Mısır’daki kilise yangını nedeniyle birçok ülkeden dayanışma mesajı https://turkish.aawsat.com/home/article/3816901/m%C4%B1s%C4%B1r%E2%80%99daki-kilise-yang%C4%B1n%C4%B1-nedeniyle-bir%C3%A7ok-%C3%BClkeden-dayan%C4%B1%C5%9Fma-mesaj%C4%B1
Mısır’daki kilise yangını nedeniyle birçok ülkeden dayanışma mesajı
Ebu Sefein kilisesinde çıkan yangının oluşturduğu hasardan bir kesit (DPA)
Kahire’nin batısındaki Ebu Sefein kilisesinde dün sabah meydana gelen ve 41 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan yangın nedeniyle birçok ülke Mısır ile dayanışma mesajı verdi.
Ürdün Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı, ‘acı verici’ olayın kurbanları için taziye dileklerinde bulundu.
Bakanlık Sözcüsü Heysem Ebu Ful, Ürdün’ün Mısır hükümeti ve halkıyla dayanışmasını belirterek, Amman’ın yaralılara şifa dileğini iletti.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Mısır hükümeti, kardeş halkı ve bu trajik kazada hayatını kaybedenlerin ailelerine en içten taziye dilekleri sunuldu.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’ye taziye mesajı gönderdi.
Abbas mesajında, “Bu trajik kaybın üzüntüsünü paylaşıyor, hükümetinize, kardeş halkına ve kurbanların ailelerine en derin taziyelerimizi sunuyoruz” ifadelerine yer verdi.
Bahreyn de Mısır hükümetine taziyelerini iletti ve Mısır liderliği, hükümeti ve halkıyla dayanışmasını vurguladı.
Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Sisi’ye taziye mesajı gönderdi ve mesajında yaralılara şifa ve Mısır’ın güvenlik, ilerleme ve istikrarı sürdürmesini diledi.
Berri, İskenderiye Kıpti Ortodoks Patrikhanesi Papası 2. Tawadros ve St. Mark Makamı Patriği’ne de başsağlığı mesajları gönderdi.
Kanada’nın Kahire Büyükelçisi Louis Dumas Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Bugün Ebu Sefein Kilisesi’nde meydana gelen trajedinin ardından Mısır’a en içten taziyelerimi sunuyorum. Kalbimiz sevdiklerini kaybedenlerle birlikte” ifadelerini kullandı.
Rusya’nın Kahire Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada, “Ebu Sefein Kilisesi’nde çıkan ve çok sayıda kişinin ölümüne neden olan yangın nedeniyle Mısır hükümetine, halkına kurbanların ailelerine ve yakınlarına en içten taziyelerimizi sunar ve yaralılara acil şifalar dileriz” denildi.
Fransa’nın Kahire Büyükelçiliği de yangında hayatını kaybedenlerin ailelerine taziye ve yaralılara acil şifa dilekleri ifade etti.
Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi ise, bu acı olayda Mısır ile dayanışmalarını ve krizi kontrol altına almak için aldığı önlemlere tam desteklerini belirtti.
Şam-SDG sorunsalı: Çetrefilli müzakereler, sınırların ötesine sıçrayacak bir savaşın patlak vermesi korkusu ve sıfır sonuçhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5195639-%C5%9Fam-sdg-sorunsal%C4%B1-%C3%A7etrefilli-m%C3%BCzakereler-s%C4%B1n%C4%B1rlar%C4%B1n-%C3%B6tesine-s%C4%B1%C3%A7rayacak-bir
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şeraa (sağda) ve SDG Başkomutanı Mazlum Abdi, Şam’da SDG'yi devlet kurumlarına entegre etmeyi öngören bir anlaşma imzalarken, 10 Mart 2025 (AFP)
Şam-SDG sorunsalı: Çetrefilli müzakereler, sınırların ötesine sıçrayacak bir savaşın patlak vermesi korkusu ve sıfır sonuç
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şeraa (sağda) ve SDG Başkomutanı Mazlum Abdi, Şam’da SDG'yi devlet kurumlarına entegre etmeyi öngören bir anlaşma imzalarken, 10 Mart 2025 (AFP)
Sobhi Frangieh
Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği bölgelerin ve Suveyda’nın hariç tutulduğu parlamento seçimlerinden bir gün sonra ve ABD’nin arabuluculuğunda SDG lideri Mazlum Abdi başkanlığındaki SDG heyetinin Suriye hükümetiyle yeni bir müzakere turu yapmak üzere Şam’a gelmesinden birkaç saat önce 6 Ekim Pazartesi günü Halep'in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde SDG ile Suriye hükümeti güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
Suriye hükümeti, gayri resmi kanallardan, çatışmanın SDG tarafından başlatıldığını ve Suriye hükümeti güçlerinin Şeyh Maksud mahallesi yakınlarında konuşlu olduğu noktaya arkadan erişebilmek için kazılmış bir tünel keşfedildiğini açıkladı. Açıklamada tünelin havaya uçurulduğu ve mahallelere giden sınır kapılarının kapatıldığı, ancak SDG’nin hükümet güçlerini hedef almak için üyelerini sivillerin arasına konuşlandığı belirtildi. Buna karşın SDG de gayri resmi kanallardan yaptığı açıklamada, çatışmayı başlatanın Suriye hükümeti olduğunu ve sınır kapılarının kapatılmasına karşı protesto eden sivilleri hedef aldığını söyledi.
