İslami Cihad Hareketi içinde neler oluyor?

İran, İslami Cihad Hareketi için finansman ve teçhizat konularında en büyük destekçisi olmaya devam ederken hareketin karar alma bağımsızlığı yok

İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)
İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)
TT

İslami Cihad Hareketi içinde neler oluyor?

İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)
İslami Cihad'ın askeri olarak Hamas kadar mühimmatı ve uzun menzilli füzesi bulunmuyor (AFP)

Tarık Fehmi
İslami Cihad hareketi ile İsrail arasındaki son çatışma bittiğinde ortaya, “İslami Cihad Hareketi’nin içinde neler oluyor? Hareket, neden İsrail ile tek başına karşı karşıya geldi?  Hamas gerçekten İslami Cihad’ı yalnız bıraktı mı?” soruları çıktı. Özellikle İslami Cihad’ın İsrail ile karşı karşıya gelmesi öncesindeki süreç, gerek Filistinli gruplar düzeyinde gerekse Hamas düzeyinde olsun, İslami Cihad’ın Filistinli güçlerle ilişkileri çerçevesinde mevcut ve mümkün olandan tamamen farklı hale geldi. Bu da İsrail ile bir sonraki çatışmanın, diğer tüm Filistinli güçler açısından İslami Cihad ve Hamas’ın konumuyla ilgili birçok kritik gelişmenin etkisinde olacağına işaret ediyor.

Devam eden gerginlikler
İslami Cihad Hareketi içinde karar verme konusunda süregelen bir gerginlik söz konusu. Bu gerginlik, İslami Cihad Hareketi'nin kurucularından eski Genel Sekreteri Ramazan Şallah’ın vefatından sonra yerine Ziyad en-Nehhale’nin seçilmesinden ve o dönemden bu yana bazı kişilerin rollerinin artmasından sonra, hareketin bölgesel taraflarla ve özellikle İran’la olan ilişkileri ve iç dosyaların yönetimindeki farkla gün yüzüne çıktı.
Bu durum, İsrail ile yakın zamanda yaşanan çatışmadan önceki gerilime ve gerginliğe yansıdı. Hareket içindeki iki kamp arasında görüş ayrılığı söz konusu. Bu kamplardan ilki, İsrail’in hareketin liderlerine yönelik tutumlarına, güvenlik takviyelerine ve çatışmaların ilk saatlerinde gerçekleşen suikastlara cevaben çatışmaya girilmesi ve hareketin istikrara kavuşan siyasi ve güvenlik çevrelerinde uyguladığı ateşkes politikasının değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor.  İkinci kamp ise Filistin direnişi çerçevesinde Filistinli gruplar ve Hamas Hareketi ile koordineli olarak hareket edilmesi ve Gazze Şeridi içinde sürekli iletişim halinde olunması gerektiğine inanıyor. Eğer bu kamp halen varlığını sürdürüyorsa ve İsrail ile çatışmama ve hareketin mevcut sahneyi okumaya çalışırken elde edilen başarılarla yetinmesi eğilimindeyse bu grubun desteği, birkaç gün süren çatışmanın yönetiminde medyadaki ve siyaset sahnesindeki pazarlananlara rağmen artık sahada değil. Hareket, İsrail'in kontrolündeki yanlış bilgi savaşı çerçevesinde çoğu doğru olmayan yorumlarda bulundu. Bazı yorumlar, hareket içindeki karar vericilerden habersiz yapıldığı için geri çekildi.

