Kovid-19'a karşı karantina ve sosyal mesafede ABD'den geri adım

"Hayal kırıklığı yarattı"

CDC, halkla iletişime geçme ve pandemiye dair gerçek zamanlı veri sağlama konusunda başarısız olduğu gerekçesiyle eleştiri toplamıştı (Reuters)
CDC, halkla iletişime geçme ve pandemiye dair gerçek zamanlı veri sağlama konusunda başarısız olduğu gerekçesiyle eleştiri toplamıştı (Reuters)
TT

Kovid-19'a karşı karantina ve sosyal mesafede ABD'den geri adım

CDC, halkla iletişime geçme ve pandemiye dair gerçek zamanlı veri sağlama konusunda başarısız olduğu gerekçesiyle eleştiri toplamıştı (Reuters)
CDC, halkla iletişime geçme ve pandemiye dair gerçek zamanlı veri sağlama konusunda başarısız olduğu gerekçesiyle eleştiri toplamıştı (Reuters)

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), Kovid 19'a karşı sosyal mesafe ve karantina gibi önerilerinde geri adım attı.
CDC'nin perşembe günü yayımladığı yeni kılavuzda, pandeminin koşulları değiştiği için, salgının ilk döneminden beri uygulanması tavsiye edilen sosyal mesafe ve karantina gibi önlemlerin halkın çoğunluğu için gereksiz hale geldiği belirtildi.
Kurumun saha epidemiyolojisi ve önleme biriminin başındaki Greta Massetti, "Pandeminin şu anki koşulları, iki yıl öncesine göre çok farklı. Hastalığın geçirilmesi ve aşılama sayesinde yüksek seviyede kitle bağışıklığı kazanılması, genel nüfusla yüksek risk altındaki kişilerin korunmasını sağlayacak çok sayıda aracın geliştirilmesi, bize Kovid-19 nedeniyle oluşan ciddi hastalıklara odaklanma fırsatı veriyor" ifadelerini kullandı. 
Kılavuzda, virüse maruz kalan kişilerin, hasta hissetmedikleri sürece karantinaya girmesine gerek olmadığı belirtildi. Bu kişilerin 5 gün sonra test yaptırması ve başkalarının yanında 10 gün boyunca maske takması önerildi.
Öte yandan testi pozitif çıkan kişilerin kendilerini en az 5 gün tecrit etmeleri gerektiğine dikkat çekildi. Ayrıca bu kişilerin en az 11 gün boyunca yüksek risk grubundakilerle fiziksel temasa geçmemesi de istendi.  
Hastalığı orta derece semptomlarla ya da ağır geçiren kişilerinse en az 10 gün kendilerini tecrit etmesi önerildi. 
CDC, hapishane ve bakım evleri gibi yüksek riskli ortamlar haricinde düzenli Kovid-19 testi yapılmasının da gerekli olmadığını belirtti. 
Buna ek olarak Massetti, hastaneye yatma oranının aşılanmayan kişilerde 4,6 kat daha fazla olduğuna dikkat çekerek, karantina ve sosyal mesafeden vazgeçilse bile yurttaşların Kovid-19 aşısı yaptırmaya devam etmesi gerektiğini vurguladı.
Kılavuzda, sosyal mesafe önlemlerinin halkın çoğu için gereksiz hale geldiği ve kapalı alanlarda havalandırma sistemlerinin iyileştirilmesine odaklanılması gerektiği belirtildi. Kovid-19 oranı yüksek bölgelerde kişilerin fiziksel mesafeye yine de önem göstermesi önerildi.
Öte yandan Boston Üniversitesi'nden Eleanor Murray, CDC'nin kararına tepki göstererek, "Vakaların yüksek seviyede seyrettiği bir dönemde CDC'nin önlemleri kaldırması ve önerdiği tedbirlerin sayısını azaltması hayal kırıklığı yarattı" dedi.
San Francisco'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden Peter Chin-Hong da CDC'nin halkın güvenini yeniden kazanmaya çalıştığını belirterek, "Söylemleri, halkın zaten halihazırda yaptıklarıyla uyuşmaya başladı" ifadelerini kullandı.
ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal'ın paylaştığı verilere göre bu hafta ülkede Kovid-19 nedeniyle günde yaklaşık 6 bin kişi hastaneye yatırıldı. Günlük can kaybı sayısıysa 400 civarında.
Worldometer'da yer alan bilgilere göre ülkede toplam vaka sayısı yaklaşık 94,5 milyonken, hayatını kaybedenlerin sayısıysa 1 milyonu geçti.
Independent Türkçe, Wall Street Journal, CNN



