İslami Cihad Hareketi içinde neler oluyor?

İran, İslami Cihad Hareketi için finansman ve teçhizat konularında en büyük destekçisi olmaya devam ederken hareketin karar alma bağımsızlığı yok

İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)
İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)
TT

İslami Cihad Hareketi içinde neler oluyor?

İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)
İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)

Tarık Fehmi
İslami Cihad hareketi ile İsrail arasındaki son çatışma bittiğinde ortaya, “İslami Cihad Hareketi’nin içinde neler oluyor? Hareket, neden İsrail ile tek başına karşı karşıya geldi?  Hamas gerçekten İslami Cihad’ı yalnız bıraktı mı?” soruları çıktı. Özellikle İslami Cihad’ın İsrail ile karşı karşıya gelmesi öncesindeki süreç, gerek Filistinli gruplar düzeyinde gerekse Hamas düzeyinde olsun, İslami Cihad’ın Filistinli güçlerle ilişkileri çerçevesinde mevcut ve mümkün olandan tamamen farklı hale geldi. Bu da İsrail ile bir sonraki çatışmanın, diğer tüm Filistinli güçler açısından İslami Cihad ve Hamas’ın konumuyla ilgili birçok kritik gelişmenin etkisinde olacağına işaret ediyor.

Devam eden gerginlikler
İslami Cihad Hareketi içinde karar verme konusunda süregelen bir gerginlik söz konusu. Bu gerginlik, İslami Cihad Hareketi'nin kurucularından eski Genel Sekreteri Ramazan Şallah’ın vefatından sonra yerine Ziyad en-Nehhale’nin seçilmesinden ve o dönemden bu yana bazı kişilerin rollerinin artmasından sonra, hareketin bölgesel taraflarla ve özellikle İran’la olan ilişkileri ve iç dosyaların yönetimindeki farkla gün yüzüne çıktı.
Bu durum, İsrail ile yakın zamanda yaşanan çatışmadan önceki gerilime ve gerginliğe yansıdı. Hareket içindeki iki kamp arasında görüş ayrılığı söz konusu. Bu kamplardan ilki, İsrail’in hareketin liderlerine yönelik tutumlarına, güvenlik takviyelerine ve çatışmaların ilk saatlerinde gerçekleşen suikastlara cevaben çatışmaya girilmesi ve hareketin istikrara kavuşan siyasi ve güvenlik çevrelerinde uyguladığı ateşkes politikasının değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor.  İkinci kamp ise Filistin direnişi çerçevesinde Filistinli gruplar ve Hamas Hareketi ile koordineli olarak hareket edilmesi ve Gazze Şeridi içinde sürekli iletişim halinde olunması gerektiğine inanıyor. Eğer bu kamp halen varlığını sürdürüyorsa ve İsrail ile çatışmama ve hareketin mevcut sahneyi okumaya çalışırken elde edilen başarılarla yetinmesi eğilimindeyse bu grubun desteği, birkaç gün süren çatışmanın yönetiminde medyadaki ve siyaset sahnesindeki pazarlananlara rağmen artık sahada değil. Hareket, İsrail'in kontrolündeki yanlış bilgi savaşı çerçevesinde çoğu doğru olmayan yorumlarda bulundu. Bazı yorumlar, hareket içindeki karar vericilerden habersiz yapıldığı için geri çekildi.

