Şam rejimi buğday temininde açığı olduğunu kabul etti

Ukrayna savaşının devam etmesi, Suriye’de ekmek temini konusunda yaşana krizi derinleştiriyor.

Fotoğraf (AFP)
Fotoğraf (AFP)
TT

Şam rejimi buğday temininde açığı olduğunu kabul etti

Fotoğraf (AFP)
Fotoğraf (AFP)

Suriye rejimi, kontrolü altındaki bölgelerin gelecek yıl ihtiyaç duyulan buğday miktarında yüzde 75’i aşan bir açık olduğunu kabul etti. Uzmanlar, söz konusu durumun daha önce kendi kendine yetinen ve buğday ihracatçısı olan ülkede, bir paket pita ekmeği temin etmede halkın çektiği acıyı artıracağı ve açlık durumu daha da kötü bir hale getireceği görüşündeler.
Suriye Tahıl Vakfı Genel Müdürü Abdullatif el-Emin birkaç gün önce yarı resmi el-Vatan gazetesine yaptığı açıklamada, 2022 yılı için piyasadaki buğday miktarının bugüne kadar 511 bin ton olduğunu açıkladı. Bu oranı geçen yılla karşılaştırarak önemli bir artış bulunduğunu, zira geçen sene piyasada 366 bin ton buğday olduğunu ancak şu an tüm kontrol altındaki bölgelerin 525 bin ton buğday beklediğini belirtti. Emin “Mevcut buğday stoğu ekmek için un ihtiyacımızı karşılıyor. Endişeye gerek yok” derken buğdayın güvence altına alınması hükümet için öncelik haline geldi. Rusya’dan bir miktar buğday ithal edildiğini ve Suriye’nin buğday ihtiyacının yıllık 2 ila 2 milyon 200 ton arasında değiştiğini belirten Emin’in açıklamalarına göre hükümetin gelecek yıl ihtiyaç duyduğu buğday miktarında, yıllık ihtiyacın yüzde 75’inden fazlasına denk gelen ve yurt dışından ithal etmek zorunda kalacağı bir milyon 675 bin tonluk bir açık oluşacak. Emin, buğday ithalatı için yapılan son sözleşmenin 600 bin tonluk olduğunu ve bu sezona ek olarak gelecek yılın ilk yarısı için yeterli olan ek miktarları temin edilmesinin hedeflendiğini kaydetti. Suriye’nin ekmek üretimi için un ihtiyacının aylık 180 ile 200 bin ton arasında değiştiği bilgisini verdi.
Suriye 2011 yılına kendine yeten bir buğday ihracatçısıydı. Öyle ki 2007 yılında ekili alan yaklaşık 1,7 milyon hektara ulaştı ve üretim oranı 4 milyon 100 bin tonun üzerindeydi. Devlet, fırınlara un tedarik etmek ve stokları artırmak için 2,5 milyon ton buğday ayırıyordu ve yaklaşık 1,5 milyon ton ihracat yapıyordu. Ancak 2011 yılında patlak veren savaş, uzun süreli kuraklıklar ve düşük yağış oranları sonucunda ülkenin kuzey ve güneyindeki buğday üretim alanlarının yarısından fazlası çalışamaz hale geldi. Ayrıca stratejik mahsulün üretim seviyesi giderek düştü.
Buğday üretiminin kötüye gitmesine, yakıt, enerji, gübre krizleri, hükümetin üretim maliyetinin piyasa fiyatıyla orantılı olmaması sebebiyle buğdayın fiyatlarını yükseltmesi (Devlet 2 bin liraya çiftçiden bir kilo buğday alıyor) ve ülkenin üçe bölünmesi de katkıda bulundu. Söz konusu üç alandan birini, Washington tarafından desteklenen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol edilen Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi teşkil ediyor. Bu bölge, savaş ve kuraklık yıllarından önce, buğday üretiminde ülkenin stratejik mahsul ihtiyacının yaklaşık yüzde 60’ını karşılaması sebebiyle ‘Suriye’nin gıda sepeti’ olarak görülüyordu. İkinci alan, muhalif grupların etki alanı olan ülkenin kuzeybatısında yer alıyor. Üçüncü alan ise ülkenin batısında ve güneyinde Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgelerden oluşuyor.
