Nükleer anlaşmanın askıya alınması hangi tarafın çıkarına?

Atom enerjisi sembolü, arkasında ise İran bayrağı yer alıyor (Reuters)
Atom enerjisi sembolü, arkasında ise İran bayrağı yer alıyor (Reuters)
TT

Nükleer anlaşmanın askıya alınması hangi tarafın çıkarına?

Atom enerjisi sembolü, arkasında ise İran bayrağı yer alıyor (Reuters)
Atom enerjisi sembolü, arkasında ise İran bayrağı yer alıyor (Reuters)

Diplomatlar, analistler ve yetkililer, İran ve Batı ülkeleri arasındaki 2015 tarihli nükleer anlaşmayı yeniden hayata geçirme yönündeki nihai teklifini kabul etse veya etmese dahi iki taraftan birinin bu teklifin iptalini ilan etmeyeceğini, zirâ teklifin iki tarafın da çıkarlarına hizmet ettiğini vurguladı. Ancak tarafların bu hususta bağlı kaldığı nedenler farklılık gösteriyor. ABD Başkanı Joe Biden tarafından bakıldığında, İran'ın nükleer programını dizginlemenin anlaşma haricinde bariz veya kolay bir yolu bulunmuyor. Nitekim söz konusu anlaşma; ABD, Birleşmiş Milletler (BM) ve AB'nin ekonomik yaptırımlarına maruz kalmaması karşılığında İran'ın nükleer programını frenlemesini öngörüyor.
Çin ve Hindistan gibi ülkeler İran petrolü almaya devam ettiği taktirde, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de anlaşmadan çekilmesinin ardından yaptığı gibi İran’ın nükleer programını sınırlama amacıyla ekonomik baskı kullanmak zor olacak.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve Moskova'nın Tahran'a açık desteğinin sebep olduğu yüksek petrol fiyatları, İran için ekonomik ve siyasi açıdan can simidi niteliğinde. Bu husus, İranlı yetkilileri Batı yaptırımlarına karşı tahammül edebileceklerine ikna etmeye yardımcı oldu.
İsminin açıklanmaması şartıyla Reuters’a konuşan Avrupalı ​​bir diplomat, “Her iki taraf da mevcut durumdan memnun” ifadelerini kullandı. Aynı şekilde isminin açıklanmamasını isteyen İranlı üst düzey bir yetkili ise Reuters’a verdiği demeçte, “Acelemiz yok. Petrolümüzü satıyoruz. Komşu ülkeler dahil olmak üzere birçok ülke ile aramızda makul bir ticaret mevcut. Washington’un aksine Rusya ve Çin gibi dostlarımız var. Nükleer programımız ilerliyor. Neden geri adım atalım?” ifadelerine başvurdu.
Anlaşmanın İran’a çok cömert davrandığını söyleyerek nükleer anlaşmadan çekilen Trump, sonrasında ise azami baskı kampanyası kapsamında İran'ın petrol ihracatını sıkıştırmak amacıyla yoğun ABD yaptırımlarını yeniden uygulamaya koymuştu. İran ise yaklaşık bir yıl sonra daha fazla zenginleştirilmiş uranyum stokları biriktirerek anlaşmayı ihlal etmeye başlamıştı. Aynı zamanda uranyumun anlaşma kapsamındaki yüzde 3,67 sınırını aşarak yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirmeye, gelişmiş santrifüjler kullanmaya yönelmişti.
Bölgedeki diplomatlar, AB’nin taraflara 15 Ağustos'ta bir yanıt beklediğini bildirdiğini aktardı. İran'ın AB’nin taslak metnini kabul etme niyetinde olup olmadığına dair hiçbir belirti yok. ABD ise AB önerileri temelinde hızlı bir anlaşmaya varmaya hazır olduğunu söylüyor. İranlı üst düzey ikinci bir yetkili, “Ukrayna savaşı, artan petrol fiyatları, Washington ile Çin arasındaki artan gerilim nedeniyle siyasi denge değişmiş durumda. Dolayısıyla zaman faktörü İran için çok önemli değil” vurgusunda bulundu.
Aylar önce zamanın tükendiği uyarılarında bulunan ABD’li yetkililer ise ABD ulusal güvenliği çıkarına olduğu sürece bir anlaşma yönünde çalışmaya devam edeceklerini, bu yönde bir son tarihin bulunmadığını söyleyerek bu husustaki tutumlarını değiştirdiler. Biden partisinin Meclis ve Senato'da çoğunluğu kaybedebileceği 8 Kasım ara seçimleri öncesinde anlaşmayı yeniden hayata geçirdiği taktirde, Cumhuriyetçilerin eleştirilerine maruz kalabilir.
Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre Washington Enstitüsü'nden ABD’li kıdemli diplomat Dennis Ross, “İranlılar yarın gelip de peki dedikleri taktirde masadaki anlaşmayı kabul edeceğiz. Ara seçim meselesi ne olursa olsun bunu yapacağız. Mesele ABD yönetiminin bunu büyük bir silah kontrol anlaşması olarak lanse etmesi gibi değil. Konumları, mevcut alternatifler arasında en az kötü olanı” açıklamalarında bulundu.
Biden, İran'ın nükleer silah elde etmesini engellemek için son çare olarak askeri müdahalede bulunacaklarını açıklamıştı. Ancak bölgede daha geniş bir savaş ya da İran'ın ABD'ye yahut diğer bölgelerdeki müttefiklerine saldırması riski göz önüne alındığında Washington böyle bir gelişmeye asla istekli değil.
Geçtiğimiz hafta İranlı bir adamın ABD'nin Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'u öldürmeyi planlaması ve yazar Selman Rüşdi’ye yönelik bıçaklı saldırıyla ilgili suçlamaların ardından, yönetime yönelik yerel eleştiriler daha sert olacak. Washington için daha iyi politika seçeneklerinin bulunmaması ve Tahran'ın zamanın kendi lehine işlediği görüşü, anlaşmayı askıda bırakabilir. Eurasia Group analisti Henry Rome, konuyla ilgili açıklamasında şu ifadelere başvuruyor:
“İki taraf da anlaşmanın yeniden hayata geçirilmesi yönünde taviz vermeye istekli görünmese de, hem ABD hem de İran, bir anlaşma olasılığını canlı tutmak için zorlayıcı nedenlere sahip. İranlı liderlerin kesin bir karar verip vermediği belirsiz. Ancak her iki durumda da, bu belirsizlik döneminin sürdürülmesi muhtemelen onların çıkarına hizmet ediyor. Batı'nın zamanın daraldığı yönünde uzun zamandır bulunduğu tehditler, masadaki anlaşmanın nihai ve müzakere edilemez olduğu ısrarı konusundaki güvenilirliğini büyük olasılıkla baltaladı.”



ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
TT

ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025

Charles Lister

Beşşar Esed'in devrilmesini takip eden yedi ay içinde, 78 yabancı hükümet ve çok taraflı kuruluşun temsilcileri, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve geçiş yönetimiyle görüşmek üzere Şam'ı ziyaret etti; bu, modern tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olay. Zira çatışmadan çıkan hiçbir ülke, daha önce bu kadar hızlı ve yaygın bir diplomatik etkileşime sahne olmadı.

Suriye'nin son aylarda kaydettiği ilerlemenin, 50 yılı aşkın Esed diktatörlüğü ve 13 yıllık yıkıcı çatışmanın mirasıyla karşılaştırıldığında dikkate değer olduğu şüphesiz. Ülkeye son 50 yıldır uygulanan tüm yaptırımlar ve kısıtlamalar kaldırıldı veya askıya alındı. Suriye, bölgesel ve uluslararası çok taraflı kuruluşlara hızla yeniden entegre edildi. Cumhurbaşkanı Şara'nın 1967'den bu yana 58 yıl aradan sonra bunu yapan ilk Suriyeli lider olarak, önümüzdeki eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap etmesi bekleniyor. Bu entegrasyona doğru sembolik bir adım.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Suriye ekonomisi yıllar sonra ilk gerçek toparlanmasını yaşıyor. Son haftalarda Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Türkiye, BAE ve Ürdün'ün yanı sıra Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nden şirketlerle 20 milyar doları aşan sözleşmeler ve mutabakat zaptı imzalandı. Suriye'nin ABD’ye ilk ihracat sevkiyatı yola çıktı. Aynı zamanda, Amerikan 4G ve 5G telekomünikasyon teknolojileri Suriye’nin ana cep telefonu şebekesine (Syriatel) entegre edilirken, en az dört Amerikan enerji şirketi yeniden açılan Suriye pazarında petrol, doğal gaz ve elektrik sektörlerine girmeye hazırlanıyor.

