Cezayir ile Tunus arasındaki "sessiz kriz" karşılıklı ziyaretlerle aşılmaya başlandı

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun ile Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (EPA_Arşiv)
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun ile Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (EPA_Arşiv)
TT

Cezayir ile Tunus arasındaki "sessiz kriz" karşılıklı ziyaretlerle aşılmaya başlandı

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun ile Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (EPA_Arşiv)
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun ile Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (EPA_Arşiv)

Cezayir ile Tunus'un "her zaman iyi" şeklinde niteledikleri ilişkileri, bu yılın ilk yarısında birçok yorumu beraberinde getiren kayda değer bir durgunluk yaşarken, iki ülke cumhurbaşkanlarının karşılıklı ziyaretlerinin ardından önceki seyrine döndü.
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un 17 Aralık 2021’de Tunus'a gerçekleştirdiği ve 27 anlaşmanın imzalandığı ziyaretten mayıs ayına kadar iki ülke ilişkileri neredeyse tamamen durmuş, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in 60’ıncı bağımsızlık yıl dönümü kutlamalarına katılmak üzere Cezayir’e gelmesiyle bu durgunluk sona ermişti.
Tebbun ile Said, söz konusu ziyaret sırasında Kovid-19 salgını gerekçesiyle iki yıldan uzun süredir kapalı olan iki ülke arasındaki sınır kapılarının açılacağını duyursa da kapıların Kovid-19 salgını ile mücadele kapsamında alınan tedbirler kaldırılmasına rağmen yılın ilk yarısında kapalı kalması Cezayir ile Tunus arasında sessiz bir kriz olduğuna dair şüpheleri artırmıştı.
Anadolu Ajansı (AA) muhabiri, Tunus-Cezayir ilişkilerinde yaşanan durgunluk ve ardından gelen atılım sürecini derlerken bu ilişkilerin seyrine dair uzmanların görüşüne başvurdu.

"İlişkiler her zaman iyi"
Cezayir diplomasisi, iki ülke arasında anlaşmazlık olduğuna ilişkin artan söylemler karşısında doğu komşusu ile herhangi bir krizin varlığını reddediyor ve ilişkilerinin "her zaman iyi" olduğunu vurguluyor.
Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra, haziran ayında Tunus’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında düzenlenen basın toplantısında, "Cezayir-Tunus ilişkileri her zaman çok iyi" demişti.
Son günlerde, Tebbun’un Said'in talebi üzerine Tunus'taki orman yangınlarını söndürmek için yangın söndürme ekipleri ile iki büyük askeri helikopter göndermek üzere harekete geçmesiyle, iki ülke arasındaki işbirliği ve güvenlik koordinasyonu seviyesi de yenilenmiş oldu.
Öte yandan Tunus basınına göre, Cezayir makamları daha önce ülkeye kaçak yollarla girdiği belirtilen eski Tunus İstihbarat Başkanı El-Ezher el-Longo’yu da yakın zamanda Tunus makamlarına teslim etti.

Sonuçlar ve spekülasyonlar
Yılın ilk 5 ayında iki ülke arasındaki ilişkilerdeki sessizlik durumu, kamuoyuna cumhurbaşkanları veya dışişleri bakanları düzeyinde ziyaretlerin veya telefon görüşmelerinin gerçekleşmemesi olarak yansıdı.
Kovid-19 salgınının patlak vermesi nedeniyle iki yıl önce kapatılan kara sınırlarının açılmasına yönelik taleplerin artmasıyla birlikte Cezayir ile Tunus arasındaki ikili ilişkilerin iyi gitmediğine dair spekülasyonlar da arttı.
Bu söylentiler, Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun'un 26 Mayıs'ta İtalya'ya yaptığı ziyarette, "Tunus'un mevcut çıkmazını aşması ve demokratik sürece geri dönmesi için (İtalya ile birlikte) gerekli yardımı sağlamaya hazırız" şeklindeki ifadeleriyle daha da güçlendi.
Tunus basınında geniş yer bulan Tebbun’un bu sözleri, Cezayir Cumhurbaşkanı'nın komşu ülkenin "çıkmaz" durumda olduğu ve "demokratik olmayan" bir sürece girdiği yönünde düşünce taşıdığı şeklinde yorumlandı.
Cezayir Dışişleri Bakanlığı kaynakları ise Cumhurbaşkanı Tebbun'un İtalya'dan yaptığı açıklamaları "Cezayir'in Tunus devleti ve halkıyla, yaşanan zorlukların üstesinden gelme noktasında fiili bir dayanışma teklifi" olarak açıklamaya çalıştı.
Tunus Cumhurbaşkanı Said, 25 Temmuz 2021'de Meclisin çalışmalarını askıya alarak milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırmış, 22 Eylül 2021'de yeni kararnamelerle yetkilerini genişleterek yürütme organını tamamen kendisine bağlamıştı.
Said, 13 Aralık 2021'de açıkladığı "siyasi krizden çıkışın yol haritası" ile ülkede 25 Temmuz 2022'de Anayasa değişikliği referandumuna, 17 Aralık 2022'de ise erken genel seçime gidileceğini ve o zamana kadar Meclisin kapalı kalacağını bildirmişti.
Tunus'ta bazı kesimler, bu kararları "darbe" olarak nitelendirip ülkenin demokrasiden uzaklaştığını savunurken, Said ise bu durumu "devleti yakın bir tehlikeden korumak için Anayasa çerçevesinde alınan önlemler" olarak savunuyor.

"Göstergeler çok açık"
Tunus uzmanı gazeteci Osman Lahyani'ye göre, son aylarda iki ülke arasındaki ilişkilerde esen soğuk rüzgarların belirtileri çok netti.
Lahyani, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Durgunluğun göstergeleri ilk olarak, Kovid-19 ile bağlantılı sağlık önlemlerinin ortadan kalkması ve dünyanın çoğu ülkesine uçuşlar yeniden başlamasına rağmen Tunus-Cezayir kara sınırlarının kapalı kalmasında ortaya çıkıyordu" dedi.
Bir diğer gösterge de Lahyani’ye göre, Tunus’a ihraç edilen Cezayir doğal gazının miktarının artırılması noktasında henüz sonuçlanmayan görüşmeler.

Tunus-İsrail normalleşmesi ihtimali
Lahyani, iki komşu ülke ilişkilerinde yaşanan bu durgunluğu, Cezayir’in Tunus’un İsrail’le normalleşmenin yeni odak ülkesi olması ihtimalinden yaşadığı rahatsızlığa bağlıyor.
Tunus Cumhurbaşkanı Said’in Temmuz 2021'de aldığı istisnai kararlar noktasında İsrail ile normalleşen Arap ülkelerinden aldığı desteğe atıfta bulunan Lahyani, Cezayir perspektifinin "ülkenin ulusal güvenliği üzerindeki potansiyel etkilerle ilgili" uzun vadeli hesaplamalar yaptığını dile getirdi.
Tunus Cumhurbaşkanı Said’in yanı sıra Tunus’un İsrail ile normalleşme konusunu gündeme getiren Tunus Genel İşçi Sendikası Genel Sekreteri Nureddin et-Tabubi, Cezayir’in 60’ıncı bağımsızlık yıl dönümü kutlamalarına davet edilmiş ve Cumhurbaşkanı Tebbun tarafından ilgiyle karşılanmıştı.
Said ile Tabubi’nin Cezayir’de bir görüşme gerçekleştirdiğine ilişkin medyada çıkan haberlerin aksine iki ülke makamları söz konusu iddiaları reddetmişti.
Tunus medyasına göre Tabubi, Tunus’un İsrail ile normalleşmeye götüren bölgesel bir çekişme alanına dönüştüğünü belirtmiş ve "Cezayir’in kuşatılması amacıyla Tunus’un İsrail ile normalleşme eksenine çekilmesi yönünde bir plan" olduğunu söylemişti.