Savaş yıllarında, üç bölgedeki nüfuzlu kişiler, özellikle de hükümet ile Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasında, kendi kontrol alanlarında gerekli buğday miktarlarını güvence altına almak için çiftçilerden buğday satın almak konusunda şiddetli bir rekabet hakim oldu. Hükümet tarafından kontrol edilen bölgelerde, son yıllarda buğday krizi ortaya çıktı. Söz konusu krizi iki yıldan fazla bir süre önce şiddetlendi. Bu durum, Şam’da ve hükümet kontrolündeki diğer bölgelerdeki fırınlarda yaşanan izdiham ile gözler önüne serildi. Un krizinin devam etmesi ve kötüleşmesinin yanı sıra hükümetin kişi başı günlük üç ekmek sübvansiyonunu yarı yarıya indirmesi nedeniyle fırınlar aralıklarla çalışmayı durdurdu. Bir paket pita ekmeğinin (yaklaşık bin 100 gramlık 7 pita) sübvansiyonlu fiyatı 200 Suriye lirasına ulaştı. Ekmeler kara borsa da 1350 ila 1500 Suriye lirası arasında satılıyor. Savaş öncesi yıllarda ise ekmek fiyatı 15 Suriye lirasıydı.
Bu yılın başlangıcında un krizi nispeten azalmıştı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasıyla kriz yeniden derinleşti. Şarku’l Avsat’ın Şam’da gerçekleştirdiği gözlemlere göre devlet fırınları gün boyunca birkaç kez kapanıyor ve çalıştıkları zaman ise erken saatlerde (sabah 10.00-11.00 ile arasında) işleri bitiyor. Ardından öğleden aşırı kalabalık oluşuyor.
Fırınlarda çalışan işçiler, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda bazı günler fırınların kapanmasının, un temin edememelerinden, erken saatlerde işin bitmesinin ise malzeme tahsislerinin azalmasından kaynaklandığını belirttiler. İsmini vermek istemeyen bir ekonomist konuya dair şu değerlendirmede bulundu:
“Kriz uzun süredir devam edecek gibi görünüyor. Ülkenin bölgelere bölünmesi, ekonominin ve yaşam koşullarının kötüleşmesi, para biriminin dolar karşısında değer kaybetmesi (bir ABD doları, 2011 yılı öncesinde 45 ila 50 Suriye lirasına denk gelirken şimdi yaklaşık 4200 Suriye lirasına denk geliyor) ayrıca yakın bir zamanda biteceğine dair herhangi bir belirti olmayan Ukrayna’daki savaşın sürmesi de dahil olmak üzere tüm bu nedenler, ülke ekonomisinin ve yaşam koşullarının daha da kötüye gideceğini gösteriyor. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası raporlar, hatta yerel raporlar, hükümetin kontrolü altındaki bölgelerde yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların oranının yüzde 90’ın üzerinde olduğuna işaret ediyor. Hükümetin gıda güvenliğini sağlama konusundaki yetersizliği, halkın bir paket pita ekmeği almada çektikleri sıkıntıları ve açlığı daha da artıracak.”
Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi kontrolündeki bölgelerde de durum hükümetin kontrolü altındaki alanlardan daha iyi değil. Tarım ve Sulama Otoritesi Başkanı Muhammed El-Dahil, yönetimin kontrolü altındaki bölgelerden alınan miktarların, ekmek için ayrılan yaklaşık 388 bin ton buğday ulaştığını ancak aslında yılda 600 bin tona ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Dolayısıyla yaklaşık 200 bin tonluk bir açık olduğu bilgisini verdi.