Özel konumlar
İslami Cihad içinde olup bitenler, siyaset ve güvenlik alanlarında, İslami Cihad içinde tıpkı Hamas’ta olduğu gibi sonuçları kamuoyuna duyurulmayan, sadece seçimlerin yapıldığının açıklanmasıyla yetinilen seçimlerin sonuçlarıyla ilişkili.
İslami Cihad Hareketi, mevcut aşamada Gazze Şeridi'ndeki bölgelerin üyelerini ve liderlik kadrosunu seçmek için tarihinde ikinci kez seçimler düzenledi.  Hareket, her bölge için bir başkan ve yedi üye seçerek Gazze Şeridi'ndeki beş bölgede seçimleri yeniledi. Hareket aynı zamanda tüm seçim süreci sistemini de değiştirdi ve oy kullanmasına izin verilenler ile adaylar için yeni koşullar belirledi.
Son dönemde yaşanan bu değişikliklerin, hareket içinde yeni eğilimleri ortaya çıkardığı ve özellikle Genel Sekreter Ziyad en-Nehhale’nin hareketin Genel Şura Konseyi seçimlerine kadar görevine devam etmesi kararından sonra daha fazla ortaya çıkan istikrarsızlığa rağmen, hareket bir belirsizlik durumuyla karşı karşıya gelse ve daha önce bu eğilimleri açıklamamış olsa bile varlığını sürdüreceği kesin.
Genel Şura Konseyi seçimlerinin önümüzdeki Kasım ayında yapılması planlanıyor.  Hareketin kurumlarında istikrar sağlamaya ve hareketin önde gelen isimlerinin İslami Cihad’ın diğer Filistinli gruplarla, özellikle Hamas'la ve İran'la olan ilişkilerini yönetmesiyle ilgili olan ve bir yanda İsrail, diğer yanda Filistin Yönetimi ile ilgili konulara değinilen bir takım çekincelerini artırmamaya çabalayan Genel Sekreter Nehhale’nin görevine devam etmesi bekleniyor. Söz konusu çekinceler, başta İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet'in artan güvenlik önlemlerinin hareketi genel politikalarını gözden geçirmeye zorlaması ve İslami Cihad’ın Gazze Şeridi’nin güvenliğinden sorumlu Hamas gibi bağımsız olduğunu teyit etmek istercesine son çatışmaya tek başına girmesi olmak üzere, birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Bağımsızlığını teyit etmeye yönelik bu adımından sonra artık hareketin her kararı Hamas ya da Filistinli diğer grupların genel konumuna değil, kendisine ait özel bir konuma bağlı olacaktır.
Ateşkes anlaşmalarının, uluslararası herhangi bir izleme mekanizmasının olmaması nedeniyle çökmesi, İsrail'e taviz vermesi ve ateşkes şartlarını uygulaması için baskı yapacak hiçbir dış gücün olmaması dikkat çekici. Bu yüzden Nablus ve Cenin'deki güvenlik istikrarsızlığı çerçevesinde ateşkesin devam edip etmediğini teyit etmek mümkün değil.

İran hamleleri
Zaman zaman hem İslami Cihad hem de Hamas ile bağlantılı girişimler ve İran'ın iki hareketi tek bir sistemde toplayıp birlikte çalışmak üzere birleştirme girişimleri oldu. İki hareket arasında ortak toplantılar yapıldıysa da hiçbir sonuca ulaşılamadı. Hatta İran, İslami Cihad Hareketiyle rekabet edebilmek ve ana hareket üzerindeki kontrolünü daha da sıkılaştırmak amacıyla Gazze Şeridi'ne ‘Sabirun Hareketi’ adlı grubu konuşlandırmaya başladı. Böylece İran'ın finansman ve mühimmatla hareketin İslami Cihad’ın en büyük destekçisi olduğu ve öyle kalacağı mesajı verildi. Bu da İslami Cihad’ın karar alma bağımsızlığı olmadığını doğruluyor. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre bu durum, Filistinlilerin kimseye boyun eğmediklerini vurgulayan İslami Cihad lideri tarafından gözden geçirilmeli.
Genel Sekreter Ziyad en-Nehhale’nin Lübnan, İran, Hizbullah ve Filistinli direniş gruplarına teşekkür ve takdirlerini ifade etmek için dışarı çıkması, ancak ateşkese katkıda bulunan ülkelere teşekkür etmemesi dikkatlerden kaçmadı. Bu bağlamda iç içe geçmiş ilişkileri sonucunda, iç ve bölgesel gelişmelerle karşı karşıya kalacağı ve bu meselenin önümüzdeki dönemde masaya yatırılacağı mesajı çıkarılabilir. Bu mesele, özellikle hareketin önümüzdeki süreçteki öncelikleri ve görevleri ile ilgili olduğundan ve yenilenmeye ihtiyaç duyduğundan hareketin çok yönlü çalışacağı ve Filistin'in iç kesimlerinde ve özellikle Gazze Şeridi'nde çalışmalarını sürdüreceği anlaşılabilir.
İslami Cihad Hareketi, askeri olarak, Hamas gibi çok sayıda uzun menzilli füzeye sahip değil. Küçük silahlar, havan ve tanksavar füzelerinden oluşan büyük bir cephaneliğe ve Seraya el-Kudüs (Kudüs Tugayları) adıyla bilinen bir askeri kanada sahip.
İslami Cihad Siyasi Büro üyeleri Dr. Muhammed El-Hindi, Ahmed el-Mudallal, Halit el-Battaş, ve Hayder Habib ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) yakınlığıyla bilinen ve  Suriye'de yaşayan, hareketin askeri kanadının komutanı Ekrem Acuri gibi önümüzdeki dönemde önemli bir rol oynayacak önde gelen isimlerin olması dikkat çekici.
İslami Cihad ve Hamas arasındaki ilişkiler, Hamas’ın İslami Cihad’ı siyasi cephede yalnız bıraktığı için değil, Hamas’ı İsrail’in çatışmanın dışında tutmayı başarması ve Filistinli tüm grupların tek başlarına hareket edebileceği tehlikeli bir emsal oluşturması nedeniyle zarar görebilir. Bu emsal aynı zamanda Gazze Şeridi'nde bundan böylece angajman kurallarının değişeceğini, Filistinli grupların da içinde bulunduğu tek bir iç kısımdan bahsetmenin söz konusu olmadığını ve çeşitli senaryolarla karşı karşıya kalacağını ortaya koyuyor.
Bu yüzden Filistin, özellikle yeni angajman kurallarının herkesi kapsaması çerçevesinde yaşanacaklarla karşı karşıya kalacak. Hamas'ın İsrail ile ilişkilerinin düzenlenmesi, ateşkesin güçlendirilmesi, hareketin kurumlarının sağlamlaştırılması ve abluka altındaki Gazze Şeridi sakinlerinin ve işçilerin İsrail'e ve diğer bölgelere geçebilmesi gibi konular da dahil olmak üzere, önemli gelişmeler yaşanması ve bunun her iki taraf için de daha fazla siyasi ve güvenlik istikrarına katkıda bulunması bekleniyor.
Yukarıda geçen konular ve diğer dosyalar Hamas'ı meşgul edecek. Özellikle Kudüs'te ve başta Cenin, Nablus ve Ramallah olmak üzere Batı Şeria'daki şehirlerde gerginliğin körüklenmesinin yanı sıra cephelerin birbirine bağlanması ve iç içe geçmesi durumunda daha fazla istikrarsızlığa yol açabilecek, daha zorlu karışıklıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu durumda Hamas, önümüzdeki dönemde İslami Cihad hareketi ile karşı karşıya gelebilir. İsrail, her ne kadar Hamas’ı kışkırtsa da önümüzdeki dönemde olabileceklere dair korkusuyla birlikte böyle bir çatışmanın patlak vermesini bekliyor.

