İranlı diplomat: Nükleer müzakereler nihai anlaşma aşamasına ulaşmadı

Kani, Perşembe günü Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace Hotel'den ayrıldı (Reuters)
Kani, Perşembe günü Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace Hotel'den ayrıldı (Reuters)
TT

İranlı diplomat: Nükleer müzakereler nihai anlaşma aşamasına ulaşmadı

Kani, Perşembe günü Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace Hotel'den ayrıldı (Reuters)
Kani, Perşembe günü Viyana'nın merkezindeki Coburg Palace Hotel'den ayrıldı (Reuters)

İran Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, Viyana'da yürütülen nükleer müzakerelerin ‘nihai bir anlaşma hakkında konuşma aşamasına henüz gelmediğini’ söyledi.
Yetkili, "İran müzakere heyeti diğer tarafa müzakereleri ilerletmek için yapıcı görüşler sundu" dedi ve görüşmelerin sonucunun karşı tarafın gerekli siyasi kararları alma iradesine bağlı olduğunu ifade etti. İranlı yetkili, “Karşı taraf uygun kararı alırsa müzakereleri hızlı bir şekilde bitirebileceğimize inanıyoruz, ancak henüz bu aşamaya gelmedik” dedi.
Avrupa’nın nükleer müzakerelerdeki koordinatörü Enrique Mora, İran’ın müzakere heyetinin başkanı olan Ali Bakıri Kani ile görüşmelerine dün Coburg Palace Hotel'de devam etti. Görüşmelerin siyasi heyetler ve uzmanlar düzeyinde devam ettiğini aktaran İran medyası, İran ve ABD taraflarının tartışmalı iki veya üç hususun üstesinden gelmek için görüş alışverişinde bulunduklarına dikkat çekti.
Wall Street Journal, İran ile ABD arasındaki dolaylı müzakerelerin ‘tamamlanmak üzere olduğunu, ancak Tahran'ın nihai anlaşmayı kabul edip etmeyeceğinin net olmadığını’ bildirdi ve anlaşma dosyasının saatler içinde kapanabileceğini vurguladı.
İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA), 2015 nükleer anlaşmasından önce duyurmadığı gizli bölgelerde zenginleştirilmiş uranyum izleri bulma soruşturmasını kapatmakta ısrar ediyor.
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, Instagram hesabından yaptığı açıklamada dün Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini söyledi. Söz konusu telefon görüşmesinde UAEA’yı İran'ın nükleer faaliyetleriyle ilgili geri kalan teknik meseleleri çözmeye ve kendisini siyasi açıdan deformasyona uğramış ve yapıcı olmayan sorunlardan uzaklaştırmaya çağırdı.
Abdullahiyan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
 “Nükleer silahların İran'ın stratejik öğretisinde yeri yok. Viyana'daki görüşmeleri ciddiyetle takip eden İran, güçlü ve sürdürülebilir bir anlaşmaya varmaya kararlı. Ancak bir anlaşmaya varılması Washington’ın göstereceği esnekliğe bağlı.”
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, birkaç gün önceki açıklamasında ülkesinin nükleer bomba yapabilecek teknik kapasiteye sahip olduğunu ancak böyle bir programı olmadığını söylemişti. Stratejik teorisyen Muhammed Cevad Laricani de konuyla ilgili açıklamasında “İran atom bombası üretmek istediği takdirde kimse Tahran'ı durduramaz” vurgusunda bulunmuştu. Bu açıklamalar, İran’ın nükleer programının gidişatını nükleer silah edinme yönünde değiştirebileceğine işaret ediyor.
İran’daki resmi haber sitelerinde İran’ın Devrim Muhafızları’nı ABD'nin yabancı terör örgütleri listesinden çıkarma talebinin ele alınmaması ise dikkat çekiciydi. Avrupalı bir yetkili perşembe günü yaptığı açıklamada, Tahran’ın bu konuyu Washington ile doğrudan görüşmelerde tartışma talebinden vazgeçtiğini söyledi. Ancak üst düzey bir İranlı yetkili, Reuters’a verdiği demeçte, İran heyetinin görüşmelerde Devrim Muhafızları’na yönelik yaptırımların kademeli olarak kaldırılması hususunda özel öneriler sunduğunu aktardı.
Yüzde 60'a kadar uranyum zenginleştirme işlemlerini yürüten İran, nükleer silah üretmek için gerekli olan yüzde 90 oranına giderek yaklaşıyor. Ancak nükleer anlaşma ise İran'ın uranyum zenginleştirme oranını yüzde 3,67 saflıkla sınırlandırıyor.
Eski ABD Başkanı Donald Trump 2018’de Tahran’a uygulanan uluslararası ekonomik yaptırımların hafifletilmesi karşılığında Tahran’ın nükleer zenginleştirmeyi kısıtlamasını şart koşan nükleer anlaşmadan çekilme kararı almıştı.



Ayn el-Hilve’ye ortak bir Filistin güvenlik gücü konuşlandırıldı

Ayn el-Hilve’deki güvenlik gücü üyelerinin bir fotoğrafı (Ulusal Ajans)
Ayn el-Hilve’deki güvenlik gücü üyelerinin bir fotoğrafı (Ulusal Ajans)
TT

Ayn el-Hilve’ye ortak bir Filistin güvenlik gücü konuşlandırıldı

Ayn el-Hilve’deki güvenlik gücü üyelerinin bir fotoğrafı (Ulusal Ajans)
Ayn el-Hilve’deki güvenlik gücü üyelerinin bir fotoğrafı (Ulusal Ajans)

Güney Lübnan’daki Ayn El-Hilve Filistin mülteci kampındaki çatışmaların sona ermesinden yaklaşık bir buçuk hafta sonra, dün, ortak bir Filistin güvenlik gücü, son çatışmalar sırasında temas hattı haline gelen iki ana bölgeye konuşlandırıldı.

Sosyal medyada yayılan bir videoda, kamptaki Filistin güçlerinden bazı yetkililerin bir mahalleyi gezdiği ve onların arkasında da askeri üniforma giyen bir grup silahlı unsurun olduğu görülüyordu. Ayn el Hilve’deki ortak Filistin güvenlik gücünün komutanı Tümgeneral Mahmud El-Acuri, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, 45 üyenin ve subayın iki bölgeye sorunsuz bir şekilde konuşlandırıldığını söyledi. Filistinli ana gruplara mensup 165 üyenin bulunduğu bu güvenlik gücünün güçlendirildiğini belirtti. Önümüzdeki 48 saat içinde Filistin siyasi güçlerinin bir sonraki adım için yani okullardan çekilme tarihini belirlemek için bir araya gelmesi gerektiğini açıkladı.