SDG, Halep'teki Seyfe d-Devle mahallesini havan toplarıyla hedef aldı. Ayrıca Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin çevresindeki yerleşim bölgelerini de hedef aldı ve çatışmalar çıktı. Çatışmalarda her iki tarafta da kayıplar verirken yaralanan sekiz sivil er-Razi Hastanesine kaldırıldı. Çatışmalardan saatler sonra, iki taraf ateşkes anlaşmasına vardı ve durum yavaş yavaş normale döndü. Suriye hükümeti, bir tanesi hariç, iki mahalleye giden sınır kapılarını kapalı tutmaya devam etti.
Taraflar arasındaki şiddetli çatışma hem SDG hem de Suriye hükümeti için zayıf bir nokta olarak kabul edilen bir bölgede meydana geldi. SDG'nin bu bölgeye ikmal hatları bulunmuyor. Suriye hükümeti ise iki mahallenin bir yerleşim bölgesinde yer aldığını ve SDG'nin bu mahalleleri hedef almaya devam etmesi halinde çatışmanın sivil kayıplara yol açacağını biliyor. Bu yüzden her iki taraf da kayıpları önlemek için ateşkese vardı. Bununla birlikte her iki taraf da 7 Ekim Salı günü yapılan toplantıda müzakere konumlarını güçlendirmek amacıyla birbirlerine askeri güçlerini sergiledi. Toplantı, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulama mekanizmalarının tartışılmasından, iki taraf arasında ateşkesin konuşulmasına kaydı. Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kusra, Şam’da Abdi ile yaptığı görüşmenin ardından, iki tarafın ‘Suriye’nin kuzeyi ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaşmaya vardığını ve bu anlaşmanın derhal uygulanacağını’ söyledi. Ancak toplantılar, iki taraf arasında mart ayında imzalanan anlaşmanın pratik uygulaması konusunda önemli bir ilerleme sağlamadı.
İki taraf arasındaki şiddetli çatışma hem SDG hem de Suriye hükümeti için zayıf nokta olarak kabul edilen bir bölgede meydana geldi.
Pazartesi günü patlak veren çatışma taraflar arasındaki ilk çatışma olmasa da 10 Mart’ta varılan anlaşmadan sonra yaşanan en şiddetli çatışmaydı. Öncesinde Deyrizor çevresinde ve Suriye'nin kuzeyindeki temas bölgelerinde bazı seyrek çatışmalar yaşanmıştı. İki taraf arasında zaman zaman yaşanan çatışmalar, Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin çevresinde uzun süreli çatışmalarla sonuçlandı ve bu çatışmaların amacına dair birçok soru işareti yarattı. Bunlar, iki taraf arasındaki müzakere koşullarını iyileştirmek için askeri güç gösterisinde bulunma girişimleri mi, yoksa herkesin kaçınmaya çalıştığı ve bölgesel ve uluslararası ülkelerin önlemek için arabuluculuk yaptığı bir savaşın habercisi mi? Bu savaşın Suriye, bölge ve uluslararası güvenlik üzerindeki etkileri hakkında da birtakım sorular var.
Karmaşık müzakereler
Mazlum Abdi ile Suriye hükümeti arasında Şam'da yapılan görüşmelerde, özellikle geçtiğimiz mart ayında yapılan anlaşmada belirlenen son tarih yaklaşırken iki taraf arasındaki çıkmazı sona erdirmek için somut adımlar konusunda herhangi bir anlaşmaya varılamadı. Topyekûn askeri çatışma ihtimali her zamankinden daha fazla gündemdeyken, bu durum özellikle endişeye yol açıyor. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı bilgilere göre ABD, iki tarafı anlaşmazlıklarını çözmeye ikna etmeye çalıştı, ancak tarafların önümüzdeki haftalarda anlaşmanın kısmi olarak uygulanması için seçenekleri incelemek üzere fikir birliğine ulaşmalarına rağmen sonuç alınamadı. Ancak, SDG içinde Şam ile varılabilecek anlaşmaların niteliği konusunda iç karışıklıklar sürerken, SDG'nin Suriye'de yönetişim şeklinde askeri ve siyasi etkisini, bunun ademi merkeziyetçiliğe dayalı olması şartıyla, güvence altına almak mümkün görünmüyor. Şam ile SDG arasında anlaşmaya varılmasını engelleyen bir diğer faktör de SDG içinde siyasi müzakerelere girmektense askeri bir çözümü tercih eden tarafların olması.