Uzun süreli bir çatışmadan çıkan her ülke gibi Suriye de doğal olarak geçiş adaleti, ulusal uzlaşı, silahsızlandırma, savaşçıların yeniden entegrasyonu, etnik ve mezhepsel toplulukların haklarının korunması gibi meydan okumalarla karşı karşıya. Ancak ülke, herkesi şaşırtan göreceli bir istikrar durumu yaşıyor. Şiddet tamamen sona ermemiş olsa da yakın tarihin en düşük seviyelerine geriledi. Ocak ayında sahil şeridinde patlak veren hükümet karşıtı isyan sonrası, son iki ayda herhangi bir saldırı düzenlemedi. DEAŞ tehdidi ciddiyetini korurken, Suriye hükümeti ile ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon arasındaki istihbarat paylaşımı ve operasyonlar alanındaki koordinasyon oldukça etkili hale geldi.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sorunu, Suriye'nin istikrarı ve uluslararası arenaya dönüşü önündeki en büyük yapısal meydan okuma olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz mart ayında imzalanan çerçeve anlaşması, iki taraf arasında somut bir ilerleme kaydedilemeyen müzakereleri sürdürmek için yeterli olmadı. Kuzeydoğu Halep'teki ateşkese ve SDG kontrolündeki bölgelerden çıkarılan petrolün merkezi hükümete satışına devam edilmesine rağmen, iki taraf arasındaki güvensizlik devam ediyor.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer tüm olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor

Bu gelişmeler medyada geniş yer bulmasa da SDG sayısız ihlalini sürdürüyor. Kuzeydoğu Halep'te Suriye ordusu ile temas hatları boyunca güçlerini ve ağır silahlarını yeniden konuşlandırmak için defalarca girişimde bulunarak, ateşkes anlaşmasının silahsızlanma hükümlerini ihlal ediyor. Bu girişimler ABD güçlerini SDG konvoylarını mevzilerine geri döndürmek için defalarca müdahale etmek zorunda bıraktı. Yerel kaynaklara göre SDG ayrıca, Rakka ve Haseke şehirlerinde aktif olarak büyük ölçekli tüneller inşa ediyor. İlave olarak, aile üyelerinin Suriye ordusuna katılmasına misilleme olarak son altı ayda kadınlar da dahil olmak üzere 100'den fazla Arap vatandaşı tutukladı. İşler, 26 Haziran ve 2 Temmuz'da iki ayrı olayda iki Arap çocuğunun öldürülmesiyle doruğa ulaştı ve bu durum, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Arap toplumu ile SDG arasındaki gerginliği daha da büyüttü.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer bütün olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 MartSuriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 Mart

İçişleri Bakanlığı’ndan bir heyetin 29 Haziran'da okul sınavlarını denetlemek üzere Kamışlı ve Haseke şehirlerine yaptığı ve ABD’nin kolaylaştırdığı ziyaret sırasında Özerk Yönetim yetkilileri, hükümet yetkililerine demokratik konfederalizmin ve ademi merkeziyetçiliğin avantajlarından uzun uzun bahsettiler. Hükümet temsilcileri, iki ayrı olayda, aleni toplantılar sırasında Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan'ın portresinin altında oturmaya zorlandılar ve bu görüntüler kamuoyuyla paylaşıldı.

Bu ziyaretten sadece on gün önce, 19 Haziran'da, Özerk Yönetim beklenmedik bir şekilde Kamışlı Havalimanı'nı işletmek üzere bir “genel idare” kurulduğunu duyurdu. Bu hamle, Şam'daki Suriye Sivil Havacılık Otoritesi tarafından derhal protesto edildi ve kararın uluslararası hukuka aykırı olduğu açıklandı. Bu olaylar, düşmanlığın derinliğini gözler önüne seriyor ve iki tarafın kapsamlı bir anlaşmaya varmaktan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

Ancak donukluğu kırmak amacıyla, 9 Temmuz'da Şam'da tarihi bir zirve düzenlendi. Zirvede Suriye hükümeti ve SDG temsilcileri ile ABD ve Fransa Özel Temsilcileri Thomas Barrack ve Jean-Baptiste Faivre bir araya geldi. Gösterilen önemli ve ciddi çabalara rağmen, zirvede anlamlı bir ilerleme sağlanamadı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre görüşmeler hakkında bilgili kaynaklar, SDG heyetinin bağımsız askeri yapısını korumakta ısrar ederek, Suriye ordusuna entegrasyonun ancak güçlerinin kuzeydoğuda kendi komutası altında kalıcı olarak konuşlanması ve SDG adı altında faaliyet göstermeye devam etmesi halinde kabul edilebilir olduğunu belirtti. Bu arada, Özerk Yönetim, kurumsal çerçevesinin bozulmadan olduğu gibi kalmasını, yerel yönetim ve idare üzerindeki kontrolünün sürmesini de talep etti.

Bu koşullar, hükümet heyeti tarafından hemen protesto edilirken, ABD ve Fransız arabulucular arasında hayal kırıklığı dalgası yarattı. SDG'nin anlaşmaya varılması için belirlenen son tarihin 2025 yılı sonrasına uzatılması talebine gelince, yakın gelecekte bir uzlaşıya varma niyetinde olmadığına dair açık bir mesaj verdi.

ABD Özel Temsilcisi Thomas Barrack, toplantının ardından yaptığı açıklamalarda tavrını açıkça ortaya koydu. SDG'yi bir anlaşmaya varma gerekliliğini kabul etmekte yavaş davranmakla eleştirdi ve federalizmin Suriye bağlamında uygun ve uyumlu olmadığını belirtti. “Tek bir yol var o da Şam'dan geçiyor” dedi ve “zamanın daraldığını” vurguladı. Barrack açıklamalarında ayrıca Şam'a övgüler yağdırdı ve yaklaşımını “çok istekli” ve “ortak zemin arama konusunda cömert” olarak nitelendirdi. Bu durum, bilhassa Barrack aynı zamanda ABD'nin Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptığı için SDG'yi zor durumda bıraktı.

Güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamak bir gerekliliktir. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli

SDG'nin en yakın savunucularından olan ABD ordusu bile önceliklerini değiştirerek, Suriye geçiş hükümetinin otoritesini sağlamlaştırmaya odaklanmaya başladı. Özel görüşmelerde, güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamanın gerekliliğini vurguluyor. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli.

Koramiral Brad Cooper'ın ABD Merkez Komutanlığı’nın başına getirilmesini onaylamak için yapılan oturumda, yeni komutan bu tutumu açıkça şöyle teyit etti: “Suriye'nin istikrarı, mevcut komutan Ahmed Şara'nın görevinde kalmasına bağlıdır ve bu bizim için son derece önemlidir.” Bu arada, ABD'nin geri çekilmesi devam ederken, Öz Kararlılık Harekatı kapsamında SDG'ye tahsis edilen askeri fonlar tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Fonların büyük çoğunluğu, SDG’yi desteklemek yerine DEAŞ üyelerinin bulunduğu kampların ve gözaltı merkezlerinin güvenliğinin sağlanmasına yönlendirildi.

SDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlarSDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlar

Yıllar boyunca bu kamplar ve cezaevleri, SDG'nin en önemli uluslararası nüfuz araçları oldu. Ancak Başkan Trump'ın Suriye'ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldıran son başkanlık kararnamesi, aynı zamanda bu tesislerin sorumluluğunun Suriye geçiş hükümetine devredilmesini de içeriyordu.

Aralık 2024'te Beşşar Esed'in devrilmesi, iç dinamiklerdeki toparlanma ve yeniden birleşme yönündeki radikal değişim göz önüne alındığında, SDG için kritik bir an oldu. Aylar geçtikçe, bu kader anı gerçek bir varoluşsal tehdit haline geldi. Bu da Kürt liderliğinin uzlaşmazlığını ve çözüm ve entegrasyon çağrılarını giderek daha fazla reddetmesini açıklıyor.

Ancak, ABD Özel Temsilcisi bir anlaşmaya varmak konusunda ağustos ayını gayrı resmi bir tarih olarak belirlediğinden, benimsediği bu erteleme politikası SDG’nin çıkarına görünmüyor. SDG heyetinin son Şam zirvesindeki davranışları pek iyimserlik yaratmıyor. Nitekim bu yaklaşım devam ettiği sürece, Suriye geçiş sürecinin desteklenmesi, istikrara kavuşturulması ve sürdürülebilir bir toparlanmanın sağlanması önündeki en büyük engelin SDG olduğu gerçeğini inkâr etmek zor.

*Bu anlaiz Şarku'l Avsat trafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.