Acuri “Bu kişilerin Et-Tiri mahallesine konuşlandırılması yönünde temenniler vardı. Ancak bunun için siyasi bir karar gerekiyor” dedi. Güvenlik gücünün konuşlandırılma sürecine tüm ilgili tarafların yanıt verdiğini vurgulayarak “Yeni bir savaş döngüsüne giden yolu kesme doğrultusunda pratik adımlar attığımızı umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, kampın bu yaz tanık olduğu ve tekrarlanan çatışmaların ardından ateşkes sağlanması için hummalı bir çaba göstermişti. Kampta Fetih Hareketi ile radikal gruplar arasında çıkan çatışma bir hafta sürmüş ve bu süre zarfında 15 kişi hayatını kaybederken 150’den fazla kişi yaralanmıştı.

İlk çatışmalar ise geçtiğimiz Ağustos ayının başında başlamış ve Fetih liderlerinden birinin de aralarında bulunduğu 13 kişinin pusuya düşürülüp öldürülmesiyle sonuçlanmıştı.

Fetih kaynakları iyimser değil

Ayn el-Hilve içindeki Fetih kaynakları, çatışmaların durdurulmasına yönelik anlaşmanın ikinci aşamasının tamamlanması konusunda pek iyimser görünmüyor. İkinci aşama, radikallerin okulları terk etmesini ve ardından Fetih lideri Tümgeneral Ebu Eşref el-Armuşi’nin katillerinin teslim edilmesini içeriyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, daha önce söylenen iki noktaya güvenlik gücü konuşlandırma adımını ‘gereksiz ayrıntılı bir adım’ olarak nitelendirdiler. Kaynaklar “Çünkü konuşlandırmanın yapıldığı bölgelerde hakimiyet, Fetih’le büyük bir sorunu olmayan Asabetu’l-Ensar’ın elinde (...) Asıl önemli olan şey, okullardan geri çekilmeyi sağlamak ve katilleri teslim etme mevzusunda ilerleme kaydedilmesi” dediler.

Hamas: Doğru yönde atılmış bir adım

Öte yandan, Hamas Hareketi’nin Sözcüsü Cihad Taha, Sputnik’e verdiği demeçte, “Fetih ve Hamas hareketleri de dahil olmak üzere tüm ulusal ve İslami güçleri kapsayan ortak güvenlik gücünün Ayn el-Hilve kampına konuşlandırılması doğru yönde atılmış bir adımdır ve yakın zamanda Meclis Başkanı Nebih Berri’nin arabuluculuğunda mutabakata varılan sürecin sahaya dökülüşünün bir yansımasıdır” ifadelerini kullandı.

Taha “Ortak güç kampın içindeki hassas bölgelerde konuşlanacak. Bunun amacı huzur, istikrar ve güvenliği sağlamak, kampta yerinden edilmiş ve göç etmiş insanların geri dönüşünü teşvik edecek bir sükunet ortamı yaratmak ve son çatışmaların geride bıraktığı tüm mücadelelerin yansımalarını gidermektir” dedi.

Taha ‘şu ana kadar girişimin, Filistin-Filistin koordinasyonu, tüm Filistin ulusal ve İslami bileşenleri arasındaki koordinasyon ve Başkan Berri’nin girişiminin uygulanmasına eşlik eden tüm Lübnanlı resmi ve parti tarafları ile koordinasyon üzerinden kararlaştırıldığı şekilde ilerlediğini’ vurguladı.

Fetih Hareketi, Hamas Hareketi’nin ve diğer grupların da yer aldığı kamptaki en büyük grup sayılıyor. Radikal gruplar kamptaki birçok mahalleyi kendilerine kale olarak görüyor. Lübnan güvenlik güçleri, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile Lübnanlı yetkililer arasındaki zımni bir anlaşmaya göre Filistin kamplarına girmiyor. Filistinli gruplar, ortak bir güvenlik gücü aracılığıyla kamplarda bir tür öz güvenlik sağlıyor.


SDG, Suriye’nin doğusundaki Diban kasabasında sokağa çıkma yasağı ilan etti

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Resulayn şehrini gösteren trafik levhası (Şarku’l-Avsat)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Resulayn şehrini gösteren trafik levhası (Şarku’l-Avsat)
TT

SDG, Suriye’nin doğusundaki Diban kasabasında sokağa çıkma yasağı ilan etti

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Resulayn şehrini gösteren trafik levhası (Şarku’l-Avsat)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Resulayn şehrini gösteren trafik levhası (Şarku’l-Avsat)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ülkenin doğusundaki Deyr-i Zor’un doğu kırsalındaki Diban kasabasında, kendileriyle çatışan silahlı kişilerin ilerlemesini önlemek amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Söz konusu silahlı grupların kasabaya saldırmaya çalıştığı yönünde haberler çıkarken, SDG güçleri, militanların ilerleyişini engellemek ve onları takip edebilmek için Diban ve çevre kasabalarda sokağa çıkma yasağı uyguladı.

Diban kasabasındaki yerel kaynaklar, söz konusu silahlı kişilerin, Şam’a bağlı Ulusal Savunma Güçleri’nin üyesi olan milisler olduğunu, bunların Pazar ve Pazartesi gecesi ilçenin dış mahallelerine sızarak, SDG noktalarını hedef aldıklarını söyledi.

Bölge halkı ise, El-Latva, Et-Taimat ve Er-Ramliyye mahallelerinden patlama, top ve mermi sesleri duyduklarını ifade etti.

Deyr-i Zor’un doğu ve kuzey kırsalındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve askeri güçlerin kontrolündeki birçok bölgede, geçtiğimiz ay Arap aşiretlerine mensup silahlı kişiler ve SDG arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.

Söz konusu çatışmalar, 27 Ağustos-8 Eylül tarihleri ​​arasında yaklaşık 10 gün sürdü.

O dönemde SDG Genel Komutanlığı tarafından yapılan açıklamada, Suriye rejimi, İran bağlantılı milisler ve Türkiye’ye yakın Suriyeli gruplar ‘bölge halkı arasında anlaşmazlık yaratmak için Arap aşiretleri’ desteklemekle suçlandı.