Mısır-Rusya görüşmelerinde Sudan, Suriye, Lübnan ve Gazze'deki gelişmeler ele alındı

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz ay video konferans yoluyla ed-Dabaa Nükleer Santrali’nde ilk reaktör basınç kabının kurulum törenine katıldı. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz ay video konferans yoluyla ed-Dabaa Nükleer Santrali’nde ilk reaktör basınç kabının kurulum törenine katıldı. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır-Rusya görüşmelerinde Sudan, Suriye, Lübnan ve Gazze'deki gelişmeler ele alındı

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz ay video konferans yoluyla ed-Dabaa Nükleer Santrali’nde ilk reaktör basınç kabının kurulum törenine katıldı. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz ay video konferans yoluyla ed-Dabaa Nükleer Santrali’nde ilk reaktör basınç kabının kurulum törenine katıldı. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır ile Rusya arasında dün gerçekleşen görüşmelerde Sudan, Suriye, Lübnan ve Gazze’deki son durum ele alındı. Görüşme, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında yapılan telefon konuşması kapsamında gerçekleşti. İki ülke arasındaki ikili ilişkiler ile ortak ilgi alanlarındaki bölgesel ve uluslararası konular üzerine süregelen koordinasyon ve istişarelerin bir parçası olarak yürütüldü.

Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre görüşmede, ‘Mısır ile Rusya arasındaki yakın ilişkiler ve özellikle ekonomik ve ticari alanlarda artan iş birliği’ ele alındı. Abdulati, iki ülkeyi birbirine bağlayan ‘stratejik ortaklıktan’ duyulan memnuniyeti dile getirerek bunun çeşitli sektörlerde ikili iş birliğinin temel çerçevesini oluşturduğunu vurguladı. Ayrıca, devam eden ortak projeleri ilerletmenin önemine dikkat çekti ve bunların başında gelen ed-Dabaa Nükleer Santrali’nin, Rus yatırımlarının güçlendirilmesine ve iki ülke arasındaki iş birliğinin genişletilmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz ay video konferans yöntemiyle ed-Dabaa Nükleer Santrali’nin birinci ünitesine ait basınç kabının yerleştirilmesi törenini takip etmiş ve santral için gerekli nükleer yakıtın satın alınmasına ilişkin belgeyi imzalamıştı. Uzmanlar bu adımı ‘nükleer enerji üretimine giden yolda ilk aşama’ olarak değerlendirdi.

Ed-Dabaa Nükleer Santrali, Mısır’ın ilk nükleer enerji santrali olma özelliğini taşıyor. Santral, Akdeniz kıyısındaki Matruh vilayetine bağlı ed-Dabaa kentinde bulunuyor. Rusya ile Mısır, Kasım 2015’te santralin kurulmasına yönelik iş birliği anlaşması imzalamış, projeye ilişkin sözleşmeler ise Aralık 2017’de yürürlüğe girmişti.

Ed-Dabaa Nükleer Santrali’nin görünümü, Kasım 2025 (Mısır Nükleer Güç Santralleri Kurumu)Ed-Dabaa Nükleer Santrali’nin görünümü, Kasım 2025 (Mısır Nükleer Güç Santralleri Kurumu)

Abdulati dün yapılan telefon görüşmesinde, ‘Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararının uygulanmasının ve ABD Başkanı’nın Gazze için hazırladığı barış planının ikinci aşamasına geçilmesinin önemine’ vurgu yaptı. Ayrıca ‘uluslararası istikrar gücünün ateşkesin kalıcı hale getirilmesi için görevlerini yerine getirebilmesi gerektiğini’ belirtti.

Mısır Dışişleri Bakanlığı’na göre Abdulati, görüşmede, ‘Mısır’ın Dörtlü Mekanizma çerçevesinde Sudan’daki çatışmayı durdurmak ve ülkenin birliğini ve bütünlüğünü korumak için yürüttüğü çabaları’ aktardı. Ayrıca Mısır’ın ‘Lübnan’ın birliği, egemenliği, güvenliği ve istikrarına verdiği destek’ doğrultusunda benimsediği tutumları hatırlattı. Suriye konusunda ise Mısır’ın ‘ülkenin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı gösterilmesi gerektiği’ yönündeki net tutumunu yineleyerek, ‘ülkenin istikrarını zayıflatacak her türlü adım ve müdahaleye karşı olduklarını’ ifade etti ve ‘Suriye halkının beklentilerini karşılayacak kapsayıcı bir siyasi sürecin’ hayata geçirilmesi çağrısında bulundu.

