Yeni Viyana müzakere turunda bir atılım elde etmek için yardımcı unsurlar

Dün Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace otelindeki nükleer müzakereler merkezinden bir görüntüsü (EPA)
Dün Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace otelindeki nükleer müzakereler merkezinden bir görüntüsü (EPA)
TT

Yeni Viyana müzakere turunda bir atılım elde etmek için yardımcı unsurlar

Dün Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace otelindeki nükleer müzakereler merkezinden bir görüntüsü (EPA)
Dün Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace otelindeki nükleer müzakereler merkezinden bir görüntüsü (EPA)

Viyana'da Avrupalı ​​arabulucunun girişimiyle yapılan nükleer müzakerelerin yeni ‘turunu’ diğerlerinden farklı kılan önemli unsurlar var. Bu, müzakerelerin geçen mart ayından beri sıkışıp kaldığı şişenin boğazından çıkması için yeterli olabilir. Paris'teki Avrupa kaynaklarının değerlendirmelerine göre, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in 26 Temmuz'da ABD’li ve İranlı taraflarla istişareler yaptıktan sonra sunduğu öneri, belirleyici bir unsur olarak öne çıkıyor. Borrell, Washington ile Tahran arasında kendisine verilen ‘arabuluculuk’ rolünü oynadı. 16 ay önce başlayan Viyana müzakerelerinde öne çıkan engellerin kaldırılmasına yönelik teklifler sunmanın yanı sıra, önerisinin ‘mümkün olan en iyi öneri’ olduğunu tarafların ve diğer paydaşların anlamasını sağladı. Bu da kimsenin kendisinden başka teklifler beklememesi gerektiği anlamına geliyor. Ayrıca Borrell sunduğu tekliflerin şu ya da bu tarafın tüm beklentilerini karşılamadığının da farkında.
İki tarafın da gösterdiği ‘yumuşama’ dikkat çekici. Zira ABD Başkanı geçen pazar günü yaptığı açıklamada, yönetiminin ‘nükleer anlaşmanın karşılıklı bir şekilde tam olarak uygulanmasına dönüşü sağlamak için bir teklif hazırladığını’ söyledi. Buna karşılık İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani ertesi gün, Tahran'ın ‘müzakerelerin sonuçlandırılmasını kolaylaştırmak için tekliflerde bulunduğunu’ vurguladı. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kanaani, İran'ın ‘son günlerde önemli mesajlar aldığını’ duyurdu. Her iki tarafın da topu diğer tarafın sahasına atması normal. Nitekim bu, herhangi bir müzakerede görülen klasik bir oyundur. Böylece, başarısız olunursa bunun sorumluluğu karşı tarafa yüklenebilir. Söz konusu kaynaklar her halükârda, Borrell'in atılım yapmak için 'bir çıkış yolu olduğundan emin olmasaydı' böyle bir adım atmayacağını düşünüyor. İkinci olarak, iki ana tarafa da baskı yapan zaman unsuru geliyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, zamanın daraldığını ve Washington'ın 'Tahran'ın masadaki teklifi kabul etmesini sonsuza kadar beklemeyeceğini' söyledi. Öte yandan AB Komisyonu Sözcüsü Peter Stano, anlaşmanın yapılması için 'son bir çaba gösterme zamanının' geldiğini ve 'daha fazla manevra yapmak için yer kalmadığını' belirtti. Washington'ın aylardır İran'ı nükleer anlaşmanın şartlarına geri döndürmek için baskı yaptığı doğruysa, bugünkü durum üç sebepten değişti. Birincisi, İran'ın nükleer programı kesintisiz bir şekilde ilerliyor ve bu bölgede ve genel olarak Batılılar arasında endişelere yol açıyor. Avrupalı ​​kaynaklar, bu dosyadaki üç ana yetkili -özellikle de İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'e yakın olan Kemal Harazi- tarafından son günlerde İran'ın nükleer silah edinme olasılığına ilişkin yapılan vurguların, İran'ın 'nükleer eşiğe' ulaştığı anlamına geldiğini söylüyorlar. 'Nükleer eşik' söz konusu ülkenin karar vermesi halinde nükleer bir ülkeye dönüşme gücüne sahip olmasıdır.