SDG ayrıca, söz konusu çatışmalarda kendi saflarından 25 unsur, karşı taraftan 29 milis ve 9 sivilin öldüğü bilgisini de verdi.

Irak sınırındaki Deyr-i Zor’un kontrolü, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana bölünmüş durumda.

SDG güçleri ile Washington liderliğindeki Uluslararası Koalisyon, Fırat Nehri’nin doğu ve kuzey kıyılarındaki kontrollerini genişletiyor.

İran’a yakın yabancı milislerden oluşan gruplar tarafından desteklenen rejim güçleri ise, nehrin batı ve güney kıyılarını kontrol ediyor.

sc
2018 yılında, Türkiye’ye yakın Suriyeli gruplar bölgenin kontrolünü ele geçirmeden önce, ABD’ye ait bir askeri araç Resulayn’da devriye yapıyor (Şarku'l-Avsat)

Öte yandan, isminin açıklanmasını istemeyen bir Kürt kaynağa göre, Uluslararası Koalisyon güçleri, Türkiye’ye yakın muhalif grupların kontrolündeki Resulayn ilçesi kırsalındaki Mabrouka kasabasına bağlı Umm Calud köyüne düzenlediği çıkarma operasyonunda DEAŞ saflarında faaliyet gösteren iki önemli lideri yakaladı.

Uluslararası Koalisyon tarafından dün yapılan açıklamada da, örgütün iki liderinin, Haseke’nin kuzeyindeki Resulayn yakınlarındaki bir köye düzenlenen çıkarma operasyonu sırasında yakalandığı bilgisi verildi.

Kaynaklar, yakalanan örgüt liderlerinden birinin Ebu Taha el-Iraki lakaplı bir Iraklı olduğunu ve Resulayn kırsalındaki Suluk beldesinde yaşayan bu kişinin, örgütün güvenlik liderleri arasında en öne çıkan isimlerden biri olarak kabul edildiğini söyledi.

Kaynaklara göre, Uluslararası Koalisyon güçlerinin yakaladığı bir diğer kişi ise, yine örgütte üst düzey bir güvenlik lideri olan Ebu Wael el-Fadaani el-Anzi’ydi.

Humus şehrinden yerinden edilmiş biri olan Ebu Wael, Suluk beldesinin Ez-Zaidi köyünde ikamet ediyordu.

Kaynaklar, bu iki kişinin Uluslararası Koalisyon’un arananlar listelerinde yer alan, örgütün en tehlikeli güvenlik liderleri arasında yer aldığını bildirdi.

Ayrıca, SDG güçlerinin ve ona bağlı güvenlik servislerinin, Uluslararası Koalisyon güçleri ve ABD’lilere istihbarat bilgisi sağladığını, söz konusu iki kişinin bulundukları yer hakkında doğru bilgileri toplayıp yakalanmalarını sağladığını da söylediler.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından geçtiğimiz Cuma günü yapılan açıklamada, SDG güçleriyle birlikte, Ağustos ayında Suriye’nin doğusunda DEAŞ’a karşı 8 operasyon gerçekleştirildiği bilgisi verildi.

CENTCOM, operasyonlarda örgüte bağlı uyuyan hücrelere mensup olduklarından şüphelenilen bir kişinin öldürüldüğü ve diğer 7 kişinin yakalandığını da bildirdi.


Arap ülkelerinden Lahey’de Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırıya tepki

Bir adam elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor. (Arşiv-AP)
Bir adam elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor. (Arşiv-AP)
TT

Arap ülkelerinden Lahey’de Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırıya tepki

Bir adam elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor. (Arşiv-AP)
Bir adam elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor. (Arşiv-AP)

Mısır, Kuveyt, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dün, Hollanda’nın Lahey kentindeki bir dizi büyükelçiliğin önünde aşırılık yanlısı bir grup tarafından Kur’an-ı Kerim nüshalarının yırtılmasını kınadı.

Mısır Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Mısır’ın Hollanda’daki aşırılık yanlısı eylemlerin tekrarlanmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getirdi. Bakanlık, “Milyonlarca Müslümanın kutsalını ihlal eden kışkırtıcı ve sorumsuz uygulamalar nefret söylemini körüklüyor” açıklamalarında bulundu.

BAE

BAE resmi haber ajansı WAM’da yer alan habere göre, BAE Dışişleri Bakanlığı Hollanda’daki aşırılık yanlılarının Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılarını kınadı. Bakanlık, bu konuda Hollanda hükümetini sorumlu davranmaya ve bu taciz edici eylemleri durdurmaya çağırdı.

BAE Dışişleri Bakanlığı, güvenlik ve istikrara yönelik, insani ve ahlaki ilkelere aykırı tüm uygulamaları reddettiğini vurguladı. Nefret söylemi ve aşırılığın, hoşgörü, bir arada yaşama ve barış değerlerini halklar arasında yaymaya çalışan uluslararası çabalarla çeliştiği konusunda uyardı.

El-Ezher’den tepki

Bugün erken saatlerde El-Ezher, Facebook sayfası aracılığıyla Lahey’deki bir dizi büyükelçiliğin önünde İslam’a ve Kur’an’a yönelik saldırıları kınadı.

El-Ezher açıklamasında, “Bu suçların tekrarlanması gösteriyor ki bazı Batılı hükümetler, El-Ezher’in yaymak için çaba gösterdiği dünya barışı ve bir arada yaşama değerlerinin zıddına hareket ediyor. El-Ezher, Batı’nın, halklarının ve tüm dünyanın İslam’ı derinlemesine incelemeye ve bu ülkelerin iddia ettiği ilerleme ve medeniyete yakışır bir anlayışla anlamaya çağırıyor” ifadelerine yer verdi.

Kuveyt

Kuveyt Dışişleri Bakanlığı da kınamalarını dile getirerek, bu iğrenç ve utanç verici uygulamaların tekrarlanmasına karşı uyarıda bulundu. Bakanlık, uluslararası topluma, yalnızca Müslümanların duygularını alevlendirecek ve ifade özgürlüğü bahanesiyle nefret söylemi yayacak bu tür eylemleri durdurma çağrısını yineledi.

Kuveyt Dışişleri Bakanlığı X platformundaki açıklamasında, bu tür eylemlerle yüzleşmek için tüm ülkelerin işbirliğinin önemini vurguladı.

