Nahda Barajı’nın üçüncü dolumunun etkisi ne olacak?

Mısır Nahda Barajı’nın üçüncü dolumu protesto ediyor, Sudan alarm durumunda

Nahda Barajı (Etiyopya Enerji ve Su Bakanlığı)
Nahda Barajı (Etiyopya Enerji ve Su Bakanlığı)
TT

Nahda Barajı’nın üçüncü dolumunun etkisi ne olacak?

Nahda Barajı (Etiyopya Enerji ve Su Bakanlığı)
Nahda Barajı (Etiyopya Enerji ve Su Bakanlığı)

Mısır’ın resmi protestosu ve Sudan’ın alarm durumu ilanına rağmen Etiyopya çözümsüzlükte ısrar ediyor. Kahire ve Hartum, Etiyopya’nın Nil Nehri üzerindeki inşa ettiği Nahda (Hedasi) Barajı’nın rezervuarlarının dolumunun üçüncü aşamasını hayata geçirmesinin, başta iki ülkenin su payları ve sosyal ve ekonomik durumları olmak üzere beklenen etkilerine dikkatleri çekiyor.
Kahire, 26 Temmuz’da Addis Ababa’dan bir mektup aldı. Mektupta, Etiyopya’nın önceden anlaşma olmaksızın tek taraflı bir şekilde, sel mevsimi boyunca Nahda Barajı’nın rezervuarını doldurmaya devam edeceği belirtildi. Bunun ardından Mısır cuma günü, Etiyopya’nın söz konusu planlarına itiraz ederek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne şikâyette bulundu.
Nahda (Hedasi) Barajı Proje Müdürü Kifle Horo, yaklaşık iki ay önce yaptığı bir açıklamayla Mısır ve Sudan’ın su paylarının, barajın doldurulmasına yönelik çalışmalardan etkilenebileceğini itiraf etti. Uzmanlara göre Addis Ababa, üçüncü dolumda yaklaşık 5 milyar metreküp su depolayacak. Bu, Nil suyunun Mısır’ın güneyindeki Nasır Gölü’ne ulaşması gerektiği göz önüne alındığında, Mısır’ın su gelirinden bir kesinti teşkil ediyor.
Kahire Üniversitesi Su Kaynakları Bölümü’nden Prof. Dr. Abbas Şaraki “Az veya çok miktarda olsun Nahda Barajı’na depolanan su Mısır-Sudan suyudur. Bu, tarımda kullanılması halinde bir milyar metreküp başına bir milyar dolarlık ekonomik getiri sağlama imkânı olan ilk doğrudan kayıptır. Ayrıca pirinç alanının yaklaşık 1,1 milyar feddan olarak kısıtlanması, tarımsal atık sularını yeniden kullanmak üzere su arıtma tesislerinin kurulması, kanalların zeminini kaplanması, tarla sulama sistemlerini geliştirilmesi için on milyarlarca liralık yüksek maliyetler ödenmesi gibi kayıplara da neden olur” dedi. Şaraki Sudan’a gelince ise, barajların işleyişinde karışıklık, gelecekte Nahda Barajı’nda alüvyon tutulması sonucu tarımsal verimliliğin azalması, yeraltı suyu seviyelerin yükselmesi ve gübre kullanımını yaygınlaştırmak üzere tarımsal ürünlerin üretim maliyetlerinin artırılması gibi sorunlara neden olacağını belirtti.
Şaraki çalışmasında, Etiyopya’nın barajın rezervuarları doldurmasının siyasi zararları ile ilgili olarak, Etiyopya’nın tek taraflı bir şekilde kararlar alarak, imzalanan anlaşmaları ve uluslararası normları, Nahda Barajı 2015 İlkeler Bildirgesi ve Eylül 2021’deki Güvenlik Konseyi Başkanlık Bildirisi’nin dördüncü kez ihlal ederek emrivakilerinin bir devamı olduğunu belirtti. Diğer barajları inşa ederken aynı yaklaşımı sürdürmeye karşı uyardı. Zira Etiyopya yönteminin, yukarı havza ülkelerini, Nil Nehri’nin kolları üzerinde barajlar inşa ederken aynı yöntemi izlemeye teşvik edebileceğini belirtti.
