MİT operasyonuyla Hakurk ve Metina'da 6 PKK/KCK'lı terörist etkisiz hale getirildi

Fotoğraf: Reuters_Arşiv
Fotoğraf: Reuters_Arşiv
TT

MİT operasyonuyla Hakurk ve Metina'da 6 PKK/KCK'lı terörist etkisiz hale getirildi

Fotoğraf: Reuters_Arşiv
Fotoğraf: Reuters_Arşiv

Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) Irak'ın kuzeyindeki Hakurk ve Metina'daki operasyonlarında 6 PKK/KCK'lı teröristin etkisiz hale getirildiği bildirildi.
Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre, dün düzenlenen operasyonlarda, Hakurk'ta 4, Metina'da 2 olmak üzere 6 PKK/KCK'lı terörist etkisiz hale getirildi.



Türkiye, Araplara yönelik nefret ve ırkçılık eylemlerini durdurmak için harekete geçti

Türkiye’den ayrıldıktan sonra Midilli sahiline yanaşan göçmenler (DPA)
Türkiye’den ayrıldıktan sonra Midilli sahiline yanaşan göçmenler (DPA)
TT

Türkiye, Araplara yönelik nefret ve ırkçılık eylemlerini durdurmak için harekete geçti

Türkiye’den ayrıldıktan sonra Midilli sahiline yanaşan göçmenler (DPA)
Türkiye’den ayrıldıktan sonra Midilli sahiline yanaşan göçmenler (DPA)

Araplara ve yabancılara karşı nefret ve ırkçılık eylemlerini durdurmaya yönelik bir hamle olarak değerlendirilen bu hareketle, Suriyeli ve diğer mültecilerin Türkiye’de bulunmasına karşı çıkmasıyla tanınan Aykırı Haber sitesi Genel Yayın Yönetmeni Batuhan Çolak gözaltına alındı.

Aykırı sitesinde dün yer alan haberde, Çolak’ın dün sabah saatlerinde gözaltına alındığı ve sağlık kontrollerinin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü bilgisi verildi.

Çolak’ın gözaltı nedeni açıklanmadı.

Batuhan Çolak, bir kadın avukata cinsel saldırı suçundan yargılandığı davada iyi hal indirimi ile 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Türkiye’deki Suriyeli ve yabancı mültecilere yönelik düşmanlığı ve ırkçılığıyla tanınan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, gazeteci Çolak’ın gözaltı kararına tepki gösterdi.

Benzeri görülmemiş bir artış

Türkiye’de sosyal medya üzerinden yapılan yoğun provokasyon, Suriyeli mültecileri hedef alarak başlayan ve Arap vatandaşları ve turistleri de kapsayacak şekilde genişleyen saldırılarla eşi benzeri görülmemiş bir artış gösterdi.

Konu, İstanbul’da Faslı bir turistin taksici tarafından dövülerek öldürülmesi, Trabzon’da Kuveytli turist Muhammed Raşid El-Ajmi’nin dövülmesi ve bazı Yemenli ve Mısırlılara yönelik saldırılara kadar ulaştı.

Birkaç gün önce, hükümet ‘ülkenin demografik olarak işgaline’ son vermediği takdirde, Ekim ayından itibaren Türkiye genelinde yabancıları hedef alacağını açıklayan Müdafaa Hareketi’nin sosyal medya hesabının yönetenlerden Rauf Köse gözaltına alındı.

Müdafaa Hareketi, ÖZGÜR DER’in Cumartesi günü İstanbul Saraçhane’de düzenlediği ırkçılık karşıtı mitingi provoke etmişti.

sxdf
Geçen ay Yunanistan ile Türkiye arasındaki sınır bölgesinde yakalanan göçmenler (AFP)

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Müdafa Hareketi’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımla ilgili, ‘Kanunlara uymamaya tahrik’ suçundan soruşturma başlattı.

Başsavcılık tarafından yapılan açıklamada, “Adı geçen sosyal medya adresinin kullanıcıları, organizatörleri ile tüm bileşenlerinin tespiti için ilgili kolluk birimlerine gerekli talimatlar verilmiştir” denildi.

Müdafa Hareketi’nin bildirisinde şu ifadelere yer verilmişti;

“Ekim ayından itibaren istanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Antalya, Mersin, Adana, Hatay, Samsun, Gaziantep illerimiz başta olmak üzere ülkemizin demografik olarak işgal, kültürel olarak istila edilişine karşı milli cemiyetler tarafından Milli Müdafaa mitingleri düzenlenecektir.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ağustos ayında yaptığı bir konuşmada, insan kaçakçılarına karşı alınan tedbirleri içeride ve sınır hattında artırdıklarını dile getirdi.

Erdoğan konuşmasında ayrıca şunları söyledi;

“Yılbaşından bu yana 143 bin düzensiz göçmenin ülkemize girişini engelledik. Kaçak olarak ülkemizde bulunan veya suça bulaşanları da tespit ediyor ve süratle sınır dışı ediyoruz. Tarihimizde, kültürümüzde, inancımızda yeri olmayan ırkçılık ve yabancı düşmanlığının toplumumuza sirayet etmesine izin veremeyiz. Asırlardır mazlum ve mağdurların sığınağı olmuş devletimizin tertemiz siciline birkaç kendini bilmezin leke sürmesine göz yumamayız.”

Son dönemde yabancıları ve Arap turistleri hedef alan, önce İstanbul’da yoğunlaşan, daha sonra diğer şehirlere yayılan ırkçı saldırılara ilişkin şikayetler arttı.

Hükümetin, Mart ayı sonunda yapılması planlanan yerel seçimlerden önce uygulamaya başladığı tedbirlerle bağlantılı olarak, ikamet şartlarını ihlal eden binlerce sığınmacı sınır dışı edildi.


İstanbul'da kaydı bulunmayan Suriyeliler için süre uzatımı olmayacak

(AA)
(AA)
TT

İstanbul'da kaydı bulunmayan Suriyeliler için süre uzatımı olmayacak

(AA)
(AA)

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı, başka illerde kayıtlı olmalarına rağmen kendilerine tanınan sürede İstanbul'dan ayrılmadığı tespit edilen geçici koruma kapsamındaki Suriyelilere 24 Eylül Pazar gününden itibaren ilgili yaptırımların uygulanacağını bildirdi.

Göç İdaresi Başkanlığının açıklamasında, İstanbul Valiliğince 28 Temmuz 2023'te yapılan duyuruda, il dışında kayıtlı olmalarına rağmen halihazırda İstanbul'da bulunan geçici koruma kapsamındaki Suriye uyruklu yabancıların 24 Eylül 2023'e kadar kayıtlı oldukları illere dönmeleri gerektiğinin belirtildiği hatırlatıldı.

Geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin 24 Eylül Pazar gününe kadar kayıtlı oldukları illere dönmek üzere İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğüne başvurmaları halinde kendilerine yol izin belgesi verileceği aktarılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

Bu süre uzatılmayacaktır. 24 Eylül 2023 itibarıyla Valiliğimiz tarafından yapılacak denetimlerde, İstanbul'da yasal kalış hakkı olmadığı halde kendilerine tanınan süre sonunda ilimizden ayrılmadığı tespit edilen geçici koruma kapsamındaki Suriye uyruklu yabancılar, Geçici Barınma Merkezlerine alınarak, kayıtlı oldukları illerde kalmaları amacıyla 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve Geçici Koruma Yönetmeliği kapsamında idari yükümlülükler getirilerek öngörülen yaptırımlar uygulanacaktır.