Tunus cezaevlerindeki Cezayirliler
Öte yandan, Tunus-Cezayir ilişkilerinde çok hassas bir konu olarak bilinen, 2008 yılından bu yana Tunus cezaevlerinde Cezayirli bazı "gizli" göçmenlerin bulunduğu iddiası yeniden gündeme geldi.
Tunus makamları her ne kadar bunu reddetse de Cezayirli bazı ailelere, kayıp evlatlarının geçen nisan ayında Tunus'un El-Kaf kentinde yargılandığına dair resmi tebligat ulaştı.
Cezayirli aileler, 2008’den beri hiçbir izlerine rastlanılmayan evlatlarının "öldüğünü" düşünürken, 2013'te kayıp göçmenlerin Tunus’un El-Kaf şehrinde bir hapishanede oldukları bilgisi yayılmaya başlamış ve son haftalarda Tunus’un bu Cezayirlileri cezaevlerinde sakladığı inancı kamuoyunda güçlenmişti.
Cezayirli Milletvekili Muhammed Emin Sahili AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu göçmenlerin Cezayir’in Annaba vilayeti ile başkent Cezayir'in Baraki bölgesinden olduklarını ve Tunus'tan tekneyle Avrupa'ya gizlice göç etmeye çalıştıklarını belirtti.
Sahili, konunun iki ülke arasındaki ilişkiler üzerindeki etkisinin boyutunu "tahmin edemediğini" ancak bunun "ülkedeki yüksek makamlar tarafından yakından izlenen çok hassas bir konu" olduğunu vurguladı.



Trump ve Ortadoğu: İmkânsız emeklilik

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Trump ve Ortadoğu: İmkânsız emeklilik

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

Donald Trump, Ortadoğu'dan emekli olduğunu defalarca duyurdu. Bu bölgedeki savaşların bitmek bilmediğini ve Washington'un yeterince kan ve servet harcadığını söyleyerek, ABD içine çekilmeyi seçti. Ancak Ortadoğu, her zamanki gibi, Beyaz Saray’ın efendisinin ruh hali nasıl olursa olsun kolayca ayrılmasına izin vermiyor. Emeklilik yasak. Kendisine gelmezseniz, bu inatçı bölge size gelecektir.

İşte İkinci Trump, dayattığı Gazze anlaşmasını kutlamak için bugün ABD'nin geçmişine ait olduğunu düşündüğü bir arenaya geri dönüyor. Anlaşmanın, dökülen kanı durdurması ve herkesi tüketen bir savaşı sona erdirmesi, ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılmasının ardından Gazze'de daha karmaşık bir aşamaya ve bölgede daha fazla fırsata kapı açması bekleniyor. Siyasi ve insani bir sahnenin birleşimi, Trump'ı defalarca terk etmeye çalıştığı oyunun kalbine geri döndürüyor.

İronik olan şu ki, “Önce ABD” sloganını benimseyen Başkan, bir kez daha kendini uzaktan yönetmeye çalıştığı bölgenin kalbinde buluyor ama kendi tercihiyle değil, bölge gerçekte kendisini ona dayattığı için. Şu anda ikinci yılına giren Gazze'deki son savaş patlak verdiğinde Beyaz Saray'da olmadığı doğru, ancak İsrail'e açık destek, İran'a yönelik azami yaptırımlar ve İbrahim Anlaşmaları'nın İsrail ile kademeli normalleşmenin temeline dönüştürülmesi gibi politikalarının mirası güçlü kalmaya devam etti.

Trump, ikinci döneminin ilk yılında, Binyamin Netanyahu'ya verdiği siyasi ve askeri desteğe geri döndü ve İran nükleer tesislerinin hedef alınmasına katkıda bulundu.