Özel konumlar
İslami Cihad içinde olup bitenler, siyaset ve güvenlik alanlarında, İslami Cihad içinde tıpkı Hamas’ta olduğu gibi sonuçları kamuoyuna duyurulmayan, sadece seçimlerin yapıldığının açıklanmasıyla yetinilen seçimlerin sonuçlarıyla ilişkili.
İslami Cihad Hareketi, mevcut aşamada Gazze Şeridi'ndeki bölgelerin üyelerini ve liderlik kadrosunu seçmek için tarihinde ikinci kez seçimler düzenledi.  Hareket, her bölge için bir başkan ve yedi üye seçerek Gazze Şeridi'ndeki beş bölgede seçimleri yeniledi. Hareket aynı zamanda tüm seçim süreci sistemini de değiştirdi ve oy kullanmasına izin verilenler ile adaylar için yeni koşullar belirledi.
Son dönemde yaşanan bu değişikliklerin, hareket içinde yeni eğilimleri ortaya çıkardığı ve özellikle Genel Sekreter Ziyad en-Nehhale’nin hareketin Genel Şura Konseyi seçimlerine kadar görevine devam etmesi kararından sonra daha fazla ortaya çıkan istikrarsızlığa rağmen, hareket bir belirsizlik durumuyla karşı karşıya gelse ve daha önce bu eğilimleri açıklamamış olsa bile varlığını sürdüreceği kesin.
Genel Şura Konseyi seçimlerinin önümüzdeki Kasım ayında yapılması planlanıyor.  Hareketin kurumlarında istikrar sağlamaya ve hareketin önde gelen isimlerinin İslami Cihad’ın diğer Filistinli gruplarla, özellikle Hamas'la ve İran'la olan ilişkilerini yönetmesiyle ilgili olan ve bir yanda İsrail, diğer yanda Filistin Yönetimi ile ilgili konulara değinilen bir takım çekincelerini artırmamaya çabalayan Genel Sekreter Nehhale’nin görevine devam etmesi bekleniyor. Söz konusu çekinceler, başta İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet'in artan güvenlik önlemlerinin hareketi genel politikalarını gözden geçirmeye zorlaması ve İslami Cihad’ın Gazze Şeridi’nin güvenliğinden sorumlu Hamas gibi bağımsız olduğunu teyit etmek istercesine son çatışmaya tek başına girmesi olmak üzere, birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Bağımsızlığını teyit etmeye yönelik bu adımından sonra artık hareketin her kararı Hamas ya da Filistinli diğer grupların genel konumuna değil, kendisine ait özel bir konuma bağlı olacaktır.
Ateşkes anlaşmalarının, uluslararası herhangi bir izleme mekanizmasının olmaması nedeniyle çökmesi, İsrail'e taviz vermesi ve ateşkes şartlarını uygulaması için baskı yapacak hiçbir dış gücün olmaması dikkat çekici. Bu yüzden Nablus ve Cenin'deki güvenlik istikrarsızlığı çerçevesinde ateşkesin devam edip etmediğini teyit etmek mümkün değil.