Açıklamada, 6 Şubat'taki depremlerden etkilenen illerden gelen ve kendilerine daha önce yol izin belgesi verilen geçici koruma kapsamındaki Suriye uyruklu yabancıların ise ikinci bir duyuruya kadar İstanbul'da kalışlarına izin verileceği duyuruldu.


Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Malezya Başbakanı Enver'den ayrımcılığa karşı ortak açıklama

(AA)
(AA)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Malezya Başbakanı Enver'den ayrımcılığa karşı ortak açıklama

(AA)
(AA)

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu'na katılmak üzere New York'ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Malezya Başbakanı Enver, "Müslümanlara ve Kutsallarına Karşı Artan Nefret, Hoşgörüsüzlük, Ayrımcılık ve Şiddet Eylemleri"ne ilişkin ortak açıklama yaptı.

BM Genel Kurulu'nun 78. Oturumunun Üst Düzey Oturumu marjında 20 Eylül'de New York'ta bir araya gelindiği anımsatılan ortak açıklamada, başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok yerinde Müslümanlara ve kutsallarına karşı artış eğilimindeki nefret, hoşgörüsüzlük, ayrımcılık ve şiddet eylemlerinin ürkütücü boyutlara ulaştığı derin bir endişeyle ifade edildi.

Müslümanlara yönelik yabancı düşmanlığı, olumsuz profilleme, önyargıyla şekillenen,
karakterize olan yeni bir ırkçılık biçiminin ortaya çıktığı kaydedilen açıklamada, İslam İşbirliği Teşkilatının 21 Eylül'de New York'ta düzenlenecek Yıllık Koordinasyon Toplantısı'nda, Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakılmasının önlenmesi konusunun görüşüleceği belirtildi.

Terörizm ve şiddete varan aşırıcılığın, herhangi bir din, millet, medeniyet veya etnik grupla ilişkilendirilemeyeceği ve ilişkilendirilmemesi gerektiği vurgulanan açıklamada, 15 Mart'ın "İslam Karşıtlığıyla Mücadele Uluslararası Günü" kabul edilmesi hakkındaki 76/254 sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararının kabulü memnuniyetle karşılandı.

"Bu tür eylemlerin barış için bir tehdit oluşturduğunun altını çiziyoruz"

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin 53. oturumu sırasında, Kur'an-ı Kerim'e yönelik tekrarlanan saygısızlıklarla kendini gösteren kasıtlı ve aleni dini nefret eylemlerindeki endişe verici artışın tartışıldığı ve kutsal kitapların yakılmasını dini nefret olarak tanımlayan kararın kabul edildiği acil oturumun da memnuniyetle karşılandığı aktarılan açıklamada, BM Genel Kurulu'nun 25 Temmuz'da kabul ettiği "Nefret Söylemiyle Mücadelede Dinler ve Kültürler Arası Diyalog ve Hoşgörünün Teşvik Edilmesi"ne ilişkin kararı anımsatıldı.

Bu kararın, dinleri veya inançları temelinde kişilere yönelik her türlü şiddet eylemini ve dini sembollerine, kutsal kitaplarına, ibadet yerlerine, dini mekanlarına ve mabetlerine yönelik eylemleri uluslararası hukuka aykırı olarak nitelediği vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:

İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyinin 31 Temmuz 2023 tarihli 18. Olağanüstü Oturumu'nda kabul edilen ve İslam'ı karalama kampanyasının yoğunlaşmasının yanı sıra İslam dininin sembollerine karşı şiddet, yabancı düşmanlığı eylemleri ve bunlarla bağlantılı hoşgörüsüzlüğün kışkırtılmasından duyulan endişeyi ifade eden kararı hatırlatarak, dini nefret, ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı niteliğindeki bu tür eylemlerin barış için bir tehdit oluşturduğunun ve şiddet kültürünü teşvik ettiğinin altını çiziyoruz.

"Saldırganlığı teşvik eden popülist söylemleri en güçlü şekilde kınıyoruz"

"Son dönemde bazı Avrupa ülkelerinde ifade özgürlüğü kisvesi altında Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakıldığı olayların yanı sıra İslam'a ve Müslümanlara yönelik istismar, nefret söylemi ve saldırganlığı teşvik eden popülist söylemleri en güçlü şekilde kınıyoruz" ifadesi kullanılan açıklamada, şu değerlendirmelere yer verildi:

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin 16/18 sayılı kararının tam ve etkili bir şekilde uygulanması için en üst düzeyde siyasi taahhüdün temel rolünü bir kez daha hatırlatıyor ve devletleri, din veya inanca dayalı şiddete teşvikin suç sayılmasının önemine özel dikkat göstermeye ve hesap verilebilirliği temin etmeye yönelik acil adımlar atmaya teşvik ediyoruz. Dinler ve inançların zenginliğini ve insan haklarına saygıya dayalı bir hoşgörü ve barış kültürünü teşvik etmek amacıyla küresel diyaloğu canlandırmaya yönelik güçlendirilmiş çabalar hakkındaki 76/254 sayılı Birleşmiş Milletler kararında yer alan çağrıyı yineliyor, hükümetler de dahil olmak üzere ilgili tüm paydaşlara, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve nefret söyleminin uluslararası insan haklarına uygun olarak ele alınmasına yönelik çabaları artırmaları yönünde çağrıda bulunuyoruz.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan Yahudi Toplumu Çatı Kuruluşları temsilcilerini kabul etti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan Yahudi Toplumu Çatı Kuruluşları temsilcilerini kabul etti
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan Yahudi Toplumu Çatı Kuruluşları temsilcilerini kabul etti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan Yahudi Toplumu Çatı Kuruluşları temsilcilerini kabul etti

Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kuruluna katılmak üzere New York'ta bulunan Erdoğan, Türkevi'nde temaslarını sürdürüyor.

Erdoğan, Amerikan Yahudi Toplumu Çatı Kuruluşları temsilcileri ile bir araya geldi. Görüşme basına kapalı gerçekleşti.


Hazine ve Maliye Bakanlığı, Bakan Şimşek'in arkadaşına arazi satıldığı iddialarını yalanladı

Mehmet Şimşek (AA)
Mehmet Şimşek (AA)
TT

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Bakan Şimşek'in arkadaşına arazi satıldığı iddialarını yalanladı

Mehmet Şimşek (AA)
Mehmet Şimşek (AA)

Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın sosyal medya hesabından, bir gazetede yer alan "Milyarlık arazi Şimşek'in dostuna" başlıklı habere ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, habere konu olan ihalenin gerçekleştiği tarihin 13 Nisan 2023 olduğu belirtilerek, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in söz konusu tarihte Bakanlık görevini icra etmediği gibi Türkiye'de de bulunmadığı bildirildi.

Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in bakanlığa atandığı ilk gün olan 4 Haziran'da Bakanlığın birimleri ile bağlı kurum ve kuruluşların üst düzey bürokratlarına net bir talimat verdiğine işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

Bakan Şimşek, bu talimatıyla 'Mezardan babam çıkıp gelse dahi benim akrabalarım ya da arkadaşım olduğunu ifade eden hiç kimseye kamuda ayrıcalık tanınmayacaktır.' ifadesini açıkça belirtmiştir. Bu yaklaşım, Hazine ve Maliye Bakanı'mız Sayın Mehmet Şimşek'in geçmiş 11 yıllık bakanlığı döneminin net bir duruşudur. Bu çerçevede, bir fotoğraf karesi ve zorlama bir ifadeyle 'arkadaşı olduğu için bu araziyi aldı' imasıyla yapılan bu haber kesinlikle doğru değildir. Bir fotoğraf karesiyle oluşturulmak istenen algı gazetecilik etiğine de aykırıdır. Ayrıca, haberi yapan gazeteci bizi arayıp haberin doğru olup olmadığını sormamıştır. Gazeteciliğin en temel unsuru olan 5N1K kuralına uyulmadan sadece 'çamur at izi kalsın' mantığıyla yapılan bu haber gazetecilik değildir. Bu gazeteci, masa başında kendi hikayesini yazarak bilinçli bir şekilde kamuoyunu yanıltma yoluna gitmiştir. Bu haberi kaynağına sormadan yapan gazeteci hakkında gerekli hukuki süreç başlatılacaktır.