Tüm bunlar, Gazze'nin enkazına dönüşünü yeni bir başlangıç değil, henüz kapanmamış bir yolun uzantısı yapıyor. Bu sahnenin arkasında, Ortadoğu'nun yeni bir haritası şekilleniyor: İsrail ve Suriye arasında güvenlik düzenlemeleri, Körfez'de İran'a karşı yatıştırma eğilimi ve İsrail'in iç dengeleri yeniden sağlama girişimleri.

Direniş ekseninin yenilgileri, özellikle “iki devletli çözüm” ve Filistin'in 150'den fazla ülke tarafından tanınmasıyla kazanılan ivme ile barış sürecine ilerleme şansı veriyor

Bu bağlamda, Gazze anlaşması daha geniş barış yolları açmak için bir fırsat olabilir. Onlarca yıldır bölge, Madrid'den Oslo'ya, Şarm el-Şeyh'ten Camp David'e kadar çok sayıda konferans ve anlaşmaya tanık oldu, ancak barış tamamlanmadı veya ertelendi. Bu sefer farklı olabilir, çünkü güç dengesi gerçekten değişti. İran ve direniş ekseni en zayıf anlarını yaşıyor; Hizbullah çok sayıda baskı altında, Esed rejimi çöktü ve Hamas savaştan bitkin ve bölünmüş bir şekilde çıktı.

İran Hilali’nin yenilgileri, özellikle “iki devletli çözüm” ve Filistin'in 150'den fazla ülke tarafından tanınmasıyla kazanılan ivme ile barış sürecine ilerleme şansı veriyor.

Gazze'de ateşkes ilan etmek, rehine takası ve İsrail'in çekilmesi barışı sağlamak için yeterli değil. Sonraki aşamalar en zorlu aşamalar olmaya devam ediyor: Hamas nasıl silahsızlandırılacak ve hangi silahını teslim edecek? Gazze'yi kim yönetecek? Yönetim ve temsil yeteneğine sahip bir Filistin otoritesi nasıl inşa edilecek?

Bunlar teknik detaylar değil, anlaşmanın gerçek bir barış anlaşması mı yoksa yeni bir ateşkes mi olduğunu, Gazze anlaşmasının Ortadoğu'da bir başka “kaçırılmış fırsat” olup olmadığını ve Trump'ın gezisinin, barış ve yeniden inşa zirvelerinin, inatçı bölgenin tarihini kasıp kavuran diğer girişimler gibi olup olmadığını belirleyecek temel sorular.

Ortadoğu kaybolanları affetmez ve kimsenin emekli olmasına izin vermez. Ortadoğu'nun yaraları derin ve sabırlı bir doktor, sabırlı bir Amerikan başkanı gerektiriyor

Ortadoğu, Washington ile ilişkilerini bazen savaşlarla, bazen de anlaşmalarla yeniden şekillendiriyor, ancak Washington'un ortadan kaybolmasına izin vermiyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre geri çekilenler tekrar çağrılıyor ve emekliliğini açıklayanlar bir kez daha kendilerini olayların tam kalbinde buluyor.

Trump kaçtığı sahneye geri dönüyor, ancak roller değişti. Bölge artık güç deneme arenası değil, siyaset ve mantığın test edildiği bir laboratuvar. Barış artık ahlaki bir slogan değil, varoluşsal bir zorunluluk; savaşlar herkesi tüketti, ekonomiler istikrar arıyor ve dünyanın her sabah şaşırtan değil, öngörülebilir bir Ortadoğu'ya ihtiyacı var.

