İran’la nükleer müzakereler Viyana’da yeniden başladı

Tahran’ın öne sürdüğü şartlardan taviz vermemesi sonuç alınmasını zorlaştırıyor.    

AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Kamboçya’da bir araya geldiler. (AP)  
AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Kamboçya’da bir araya geldiler. (AP)  
TT

İran’la nükleer müzakereler Viyana’da yeniden başladı

AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Kamboçya’da bir araya geldiler. (AP)  
AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Kamboçya’da bir araya geldiler. (AP)  

Avrupa Birliği Siyasi Direktörü ve ‘nükleer müzakereler’ koordinatörü Enrique Mora, Amerikan ve İran heyetleri arasında ‘2015 nükleer anlaşmasının’ canlandırılmasına yönelik dolaylı müzakerelerde mesaj alışverişini yeniden başlattı. Ancak Tahran’ın daha önce öne sürdüğü şartlara bağlı kalması, ‘nükleer müzakerelerde’ hızlı bir sonuç alınmasını zorlaştırmaya devam ediyor. Avrupa Birliği koordinatörü Mora, 22015 nükleer anlaşmasının’ yeniden canlandırılması yönündeki çabalar kapsamında, Viyana’daki Coburg Palace otelinde, Rus temsilci Mihail Ulyanov ve Çin'in temsilcisi Wang Kun ile bir araya geldi. Mora daha sonra İran’ın müzakere heyetinin başkanı Ali Bakıri Kani ile bir görüşme gerçekleştirdi.  
Tahran ve Washington, çözüme kavuşturulamayan bazı konular nedeniyle mart ayında askıya alınan ‘nükleer müzakerelerde’ hızlı bir ilerleme sağlanması ihtimalini dışladı. İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, Viyana’ya gitmeden önce Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Müzakereleri ilerletmek için Viyana’ya gidiyoruz. Bu bir fırsat, anlaşmanın kurtarılması için top şimdi ABD’nin sahasında. Washington’ın olgunca bir tutum sergilemesi ve sorumlu bir şekilde davranması gerekir” ifadelerini kullandı. Diğer yandan ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley konuya ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, ülkesinin, AB Yüksek Temsilcisi Borrell’in tavsiyeleri doğrultusunda müzakereleri sürdürmek için iyi niyet sergilediğini belirtti. Ancak ‘beklentilerinin sınırlı ve kontrol altında’ olduğunu vurguladı.  
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) Kamboçya’daki toplantısı sırasında Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ve AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile görüştü. Görüşmelerin odağında İran’ın nükleer dosyası vardı. Blinken ve Borrell, Viyana’daki yeni ‘nükleer müzakere’ turunu değerlendirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price yaptığı açıklamada, Blinken'ın Borrell'in İran’la yapılan nükleer müzakerelerindeki rolüne övgüde bulunduğunu ve ABD'nin ‘nükleer müzakerelere geri dönme arzusunda kararlı olduğunu aktardığını’ kaydetti.  