2026 yılına akıllı ve sağlıklı kararlarla girin... Zihninizi ve bedeninizi güçlendirecek 10 karar

TT

2026 yılına akıllı ve sağlıklı kararlarla girin... Zihninizi ve bedeninizi güçlendirecek 10 karar

2026 yılına akıllı ve sağlıklı kararlarla girin... Zihninizi ve bedeninizi güçlendirecek 10 karar

Küresel istatistik şirketi Statista’nın, Alman ve Amerikalılardan oluşan bir örnekleme yeni yıl kararlarını sorması üzerine, katılımcıların her yıl tekrarlanan geleneksel yanıtlar verdiği görüldü. En çok dile getirilen hedefler arasında daha fazla para biriktirmek, spora daha fazla zaman ayırmak, sağlıklı beslenmek ve kilo vermek yer aldı.

Peki, en güncel bilimsel ve tıbbi araştırmalara göre 2026 yılında hangi sağlık trendlerinin öne çıkması bekleniyor?

Kanının derinliklerine in

Yıllık rutin kan tahlilleri artık genel tabloyu görmek için yeterli sayılmıyor. Uzmanlar, kolesterol, şeker ve D vitamini düzeylerinin ölçülmesinin ötesine geçilmesini öneriyor. Gelişmiş testler; insülin direnci, iltihaplanma, metabolik göstergeler ve hatta genetik risklerin değerlendirilmesini de kapsıyor. Bu kapsamlı analizlerin, beslenme düzeni ve yaşam tarzında kronik hastalıkları önlemeye yardımcı olacak uygun değişikliklerin yapılmasını sağlayabileceği belirtiliyor.

xcvf
Gelişmiş kan testleri daha popüler hale gelecek. (Reuters)

Ozempic, kardeşleri ve kuzenleri

Ozempic, Wegovy ve Mounjaro gibi kilo vermek isteyenlerin yakından takip ettiği ilaçlara, sağlık sektöründe yeni rakiplerin çıkması bekleniyor. Ancak bu rekabet, Ozempic ve benzerlerinin de dahil olduğu ‘peptit’ ailesinin sınırları içinde kalacak. 2026 yılında, özellikle büyüme hormonu salınımını uyaran ve metabolizmayı düzenleyen farklı peptit türlerinin ilaç pazarına güçlü bir giriş yapacağı öngörülüyor.

Yeni yılda kas gelişimini destekleyen, yaşlanma karşıtı etkiler sunan ve bağışıklık sistemini güçlendiren peptitlere yönelik ilginin artması bekleniyor. Büyük ilaç üreticilerinin tahminlerine göre, küresel peptit pazarının değeri 2024’te 224 milyar dolar seviyesindeyken, 2030 yılına kadar 260 milyar dolara ulaşacak.

Kaslar gösteriş için değil, sağlık içindir

Bilimsel çalışmalara göre, sağlıklı bir bedenin temelinde sağlıklı kas yapısı yer alıyor. Araştırmalar, kas erimesinin yalnızca yaşlanmanın bir sonucu olmadığını, 30’lu yaşlardaki bireylerde dahi görülebildiğini ortaya koyuyor.

yju6k
Estetik nedenlerle değil, sağlık nedenleriyle kaslarınızı koruyun. (AFP)

Kas kütlesindeki azalmanın, insülin direncini artırdığı, metabolik esnekliği azalttığı ve uzun vadede yüksek tansiyon ile diyabet riskini yükselttiği belirtiliyor. Bu nedenle, egzersiz ve yeterli protein tüketimi yoluyla yağsız ve güçlü bir kas kütlesinin korunmasının, artık yalnızca estetik kaygılarla değil, sağlık açısından önem taşıdığı vurgulanıyor.

