinedir. Başağa’nın Trablus’a girişi yakındır. Başağa şu anda bunu gerçekleştirmek için son düzenlemeleri yapmaya başladı.”
ABD'nin Trablus Büyükelçisi ve Libya Özel Temsilcisi Richard B. Norland da şu açıklamada bulundu:
“Bu akşam Dibeybe ve Başağa ile yaptığım telefon görüşmelerinde son trajik ölümlerin ardından sükunetin sağlanması ve şiddetten kaçınılması konusunda kararlı olduklarını duymuş olmam beni cesaretlendirdi. Başağa silahlı gruplarca siyasi ifade haklarının tehdit altında olduğu yönündeki derin endişeleri aktardı ve yine Başbakan Dibeybe kamu düzeninin sarsılması olarak ifade ettiği adımlara ilişkin endişelerini dile getirdi. Taraflar arasındaki ihtilafların temelinde meşruiyet konusu var. Meşruiyet konusu ancak seçimler yoluyla çözülebilir.”

En kötü ihtimal ve tek çözüm
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Herkes İçin Libya Akımı Partisi Siyasi Büro Başkanı Fethi el-Baca’nın açıklaması ise şöyle oldu:
“Slahlı milisler arasındaki çatışmalar yineleniyor. Çünkü Başağa sahadaki birçoğunun güçlü desteğini elde etti. Daha önce Trablus’a girme konusundaki tüm çabalarının ardından eli kolu bağlı oturmayacak. Başağa yeniden çatışacak. Bu sefer bekleyen bazı güçlerin de katılımıyla hem Trablus hem Trablus dışında uzun süren çatışmalar yaşanabilir. Süreç savaşa doğru ilerliyor. Çünkü Dibeybe ile barışçıl çözüm imkansız.
Baca açıklamasının devamında ABD’nin ortak hükümet kurma çağrısına değindi:
“Böyle bir hükümet üçüncü bir hükümet anlamına gelir. Bu elbette krizi derinleştirecek bir boşuna uğraş demektir. Bence uzlaşı meselesi nihai sınırlara ulaştı ve maalesef süreç silahlı gücün kullanılacağı bir çözüme doğru ilerliyor. Çünkü bu krizde bir galip bir de mağlup olmalı.”
Cumhurbaşkanı adayı Süleyman el-Buyudi de Libya krizinin tek barışçıl çözümünün, Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi’nin seçimlerin yapılacağı nihai tarih için bir anayasal zemin üzerinde anlaşmaya varmasından geçtiğini belirtti.
“Çözüm vizyonunun olmadığı bir ortamda bölünmüşlüğün ve siyasi kamplaşmanın artması nedeniyle iki meclisin anlaşması acil bir mesele haline geldi” diyen Buyudi iki meclise ‘ülkeyi kurtaracak bir yürütme otoritesinin yapısı, birleşik mi yoksa ikili bir otorite mi olacağı konusu üzerinde acilen anlaşma’ çağrısında bulundu.
Buyudi, bu anlaşmanın sağlanmaması halinde Libya’nın acı verici senaryolara yönelmesine karşı uyararak, bunun Libyalıların ulusal kurumlarının başındakileri yenilemesinin engellendiği bir ortamda durumların daha kötüleşmesine sebep olacağını vurguladı.



Suriyeliler ‘geri dönüş hakkını’ kutluyor... Zorla yerinden edilenler en göze çarpan katılımcılar

Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)
Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)
TT

Suriyeliler ‘geri dönüş hakkını’ kutluyor... Zorla yerinden edilenler en göze çarpan katılımcılar

Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)
Şam pazarında Beşşar Esed ve Hafız Esed'in hicivli resimlerinin bulunduğu çorapların sergilendiği bir tezgâh (DPA)

Şam’ı, Esed rejiminin devrilmesinin üzerinden bir yıl geçtikten ve ülke 8 Aralık 2025’teki ‘kurtuluş’ yıldönümünü anmaya hazırlanırken ziyaret ettiğinizde, kendinizi neredeyse bir ‘bayram’ yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Elinizde bir mercek taşıyormuşçasına, detaylarda ve karşılaştırmalarda kayboluyorsunuz. Bu karşılaştırmalar yalnızca geçen yıl dışarıdan gözlemlediklerinizle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda 15 yıllık acı, korku ve farklı kuşakların deneyimlerinden oluşan birikmiş travmalarla da dolu.