2011 yılında proje başlatıldığından beri, Nil’in ana kolu üzerinde bulunan Nahda Barajı, su kaynakları açısından Nil’e bağlı olan Sudan ve Mısır ile bir çatışmaya yol açtı. Mısır, Güvenlik Konseyi’ne yaptığı son şikâyette, Etiyopya’nın yaptıklarının ‘uluslararası hukukun dayattığı yükümlülüklerin ihlali’ olarak nitelendirdi. Mısır ayrıca, Etiyopya’nın tek taraflı önlemlerinin gelecekte neden olabileceği riskler de dahil olmak üzere, ulusal güvenliğini sağlamak ve korumak için gerekli tüm önlemleri alacağını belirtti.
Sudan Sulama Bakanlığı ise, Etiyopya Nahda Barajı’nın üçüncü dolumunun yansımalarından biri olarak, sel mevsimi boyunca Mavi Nil’in seviyelerinin önemli ölçüde artması beklenmesi sebebiyle, ‘yüksek alarm’ durumuna geçildiğini duyurdu.
Şaraki, sorunun “barajın kapasitesi 7 kat (74 milyar metreküp) artırıldıktan sonra bölgedeki güvenlik ve barışı için tehdit” teşkil etmesi olarak tanımladı. 20 milyondan fazla Sudanlının Mavi Nil kıyılarında ve Hartum’un kuzeyinde yaşadığına dikkat çekti. Ayrıca, Mavi Nil’in iki yakasındaki geniş alçak ve düz arazilere taşkınlarından kaynaklanan basit ve ucuz alüvyonlu tarıma alışmış bazı Sudanlı çiftçilerin yaşam biçimlerinin değiştirme ihtimalinden bahsetti. Şaraki “Çoklu dolum veya anlaşmasız uygulamalar, Mısır ve Sudan vatandaşlarının Etiyopyalıların davranışlarından ve emrivaki dayatma politikası sebebiyle öfkelenmesine neden oluyor” ifadelerini de sözlerine ekledi.
Addis Ababa, barajı Afrika’nın en büyük barajlarından biri olarak tanıtıyor. Üretim hedefi, Etiyopya’nın mevcut üretiminin iki katı olarak 5 bin-6 bin 500 megavat olarak değiştirildi. 2024 yılında tam üretim kapasitesine ulaşması bekleniyor. Kahire ve Hartum, barajın doldurulmasını ve işletilmesini düzenleyen ve üç ülkenin ortak çıkarlarını gözeten bir anlaşmaya varılmasını talep ediyor.
Mısır ve Etiyopya, Etiyopya’nın Mavi Nil (Nil nehrinin ana kolu) üzerine inşa ettiği baraj konusunda 10 yılı aşkın bir süredir anlaşmazlık yaşıyor. Kahire, barajın kendi su kaynaklarını etkileyeceğinden endişeleniyor bu da iki ülke arasında kalıcı gerilimlere neden oluyor. Mısır, su ihtiyacının yüzde 90’ında Nil nehrinden aldığı 55,5 milyar metreküplük su payına güveniyor. Bu bağlamda, Nahda Barajı’nın tam kapasiteyle işletilmeye başlanmasına yaklaşırken su payında azalma olması öngörülüyor. Mısır bu nedenle, Etiyopya ile Mısır ve Sudan arasında barajın işletilmesi ve doldurulması için mekanizmayı tanımlayan bir anlaşmaya varılması gerekliliğine yönelik çağrıda bulunuyor.
Nahda Barajı konusundaki müzakerelerinin son oturumu 2021 yılı Nisan ayında Afrika Birliği’nin himayesinde gerçekleşti. Müzakerelerin ardından Mısır, Sudan ve Etiyopya bir gelişme kaydedemediklerini açıkladı. Bu durum, Mısır ve Sudan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne başvurmasına yol açtı. BM Güvenlik Konseyi, Eylül ayı ortasında, üç ülkeyi makul bir süre içerisinde bağlayıcı bir anlaşmaya varmak amacıyla Afrika Birliği himayesinde, müzakerelerin yeniden başlatılmasını teşvik eden bir ‘başkanlık bildirisi’ yayınladı.