Fransız dergisi Historia: Atatürk'ün izinden giden Erdoğan, Kemalist mirası dünya görüşüne göre yeniden yazıyor

Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)
Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)
TT

Fransız dergisi Historia: Atatürk'ün izinden giden Erdoğan, Kemalist mirası dünya görüşüne göre yeniden yazıyor

Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)
Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)

Dora Mengüç

Fransa'da yayımlanan tarih dergisi Historia son sayısında Türkiye'nin 100. yılından hareketle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü kapağına taşıdı. Dergi "1923-2023. Atatürk adıyla anılan Mustafa Kemal'in yarattığı Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılı" başlığını attı. Atatürk için "Türklerin Babası" yorumu yaptığı Eylül 2023 sayısının kapağında "Yüz yıl önce Atatürk modern Türkiye'yi inşa etti" ifadesini kullandı.

Independent Türkçe

Historia son sayısının neredeyse tamamını ayırdığı Atatürk ile ilgili yazarlar ve akademisyenlerin çeşitli görüş ve eleştirilerine yer verdi, "Moderni yaratan adamın gidişatına ve eylemine bakıyoruz" diyerek kuruluşunun 100. yılını kutlacak Türkiye Cumhuriyeti'nin dünden bugüne gelişim ve değişimini ele aldı.

(Wikipedia)
(Wikipedia)

Fransız tarih dergisi "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'si Cumhuriyetin 100. yılını kutlarken Historia, 'Türklerin babası' Atatürk olarak bilinen vesayet sahibi Mustafa Kemal'e geri dönüyor" ifadelerine yer verdi. Dergide yer alan yazıların sorduğu sorular Türkiye'nin dünü ile bugünü arasındaki yola işaret ediyor:

Atatürk, büyük bir reformcu olarak hem Türkleşmiş hem de Batılılaşmış ülkesini moderniteye sağlamlaştırdı. 1920'deki aşağılayıcı Sevr Antlaşması'ndan sonra Türk milleti nasıl inşa edildi? Kemal'in politikası nasıl belirleyici oldu? Simgenin arkasındaki adam kimdi? Bu mirasa Türk devletinin şu anki başkanı tarafından sorgulanmasına rağmen neden hala sahip çıkıldığını anlamak için en iyi uzmanlar tarafından yazılmış aydınlatıcı bir rapor sunuyoruz"

Atatürk'e övgü ve yergi

Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih içindeki varlığı ile "Kırılgan Kemalist Miras", "Modern Türkiye'nin mucidi Atatürk", "Kartların Ustası Atatürk", "Batı'ya doğru", "Otoriter Cumhuriyetçi", "Sorumlu ama suçlu değil", "İslam gözetim altına alındı", "Efsanenin arkasında", "Avrupalılar Atatürk bilmecesiyle karşı karşıya" ve "Türk yüzyılı hayali" gibi faklı başlık ve konular altında Atatürk'ü inceleyen yazıların yayımlandığı dergide Gazi'ye yönelik övgüler kadar sert eleştiriler de yer alıyor. 

"Batılılaşmış Türkiye'nin temelini attı"

Historia'daki "100 yıl önce Atatürk modern Türkiye'yi icat etti" başlıklı yazıda Mustafa Kemal Atatürk'ün batılılaşmış Türkiye'nin temellerini attığı anımsatılıyor. "Dünya savaşının sonunda ve asırlık bir rejimin çöküşünde, Osmanlı ordusunda görev yapan genç bir subay, Müttefiklere karşı galip geldi ve hem “Türkleşmiş” hem de Batılılaşmış yeni bir Türkiye'nin temellerini attı" cümlelerine yer veriliyor. 

(Wikipedia)
(Wikipedia)

Mustafa Kemal Atatürk'ün reformcu kişiliği ön plana çıkartılıyor. Türkiye'nin Sevr Anlaşması'ndan Lozan'a uzanan kuruluş yolculuğu ise şu cümlelerle özetleniyor:

Küçük bir ordunun lideri olan Kemal, buradan itibaren Tarihin gidişatını tersine çevirecek ve 1923'te ilan edilen, yeni Cumhuriyet'in çok daha lehine olan yeni bir barış anlaşmasını dayatacaktır" 

Anıtkabir vurgusu, "diktatör" ve "popüler tarikat" benzetmeleri

Historia dergisinde Le Monde gazetesinde de makalelerine yer verilen Fransız gazeteci Marc Semo'nun "Modern Türkiye'nin mucidi Atatürk" başlıklı makalesinde ise Anıtkabir için "Ankara'da resmi ziyaretler için zorunlu uğrak yer" ifadesi kullanılıyor. 

PeyzaX
(PeyzaX)

Lenin ve Mao'ya dair büst ve portreler kendi ülkelerinde kaybolurken Atatürk için durumun tam tersi olduğunun altı çiziliyor, bununla birlikte Türkiye'de Gazi'ye yönelik ilgi "popüler tarikat" olarak yorumlanıyor:

Sade gri taş bir bina, Atatürk'ün - 'Türklerin babası', daha doğrusu Meclis tarafından kendisine 1934'te verilen 'Türk-baba' unvanının mozolesi - Ankara'nın eski merkezine hakim... Ve Atatürk'ün zorunlu uğrak yeri olmaya devam etmekte. Resmi ziyaretlerde tüm devlet başkanları veya yabancı hükümet temsilcileri buraya geliyor. 2017'de 'Atatürk'ün biyografisi' kitabının yazarı Fabrice Monnier, 'Dünya tarihindeki benzersiz bir gerçek, ortadan kaybolmasının üzerinden yarım yüzyılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, bir diktatörün hayattayken olduğu gibi neredeyse aynı resmi ve popüler tarikata bağlı olmaya devam etmesi' diye belirtiyor. Lenin ve Mao'nun büst ve portreleri kendi ülkelerinde neredeyse yok oldu. Atatürk'ün heykelleri hala Türk kasaba ve köylerinde, her yerde duruyor. Sivil kıyafetli veya üniformalı portreleri tüm resmi binalarda asılı. Jakoben modelden esinlenerek Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinde laik bir cumhuriyet kuran general, her yerde varlığını sürdürüyor.

"Büyük reformcu aşağılayıcı Sevr Antlaşması'ndan sonra Türk milletini nasıl inşa etti?"

Historia dergisinin ele aldığı konulardan biri de Türkiye'nin Lozan Antlaşması'na giden yolda neler yaşadığı ile alakalı:

1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu sonsuz görünüyordu. Ancak Sevr Antlaşması (1920) ile mağlup edilen bu ülkenin fiilen ortadan kalkacağı öngörülüyordu.  Atatürk daha sonra 1923 Lozan Antlaşması ile geçerli olan Türkiye sınırlarını zorla yeniden çizecekti"

Cumhuriyetin kuruluşuna "sancılı doğum" benzetmesi

Historia dergisindeki "Batıya doğru!" başlıklı makalede ise Mustafa Kemal'in hantal Osmanlı hanedanından kurtulduğu, yeni toplum projesini açıklarken, ülkenin dindarlarını dehşete düşürdüğü yorumuna yer veriliyor. 

