Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin bölünmesi ülkeyi nasıl etkiledi?

Sudan tarihi boyunca, kalkınmanın marjinalleşmesi ile etnik ve dini ayrımcılık ikilemi çözülemezken büyük değişim güneyin ayrılmasının ötesine geçemedi

SPLM-N lideri Malik Agar, SPLM’nin ÖDBG çatısı altında temsil edilmediğini açıkladı (The Independent - Hasan Hamid)
SPLM-N lideri Malik Agar, SPLM’nin ÖDBG çatısı altında temsil edilmediğini açıkladı (The Independent - Hasan Hamid)
TT

Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin bölünmesi ülkeyi nasıl etkiledi?

SPLM-N lideri Malik Agar, SPLM’nin ÖDBG çatısı altında temsil edilmediğini açıkladı (The Independent - Hasan Hamid)
SPLM-N lideri Malik Agar, SPLM’nin ÖDBG çatısı altında temsil edilmediğini açıkladı (The Independent - Hasan Hamid)

Mina Abdulfettah
Siyaset bilimci ve yazar Francis Fukuyama, ‘End of History and the Last Man’ (Tarihin Sonu ve Son İnsan) adlı kitabında “Kızgınlığı devam edenler, tarihi her zaman yeniden başlatabilecek olanlardır” der. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin (SPLM) ortaya çıkmasına eşlik eden olaylar sürekli değişime uğrarken örgüt içindeki ve sahadaki çatışmalarla aynı zamanda sınırlı da olsa bir uzlaşı da söz konusuydu. Bahsi geçen olaylar farklı zaman dilimlerinde meydana gelse de bölünmeler de aynı hızda seyretti.
Sudan Halk Kurtuluş Hareketi- Kuzey (SPLM-N) lideri Malik Agar, yaptığı son açıklamada, SPLM’nin geçtiğimiz günlerde yapılan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) toplantılarına hiçbir üyesini göndermediğini, mevcut iktidarın gitmesini talep eden ÖDBG toplantılarına katılanların, SPLM’nin tutumunu ifade etmediklerini ve sadece kendilerini temsil ettiklerini söyledi.
Agar açıklamasında, SPLM’nin, Sudan'ın Nil Nehri, el-Cezira, Mavi Nil, Kuzey ve Orta Darfur gibi bazı eyaletlerinde şubelerini açan ÖDBG'de temsilcisinin olmadığını vurguladı.
Böylece SLPM’nin öfkeli akımları, 2018 yılının Aralık ayındaki devrime katılmasına kadar sürdürdüğü eski ve yeni mücadelesinde birçok durak olmasına rağmen ÖDBG'den dışlanmasını bir açıklamayla kınadılar. 2019 yılında ÖDBG'nin kurucularından biri olan SLPM, aynı zamanda 2021 yılının Ağustos ayında başkent Hartum'daki Dostluk salonunda imzalanan ‘Dostluk Salonu Bildirgesi’nin taraflarından biri.
Ayrıca 2022 yılının Mart ayında Mavi Nil Eyaleti'nin yönetim merkezi Damazin’de düzenlenen müzakereler sırasında 9 silahlı grubu barındıran ve hükümetle barış görüşmeleri yürüten 'Devrimci Cephe'den ayrılarak ÖDBG üyeliğine devam etme kararı aldı. Agar’ın açıklamasıyla baskının daha da artmasıyla bu akımlar, geçiş hükümeti ile Devrimci Cephe tarafları arasında 3 Ekim 2020 tarihinde imzalanan Cuba Barış Anlaşması’na geri dönmek zorunda kaldılar.

SLPM’de bölünmeler
Agar, SLPM içindeki bölünmeyi ortaya çıkaran açıklamasından yıllar önce SLPM içindeki her bölünmenin kendi itici güçleri ve dinamikleri olduğunu yazmıştı. Onlarca yıldır ‘ortak bir düşmanla savaşan yoldaşlar’ olarak nitelediği SLPM’den ayrılanları, stratejik hedeflerinin ve mücadelelerinin neden olduğu yıkıcı bölünmelerin kurbanları olduklarını belirtmişti.
Bu da Güney Sudan halkından oluşan silahlı bir direniş hareketi olarak ortaya çıkan ve 1950’li yıllarda Hartum'daki merkezi yönetime isyan bayrağı açan, daha sonra Nuba Dağları ve Mavi Nil bölgesinden liderlerin hareketin bir kolu olarak katılımları ve güney bölgesinin artık bir devlete dönüşmesiyle kuzeyini temsil ettikleri için Kuzey (N) eki almalarıyla SLPM’nin ilk oluşumundan bu yana yaşadığı bölünmelerin onun bir özelliğine dönüştüğü anlamına geliyor.
Ancak 2005 yılında Kenya'nın Naivasha kentinde bir barış anlaşmasının imzalanmasıyla iç savaşın sona ermesinden sonra SLPM-N’nin faaliyetlerini sürdürmesinin gereği hakkında sorular ortaya çıktı. Güneyde varlığını siyasi bir oluşum olarak sürdürdüğü kabul edilebilirdi, ancak güney bölgesinin ayrılmasından ve savaştığı eski rejimin düşmesinden sonra kuzeydeki varlığı, sayıları tüm hareketlerden daha fazla olan Darfur hareketlerini geride bırakmayacak şekilde silahlı hareketler için coğrafi bir denge unsuru olduğu şeklinde yorumlandı. Savaşlar, ekonomik krizler, kabileler ve etnik kökenler arasındaki anlaşmazlıklarla boğuşan bölgenin omuzlarına yüklenen tek sorun, güç ve zenginliği paylaşma ve ötekileştirmeyi ortadan kaldırma talebi olmaya devam ediyor.
Bu yüzden, bazı çevreler SLPM-N’nin temelinin özellikle iç savaş sırasında aktif olduğu alanlar, yönetimin yeniden formüle edilmesini merkezin bölgeler üzerindeki kontrolünü tamamen ortadan kaldıracak şekilde somutlaştırmaya çalışan ana hareket içinde olduğundan silahlı hareketlerin zorlu doğasına dayandığını düşünüyorlar.  Aynı zamanda, Güney Sudan’ın siyasi oluşum aşamasının bir yansıması olarak görülüyor. Çatışma daha sonra kendi kaderini tayin etme talebini de güçlendirebilir. Hareketin etkinliğinin tekrar tekrar anlaşılması için onun biçimsel yönüne ve ahlaki yüküne bakılmalı.