Washington, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki olaylar nedeniyle Ruanda'yı ‘bölgeyi savaşa sürüklemekle’ suçluyor

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden askerler Burundi'nin Gatumba köyüne geldi. (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden askerler Burundi'nin Gatumba köyüne geldi. (Reuters)
TT

Washington, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki olaylar nedeniyle Ruanda'yı ‘bölgeyi savaşa sürüklemekle’ suçluyor

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden askerler Burundi'nin Gatumba köyüne geldi. (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden askerler Burundi'nin Gatumba köyüne geldi. (Reuters)

ABD dün, Ruanda’nın Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki çatışmaya müdahil olmasını kınadı. Ruanda’ya yönelik eleştiriler, silahlı 23 Mart Hareketi’nin (M23) bölgede yeni bir saldırı başlatmasının ardından geldi. Söz konusu saldırı, Kinşasa ve Kigali’nin Washington’da birkaç gün önce imzaladığı anlaşmanın akabinde gerçekleşyor.

ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Mike Waltz, BM Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı açıklamada, “Son haftalarda Başkan Trump’ın himayesinde ilerleme kaydedilmesi gerekirken, Ruanda bölgeyi daha fazla istikrarsızlığa ve savaşa sürüklüyor” dedi.

4 Aralık’ta Washington’da Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında Başkan Trump’ın himayesinde imzalanan barış anlaşmasının ardından Waltz, şiddetin yeniden başlamasından dolayı ülkesinin son derece endişeli olduğunu vurguladı. Waltz, Ruanda’nın Kongo’nun doğusunda meydana gelen gelişmelerdeki rolünün boyutunu da sert bir şekilde eleştirdi.

ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Mike Waltz, BM Güvenlik Konseyi toplantısı sırasında (Reuters) ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Mike Waltz, BM Güvenlik Konseyi toplantısı sırasında (Reuters)

Waltz, Ruanda’nın M23 hareketine maddi, lojistik ve eğitim desteği sağladığını ve 1 Aralık’tan itibaren yaklaşık 5 ila 7 bin Ruandalı askerle Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde M23’ün yanında savaştığını açıkladı. Waltz, söz konusu sayının saldırının ilerleyişine bağlı olarak artabileceğine de işaret etti.

Waltz ayrıca, “Son aylarda Ruanda, M23’ü desteklemek için Kuzey ve Güney Kivu bölgelerine çok sayıda kara-hava füzesi ve diğer gelişmiş ağır silahlar yerleştirdi” dedi. Waltz, M23 ve Ruanda’nın intihar dronları ve topçu kullanımını artırdığına dair güvenilir bilgiler bulunduğunu ve bu kapsamda Burundi’ye de saldırılar düzenlendiğini vurguladı.

M23 hareketi, ocak ayında Goma ve şubat ayında Bukavu kentlerini ele geçirmişti. Waltz, Ruanda’nın desteğiyle M23’ün, aralık başında ülkenin doğusundaki Güney Kivu eyaletinde, Burundi sınırı boyunca yeni bir saldırı başlattığını belirtti.

M23 çarşamba günü, yüz binlerce nüfusa sahip Uvira kentini ele geçirdi. Bu kontrol, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile Burundi arasındaki kara sınırını da M23’ün denetimine soktu; bu durum, Kinşasa’nın Bujumbura üzerinden sağladığı askeri desteği de kesmiş oldu.