Notlar
En önemlisi ve en tehlikelisi Hamas ve İslami Cihad arasındaki ilişkilere zarar vermek olan bir takım senaryolarla karşı karşıya kalacağız. Böylece başta çatışmanın merkezinde yer almasından ötürü İslami Cihad Hareketi olmak üzere Filistinli grupların, tutumlarını birleştirmeleri ve aralarında kavga etmemeleri gerektiği bir kez daha anlaşılacak. Bu da özellikle Filistinli grupların birliklerinden ödün verme olasılığına dayanan belirli bir senaryo ile karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor.
İkinci senaryo ise İsrail'le yeni bir çatışma yaşanması durumunda, Hamas ile İslami Cihad arasındaki ilişkiyi kısa vadede yeniden tesis etme ihtimallerine dayanıyor.  Bu mümkün olabilir.  Hamas Hareketi, uyumu ve koordinasyonu yeniden tesis etmeye çalışıyor. Her ne kadar bu mesele, Hamas’ın İsrail’e yönelik başlıca öncelikleri ve mevcut siyasi sahneyi yönetme konusundaki tercihini diğer her türlü düşünceyle karşı karşıya getirse de bu, söz konusu önceliklerin neler olacağına dair şüphelerin ve güvensizliğin devam edeceği anlamına gelebilir. Bu öncelikler, siyasi, güvenlik ve stratejik seçeneklerle birlikte sıralanabilir. Mevcut güvenlik durumuyla ilgili olarak son zamanlarda meydana gelenlerin kanıtladığı üzere, Hamas'ın gerçekçiliğine ve reformist ideolojisine bağlı bu konuyu diğer seçeneklerin önüne geçirecek bir algı söz konusu.
Hamas ve İslami Cihad arasındaki ilişkiler düzenli bir şekilde devam edecek. İki grubun, aralarında herhangi bir çatışmaya girmeleri ihtimali oldukça zayıf olsa da asıl mesele, her birinin olup bitenlerle ilgili görüşünün, İsrail'in anlaşma mekanizmaları ve Hamas’ın hedefleri doğrultusunda onu İslami Cihad’dan ayırma çabasıyla ilişkilendirilecek olması.  İsrail’in istihbarat değerlendirmelerine göre İslami Cihad Hareketi’ni kuşatmak, siyasi ve güvenlik önceliklerinin başında yer almaya devam edecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.