Karşılıklı suçlamalar
Sudan’daki tüm silahlı hareketler gibi SLPM de 1950'lerin ortamında ve koşullarında, tarihi ve siyasi adaletsizliklerin körüklediği, taleplerin, şikayetlerin, çatışmaların, uzlaşmaların ve bölünmelerin eşlik ettiği bir dönemde doğdu. Ana hareketi içinden ülkenin güneydoğusundaki Mavi Nil bölgesini temsil eden SLPM-N doğdu. Sudan ordusu ile SLPM güçleri arasında, güney bölgesinde yaşanan çatışmaların bir uzantısı olan pek çok savaş meydana geldi. Şimdi, kabileler arasında şiddet olayları yaşanırken SLPM akımları bir birlerini bu şiddeti körüklemekle suçlanıyor.
SLPM içindeki bölünmelere bakıldığında daha önceki bölünmelerin içeriğine kıyasla aralarında bir takım farklılıklar olduğu görülüyor.  En büyük bölünmenin ana grupta başlayıp daha sonra kollarında bu bölünmelerin tekrarlanması ise değişmeyen tek nokta. SLPM, 1983 yılında ikinci kez, Sudan ordusundan iltica ederek isyancı harekete katılmaya karar veren Albay John Garang de Mabior tarafından kuruldu. Lam Akol, Riek Machar ve Kerubino Kwanyin başta olmak üzere SLPM’nin önde gelen isimlerinden oluşan bir grup, 1990’larda SLPM’den ayrıldılar ve ardından 1997 yılında Faşoda (Kodok) Barış Anlaşması imzalandı.  Ardından Hartum Barış Anlaşması geldi. John Garang, bu iki anlaşma çerçevesinde, 2005 yılında bir helikopter kazasında öldüğü güne kadar iktidarda yer aldı.
En SLPM içinde en büyük bölünme ise Salva Kiir Mayardit liderliğinde Güney Sudan'ın 2011 yılında bağımsızlığından sonra hareketin beka tehdidiyle karşı karşıya kaldığı bölünme oldu. Ardından, Riek Machar ve diğerler önde gelen isimlerden oluşan muhalefet kanadı hareketten ayrıldı. SLPM, Mavi Nil ve Nuba Dağları'nın güneyindeki kalesinde Malik Agar ve yardımcıları Abdulaziz el-Hilu ve Yasir Arman liderliğinde Hartum’daki eski rejimle savaşını sürdürdü.
Abdulaziz El-Hilu, Agar ve Arman'ı karşısına alarak onları müzakere dosyasında Nuba Dağları halkının çıkarlarına zarar veren tavizler vermekle suçladıktan sonra istifasını sundu. Daha sonra 2017 yılının Haziran ayında, SLPM Yürütme Konseyi Malik Ağar ve Yasir Arman'ı ihraç etti ve hareketin başına Hilu'yu atadı. Böylece Agar ve Hilu aynı adı taşıyan iki harekete liderlik etmeye başladılar.

İstikrarsız duruş
Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın 25 Ekim 2021'de hükümetin feshedilmesi ve başbakan dahil onlarca siyasetçinin gözaltına alınması gibi kararları, Malik Agar liderliğindeki SLPM-N, Abdulvahid Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM/AM) ve Tahir Hacer liderliğindeki Sudan Kurtuluş Güçleri Birliği’nin bir araya geldiği Devrimci Cephe’nin sergilediği istikrarsız duruşu gözler önüne serdi. Cibril İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ve Arko Minavi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi’nin katılımıyla Nuba Dağları’nda yer alan Kauda’da bir ittifak oluşturan bu güçler, 2011 yılının Kasım ayında SLPM-N tarafından duyurulan bir bildiriyi imzaladılar.
Başta Malik Agar, Hadi İdris ve Tahir Hacer olmak üzere söz konusu hareketlerin bazılarının liderleri, Cuba Anlaşması çerçevesinde 2021 yılının Mart ayında Geçici Egemenlik Konseyi'ne katılarak egemen pozisyonlara ve bakanlıklara getirildiler. Bu, hem Cuba Anlaşması’nın uygulanmasına hem de savaşı durdurmaya yönelik bir adımdı. Ardından Agar, Askeri Konseyi destekleyen ve hükümetin sivil kanadı ÖDBG’yi eleştiren bir tutum sergilemeye başladı. Agar’ın açıklamaları, hareketin bileşenleri arasındaki kırılma ve bölünme sinyallerinin takip edilmesine olanak sağladı.
Egemenlik Konseyi'nin 11 Kasım'da yeniden oluşturulmasının ardından Agar, Egemenlik Konseyi üyeliği görevine geri döndü. Ancak, kendisi ile yardımcısı Yasir Arman arasında, ispat usulleri konusunda farklı düşünmeleri nedeniyle devam eden anlaşmazlıkların yanı sıra ÖDBG çatısı altında kalma konusunda bir başka anlaşmazlık patlak verdi.

Yapılandırma uçup gitti
SPLM, kalkınmanın marjinalleşmesi ile etnik ve dini ayrımcılığı ortadan kaldırmayı amaçlayan ‘Yeni Sudan’ vizyonu çerçevesinde çalışıyordu. Ancak ülke tarihi boyunca, merkez ve çevre arasında bu konudaki ikilem çözülmedi. Değişim, ayrılma oyu veren güneyliler için bir başarı ve kuzey için bir kayıp olarak güney bölgesinin ayrılması gibi büyük olayla sınırlı kaldı. Bu yüzden kuzeydeki halk hareketi, artık aslı olmayan bir kopya haline gelen ana hareketle eski bağını kurmak zorunda kalmış gibi görüyor. Belki de bu bölünme, üyelerine hareketin başarısızlıklarının boyutunu da gösterebilir.
Agar'ın hareket içindeki akımlara dair tutumuna karşı peş peşe açıklamalar gelirken SLPM’nin Darfur hareketleri gibi dağınık örgütler haline gelebileceği daha fazla bölünmeyle karşı karşıya kalması bekleniyor. Tek fark ise bu hareketlerin nihilist olacak ve rollerinin sorun yaratmak ve ötekileştirmekle sınırlı kalacak olması.
Bu olaylar daha geniş bağlamları içinde birbirleriyle ilişkili olsa da hareketin eski rejim döneminde faaliyetleri ile şimdi SLPM-N’yi tanıması ve Mavi Nil ve Nubia Dağları’nı temsil eden konumunu zayıflatmaya çalışması arasındaki fark, içinde bölünmeler yaratmayı başarırken güç paylaşımı ve hareketin bazı üyelerinin bakanlık ve egemen makamlara atanmaları taleplerini yerine getirmesi oldu. Ayrıca hareket ile eski rejim arasındaki ilişki, şiddetli bir siyasi kutuplaşmaya dayanıyordu. Çünkü rejim, hareket etrafındaki siyasi güçlerin mutabakatı karşısında herkesi kendi bünyesine almak istiyordu. Bölünme fenomeni şimdi sivil ve askeri bileşenleri vuruyor. Çıkar çatışmasını, devrimcilerin ve askerlerin tutumlarındaki çelişkiyi artırıyor.
Ülkede yarım asırdır süren iç savaş, sonunda Güney Sudan'ın ayrılmasına yol açtı. SLPM-N üyeleri, devrimin bir işareti olarak laikliği vurgulamaya ve bu askeri doktrine solcu bir çizgiyle tutunmaya çalışıyorlar. Ancak hareketin temel oluşumunun zayıflaması, ikinci ve üçüncü kez başarısızlıklara uğraması, son zamanlardaki küçük bölünmeler çerçevesinde gizli bir krizin aniden ortaya çıkmasına neden oldu. Buna karşın hareket, yeni üyelerin yükselişine karşı birleşti. Bunun üzerine hareketin liderlerinin otoriterliğini kınayan yeni üyeler, onları devrim ruhuna karşı tek taraflı kararlar aldıkları değerlendirmesinde bulundular.

*Bu analiz Şarku’l Avsat okurları için Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
TT

BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)

Birleşmiş Milletler’in Lübnan Özel Koordinatörü Jeanine Hennis-Plasschaert, Perşembe günü yaptığı açıklamada, hükümetin aldığı önemli kararlar ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendirilmiş varlığına rağmen ülkenin güneyindeki belirsizlik ortamının devam ettiğini belirtti. Hennis-Plasschaert, bu iki unsurun “normalleşme yolunda temel bir zemin oluşturduğunu” söyledi.

Hennis-Plasschaert, “Birçok Lübnanlı için çatışma düşük yoğunlukla da olsa sürüyor. Mevcut durum devam ettiği sürece, düşmanlıkların yeniden tırmanma ihtimali ortadan kalkmış değil” ifadelerini kullandı.