Buna paralel olarak İran'da Hamaney'in nükleer silahları yasaklayan ‘fetva’sının ‘gayrişer'i’ olduğu gerekçesiyle geri alınması çağrısında bulunan sesler yükseliyor. Bütün bunlar, Batılıların İran'ın taleplerine cevap vermeleri için üzerlerinde bir baskı unsuru olduğunu gösteren işaretler. Aynı şekilde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi'nin bu hafta, İran'ın nükleer programının ‘çok, çok, çok ilerlediğini’ söyleyerek çaldığı ‘tehlike çanları’ da bu işaretler arasında yer alıyor. Grossi, Tahran'ın uranyum zenginleştirmeyi hızlandırabilen ve saflığını yüzde 90'ın üzerine -nükleer silah üretimi için gerekli oran- çıkarabilen çok sayıda gelişmiş IR6 santrifüjlerden kurduğuna işaret etti.
Washington hala anlaşmaya geri dönmenin İran'ın nükleer bir güç olmasını engellemenin en iyi yolu olduğunu düşündüğü için Tahran'ı anlaşmaya ikna etmek için ‘ekstra bazı esneklikler’ göstermeye hazır olabilir. İkinci neden ise Başkan Biden'ın şu anda, Kongre’deki kırılgan çoğunluğu kaybetmesine yol açacağı düşünülen ara seçimlerden önce anlaşmaya ihtiyacı olması. Bu yüzden bir an önce bir anlaşmaya varmak Biden’ın siyasi çıkarına olacak. Hele de anlaşmanın önünde bugüne kadar engel teşkil eden iki konu için ABD ve İran tarafında kabul edilebilir çıkış yolları bulma çabasına ilişkin gelen bilgiler doğruysa. Bu iki konudan ilki, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ABD’nin yabancı terör örgütleri listesinden kaldırılması. Bu, aşama aşama da olsa DMO üzerindeki yaptırımların kaldırılması demek. İkinci konu ise Tahran’ın, Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığı gibi Washington’ın bir daha anlaşmadan çekilip Tahran’a yaptırımlar uygulamaya başlamaması için ‘garantiler’ alma konusunda ısrarcı olması. Bunlarla ilgili çıkış yolları arayışına girilmesi, İran'ın daha önce dile getirdiği taleplerden vazgeçmesi demek.
Görünen o ki Başkan Biden'ın, üzerindeki olumsuz siyasi etkisi nedeniyle DMO talebini kesin bir şekilde reddetmesi en sonunda Tahran'ı geri adım atmaya itti. Son olarak, Viyana'da beklenen ilerlemeyi, Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan enerji krizinden ve ABD tarafı da dahil olmak üzere Batı'nın petrol ve doğal gaz piyasasını sakinleştirmenin yollarını bulma ihtiyacından ayırmak zor. Avrupalılar daha önce İran ve Venezuela'ya açılma çağrısında bulunmuştu. Hiç şüphesiz İran'ın petrolünü herhangi bir engel ile karşılaşmadan tekrar ihraç etmeye başlaması bu pazar üzerinde olumlu bir etki yapacak.
İran her zaman 'zaman baskısı altında müzakerede bulunmayacağını' ve müzakerelerin 'İran çıkarlarına ulaşmak' için gerektiği kadar zaman alacağını söylese de şimdi kendisi de zaman faktörüne bağlı. İbrahim Reisi'nin cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmesinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen hükümeti, gösterilere ve grevlere yansıyan ekonomik çöküşü düzeltmeyi hala başaramadı. Şarku’l Avsat’ın elde ettiği bilgilere göre rejimin içinden sesler, Reisi'nin başarısızlığını kınamaya, hesaba çekilmesi çağrısında bulunmaya ve onu 'seçim vaatlerinin dörtte birini yerine getirmemekle' suçlamaya başladı. Avrupalı ​​kaynaklar, Tahran'ın şu anda bir anlaşmaya varmasının çıkarına olacağını düşünüyor. Böyle düşünmelerinin sebebi sadece gelecek sonbaharda anlaşmaya ulaşmanın daha zor olacak olması değil. İki ek sebep daha var. Birincisi, İran'ın biriktirdiği baskı kartlarına rağmen ek tavizler koparamayacağını düşünüyorlar. İkincisi ise Biden'ın son Ortadoğu turu sırasında tekrar tekrar dile getirdiği gibi iş işten geçmeden İran'ın nükleer bir güce dönüşmesini engellemek için doğrudan ve dolaylı olarak askeri bir çarpışma olma ihtimali üzerinde duruyorlar.



Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
TT

Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)

Suriye’nin orta kesimindeki Humus’ta, Alevi çoğunluğun yaşadığı bir mahallede bulunan camide cuma namazı sırasında meydana gelen patlamada en az sekiz kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlenirken, yetkililer faillerin hesap vereceğini bildirdi.

Bu saldırı, geçiş yönetiminin yaklaşık bir yıl önce iktidara gelmesinden bu yana bir ibadethaneyi hedef alan ikinci saldırı oldu. Haziran ayında Şam’da bir kilisede düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi yaşamını yitirmiş, o saldırıyı da yine aşırıcı Saraya Ensar el-Sünne üstlenmişti.

Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab, Humus’taki patlamanın arkasındaki tarafın “kim olursa olsun” adalet önüne çıkarılacağını belirterek, saldırının Suriye’de güvenlik ve istikrarı sarsmayı hedeflediğini söyledi. İbadethanelerin hedef alınmasını “alçakça ve korkakça bir eylem” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Resmi Suriye Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ülkenin üçüncü büyük kenti Humus’ta Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nde meydana gelen patlamada sekiz kişi hayatını kaybederken 18 kişi yaralandı.

Patlamada başı ve sırtı şarapnel parçalarıyla yaralanan ve Humus’taki Karam el-Luz Hastanesi’nde tedavi gören 47 yaşındaki Usame İbrahim, AFP’ye, “Cuma namazındaydım; yalnızca güçlü bir patlama ve yoğun bir basınç duydum” dedi. Başındaki bandajları işaret eden İbrahim, “Her yer gözümde kıpkırmızı oldu… Yere düştüm, başımdan kan aktığını gördüm… O an ne olduğunu anlayamadım” diye konuştu. Kan izleri arasında caminin kapısına doğru ilerlediğini, cemaatten yükselen çığlıklar ve inlemeler eşliğinde gençler tarafından hastaneye götürüldüğünü anlattı.

İçişleri Bakanlığı, “terör saldırısının” namaz sırasında gerçekleştiğini belirterek, “ilgili birimlerin failleri yakalamak üzere soruşturma ve delil toplama çalışmalarına başladığını” açıkladı.

Saraya Ensar el-Sünne, Telegram’da yayımladığı mesajda, “Sarayâ Ensar el-Sünne mücahitleri, başka bir gruptan mücahitlerle birlikte, Nusayrilere ait Ali bin Ebu Talib içinde bir dizi patlayıcıyı infilak ettirdi” ifadelerini kullandı. Beşar Esad yönetiminin 2024 sonunda devrilmesinin ardından kurulduğunu belirten grup, “Saldırılarımız artarak sürecek ve tüm kâfirler ile mürtedleri hedef alacak” dedi.

SANA’nın bir güvenlik kaynağına dayandırdığı habere göre, ilk bulgular patlamanın cami içine yerleştirilen patlayıcı düzeneklerden kaynaklandığını gösteriyor. Olay yerinden yayımlanan görüntülerde, caminin bir köşesindeki duvarın alt kısmında bir gedik, duvarın bir bölümünü kaplayan siyah duman izleri, etrafa saçılmış halı parçaları ve kitaplar ile kırılmış pencere camları görüldü. Güvenlik güçleri caminin çevresini kordon altına aldı; içerideki ekipler, patlamanın olduğu alanı kırmızı şeritle çevreledi.