Wikipedia
(Wikipedia)

Cumhuriyetin ilanı ise "sancılı doğum" diye niteleniyor:

Genç general Mustafa Kemal, Türk direnişinin örgütleyicilerinden biriydi. Türkiye'de modernlik çağı 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilanıyla başlamıştır. 12 milyon Türk vatandaşını şaşırtan sancılı bir doğum... Bu 'Yukarıdan devrim', popüler bir kahraman ve benzersiz bir stratejist olan Kemal'in izinden giden bir grup üst düzey subay ve birkaç ilerici entelektüel tarafından istendi ve dayatıldı

Aynı yazıda Atatürk için "Temelde anti-komünist olmasına rağmen, Rus Bolşeviklerle ittifak kurarak onlardan silah ve mühimmat almakta bir an için tereddüt etmiyor" değerlendirmesi yapılıyor.

"1919'dan 1922'ye kadar Yunan işgalcilere karşı yürütülen çatışma sırasında, Lozan Antlaşması ve modern Türk devletinin kuruluşuyla sonuçlanan 'bağımsızlık savaşı' esnasında Mustafa Kemal, pragmatizmin sayısız örneğini verdi" ifadesi dikkat çekiyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün İslam ile ilgili ilişkisi hakkında  "Ülkenin yeni lideri, dini milliyetçi amaçlar için kullandıktan sonra, 1924'ten sonra onu nasıl susturacağını da biliyordu" yorumuna yer verilen "İslam gözetim altına alındı" başlıklı yazıda ise Atatürk'ün din ile bağlantısının günümüzde de tartışmalı bir konu olduğu iddia ediliyor:

Atatürk'ün genelde din, özelde ise İslam'la bağlantısı hala tartışmalı bir konu. Bazıları için Cumhuriyetin kurucusu, ateşli bir uygulayıcı olmasa da yine de İslam'ın simgelerine özel bir önem veren  inançlı bir Müslümandı. Bazıları için ise Mustafa Kemal bir agnostik, hatta bir ateistti; yalnızca dinin siyasi yaşamdaki yaygınlığına karşı mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumdaki dini inançları yok etmeye de çalışıyordu"

Atatürk'ün güvendikleri...

Eylül ayı sayısının büyük bölümünü Mustafa Kemal Atatürk'e ayıran Historia dergisinde, Gazi'nin silah arkadaşlarıyla ilişkisi de ele alınıyor. 

(Atatürk Ansiklopedisi)
(Atatürk Ansiklopedisi)

Atatürk'ün hem askeri hem siyasi kariyeri boyunca İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak'a güvenebildiği öne sürülüyor:

Kurtuluş Savaşı'nın (1919-1922) Türk kahramanları, üç büyük şahsiyeti, Mustafa Kemal Atatürk ve onun neredeyse bambaşka egoları olan iki baş teğmeni Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü'dür. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin yenilgiyi teyit etmesi üzerine Mustafa Kemal, Suriye'yi İngilizlere karşı savunan 7. Osmanlı Ordusu'nun komutanlığını yaptı. 1938'deki ölümüne kadar en yakın işbirlikçileri olacak diğer iki subayla da bu cephede yakın ilişki kurdu. Onlar da kendisi gibi Harp Okulu mezunu Fevzi ve İsmet'tir. Her ikisi de çok dindar olsalar da, dindar olmasalar da, Osmanlı İmparatorluğu'nun haritadan silinme tehlikesi altında batılılaşması gerektiği yönündeki inancını paylaşıyorlardı"

Atatürk ve Osmanlı

Fransız dergisi Historia'da Atatürk ile ilgili ele alınan konulardan biri de Osmanlı Hanedanı ile kurduğu ilişki üzerine:

Mustafa Kemal'in siyasi emelleri, Ekim 1918'de, mütareke arifesinde VI. Mehmed'e yazdığı bir mektupta gün yüzüne çıktı. Genç general, Savaş Bakanı olma arzusunu dile getiriyordu. Sultan, siyasete bu girişi reddederek, Mustafa Kemal'in gelecekteki kararlarına damgasını vuracak bir düşmanlığı serbest bıraktı. Mehmed'in kendisini ölüm cezasına çarptırmasının ardından Kemal, 1299'dan bu yana imparatorluğu yöneten Osmanlı hanedanına 1922'de son vermekte hızlı davrandı

Erdoğan selefinin izinde

Atatürk'ün anısının günümüzde Türk hukuku tarafından korunduğunu belirten Historia dergisi,  25 Temmuz 1951'de "Atatürk'e karşı işlenen suçlara ilişkin kanun" çıkarıldığını hatırlatıp şu ifadeleri kullanıyor: 

Özellikle, anısına alenen hakaret eden veya küfreden herkesin bir ila üç yıl hapis cezasına çarptırılma riskiyle karşı karşıya olduğunu şart koşuyor... Bu nedenle, onun yaşam tarzı ve maceraları hakkındaki bilgiler ancak 1938'deki ölümünden sonra filtrelenmeye başladı

Dergi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden gittiğini ancak bunu aynı anlamda yapmadığı tespiti yapıp şu ifadeyi kullanıyor:

Erdoğan, selefinin izinden giderek, -ancak aynı anlamda olmasa da- yeni bir ulusal anlatı inşa etmeye çalışıyor. Erdoğan, üçüncü cumhurbaşkanlığı zaferine dayanarak 29 Ekim'de Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılını büyük bir tantanayla kutlamayı planlıyor. Ancak Atatürk'le ilişkileri de aynı derecede çelişkili: Hilafeti ortadan kaldıran ve laikliği kuran kâfiri aşağılasa da, milleti yaratan generale hayran kalmaya devam ediyor. Dolayısıyla Erdoğan, Kemalist mirasın bir parçası ve onu kendi dünya vizyonu ışığında yeniden yazıyor. Böylece Atatürk tarafından müzeye dönüştürülen Ayasofya, 2020 yılında yeniden ibadete açılmış ve Erdoğan, buradaki ilk büyük namazı kutlamak için Lozan Antlaşması'nın yıl dönümü olan 24 Temmuz'u seçmişti.

Independent Türkçe 


Dışişleri Bakanlığından, Süleymaniye'deki Arbat Havalimanı'na yapılan İHA saldırısına ilişkin açıklama

(AA)
(AA)
TT

Dışişleri Bakanlığından, Süleymaniye'deki Arbat Havalimanı'na yapılan İHA saldırısına ilişkin açıklama

(AA)
(AA)

Dışişleri Bakanlığı, Süleymaniye'deki Arbat Havalimanı'na yapılan İHA saldırısı hakkında, "Türkiye, hem Irak Merkezi Hükümetinden hem IKBY makamlarından PKK ve uzantılarını terör örgütü olarak tanımasını ve terörizmle samimi ve somut şekilde mücadele etmesini beklemektedir" açıklaması yaptı.

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Irak'ta, PKK terör örgütü ve uzantılarının özellikle ülkenin kuzeyinde yoğunlaşan terör faaliyetlerinin ve bilhassa Suriye ile Irak arasında oluşturulan terör koridorundaki hareketliliğin yakından izlendiği belirtildi.

Süleymaniye'de bulunan Arbat Havalimanı'nda 18 Eylül'de meydana gelen patlamayla ilgili gelişmelerin dikkat çekici olduğuna işaret edilen açıklamada, "Patlama esnasında, KYB'ye bağlı 'Terörle Mücadele Grubu' mensuplarının PKK/YPG'li teröristlerle birlikte talim yapmakta oldukları anlaşılmaktadır. Bu gelişme, KYB’ye bağlı bazı güvenlik unsurlarının terör örgütü üyeleriyle işbirliğini açıkça ortaya koymuş olması bakımından vahimdir" ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi:

Yaşanan bu son olayla, terör örgütünün halkını adeta rehin aldığı Süleymaniye’ye yönelik tedbirlerimizin ne denli isabetli olduğu da bir kez daha teyit edilmiştir. Türkiye, hem Irak Merkezi Hükümetinden hem IKBY makamlarından PKK ve uzantılarını terör örgütü olarak tanımasını ve terörizmle samimi ve somut şekilde mücadele etmesini beklemektedir.


Aliyev, BM Genel Kurulu'ndaki hitabı dolayısıyla Erdoğan'a teşekkür etti

İlham Aliyev (AA)
İlham Aliyev (AA)
TT

Aliyev, BM Genel Kurulu'ndaki hitabı dolayısıyla Erdoğan'a teşekkür etti

İlham Aliyev (AA)
İlham Aliyev (AA)

Azerbaycan Cumhurbaşkanı, X hesabından yaptığı paylaşımda şunları kaydetti:

Aziz kardeşim. BM Genel Kurulu'ndaki hitabınızda Azerbaycan'a verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum. Her zaman olduğu gibi bugün de kardeş Türkiye Azerbaycan'ın yanındadır ve hak davamıza destek veriyor. Azerbaycan ve Türkiye iyi günde de kederli anlarda da daima birliktedir. Uluslararası kuruluşlarda her zaman birbirimizin haklı tutumlarını savunuyoruz. Şuşa Beyannamesi ile ilişkilerimiz stratejik müttefiklik seviyesine yükseldi. Siz de ben de Azerbaycan'ın Ulusal Lideri Haydar Aliyev'in kardeşliğimizin sembolü olan 'tek millet, iki devlet' sözlerini daima hatırlayarak Azerbaycan ile Türkiye arasındaki sarsılmaz birliği yeni zirvelere taşıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu'ndaki hitabında "Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ, Azerbaycan toprağıdır. Bunun dışında bir statünün dayatılması asla kabul edilmeyecektir. Ermeniler dahil herkesin Azerbaycan topraklarında barış içinde yan yana yaşaması öncelikli hedefimiz olmalıdır. 'Tek millet, iki devlet' şiarıyla hareket ettiğimiz Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü korunma yönünde attığı adımları destekliyoruz" ifadelerini kullanmıştı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüştü

(AA)
(AA)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüştü

(AA)
(AA)

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Türkevi'nde gerçekleştirilen, uluslararası ve bölgesel meselelerin ele alındığı kabulde, iki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler ile İsrail-Filistin ihtilafıyla ilgili son gelişmeler görüşüldü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabulde, Türkiye'nin İsrail ile enerji, teknoloji, inovasyon, yapay zeka ve siber güvenlik alanlarında ortak çalışmalar yapabileceğini belirterek, barışın egemen olduğu bir dünya için hep birlikte çalışılması gerektiğini söyledi.

Görüşmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MİT Başkanı İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç eşlik etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabulün ardından sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "BM 78'inci Genel Kurul temaslarımız kapsamında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir görüşme gerçekleştirdik. İstişarelerimiz ülkemiz ve bölgemiz için hayırlara vesile olsun" ifadelerini kullandı.

 


Cumhurbaşkanı Erdoğan: BM Güvenlik Konseyi, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: BM Güvenlik Konseyi, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Eylül 2023'te Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78. oturumuna hitap ediyor (Reuters)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıktığını, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline geldiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurul Salonu'nda BM'nin 78. Genel Kurulu görüşmelerinde katılımcılara hitap etti.

Konuşmasına salondakileri selamlayarak başlayan Erdoğan, BM 77. Genel Kurul Başkanlığını tamamlayan Csaba Körösi'yi tebrik etti, BM 78. Genel Kurul Başkanlığını devralan Dennis Francis'e başarılar diledi.

Güven ve dayanışma içerikli bir temayla toplanan 78. Genel Kurul'un tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Dünyamızın geleceği konusunda, geçtiğimiz yıl burada yaptığımız değerlendirmelere kıyasla daha iyimser bir tablo çizmek maalesef mümkün değildir. Karşımızdaki fotoğraf; küresel ölçekte giderek daha fazla, daha karmaşık, daha tehlikeli sınamalarla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Kendi ülkemin güneyinde, kuzeyinde, doğusunda ve batısında pek çok çatışma, savaş, insani kriz, siyasi çekişme ve sosyal gerilim yaşanıyor. Küresel ekonomik sorunlarla birleşerek sürekli büyüyen bu sınamalarla baş etmek her geçen gün daha da zorlaşıyor."

Avrupa'nın doğu sınırlarında yaşanan savaşın, yol açtığı insani trajediye ilave olarak ekonomiden güvenliğe, enerjiden gıda güvenliğine her alanda ciddi sorunlar ortaya çıkardığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Suriye ile Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde vekalet savaşlarının aracı haline dönüştürülen terörizm, kırılganlığı hızla artan uluslararası güvenlik iklimine onarılamaz zararlar veriyor. Küresel güçlerin ihtiraslarını kullanarak büyüyen terör örgütlerinin faaliyet alanları, teknolojik gelişmeler ile kötüleşen sosyo-ekonomik şartlardan da istifadeyle adeta bir salgın gibi geniş coğrafyalara yaygınlaşıyor. Yabancı karşıtlığı, ırkçılık ve İslam düşmanlığının yeni bir krize dönüşme emareleri, son bir yıldır endişe verici boyutlara ulaştı."

"Kara gününde ülkemize gösterilen dostluk, bizler için önemli bir teselli kaynağıdır"

Erdoğan, dünyanın hangi köşesinde yaşanırsa yaşansın, iklim değişikliği ve buna bağlı doğal afetlerin artık günlük hayatın bir gerçeği haline geldiğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Türkiye, 6 Şubat sabahı, gerek büyüklüğü, gerek etkilediği alan itibarıyla, Sayın Genel Sekreter'in ifadesiyle 'yüzyılın en büyük doğal afetlerinden biriyle' karşı karşıya kaldı. BM dahil uluslararası toplumun yardım çağrımıza ivedilikle verdiği cevabın samimiyetini, fedakarca sergilenen çabaları ve ülkemize sağlanan cömert desteği unutmamız mümkün değildir. 50 binden fazla insanını kaybettiği, 850 bin yapının kullanılamaz hale geldiği, milyonlarca insanı barındıran şehirlerin adeta yerle yeksan olduğu bu kara gününde ülkemize gösterilen dostluk, bizler için önemli bir teselli kaynağıdır."

Dünyanın 100'ü aşkın ülkesinden Türkiye'nin yardım çağrısına destek verenlere, ülke ve millet adına teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremin yaralarını sarmak, şehirleri bir an önce ayağa kaldırmak için çalışmaların yoğun bir şekilde sürdürüldüğünü aktardı.

"Libyalı kardeşlerimizi de yalnız bırakmayacağız"

Libya'da, fırtına ve selin ağır yıkımlara ve can kayıplarına yol açtığını hatırlatan Erdoğan, "Felaketin ardından Türkiye olarak 10 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği, binlerce kişiden hala haber alınamadığı Libya'ya yardım için hemen harekete geçtik. İlk etapta 3 gemi ve 3 uçakla 567 personelin yanı sıra yüzlerce araçtan, binlerce ton iaşe, barınma ve sıhhi malzemeden oluşan yardımları bu ülkeye gönderdik." dedi.

Türk sivil toplum kuruluşlarının da kendi imkanlarıyla bölgedeki çalışmalara katıldığını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünyanın neresinde bir mağdur, mazlum varsa yanında yer alan bir ülke olarak Libyalı kardeşlerimizi de yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Dost ve kardeş ülkelerin de Libya halkına yardım için seferber olacağına inanıyorum. Ülkemiz gibi şiddetli bir depremle sarsılan Faslı kardeşlerimize de geçmiş olsun dileklerimi buradan iletiyorum." ifadelerini kullandı.

"Güvenlik Konseyi 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir"

Genel Kurulun bu yılki temasının Türkiye'nin hedefleriyle birebir örtüştüğünü görmekten memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Cumhuriyetimizin 100'üncü yılında hayata geçirmeye başladığımız 'Türkiye Yüzyılı' vizyonumuz, bu örtüşmenin en somut ifadesidir. Küresel adaletsizlikleri ortadan kaldıran, ekonomik eşitsizliklerin üzerine giden, barış, güvenlik, istikrar ve refah üreten, etkili, kapsayıcı ve insanlığı kucaklayıcı, velhasıl tüm insanlığın hayrına bir uluslararası sistemin tesisi çağrımız giderek daha çok yankı buluyor. Genel Sekreter Sayın Guterres'in geçtiğimiz günlerde yaptığı, 'İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan kurumların bugünün dünyasını yansıtmadığı' tespitine katılıyoruz. Bu tespit, bizim 'Dünya 5'ten büyüktür' çağrımızı ifade ediyor. Güvenlik Konseyi, artık dünya güvenliğinin teminatı olmaktan çıkmış, 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir. Kıbrıs'ta yaşanan son hadiseleri, bu içi boşalmış, adalet ve güven telkin etmeyen kurumsal yapının bir tezahürü olarak değerlendiriyoruz. Barış ve istikrarın güçlendirilmesine yönelik sayısız inisiyatife öncülük etmiş bir ülke olarak, Sayın Guterres'in 'Barış için yeni gündem' oluşturulması çağrısına önem veriyoruz. Bu anlayışla, Rusya-Ukrayna savaşının başından beri 'savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz' teziyle hem Rus hem Ukraynalı dostlarımızı masada tutmaya gayret ediyoruz. Savaşın, Ukrayna'nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü temelinde, diplomasi ve diyalogla sona erdirilmesine yönelik çabalarımızı artırarak sürdüreceğiz."

"İnsani köprünün bir şekilde idamesi için temaslarımız sürüyor"

Türkiye'nin, BM ile birlikte başlattığı Karadeniz Girişimi'yle dünya piyasalarına 33 milyon ton tahıl ürünü sevk edilmesini sağlayarak küresel açlık krizi tehlikesinin önüne geçtiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şahsi gayretlerimiz neticesinde girişim 3 kez uzatıldı ancak girişimin 17 Temmuz itibarıyla çıkmaza girmesi dünyayı yeni bir krizle yüz yüze bıraktı. Küresel açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan coğrafyalara uzanan bu insani köprünün bir şekilde idamesi için temaslarımız sürüyor." diye konuştu.

Öncelikle Afrika ülkelerine 1 milyon ton tahılın sevkini öngören planı bu bakımdan önemsediklerini ifade eden Erdoğan, "Amacımız; çevremizdeki çatışma ve ihtilaflar karşısında dünya barışına ve refahına mümkün olan en büyük katkıları sunmaktır." ifadesini kullandı.

Artık 13'üncü yılına giren Suriye'deki insani trajedinin, köken ve inanç fark etmeksizin, bölgedeki herkesin hayat şartlarını daha da zorlaştırdığını ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, Suriye'nin hem siyasi birliğini, hem sosyal bütünlüğünü, hem de ekonomik yapısını tehdit eden gelişmelere karşı ilkeli, yapıcı ve adil tutum ortaya koyan yegane ülke konumunda bulunduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Güneyimizdeki krizin, halkın meşru beklentilerini karşılayacak kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümle sona erdirilmesi, giderek daha önemli hale geliyor." dedi.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıkıcı etkisinin Suriye'de de kendini gösterdiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Özellikle kuzeybatı Suriye'de, zaten sıkıntılı olan insani durum, daha da kötüleşmiştir. Tam da böyle bir dönemde, Birleşmiş Milletlerin bölgedeki sınır-ötesi insani yardım operasyonunun kesintiye uğraması talihsiz bir gelişmedir. Türkiye olarak, Suriye'nin kuzeyinde zor şartlarda hayat mücadelesi veren 4 milyonu aşkın insanı, elbette kaderine terk etmeyeceğiz. Sınırlarımız ötesinde inşasına öncülük ettiğimiz konutlar tamamlandıkça, sığınmacıların buralara geri dönüşü hızlanacaktır. Ancak, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine en büyük tehdit, bu ülke üzerinde hesabı olan güçlerin güdümündeki terör örgütlerine verilen açık destektir. Bir yandan PKK-PYD terör örgütünün, diğer yandan mezhep ayrışması üzerinden organize edilen radikal grupların cenderesi altında bunalan Suriye halkı, isyan noktasına gelmiştir. Nitekim, son dönemlerde bunun çeşitli sonuçları ortaya çıkmaya başladı."

Konuşmasında, Irak'ın karşı karşıya olduğu iç ve dış sınamaları aşmak için samimi bir çaba içinde olduğunu belirten Erdoğan, "Biz, Irak'ın siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü, yeniden imar çalışmalarını tahkim eden, ülkeyi oluşturan unsurlar arasında ayrım gözetmeyen bir anlayışla hareket ediyoruz. Bölge ülkeleri olarak hayata geçireceğimiz Kalkınma Yolu projesiyle, inşallah bölgesel entegrasyonu daha da güçlendireceğiz." diye konuştu.

"Bölgede her başları sıkıştığında DEAŞ bahanesine sarılanların oyunları artık ifşa olmuştur." ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"DEAŞ'la, fiilen en büyük mücadeleyi vermiş, bu örgüte en büyük kayıpları yaşatmış ve sorunun önündeki, arkasındaki gerçekleri çok iyi bilen bir ülke lideri olarak açık konuşmak istiyorum. Suriye ve Irak başta olmak üzere, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahel'de kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için DEAŞ ve benzeri örgütleri paravan olarak kullananların riyakarlıklarından bıktık, usandık. Bu bölgelerdeki tehdit sadece DEAŞ değildir. Asıl tehdit, vekalet savaşlarının aracı olarak kullanılmak üzere beslenen, palazlandırılan terör örgütleridir, paramiliter gruplardır, paralı askerlerdir ve kim daha yüksek fiyat verirse onlara çalışan kimi yerel unsurlardır. Karşımızdaki bu gerçeğe rağmen, sırf kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için terör örgütleriyle çalışmaya devam eden ülkelerin, terörden ve bununla bağlantılı sorunlardan şikayet etmeye hakkı yoktur.

Böyle bir dünyada, ister çatışma bölgesinin hemen yanında yer alsın, ister çok uzakta okyanuslarla çevrilmiş bir karada yaşasın, hiç kimse güvende değildir. İşte bunun için diyoruz ki; Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde dünyanın güvenliğini, huzurunu, refahını sağlamakla görevli kurumları hızla yeniden yapılandırmalıyız. Coğrafyasıyla ve demografisiyle, dünyadaki tüm kökenleri, inançları, kültürleri temsil yeteneğine sahip bir küresel yönetim mimarisi inşa etmeliyiz. Netice olarak, tüm kalbimizle bir kez daha diyoruz ki; dünya 5'ten büyüktür, daha adil bir dünya mümkündür."

"Hak ve hukuka saygı gösterilmesiyle mümkündür"

Türkiye'nin, kendi bölgesinden başlayarak, çeşitli sorun alanlarına ilişkin yaklaşımlarını da paylaşan Erdoğan, "Doğu Akdeniz'in barış, refah ve istikrarın egemen olduğu coğrafyaya dönüşebilmesi, ancak tüm tarafların hak ve hukukuna saygı gösterilmesiyle mümkündür. Bizim kimsenin hakkında gözümüz yoktur, kimsenin de haklarımızı yok saymasına müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz." dedi.

Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının 60'ıncı yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, Kıbrıs Türk tarafının, Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunması için daima samimi gayret gösterdiğini vurguladı.

Bu çözümün artık federasyon modeli temelinde gerçekleşemeyeceğinin, herkesin kabul ettiği bir gerçek olduğunu dile getiren Erdoğan, "Uluslararası toplumu bunu kabullenerek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığını tanımaya, bu ülkeyle diplomatik, siyasi ve ekonomik bağlar kurmaya davet ediyoruz. Ada'daki Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nden de sergilemekle mükellef olduğu tarafsızlığa titizlikle riayet etmesini bekliyoruz. Zaten itibarı zedelenen bu gücün, Kıbrıs'ta yeni bir itibar kaybıyla karşı karşıya kalmasını istemeyiz." ifadelerini kullandı.

"Nihai bir çözüme kavuşturulabilmesiyle mümkündür"

Türkiye'nin, köklü tarihi ve gönül bağlarına sahip olduğu Yemen'deki durumun kendilerini derinden yaraladığını belirten Erdoğan, bu sorunun en kısa sürede, Yemen'in milli birliği ve toprak bütünlüğü içerisinde çözüme kavuşturulmasının en büyük temennileri olduğunu söyledi.

Mısır'la ilişkilere de değinen Erdoğan, "Mısır'la bir müddet durağan seyreden ilişkilerimizi, her alanda geliştirmeye başladığımız bir döneme girdik. Bu yeni dönemde işbirliklerimizi karşılıklı fayda temelinde ilerletmeye kararlıyız." diye konuştu.

Erdoğan ayrıca, Orta Doğu'ya kalıcı barışın gelebilmesinin ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulabilmesiyle mümkün olduğunu kaydetti.

"Filistin halkını ve devletini, uluslararası hukuk temelinde meşru haklarına kavuşması yolunda verdikleri mücadelede desteklemeyi sürdüreceğiz." diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bir kez daha tekrarlayacak olursak, 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti hayata geçirilmeden, İsrail'in de aradığı huzuru ve güveni bulabilmesi zordur. Bu çerçevede, Kudüs'ün, özellikle de Harem-i Şerif'in tarihi konumuna saygı gösterilmesinin takipçisi olmaya devam edeceğiz."

Türkiye'nin Balkanlarla, kökleri tarihe dayanan güçlü siyasi, ekonomik ve insani bağları bulunduğuna işaret eden Erdoğan, Avrupa'nın bu kritik bölgesinde istikrarın sağlanması, anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözülmesi için ikili, bölgesel ve uluslararası platformlarda yoğun çaba gösterdiklerini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Son dönemde gerginleşen Kosova ve Sırbistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için yürütülen süreçleri aktif şekilde destekliyoruz." ifadesini kullandı.

AB ile ilişkiler

AB ile ilişkilere de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bölgesel ve küresel sınamaların giderek giriftleşen yapısı, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesine, her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Avrupa Birliği'nden beklentimiz, uzun süredir ihmal ettiği ülkemize yönelik yükümlülüklerini süratle yerine getirmeye başlamasıdır. Özellikle Türkiye'ye yönelik sergilenen ikircilikli tavırların artık bir son bulması gerekiyor."

Latin Amerika ve Karayipler coğrafyasının, Türkiye'nin insani dış politikasının tüm unsurlarını harekete geçirdiği, dostluk bağlarının her geçen gün kuvvetlendiği bir diğer bölge olduğunu aktaran Erdoğan, gelecek dönemde bu ilişkileri, Türkiye-Latin Amerika ve Karayipler Ortaklık Politikasına dönüştürmeyi hedeflediklerini dile getirdi.

Kuruluşunun 60. yıl dönümünde Afrika Birliği'nin, Kıta'nın kendi kaderini eline alıp ayağa kalkmasının abidevi bir sembolü olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Afrika'nın sorunlarına Afrikalı çözümler" bulma iradesiyle başlayan sürecin, dünyanın en önemli kalkınma projelerinden biri haline dönüştüğünü vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

"Özellikle yürüdüğü bu yolda Afrika'ya eşlik etmek amacıyla, Kıta'yla dostluk bağlarımızı stratejik ortaklıkla taçlandırdık. Afrika Birliği'nin, bizim de çok güçlü destek verdiğimiz G20 üyeliğini memnuniyetle karşıladık. Bununla birlikte, Sahel Bölgesi'nin ciddi siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik sınamalarıyla yüzleştiği bir gerçektir. Son dönemde sıkıntılı günler yaşayan Nijer'in en kısa zamanda anayasal düzene, demokratik bir yönetime kavuşmasını ümit ediyoruz. Nijer'e yapılacak herhangi bir askeri müdahalenin, bu ülkeyle birlikte bölgenin tamamını daha derin bir istikrarsızlığa sürükleme riski vardır."

Erdoğan, Yeniden Asya Girişimlerinin, ata yurdu Asya ile ilişkileri karşılıklı yarar ve ortak öncelikler temelinde daha da ileri taşıma iradelerinin sembolü haline geldiğini söyledi.

Güney Kafkasya'da barışın, huzurun ve işbirliğinin tesisi yolunda önlerinde tarihi bir fırsat bulunduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu fırsatı değerlendirmek için Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkilerini ve tam normalleşmeyi hedefleyen bir süreç başlattık. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşme sürecini başından beri destekledik. Ancak Ermenistan'ın, bu tarihi fırsatı yeterince değerlendiremediğini görüyoruz. Ermenistan'ın başta Zengezur Koridoru'nun açılması olmak üzere verdiği sözleri yerine getirmesini bekliyoruz. Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ, Azerbaycan toprağıdır. Bunun dışında bir statünün dayatılması asla kabul edilmeyecektir. Ermeniler dahil herkesin Azerbaycan topraklarında barış içinde yan yana yaşaması öncelikli hedefimiz olmalıdır. 'Tek millet, iki devlet' şiarıyla hareket ettiğimiz Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü korunma yönünde attığı adımları destekliyoruz."

"Rohinga Müslümanlarına yardım elini uzatmış bir ülkeyiz"

Orta Asya ülkeleriyle işbirliğini güçlendirdiklerini vurgulayan Erdoğan, Türk Devletleri Teşkilatı'nın, bölgesel ve küresel düzeyde giderek daha etkin bir aktör haline dönüşmesinden memnuniyet duyduklarını ifade etti.

Yarım asırdır zor günler yaşayan Afgan halkının, siyasi saiklerden bağımsız olarak, çok ciddi insani yardıma ve desteğe ihtiyacı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ülkedeki geçici hükümetin, toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde temsil edildiği kapsayıcı bir yönetime dönüşmesi, Afganistan'ın önünü açacak ve uluslararası alanda olumlu karşılık bulacaktır. Güney Asya'da bölgesel huzurun, istikrarın ve refahın önünü açacak bir diğer gelişme de Keşmir'de ihtiyaç duyulan adil ve kalıcı barışın, Hindistan ve Pakistan arasında diyalog ve işbirliği yoluyla tesisi olacaktır. Türkiye olarak bu yönde atılacak adımlara desteğimizi sürdüreceğiz. Çin'in toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı duyduğumuzu, her fırsatta altını çizerek ifade ediyoruz. Bununla birlikte, güçlü tarihi ve insani bağlarımızın olduğu Uygur Türkleri'nin hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla ilgili hassasiyetimizi dile getirmeyi ve gündemde tutmayı sürdüreceğiz. Myanmar ve Bangladeş'te zor şartlarda yaşayan Rohinga Müslümanlarına ilk günden itibaren yardım elini uzatmış bir ülkeyiz. Yerlerinden edilmiş durumdaki Rohingaların anavatanlarına güvenli, gönüllü, onurlu ve kalıcı şekilde dönüşleri sağlanana kadar kendilerine olan desteğimiz devam edecek."