Umman

Umman Sultanlığı Dışişleri Bakanlığı da yaşananları kınadı. Bakanlık X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, tekrarlanan provokasyonları şiddetle kınadığının altını çizdi. Bakanlık ayrıca bu tür eylemleri şiddet ve nefrete teşvik olarak nitelendirdi.


Suriye Devlet Başkanı, Çin'de temaslarını sürdürüyor

Beşşar Esed (AA)
Beşşar Esed (AA)
TT

Suriye Devlet Başkanı, Çin'de temaslarını sürdürüyor

Beşşar Esed (AA)
Beşşar Esed (AA)

Xinhua'nın haberine göre Esed, Çin Başbakanı Li Çiang ile görüştü.

Başbakan Li, görüşmede, Çin'in, Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumasını ve kendi ulusal koşullarına uygun kalkınma yolunu izlemesini desteklediğini, Suriye'nin iç işlerine karışılmasına karşı çıktığını belirtti.

Çin'in Suriye'nin Kuşak ve Yol Girişimi'ne katılımını memnuniyetle karşıladığını ifade eden Li, Suriye'nin yeniden inşasını ve kalkınmasını desteklemeyi sürdüreceklerini, ekonomik ve ticari ilişkileri geliştireceklerini vurguladı.

Li, Suriye'nin "terörle etkin mücadele edebilmesi için" koordinasyonu güçlendirmeye hazır olduğunu kaydederek, "hegemonyaya karşı koymak" ve uluslararası eşitliği ve adaleti sağlamak için dayanışma çağrısı yaptı.

Esed de, Çin'in Suriye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasına, insani krizin hafifletilmesine katkıları ve depremde yaptığı yardımlar için teşekkür etti.

Çin'in uluslararası ilişkilerde önemli bir rol üstlendiğine ifade eden Esed, Suriye'nin Kuşak ve Yol, Küresel Kalkınma, Küresel Güvenlik ve Küresel Uygarlık girişimlerinin hayata geçirilmesi için birlikte çalışmaya hazır olduğunu dile getirdi.

Suriye Devlet Başkanı Esed, Çin'in Hangcou şehrinde düzenlenen 19. Asya Oyunları'nın açılış törenine katılmış, tören öncesinde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya gelmişti.

Görüşmede iki lider, Çin ve Suriye arasında "stratejik ortaklık" kurulduğunu duyurmuştu.


Tunus’tan yaşanan trafik kazasında 9 kişi öldü

Tunus’ta daha önce meydana gelen bir kaza. (Arşiv-Reuters)
Tunus’ta daha önce meydana gelen bir kaza. (Arşiv-Reuters)
TT

Tunus’tan yaşanan trafik kazasında 9 kişi öldü

Tunus’ta daha önce meydana gelen bir kaza. (Arşiv-Reuters)
Tunus’ta daha önce meydana gelen bir kaza. (Arşiv-Reuters)

Tunus Sivil Koruma Servisi, 8’i Sahra Altı Afrika’dan gelen göçmen olmak üzere 9 kişinin Tunus’un merkezinde geçtiğimiz Pazar gecesi meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybettiğini duyurdu.

Sivil Koruma Servisi Bölge Müdürü’ne göre Sahra Altı Afrika’dan 5 kişinin de yaralanmasına neden olan kaza, onları taşıyan bir kamyonetin Kayravan’daki Nasrallah ve Menzel Mehiri şehirlerini birbirine bağlayan karayolunda devrilmesiyle meydana geldi.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre bu tür bir kaza Tunus’ta, özellikle birçok işçinin tarlalarda işe gitmek için düşük maliyetli ulaşım araçları kullandığı kırsal alanlarda sık görülüyor.

Yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip Tunus, kötü altyapı koşulları, eski arabalar ve dikkatsiz sürücüler nedeniyle yüksek bir yol ölüm oranına sahip.

Tunus Ulusal Trafik Güvenliği Gözlemevi’ne göre, yıl başından bu yana geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17,6 artışla 850’den fazla kişi Tunus’ta trafik kazalarında hayatını kaybetti.


Hamduk, BM’yi ‘darbeleri teşvik etmekle’ suçladı

Sudan eski Başbakanı Abdullah Hamduk (Getty Images)
Sudan eski Başbakanı Abdullah Hamduk (Getty Images)
TT

Hamduk, BM’yi ‘darbeleri teşvik etmekle’ suçladı

Sudan eski Başbakanı Abdullah Hamduk (Getty Images)
Sudan eski Başbakanı Abdullah Hamduk (Getty Images)

Sudan eski Başbakanı Abdullah Hamduk, Birleşmiş Milletler’in (BM), ordu komutanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı 78. BM Genel Kurulu toplantılarına katılmaya davet etmesini protesto etti.

Ocak 2022’de istifa eden Hamduk, bu davetin çok tehlikeli sinyaller gönderdiğini, genellikle Afrika kıtasındaki askeri darbeleri teşvik ettiğini ve Sudan’daki savaşı uzatacağını dile getirdi.

Hamduk, 25 Ekim 2021 tarihinde yaşanan darbede ordu tarafından devrilen Egemenlik Konseyi’nin üyeleri Muhammed Faki Süleyman, Tahir el-Hac ve Muhammed Hasan et-Taayşi ve eski Kabine İşleri Bakanı Halid Ömer Yusuf gibi bazı Bakanlar Kurulu üyeleriyle birlikte BM Genel Sekreteri Anthony Guterres’e bir mektup gönderdi.

Şarku’l Avsat’ın bir nüshasına ulaştığı mektupta, “Burhan’a yapılan bu davet, Sudan’da demokratik dönüşüm sürecini durdurmuş olan darbeyi reddeden uluslararası tutumlarla çelişiyor” denildi.

Söz konusu mektupta ayrıca şu ifadeler kullanıldı;

Korgeneral Burhan’ın liderliğindeki askeri bileşen, sivil hükümete karşı bir askeri darbeye öncülük etti. Bu da ülkede anayasal çöküşe yol açarak, fiili bir hükümetin ortaya çıkmasına neden oldu. Mevcut savaşın her iki tarafının (ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri) sivil hükümete karşı gerçekleştirdiği darbenin doğrudan sonucu olarak, 15 Nisan’da çatışmaların patlak vermesiyle o hükümet de çöktü

Mektupta, Burhan’ın Sudan’ı temsilen BM Genel Kurulu toplantılarına katılma davetinin, beyan edilen uluslararası tutumlarla çeliştiği de vurgulandı.


Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimleri 10-12 Aralık’ta yapılacak

Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza (Mısır TV)
Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza (Mısır TV)
TT

Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimleri 10-12 Aralık’ta yapılacak

Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza (Mısır TV)
Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza (Mısır TV)

Mısır Ulusal Seçim Kurulu, 10-12 Aralık tarihleri ​​arasında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin düzenleneceğini duyurdu.

Ulusal Seçim Kurulu Başkanı Velid Hasan Hamza, bugün başkent Kahire’de düzenlediği basın toplantısında, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihi ve adaylık sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Hamza, cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylıkların açık olduğunu ve adaylar için seçim kampanyasının 9 Kasım’da başlayacağını bildirdi.

Oy verme işlemlerinin yurt dışında 1-3 Aralık tarihleri arasında, yurt içinde ise 10-12 tarihlerinde gerçekleştirileceğini belirten Hamza, “6 yıllık yeni cumhurbaşkanlığı dönemi için adaylık sürecinin açıldığını duyuruyoruz” dedi.

Hamza, cumhurbaşkanı adaylık başvurusunun 5-14 Ekim tarihlerinde yapılabileceğini bildirerek, ilk listenin 16 Ekim’de açıklanacağını, adayların itirazlarının ise 17-18 Ekim tarihlerinde alınacağını ve itirazların 19-21 Ekim tarihlerinde karara bağlanacağını dile getirdi.

Seçim sonuçlarının 18 Aralık’ta açıklanacağını ve Resmi Gazete’de yayımlanacağını ifade eden Hamza, seçimlerin ikinci tura kalması durumunda ise ikinci tur oy verme işlemlerinin yurt dışında 5-7 Ocak 2024, yurt içinde de 8-10 Ocak 2024’te yapılacağını söyledi.

Hamza, seçimlerin ikinci tura kalması durumunda, ikinci tur seçim sonuçlarının 16 Ocak 2024’te açıklanacağı bilgisini de verdi.


Rusya’dan Suriye’nin İdlib kentine hava saldırısı

Rusya’dan Suriye’nin İdlib kentine hava saldırısı
TT

Rusya’dan Suriye’nin İdlib kentine hava saldırısı

Rusya’dan Suriye’nin İdlib kentine hava saldırısı

Suriye’nin Hama kırsalının Sukaylabiyye beldesi yakınlarında iki silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırısı sonucu 2'si çocuk 4 kişi yaralandı. Şarku’l Avsat’a konuşan yerel kaynaklar, bu sabah Hama kırsalında şiddetli bir patlama duyulduğunu ve Sukaylabiyye’nin güneyindeki Celab çiftliğinden duman bulutunun yükseldiğini söyledi.

Öte yandan aktivistlerin bildirdiğine göre, Rus savaş uçaklarının İdlib kırsalındaki el-Haluba köyü ve Hama kırsalındaki el-Ankabi köyü civarına düzenlediği hava saldırılarında ise insan kaybı yaşanmadan iki ev yıkıldı.

Şam rejimine bağlı web sayfaları, saldırının faillerinin kimliğini belirtmeden, "Sukaylabiyye beldesinin şehrinin güneyindeki Aşarena köyü yakınlarındaki askeri noktaları hedef alan bir hava saldırısı yapıldığını bildirdi.

Gab Ovası bölgesi, Hama kırsalındaki muhalif grupların kontrolü altındaki köy ve kasabalardan oluşan Corin kampına konuşlanmış rejim topçularının bombardımanıyla birlikte Rus ve İran keşif uçaklarının yoğun uçuşlarına tanık oluyor.

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Rus savaş uçaklarının günün erken saatlerinde 3 hava saldırısı düzenlediğini bildirerek, İdlib'in güney kırsalındaki Gerginliği Azaltma Bölgesi'ndeki el Halube Köyü çevresini hedef alan saldırıda herhangi bir ölü ve yaralının bildirilmediğini aktardı.

SOHR’a göre, bu saldırı Hama'nın batı kırsalındaki Sukaylabiyye yakınlarındaki Celab köyünü hedef aldı. Saldırı, Esed güçlerinin kontrol ettiği bölgelerde bilinmeyen bir uçak tarafından gerçekleştirilen hava saldırısıyla aynı zamana denk geldi.

SOHR, Rus savaş uçaklarının 6 Eylül'de İdlib'in güneyindeki Cebel ez-Zaviye'ye bağlı Fatira köyüne düzenlediği baskınlarda muhalif Ensaru’t-Tevhid grubuna mensup 5 milisin öldürüldüğü, 3 milisin de yaralandığını duyurdu.


Sudan ordusu ve HDK’dan karşılıklı bombardıman

Hartum semaları bombardımanlar nedeniyle dumanla kaplandı. (Reuters)
Hartum semaları bombardımanlar nedeniyle dumanla kaplandı. (Reuters)
TT

Sudan ordusu ve HDK’dan karşılıklı bombardıman

Hartum semaları bombardımanlar nedeniyle dumanla kaplandı. (Reuters)
Hartum semaları bombardımanlar nedeniyle dumanla kaplandı. (Reuters)

Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), Kuzey Hartum kentindeki Genel Komutanlık çevresi ve Nil'in doğusuna karşılıklı top atışları düzenledi. Şehir merkezinde de iki taraf arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.

ANA haber ajansına konuşan görgü tanıkları, HDK’nın iki taraf arasında on gündür çatışmalara sahne olan Ordu Genel Komutanlığı'na Hartum'un doğusundan ve güneyinden topçu saldırıları düzenlendiğini aktardı.

Görgü tanıkları, Hartum'un doğusundaki Genel Komutanlık civarından yüksek patlamalar ve top seslerinin yanı sıra yükselen duman sütunları ve aralıklı silah sesleri duyulduğunu aktardı.

Görgü tanıklarına göre ordu bugün şafak vakti, Nil'in doğusunda, Hızlı Destek güçlerinin yoğun olarak konuşlandırıldığı Kuzey Hartum kentindeki bazı mahallelere topçu saldırıları düzenledi.

Bölge sakinleri, Omdurman'ın kuzeyindeki Wadi Saydna askeri bölgesinden yoğun topçu bombardımanının, şehrin batısı ve merkezi ile Bahri şehrinin kuzeyinde Hızlı Destek Güçleri tarafından kontrol edilen bölgeleri hedef aldığını bildirdi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre bölge sakinleri, Omdurman şehir merkezindeki mahallelerin kuzey kesiminde dün akşamdan bu yana ordu ile HDK arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını kaydetti.

