Hayfa ve Kutsal Topraklar Piskoposluğu’nun gözetiminde 12 bin Maruni bulunuyor

Başpiskopos El-Hac’ın tutuklanması, Lübnan makamları ile Patrikhane arasındaki ilişki açısından bir ilk olarak nitelendiriliyor.

Başpiskopos Musa el-Hac.
Başpiskopos Musa el-Hac.
TT

Hayfa ve Kutsal Topraklar Piskoposluğu’nun gözetiminde 12 bin Maruni bulunuyor

Başpiskopos Musa el-Hac.
Başpiskopos Musa el-Hac.

İşgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan Maruniler azınlık olarak kabul ediliyor. Filistin topraklarında dağılmış olarak yaşayan Marunilerin sayısı 10 bini geçmezken en büyük çoğunluk Hayfa’da bulunuyor. Filistin topraklarındaki Maruniler, resmi merkezi 900 bin kişi ile en büyük Maruni nüfusunun yaşadığı Lübnan’da bulunan Maruni Patrikhanesine bağlı.
Marunilerin Kudüs ve Filistin toprakları temsilcisi Başpiskopos Musa el-Hac bir ziyaretten dönüşü sırasında İsrail ile Lübnan sınırında tutuklandı. Musa el-Hac aranıp sorguya çekildi ve Maruni Kilisesi tarihinde bir ilk olarak taşıdığı çeşitli para ve yardımlara el konuldu. Lübnan yasaları vatandaşlara yasaklasa da Başpiskopos Lübnan’dan işgal altındaki topraklara geçip geri dönebiliyor ve bu durum onlarca yıldır devam ediyor.
Hayfa ve Kutsal Topraklar Piskoposluğu’nu kuran, 16 yıl boyunca Hayfa ve Kutsal Topraklar Başpiskoposu ve Filistin, Kudüs ve Ürdün Patrik Vekili olarak görev yapan Patrik Vekili Başpiskopos Paul Sayah, Lübnan ile işgal altındaki topraklar arasındaki sınırı geçmesinin çok normal olduğunu, bunu yaparken hiçbir zaman durdurulmadığını ve aranmadığını belirtti. Sayah sözlerine şöyle devam etti:
“Suriye işgali döneminde bile herkes işbirliği içindeydi. Bu durum, piskoposluğun kurulmasından önce bu görevlerle görevlendirilen yapı için de geçerliydi. 1948’den öncesinde bile Lübnan ile işgal altındaki topraklar arasında seyahat edilirdi.”
Sayah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, el-Hac’ın Lübnan’da olduğu gibi, görevi gerektirdiği süre boyunca Hayfa’daki piskoposluk bölgesinde kaldığını, sonrasında arabayla sınıra gittiğini, Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) kendisini işgal altındaki topraklara naklettiğini bildirdi. Dönüş yolunda Lübnan sınırına kadar uluslararası güçlerin araçlarıyla geldiğini kaydetti. Sayah ayrıca Filistin’de ve işgal altındaki topraklarda yaklaşık 12 bin Maruni olduğu bilgini verdi.
Sayah, bölgede piskopos olduğu dönemde savaş sırasında İsrail’e sığınan yaklaşık 3 bin Lübnanlı olduğunu belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Hristiyan olup olmadıkları ile ilgili hiçbir zaman ayrım yapmadık. Az miktarda da olsa Lübnan’daki ailelere başta para, insani yardım ve ilaç gönderdik. Özellikle ilaç, zira ilaç sıkıntısı yaşamadık.”
İşgal altındaki Filistin topraklarındaki Marunilerin sayısıyla ilgili herhangi bir resmi veri olmasa da Filistinli Maruni papaz yardımcısı Mecdi Usame Haşul, Kudüs’teki Maruni varlığının 13’üncü ve 14’üncü yüzyıllara dayandığını ve kutsal topraklardaki Marunilerin sayısının 1982-2000 yıllarında İsrail’e sığınan 2 bin 500 Lübnanlı Maruni dahil olmak üzere yaklaşık 10 bin kadar olduğunu belirtti. Edinilen bilgilere göre bu sayı her yıl azalıyor.
Maruniler Hayfa, Akka, Jish, Isfiya, Nasıra ve Kudüs’te işgal altındaki topraklara yayılmış durumdalar. Hayfa’daki sayıları yaklaşık 3 bin 500 kişiye ulaşıyor. Bu, Marunilerin Filistin’deki en topluluğunu temsil ediyor. Mevcut bilgiler, 1677’de Lübnan’dan Hayfa’ya geldiklerini ve Filistin’deki Maruni kiliselerinin sayısının 8’i geçmediğini gösteriyor. Hayfa’daki Patrikhane Temsilciliği, Ürdün’deki Maronitlerin merkezleri gibi kendilerinin resmi ve ana merkezi kabul ediliyor.
Hizbullah ve destekçileri, herhangi bir piskoposun işgal altındaki topraklara gitmesine izin vermek için hiçbir gerekçe olmadığını ve Başpiskopos el-Hac’ın yaptığının yasalara aykırı olduğunu savunuyor. Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah olayla ilgili ilk yorumunda şunları söyledi:
“İsrail konusuna müsamaha gösteremeyiz. Patrikhaneye tüm saygımla birlikte, Başpiskopos el-Hac Filistin topraklarındaki cemaatlerinin durumunu takip etmek istiyorsa Amman’a gidip oradan istediği yere geçmeli. Yanında 20 çanta dolusu para ile Lübnan sınırında geçmesi yasalara aykırı.”
Katolik Medya Merkezi başkanı Peder Abdo Ebu Kasım, Şarku’l Avsat’a yaptığı ve piskoposun tutuklanma zamanlamasına dikkat çektiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Piskoposların Lübnan-Filistin sınırlarını geçmesinin yeni olmadığını ve yıllar öncesine dayandığını unutmayın. Yaşananlar, patriğin tutumlarını beğenmeyenlerin olduğunu doğruluyor. Başpiskopos el-Hac’ı tutuklayarak ona mesaj göndermeye çalışıyorlar. Ancak patriğin bir posta kutusu yok ve kapısı her zaman her çalana açıktır. Bu nedenle, eğer başpiskoposların sınır geçişleri konusunun ele alınmasında yeni bir karar varsa, yeni gelişmeleri Patrikhane’ye bildirmek üzere bir mektup ya da bir elçi göndermek daha uygun olurdu. Bu yaşananlar, patriğe yönelik bir hakareti teşkil ediyor ve buna sessiz kalınamaz. Konunun tehlikeli olduğunun ve el konulan emanetlerin geri iadesi ve konunun kapatılması için bu olayı daha fazla büyütmemek konusunda kararlı olduğumuz bilinmeli.”
Hizbullah ve Maruni Patrikhanesi arasındaki ilişki, 2014 yılında Patrik er-Rai’nin Papa Francis ile görüşmek için Kudüs’ü ziyaret etme kararıyla kötüleşti. Hizbullah o dönemde, er-Rai’yi 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana Kudüs’e giden ilk Maruni olacağı bu ziyaretin tehlikeleri ve sonuçları konusunda kişisel olarak uyarmıştı.



Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
TT

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Lübnan genelinde Hizbullah çağrı cihazları ve telsizlerine yönelik eşi benzeri görülmemiş güvenlik ihlali ve salı ile çarşamba günleri binlerce eş zamanlı patlama, kişisel cep telefonlarının ne kadar tehlikeli olduğu ve nasıl uzaktan patlatılabildiği konusunda birçok soruyu gündeme getirdi.

Cep telefonu bataryaları son derece yanıcı kimyasallardan üretilir, ancak bir kontrol ünitesi doğrudan bataryaya bağlıdır ve bataryayı güvende tutmak için özel bir yazılımla donatılmıştır.

DeepSAFE Technology'nin kurucusu ve McAfee, Intel ve Nokia'da güvenlik ve koruma araştırmaları eski başkanı olan Ahmed Sallam'a göre bu kontrol ünitesi, en önemlisi tüm üniteyi bataryanın sıcaklığını ateşleme noktasına yükseltebilecek kötü amaçlı yazılım içeren başka bir ünite ile değiştirmek olan çok sayıda hackleme yöntemi ile kötü niyetli olarak manipüle edilebilir. Bu, Lübnan vakasında olduğu gibi belirli cihazları hedef almak için yapılabilir.

grbtny
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarında hayatını kaybedenler için düzenlenen cenaze töreninden (AFP)

Şarku’l Avsat'a konuşan Sallam, “Kötü niyetli bir şekilde üretilebilen bataryalar da var. Bunlar ya sıcaklığı belirli bir dereceye yükselterek ya da patlatma sistemini harekete geçiren bir ünite aracılığıyla ateşlenebilen patlayıcı maddeler içerirler. Tüm bunlar, radyo dalgaları ya da herhangi bir kablosuz elektrik dalgası yoluyla uzaktan sinyal alabilen harici bir iletişim ünitesi ile bataryaya içeriden bağlı çok küçük bir kontrol ünitesi yerleştirilerek yapılabilir” ifadelerini kullandı.

Sallam sözlerini şöyle sürdürdü: “Dış dünya ile iletişim olmasa da patlamalar senkronize edilebilir. Kötü amaçlı yazılım, tıpkı saatli bombaların çalıştığı gibi, tüm patlamaların aynı anda gerçekleşmesi için belirli bir anı bekleyebilir.”

Los Angeles'taki California Üniversitesi Kimya Bölümü'nde yardımcı doçent olan ve pil geliştirme ve üretiminde uzmanlaşmış bir ABD şirketi olan Nanotech Energy'nin bilim ve teknoloji şefi Maher el-Kady, “Lübnan'daki patlamalar tesadüfen değil, kasıtlı olarak meydana geldi. Büyük olasılıkla cihazlara uzaktan etkinleştirilen bir kontrol devresi yerleştirilmişti. Bu da patlamaların senkronizasyonunu açıklıyor” şeklinde konuştu.

cdvfgthy
Lübnan Ordusu tehlikeli gördüğü telsiz ve çağrı cihazlarını imha etmek üzere topluyor. (AFP)

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan el-Kady, “Herhangi bir bataryanın patlamasına yol açabilecek birkaç mekanizma vardır. Bunlardan ilki, mobil cihazın ya da elektrikli otomobilin bataryaya metal bir cismin girmesine yol açan bir kazaya maruz kalması ya da batarya parçalarının sıkışmasına ve parçalarının tahrip olmasına yol açan yüksek orandaki basınç yahut da bataryanın yüksek bir yerden düşerek parçalarının tahrip olmasıdır. İki olasılık daha var: Birincisi bataryanın sıcaklığının çok yüksek oranlara çıkmasına neden olarak patlamasına yol açan harici bir katalizörün varlığı ve ikincisi de bataryanın içindeki pozitif terminalin negatif terminale bağlanmasına yol açan harici bir etkileyicinin varlığıyla ilgili” ifadelerini kullandı.

Uzmanlara göre cep telefonları hacklenebilir. Ayrıca üretim ya da tedarik aşamalarından herhangi birinde ya da internet üzerinden erişilerek patlatılmak üzere içlerine kötü niyetli yazılımlar entegre edilebilir.

El-Kady, kasıtlı bir dış neden olmaksızın, üretim hataları nedeniyle bir pilin patlama olasılığının 10 milyon pil başına bir pili geçmediği konusunda kamuoyuna güvence verirken, pillerin 150 santigrat derecenin üzerine çıkabilen yüksek sıcaklıklara dayanmasını sağlamak için titiz testler yapıldığını da belirtti. Ancak bu durum, çağrı cihazlarında ve modern mobil cihazlarda bulunan lityum-iyon pilleri ‘saatli bomba’ olarak tanımlamasına engel olmadı. “Pil patlamalarının neden olduğu hasar, pilin boyutuna ve kullanıcının konumuna veya insan vücudunun hayati organlarından herhangi birine ne kadar yakın olduğuna bağlıdır” diyen el-Kady, elektrikli arabalar söz konusu olduğunda durumun daha da kötüleşeceğini, çünkü batarya boyutlarının bir cep telefonu bataryasının 5 bin ila 7 bin katına ulaşabileceğini belirtti.

Tedarik zincirleri

Yaşananların tekrarlanmasının nasıl önlenebileceği konusunda ise Sallam, tedarik zincirinin güvence altına alınması gerektiğine işaret ederek, Lübnan'a gelen cihazlarda olası değişiklikleri kontrol etmenin ve içlerine yeni bileşenler yerleştirilip yerleştirilmediğini test etmenin birçok yolu olduğunu açıkladı.

 

ascdvrg
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Teknik olarak, hassas bir terazi kullanılarak, ne kadar küçük olursa olsun cihazın ağırlığındaki herhangi bir değişiklik tespit edilebilir, böylece üzerinde herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığı anlaşılabilir. Bu hassas terazi, başta batarya olmak üzere her bir birimin ağırlığını doğru bir şekilde hesaplamak için kullanılmalıdır. X-ray ve CT Scan gibi radyolojik cihazların yanı sıra patlayıcılar için kimyasal tespit üniteleri de kullanılabilir ve tüm bu teknik araçlar genellikle havaalanlarının içinde kullanılır. “Lübnan örneğinde meselenin ele alınışında büyük bir güvenlik açığı olduğunu düşünüyorum” diyen Sallam, herhangi bir patlayıcı maddenin varlığını ya da yokluğunu teyit etmek için kullanılabilen teknolojilerin mevcut olduğunu vurguladı.

fvrbgty
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanları (AP)

Medya kuruluşlarına göre, Lübnan'daki çağrı cihazları Tayvanlı bir şirket tarafından tasarlanmış ve Avrupa'da bilinmeyen başka bir şirkete üretim lisansı verilmişti. Bu nedenle üretim güvenliği ve uygulama kalitesi ile ilgili konular tespit edilememiş olabilir.

Genel olarak çağrı cihazları, ister alıcı uçta tek yönlü bir bağlantı olsun, ister alıcı ve verici uçta iki yönlü bir bağlantı olsun, iletişim sürecini kontrol etmek için bir sunucuya ihtiyaç duyar. Ancak Sallam'a göre bu sunucular veri tabanlarına sahip ve genellikle siber saldırılara ve hacklere karşı savunmasız olan dijital işletim sistemlerini çalıştırıyor.

“Çağrı cihazları tedarik zinciri boyunca değiştirilebilir, aynı şey sunucular için de geçerli olabilir” diyen Sallam, cihazların kendilerinin de değiştirilebileceğini ve üretim süreçleri ya da nakliye ve tedarik zincirleri sırasında ‘kötü niyetli’ yazılımlar eklenebileceğini açıkladı.