ABD ‘nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, gazetecilere yaptığı açıklamada, 7 Ekim Salı günü Şam'da Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi ile ‘harika’ görüşmeler yaptığını söyledi. Şara ve Abdi ile ateşkes konusunda anlaştığını ve Şara ile 10 Mart’ta imzalanan anlaşmanın uygulanmasını görüştüğünü belirten Barrack, “Her şey doğru yönde ilerliyor” dedi. Buna karşın Türkiye tarafından dün yapılan açıklamalar, müzakere sürecinde herhangi bir ilerleme kaydedilmediğini gösterdi. Türkiye Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Suriye hükümeti ile SDG arasındaki çatışmanın tırmanması halinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) müdahale edebileceği belirtildi. TSK’nın Suriye ordusu ile ortak bir askeri operasyon yürütmeye hazır olduğu vurgulanan açıklamada, SDG'nin Suriye ordusuna entegre olması için son tarihin bu yılın sonu olduğuna dikkat çekildi.
Şam ile SDG arasında anlaşmaya varılmasını engelleyen bir diğer faktör de SDG içinde siyasi müzakerelere girmektense askeri bir çözümü tercih eden tarafların olması.
SDG, özellikle ABD tarafının Şam ile müzakere sürecinde esneklik gösterilmesi gerektiğine dair sayısız sinyal vermesiyle birlikte müzakere sürecinde mümkün olan her yolla bazı siyasi ve askeri kazanımlar elde etmek istiyor. Bu sinyallerin en sonuncusu, 6 Ekim Pazartesi günü ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Amiral Brad Cooper, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack ve SDG lideri Abdi ile örgütün diğer üst düzey isimleri arasında yapılan toplantıda verildi. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla'dan aktardığı bilgilere göre Amiral Cooper, SDG ile Şam arasında güvenlik anlaşmalarının çözülmeye başlanması gerektiğini vurguladı. Zira bu, Washington'ın önümüzdeki dönemde ABD ile İsrail ve yine ABD ile İran arasında yeni gerilimler yaşanması durumunda Suriye'de mümkün olduğunca sükunetin sağlanması yönündeki vizyonuyla uyumlu. Washington ayrıca, yabancı uyruklu DEAŞ üyelerinin ülkelerine iade edilerek DEAŞ üyelerinin ve ailelerinin kaldığı el-Hol kampı ve hapishanelerle ilgili sorunları bir an önce çözmek istiyor. SDG ise, Şam ile müzakere sürecinde ihtiyaç duyduğu uluslararası siyasi gücü kaybetmesine neden olacağı gerekçesiyle bunu engellemeye çalışıyor. Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre Mazlum Abdi başkanlığındaki SDG heyeti, Amiral Cooper ve Özel Temsilci Barrack ile birlikte salı günü Erbil'e, ardından Şam'a giderek Suriye hükümeti ile görüşmelerde bulundu.
Yine edinilen bilgilere göre SDG, Şam ile yapılan anlaşmaların uygulanmasını sağlamak için Fransız ve Amerikan güçlerinin bölgeye konuşlanması gerektiğini vurguluyor. Bu şekilde SDG, konuyu uluslararası gözetim altında tutuyor ve SDG'nin, uluslararası güçlerin sahada varlığı nedeniyle önceki dönemlerden çok da farklı olmadığını düşündüğü bir dönemde, daha fazla zaman ve müzakereye kapıyı aralıyor. ABD, bölgedeki diğer güçlerin varlığına yanıt vermemiş, ancak SDG'ye, DAEŞ'i yenme misyonu tamamlanana ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu'da barış vizyonu gerçekleştirilene kadar öngörülebilir gelecekte Suriye topraklarında kalacağını bildirmişti.
Washington, anlaşmayı kısmen ve aşamalı olarak uygulamaya çalışmanın Şam ile SDF arasında güven inşa etmek ve anlaşmaların tamamının uygulanmasının önünü açmak için anahtar rol oynayabileceğine inanıyor. Bu nedenle, Deyrizor veya Rakka'nın güvenin tesisinde kilit rol oynayabileceğini düşünüyor. Ancak SDG, Deyrizor’u Suriye hükümetine teslim etmek istemiyor, çünkü bu hamle askeri açıdan SDG'nin Şam ile arasındaki su bariyerini (Deyrizor vilayetini ikiye ayıran Fırat Nehri) kaybetmesine neden olacak. Şam, bu su bariyeri olmadan askeri teçhizat ve personeli cepheye nakletme konusunda avantajlı. Şam, SDG'nin kontrolündeki Deyrizor bölgelerindeki kabileler aracılığıyla da daha fazla insan gücü kazanıyor. SDG, son yıllarda bu bölgelerdeki aşiretleri kendi tarafına çekmeyi başaramamıştı.
Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi (KDSDÖY) Dış İlişkiler Komitesi Eşbaşkan İlham Ahmed, geçtiğimiz eylül ayı sonlarında Al Majalla’ya verdiği röportajda, ABD'nin Deyrizor ve Rakka’dan çekilip bu bölgeleri Suriye hükümetine devretme talebinde bulunduğu iddialarını yalanladı, ancak aynı röportajda SDG’nin devlet kurumlarına entegrasyonu konusunda görüşmelerin sürdüğünü söyledi. Deyrizor ile başlanması önerisi olduğunu ve bu konunun Deyrizor sakinleriyle görüşüldüğü belirten Ahmed, Bölgede bir yerel konsey var. Yerel konsey, bölgedeki aşiretlerin liderleri ve ileri gelenleriyle birlikte bu konuyu görüşüyor. Bu konularda aydınlara da danışılıyor ve Deyrizor çevresinde yapılan görüşmelerden haberdarlar” ifadelerini kullandı.
