Nepal'deki kaplan sayısı üçe katlandı

Nepal'de 2009’da 121 olan kaplan sayısı 355'e yükseldi (AFP)
Nepal'de 2009’da 121 olan kaplan sayısı 355'e yükseldi (AFP)
TT

Nepal'deki kaplan sayısı üçe katlandı

Nepal'de 2009’da 121 olan kaplan sayısı 355'e yükseldi (AFP)
Nepal'de 2009’da 121 olan kaplan sayısı 355'e yükseldi (AFP)

Dünya Kaplan Günü vesilesiyle dün yayınlanan verilere göre, Nepal'de vahşi doğada yaşayan kaplan sayısı 2010'dan bu yana neredeyse üç katına çıktı. Yetkililer, 2009'da 121 olan Kraliyet Bengal kaplanı sayısının 2022'de 355'e yükseldiğini ifade etti. 2018’de yapılan son sayımdan bu yana kaplan sayısında 120 artış oldu.
Ulusal Parklar ve Yaban Hayatı Koruma Dairesi sözcüsü Del Bahadur Purja Bon, DPA'ya verdiği demeçte, “Son kaplan popülasyonu sonuçları, vahşi yaşamı koruma çabalarının işe yaradığını gösteriyor. Bu devlet kurumlarının ve halkın, tüm paydaşlar arasındaki koordinasyon çabalarının sonucudur” dedi.
Bu rakamlarla Nepal, 2010 yılında St. Petersburg Kaplan Zirvesi'nde 2022 yılına kadar dünyadaki kaplan sayısını ikiye katlamak için belirlenen son derece iddialı 12 yıllık hedefe olan taahhüdünü aşmış oldu.
Artan kaplan sayısı, insanlarla vahşi yaşam arasındaki çatışmanın artmasına neden oldu. Katmandu Post gazetesine göre, son üç yılda kaplan saldırılarında en az 62 kişi öldü.
Nepal Topluluk Orman Kullanıcıları Derneği’nden aktivist Thakur Bhandari, Nepal'in kaplan sayılarına olan takıntısı nedeniyle insan-yaban hayatı çatışmasının yaygınlaştığını söyledi. Hükümetin ormanlarının kapasitesini pek umursamadığını da vurguladı.
Bhandari, “Çoğu yerli ve marjinal topluluklardan oluşan yoksul insanlar, Nepal'in kaplan sayılarına olan takıntısının bedelini ödemek zorunda. Kaplanlara ihtiyacımız var, ancak ormanlarımızın bize izin verdiği kadar” dedi.
Dünya Yaban Hayatı Fonu'na göre, dünya çapında vahşi doğada yaklaşık 3 bin 900 kaplan var.



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature