Türkiye’nin Suriye konusunda öncelikle Rusya’ya yönelmesinin nedenleri

Soçi'deki Erdoğan-Putin zirvesinin sonuçlarının sınırlı kalması beklentisi hâkim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus mevkidaşı Putin, Soçi’de bir araya geldiler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus mevkidaşı Putin, Soçi’de bir araya geldiler.
TT

Türkiye’nin Suriye konusunda öncelikle Rusya’ya yönelmesinin nedenleri

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus mevkidaşı Putin, Soçi’de bir araya geldiler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus mevkidaşı Putin, Soçi’de bir araya geldiler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin cuma günü Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki tatil kenti Soçi’de bir zirve düzenledi. Soçi kenti daha önce de bir dizi Suriye konu başlıklı görüşmelere ev sahipliği yapmıştı. Türkiye ve Rusya arasındaki Soçi görüşmelerinin, Suriye ile ilgili önemli gelişmelerin ya da gerginliklerin öncesine denk gelmesi dikkat çekiyor. Suriye krizinde ikilem oluşturan konularda Türkiye, Rusya’nın desteğini almak için girişimde bulunuyor. Rusya ve Türkiye, Suriye dosyasının ilişkilerini kötüleştirmesini istemiyor. Nitekim 2015’te bir Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından iki ülke ilişkilerinin yeniden toparlanması için aylar süren yoğun çabalar sarf edilmişti.  
Moskova, Putin-Erdoğan görüşmesinden saatler önce, Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik kaygılarının meşru olduğunu ve Rusya tarafından dikkate alınacağını duyurdu. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov konuya dair şunları söyledi:
"Erdoğan ile Putin, Suriye konusunu ve Türkiye’nin oradaki endişelerini görüşecek. Türkiye'nin güvenlik nedenleriyle meşru endişeleri var. Biz bunu dikkate alıyoruz. Ancak Suriye'deki durumu istikrarsızlaştırmaya yol açabilecek herhangi bir eyleme izin vermemek çok önemli."  
Rusya tarafından yapılan açıklamalarda, herhangi bir yeni görüş yoktu. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki bölgelere bir operasyon düzenlemesi Ruslar tarafından kabul edilmiş değil. Türkiye bu bölgelerde 30 kilometre derinliğinde güvenli bir bölge inşa etmek istiyor. SDG ile rejim arasındaki yakınlaşma ise dikkat çekiyor. Tahran’daki son ‘üçlü zirvede’ Türkiye, Rusya ve İran’ın söz konusu muhtemel operasyona karşı çıktığına tanık oldu. ABD de bölgedeki müttefiki olan SDG’ye karşı bir operasyon düzenlenmesine karşı çıkan bir tutum sergiliyor. ABD, SDG’nin ana bileşeni YPG’ye yapılacak bir harekatın, DEAŞ ile mücadeleyi olumsuz etkileyeceğini öne sürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tahran Zirvesi’nin ardından, Rus ve İranlı mevkidaşlarına, Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik bir operasyonun halen gündemlerinde olduğunu belirterek karşılık verdi. Türk yetkililer, muhtemel operasyonların her an yapılabileceği yönünde açıklamalarda bulundular. Diplomatik kaynakların Şarku'l Avsat'a verdiği bilgilere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘askeri harekât dosyasını’ Soçi'ye götürdüğüne şüphe yok. Sözcü Peskov da Putin ve Erdoğan’ın toplantısında, Ukrayna ve ikili ilişkilerin yanı sıra ana gündem maddelerinden birinin Suriye olduğunu doğruladı. Türkiye, Menbiç ve Tel Rıfat’ı hedef alacağı operasyon için Rusya’nın desteğini istiyor. Söz konusu bölgelerde SDG güçlerinin yanı sıra rejimin de askeri varlığı bulunuyor. Bölgedeki gerginlik artmış durumda. SDG’nin Haseke ve Rakka’da da askeri hazırlıklar yaptığı görülüyor.  