‘Bayram’ kelimesi, son günlerde Suriye başkentinde gözlemlenen genel tabloyu özetleyebilir; hazırlıklar, süslemeler ve sevinç kadar, hüzün, işlerin aksaması ve günlük işlerin bayram sonrasına ertelenmesi de bu manzaraya dahil. Basit bir düzenleme talebi dahi genellikle “İnşallah bayramdan sonra” yanıtıyla karşılanıyor.

Karanlık bir dönem sona erdi

Lübnan sınırındaki el-Masna Sınır Kapısı’ndan Şam’a doğru uzanan yol boyunca, kutlama havası daha girişte başlıyor. Yol boyunca asılı büyük pankartlar, ‘Karanlık dönem sona erdi… Ülkenin yüzü aydınlandı’, ‘Omuz omuza, el ele, vatanı inşa ediyoruz’, ‘Tek vatan… Tek halk’ gibi sloganlar taşıyor.

xasdfrg
Şam'da Esed rejiminin devrilmesinin birinci yıldönümü kutlamaları sırasında Suriye bayrağı sallayan bir kız (AP)

Yeni bayrak ve kartal simgesi, eski rejimin boşalttığı askeri bölgelerin duvarlarına, kasaba girişlerine ve Beyrut-Şam yolundaki 4. Tümen karargâhına işlenmiş.

2024 yazında açıklanan bu yeni görsel kimlik, yıkılmış ve yıpranmış bir ülkede “Öncelikli bir konu değil” eleştirilerine maruz kalmış olsa da sahadaki gerçekler bu eleştiriyi tamamen doğrulamıyor. Eski rejimde görsel kimlik, öğrencilerin defterlerinden sınıf tahtalarına, meydanlardaki dev heykellere kadar sistematik biçimde nüfuzun pekiştirilmesini sağlayan merkezi bir araçtı.

Bu nedenle, eski rejim düştüğünde ilk olarak kırılan, parçalanan ve yok edilen şey, onun ikonları ve görsel sembolleriydi. Boşalan bu alan, yeni otoritenin kimliğini yansıtacak şekilde doldurulmalıydı; aksi halde, geçen yılın başında ortaya çıkan bölgesel ve milis kaynaklı rastgelelikler bu boşluğu doldurabilirdi. Bir gözlemci, eski rejimin sembollerini taşıyan banknotlarla işlem yapma ihtiyacı olmasaydı, pek çok kişinin paraları yakacağını alaycı bir dille ifade etti.

Ancak, geçmişle bağları koparma ve yeni dönemi pekiştirme bağlamında, birçok kişi yeni görsel kimliği kıyafet, görünüm ve sosyal davranışlarda da benimsemekte bir adım öteye geçti. Geçen yıl Şam’da uzun saçlı ve tuhaf kıyafetli olarak öne çıkan Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) savaşçılarının sakalları kısalmış ve seyrekleşmişken, artık sakallar genel olarak düzenli, hafif ve bıyıkla bütünleşmiş bir şekilde gençler ve erkekler arasında yaygın bir görünüm halini aldı.

Altın kartal simgesi, resmi kıyafetlerin kollarına ve yakalarına takılan düğmeler haline geldi ve sadece devlet memurlarına değil, özel sektörde çalışan ve dönemin stilini benimsemek isteyen genç sivillere de yayıldı.

dfrg
Suriyeliler giyim, görünüş ve sosyal davranışlarında yeni bir ‘görsel kimlik’ benimseme konusunda adım atıyorlar. (AP)

Yeni devlet kurumları, önceki savaşçıları polis ve genel güvenlik başta olmak üzere resmi kanallarına entegre ederken, eski askerlerin kıyafetleri de değişti. Artık gömlek-pantolon ya da milis gruplarına göre kamuflaj yerine, siyah tek tip üniformalar, açık yüzler ve görünmeyen silahlar hâkim.

Bugün Suriye’deki büyük dönüşümler bağlamında belki küçük görünen bu sahne değişikliği, Şamlıların bastırılmış öfkesinin ve yeni yöneticilere karşı duyduğu kaygının bir kısmını emdi. Merkeziyetçi bir ülke olarak Suriye’de, genel başarı Şam sınavı geçilmeden mümkün değil. Ve Şam bugün, tüm zorluklara ve yüksek beklentilere rağmen adeta bir bayram havasında.