Josep Borrell 20 Haziran'da, nükleer anlaşmanın taraflarına görüşmelerdeki çıkmazın üstesinden gelmek için uzlaşmacı çözümler içeren yeni bir ‘anlaşma taslağı’ göndermişti. Borrell geçen hafta yaptığı açıklamada, taraflarca ‘önemli ek tavizler verilmesi ihtimalinin tükendiğini’ vurguladı.  
Borrell 5 Temmuz’da yaptığı açıklamada ise ‘anlaşma sağlanmasına yönelik siyasi marjın daralmakta olduğu’ konusunda uyarıda bulunmuştu.  
İran tarafından yapılan açıklamalara göre en son Katar’da olduğu gibi, ABD-İran müzakere heyetleri arasında ‘askıdaki bekleyen konuların’ çözümü için AB koordinatörlüğünde dolaylı görüşmeler yapılması bekleniyordu. Ancak Rusya ve Çin’in temsilcilerinin Viyana’da görüşmelere katılması dikkat çekti. Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) Viyana Ofisi Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mihail Ulyanov ikili görüşmeler kapsamında Bakıri ile bir araya geldi. Ulyanov, Twitter’dan yaptığı açıklamada, Bakıri ile nihai anlaşmaya ilişkin çözüme kavuşturulması gereken sorunların aşılması için yol ve yöntemleri ele alan yapıcı bir görüşme yaptıklarını söyledi.  
Fransız haber ajansı AFP, Viyana’daki Avrupalı bir diplomatın, “Tarafların ilerleme iradesini gösteren bu toplantıyı memnuniyetle karşılıyoruz. Bu olumlu, ancak şu anda hiçbir sonucun garantisi yok” sözlerini aktardı. Wall Street Journal gazetesinde İran’ın ‘Devrim Muhafızları Ordusu’nun ‘terör listesinden’ çıkarılması talebinden vazgeçtiği iddia edildi. Devrim Muhafızları’na bağlı Fars haber ajansı, İran’ın nükleer müzakere heyetinde yer alan bir kaynağa dayandırdığı haberinde, İran’ın Devrim Muhafızları’nın (DMO) ABD’nin ‘yabancı terör örgütleri listesinden’ çıkarılması şartından vazgeçtiği yönündeki iddiaların ‘güvenilirlikten yoksun’ olduğunu vurguladı. Tahran, DMO’nun ‘terör listesinden’ çıkarılması talebinin yanı sıra olası bir anlaşma sonrası herhangi bir ABD başkanının anlaşmadan çekilmeyeceğiyle ilgili de güvence istiyor. Aynı zamanda tüm ekonomik yaptırımların kaldırılmasını ve söz konusu yaptırımların yeniden uygulanmayacağının taahhüt edilmesini talep ediyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın, İran’da bildirilmemiş alanlarda rastlanan ‘nükleer bulgularla’ ilgili soruşturmasının sonlandırılması da İran’ın istekleri arasında yer alıyor.  
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby salı günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden’ın, nükleer müzakereler kapsamında Devrim Muhafızları Ordusu’nun ‘terör listesinden çıkarılması’ talebini reddettiğini söyledi. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, Devrim Muhafızları Ordusu konusunun müzakerelerdeki ‘temel mesele’ olmadığını söyledi. İslami, UAEA’nın soruşturmayı sonlandırmaması durumunda, gözetleme kameralarının yeniden yerleştirilmesine izin vermeyeceklerin belirtti. İranlı yetkililer, Tahran'ın Devrim Muhafızları üzerindeki kısıtlamaları kademeli olarak kaldıracak bir anlaşmaya girmeye açık olduğuna dair imalarda bulundu. Reuters haber ajansı, İranlı yetkililerin ‘Borrell’in son taslağından memnun olmadığını’ ileri sürdü. Reuters’ın haberine göre üst düzey İranlı bir yetkili açıklamasında “İran yeterince esneklik gösterdi. İimdi karar vermek Biden'a kalmış durumda. Bizim Viyana’da tartışılmasını istediğimiz kendi görüşlerimiz var. Bunların arasında Devrim Muhafızları’na yönelik yaptırımların kademeli olarak kaldırılması da bulunuyor” dedi. Bir başka İranlı yetkili de "Anlaşmayı yeniden canlandırmak istiyorlarsa Washington, İran’a ekonomik faydalar sağlanacağının güvencesini vermeli. Sadece Biden'ın görev süresinin sonuna kadar sürecek bir güvence değil” dedi. Geçen ay bazı Batılı yetkililer, İran Dini Lideri Ali Hamaney’in, ‘nükleer anlaşmaya’ dönme konusundaki istekliliğine şüpheyle yaklaşmıştı.  
  