"2030'da sıfır açlık sloganından, maalesef giderek uzaklaşıyoruz"

Erdoğan, gündemlerindeki önemi bir küresel sınamanın da enerji güvenliği olduğunu belirterek, Türkiye'nin son 20 yıldır enerji alanında gerçekleştirdiği yatırımlar sayesinde kendi enerji güvenliğini sağlama yönünde önemli mesafe aldığını bildirdi.

Çalışmalarını enerjiyi bir çatışma unsuru olmaktan çıkarma ve kullanımını ortak fayda temelinde teşvik etme yönünde yoğunlaştırdıklarını vurgulayan Erdoğan, şunları dile getirdi:

"Bu doğrultuda, Doğu Akdeniz'den Hazar Havzası'na, Karadeniz'den Balkanlar'a kadar geniş bir coğrafyada enerji alanında işbirliği ruhunu ve dayanışmayı ön plana çıkarmak için mücadele ediyoruz. Türkiye ulaştırma alanında da üzerinden veya çevresinden geçecek tüm projelere destek verebilecek jeopolitik konuma sahiptir. Teknolojik yenilikler, küresel ve bölgesel sınamaları çözmemiz için fırsat olarak değerlendirilmeli, rekabet gücünü artıracak bir koz olarak görülmemelidir. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin en önemli başlıkları arasında yer alan '2030'da sıfır açlık' sloganından, maalesef giderek uzaklaşıyoruz. Doğrusu biz, açlığı 21'inci yüzyılda hala çözüme kavuşturulamamış bir sorun olarak kabullenmekte zorlanıyoruz. Dünyanın bu kadar geliştiği, refahın bu kadar arttığı bir çağda, 735 milyon kişinin açılıkla boğuşmasının hiçbir izahı olamaz. Uzaya turistik yolculuk için yüz milyonlarca dolar harcanırken, Afrika'dan Asya'ya milyonlarca insan bir lokma yiyecek ekmek dahi bulamıyorsa, hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz."

"Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanını imzaladık"

Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin hayata geçirilmesi için tüm ülkeleri güçlü irade sergilemeye davet eden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

"Kalkınma yardımları konusunda dünyanın en cömert ülkeleri arasında yer alan Türkiye'nin bu çağrıyı yapma hakkı olduğuna inanıyoruz. İklim değişikliğine bağlı küresel sıcaklık artışının 1,5 santigrat dereceyle sınırlı tutulabilmesi giderek zorlaşıyor. Bunun şartlarından biri, kalkınmakta olan ülkelerin çabalarının finansal ve teknolojik olarak desteklenmesidir.

'Gıda güvenliği' iklim değişikliğinden etkilenen alanların başında geliyor. Su ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik doğru politikalar ve yatırımlar geliştirip uygulamalıyız. Çocuklarımıza, bilinçsiz tüketimden doğan kirliliğe boğulmuş ve doğal kaynakları tüketilmiş bir dünyayı miras bırakamayız. Bu anlayışla, daha yaşanabilir ve adil bir dünya vizyonuyla, eşim Emine Erdoğan'ın himayesinde ülkemizde başlattığımız Sıfır Atık Hareketi'ni, Birleşmiş Milletlerde 105 ülkenin ortak sunuculuğunda kabul edilen kararla küresel boyuta taşıdık. Dün Türkevi'nde Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanını imzaladık. Sıfır Atık hedeflerimizin, iklim değişikliğiyle mücadeleye ve sürdürülebilir kalkınma çabalarına önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Buradan tüm ülkeleri, uluslararası kurumları ve sivil toplum kuruluşlarını Sıfır Atık Hareketine destek vermeye davet ediyorum."

"Nefret söylemi, kutuplaşma ve ayrımcılık sızlatmadık vicdan bırakmıyor"

Erdoğan, özellikle gelişmiş ülkelerde bir virüs gibi yayılan ırkçılık, yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığının artık tahammül edilemeyecek seviyelere ulaştığını dile getirerek, şöyle konuştu:

"Masum insanların maruz kaldığı nefret söylemi, kutuplaşma ve ayrımcılık, dünyanın dört bir köşesinde sızlatmadık vicdan bırakmıyor. Ne yazık ki pek çok ülkede popülist siyasetçiler, bu tehlikeli akımları teşvik ederek ateşle oynamayı sürdürüyor. Avrupa'da Kur'an-ı Kerim'e karşı düzenlenen menfur saldırılara, ifade özgürlüğü maskesi altında izin vererek eylemleri teşvik eden zihniyet, esasen kendi eliyle kendi geleceğini karartmaktadır. Türkiye olarak, Birleşmiş Milletler, AGİT ve İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere tüm platformlarda İslam düşmanlığıyla mücadeleye yönelik girişimleri desteklemeye devam edeceğiz. Hangi inanca mensup olursa olsun, kutsallara saldırıyı kabullenmeyen tüm dostlarımızı da mücadelemize omuz vermeye davet ediyorum."

"Aileye sahip çıkmak, insana ve tüm insanlığın istikbaline sahip çıkmak demek"

Her birine birkaç cümleyle temas etmeye çalıştığı tüm bu meydan okumalarla mücadelenin herkesin ortak sorumluluğu olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu sorumluluğu ancak etkin işbirliği, dayanışma ve insani değerlere sıkı sıkıya sahip çıkarak yerine getirebiliriz. Maalesef son dönemde insanı insan yapan kadim değerler, çok ağır saldırı altındadır. Doğrudan insanı, insanın fıtratını, geleceğini ve sosyal bünyeyi tehdit eden bu saldırıların hedefinde öncelikle aile vardır. Bu bakımdan aileye ve aile müessesesine sahip çıkmak, insana ve tüm insanlığın istikbaline sahip çıkmak demektir. Giderek artan küresel dayatmalar karşısında tüm dostlarımızı aile müessesesinin korunmasında hassasiyet göstermeye çağırıyorum. Bu sene 100'üncü yılını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti olarak herkes için barış, refah, güvenlik yönünde, tüm insanlığın yararına adımlar atmayı sürdüreceğiz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 78'inci toplantısında yapılacak çalışmaların, küresel işbirliği ve dayanışma ruhunu güçlendirmesini temenni ediyorum."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının sonunda, 6 Azerbaycan vatandaşının şehit edilmesine ilişkin "Ermenistan-Azerbaycan arasındaki son olumsuz gelişmeyi kesinlikle kınıyorum ve bölgedeki gelişmelerin süratle sona ermesini temenni ediyorum." dedi.

Notlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu'na hitap etmek üzere eşi Emine Erdoğan ile  yürüyerek  görüşmelerinin yapılacağı Genel Kurul Salonu'na geldi. 

Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını Genel Kurul’da dinledi. Emine Erdoğan’ın yakasına taktığı ay yıldızlı broş dikkati çekti.

Erdoğan'ın konuşması sırasında kullandığı, "Dünya 5'ten büyüktür ve daha adil bir dünya mümkündür" ifadesi salondakiler tarafından alkışladı.