Beyaz bayraklar

Yoğun kalabalıklar, herhangi bir yere ulaşmayı neredeyse bir mucizeye dönüştürüyor; beyaz tevhid bayraklarıyla donatılmış geçit törenleri sokaklarda ilerliyor ve öğleden sonra Emevi Meydanı çevresindeki yollar kapanınca, iç sokaklar iyice tıkanıyor. Telefon şebekesi aşırı yük altında. Oteller dolup taşmış durumda; rezervasyonlar, bir zamanlar prestijli ve lüks olan, 1980’lerin sonunda zamanın durduğu o otellerde bile, roket gibi fırlayan fiyatlarla dolu. Bugün bu oteller sadece dönemin tanığı olan harabeler halinde.

Otellerin misafirleri, Suriyeli göçmenler, sivil toplum aktivistlerinin seminer ve atölye çalışmaları katılımcıları, üst düzey yabancı ve diplomatik heyetler, yerel ve uluslararası medya mensupları, tüccar ve müteahhitler, uzak vilayetlerden gelen güvenlik görevlileri ve sadece meraklı olan ve lobiye girebilme fırsatı bulan kişiler arasında değişiyor.

Bu yoğun kalabalığın ortak paydası, bir zamanlar ülkelerine geri dönme umudunu kaybetmiş olmaları ve bugün bunu telafi etmeye çalışmaları. Geçen yıl boyunca bazı aileler, on yıldan uzun süredir sürgünde olan çocuklarını kucaklama şansı buldu; torunlarıyla yüz yüze tanışan büyükler, bazı durumlarda sadece telefon ekranları aracılığıyla tanışabilmişti. Gençler, bir zamanlar tutuklanma veya ölüm tehlikesinden kaçarak ülkeyi terk etmiş, şimdi ise orta yaşa gelmiş olarak gençlik yıllarının yataklarına sıkışmaya çalışıyor.

csdfg
Hama şehrindeki kutlamalar sırasında el-Asi Meydanı'nda toplanan yüzlerce insanın genel görünümü (EPA)

Her bayram günü olduğu gibi, sevinç ve mutluluk duyguları bazı kapıları sadece gözyaşıyla çalıyor. Özellikle harap olmuş bölgelerde yaşayanlar ve kayıp ya da zorla kaybedilmiş yakınları olanlar, bugün sevinçlerini hıçkırıklarla yaşıyor; çünkü yollarının uzun ve zorlu olduğunu biliyorlar. Bu kişiler, bu anmanın en belirgin katılımcıları; her ailede bir kayıp veya kaybolmuş birey bulunuyor ve halen defin ve taziye merasimi için iz veya kalıntı arıyorlar.

Öte yandan, kayıp yakınları, insan hakları örgütleri, iş insanları ve diğer topluluklar, faaliyetlerini ülkelerine taşıyarak başkentte toplantılar düzenledi ve taleplerini dile getirdi. Bu, şüphesiz büyük bir kazanım olarak değerlendiriliyor.

‘Özlemle doluyum’

Her şeyden önce bu kutlama, Suriyelilerin onlarca yıl boyunca mahrum bırakıldığı ‘geri dönüş hakkına’ odaklanıyor; bu hak bazen 2011 devriminden bile önce gündeme gelmişti. İstanbul’da geçirdiği 13 yılın ardından Şam’a dönen kırklı yaşlarındaki bir adam şöyle diyor: “Geri dönüyorum çünkü basitçe özledim. Ailemi, mahallemi ve o zamanlar sevmememe rağmen zorla terk ettiğim hayatımı özledim.”

Bireylerin seçimlerini, ‘yeni Suriye’yi inşa etme’ gibi parlak başlıklar altında siyasi bağlamlara oturtmaya çalışanlara dair konuşurken şu ifadeleri kullandı: “Yurt dışındayken bile ülkem ve insanlarıma çeşitli şekillerde katkıda bulunduğumu düşünüyorum. Ama bugün geri döndüm çünkü hasret galip geldi. Hasret duygusu, geri dönmek için yeterli bir sebep olmalı. Geri dönme hakkım, yönetimin şekli veya yeni iktidarın performansına duyduğum memnuniyet ya da memnuniyetsizlikten bağımsız olmalı.”

Bu ifade, bugün Suriyelilerin, hem Şam’da hem de uzak vilayetlerde karşılaştığımız insanların halini özetliyor: Halk, fiilen kaderlerini tayin etme hakkını yeniden kazanmalarını kutluyor.