Mısır, geçtiğimiz kasım ayı sonunda yaptığı açıklamada, ‘Sudan’da dışlayıcı olmayan bir siyasi sürecin başlatılması’ yönündeki umutlarını dile getirmiş ve ‘Sudan’ın egemenliğine saygı gösterilmesi gerektiğini’ vurgulamıştı.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD’den oluşan Dörtlü Mekanizma, Sudan’da ateşkes sağlanması için çalışıyor. Mekanizma, geçtiğimiz eylül ayında Washington’da bakanlar düzeyinde bir toplantı yapmış ve ‘Sudan’daki silahlı çatışmanın çözümü için tüm çabaların gösterilmesi gerektiğini’ vurgulamıştı. Ağustos ayında ise üç aylık bir ‘insani ateşkes’ sağlanmasını, bunu kalıcı bir ateşkesin izlemesini ve dokuz ay içinde bağımsız bir sivil hükümet kurulmasına yönelik siyasi sürecin başlatılmasını içeren bir ‘yol haritası’ sunmuştu.

Kanlı çatışmalar nedeniyle aileleriyle birlikte yaşadıkları yerden kaçmak zorunda kalan Sudanlı çocuklar, el-Faşir yakınlarındaki bir kampta oturuyor. (Reuters)Kanlı çatışmalar nedeniyle aileleriyle birlikte yaşadıkları yerden kaçmak zorunda kalan Sudanlı çocuklar, el-Faşir yakınlarındaki bir kampta oturuyor. (Reuters)

Telefon görüşmesinde İran’ın nükleer programına ilişkin son gelişmeler de ele alındı. Abdulati, ‘gerilimin azaltılmasına, güven inşasına ve uygun koşulların oluşturulmasına yönelik çabaların sürdürülmesinin önemine’ dikkat çekti. Bu yaklaşımın, tüm tarafların çıkarlarını gözeten kapsamlı bir anlaşmaya ulaşılması için gerçek bir diplomatik fırsat yaratabileceğini ve bunun bölgesel güvenlik ile istikrara katkı sağlayacağını ifade etti.

Öte yandan Abdulati ve Lavrov, Ukrayna krizindeki son durumu da değerlendirdi. Mısır Dışişleri Bakanı, Kahire’nin ‘diyalog ve diplomatik yollarla barışçıl çözümlere ulaşılması gerektiğini savunan tutumunu’ yineleyerek, bu yaklaşımın uluslararası güvenlik ve istikrarın korunması açısından gerekli olduğunu vurguladı.


Gazze ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı hakkında 5 önemli nokta

Gıda maddeleri yüklü bir tır, sınırın Mısır tarafında, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriş izni vermesini bekliyor, 27 Temmuz 2025. (AFP)
Gıda maddeleri yüklü bir tır, sınırın Mısır tarafında, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriş izni vermesini bekliyor, 27 Temmuz 2025. (AFP)
TT

Gazze ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı hakkında 5 önemli nokta

Gıda maddeleri yüklü bir tır, sınırın Mısır tarafında, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriş izni vermesini bekliyor, 27 Temmuz 2025. (AFP)
Gıda maddeleri yüklü bir tır, sınırın Mısır tarafında, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriş izni vermesini bekliyor, 27 Temmuz 2025. (AFP)

Mısır, Katar ve altı ülke daha dün yaptıkları açıklamada, İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nı yalnızca tek yönlü olarak açma ve Gazze sakinlerinin sadece Mısır’a geçişine izin verme niyetiyle ilgili endişelerini dile getirdi.

Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi (COGAT) çarşamba günü yaptığı açıklamada, Refah Sınır Kapısı’nın ‘önümüzdeki günlerde’ yalnızca Gazze sakinlerinin Mısır’a çıkışına izin verecek şekilde açılacağını duyurmuştu. Ancak Kahire, tek yönlü geçişi öngören bir anlaşmanın bulunduğunu yalanladı.