Doğu Fırat sorununu çözmek için iç ve bölgesel baskı altında olan Şam ise, SDG’ye güç ve yeteneklerini gösterme baskısı uyguluyor. Ekim ayı başında, Deyrizor’da SDG ve Suriye hükümeti bölgeleri arasındaki altı geçiş noktasını kısa süreliğine kapatarak, iki taraf arasındaki sivil ve ticari hareketliliği felç etti. Şam, bölgedeki sivillere kapatmanın güvenlik nedenleriyle yapıldığını söyledi ve bu, Suriye hükümeti mevzilerine büyük takviye kuvvetlerin gelmesiyle aynı zamana denk geldi. Kapatma ve takviye kuvvetler, Şam’ın SDG’ye verdiği mesajlar olarak yorumlanabilir ve Halep’te meydana gelen çatışma da iki taraf arasındaki çifte mesaj olarak yorumlanabilir. Her iki taraf da müzakere pozisyonunu güçlendirmek için askeri gücünü göstermeye çalışıyor.
SDG, Şam ile yapılan anlaşmaların uygulanmasını sağlamak için Fransız ve Amerikan güçlerinin bölgeye konuşlanması gerektiğini vurguluyor.
Şam’ın DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılımı onaylaması, Şam'a Fırat'ın doğusu sorununu çözmede daha fazla etki sağlayan bir başka siyasi faktör oldu. Bugün SDG, Suriye'de DMUK’un fiili ortağı ve Şam'ın DMUK’tan uzak durması, siyasi ve askeri desteğin SDG'ye yönelmesini sağlıyordu. Şam'ın DMUK’a katılması, hem Washington'daki yetkililer tarafından defalarca kez dile getirilen bir ABD talebi hem de Şam’ın talebiydi. Şam daha önce Halep, İdlib ve El-Badiye (çöl) bölgesinde gerçekleştirilen kara operasyonlarında Washington ile koordinasyon konusunda olumlu bir tutum sergiledi. Suriye tarafı, İçişleri Bakanlığı (Genel Güvenlik) aracılığıyla uluslararası koalisyon tarafından yürütülen operasyonlara katıldı ve Savunma Bakanlığı bu operasyonlara müdahil olmadı. Bu durum, Şam'ın uluslararası koalisyona katılmak için gerekli adımları tamamlaması halinde, Suriye Savunma Bakanlığı'nın (yapı ve organizasyon açısından) operasyonların ana aktörü olmaya hazır olup olmadığı konusunda bazı soru işaretlerini gündeme getiriyor.
CENTCOM Komutanı Amiral Brad Cooper ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Şam'da Suriye Cumhurbaşkanı ile görüşürken, 12 Eylül 2025 (AFP)
Şam ile SDG arasında siyasi ve askeri düzeyde bir mücadele var ve her iki taraf da kendisi ve geleceği için uygun gördüğü kazanımları elde etmeye çalışıyor. SDG, Suriye'nin geleceğinde askeri ve idari nüfuzunu güvence altına almak isterken Şam, Suriye coğrafyasını birleştirmek ve siyasi ve iç adımlarına ağır yük getiren gayri resmi askeri blokların varlığını sona erdirmek istiyor. Ayrıca, söz konusu bloklar, Suriye'nin bazı bölgelerini dış müdahaleye açık tutuyor ve ülkedeki istikrarsızlığı sürdürüyor. Şam ve SDG’nin hedefleri birbiriyle çeliştiği için, anlaşmaya zemin hazırlamak kolay değil. Bu uzun zaman alabilir, fakat bu sorunu çözme yönündeki uluslararası irade, iki taraf arasında anlaşmayı hızlandırmada ve Suriye, bölge ve uluslararası güvenlik için felaketle sonuçlanacak topyekûn bir askeri çatışmaya sürüklenmelerini önlemede olumlu bir rol oynayabilir.
Bölgesel, uluslararası ve içerideki yangınlar
Suriye Cumhurbaşkanı Şara yaptığı açıklamada, Şam ve SDG'nin felaketle sonuçlanacak olmasına rağmen askeri harekata hazırlandığını söyledi. Suriye Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Ahmed Zidan, siyasi müzakerelerin başarısız olması halinde askeri çatışma da dahil olmak üzere tüm seçeneklerin masada olduğunu yineledi. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığına göre Suriye Savunma Bakanlığı, SDG ile cephe hattında bulunan askeri birimlere, iki taraf arasında bir çatışmanın patlak vermesi ihtimaline karşı yüksek alarm durumunda kalmaları talimatını verdi. SDG ise kendi bölgelerinde askeri hazırlıklarını artırdı. Son aylarda, yüzlerce eski rejim üyesinin saflarına katılmaları için kapılarını açan SDG, onları Suriye hükümeti ile cephede görevlendirdi. SDG, Suriye hükümeti ile çatışmaya girilmesi durumunda Arap-Kürt ve aşiret bileşenleri arasında bölünmeler yaşanacağını öngördüğü için böyle bir adım attı. Buna karşın savaşın patlak vermesini önlemek için yoğun uluslararası çabalar devam ediyor. Zira böyle bir durum, Ortadoğu'da istikrarı teşvik etmek için yapılan uluslararası çabalar için zor sonuçlar doğurur. Bu çabaların başında Trump'ın bölgedeki savaşı sona erdirme arzusu geliyor.
