Akile Salih’in Ankara ziyareti Libya'da tartışmaya neden oldu: ‘Türkiye, büyük çıkarları da dahil olmak üzere aralarında bir dengenin oluştuğu birçok karta ve dosyaya sahip bir ülke’

Bazı çevrelere göre Ankara'nın Libya’da iki hükümet olmasına yönelik politikasında bir değişiklik olmadı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, LibyaTemsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Abdullah el-Lafi'yi 2 Ağustos’ta kabul etti (Libya Temsilciler Meclisi)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, LibyaTemsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Abdullah el-Lafi'yi 2 Ağustos’ta kabul etti (Libya Temsilciler Meclisi)
TT

Akile Salih’in Ankara ziyareti Libya'da tartışmaya neden oldu: ‘Türkiye, büyük çıkarları da dahil olmak üzere aralarında bir dengenin oluştuğu birçok karta ve dosyaya sahip bir ülke’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, LibyaTemsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Abdullah el-Lafi'yi 2 Ağustos’ta kabul etti (Libya Temsilciler Meclisi)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, LibyaTemsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Abdullah el-Lafi'yi 2 Ağustos’ta kabul etti (Libya Temsilciler Meclisi)

Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih'in geçtiğimiz hafta ortalarında Ankara'ya yaptığı son ziyaret, destekleyenler ve karşı çıkanlar olarak Libyalı siyasetçiler arasında siyasi bir tartışma başlattı. Libyalı siyasetçilerden bazıları bu ziyareti tüm uluslararası ortaklara yönelik bir açılık olarak görürken, bazıları Türkiye’nin çıkarına olduğunu düşündüler.
TM Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Yusuf el-Akuri, “TM Başkanı’nın Ankara ziyareti ve orada başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere üst düzey yetkililerle görüşmeleri, TM’nin ülkeye istikrar ve barış getirmek amacıyla uluslararası ve bölgesel ortaklarla yakınlaşma ve diyalog kanalları açma arzusu çerçevesinde gerçekleşti” ifadelerini kullandı. Akuri, Libya’da istikrarın sağlanması çabalarına Türkiye'nin destek vermesinin önemine dikkati çekti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Akuri, TM Başkanı Salih’in Türk yetkililerle yaptığı toplantılarda genel olarak ülkedeki son siyasi gelişmelerin, Türkiye'nin siyasi diyalogu destekleyen rolünün ve 2019 yılının Kasım ayı sonlarında Ankara ile Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında imzalanan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakatı Muhtırası ve Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’nın yanı sıra iki ülke arasındaki tarihi bağlar çerçevesinde ticari ve bilimsel ilişkileri geliştirmenin yollarının ele alındığını kaydetti.
TM üyesi Ali et-Tekbali ise Salih’in Ankara ziyaretinin, TM tarafından desteklenen Fethi Başağa hükümetine destek için gerçekleşip gerçekleşmediğine dair değerlendirmesinde, ziyaret sonucunda Türkiye’nin Libya’daki iki hükümete yönelik politikasında herhangi bir değişiklik olabileceğine ihtimal vermedi. Tekbali, Ankara'nın ‘meseleyi Başağa lehine çözmeden, kendi lehinde daha büyük kazanımlar elde etmek için iki rakip hükümetin başbakanlarını ve destekçilerini manipüle etmesi’ olarak nitelendirdiği politikasının devam edeceğini düşünüyor.
Tekbali, Ankara'nın uluslararası toplumun gözünde Libyalı çatışan taraflar arasında dengeli bir barışın hamisi olarak görüldüğü ve ayrıca Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakatı Muhtırası ve Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’nın gündeme getirebildiği için bu ziyaretin gerçek kazananı olduğunu söyledi.