Umutsuz bir girişim 
Tel Aviv'deki üst düzey İsrailli kaynaklar, Viyana’da yeniden başlayan ‘nükleer müzakerelerin’ bir sonuç doğurmayacağı öngörüsünde bulundular. İsrail Hayom gazetesine konuşan kaynaklar, müzakerelerin yeniden başlamasının ‘İran ve Avrupa'nın taştan su çıkarmaya yönelik umutsuz bir girişimi olduğunu ve bir ilerleme kaydedilemeyeceğini’ söylediler. Avrupa ülkelerinin görüşmelere düşük seviyede temsilciler göndermesini örnek gösteren kaynaklar “İranlılar, yüksek nükleer yetenekler ve teknolojik uzmanlık kazanmak için, oyalama taktiğine başvuruyorlar ve zaman kazanmaya çalışıyorlar. Daha geçtiğimiz haftalarda gelişmiş modern santrifüjleri çalışmaya başlattılar” ifadelerini kullandılar. ‘İran’ın şantajda’ bulunduğunu öne süren İsrailli kaynaklar, Batılı ülkelere bu ‘şantaj yaklaşımının sürmesine’ izin vermemeleri yönünde çağrıda bulundu.  
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) son raporunda, İran Natanz nükleer tesislerinde üç grup gelişmiş IR6 santrifüjünün kurulumunun tamamlandığı belirtildi. UAEA Başkanı Rafael Grossi geçen hafta yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer programının hızlı bir şekilde ilerlediğini ve bu ülkedeki hassas nükleer faaliyetleri konusunda bilgi edinemediklerini duyurdu. Tahran yönetimi geçen sene Natanz nükleer tesisine yönelik İsrail’i sorumlu tuttuğu saldırıya misilleme olarak uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20’den yüzde 60’a çıkardığını açıklamıştı. Nükleer bir silah üretmek için yüzde 90 oranında uranyum zenginleştirilmesi gerekiyor. Batılı güçler, İran’ın nükleer silah edinmenin eşiğinde olduğu konusunda uyarıyor. Geçtiğimiz haftalarda bazı üst düzey İranlı yetkililer, ülkelerinin nükleer silah üretmek için gerekli teknik kapasiteye sahip olduğunu ancak bu yönde bir siyasi karar alınmadığını ileri sürmüştü. İran medyasında çıkan haberlere göre bazı milletvekilleri İran Dini Lideri Ali Hamaney’den, ‘nükleer silah üretmenin haram olduğu yönündeki’ fetvasını gözden geçirmesini talep etti.  
İran’ın gerginliği artırma eğilimine rağmen muhafazakar İbrahim Reisi hükümeti, ekonomik kriz koşulları nedeniyle ‘nükleer anlaşmanın canlandırılması’ yönünde çaba sarf etmesi için kamuoyu baskısına maruz kalıyor. İran’ın Dünya-yi İktisad gazetesi, Viyana’da nükleer müzakerelerin yeniden başlamasının iç piyasalarda bir rahatlamaya neden olduğunu haberleştirdi. Eski reformist Milletvekili Mustafa Kevakebiyan, nükleer anlaşma fırsatının sona ermek üzere olduğunu söyleyerek hükümeti Avrupalı yetkili Josep Borrell'in önerisini kabul etmeye çağırdı. 
  Kevakebiyan Twitter'dan yayınladığı mesajda şu ifadeleri kullandı:
“Sayın Reisi, nükleer anlaşma fırsatı sona ermek üzere ve insanlar aşırı sıkıntı içindeler. Diğer tarafların kabul ettiği Borrell’in taslağı, Mürşid Ali Hamaney’in izni ve yönetimin görüş birliğiyle kabul edilmelidir. Anlaşmada herhangi bir gecikme, hükümetin zayıflığının ve acizliğinin bir işareti olacaktır.” 



Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

TT

Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)

Hindistan yetkilileri, Sidney'deki Bondi Plajı'nda düzenlenen Yahudi etkinliğinde 15 kişinin ölümüne yol açan toplu katliamın faillerinden biri olan 50 yaşındaki Sajid Akram'ın aslen Haydarabadlı olduğunu doğruladı.

Hindistan'ın güneyindeki Telangana eyalet polisi yaptığı açıklamada, "Sajid Akram aslen Hindistan'ın Haydarabad şehrindendir. 1998 Kasım ayında, yaklaşık 27 yıl önce iş aramak için Avustralya'ya göç etti" denildi.

Hindu gazetesi, yetkililerin Akram'ın Hindistan'ı en son 2022'de ziyaret ettiğini ve ilk soruşturmaların ülke içinde herhangi bir yerel bağlantı tespit edemediğini söylediğini belirtti. Yetkililer ayrıca Akram'ın 1998'de öğrenci vizesiyle Avustralya'ya göç ettiğini ve o zamandan beri Hindistan'a nadiren geldiğini ifade etti.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motivasyonları hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Sydney'deki saldırganla yüzleşen kahraman Ahmad el-Ahmed ile görüşmek üzere bugün Sydney'in güneyindeki St. George Hastanesi'ni ziyaret etti; bu arada kahramanın ilk video mesajı internette dolaşmaya başladı.

Ziyaretin ardından gazetecilere konuşan Avustralya Başbakanı, el-Ahmed ile görüşmenin "büyük bir onur" olduğunu söyledi. Sözlerine şöyle devam etti: "O gerçek bir Avustralya kahramanı, büyük bir alçakgönüllülük sahibi insan ve bana, gözlerinin önünde yaşanan vahşetleri izlerken aklından geçenleri anlattı."

Başbakan sözlerine şöyle devam etti: "Harekete geçme kararı aldı ve cesareti, tüm Avustralyalılar için bir ilham kaynağı."

Başbakan ayrıca, Suriye'den Avustralya'yı ziyaret eden dükkan sahibinin anne ve babasıyla görüştüğünü belirterek, "Onlar gururlu anne babalar" dedi.

Bu sabah erken saatlerde, Ahmed el-Ahmed'in hastane yatağından Arapça konuşurken çekilmiş bir videosu sosyal medyada yayılmaya başladı.

Videoda, "herkesin çabalarını takdir ettiğini" söyledi.

Avustralya polisi dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiğinden şüphelenilen iki silahlı saldırganın (baba ve oğlu) kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bombalar bulunduğunu açıkladı.


Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.