Bu gelişmeler ışığında, BM Genel Sekreteri’nin Barış Operasyonlarından Sorumlu Yardımcısı Jean Pierre Lacroix, yeni saldırının “bölgesel bir patlamanın hayaletini uyandırdığını ve sonuçlarının tahmin edilemez olduğunu” belirterek, çatışmanın daha da genişleme riski konusunda ciddi endişe duyduğunu ifade etti.

Meşru müdafaa hakkı

Lacroix, komşu ülkelerden gelen silahlı güçlerin ve grupların doğrudan veya dolaylı müdahalesi ile sınırları aşan göçmen ve savaşçı hareketlerinin, bölgesel bir patlama riskini büyük ölçüde artırdığını belirtti. Lacroix ayrıca, M23’ün daha fazla alanı kontrol etmesi ve paralel yönetimler kurmasının, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin kademeli olarak çözülmesine yol açabileceği konusunda endişelerini dile getirdi.

BM Güvenlik Konseyi’nde birçok üye ülke bölgesel gerilimi artırma endişesi dile getirirken, Burundi’nin BM Daimî Temsilcisi Zephyrin Maniratanga, ülkesinin ‘meşru müdafaa hakkını saklı tuttuğunu’ belirtti ve Ruanda’yı topraklarını bombalamakla suçladı.

Maniratanga, “Bu sorumsuz saldırılar devam ederse, iki ülke arasında doğrudan bir çatışmayı önlemek zor hale gelecek” dedi.

Buna karşın Ruanda’nın BM Daimî Temsilcisi Martin Ngoga, ülkesinin Burundi ile savaş niyetinde olmadığını vurguladı ve hem Bujumbura’yı hem Kinşasa’yı ateşkesi ihlal etmekle suçladı.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Therese Kayikwamba ise BM Güvenlik Konseyi’nin ‘somut önlemler almamasını’ eleştirdi.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin doğusundaki Kuzey Kivu eyaletinin Goma kentinde 23 Mart Hareketi (M23) üyeleri (Reuters)Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin doğusundaki Kuzey Kivu eyaletinin Goma kentinde 23 Mart Hareketi (M23) üyeleri (Reuters)

Kayikwamba şubat ayında BM Güvenlik Konseyi’nin Ruanda güçlerinin geri çekilmesini ve ateşkese uymasını talep eden kararına rağmen ‘yeni bir kentin düştüğünü, paralel bir yönetimin güçlendiğini, binlerce ailenin yerinden edildiğini ve bazı ailelerin ise öldürülme, tecavüz ve yıldırmaya maruz kaldığını’ belirtti. Kayikwamba, Ruanda’ya yaptırımlar uygulanması çağrısını da yineledi.

Fransa'nın BM Daimî Temsilcisi Jerome Bonnafont ise BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelere, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki BM barışı koruma gücünün ‘özellikle ateşkesin denetlenmesi dahil olmak üzere tüm barış çabalarını desteklemesini sağlayacak’ bir karar tasarısı önerdiğini açıkladı.


İngiliz yaptırımları Hemedti'nin kardeşini ve Hızlı Destek Kuvvetleri liderlerini hedef aldı

Hızlı Destek Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Abdul Rahim Dagalo (ortada), geçen şubat ayında Nairobi'de "Kurucu İttifak"ın kurulması için yapılan toplantılar sırasında (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Abdul Rahim Dagalo (ortada), geçen şubat ayında Nairobi'de "Kurucu İttifak"ın kurulması için yapılan toplantılar sırasında (AP)
TT

İngiliz yaptırımları Hemedti'nin kardeşini ve Hızlı Destek Kuvvetleri liderlerini hedef aldı

Hızlı Destek Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Abdul Rahim Dagalo (ortada), geçen şubat ayında Nairobi'de "Kurucu İttifak"ın kurulması için yapılan toplantılar sırasında (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Abdul Rahim Dagalo (ortada), geçen şubat ayında Nairobi'de "Kurucu İttifak"ın kurulması için yapılan toplantılar sırasında (AP)

Birleşik Krallık dün, Sudan'daki savaş sırasında "zulüm" işledikleri gerekçesiyle, aralarında birliğin ikinci komutanı Mohamed Hamdan Dagalo'nun ("Hemedti" olarak bilinen) kardeşi Abdul Rahim Dagalo'nun da bulunduğu Sudan'daki Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) dört liderine yaptırım uyguladığını duyurdu.