Bu nedenle Trump artık bir seyirci olarak dönmüyor, seleflerinin yaptığı gibi barışı sağlamaya çalışan bir sahne yaratıcısı olarak dönüyor. Onu bitiş çizgisine getiren anlaşma, Washington'u tekrar ön plana çıkardı ve adını bölge için yeni bir sürece bağladı. Zaman değişti ve koşullar değişti, ancak Trump bu dönemin sayfalarını kendisi yazmayı, ya da en azından denemeyi seçti. Ortadoğu'nun geleceğini Amerikalı seleflerinden daha derinden şekillendirecek bir zirveye başkanlık etmek istedi.

Ortadoğu, kaybolanları affetmez ve kimsenin emekli olmasına izin vermez. Ortadoğu'nun yaraları derin ve sabırlı bir doktor, sabırlı bir Amerikan başkanı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
TT

Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, Netanyahu'nun Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılamayacağını duyurdu.

Netanyahu'nun ofisi tarafından bugün yapılan açıklamada, “Başbakan Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'tan bugün Mısır'da düzenlenen konferansa katılmak üzere davet aldı. Başbakan, Başkan Trump'a daveti için teşekkür etti, ancak bayram nedeniyle zirveye katılamayacağını açıkladı” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun dini bayram nedeniyle Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılmayacağını duyurdu.

Bu arada Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, barış zirvesine katılmak üzere bugün Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentine geldi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı bugün erken saatlerde Filistin Devlet Başkanı ve İsrail Başbakanı'nın Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılacağını duyurmuştu.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmayı pekiştirmek ve bu anlaşmaya bağlılıklarını teyit etmek amacıyla barış zirvesine katılacaklar” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin ABD Başkanı Donald Trump'tan ‘İsrail Başbakanı’yla birlikte İsrail'deyken bir telefon aldığını ve İsrail Başbakanı’nın da Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü’ belirtti.

Cumhurbaşkanlığı, ‘Netanyahu’nun Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın da katılacağı barış zirvesine katılacağı konusunda anlaşmaya varıldığını’ bildirdi.

İki Filistinli kaynak dün Şarku’l Avsat'a, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'den resmi davet aldıktan sonra bugün Mısır'da düzenlenecek ve ABD Başkanı Donald Trump ile yaklaşık 20 ülkenin liderlerinin katılacağı Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılacağını doğruladı.

Filistin Devlet Başkanlığı’na yakın bir kaynak, “Mısır, Abbas'ın Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi sıfatıyla zirveye katılmasını çok istedi” dedi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi bugün öğleden sonra Şarm eş-Şeyh'te, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD'li mevkidaşı Donald Trump'ın eş başkanlığında, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek amacıyla 20'den fazla ülkenin liderlerinin katılımıyla düzenlenecek” denildi.

Cumhurbaşkanlığı daha sonra yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için imzalanan anlaşmayı kutlamak üzere 31 ülke ile uluslararası ve bölgesel kuruluşların Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katıldığını doğruladı.

Şarm eş-Şeyh, geçen hafta uluslararası arabuluculuk heyetleri ile Hamas ve İsrail heyetleri arasında toplantılara ev sahipliği yaptı. Söz konusu toplantılar, ‘Gazze'de ateşkes anlaşmasının’ açıklanmasıyla sona erdi.


Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
TT

Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Kral 6. Muhammed'in beşinci dönem meclis açılışında yaptığı konuşma (10 Ekim 2025 Cuma), Fas'ın son günlerde yaşadığı ‘uzun bekleyişe’ bir son verdi. Bu alışılmadık derecedeki uzun bekleyiş, ‘Z’ kuşağı gençlerin ve toplumun diğer kesimlerinin radikal değişim umutları ile siyasi sürecin gerçekliği arasındaki tabana tabana olan zıtlığı yansıtıyordu.

Konuşma, bekleme dönemini sona erdirirken hükümetin, meclisin ve diğer resmi kurumların kraliyet direktiflerine nasıl tepki vereceklerine dair yeni bir beklenti döneminin başlangıcı oldu.

Tüm sosyal sınıfların, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam gibi temel hizmetlerin kötüye gitmesine karşı radikal bir çözüm beklendiği ve bu yüzden beklentilerin eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştığına şüphe yok.

Bu yüzden Z kuşağı, hiç şüphesiz bu konuşmayı en heyecanla bekleyen kesimdi. Z kuşağı siyasi partiler, sendikalar, örgütlü kurumlar ve resmi medya gibi tüm geleneksel kanalları atlayarak taleplerini doğrudan kraliyet makamına iletti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Kral, hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi. Daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almayı amaçlıyor gibiydi.

Beklentileri, hükümetin istifası ve yolsuzluk ve kötü yönetimle ilgisi olanların yargılanması gibi radikal taleplerini karşılayacak alışılmadık bir tepki üzerine odaklanmıştı. Bu talepler, geleneksel siyasi bağlamda gerçekleştirilmesi imkânsız olarak nitelendiriliyordu.

frgt
Kraliyet Sarayı tarafından 10 Ekim 2025’te yayınlanan tarihsiz bir fotoğrafta Kral 6. Muhammed’in Rabat'ta Fas Meclisi’nin açılışından önce kalabalığı selamladığı görülüyor (Reuters)

Öte yandan siyasi elitler Kral’ın konuşmasını büyük bir endişeyle bekliyorlardı. Temel soruları iki olasılığa indirgeniyordu. Kral hükümete olan güveni yeniden tesis edecek mi, yoksa siyasi manzarayı yeniden şekillendirecek kararlı bir darbe vuracak mı? Yani başka bir deyişle, halkın öfkesi ve Z kuşağının taleplerine yanıt olarak Başbakan Aziz Ahnuş hükümetini feshedip bakanlarını görevden almak gibi alışılmışın dışında bir karar alarak siyasi bir deprem yaratacak mı?

Bu beklenti, elit kesimin konuşmanın sadece rutin bir olay değil, mevcut hükümetin ve kalan bir yıl boyunca tüm siyasi manzaranın kaderini belirleyebilecek bir dönüm noktası olduğunun farkında olduğunu yansıtıyordu. Koşullu istikrar ya da radikal değişim konusunda net bir sinyal bekliyorlardı.

Ahnuş’un önündeki son şans

Kral 6. Muhammed’in konuşmasının ardından, başkent Rabat'a komşu Salé şehrinden bir ortaokul müfettişi, ‘Kral hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi” yorumunda bulundu. Kral’ın konuşması daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almak, yani hükümetin yapısını korurken çok katı yürütme ve etik koşullar dayatmayı amaçlıyor gibiydi.

Fas Kadınları Demokratik Derneği'nden genç aktivist Fatimat’uz-Zehra Fetuh, konuşmanın her zamanki gibi parlamentonun anayasal açılışında yapıldığını ve Z kuşağının talep ettiği hükümetin feshedilmesi veya görevden alınması gibi bir karar içermediğini göz ardı etmemek gerektiğini belirtti. Fetuh’a göre hükümetin yasama döneminin sonuna kadar görevde kalması, Eylül 2026'da yapılacak seçimler öncesinde kurumsal istikrar ilkesine hizmet ediyor.

Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu

Al Majalla’ya konuşan Fetuh, şunları söyledi:

“Kral, sorumluluklarını hafifletmek yerine, bu sorumluluğu onların omuzlarında bıraktı. Konuşma, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam sektörlerinde temel projelerin derhal hızlandırılması gerektiği konusunda onlara net bir mesaj verdi."