“Etrafımda şarapnel parçaları”

Ayağından yaralanan ve hastanede tedavi gören seyyar kitap satıcısı 38 yaşındaki Gadi Maruf da AFP’ye, patlamanın imamın hutbe için minbere çıkmasıyla meydana geldiğini söyledi. Maruf, “Çok büyük bir patlamaydı; etrafımda şarapnel parçalarının uçuştuğunu gördüm” dedi.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı açıklamada “korkakça suç eylemini” kınayarak, bunun “güvenliği ve istikrarı bozma, Suriye halkı arasında kaos yayma girişimlerinin bir parçası” olduğunu vurguladı. Açıklamada, “terörle her tür ve biçimde mücadele” konusundaki kararlılık yinelenirken, “bu tür suçların devletin güvenliği tesis etme, vatandaşları koruma ve failleri hesap verme çabalarını durduramayacağı” ifade edildi.

Riyad, Beyrut ve Amman başta olmak üzere birçok başkent saldırıyı kınadı. Saldırı, son aylarda yaşanan şiddet olaylarının ardından Suriye’deki azınlıkların endişelerini artırdı.

sx scx
Patlama sonucu Humus’un Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nin içinde meydana gelen yıkım görülüyor (SANA)

Sünni çoğunluğa sahip Humus’ta Alevi çoğunluklu mahalleler de bulunuyor. 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ilk yıllarında şiddetli çatışmalara sahne olan kentte, geçen ay kırsaldaki bir köyde bir çiftin öldürülmesinin ardından mezhepsel gerginlik ve çatışmalar yaşanmış; çiftin aşireti suçu Alevilere atfetmişti. Ancak İçişleri Bakanlığı daha sonra olayın adli saiklerle işlendiğini açıklamıştı.

Bu cinayetin ardından Lazkiye kıyı kentinde ve Alevi çoğunluklu diğer bölgelerde binlerce Alevi, Humus ve başka yerlerde azınlıklara yönelik saldırıları protesto etmişti. Esad yönetiminin devrilmesinden bu yana, Esad’ın mensubu olduğu Alevi topluluğuna yönelik saldırıların arttığı belirtiliyor.

Mart ayında Suriye kıyı kesiminde mezhepsel arka planlı şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre çoğu Alevi olmak üzere yaklaşık 1700 kişi hayatını kaybetti. Yetkililerce görevlendirilen bir soruşturma komisyonu, Temmuz ayında, şiddet olaylarına karıştığı şüphesi bulunan 298 kişinin kimliğinin belirlendiğini; isimleriyle birlikte 1426 Alevinin yanı sıra 238 güvenlik ve ordu mensubunun öldürüldüğünü açıkladı.

Gözaltındakilerin serbest bırakılması

Şiddet olaylarından önce ve sonra, eski yönetimle bağlantı iddiasıyla Alevi çoğunluklu bölgelerde geniş çaplı gözaltılar yapılmıştı. Resmî Suriye televizyonu, cuma günü Lazkiye’de “savaş suçlarına karışmadıkları tespit edilen” 70 kişilik ilk grubun serbest bırakıldığını, devamının geleceğini duyurdu.

Temmuz ayında, güneydeki Süveyda vilayetinde Dürzi azınlığa yönelik mezhepsel şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre 789’u Dürzi sivil olmak üzere iki binden fazla kişi hayatını kaybetti. Haziran ayında ise Şam’ın Duveyla semtindeki Mar İlyas Kilisesi’nde namaz sırasında düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi ölmüştü. Yetkililer, ülkede birlikte yaşamı ve tüm bileşenlerin korunmasını vurgulamayı sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Esad’ın devrilmesinin birinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada, “güçlü bir Suriye” inşa etmek için Suriyelilerin çabalarını birleştirmesinin önemine dikkat çekti ve halkın fedakârlıklarına “yakışır” bir gelecek çağrısı yaptı. İktidardaki ilk yılını geride bırakan Şara, yönetimini pekiştirmek için çeşitli adımlar atsa da, ülkenin birliğini koruma ve güvenliği tüm topraklarda tesis etme konusunda ciddi bir sınavla karşı karşıya bulunuyor.


İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
TT

İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)

İsrail yetkilileri bugün, kuzey İsrail'de bir Filistinli tarafından gerçekleştirilen bıçaklı ve araçla saldırıda iki kişinin öldüğünü açıkladı.

 İşgal altındaki Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)

İsrail acil servisleri, yaklaşık 68 yaşında bir adamın araç çarpması sonucu hayatını kaybettiğini bildirdi.

İsrail kamu yayın kuruluşu Kan ise yaklaşık 20 yaşında bir kadının bıçaklanarak öldürüldüğünü duyurdu.

 Ayrıca, iki kişinin de hafif yaralandığı belirtildi.

İsrail polisi, şüpheli saldırganın işgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan bir Filistinli olduğunu açıkladı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, orduya saldırganın memleketi olan Batı Şeria'daki Kabatiye kasabasında operasyon başlatma emri verdi.

Ofisinden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Savunma Bakanı Yisrael Katz, cani teröristin geldiği Kabatiye’ye karşı İsrail ordusuna güçlü ve derhal harekete geçme talimatı verdi. Amaç, tüm teröristleri tespit edip etkisiz hale getirmek ve kasabadaki terörist altyapıyı çökertmektir."


Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili bugün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan görüşmelerin henüz somut sonuç vermediğini belirterek, ülkenin kuzeydoğusundaki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesi konusundaki söylemlerin, icraat adımları atılmadan teorik ifadelerden ibaret kaldığını kaydetti.

Suriye Haber Ajansı'na (SANA) konuşan kaynak, Suriye'nin birliğine yapılan tekrarlanan vurgunun, ülkenin kuzeydoğusundaki gerçeklikle çeliştiğini, burada devlet çerçevesinin dışında ayrı ayrı yönetilen idari, güvenlik ve askeri kurumların bulunduğunu ve bunun da sorunu çözmek yerine "bölünmeyi sürdürdüğünü" söyledi.

 SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)

Sözlerine şöyle devam etti: "SDG liderliğinin Suriye devletiyle diyaloğun devam edeceğine dair sürekli işaretlerine rağmen, bu görüşmeler somut sonuçlar vermedi. Bu söylemin, gerçek bir durgunluk ve uygulamaya geçme konusunda gerçek bir irade eksikliği ışığında, medya amaçlı ve siyasi baskıları absorbe etmek için kullanıldığı görülüyor."

Sözlerine şöyle sürdürdü: “Kuzeydoğu Suriye'deki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesiyle ilgili konuşmalar, somut adımlar veya net zaman çizelgelerinden yoksun, teorik ifadeler alanında kalmıştır. Bu durum, SDG ile imzalanan 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığın ciddiyeti konusunda şüpheler uyandırıyor.”

Petrol dosyasına gelince, Dışişleri Bakanlığı'ndaki resmi kaynak, SDG liderliğinin petrolün tüm Suriyelilere ait olduğu yönündeki tekrarlanan iddialarının, “devlet kurumları içinde yönetilmediği ve gelirleri genel bütçeye dahil edilmediği sürece” güvenilirliğini kaybettiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın SANA’dan aktardığına göre kaynak, görüşlerin yakınlaşmasından bahsetmenin, “zaman sınırlı uygulama mekanizmalarına sahip net, resmi anlaşmalara dönüştürülmedikçe anlamsız kaldığını” vurguladı.

Ayrıca, askeri dosyadaki anlaşmalardan bahsetmenin, "Suriye ordusu çerçevesinin dışında, bağımsız liderliğe ve yabancı bağlara sahip silahlı grupların varlığının devam etmesiyle bağdaşmadığını, bunun egemenliği zayıflattığını ve istikrarı engellediğini" ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı kaynağı, aynı durumun "sınır geçişlerinin tek taraflı kontrolü ve bunların pazarlık kozu olarak kullanılması için de geçerli olduğunu, bunun da ulusal egemenlik ilkelerine aykırı olduğunu" belirtti.