Yapılan açıklamada, İngiliz Dışişleri Bakanı Yvette Cooper'ın şu sözlerine yer verildi: "Uygulanan yaptırımlar, elleri kana bulaşmış olanları doğrudan hedef alıyor." Cooper ayrıca "Kitlesel infazlardan ve açlıktan, tecavüzün sistematik ve kasıtlı olarak bir savaş silahı olarak kullanılmasına kadar uzanan bu iğrenç suçların ezici kanıtları cezasız kalmayacak" ifadelerini kullandı.

Cooper, “İşlenen vahşetler o kadar korkunç ki, dünyanın vicdanında bir yara izi bırakıyor… ve halkı terörize etme, korku ve şiddet yoluyla kontrol kurma yönünde kasıtlı bir stratejinin parçası” dedi.

Avrupa Birliği de kasım ayında Abdul Rahim Dagalo'ya yaptırımlar uyguladı.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Yaptırım uygulanan liderler, mal varlıkları dondurulması ve seyahat yasağıyla karşı karşıya kalıyor.


Moskova, Sudan'daki çatışmayı sona erdirmek için arabuluculuk teklifinde bulundu

Sudan'ın Güney Kordofan bölgesindeki Heglig petrol sahası (Arşiv- Reuters)
Sudan'ın Güney Kordofan bölgesindeki Heglig petrol sahası (Arşiv- Reuters)
TT

Moskova, Sudan'daki çatışmayı sona erdirmek için arabuluculuk teklifinde bulundu

Sudan'ın Güney Kordofan bölgesindeki Heglig petrol sahası (Arşiv- Reuters)
Sudan'ın Güney Kordofan bölgesindeki Heglig petrol sahası (Arşiv- Reuters)

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Sudan'daki devam eden çatışmayı sona erdirmek için siyasi bir süreci ilerletmek amacıyla ülkesinin arabuluculuğunu teklif etti. Moskova'daki büyükelçilerle yaptığı görüşmede, Sudan hükümeti kabul ederse Rusya'nın "pratik çözümler arayışını kolaylaştırmaya" hazır olduğunu belirtirken, aynı zamanda "çatışmanın herhangi bir tarafını kınamaya son verilmesi ve siyasi diyaloğu teşvik etme çabalarının gösterilmesi" çağrısında bulundu.

Öte yandan, Güney Sudanlı yetkililer, Hızlı Destek Kuvvetlerinin (HDK) geçen pazartesi günü bölgenin kontrolünü ele geçirmesinin ardından, iki ülke arasındaki sınır bölgesinde bulunan Heglig petrol sahasının güvenliğini sağlamak için Sudan'daki çatışmanın iki tarafıyla bir anlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Anlaşmaya, Güney Sudan Cumhurbaşkanı Salva Kiir Mayardit'in Sudan ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti) ile yaptığı görüşmeler sonucunda ulaşıldı.Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre anlaşma, Heglig petrol sahasının birincil güvenlik sorumluluğunu Güney Sudan silahlı kuvvetlerine veriyor ve sahayı kontrol eden HDK çevredeki bölgelere çekilecek.

Heglig, Sudan'ın en büyük petrol sahası, aynı zamanda da Güney Sudan'ın petrol ihracatının işlenmesi için ana tesistir ve Juba hükümetinin tüm gelirlerinin neredeyse tek kaynağıdır.