İran hamleleri
Zaman zaman hem İslami Cihad hem de Hamas ile bağlantılı girişimler ve İran'ın iki hareketi tek bir sistemde toplayıp birlikte çalışmak üzere birleştirme girişimleri oldu. İki hareket arasında ortak toplantılar yapıldıysa da hiçbir sonuca ulaşılamadı. Hatta İran, İslami Cihad Hareketiyle rekabet edebilmek ve ana hareket üzerindeki kontrolünü daha da sıkılaştırmak amacıyla Gazze Şeridi'ne ‘Sabirun Hareketi’ adlı grubu konuşlandırmaya başladı. Böylece İran'ın finansman ve mühimmatla hareketin İslami Cihad’ın en büyük destekçisi olduğu ve öyle kalacağı mesajı verildi. Bu da İslami Cihad’ın karar alma bağımsızlığı olmadığını doğruluyor. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre bu durum, Filistinlilerin kimseye boyun eğmediklerini vurgulayan İslami Cihad lideri tarafından gözden geçirilmeli.
Genel Sekreter Ziyad en-Nehhale’nin Lübnan, İran, Hizbullah ve Filistinli direniş gruplarına teşekkür ve takdirlerini ifade etmek için dışarı çıkması, ancak ateşkese katkıda bulunan ülkelere teşekkür etmemesi dikkatlerden kaçmadı. Bu bağlamda iç içe geçmiş ilişkileri sonucunda, iç ve bölgesel gelişmelerle karşı karşıya kalacağı ve bu meselenin önümüzdeki dönemde masaya yatırılacağı mesajı çıkarılabilir. Bu mesele, özellikle hareketin önümüzdeki süreçteki öncelikleri ve görevleri ile ilgili olduğundan ve yenilenmeye ihtiyaç duyduğundan hareketin çok yönlü çalışacağı ve Filistin'in iç kesimlerinde ve özellikle Gazze Şeridi'nde çalışmalarını sürdüreceği anlaşılabilir.
İslami Cihad Hareketi, askeri olarak, Hamas gibi çok sayıda uzun menzilli füzeye sahip değil. Küçük silahlar, havan ve tanksavar füzelerinden oluşan büyük bir cephaneliğe ve Seraya el-Kudüs (Kudüs Tugayları) adıyla bilinen bir askeri kanada sahip.
İslami Cihad Siyasi Büro üyeleri Dr. Muhammed El-Hindi, Ahmed el-Mudallal, Halit el-Battaş, ve Hayder Habib ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) yakınlığıyla bilinen ve  Suriye'de yaşayan, hareketin askeri kanadının komutanı Ekrem Acuri gibi önümüzdeki dönemde önemli bir rol oynayacak önde gelen isimlerin olması dikkat çekici.
İslami Cihad ve Hamas arasındaki ilişkiler, Hamas’ın İslami Cihad’ı siyasi cephede yalnız bıraktığı için değil, Hamas’ı İsrail’in çatışmanın dışında tutmayı başarması ve Filistinli tüm grupların tek başlarına hareket edebileceği tehlikeli bir emsal oluşturması nedeniyle zarar görebilir. Bu emsal aynı zamanda Gazze Şeridi'nde bundan böylece angajman kurallarının değişeceğini, Filistinli grupların da içinde bulunduğu tek bir iç kısımdan bahsetmenin söz konusu olmadığını ve çeşitli senaryolarla karşı karşıya kalacağını ortaya koyuyor.
Bu yüzden Filistin, özellikle yeni angajman kurallarının herkesi kapsaması çerçevesinde yaşanacaklarla karşı karşıya kalacak. Hamas'ın İsrail ile ilişkilerinin düzenlenmesi, ateşkesin güçlendirilmesi, hareketin kurumlarının sağlamlaştırılması ve abluka altındaki Gazze Şeridi sakinlerinin ve işçilerin İsrail'e ve diğer bölgelere geçebilmesi gibi konular da dahil olmak üzere, önemli gelişmeler yaşanması ve bunun her iki taraf için de daha fazla siyasi ve güvenlik istikrarına katkıda bulunması bekleniyor.
Yukarıda geçen konular ve diğer dosyalar Hamas'ı meşgul edecek. Özellikle Kudüs'te ve başta Cenin, Nablus ve Ramallah olmak üzere Batı Şeria'daki şehirlerde gerginliğin körüklenmesinin yanı sıra cephelerin birbirine bağlanması ve iç içe geçmesi durumunda daha fazla istikrarsızlığa yol açabilecek, daha zorlu karışıklıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu durumda Hamas, önümüzdeki dönemde İslami Cihad hareketi ile karşı karşıya gelebilir. İsrail, her ne kadar Hamas’ı kışkırtsa da önümüzdeki dönemde olabileceklere dair korkusuyla birlikte böyle bir çatışmanın patlak vermesini bekliyor.

Notlar
En önemlisi ve en tehlikelisi Hamas ve İslami Cihad arasındaki ilişkilere zarar vermek olan bir takım senaryolarla karşı karşıya kalacağız. Böylece başta çatışmanın merkezinde yer almasından ötürü İslami Cihad Hareketi olmak üzere Filistinli grupların, tutumlarını birleştirmeleri ve aralarında kavga etmemeleri gerektiği bir kez daha anlaşılacak. Bu da özellikle Filistinli grupların birliklerinden ödün verme olasılığına dayanan belirli bir senaryo ile karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor.
İkinci senaryo ise İsrail'le yeni bir çatışma yaşanması durumunda, Hamas ile İslami Cihad arasındaki ilişkiyi kısa vadede yeniden tesis etme ihtimallerine dayanıyor.  Bu mümkün olabilir.  Hamas Hareketi, uyumu ve koordinasyonu yeniden tesis etmeye çalışıyor. Her ne kadar bu mesele, Hamas’ın İsrail’e yönelik başlıca öncelikleri ve mevcut siyasi sahneyi yönetme konusundaki tercihini diğer her türlü düşünceyle karşı karşıya getirse de bu, söz konusu önceliklerin neler olacağına dair şüphelerin ve güvensizliğin devam edeceği anlamına gelebilir. Bu öncelikler, siyasi, güvenlik ve stratejik seçeneklerle birlikte sıralanabilir. Mevcut güvenlik durumuyla ilgili olarak son zamanlarda meydana gelenlerin kanıtladığı üzere, Hamas'ın gerçekçiliğine ve reformist ideolojisine bağlı bu konuyu diğer seçeneklerin önüne geçirecek bir algı söz konusu.
Hamas ve İslami Cihad arasındaki ilişkiler düzenli bir şekilde devam edecek. İki grubun, aralarında herhangi bir çatışmaya girmeleri ihtimali oldukça zayıf olsa da asıl mesele, her birinin olup bitenlerle ilgili görüşünün, İsrail'in anlaşma mekanizmaları ve Hamas’ın hedefleri doğrultusunda onu İslami Cihad’dan ayırma çabasıyla ilişkilendirilecek olması.  İsrail’in istihbarat değerlendirmelerine göre İslami Cihad Hareketi’ni kuşatmak, siyasi ve güvenlik önceliklerinin başında yer almaya devam edecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.


Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
TT

Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)

Husiler, geçtiğimiz Pazar günü Beyrut’un güney banliyösünde İsrail’in düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden Hizbullah'ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai için Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’a gönderdiği taziye mesajlarını, Hizbullah’ı İsrail’e karşı yeniden harekete geçirme çağrısına dönüştürdü.

Taziye mesajlarında hüzünlerini ifade eden Husiler, mesajların içerikleriyle örgütün liderlerinin çatışmanın seyrine ilişkin beklentilerini ve Hizbullah’tan beklediklerini net biçimde ortaya koydu.

Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi, uzun mesajında Tabatabai’nin ölümünü “görev şehadeti” olarak nitelendirerek “cihad yoluna devam edilmesi gerektiğini” vurguladı. Husi, İsrail’in Lübnan’da ateşkes kuralına uymayacağını ve Gazze ile Lübnan’ın güneyindeki gelişmelerin çatışmanın geri dönülmez bir kader olduğunu gösterdiğini belirtti.

scdfrg
Lider Heysem el-Tabatabai'nin Hizbullah tarafından dağıtılan bir fotoğrafı

Husi mesajında, Lübnan direnişinin kararlılığını övdü ve Hizbullah’ın rolünün durmayacağını ifade ederek, örgütün operasyonlarını yeniden başlatması için dolaylı bir teşvik mesajı verdi. Yemenli gözlemciler, bu tonlamanın Husiler’in Lübnan cephesini sürekli aktif tutma isteğini yansıttığını, bunun da örgüte bölgede faaliyetlerini sürdürmek için meşru bir zemin sağladığını ifade ediyor.

Daha açık bir ifade, Husi liderin kuzeni ve örgütün Yüksek Siyasi Konsey üyesi Muhammed Ali el-Husi tarafından iletildi. Husi, Tabatabai’nin ölümünü “direniş yolunda ilerleme zorunluluğu” ile ilişkilendirerek, Hizbullah operasyonlarının İsrail’i caydırmanın tek yolu olduğunu savundu ve suikastın sorumluluğunu doğrudan ABD’ye yükledi.

frg
İsrail, Husilere çok sayıda askeri ve siyasi liderin ölümüne yol açan acı verici darbeler vurdu (AP)

Muhammed Ali el-Husi ayrıca örgütün Hizbullah ve Filistinli grupların yanında yer almaya “hazır” olduğunu belirtti. Bu ifade, Husiler’in İran eksenli cephede çoklu çatışma alanlarında yer almak istediklerini göstermesi açısından dikkat çekti.

Yemenli gözlemcilere göre, bu mesajlar, Hizbullah’ı İsrail ile çatışmayı yeniden başlatmaya teşvik etmeyi hedeflerken, iç propaganda açısından da Husiler’in bölgesel varlığını sürdürdüğünü ve etkili bir aktör olduğunu takipçilerine göstermek amacını taşıyor.

Tabatabai, Husiler açısından simgesel bir öneme sahip; çünkü Yemen’deki ve diğer sahalardaki eğitim ve silahlanma operasyonlarıyla ilişkilendirilen önemli isimlerden biriydi. Ayrıca, Husilerin son on yıldaki askeri gelişmelerinin bir kısmının Hizbullah subaylarının deneyimlerinden, özellikle Tabatabai’den etkilendiği öne sürülüyor.

Gözlemciler, İran ve müttefikleri ile İsrail arasındaki bölgesel çatışma bağlamında Husilerin mesajlarının Hizbullah’ın doğrudan hesaplarını değiştirmeyeceğini, ancak kuzey cephesinde sükûnetin İsrail’in Husilerin liderlerini hedef almasına ve kapasitesini zayıflatmasına yol açacağı endişesini yansıttığını belirtiyor.

Husiler, Ekim ayında İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkesin ardından İsrail’e ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ndeki gemilere yönelik saldırılarını durdurmuş, yalnızca durumu izleyerek ateşkesin bozulması halinde saldırılara yeniden başlayacaklarını açıklamıştı.


AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
TT

AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)

Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi Patrick Simonié, AB’nin Husilere karşı hoşgörülü olduğu yönündeki eleştirileri yalanladı. Simonié, Şarku’l Avsat gazetesine verdiği röportajda, esas hedefin tarafları müzakere masasına geri döndürmek olduğunu belirtiyor

Avrupa’nın Yemen politikasında dönüşüm

Simonié, AB’nin BM öncülüğündeki barış sürecini desteklediğini ve Yol Haritası’nda somut ilerleme beklediğini söyledi. Avrupa stratejisi, Yemen hükümeti ve Başkanlık Konseyi’ni destekleyerek vatandaşlara güven ve temel hizmetleri sunmayı amaçlıyor.

d
Avrupa Birliği heyeti başkanı, Yemen Cumhurbaşkanı'na  güven mektubunu sunarken (SABA)

AB Büyükelçisi, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki insani ve kalkınma rolünü “son derece olumlu” olarak nitelendirirken, iki tarafın Yemen ve Kızıldeniz konularında yakın bir uyum içinde olduğunu belirtti.

Yemen Hükümeti ve Başkanlık Konseyi ile işbirliği

Simonié, AB’nin Yemen ile ilişkilerini “açık ve doğrudan” olarak tanımladı. Hedef, temel hizmetleri güçlendirerek vatandaşlar nezdinde güven ve meşruiyet oluşturmak. Ayrıca, Başkanlık Konseyi’nin içindeki farklı görüşlerin normal olduğunu ancak birlik ve reformların öncelikli olduğunu vurguladı.

Ekonomik reformlar ve öncelikler

Başkanlık Konseyi’nin uyguladığı ekonomik reformlar, finansal istikrarı güçlendirmek, şeffaflığı artırmak ve ülkenin ekonomik potansiyelini açığa çıkarmak için kritik önemde.

xscdfrgt
Patrick Simonnet, Yemen'in Hadramut eyaletine yaptığı son ziyaretten bir kare (Avrupa Birliği)

Simonié, özellikle yerel gelirlerin merkezi hükümete aktarılması ve gümrük kuru reformunu desteklediklerini belirtti.

Husiler ve AB’nin tutumu

Husilerle ilgili olarak Simonié, AB’nin pozisyonunu net bir şekilde açıkladı:

"Hiçbir hoşgörü söz konusu değil. Esas amacımız tarafları müzakere masasına geri döndürmek. Tüm taraflar bizim pozisyonumuzu gayet iyi biliyor."

AB, denizcilik hedefli saldırıları kınarken, uluslararası ortaklardan da aynı çabayı bekliyor.

Suudi Arabistan ile işbirliği

Simonié, Suudi Arabistan’ı AB için “çok önemli bir ortak” olarak tanımladı ve iki tarafın güçlü ilişkiler ve sürekli koordinasyon içinde olduğunu vurguladı. Hadramut ziyaretinde Suudi projelerini inceleme fırsatı bulduğunu belirten büyükelçi, işbirliği için geniş alanlar bulunduğunu ifade etti.

İnsani ve kalkınma desteği

AB’nin insani desteği, tüm temel kurtarma alanlarını kapsıyor. Geçtiğimiz yaz, kolera salgını riski nedeniyle hava köprüsü ile acil yardım ulaştırıldı.

dfr
Büyükelçi Muhammed el Cabir, Riyad'da Avrupa Birliği büyükelçilerini kabul etti (Suudi Arabistan Büyükelçisinin X hesabı)

2015’ten bu yana AB, Yemen’e yaklaşık 1 milyar euro insani ve kalkınma yardımı sağladı. Bu destek, küçük ölçekli ekonomik projeler ve kültürel restorasyon projelerini de içeriyor. Örneğin, UNESCO ile işbirliğiyle Şibam kentinin restorasyonu gerçekleştirildi ve şehrin üçte biri kurtarıldı.

y
Simone, yakın zamanda tarihi Şibam şehrine yaptığı ziyaret sırasında (Avrupa Birliği Misyonu)

BM özel elçisinin çalışmalarını tamamen desteklediklerini belirten Simonié, çözümün askeri değil, siyasi ve sürdürülebilir olması gerektiğini vurguladı.

Temkinli İyimserlik

Simonié, son haftalarda konuşulan barış penceresinin hâlâ geçerli olduğunu ifade ederek, barış için tüm tarafların birlikte çalışması gerektiğini söyledi.