Johns Hopkins Üniversitesi Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü'nün üst düzey araştırmacılarından Hafız el-Guveyl, yaptığı değerlendirmede, Salih’in Ankara ziyaretinin sadece Türkiye için olumlu sonuçlar doğurduğu düşüncesini yineledi. Ziyaretin Ankara’nın Libya politikalarındaki sabitelerini değiştirmeyeceğini söyleyen Guveyl, “Türk güçlerinin Libya topraklarından çıkarılmasından söz edilmiyor. Bunun yanında ne Başağa hükümetini ne de yeni hükümetlerin kurulmasını destekleyecek. Türkiye, Abdulhamid ed-Dibeybe hükümeti ve batı bölgesi üzerindeki nüfuzunun yanı sıra büyük çıkarları da dahil olmak üzere aralarında bir dengenin oluştuğu birçok karta ve dosyaya sahip bir ülke” yorumunda bulundu.
Ankara’nın özellikle Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’nın uygulanmasını istediğini, bunun nedeninin ise muhtıra çerçevesinde çizilen koridorun Türkiye'nin güneyinden Libya’nın doğu bölgesinin kıyılarına kadar uzanmasından kaynaklandığını söyleyen Guveyl, “Türklerin Libya’nın doğusuyla ilişkileri güçlendirmeyle ilgili görüşü, siyaset sahnesindeki bazı isimlerin kalıcı olmadığı düşüncesi çerçevesinde bunun doğunun siyasi ve askeri liderleriyle herhangi bir taahhüt yapmadan olmasına dayanıyor” şeklinde konuştu.
Öte yandan Libya Ulusal Eylem Grubu Başkanı Halid et-Tercüman, Türkiye’nin gerek başkent Trablus’ta ve ülkenin batısındaki şehirlerde konuşlu silahlı gruplar üzerindeki nüfuzu, gerekse bu şehirlerdeki askeri ağırlığı ve güçleriyle Başağa hükümetine yardım etme olasılığının İngiltere ve ABD'den buna yakacakları yeşil ışığa bağlı olduğunu söyledi.
Tercuman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İngiltere ve ABD’nin buna razı olup olmadıklarını önümüzdeki günler gösterecek. Dolayısıyla, şu an ziyaretin başarılı ya da başarısız olduğu değerlendirmesinde bulunmak güç” ifadelerini kullandı.
Anayasa ve Libya seçimleriyle ilgili bölünmeye değinen Tercuman, tarafların bu konularda diğerinden yararlanamaması nedeniyle herhangi bir olumlu adım atılmasını beklemediğini belirterek, “Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Halid el-Mişri, Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri Mareşal Halife Hafter’in cumhurbaşkanlığına aday olmasını engellemek için askerlerin seçimlerde aday olmalarına izin veren herhangi bir yasa maddesini onaylamayı reddediyor. Akile Salih’in bunu taahhüt edemeyeceğinin altını çizen Tercuman, “TM tek başına seçimleri yapma yolunda ilerleyemez” dedi.
Kahire merkezli El Ahram Vakfı tarafından yayımlanan Demokrasi dergisinin Türkiye işleri uzmanı ve araştırmacı Kerem Said, ziyaretin Türkiye'nin Libya’daki nüfuzunu artıracağını ve Libya krizini çözmek için Ankara'yı hiçbir denklemde atlamanın artık mümkün olmayacağını vurguladı. Said, ziyareti ‘olumlu çağrışımlar taşıyabilecek yeni bir atılım’ olarak nitelendirdi.
Ziyaretin amacının, aralarında siyasi anlaşmazlıkların olduğu tarafların görüşlerini yakınlaştırmak olduğunu söyleyen Said, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, bölgede nüfuz kazanmanın ya da bazılarının olmasını beklediği siyasi denklemin oluşmasının artık daha fazla zaman, toplantı ve fikir birliği arayışı gerektirdiğine işaret etti.
Mısırlı araştırmacı, Türkiye'nin Trablus Büyükelçisi Kenan Yılmaz’ın, bu yılın başlarında Türk işadamlarından oluşan bir heyet eşliğinde Bingazi'ye yaptığı ziyaretin de gösterdiği gibi Türkiye'nin Libya’nın doğusuyla ilişkileri geliştirmeye yönelik son girişimlerine dikkati çekti. Said, bu ziyarette, Türk şirketlerinin doğudaki faaliyetlerine yeniden başlamaları konusunda anlaşmaya varıldığını da kaydetti.
Önümüzdeki dönemde oyunun kurallarında ve Libya krizinin çözümünde bir değişikliğin olmasını bekleyen Said, “Türkiye dahil tüm uluslararası ve bölgesel ortaklarla özellikle Başağa’nın Ankara’da birçok kez kabul edilmesi nedeniyle Başağa için Dibeybe’den ya da çıkarlar bunu gerektirirse ikisinden de vazgeçilmesi konusunda bir anlaşma sürecinde olabiliriz” şeklinde konuştu.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.