Aşağıda Refah Sınır Kapısı hakkında bilinmesi gereken beş temel nokta yer alıyor:

1 - Hayati bir geçiş noktası:

Refah Sınır Kapısı, abluka altındaki Gazze Şeridi’ne insani yardım girişinin sağlandığı kritik bir hat konumunda. Özellikle gıda ve yakıt tedariki açısından, elektrikten yoksun bırakılan bölgeye enerji akışının sağlanmasında önemli rol oynuyor.

Uzun yıllar boyunca burası, Gazze’den çıkışına izin verilen Filistinlilerin bölgeden ayrılabildiği başlıca kapı oldu. İsrail’in 2007’den bu yana uyguladığı abluka nedeniyle küçük ve kapalı bölgeden çıkış için en önemli güzergâh niteliğini taşıdı.

2005 ile 2007 yılları arasında Refah, Filistin Yönetimi tarafından işletilen ilk sınır kapısıydı. Ancak 2006’daki Filistin yasama seçimlerinde Hamas’ın kazanmasının ardından (Fetih Hareketi ile yaşanan çatışmalar sonrasında yönetimi tamamen devralmasıyla birlikte) kapı Hamas’ın Gazze üzerindeki kontrolünün sembollerinden biri haline geldi.

2 - İsrail kontrolü:

7 Mayıs 2024’te İsrail ordusu, silah kaçakçılığı şüpheleri ve ‘terör amaçlı kullanıldığı’ iddiaları gerekçesiyle Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını ele geçirdi.

Bu tarihten sonra Birleşmiş Milletler’in (BM) kullandığı geçişler de dahil olmak üzere Gazze’ye açılan kapıların büyük bölümü kapatıldı.

19 Ocak’ta İsrail ile Hamas arasında kısa süreli bir ateşkes sırasında kapı geçici olarak yeniden açıldı. Bu süre zarfında bazı yetkili kişilerin ve yardım tırlarının geçişine izin verildi.

3 - Yeniden açılacak mı?

10 Ekim 2025’te, ABD, Mısır ve Katar arabuluculuğunda Gazze’de yeni bir ateşkes anlaşması yürürlüğe girdi.

 Refah Sınır Kapısı’nı kullanarak Gazze Şeridi'nden Mısır'a geçen yabancı pasaport sahibi Filistinliler, 19 Kasım 2023 (DPA)Refah Sınır Kapısı’nı kullanarak Gazze Şeridi'nden Mısır'a geçen yabancı pasaport sahibi Filistinliler, 19 Kasım 2023 (DPA)

O dönemde İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, sınır kapısının yeniden açılmasına yönelik planlardan söz etmişti. Ancak Başbakan Binyamin Netanyahu’nun ofisi, kapının ‘ikinci bir duyuruya kadar’ kapalı kalacağını açıkladı.

Aralık ayının başında İsrail hükümeti, Refah Sınır Kapısı’nın ‘önümüzdeki günlerde’ yalnızca Gazze sakinlerinin Mısır’a çıkışına izin vermek amacıyla açılacağını duyurdu. Mısır ise tek yönlü geçişe izin veren bir anlaşmanın bulunmadığını belirterek iddiayı reddetti.

COGAT, ‘ateşkes anlaşması ve siyasi direktif doğrultusunda Refah Sınır Kapısı’nın önümüzdeki günlerde sadece Gazze halkının Mısır’a çıkışı için açılacağını’ bildirdi.

Buna karşılık Mısır, ‘yetkili bir kaynak’ üzerinden yaptığı açıklamada, “Eğer kapının açılması konusunda mutabakat sağlanırsa, geçiş hem giriş hem çıkış yönünde olur; bu, ABD Başkanı Donald Trump’ın planında yer alan şekildir” ifadelerini kullandı.

COGAT, kapının Avrupa Birliği Sınır Yardım Misyonu gözetiminde çalışacağını, bunun da ‘Aralık 2025’te uygulanan mekanizmaya benzer’ olacağını açıkladı.

Trump’ın planı, İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşmasının temelini oluşturuyor ve Refah Sınır Kapısı’nın insani yardım girişini sağlamak üzere yeniden açılmasını öngörüyor.