BM yetkilisi, mevcut fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Diyalog ve müzakereler tüm sorunları çözemeyebilir; ancak taraflar arasında karşılıklı anlayışın oluşmasına katkı sağlar ve en önemlisi, istenen güvenlik ve istikrara giden yolu açar” dedi.

İsrail ile Hizbullah arasında geçen yıl Kasım ayında, Gazze’deki savaşın yol açtığı bir yılı aşkın karşılıklı bombardımanın ardından ABD arabuluculuğunda ateşkes sağlanmıştı. Ancak İsrail, anlaşmaya rağmen Güney Lübnan’daki bazı noktalarda varlığını sürdürürken, ülkenin güneyi ve doğusuna yönelik saldırılarına devam ediyor.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi güçleri, başbakanlık için dokuz aday arasından hem yurtiçi hem de yurtdışından kabul gören kişiyi seçeceklerini açıkladı

Koordinasyon Çerçevesi güçleri liderleri kendilerini ‘en büyük blok’ ilan ettiler (Facebook)
Koordinasyon Çerçevesi güçleri liderleri kendilerini ‘en büyük blok’ ilan ettiler (Facebook)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi güçleri, başbakanlık için dokuz aday arasından hem yurtiçi hem de yurtdışından kabul gören kişiyi seçeceklerini açıkladı

Koordinasyon Çerçevesi güçleri liderleri kendilerini ‘en büyük blok’ ilan ettiler (Facebook)
Koordinasyon Çerçevesi güçleri liderleri kendilerini ‘en büyük blok’ ilan ettiler (Facebook)

Irak parlamentosunda şu anda ‘en büyük blok’ konumundaki (Şii) Koordinasyon Çerçevesi güçleri, dokuz aday arasından yeni bir başbakan seçmeye hazırlanıyor.

Şii ittifakının genel sekreteri Abbas Radi dün yaptığı açıklamada, adayın Irak’ta kabul görmesi, uluslararası gerekliliklerle başa çıkma becerisine sahip olması ve devlet kaynaklarını partizan amaçlarla kullanmayacağına dair taahhütte bulunması gerektiğini vurguladı. Radi, güvenlik ve ekonomi alanlarında başbakanın görevlerine ilişkin ayrıntılı bir programın, gelecek hükümetin bir parçası olabilecek bir ekip tarafından hazırlanmasının ardından, en olası adayın özelliklerini belirleyecek bir toplantının yapılacağını da sözlerine ekledi.

Koordinasyon Çerçevesi, siyasi normlara uygun olarak cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve meclis başkanlığı makamlarına getirilecek isimlere karar vermek için Kürt ve Sünni güçlerle müzakereler yürütürken, adayları değerlendiren önde gelen siyasi şahsiyetlerden oluşan bir komisyon aracılığıyla faaliyet gösteriyor.

Radi, rekabetin tanınmış önde gelen isimler arasında yaşandığını söyledi.

Radi, Şarku’l Avsat’ın Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin yeni gündeminin bir parçası olarak milis grupların silahları sorununu ele almayı düşünüp düşünmediğine ilişkin sorusuna verdiği yanıtta, “Hükümet programı, yeni başbakan tarafından uygulanacak güvenlik reformlarını içerecek” ifadelerini kullandı.


Hamas: İsrail'in Refah tünellerinde mahsur kalanların peşine düşmesi Gazze Anlaşmasını ihlal ediyor

Cebaliye, Kuzey Gazze Şeridi, 25 Kasım 2025 (AFP)
Cebaliye, Kuzey Gazze Şeridi, 25 Kasım 2025 (AFP)
TT

Hamas: İsrail'in Refah tünellerinde mahsur kalanların peşine düşmesi Gazze Anlaşmasını ihlal ediyor

Cebaliye, Kuzey Gazze Şeridi, 25 Kasım 2025 (AFP)
Cebaliye, Kuzey Gazze Şeridi, 25 Kasım 2025 (AFP)

Hamas hareketi çarşamba günü yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah tünellerinde mahsur kalanların peşine düşme, öldürme ve tutuklama konusundaki ısrarının Gazze ateşkes anlaşmasının açık bir ihlali olduğunu belirtti. Hamas yaptığı açıklamada, “İşgalin Refah tünellerinde mahsur kalan direnişçilerin peşine düşme, öldürme ve tutuklama yoluyla işlediği vahşi suç, Gazze ateşkes anlaşmasının açık bir ihlali ve bu anlaşmayı baltalama ve çökertme yönündeki devam eden girişimlerin kesin kanıtıdır” ifadelerini kullandı.