Siyaset bugün geniş bir alan kaplamıyor gibi görünse de, hükümet kararları, medyanın ve hukuk alanının performansı, polis davranışları, sahil ve Suveyda’daki gelişmeler, fiyat artışları, yoksullukla zenginliğin yan yana varlığı ve cezaevlerinde kaybolan ya da zorla kaybedilen kişilerin dosyalarının görmezden gelinmesi gibi konular her sohbette kendini hissettiren ‘büyük fil’ olmaya devam ediyor. Tüm bu başlıklar ve daha fazlası, sokakta, kafelerde ve restoranlarda yüksek sesle tartışılıyor; sanki artık duvarların kulakları yokmuş gibi... Görüşme yaptığım kişi bu benzetmeye gülerek şöyle diyor: “Gerçekten de duvarların artık kulakları yok. Herkes canının istediğini yapıyor: bireyler, dernekler, bakanlıklar, valiler, hatta Hamidiyye Çarşısı’ndaki polis memuru bile… Sanki herkes yeniden konuşma cesareti bulmuş ve kulaklarını kapatmış durumda.”


Devlete ve Hizbullah'a karşı artan kızgınlık

Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)
Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)
TT

Devlete ve Hizbullah'a karşı artan kızgınlık

Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)
Lübnan'ın güneyindeki Mecdal kasabasına perşembe günü İsrail tarafından düzenlenen saldırının ardından kasabadan dumanlar yükseldi (AFP)

Güney Lübnan'ın cephe hattındaki köylerinde düzenlenen protesto ve gösteriler, etkilenenlere tazminat ödenmesindeki gecikme nedeniyle devlete ve Hizbullah'a karşı halkın duyduğu öfkeyi yansıtıyor. Bu durum, birçok kişinin köylerini terk ederek köylerinin dışında yeni bir hayat kurmasına neden oldu.

Bu hamleler, evlerini ve mülklerini kaybettikten sonra hala yerinden edilme deneyimini yaşayan ve İsrail'in neredeyse her gün oraları hedef aldığını ve zamanla hasarın daha da artacağını bilerek henüz yeniden inşa tazminatı alamayan sınır kasabalarındaki sakinlerin trajik yaşamının başlamasından iki yıldan fazla bir süre sonra geliyor.

Bu bağlamda siyasi analist Ali el-Emin, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, bu tür hareketlerin ortaya çıkmasının "normal olduğunu, çünkü köylerin neredeyse terk edildiğini" söylüyor. Emin, "Bu protestoların, halka sırt çevirenlere karşı yapıldığını ve protestocuların, onun (Hizbullah'ın) tutumlarının, meselenin ele alınmasına yönelik her türlü olasılığın ufkunu kapatmaya katkıda bulunduğuna inandıklarını" vurguluyor.


Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz

Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz
TT

Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz

Şara: İsrail'e şiddeti ihraç etmeyeceğiz

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, dün İsrail'in güney Suriye'de silahsızlandırılmış bölge kurulması talebini, ülkesini "tehlikeli bir duruma" sokacağı gerekçesiyle reddetti ve "(Biz) İsrail de dahil olmak üzere şiddet ihraç eden bir ülke olmakla ilgilenmiyoruz" dedi.

Eş-Şara, Doha Forumu'na katılımı sırasında verdiği röportajda, bu yılın başlarında Dürzi ve Alevilerin yaşadığı bölgelerde yaşanan kanlı çatışmalara atıfta bulunarak, "Sahilde ve Süveyda'da işlenen suçların faillerini yargılayacağız" sözü verdi.

Eski Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'in devrilme yıldönümü arifesinde, El-Arabiya/El-Hadath kanalı, devrik cumhurbaşkanını, 2024 yılında gizemli bir şekilde öldürülen danışmanı Luna eş-Şibl ile bir arada olduğu video kayıtları yayınladı. Danışmanıyla birlikte yapılan "Esed kayıtları", güçlerinde savaşan Suriye askerleriyle alay etme, devrik cumhurbaşkanının Şam Guta'sına yönelttiği hakaretler (Guta'ya lanetler yağdırma) ve "Kaplan" lakaplı askeri komutan Süheyl el-Hasan ile Lübnan "Hizbullahı"nı eleştirme gibi ifadeler içeriyor.

Suriyeliler, sızdırılan ses kayıtlarının Esed'in, bir yıl önce muhalif grupların Şam'a girmesi ve rejiminin devrilmesiyle askeri olarak ilk kez düşüş yaşamasının ardından, destekçileri ve Suriye'de ve komşu ülkelerde onunla birlikte savaşanların gözünde ikinci kez düşüş yaşadığına işaret ettiğini düşünüyor.