Kaynaklara göre, Türkiye’nin ‘olası operasyonuna’ karşı Rusya'nın tutumu, ABD’nin tutumundan daha sıkı bir düğüm oluşturuyor. Bu nedenle Erdoğan'ın Soçi'deki çabaları Tahran'da elde edemediklerini kazanmaya odaklanmış durumda. Ukrayna ve Suriye dosyaları arasında ilinti kuran Erdoğan, kendi aracılığıyla gerçekleşen ‘tahıl koridoru anlaşmasının’ Rusya’nın Suriye dosyasındaki tutumunu değiştirmesine yol açmasını hedefliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye dosyasını, sıklıkla uluslararası görüşmelerde gündeme getiriyor ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda tartışılmasına öncülük ediyor. Rusya ve Türkiye, Suriye’de karşıt cephelerde yer alıyor. Buna rağmen ne zaman konu Suriye ile ilgili olsa, Ankara sorunların çözümü için Moskova’ya yöneliyor. Bilindiği üzere Rusya rejimi desteklerken Türkiye muhalefete destek veriyor. Bununla birlikte, Erdoğan ve Putin, Suriye’deki görüş ayrılıklarının ilişkilerini zedelemesine izin vermiyor. Soçi Zirvesi’nde Suriye konusunda radikal bir değişiklik ya da derin, kapsamlı bir uzlaşı sağlanması beklenmiyor. Moskova, Ankara’nın askeri operasyon söylemiyle mevcut ‘siyasi çözüm sürecini’ etkilediğini düşünüyor.  
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘güvenli bölge’ ısrarı, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu olarak değerlendirdiği YPG’nin Türkiye destekli muhaliflerin kontrolünde olan bölgelerin sınırlarından uzaklaştırılması amacını taşıyor. Bu sınır bölgelerinde Rus ve Türk askerleri hali hazırda ortak devriye görevleri gerçekleştiriyor. Tahran'da 19 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında düzenlenen üçlü zirvenin ardından, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, YPG’nin omurgasını oluşturduğu terör örgütü DSG’nin ‘bölgeden çıkarılmaları’ konusunda rejimin yapacağı çalışmaya siyasi destek verebileceklerini ifade etti. Bazı gözlemciler, Türkiye’nin SDG liderlerine yönelik düzenlediği insansız hava aracı (İHA) operasyonlarına, Rusya ve İran’ın yeşil ışık yaktığını iddia etti. Muhtemel bir kara operasyonunda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İran destekli milis güçleri ile rejim ordusuyla karşı karşıya gelme ihtimali bulunuyor. Bu tür İHA operasyonları ile YPG’nin gücünün kırılması söz konusu.  
Gözlemciler, Türkiye’nin bir kara operasyonu başlatması durumunda dahi, Rus ve rejim güçleri ile karşı karşıya gelmesine izin verilmeyeceği görüşündeler.
Erdoğan’ın Suriye dosyasındaki ilk durağının Moskova olduğu konusuna  gelirsek; Putin ve Erdoğan’ın 2020’den itibaren gerçekleştirdikleri kritik görüşmeler bu ‘gerçekliği’ destekliyor. Türkiye’nin düzenlediği Bahar Kalkanı Harekâtı’nın ardından Mart 2020’de iki lider İdlib’de bir ateşkes anlaşmasına varılması üzerinde hemfikir oldular. Türkiye bu operasyonu, Suriye rejiminin İdlib’e büyük bir saldırı gerçekleştirmesinin ardından yapmıştı. Bu süreçte 27 Şubat 2020’de 33 Türk askerinin şehit olması, TSK ile rejim ordusunu karşı karşıya getirdi. İdlib’deki uzlaşı 2017’deki Astana görüşmelerinde varılan kararların uygulanması anlamına geliyordu. 2018’deki Soçi Mutabakatı da İdlib’de ‘gerginliği azaltma’ uygulamasının öncülü niteliğindeydi. 2020’nin temmuz ayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rus ve İranlı mevkidaşları telekonferans yoluyla bir toplantı gerçekleştirerek, Suriye dosyasını ve Astana sürecini ele aldı. Erdoğan ve Putin bir kez daha 2021 Eylül ayında Soçi’de bir araya geldi. Bu görüşmenin de odak noktasında Suriye dosyası yer alıyordu. Alexander Luchkin de dahil olmak üzere Rus analistler, Erdoğan'ın Putin ile olan ilişkisindeki ivmeyi sürdürmesi için güçlü nedenler olduğuna inanıyor. Bunların en önemlisi de Ortadoğu'daki değişimlerle ve Amerikalıların bölgede NATO üyesi ve müttefiki olan Türkiye’yi dışlayan yeni bir anlayışı benimsemesi. Türkiye, ABD’nin Suriye topraklarında bir Kürt yönetimi oluşturmasından endişe ediyor. Bu nedenle Putin ve Erdoğan’ın zaman zaman bazı ayrıntıları gözden geçirmek için bir araya gelmesi gerekiyor.  