Sudan ordusu ile HDK arasında geçtiğimiz haziran ayında, haftalarca süren gerilimin ardından çatışmalar hız kazanmıştı.


Mazlum Abdi Al-Majalla'ya: Suriye-İran-Türk koordinasyonu bize karşı ve aşiret gerilimi sona erdi

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Mazlum Abdi Al-Majalla'ya: Suriye-İran-Türk koordinasyonu bize karşı ve aşiret gerilimi sona erdi

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanı Mazlum Abdi, Al-Majalla'ya verdiği röportajda, Şam ve Tahran arasında yakın oldukları bazı aşiret temsilcilerini desteklemek için açık bir koordinasyon olduğunu ve Türkiye'nin de bu çizgiye katılarak bağlı Suriyeli silahlı grupları desteklediğini doğruladı. Üç ülkenin de başarılı olmadığını söyleyen Abdi, "Şu anda durum istikrarlı" dedi.

Abdi, Rusya'nın ‘aşiret gibi görünmeye çalışan’ silahlı grupları bombaladığını belirterek, Moskova'nın ‘yeni Türk genişleme operasyonları lehine durumu istismar etme formülüne’ katılmadığını söyledi. Abdi, ABD'nin aşiretlere karşı askeri operasyonlara katılmadığını da sözlerine ekledi. Ayrıca “İstikrar sağlama sürecinde hava desteği (keşif) dışında ABD desteğine ihtiyacımız yoktu” dedi.

Ukrayna'daki savaş zemininde ABD ile Rusya arasında Suriye'nin kuzeydoğusunda yaşanan gerilimlerin ‘en azından kontrol altında olduğunu’ vurguladı. Abdi, “Bölgelerimizin uluslararası ve bölgesel rekabete sahne olmamasını sağlamaya çalışıyoruz” dedi.

Abdi, Şam'a müzakere için gitmeyi reddetmediğini, ancak koşulların henüz olgunlaşmadığını ve Şam'dan herhangi bir çözüm belirtisi görmediklerini söyledi. Ayrıca, Suriye krizini sona erdirecek siyasi bir çözüme ulaşmaya yardımcı olmaları için Ruslardan yardım talep ettiklerini belirtti. Mazlum ABD, “Şam'ın gerçekçi bir siyasi çözümü kabul etmesini talep ediyoruz. Şam, hala inat politikasında ısrar ediyor. Krizi sona erdirmeye, barışı ve istikrarı sağlamaya yardımcı olacak herhangi bir gerçekçi teklifi reddediyor” dedi.

Mazlum Abdi, SDG'nin ‘profesyonel ve milli bir güç olduğunu ve Suriye savunma sisteminin bir parçası olmasını talep ettiklerini, ardından rolünün ve çalışmasının bir yasa ile düzenleneceğini’ de sözlerine ekledi. Abdi, ‘SDG'nin çözülmesine dair herhangi bir konuşmanın, mümkün olan herhangi bir siyasi çözümü engellemek için geldiğini ve diyalogda herhangi bir ciddiyeti yansıtmadığını’ söyledi.

SDG Komutanı, sözlerine şu şekilde devam etti: "Anlaşmazlıkları çözümsüz hale getirmek için zorlayıcı önkoşullar koymak ve kaos yoluyla çatışmayı sürdürmek, Şam'daki iktidar rejiminin kurtarılmasına yardımcı olmayacak ve herhangi bir çözüme yol açmayacaktır. Şam yönetimi çözümü geciktirirse, o zaman en büyük kaybeden yine kendisi olacaktır."

Mazlum Abdi, ‘özerk yönetim’ modelini ve ‘bölge sakinlerinin vesayetten, ötekileştirmeden ve dışlanmadan bağımsız olarak yerel politikalarını oluşturma ve temsilcilerini seçme hakkını’ savundu.

İşte Majalla’nın 20 Eylül 2023 tarihinde yaptığı röportajın metni:

-Son zamanlardaki aşiretlerle yaşanan gerginliğin ardından sahadaki durumu nasıl görüyorsunuz?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki son zamanlardaki gerginlik dar bir alanda yaşandı. Beş köyde ara sıra huzursuzluk yaşandı. Ancak durum şu anda istikrar kazandı. Hizmetleri yeniden sunmaya, halkın taleplerini karşılamaya ve sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Bu konuda bir söz verdik ve bu gerginliklerin yaşanmasına neden olan tüm nedenleri ele almaya kararlıyız.

-Ebu Havle’yi Deyr-i Zor Askeri Meclisi'nden neden görevden aldınız?

Kuvvetlerimiz, Ahmed el-Hubeyl'in (Ebu Havle) görevden alınmasının gerekçelerini açıklayan bir bildiri yayınladı. Kararımız, bölge sakinlerinin ve kanaat önderlerinin birçok raporu ve şikayetini gözden geçirdikten sonra dış güçlerle iletişimi ve koordinasyonuyla ilgili birçok suç ve suistimal işlediği için kuzey ve doğu Suriye Başsavcılığı'ndan tutuklama emri üzerine verildi.

-Şam'ın aşiretlerin hareketindeki rolü nedir?

Şam, Fırat'ın doğusunda kaos yaratmaya çalıştı. Bunun için sürekli medya üzerinden kışkırtma yaptı ve kendisine bağlı silahlı aşiret gruplarını bizimle savaşa sokmaya çalıştı. Daha önce, rejimin bizim bölgelerimizi ele geçirmek için Fırat'ın diğer yakasında silahlı gruplar oluşturma planlarını ortaya çıkardık. Ancak bu grupların doğu yakasına geçme girişimlerini hızla ve kararlı bir şekilde durdurduk.

-Son gerilimden sonra sizinle Şam arasında herhangi bir iletişim oldu mu? Sonucu ne oldu?

Resmi olarak Şam ile aramızda herhangi bir iletişim olmadı.

-Şam, Ankara ve Tahran'ın aşiretlere destekte koordineli olduğunu düşünüyor musunuz?