Ancak ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail makamları, kapının açılmasını geciktiriyor. İsrail, bu gecikmeden Hamas’ı sorumlu tutarak, örgütün hâlâ bölgede bulunan rehinelerin tümünün cesetlerini teslim etmediğini iddia ediyor.

4 - Kerem Şalom Sınır Kapısı:

Uluslararası yardımlar genellikle Akdeniz kıyısındaki Port Said ve Ariş limanlarına ulaşıyor, buradan da Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafına gönderiliyor.

Yardım tırı şoförlerinin aktardıklarına göre, araçlar Refah kontrol noktasını geçtikten sonra birkaç kilometre uzaklıktaki Kerem Şalom Kapısı’na yönlendiriliyor.

Bu noktada sürücüler araçlardan iniyor ve tırlar kapsamlı bir aramadan geçiriliyor. İsrail tarafından onaylanan yükler boşaltılıyor, ardından Gazze’ye giriş izni bulunan başka araçlara yeniden yükleniyor.

5 - Diğer geçiş noktaları:

Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan ateşkes anlaşması, Gazze Şeridi’ne günlük 600 yardım tırının girişini öngörüyor.

Ancak BM’ye göre İsrail hâlâ anlaşmada belirtilenden daha az sayıda tırın girişine izin veriyor. Bu tırların çoğu Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan, kalan kısmı ise Kisufim Sınır Kapısı’ndan geçiş yapabiliyor.

Gazze ile İsrail’in güneyi arasında yer alan Beyt Hanun (Erez) Sınır Kapısı, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı sırasında tahrip olmuştu.

Kapı 2025 yılının başında kısa bir süre için yeniden açıldı, ancak daha sonra tekrar kapatıldı ve ne zaman faaliyete geçeceği belirsizliğini koruyor.

Savaş başlamadan önce faaliyet gösteren başka geçiş noktaları da vardı; ancak İsrail makamları bu kapıların yeniden açılıp açılmayacağı konusunda henüz bir açıklama yapmış değil.


Kasım "diplomasiyi" destekliyor ancak Hizbullah'ın silahları konusunda ısrarcı

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, "Kudüs yolunda şehit olan âlimler ve yiğitlerin anısına" düzenlenen törende konuşuyor (Ulusal Haber Ajansı)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, "Kudüs yolunda şehit olan âlimler ve yiğitlerin anısına" düzenlenen törende konuşuyor (Ulusal Haber Ajansı)
TT

Kasım "diplomasiyi" destekliyor ancak Hizbullah'ın silahları konusunda ısrarcı

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, "Kudüs yolunda şehit olan âlimler ve yiğitlerin anısına" düzenlenen törende konuşuyor (Ulusal Haber Ajansı)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, "Kudüs yolunda şehit olan âlimler ve yiğitlerin anısına" düzenlenen törende konuşuyor (Ulusal Haber Ajansı)

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, dün yaptığı açıklamada, ateşkes komitesinde sivil bir başkanın yer almasının "önceki resmi açıklamalara ve pozisyonlara aykırı bir prosedür" olduğunu belirterek siyasi söyleminde çıtayı yükseltti. Kasım'a göre söz konusu açıklamalarda, herhangi bir sivilin uygulama mekanizmasına dahil edilebilmesi için İsrail'in düşmanlıklara son vermesi gerektiği belirtiliyordu.

Kasım, Lübnan yetkililerinin "diplomatik seçeneğine" destek verdiğini ifade ederken, Büyükelçi Simon Karam'ın Lübnan heyetine atanmasını "İsrail'in tutumunu, saldırganlığını veya işgalini değiştirmeyecek yersiz bir taviz" olarak değerlendirdi. "Sivil temsilcinin gidip görüşmelerde bulunduğunu, bunun da baskıyı artırdığını ve İsrail'in Amerika ile birlikte Lübnan'ı ateş altında tutmak istediğini" belirtti. Kasım, "En büyük fedakarlığı yapmaya hazırız ve teslim olmayacağız" ifadelerini kullandı.