Suriye hükümeti için cephedeki zorluk göz önüne alındığında, bölgede SDG ile arasında bir su boşluğu bulunduğu için savaşın Deyrizor’da başlaması olası değil. Öte yandan SDG, Suriye hükümeti ile birlikte savaşmaya hazırlanan Arap aşiretlerinin varlığı nedeniyle cephe hattını tam olarak kontrol edemediği için bu cephenin tehlikesinin farkında. Bu yüzden hem SDG hem de hükümet askeri desteklerini Suriye'nin kuzey cephelerine (Rakka, Tişrin Barajı bölgesi, Deyr Hafir) yoğunlaştırıyor. Askerî açıdan bakıldığında, Tişrin Barajı çevresi her iki taraf için de askeri bir yük olabilir, çünkü SDG yüksek bir bölgede konumlandığından coğrafi koşullar, hükümetin ilerlemesinin önünde engel teşkil ediyor. Suriye hükümetinin bu bölgede üstünlüğü olduğu için SDG'nin Deyr Hafir çevresine doğru ilerlemesi olasılığı bulunmuyor. Savaş cepheleri, her iki tarafın kazanımları açısından dengesiz ve önemli insani kayıplara neden olabilir.
Yerel düzeyde, SDG ile hükümet arasında patlak verebilecek olası bir çatışmanın, bilançosu ağır ve kanlı bir çatışma olacağı tahmin ediliyor. SDG, kendisine öfkeli Arap ve Kürt grupların olmasından dolayı kendi bölgelerinde güvende değil, bu da Suriye hükümetine karşı çatışmalarla birlikte iç çatışmaların da çıkma olasılığını artırıyor. Bununla birlikte SDG’nin kontrolündeki bölgelerde bulunan DAEŞ hücrelerinin de bu fırsatı değerlendirerek SDG’ye veya binlerce DEAŞ militanının tutulduğu hapishanelere saldırılar düzenleyerek DEAŞ’lıların serbest kalmasını sağlamaya çalışmaları bekleniyor. SDG ağır kayıplar vereceği ve bunun da SDG'nin hedefleri ve gelecekte ulaşmak istediği amaçlarla uyumlu olmayan yeni bir gerçeklik yaratabileceği düşünülüyor.
Yerel düzeyde, SDG ile hükümet arasında patlak verebilecek olası bir çatışmanın, bilançosu ağır ve kanlı bir çatışma olacağı tahmin ediliyor. SDG, kendisine öfkeli Arap ve Kürt grupların olmasından dolayı kendi bölgelerinde güvende değil.
Suriye hükümeti de birçok engelle karşılaşacak. İç politikada, SDG ile savaşın önemli insani ve askeri lojistik takviyeleri gerektirmesi nedeniyle, Suriye kıyıları, güney, el-Badiye ve sınır bölgelerinde güvenlik açıkları oluşacak. Bunun yanında özellikle Suriye halkının, bu yıl Suriye kıyıları ve Suveyda’da meydana gelen çatışmaların korkunç sonuçları göz önüne alındığında, Suriye-Suriye çatışmaları sonucu ülkenin yeni bir kanlı felaketi tolere edemeyeceği düşünülürse, siyasi kayıpların da yaşanacağına şüphe yok. Öte yandan yeni bir iç savaş, yatırıma elverişli ortamı, Suriye'ye yönelik uluslararası desteği, Suriye'yi yaptırım listelerinden çıkarma çabalarını zayıflatacak ve yıkılmış ülkenin yeniden inşa ve istikrar döngüsüne girmesinin önünü açacak.
Suriye hükümeti ile SDG arasında bir savaş çıkması durumunda, Fırat Nehri'nin doğusunda askeri üsleri bulunan ABD'nin bu duruma seyirci kalması imkansız gibi görünüyor. Söz konusu üslerin, iki taraf arasındaki savaşın fitilini ateşleyeceği yangından etkilenmemesi mümkün değil. Ayrıca bu yangın, ABD'nin müdahalesinin sınırlarını ve sonuçlarını karmaşık hale getirecektir.
Bu savaş, DEAŞ ile mücadele eden ABD ve DMUK güçlerinin misyonunu da olumsuz etkileyecek. DEAŞ’ın da bu durumu kendi güçlerini yeniden inşa etmek için kullanacağı şüphesiz. Suriye-Irak sınır bölgesindeki kargaşanın yanı sıra, Washington, İran'ın güvenlik kırılganlığını sınır ötesi milisleri aracılığıyla nüfuzunu yeniden kazanmak için kullanmasından korkuyor. ABD ve Batılı ülkelerin, Rusya'nın özellikle hem Hmeymim Hava Üssü’nde hem de Kamışlı Havaalanı’nda halen askeri varlığı olmasından dolayı Suriye'deki güvenlik ve askeri durumun çökmesi halinde Suriye'ye yeniden nüfuz etmesinden duydukları endişe de göz ardı edilmemeli.