Şam ve Tahran'ın yakın oldukları bazı aşiret temsilcilerini desteklemeye yönelik açık bir koordinasyondan bahsedebiliriz. Ancak Türkiye de bu çizgiye girdi ve aşiret adı altında kendisine bağlı Suriyeli silahlı grupları desteklemeye başladı. Deyr-i Zor dışındaki Münbiç, Tel Temr ve Ayn İsa gibi bölgelerde, bölgelerimize paralel saldırılar düzenlemek için ciddi girişimlerde bulunuldu. Üç tarafın da bazı aşiretlerin mensuplarını kendi gündemlerini gerçekleştirmek için istismar etmek istediğinden bahsedebiliriz. Bu gündemler farklı olsa da amacı açıktır: Kuvvetlerimize darbe vurmak ve bölgenin bileşenleri tarafından kabul edilen formül olan özyönetim sistemini yıkmak. Onlar, mezhepsel dil kullanarak aşiretlerle ve yerel toplumla olan iyi ilişkilerimizi bozmak istediler, ancak bunda başarılı olamadılar.

-Suriye'nin kuzeydoğusunda Arapların zulüm gördüğünü söyleyenler var. Cevabınız nedir?

Bölgelerimizde zulüm gören veya zulüm eden bir etnik gruptan bahsedemeyiz. Bu mantığı ve bu suçlamaları şiddetle reddediyoruz. Özerk Yönetim bölgenin tüm çocuklarını temsil ediyor ve kuvvetlerimizin en güçlü noktası saflarında güçlü bir Arap varlığıdır. Açıkçası, bölgelerin, DEAŞ'ın terörizmi, kaynakların ve hizmetlerin eksikliği ve bölgenin istikrarını bozmaya çalışan birçok tarafın girişimleri nedeniyle zulüm gördüklerinden bahsedebiliriz. Zor koşullara maruz kalan bölgelerde halkın sorunlarını ciddi bir şekilde çözmeye çalışıyoruz ve burada bu sorunları en kısa sürede çözme sözü verdiğimizi tekrarlıyorum.

-Son gerilimde Rusya'nın tutumu nasıldı? Münbiç kırsalındaki aşiretlerin bombalanmasına size destek verildiğini düşünüyor musunuz?

Aslında, Rusya sizin dediğiniz gibi aşiretleri bombalamadı, bu sefer kendilerini aşiret olarak göstermeye çalışan silahlı grupları bombaladı. Rusya, cephelerin sakinliğini korumaya ve Türkiye yanlısı silahlı grupların genişlemesini önlemeye çalıştı. Rusya'nın bizi desteklediğini söylemek yerine, durumun Türkiye'nin yeni genişleme operasyonları için faydalanılmasın diye bir formül üzerinde anlaşmaya varmadığını söylemek daha doğru olacaktır. Özellikle 2019'da uluslararası koalisyonun Fırat’ın batısından çekilmesinin ardından bu bölgenin istikrarını korumak için Rusya ile eskiden beri anlaşmalarımız var. Rusya'nın Fırat'ın batısındaki nüfuz alanlarında herhangi bir değişikliğe razı olmadığı görülüyor.

-Peki ya ABD? Sadece keşif uçuşu yaptı ama askeri olarak size destek vermedi. Açıklamanız nedir?

Yeniden istikrar sağlama sürecinde, keşif uçuşları dışında, ABD desteğine ihtiyacımız yoktu. Kuvvetlerimizin yeteneklerine ve mevcut güvenlik gerilimlerini karşılayabileceklerine güveniyorduk. Ayrıca, bölge sakinlerinin çoğunun kuvvetlerimizin başlattığı 'güvenliği güçlendirme' kampanyasını destekleyeceğine güveniyorduk. Gerçekten de olan buydu.

Bölgelerimizde zulüm gören veya zulüm eden bir etnik gruptan bahsedemeyiz. Bu mantığı ve bu suçlamaları şiddetle reddediyoruz. 'Özerk Yönetim' bölgenin tüm çocuklarını temsil ediyor ve kuvvetlerimizin en güçlü noktası saflarında güçlü bir Arap varlığıdır.

-ABD’li temsilciler sizinle aşiretler arasında arabuluculuk yapmayı önerdiler. Bu ne anlama geliyor?

Bu bağlamda ABD ile iki konuda hemfikiriz. DEAŞ'ın yenilgiye uğratılması ve bölgede istikrarın sağlanması konusunda ortak görevlerimizi tamamlamak bunlardan ilkidir. ABD’li temsilcilerin önerileri, DEAŞ'la mücadelede bir ortak olarak SDG'nin pozisyonunu güçlendirmek için bu bağlamda geliyor. ABD’li yetkililerin SDG ile ortaklık taahhütlerini yeniledikleri açıklamalarında hissettiğimiz budur. Ayrıca, birlikte kurtardığımız bölgelerde meydana gelen çalkantıları ve sorunları ABD tarafıyla genellikle paylaşırız.

-ABD Ordusu Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Suriye'nin kuzeydoğusuna bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret nasıl geçti?

ABD Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley'nin ziyareti, bölgedeki ABD kuvvetlerinin durumunu takip etmek, DEAŞ'ın yenilgisini sağlamaya yönelik operasyonların gidişatını incelemek ve ABD askerleriyle buluşmak amacıyla gerçekleşti. Ziyaret, SDG ile Uluslararası Koalisyon güçleri arasındaki ortaklığın hala güçlü olduğunu ve DEAŞ'ın yenilgisini sağlamaya yönelik çalışmaların devam ettiğini teyit etti.

dfre
Mazlum Abdi ve ABD Müşterek Görev Gücü Komutanı Paul T. Calvert, Suriye Demokratik Güçleri'nin 1 Ağustos 2021'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke şehrinde yıllık toplantısına katıldığı sırada (AFP)

-Bu ziyareti, ABD varlığının bir garantisi olarak görüyor musunuz? Bu konuda bilgilendirildiniz mi?

Pratik olarak, bu tür üst düzey ziyaretler, Washington'ın DEAŞ'ı yenme çalışmalarına yönelik taahhütlerini yeniliyor ve bölgenin Washington'ın güvenlik stratejisinde önemli bir rol oynadığını yansıtıyor. ABD’liler, bölgenin istikrarının ve DEAŞ'ın geri dönmemesini sağlamanın, kuvvetlerimizin yeteneklerini güçlendirmek ve desteğini sürdürmekle doğrudan bağlantılı olduğunu kabul ediyorlar.

-Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde askeri operasyon yapacağına dair tehditleri azaldı. Bunun nedenini nasıl yorumluyorsunuz?

Keşke tehditlerin azalması, Türk yetkililerin savaş tehdidinin bölge sorunlarını daha da kötüleştirdiğini anladıklarına işaret olsaydı. Ancak Ankara'nın tehditlerini azaltması, ABD veya Ruslardan yeşil ışık almasının zor olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin son iki yılda sık sık uyguladığı bu tür bir politikadan vazgeçmesi gerekiyor. Bence Türkiye'nin iç durumu ve ekonomik krizi, bu tür tehditleri sürdürmesini engelliyor. Bu tehditler, Türkiye'nin büyük güçlerle, özellikle ABD ile ilişkilerini bozuyor. Ayrıca, Türkiye'nin Arap (Körfez) ülkeleriyle ilişkilerinin düzelmesi, Türkiye'nin bölge ülkelerini kışkırtmaktan ve Suriye'de işgal ettiği bölgeleri genişletmeye çalışmaktan vazgeçmesine yardımcı oldu. Bu tehditlerin tamamen sona ermesini umuyoruz ve bölgenin istikrarını sağlamaya ve Suriye krizine, özellikle Türkiye'nin işgal ettiği bölgelerde yaşayanların geri dönüşünü garanti altına alacak bir çözüm bulmaya hizmet edecek herhangi bir diyaloga açığız.

-Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD-Rusya gerginliği belki de Ukrayna yüzünden arttı. Bu size nasıl yansıdı?

Hala gerilimler minimum düzeyde veya daha doğrusu kontrol altında. Bölgelerimizin uluslararası ve bölgesel rekabetin bir arenası haline gelmesini istemiyoruz. Bölgelerimizdeki halkların çıkarları ve Suriye halkının çıkarı, güçlerimizle ilişkilerimizi şekillendiriyor. Bu nedenle, Suriyeli bir taraf olarak, uluslararası anlaşmazlıkların ve çatışmaların bölgelerimize yansımasını önlemeye veya uluslararası nitelikli çatışmaların bir parçası olmaya çalışıyoruz.

-ABD ve Rusya orduları arasındaki ilişkiyi nasıl dengeliyorsunuz?

ABD ordusuyla ilişkimiz, DEAŞ'a karşı savaş ve bölgenin güvenliğini korumak çerçevesinde şekilleniyor. ABD kuvvetlerinin bulunmadığı ve Rusya'nın nüfuz alanına giren bölgelerde ise, o bölgelerin istikrara kavuşması ve kaos ve teröre karşı korunması için bir koordinasyon biçimi kurmaya çalışıyoruz. İlişkilerimiz açıktır ve biz bir tarafın karşısında diğer tarafla saf tutmak istemiyoruz. Amacımız, Suriye’nin bu bölümünü, ülkenin krizini sona erdirecek adil bir siyasi çözüme ulaşana kadar korumaktır.

xscd
8 Ekim 2022'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Amerikan ve Rus kuvvetleri (AFP)

-Rusya'nın baskılarına rağmen neden Şam'a gitmeyi reddediyorsunuz? Şam ile anlaşmak için şartlarınız neler?

Şam'a gitmeyi reddetmiyoruz, ancak koşullar henüz olgunlaşmadı ve Şam'dan herhangi bir çözüm belirtisi, yanıt veya esneklik göremedik. Daha önce, Suriye krizini sona erdirecek siyasi bir çözüme ulaşmak için Rusya'dan yardım talep etmiştik. Şam'ın gerçekçi bir siyasi çözümü kabul etmesini istiyoruz. Bu amaçla, Yönetim, geçtiğimiz Nisan ayında Suriye krizini çözmek için bir girişimde bulundu, ancak Şam'dan herhangi bir yanıt alamadı. Bu, Şam'ın hala inat politikasında ısrar ettiği ve krizi sona erdirmeye ve barışı ve istikrarı sağlamaya yardımcı olacak herhangi bir gerçekçi teklifi reddettiği anlamına geliyor.

Rusya'dan, Suriye krizini sona erdirecek siyasi bir çözüme ulaşmamıza yardım etmelerini istedik. Şam'ın gerçekçi bir siyasi çözümü kabul etmesini istiyoruz... Şam, hala inat politikasında ısrar ediyor ve krizi sona erdirmeye ve barışı ve istikrarı sağlamaya yardımcı olacak herhangi bir gerçekçi teklifi reddediyor.

-Şam, SDG’nin feshedilmesini ve üyelerinin orduya katılmasını şart koşmuştu. Bu konudaki tutumunuz nedir?

SDG profesyonel ve milli bir güçtür. Biz, SDG’nin Suriye savunma sisteminin bir parçası olmasını ve ardından rolünün ve çalışmalarının, Suriyelileri terörden korumak için kuvvetlerimizin yaptığı büyük fedakarlıkları ve bölgelerimizi yüksek verimlilikle koruma yeteneğini dikkate alan özel bir yasayla düzenlenmesini talep ediyoruz. ‘SDG’nin feshedilmesi' hakkındaki herhangi bir konuşma, mümkün olan herhangi bir siyasi çözümü engellemek için geliyor ve diyalog için herhangi bir ciddiyeti yansıtmıyor. Şam'ın çözümü engellemeye yönelik zorlayıcı önkoşulları ve çatışmayı kaosla sürdürmeye olan güveni, Şam'daki iktidar rejimini kurtarmayacak ve herhangi bir çözüm üretmeyecektir. Şam ne kadar gecikirse, en büyük kaybeden yine kendisi olacaktır.

-Özerk Yönetimi'n geleceği nedir? Şam'ın yerel yönetimlere özerklik verilmesi önerisine karşı tutumunuz nedir?

Özerk Yönetimi'n geleceği, deneyimini koruma, geliştirme ve eksikliklerini düzeltme yeteneğine bağlıdır. Bu deneyimi savunmak, tüm Suriyelilerin görevidir. Gerçekler, Özerk Yönetim modelinin, merkezin diğer bölgeler üzerindeki tahakkümünü sınırlamak için en uygun model olduğunu ve halkın yerel politikalarını belirleme ve temsilcilerini vesayet, dışlama ve marjinalleştirmeden seçme hakkına sahip olduğunu göstermiştir. Şam'ın önerilerinde mevcut yerel yönetim kanununun geri dönüştürülmesi ve merkezi otoriteye hizmet edecek şekilde değiştirilmesinden bahsediliyor; bu da Şam'ın önerilerinin ne uzaktan ne de yakından merkezi olmayan bir yönetim biçiminden bahsetmediği anlamına geliyor.