Fas İşçi Sendikası'na bağlı Liman Sendikası'ndan Abdulkadir Karad ise Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, “Konuşmanın gücü, Kral’ın onlara sınırsız yetki vermemiş olması, aksine tartışmaya açık olmayan şartların yer aldığı kesin bir uyarıda bulunmuş olması gerçeğinde yatıyor. Kral, Z kuşağı ayaklanmasını tetikleyen alanlarda, yani sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında somut ve hızlı sonuçlar gösterilmesi gerektiğine doğrudan odaklandı. Bu da hükümetin toplumsal öfkenin ateşini söndürmeyi başarması gerektiği, aksi takdirde sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağı anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Kral’ın konuşmasının, Ahnuş hükümeti için son bir şans olarak görülebileceğini belirten Karad, “Sanki bu konuşma, acil sonuçlar ve gerekli dürüstlük şartına bağlı olarak güvenin yenilenmesi gibi” diye ekledi.

Mutlak duyarlılık

Ancak, siyasi elitlerin diğer tepkileri, özellikle hükümetin görevden alınması veya yolsuzluğun kınanması konusunda net ve kararlı kararlar alınmasını bekleyen kesimler arasında, sokaklarda beklenti ile karışık ihtiyatlı bir çekimserlik hali ve hayal kırıklığı şeklindeydi.

Beklendiği gibi, hükümet çoğunluğu ‘koşulsuz yanıtını’ açıklamak ve sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında sosyal atölyelerle ilgili kraliyet direktiflerinin uygulanmasının ‘hızlandırılmasına’ yönelik taahhüdünü bir kez daha vurguladı. Bu açıklamaların asıl amacının, yaklaşan seçimler öncesinde zamanla yarışta baskıyı hafifletmek ve verimlilik göstermek olduğu herkes tarafından biliniyor.

Bu arada, parlamentoda temsil edilen çeşitli muhalefet partileri (Sosyalist Birlik Partisi, İlerleme ve Sosyalizm Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Halk Hareketi) Kral’ın hesap verebilirlik ve dürüstlüğü vurgulayan konuşmasına övdüler. Bu talimatların, hükümetin projelerini yerine getirmedeki yetersiz performansına yönelik devam eden eleştirilerinin geçerliliğinin dolaylı bir şekilde kabulü olduğunu iddia ettiler.

Çatışmayı ertelemek mi?

Hükümet veya muhalefetteki elitlerin siyasi hesaplamalarının aksine, krizden en çok etkilenen grupların ilk tepkileri daha ölçülüydü. Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sokaktaki yorumlar, “sözlerin yeterli olmadığı” ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Sokaktaki yorumlar çoğu zaman ‘verilen sözlerin yeterli olmadığı’ ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Bu soğukluk, halkın beklentileri ile siyasi söylemlerin gerçekliği arasındaki büyük uçurumu yansıttı. Gençler ve vatandaşlar protesto için sokaklara döküldükten sonra, halk artık sadece ‘hızlanma’ veya ‘hükümetin vaatlerine’ güvenmeyi değil, reformların ciddiyetinin kanıtı olarak acil siyasi fedakarlıklar bekler oldu. Bu fedakarlıkların başında Milli Bağımsızlar Birliği (RNI) ve Özgünlük ve Modernite Partisi (PAM) liderliğindeki mevcut hükümetin görevden alınması geliyordu.

Tüm geleneksel medyayı atlayarak doğrudan Kral’a seslenen Z kuşağının hükümetin feshedilmesi ve yolsuzluk yapanların yargılanması şeklindeki taleplerine yanıt verilmemesi, hareketlerinin özünün kısmen göz ardı edildiği şeklinde bir algı yarattı. Zira bu durum, Kral’ın, değiştirilmesi talebinde bulundukları düzenin mekanizmalarını koruduğu anlamına geliyor.

ty6
Kazablanka'daki 5. Muhammed Meydanı'nda sağlık ve eğitim alanlarında reform talep eden gençlik protestosu sırasında ellerinde pankartlar tutan protestocular, 6 Ekim 2025 (AFP)

Öte yandan halk, yolsuzluk yapan ve başarısız olan yetkilileri görevlerinde tutarak onlara bir yıl içinde yetkinliklerini kanıtlama fırsatı verdiği için bu konuşmanın çatışmayı ertelediğine inanıyor. Sosyal medya sayfalarında açıkça ifade edilen ‘soğuk’ tepkinin kaynağı da bu ihtiyatlı beklenti.