Trump'ın BM Daimi Temsilcisi adayı BM'yi önyargılı olmakla suçladı ve reform çağrısında bulundu

ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi adayı Mike Waltz (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi adayı Mike Waltz (Reuters)
TT

Trump'ın BM Daimi Temsilcisi adayı BM'yi önyargılı olmakla suçladı ve reform çağrısında bulundu

ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi adayı Mike Waltz (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi adayı Mike Waltz (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi adayı ve eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, BM'nin muazzam potansiyelini överken reform yapılmasının önemini vurguladı.

Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki onay oturumunda konuşan Waltz şunları söyledi: “Çin'den Rusya'ya, Avrupa'dan gelişmekte olan ülkelere kadar herkesin anlaşmazlıkları çözmek için bir araya gelebileceği bir yer olmalı. Ancak 80 yılın ardından BM, temel misyonu olan barışı sağlama görevinden uzaklaştı. BM Şartı’na ve onun temel ilkelerine geri dönmeliyiz. ‘Barışı koruma’ amacı halen önemli bir role sahip, ancak reforma da ihtiyaç var.”

Waltz, ABD'nin BM operasyonlarının yüzde 25'ini finanse ettiğini, Afrika'daki misyonların ‘milyarlarca dolara mal olduğunu ve on binlerce askeri içerdiğini’ kaydetti. Waltz, “1940'lardan bu yana var olan, yenilenmiş bir yetkisi olmayan ve görünürde bir sonu olmayan iki misyonumuz var. BM Güvenlik Konseyi'ne misyonların süresini ve maliyetlerini sınırlandırması, hedeflerini netleştirmesi ve ulus inşasına değil barışı korumaya odaklanması için baskı yapmalıyız” ifadelerini kullandı.

Waltz, Çin'le yüzleşmenin kendisi için ‘mutlak bir öncelik’ olduğunu vurguladı ve Pekin'in etkisine karşı koymak için ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile birlikte çalışma sözü verdi.

BM'de ‘antisemitizmle’ yüzleşmek

Öte yandan Waltz, BM Genel Kurulu'nun 2015-2023 yılları arasında İsrail aleyhinde 154 karar kabul ederken, diğer tüm ülkeler aleyhinde sadece 71 karar kabul ettiğine dikkat çekerek, ‘yaygın antisemitizmle’ yüzleşilmesi gerektiği çağrısında bulundu. Waltz, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) çalışanlarını 7 Ekim olaylarına karışmakla ve okullarını da ‘Yahudi karşıtı nefreti öğretmekle’ suçlayarak, ‘UNRWA'nın dağıtılması’ gerektiğini bildirdi.

Waltz, ‘İsrail ile iş yapan ABD şirketlerinin boykot edilmesi çağrısında bulunan BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese'nin yeniden atanmasının bu önyargının bir tezahürü olduğunu’ söyledi.

Suriye ‘değerlendirilmesi gereken bir fırsat’

Suriye konusunda ise Waltz, ABD için büyük bir fırsat olduğunu belirterek, önceliklerinin BM'deki müttefik ve ortaklarıyla birlikte çalışarak ‘Esed rejimini hedef alan ve İran'ın etkisini sınırlayan yaptırımları’ kaldırmak olacağını vurguladı.

Waltz, “Önümüzde değerlendirilmesi gereken bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Ancak kritik bir dönemden geçiyoruz. Bu bana Libya’yı hatırlatıyor, bir seçim yapmamız gerekiyor: Ya bu fırsatı değerlendiririz ya da Suriye kaosa sürüklenir ve bu da tüm bölgeyi beraberinde sürükleyebilir. Şu anda bu fırsat değerlendirilebilir” şeklinde konuştu.

Suriye konusunda ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve diğer yetkililerle birlikte çalışmayı dört gözle beklediğini ifade eden Waltz, “Suriye'de Libya'da yaptığımızdan daha iyisini yapmayı umuyoruz” dedi.

Waltz sözlerini şöyle tamamladı: “ABD Başkanı'nın liderliğinde barış ve refahı yaymaya devam edebileceğimize ve ‘BM'yi yeniden büyük yapabileceğimize’ inanıyorum.”