Düşmanınızı tanıyın: işlenmiş gıdalar

Springer Nature bilim grubunun kısa süre önce yayımladığı bir araştırmaya göre, işlenmiş gıdalar tüketmek ölüm riskini yüzde 15 oranında artırıyor. ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi ise işlenmiş gıdalara dayalı beslenmenin bilişsel gerileme riskini yüzde 28 yükselttiğine dikkat çekiyor.

cvdfg
İşlenmiş gıdalara dayalı bir beslenme, zihinsel gerileme riskini artırır. (Reuters)

Uzmanlara göre çözüm, meyve, sebze, tam tahıllar ile işlenmemiş et ve balık gibi doğal haline en yakın gıdalara yeniden yönelmekten geçiyor. Buna karşılık, cips, gazlı içecekler, şekerli kahvaltılık gevrekler, hazır noodlelar, tavuk nuggetları ve sosisli sandviç gibi işlenmiş ürünlerden mümkün olduğunca uzak durulması öneriliyor.

Beyninizi sağlıklı tutun

Kovid-19 salgını, özellikle gençler arasında hafıza zayıflığı, odaklanma sorunları ve zihinsel dağınıklık vakalarının artmasıyla beynin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koydu. Uzmanlara göre, zihni ve beyni koruma ihtiyacı her zamankinden daha fazla önem kazanmış durumda. Bu kapsamda, beyin hacminin korunması, beyaz maddenin sağlığının sürdürülmesi ve nörolojik iltihapların azaltılması öne çıkan hedefler arasında yer alıyor.

dfvgh
Beyin sağlığını korumak 2026 için öncelikli bir konu (Pixabay)

Koruyucu önlemlerin bir bölümünün beslenmeyle ilişkili olduğuna dikkat çekiliyor. Yoğurttaki probiyotikler, tahıllardaki lifler, sarımsak ve kırmızı meyveler gibi gıdaların beyin sağlığına katkı sağladığı belirtiliyor. Bunun yanı sıra, ashwagandha, rhodiola ve ginseng gibi bazı besin takviyelerinin de bu alanda destekleyici rol oynayabileceği ifade ediliyor.

Bu nedenle, yeni yıl kararları arasına bilişsel eğitime yönelik uygulamalara yatırım yapılmasının da eklenmesi öneriliyor. Uzmanlar, çoğunlukla hafızayı teşvik eden oyunlara dayanan bu uygulamaların yanı sıra, beyin performansını ve toparlanmasını izleyebilen akıllı saatler gibi giyilebilir teknolojilerin de giderek daha fazla ilgi gördüğünü belirtiyor.

Sağlıklı uyku

2026 yılı, ‘Erken yat, erken kalk; sağlığın yerini bulsun’ anlayışına dönüşün yılı olabilir. Artık sadece erken yatmak için bir davete katılmamayı tercih etmek utanılacak bir durum olarak görülmüyor. Özellikle Z kuşağının, kaliteli uykunun bir lüks değil, bir öncelik olduğunun daha fazla farkında olduğu belirtiliyor.

xscdf
2026, erken yatmanın önemi konusunda farkındalık yılı olabilir. (Pexels)

Uyku kalitesini izleyen akıllı elektronik cihazların yaygınlaşmasıyla birlikte bu alanda kontrol sağlamak da kolaylaştı. 2026’da yapay zekâ destekli bu teknolojilerin daha fazla gündeme gelmesi bekleniyor. Söz konusu sistemlerin, uyku sırasında solunum kesintilerini azaltmaya yardımcı olması ya da kişiye özel sağlıklı uyku eğitimi sunması öngörülüyor. Otellerin de konuklarına, dinlendirici bir uykuyu önceleyen donanımlar ve hizmetler sunmaya yönelmesi bekleniyor.