Kendisini Fas Marksist-Leninist Hareketi’nin (MMLM) devamı olarak gören Fas Demokratik Yol Partisinden A.S. bu ihtiyatlı beklentinin Z kuşağı tarafından geçici ve hesaplı bir duraklama olarak yorumlanabileceğini ve bu duraklamanın muhtemelen yenilenmiş ve şiddetli bir öfke dalgasının habercisi olacağını söyledi.

Eğer önümüzdeki haftalarda sağlık ve eğitim alanlarında doğrudan etki edecek somut sonuçlar görülmezse, böyle bir öfke patlaması yaşanabilir. Çünkü gençler acil eylem taleplerinde referans olarak Kral’ın konuşmasının baskısına güvenecekler. Bu durum, konuşma, hükümeti en üst düzeyde denetime tabi tuttuğu ve çabalarını hızlandırmaya zorladığı için özellikle geçerli. Bu önlem, Z kuşağına hızlı sonuç talep etmek için meşru bir gerekçe sunuyor. Hükümet Kral’ın direktiflerine yanıt veremezse, başarısızlığı iki katına çıkacak ve geriye kalan desteği de kaybedecek.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sağlık ve eğitim alanlarında yapısal reformlar uzun zaman gerektirse de, gençler hızlı ve somut sonuçlar bekliyor. Gelecekte herhangi bir eylemsizlik, doğrudan kraliyet direktifine karşı bir meydan okuma ve yolsuzluğun devamı olarak yorumlanacak. İlaç sıkıntısının giderilmesi, uzak bölgelere sağlık personeli sağlanması veya eğitim tesislerinde hızlı reformların tamamlanması konusunda herhangi bir gecikme, doğruca büyük bir başarısızlık olarak görülecek.

Kral’ın konuşmasının ardından, Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler var.

Gençlerin protesto gösterileri sırasında gözaltına alınması, Kral’ın konuşması beklenirken alınan şartlı bir karardı. Konuşma sona erdiğine göre artık Z kuşağı gençleri herhangi bir gecikme veya ertelemeyi kabul etmeyecek gibi görünüyor. Kazablanka'dan bir aktivist, gençlerin ‘sadece protestocular olarak değil, hükümetin ihmalkarlığını ve sorumluluktan kaçışını gösteren bir başka kanıt olarak, acil hızlanma ve hesap verebilirliği vurgulayan Kral’ın konuşmasındaki mesajın uygulayıcıları olarak da sokaklara dönmelerini’ beklediğini belirtti.

Bu da gençlerin yeni protesto hareketinin sadece hükümetin başarısızlığına karşı bir protesto değil, aynı zamanda hükümetin kraliyet direktiflerine uymamasına karşı bir protesto olacağı anlamına gelirken protestolara eskisinden daha güçlü bir ivme ve meşruiyet kazandırıyor.

Sosyal medya platformlarında Z kuşağı ayaklanmasının yol açtığı yaygın ve karmaşık tartışmaları görmezden gelmek imkansız. Bu platformlarda harekete destek verenler çoğunlukta. Buna karşın hareketin ve onun arkasındaki kişilerin dürüstlüğünü sorgulayacak kadar ileri giden birkaç şüpheci görüş de ortaya çıktı. Bu görüşler, Fas'ın bu hareket aracılığıyla hedef alınabileceğini öne sürüyor.

Sonuç olarak, Kral’ın konuşmasının ardından Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler söz konusu. Durum özellikle Faslı gençlerin, kısa sürede somut sonuçlar elde eden diğer ülkelerdeki benzer Z kuşağı hareketlerinin başarılarını yakından takip etmeleri nedeniyle daha da karmaşık hale gelebilir.