Hamas, savaşçılar ve evlerine dönüş sorununu çözmek için geçtiğimiz ay boyunca çeşitli siyasi liderler ve arabulucularla temaslarda bulunarak önemli çabalar sarf ettiğini belirtti ve “Ancak İşgal, öldürme, kovalama ve tutuklama söylemlerine öncelik vererek tüm bu çabaları engelledi” dedi.

 İsrail, bu ayın başlarında Teğmen Hadar Goldin'in naaşını teslim almasının ardından, tünellerden güvenle çıkabileceklerine dair verdiği sözü görmezden gelerek, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde tünellerde saklanan Hamas'ın silahlı kanadı Kassam Tugayları'nın silahlı mensuplarının peşine düştü, onlara yönelik operasyonlarını yoğunlaştırdı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichai Adraee, Çarşamba sabahı ordu güçlerinin, Gazze'nin güneyindeki Refah kentinde, bölgedeki bir tünelden çıktıklarına inanılan altı militanı hedef aldığını söyledi.

İsrail ordusu, hava kuvvetlerinin militanlara ateş açtığını belirtti. Daha sonra bölgede bir ceset bulunurken, yakınlardaki bir çatışmada üç silahlı adamın daha öldürüldüğünü, askerlerin ayrıca bir binada bulunan iki militanı tutukladığını açıkladı.

İsrail medyası, ateşkes anlaşmasına göre İsrail kontrolü altında olan Refah bölgesinde onlarca silahlı adamın bir yeraltı tüneline sığındığını bildirdi. Bu kişilere güvenli koridor sağlama taleplerine ilişkin müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı.

İsrail Kamu Yayın Kurumu muhabirine göre, “Tutuklananlar, kendilerini yerinde sorguya çekmek üzere nakleden askerlere ateş açmadan Nahal Tugayı'na teslim oldular. Askerler sorguda Refah'ın doğusundaki el-Cüneyne semtinde devam eden operasyona yakın tünellerde ve bölgelerde kalan militan sayısı hakkında yeni bilgiler edinmeye çalıştılar.”

İsrail ordusundan yapılan açıklamaya göre, geçen hafta 20 militan etkisiz hale getirildi, 8 militan ise bölgeden kaçmaya çalışırken tutuklandı.

İsrail askeri kaynakları, bölgede yaklaşık 40 militan olduğunu tahmin ediyor. Bu sayı, son günlerde 60 ila 80’di. Kaynaklar, Refah'taki Doğu Bölgesi Taburu’nun komutanı veya yardımcısının da bu militanlar arasında olduğunu tahmin ediyor.

Artan baskı

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin en güneyinde bulunan kentte son kalan tünellere yönelik operasyonlar başlatarak Hamas militanları üzerindeki baskısını artırmaya başladı. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, bu savaşçılara güvenli geçiş sağlayacak her türlü çözümü reddederek sert bir tutum benimsemişti. Onları öldürmenin veya teslim olmaya zorlamanın önemini vurgulamıştı. Kuvvetlerine bu doğrultuda talimat vermiş ve yaklaşık iki hafta önce onların peşine düşüp yakalamak için askeri harekâtlarını yoğunlaştırmışlardı.

Hamas, arabulucularla koordinasyon halinde, savaşçılarının güvenli bir şekilde bölgeden çıkışını garanti eden bir çözüm karşılığında, 2014’teki savaşta esir alınan Teğmen Hadar Goldin'in naaşının iadesi konusunda mutabakata varmıştı.

sdfrgt
İsrailli Teğmen Hadar Goldin'in naaşı 2014'ten beri Hamas'ın elindeydi (İsrail medyası)

ABD, bu süreci tamamlamak için başta Türkiye olmak üzere arabulucularla çalıştı. Hamas, savaşçılarının güvenli bir şekilde çıkışı için çalışılacağına dair güvence aldıktan sonra naaşı teslim etti. Ancak Trump yönetiminin temsilcileri İsrail'i bu konuda ikna edemedi ve mesele çözümsüz kaldı.

Üst düzey bir Hamas heyeti, geçtiğimiz günlerde Mısır İstihbarat Şefi Hasan Reşad ile Refah tünellerindeki savaşçılar konusunu görüştü. Hamas heyeti, Mısır tarafının savaşçıların güvenli bir şekilde bölgeden çıkışı ve can güvenliklerinin sağlanması için tüm arabulucular ve taraflarla yoğun bir şekilde çalışmasını talep etti.

Hamas kaynakları, Şarkul Avsat'a, İsrail'in uzlaşmaz tutumu ve işgalcilerin herhangi bir çözümü reddetmesi nedeniyle sorunun çözümsüz kaldığını söyledi.

Devam eden ihlaller

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki ihlalleri de devam etti. Bir İsrail tankından ateşlenen top mermisi, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Magazi Mülteci Kampı’nın doğusunda odun toplayan bir Filistinliyi öldürdü. Bir Filistinli de, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusundaki Beni Süheyla beldesine düzenlenen bir İHA saldırısında hayatını kaybetti. Bir diğer Filistinli ise iki gün önce beldeye düzenlenen saldırıda aldığı yaralar nedeniyle hayatını kaybetti.

İsrail güçleri, Sarı Hat'ın doğusunda kontrolü altındaki bölgelerde ve Hamas kontrolündeki çevre bölgelerde Filistinlilerin evlerini ve altyapıyı büyük çapta yıkmaya devam ediyor. Bu bölgelerde hava saldırıları, topçu bombardımanı ve silahlı çatışmalar yaşanıyor.

Gazze Sağlık Bakanlığı günlük raporunda, son 24 saatte (Salı öğleden sonra ile Çarşamba arasında) Gazze Şeridi'ndeki hastanelere iki yeni ölü ve sekiz yeni ulaşılan naaş olmak üzere 10 cenaze ulaştığını duyurdu. Böylece ateşkesten bu yana toplam ölü sayısı 347'ye (Çarşamba günkü yeni kayıplar hariç), yaralı sayısı 889’a ulaştı. Savaş sırasında ve daha önceki dönemlerde düzenlenen hava saldırılarında hayatını kaybedenlerin 596'sının cenazesine ulaşıldı.

7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı ise 170.965 yaralıyla birlikte 69.785'e yükseldi.

Bakanlık ayrıca, İsrail tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi aracılığıyla teslim edilen 15 Filistinlinin naaşının teslim alındığını duyurdu. Böylece teslim alınan toplam naaş sayısı 345'e ulaştı ve bunlardan 99'unun kimliği belirlendi. Bakanlık, ekiplerinin naaşları, muayene, kaydetme ve ailelerine teslim hazırlıkları kapsamında, yerleşik tıbbi prosedür ve protokollere göre incelemeye devam ettiğini belirtti.

Son cenazeleri teslim etme operasyonu, Hamas ile İsrail arasında gerçekleşen ve İsrail'in bir başka rehinenin cenazesini teslim aldığı bir takasın bir parçasıydı. Böylece Gazze Şeridi'nde biri İsrailli bir işçiye, diğeri ise Taylandlı bir işçiye ait iki cenaze kaldı.