Nefes egzersizleri

Ruh sağlığının, fiziksel sağlık kadar önemli olduğu gerçeğinden hareketle, bu alana yönelik ilginin 2026 yılında daha da artması bekleniyor. Bu sürecin ilk adımını ise nefes egzersizlerinin yaygınlaşması oluşturuyor. Çoğu zaman hafife alınan bu en basit ve erişilebilir uygulamanın, psikolojik denge açısından temel bir rol oynadığı vurgulanıyor. Uzmanlara göre nefes egzersizleri, yalnızca doğru nefes alıp verme yoluyla sinir sisteminin düzenlenmesine ve zihinsel istikrarın sağlanmasına katkı sunuyor.

zxcvf
Nefes egzersizleri, daha iyi zihinsel ve fiziksel sağlık için önemli. (Pexels)

İş yerinde stres yapmaya gerek yok

Küresel şirketler, üretkenliğe verdikleri önem kadar, çalışanlarının psikolojik istikrarını da artık her zamankinden daha fazla gözetiyor. Buna paralel olarak, iş yerindeki stresin ruhsal ve sinirsel sağlık üzerinde olumsuz etkiler yarattığına dair farkındalık artıyor. Araştırmalar, sağlıklı uykuya, düzenli egzersize ve meditasyona öncelik veren büyük şirket yöneticilerinin, daha gelişmiş bir duygusal zekâya ve daha isabetli karar alma becerilerine sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Özetle, çalışanların mesleki başarı ve yöneticilerini memnun etme uğruna sağlıklarından ve sinirlerinden fedakârlık ettiği dönemlerin geride kaldığına dikkat çekiliyor.

İş için sağlığınızı ve sinirlerinizi feda ettiğiniz günler geride kaldı. (Pexels)
İş için sağlığınızı ve sinirlerinizi feda ettiğiniz günler geride kaldı. (Pexels)

Telefonunuzu bir kenara koyun

2026’da ruh sağlığını korumak için dijital dünyadan uzaklaşmanın önemi konusunda farkındalığın artması bekleniyor. Nesiller fark etmeksizin, insanlar geçmişte popüler olan ilgi alanlarına geri dönecek; el sanatları, boyama, günlük tutma ve grup sporları bunlar arasında öne çıkacak. Dijital detoks kavramı, sanal dünyadan kopma ve mümkün olduğunca telefondan uzak durma anlayışı bu dönemde daha da yaygınlaşacak.

Manevi zenginlik

2026 yılında, bedene özen gösterirken ruhu beslemeye yönelik ilginin yeniden artması bekleniyor. Son araştırmalar, meditasyon, yoga, nefes egzersizleri ve insani amaçlarla gönüllülük gibi sağlam spiritüel ritüeller uygulayan kişilerin sadece daha uzun değil, aynı zamanda daha kaliteli bir yaşam sürdüğünü ortaya koyuyor.


Somon balığının çocuklar için başlıca faydaları

Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)
Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)
TT

Somon balığının çocuklar için başlıca faydaları

Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)
Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)

Pembe rengi ve zengin tadıyla öne çıkan somon balığı, lezzetli olmasının yanı sıra sağlık açısından da son derece faydalı bir besin olarak dikkat çekiyor.

Beslenme uzmanı Julia Zumpano, somonun kalp sağlığı, ruh sağlığı ve kas kütlesi üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirterek, “Haftada sadece iki kez somon tüketmek, aktif bir yaşam tarzını desteklemeye ve sağlıklı kilonun korunmasına yardımcı olur” ifadelerini kullanıyor. Şarku’l Avsat’ın Cleveland Clinic’in internet sitesinden aktardığı bilgilere göre, somon; protein, vitamin ve mineral açısından zengin yapısıyla öne çıkıyor.

Uzmanlar, somonun özellikle omega-3 yağ asitleri bakımından yüksek, cıva oranı açısından ise düşük olmasının önemli bir avantaj olduğuna dikkat çekiyor. Yüksek miktarda cıvanın insan sağlığına zarar verebildiği biliniyor.

Somon balığının çocuklar için öne çıkan faydaları ise şöyle sıralanıyor:

Beyin gelişimini ve dikkati destekliyor

Somon, özellikle DHA olmak üzere omega-3 yağ asitleri açısından zengin. Bu maddeler çocukların beyin gelişimine katkı sağlarken, hafıza ve konsantrasyonu güçlendiriyor. Büyüme çağındaki çocuklar için beyin sağlığını destekleyen ideal besinler arasında yer alıyor.

Kemikleri güçlendiriyor, kas gelişimine katkı sağlıyor

Çocukların kas ve kemik gelişimi için proteine ihtiyacı bulunuyor. Somon, yağsız ve kolay sindirilebilir protein kaynağı olmasıyla öne çıkıyor.

Ayrıca somon, D vitamini bakımından da zengin. 100 gram somon, günlük D vitamini ihtiyacının yaklaşık yüzde 66’sını karşılıyor. D vitamini, kalsiyum emilimini artırarak kemik sağlığında kritik rol oynuyor. Somonda bulunan fosfor da kemiklerin güçlenmesine katkı sağlıyor.

Bağışıklık sistemini güçlendiriyor

Somon; D vitamini ile birlikte B12 ve B6 vitaminleri içeriyor. Bu vitaminler, çocukların bağışıklık sisteminin güçlü kalmasına ve genel sağlıklarının korunmasına yardımcı oluyor.

Uyku kalitesini artırıyor

Araştırmalar, balık tüketimi ile çocukların uyku kalitesi arasında ilişki olduğunu ortaya koyuyor. 9–11 yaş arası çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada, düzenli balık tüketiminin daha kaliteli uyku ve daha yüksek zeka düzeyi ile bağlantılı olduğu belirlendi. Çalışmaya göre balık tüketimi arttıkça uyku kalitesi ve zeka düzeyi de yükseliyor.

Uzmanlar, çocukların beslenme düzenine haftada birkaç kez somon eklenmesinin, hem fiziksel hem zihinsel gelişim açısından uzun vadeli faydalar sağlayabileceğini vurguluyor.


Kışın neden daha çok acıkıyoruz? Uzmanlar yanıtladı ve çözüm önerdi

Kışın iştah değişimleri, gün ışığı süresinin kısalması ve güneş ışığına maruziyetin azalmasından daha fazla etkileniyor. (Pixabay)
Kışın iştah değişimleri, gün ışığı süresinin kısalması ve güneş ışığına maruziyetin azalmasından daha fazla etkileniyor. (Pixabay)
TT

Kışın neden daha çok acıkıyoruz? Uzmanlar yanıtladı ve çözüm önerdi

Kışın iştah değişimleri, gün ışığı süresinin kısalması ve güneş ışığına maruziyetin azalmasından daha fazla etkileniyor. (Pixabay)
Kışın iştah değişimleri, gün ışığı süresinin kısalması ve güneş ışığına maruziyetin azalmasından daha fazla etkileniyor. (Pixabay)

Kış aylarında kilo artışı çoğu zaman düşük sıcaklıklara bağlansa da uzmanlara göre asıl neden; günlerin kısalması, biyolojik saatin bozulması ve hafif hormonal değişiklikler.

Şarku’l Avsat’ın Fox News’ten aktardığı habere göre Florida merkezli nörobilimci ve Ulusal Nötrisyonel Nörobilim Akademisi Başkanı Timothy Fry, “Kış aylarında iştah değişimleri, sıcaklık düşüşünden çok gün ışığının azalmasına ve buna bağlı biyolojik saat bozukluğuna bağlıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Bazı araştırmalar, insanların soğuk ortamlarda vücut ısısını korumak için daha fazla yiyebileceğini öne sürse de Fry bu bulguların net olmadığını belirterek, “Soğuk havanın açlık hormonlarını sürekli olarak artırdığına dair kanıtlar zayıf ve kesin değil; bu etkiler herkeste aynı değil” dedi.

İngiliz doktor Crystal Willy de kış mevsimindeki iştah artışının, ruh hali ve ışık maruziyetindeki azalmayla bağlantılı olduğunu ifade etti. Willy, bilim sitesi Study Finds’e yaptığı açıklamada, “Bu durum yalnızca açlıkla ilgili değil; düşük ruh hali ve azalan ışığa karşı beynin geliştirdiği bir telafi mekanizması kolayca aşırı yeme döngüsüne yol açabiliyor” dedi.

Araştırmalar, kış aylarında insanların ortalama yarım ila bir kilo arasında alım yaşadığını gösteriyor. Bunun nedeni, gün ışığının azalmasıyla biyolojik saatin bozulması, iştah düzenleyici hormonların değişmesi ve karbonhidrat isteğinin artması olarak açıklanıyor.

Kış iştahıyla nasıl başa çıkılır?

Uzmanlar, kışın artan yeme isteğini kontrol altına almak için bir dizi öneride bulunuyor:

Düzenli beslenme saatleri

Fry, düzensiz yeme alışkanlıklarının biyolojik saatin bozulmasını artırabileceğini belirterek, özellikle ışık maruziyetinin azaldığı dönemlerde düzenli öğünlerin iştah kontrolüne yardımcı olduğunu söyledi.

Teksaslı sağlık koçu ve halk sağlığı uzmanı Niloufer Basaria da, akşam yemeğinin biraz daha erken ve hafif tüketilmesinin biyolojik saati desteklediğini ifade etti.

Protein ve lif ağırlıklı beslenme

Willy, güne protein ağırlıklı bir kahvaltıyla başlamanın kan şekerini dengelediğini ve uzun süre tokluk sağladığını belirtiyor. Lifli ve düşük kalorili besinlerle yemeğe başlamak ise aşırı tüketimi azaltıyor.

Yulaf, mercimek, fasulye, brokoli, elma ve chia tohumu gibi gıdaların hızlı doygunluk sağladığı belirtiliyor. Omega-3 içeren somon ve ceviz iştah kontrolünde etkili görülürken, en az yüzde 70 kakao içeren bitter çikolatanın sindirimi yavaşlatarak tokluk hissini artırabildiği aktarılıyor.

Baharat kullanımı

Araştırmalar, kırmızı biber ve karabiber gibi baharatların iştahı hafifçe baskılayabileceğini gösteriyor. Pensilvanya Eyalet Üniversitesi’nin bulgularına göre, yemeklere acı biber eklemek alınan gıda miktarını yüzde 11-18 oranında azaltabiliyor.

Yemekten önce su içmek

Çalışmalar, öğünden yarım saat önce iki bardak su içmenin kalori alımını azaltabileceğine işaret ediyor. Uzmanlar, kış aylarında susuzluk hissinin azaldığını ancak vücudun yine de sıvıya ihtiyaç duyduğunu vurguluyor.

Uzmanlar uyarıyor: Yalnızca diyet yeterli değil

Fry, iştah kontrolünün yalnızca beslenmeyle sınırlı olmadığını; uyku kalitesi, ruh hali, ışık maruziyeti, stres ve günlük aktivitenin de etkili olduğunu belirtti:

“Uyku azlığı iştahı artırabilir, düşük hareket seviyeleri ise tokluk sinyallerini zayıflatabilir. Beden sinyallerini takip etmek, kış aylarında iştahı yönetmede kritik öneme sahip.”

Fry ayrıca, kişilerin mevsim şartlarına göre değil, kendi fiziksel tepkilerine göre beslenme farkındalığı geliştirmesi gerektiğini ifade etti.