Türkiye, SDG ile yüzleşmek için Suriye'ye doğrudan müdahale etmek istememesine rağmen, Suriye hükümetinin doğu Fırat sorununu her ne pahasına olursa olsun çözmesini istiyor. Zira böyle bir müdahale bir yandan Türkiye-ABD ilişkilerini karmaşık hale getirir, diğer yandan Suriye hükümetini zor bir siyasi duruma sokar. Ancak Ankara, iki taraf arasında çatışmaların başlaması ve SDG'yi Suriye ordusuna entegre etmek ve Fırat'ın doğusunun yeniden Şam'ın kontrolüne geçmesi için askeri güçlerini lağvetmek amacıyla yürütülen müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması halinde Suriye hükümetini desteklemek için müdahale edeceği tehdidini defalarca kez dile getirdi. Bu nedenle, SDG'nin Ankara'nın ulusal güvenliğine tehdit oluşturması nedeniyle, Türkiye'nin Şam'ı SDG'ye karşı desteklemek için müdahale etmesi ihtimali göz ardı edilemez.
Washington ve Ankara, Suriye hükümeti ile SDG arasında savaş çıkması durumunda çıkarlarını korumak için müdahale ederse bu gelişme, iki taraf arasındaki ilişkilerde yeni bir gerçeklik yaratarak bölgedeki güç dengesinin değişmesine yol açabilir. Ancak bu durum, her iki tarafın da diplomatik çabalarla çözmeye çalıştığı anlaşmazlıkları daha da karmaşık hale getirir.
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilindeki Ömer Petrol Sahası’nda düzenlenen askeri geçit törenine katılan SDG üyeleri, 23 Mart 2021 (AFP)
Irak ve Lübnan da bu olası savaşın yol açacağı yangından etkilenecektir. Zira Suriye'nin güvenliğindeki herhangi bir bozulma sınırlarında istikrarsızlığa yol açar. Bu kırılganlık hali, İran ve Hizbullah tarafından, ya Suriye'deki nüfuslarını yeniden kazanarak bölgeye kaos getirmek ya da İran silahlarının Hizbullah’a ulaştırılmasını hızlandırmak suretiyle istismar edilecek ve bu da İsrail'in boş durmayacağı anlamına gelecek. Böyle bir durumda İsrail, ulusal güvenliğini koruma bahanesiyle Suriye ve Lübnan'da askeri saldırılar düzenleyebilir.
SDG ile Suriye hükümeti arasındaki savaş, sadece Suriyelileri yıkıma sürüklemeyecek bölgedeki ittifakların istikrarını ve bölgesel güvenliği tehdit eden ve DEAŞ'ı yeniden ön plana çıkarabilecek bir kıvılcım da olacak. Tarafların hiçbiri bu savaşa girmek istemiyor. Bölge ülkeleri ve uluslararası taraflar da bunun olmasını önlemek için çaba sarf ediyor. Ancak, Şam ile SDG arasındaki ara sıra çıkan çatışmalar, müzakerelerdeki konumlarını güçlendirme çabaları bağlamında değerlendirilebilir olsa da bir tarafın yanlış hesap yapması veya taraflar arasındaki yüksek gerginlikle birlikte çıkmaza girilmesi durumunda, kaçınmak istedikleri bu savaşın fitili ateşlenebilir.
Smotrich Gazze anlaşmasını reddetti: Rehinelerin geri dönmesinin ardından Hamas yok edilmelihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5195636-smotrich-gazze-anla%C5%9Fmas%C4%B1n%C4%B1-reddetti-rehinelerin-geri-d%C3%B6nmesinin-ard%C4%B1ndan-hamas-yok
Smotrich Gazze anlaşmasını reddetti: Rehinelerin geri dönmesinin ardından Hamas yok edilmeli
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich (Reuters)
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için varılan anlaşmayı reddettiğini açıkladı. Smotrich, rehinelerin geri dönüşünden sonra Hamas'ın ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
Şarku’l Avsat’ın Ynet haber sitesinden aktardığına göre aşırı sağcı Smotrich, partisinin üyelerinin anlaşmaya karşı oy kullanacağını ifade etti.
Smotrich, “Rehinelerin geri dönmesinden duyduğum sevinçle, yeni nesil terörist liderlerin serbest bırakılmasının sonuçları konusunda duyduğum endişe arasında karışık duygular içindeyim... Bu nedenle kutlamalara katılamayız ve anlaşmaya lehte oy veremeyiz” ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Donald Trump, sosyal medya platformu Truth Social'da İsrail ve Hamas'ın, tüm İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını öngören, ABD tarafından önerilen Gazze anlaşmasının ilk aşamasını imzaladığını duyurdu.
Trump’ın paylaşımında şu ifadeler yer aldı: “İsrail ve Hamas'ın barış planımızın ilk aşamasını imzaladığını duyurmaktan onur duyuyorum. Bu, tüm rehinelerin çok yakında serbest bırakılacağı ve İsrail'in güçlü, kalıcı ve sürdürülebilir bir barışa doğru atılan ilk adımlarda kuvvetlerini kararlaştırılan bir hatta çekeceği anlamına geliyor. Bugün Arap ve İslam dünyası, İsrail, komşu ülkeler ve ABD için büyük bir gün. Bu tarihi ve eşi görülmemiş olayı gerçekleştirmek için bizimle birlikte çalışan Katar, Mısır ve Türkiye'den arabuluculara teşekkürlerimizi sunuyoruz. Tüm övgü barış elçilerine!”
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün, Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını onaylamak için hükümeti bugün toplantıya çağıracağını söyledi. Netanyahu yaptığı açıklamada, “Bugün İsrail için büyük bir gün” dedi.
İsrail Başbakanlık Ofisi, Netanyahu'nun Trump ile görüştüğünü ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasını da içeren Gazze'deki ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ‘tarihi başarısı’ nedeniyle birbirlerini tebrik ettiklerini belirtti. Ofis tarafından yapılan açıklamada, iki tarafın yakın iş birliğini sürdürme konusunda anlaştığı ifade edildi. Netanyahu, Trump'ı Knesset'e konuşma yapmaya davet etti.
Hamas da Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek, İsrail'in geri çekilmesini sağlamak, yardımların girmesine izin vermek ve esir takasını sağlamak için anlaşmaya varıldığını duyurdu. Hareket yaptığı açıklamada, Trump'ı, anlaşmanın garantör devletlerini ve çeşitli Arap, İslam ve uluslararası tarafları İsrail'i anlaşmanın şartlarını tam olarak uygulamaya zorlamaya çağırdı.
Libya Başkanlık Konseyi üyesi, ‘zorlama’ yoluyla ulusal uzlaşmayı reddediyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5195400-libya-ba%C5%9Fkanl%C4%B1k-konseyi-%C3%BCyesi-%E2%80%98zorlama%E2%80%99-yoluyla-ulusal-uzla%C5%9Fmay%C4%B1-reddediyor
Libya Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi, Trablus'taki Libya Yüksek Araştırmalar Akademisi'nde düzenlenen bir konferansa katıldı. (Libya Başkanlık Konseyi)
Libya Başkanlık Konseyi üyesi, ‘zorlama’ yoluyla ulusal uzlaşmayı reddediyor
Libya Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi, Trablus'taki Libya Yüksek Araştırmalar Akademisi'nde düzenlenen bir konferansa katıldı. (Libya Başkanlık Konseyi)
Libya Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi dün, gözlemcilere göre ‘on yıldan fazla bir süredir siyasi ve askeri bölünmelerden mustarip’ olan ülkesinde ‘zorlama’ temelli herhangi bir ulusal uzlaşma çabasını reddetti. Uzlaşma sürecinin Avrupa'nın desteğiyle örtüşen ‘tanıma ve adalet’ temelli olması gerektiğini vurguladı.
El-Lafi, 2022'de Ulusal Uzlaşma için Stratejik Vizyon’un başlatılmasından, Ocak 2023'te Libyalıları ilk kez kendi topraklarında bir araya getiren hazırlık toplantısına kadar bu sürecin aşamalarını gözden geçirdi ve bunu ‘diyalog ve özgürlük atmosferi’ olarak nitelendirdi. El-Lafi bu açıklamaları, başkent Trablus'ta Libya Yüksek Araştırmalar Akademisi tarafından düzenlenen konferansta yaptı.
Avrupa Birliği (AB), kapsamlı bir yaklaşım ve geniş katılım yoluyla ulusal uzlaşmayı desteklemenin, Libya'nın birliğini, barışını ve istikrarını teşvik etme çabalarının merkezinde yer almaya devam ettiğini yineledi.
Geçtiğimiz salı günü uzmanlar, akademisyenler ve Libya sivil toplum temsilcilerinin katıldığı bir konferansta konuşan AB'nin Libya Delegasyonu Başkanı Nicola Orlando, AB'nin çabalarının ‘geçiş dönemi adaleti ve uzlaşmayı sağlamak için yöntemler ve mekanizmalar konusunda ulusal diyaloğu teşvik etmeyi ve böylece tüm Libyalılar için istikrarlı ve güvenli bir geleceğin yolunu açan adil ve kapsayıcı kurumların kurulmasına katkıda bulunmayı amaçladığını’ bildirdi.
Bu yılın başından beri Libya, Afrika Birliği (AfB) ve Birleşmiş Milletler'in (BM) desteğiyle, yeni bir yasa ve doğu ile batı arasında diyaloglar yoluyla ulusal uzlaşma yönünde yoğun adımlar attı. Ancak, parlamentonun ve Başkanlık Konseyi'nin siyasi bölünmesi ve farklı pozisyonları, şu ana kadar somut sonuçların elde edilmesini engelledi.
Bu durum, Libya siyasi çevrelerinde, BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh'in bu yaz önerdiği yol haritasına uygun olarak, Libya toplumunun tüm bileşenlerine kapsamlı bir danışma platformu sağlayacak ‘yapılandırılmış diyalog’ beklentisiyle birlikte ortaya çıktı.
Bu arada Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Muhammed Takala, dün Trablus'ta Birleşik Krallık’ın Libya Büyükelçisi Martin Longden ile yaptığı görüşmede, ‘ülkedeki son siyasi gelişmeleri, siyasi çıkmazı sona erdirmenin yollarını ve Libya halkının isteklerini yansıtan özgür ve adil seçimler yoluyla geçiş aşamalarından çıkmanın yollarını’ ele aldı.
Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Muhammed Takala, Birleşik Krallık’ın Libya Büyükelçisi Martin Longden ile bir araya geldi. (Libya Devlet Yüksek Konseyi)
Takala, Temsilciler Meclisi'nin (TM), DYK'nin egemenlik makamları dosyasını yürütme otoritesinden ayırma girişimi olarak nitelediği duruma yaptığı itiraza ilişkin yorum yapmaktan kaçındı. Ancak buna karşılık olarak salı günü Beni Velid kentinin ileri gelenleri ve kanaat önderlerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmede, ‘ulusal uzlaşı çabalarını desteklemede ve toplumsal dokuyu korumada ileri gelenler ve kanaat önderleri meclislerinin rolünün önemini’ vurguladı. Ayrıca, konseyin bu ulusal bileşenlerle iş birliği ve iletişimin sürdürülmesine önem verdiğini, bunun ülkenin çıkarı ve istikrarı açısından önemli olduğunu ifade etti.
Takala, toplantıda, ‘vilayetlerin kurulması ve ademi merkeziyetçiliğin uygulanması, yerel yönetim kanunu, kanaat önderleri meclisleriyle iş birliği ve koordinasyonu güçlendirme yolları, resmî kurumlar ile sosyal bileşenler arasındaki güven ve istişare köprülerini güçlendirmeye katkıda bulunmak için bir iletişim komitesinin oluşturulması ile ilgili konuların görüşüldüğünü’ söyledi.
Diğer yandan Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe salı günü, Kuzey Zaviye, Merkez Zaviye ve Bir el-Ganam adlı üç yeni belediyenin kurulmasını öngören bir karar yayımladı. Karar, Yerel Yönetim Bakanlığı tarafından onaylanan idari sınırlara göre alındı. Dibeybe, vekâleten Yerel Yönetim Bakanı olarak görev yapan Abduşşefi el-Cuveyfi’den kararın uygulanmasını talep etti.
Libya’da belediyelerin bölünmesi meselesi, siyasi bölünmüşlüğün gölgesinde kalmaya devam ediyor. Daha önce TM tarafından atanan hükümetin başbakanı Usame Hammad, Dibeybe’yi ‘Yerel Yönetim Bakanlığı’na bağlı idarelerde istikrarsızlık yaratma ve kaos yayma girişiminde bulunmakla’ suçlamıştı. Bu suçlama, Dibeybe’nin Libya’nın doğu, batı ve güney bölgelerinde belediye şubeleri kurarak bunları mevcut belediyelere bağlamayı öngören önceki kararına tepki olarak gelmişti.
Bu ayın başlarında Trablus Temyiz Mahkemesi, Dibeybe'nin Taverga şehrini Misrata belediyesine bağlama kararını bozdu. Misrata'ya bağlı Taverga belediye şubesinin kurulmasının yasadışı olduğunu bildirdi ve bu karardan sorumlu olanları görevlerinden uzaklaştırmaya karar verdi.
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Başkomutan Yardımcısı Korgeneral Saddam Hafter Sebha'da (Libya İstikrar Hükümeti)
Askerî alanda, Libya Ulusal Ordusu (LUO) Başkomutan Yardımcısı Korgeneral Saddam Hafter, ‘ordunun, eğitim ve kadroların niteliklendirilmesi de dahil olmak üzere polisin gelişimine sürekli destek vereceğini’ bildirdi.
Dün Usame Hammad'ın da hazır bulunduğu, güneydeki Sebha kentinde Libya polis teşkilatının kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılan Saddam, ‘Libya polisinin vatandaşları korumak, güvenlik ve istikrarı sağlamak için gösterdiği büyük çabaları’ övdü.
Hammad ise hükümetinin ve ordu liderliğinin, güvenliği önceliklerinin en üstünde tuttuğunu ve güvenlik sistemini modernize etmek, eğitim programları ve altyapı geliştirmek için çalıştıklarını belirtti.
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genelkurmay Başkanı Halid Hafter (AFP)
LUO Genelkurmay Başkanı Halid Hafter, güvenlik birimleri karargâhını ziyaret ederek, çalışmalarını ve hazırlık düzeylerini inceledi. Bu ziyaret sırasında birimlerin görevlerini yerine getirmedeki çabalarını takdir etti ve ‘verimliliğin artırılması ve en yüksek düzeyde savaş hazırlığının korunması için modern ekipman ve teknolojilerle eğitimin sürdürülmesinin önemine’ vurgu yaptı.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة