Libya'da Salih ve el-Mişri, ‘anayasal zemin’ çıkmazına ilişkin bir çözüme ulaşamadı

Tobruk'ta bulunan Libya Temsilciler Meclisi oturumundan bir kare (Meclis Medya Ofisi)
Tobruk'ta bulunan Libya Temsilciler Meclisi oturumundan bir kare (Meclis Medya Ofisi)
TT

Libya'da Salih ve el-Mişri, ‘anayasal zemin’ çıkmazına ilişkin bir çözüme ulaşamadı

Tobruk'ta bulunan Libya Temsilciler Meclisi oturumundan bir kare (Meclis Medya Ofisi)
Tobruk'ta bulunan Libya Temsilciler Meclisi oturumundan bir kare (Meclis Medya Ofisi)

Libya Başkanlık Konseyi, Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri arasında dün akşam Kahire'de yaptıkları görüşme sırasında, ertelenen cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin anayasal zeminde yapılmasına dair ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözmek için ABD’nin arabuluculuk yapmasını talep etti.
Söz konusu talep, Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümetine bağlı güçler ile İstikrar Hükümeti Başbakanı Fethi Başağa’ya bağlı milisler arasında çatışmaların patlak verebileceği endişelerinin artması sonrasında gerçekleşti.
Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri’nin dün akşam Kahire'de yaptıkları görüşmede anayasal zemin konusundaki anlaşmazlıkla ilgili herhangi bir çözüme ulaşamadıklarına dair haberlerin doğrulanması sonrasında Libya Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi harekete geçti. el-Lafi, dün akşam ABD'nin Libya Büyükelçisi Richard Norland ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek Norland’ı, Akile Salih ile Halid el-Mişri arasında yeniden arabuluculuk yapmaya ikna etmeye çalıştı.
Temsilciler Meclisi Başkanı'nın medya danışmanı Abdulhamid el-Safi televizyonda yaptığı açıklamada, “Salih ve el-Mişri'yi Kahire'de bir araya getiren toplantı, özellikle ‘çifte vatandaşlık ve seçimlerde oylamaya ordu mensuplarının katılımı’ konusunda, anayasal zemine dair tartışma noktalarını ele almayı amaçladı. Salih ve Mişri’nin, istişare etmek üzere kendi yetkili kurullarına başvurmaları ve anayasal zemine dair taslak üzerinde nihai bir anlaşmaya varmaları kararlaştırıldı” ifadelerini kullandı.
Taraflara yakın kaynakların Şarku'l Avsat'a verdiği bilgiye göre, Kahire'de on gün süren görüşmelerin ardından Salih ve Mişri’nin geri dönmesi bekleniyor.
Abdulhamid el-Safi, Libya’da üçüncü bir hükümetin oluşturulacağına dair söylentilerle ilgili olarak, “Temsilciler Meclisi’nin güvenoyu verdiği meşru hükümet Başağa Hükümetidir. Medya tarafından ortaya atılan iddiaların hiçbir doğruluk payı yok” dedi. Salih ve el-Mişri'nin Kahire'deki görüşmelerinde, Dibeybe ve Başağa hükümetlerinin yerine üçüncü bir hükümet kurulması konusunu ele alacağı hakkında resmi olmayan iddialar ortaya atılmıştı.
Libya Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi, Büyükelçi Norland’ın, ‘ulusal uzlaşı’ çalışmalarının başarısını ve özellikle Başkanlık Konseyi'nin bu konuda oynadığı rolün önemini, ayrıca Temsilciler Meclisi ile devlet arasında anayasal temelde uzlaşma çalışmalarının hızlanması gerektiğini vurguladığını aktardı. el-Lafi, Norland ile yaptığı görüşmede, ülkedeki istikrara engel olacak tüm siyasi çıkmazların giderilmesi ve mümkün olan en kısa sürede cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılması için çalışmaların devam edeceği, ayrıca siyasi süreci ve sivillerin güvenliğini tehlikeye atacak gerilimlerden uzak durulması gerektiği konusunda mutabık kalındığını ifade etti.
Öte yandan ABD’nin Libya Büyükelçisi Norland, dün, görüşmede Başkanlık Konseyi'nin Libya'daki gergin siyasi duruma ilişkin çabalarını ele aldıktan sonra, tarafların şiddeti kışkırtacak herhangi bir adımdan kaçınması gerektiği konusunda anlaştıklarını söyledi.
Norland, Ankara, Kahire ve Libya'daki yoğun tartışmalara dikkat çekerek, Başkanlık Konseyi'nin liderlerle etkileşimine övgüde bulundu. Norland, “ABD, Ulusal Birlik Hükümetini, mümkün olan en kısa sürede cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin önünü açmak için Libya kurumlarıyla ilişki kurmaya devam etmeye çağırıyor” dedi. Norland, ABD büyükelçiliği tarafından yayınlanan açıklamada, Başkanlık Konseyi'nin ulusal uzlaşmayı teşvik etme çalışmalarından övgü ile bahsetti ve Afrika Birliği'nin bu konuda oynadığı rolü memnuniyetle karşıladı.
Öte yandan, Temsilciler Meclisi, dün (Salı), Tobruk şehrinde, ülkedeki siyasi tıkanıklığı ve anayasal yolu desteklemenin imkanlarını ele almak üzere Başkan Yardımcısı Fevzi el-Nuri yönetiminde bir oturum gerçekleştirdi.
Meclisten dün akşam yapılan açıklamaya göre, Yüksek Mahkeme danışmanlarının Temsilciler Meclisi önünde yemin etmesi için mahkeme tarafından sunulan ‘Yargıtay Yasası’nda yapılan değişikliği onayladı. Ayrıca Divan Başkanlığı'nın Yargıtay'a çok sayıda danışman atanmasına ilişkin kararı onaylandı.
Temsilciler Meclisi, vatandaşlar arasında adalet ve eşitliğin sağlanması için Libya’daki tüm işçiler için tek maaş tasarısını da ele alarak devlet kurumlarını bu projeye dâhil etmek için tasarıyı Sosyal Güvenlik Kurumu ile işbirliği yapılması kaydıyla Finans Komitesine iletmeye karar verdi.
Öte yandan, Libya basınında çıkan haberlere göre, batı bölgesi ve Trablus'taki bazı saha liderleri, dün akşam yapılan bir istişare toplantısında ilk kez Başağa hükümetini destekleme ve O’nu başkentte yetkilendirme ihtiyacı konusunda anlaştılar. Söz konusu haber, Temsilciler Meclisi Başkanı Akıle Salih’in medya danışmanının Meclisin, Başağa hükümetinin başkent Trablus'a girmesini beklediği ve Dibeybe’nin hükümet karargâhını teslim etmemek için yasa dışı silahlı milisler kullanacağını açıklaması ile eş zamanlı olarak yayınlandı.
Ulusal Birlik Hükümeti Yerel Yönetimler Bakanı Bedreddin El-Sadık El-Tumi, başkentte bir araya geldiği 11 belediye başkanın herhangi bir silahlı çatışmayı reddettiklerini ve Libya'da reform yapmanın tek yolunun sandıklara başvurmak olduğuna inandıklarını aktardı. El-Tumi, toplantıda başkentteki güvenlik durumu ve yerel yönetimlerle ilgili birçok konu ele alındığı belirtti.
BM Misyonu Başkan Vekili Residon Zeninga, Tunus’un Libya Büyükelçisi Esad Uceyli ile yaptığı görüşmede, siyasi anlaşmazlıkları çözmenin tek yolunun silahlı oluşumların çatışma çağrılarına son vermesi ve seçimlerin gidişatı üzerinde anlaşmaları olduğunu belirtti. Zeninga, Tunus'un Libya’daki taraflar arasında iş birliğini geliştirmedeki rolü ve diyaloga verdiği desteği takdir ettiğini ifade etti. Ayrıca Tunus hükümetinin Libya'daki BM misyonuna verdiği desteği devam ettirmesinden övgüyle bahsetti.
Diğer yandan, Dibeybe, geçen akşam Twitter hesabı üzerinden yayınladığı mesajda, Libyalıları ilgilendiren şeyin kendilerine hizmet sunulması, sorunlarının ele alınması ve yaşadıkları krizlere gerçek çözümler bulunması olduğunu belirtti.
Buna mukabil, İstikrar Hükümetinin Başbakanı Fethi Başağa, Libya Merkez Bankası'nı ekonomik durgunluğu durdurmak ve Libya dinarının değerini artırmak için bir plan geliştirmeye çağırdı. Ayrıca, yaşanmakta olan küresel ekonomik krizin ülke ekonomisine yansımalarına, emtia fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle yerel para biriminin satın alma gücünün düşmesine ve bunun ülke ekonomisi üzerindeki olumsuz sonuçlarına dikkat çekti. Başağa, Merkez Bankası başkanı ve üyelerine yaptığı konuşmada, hükümetinin ulusal ekonomi ile mali ve parasal istikrarı güçlendirme hedeflerine ulaşmak için çalışmaya ve iş birliği yapmaya hazır olduğunu vurguladı. Başağa, döviz kuru ayarlama kurallarına ilişkin para politikasına uygun olarak, enflasyonu tetikleyen harcamaları azaltmak için tüm önlemleri alacağına söz verdi.



Yeni bölgesel denklem: Suriye ve Lübnan'da Suudi Arabistan'ın hayati rolü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)
TT

Yeni bölgesel denklem: Suriye ve Lübnan'da Suudi Arabistan'ın hayati rolü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)

Hattar Ebu Diyab

Ortadoğu’da 7 Ekim 2023 bu yana hızla değişen koşullar ve çatışmaların sonucunda yeni bir bölgesel tablo ortaya çıkıyor. Bölgede artık İsrail, Türkiye ve (2003 Irak Savaşı'ndan sonra Arap bölgesel düzeninin aleyhine yükselen bir güç olarak) İran olmak üzere başlıca üç bölgesel güçle sınırlı olmayan, bölgesel ve küresel satranç tahtasında yeni bir güç haline gelen Suudi Arabistan'ın temsil ettiği Arap kutbunu da kapsamaya başlayan yeni bir güç dengesi oluşuyor.

Suudi Arabistan, diğer tarafların çıkarları ve hegemonyacı eğilimlerine göre bölgeyi yeniden yapılandırma projelerine paralel olarak, Şam'dan başlayarak Arap dünyasını yeniden düzenlemede bölgesel bir denge gücü ve garantör güç olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Filistin davasını destekleme konusundaki tarihi rolünü de sürdürüyor.

Suudi diplomasisi, Suriye ve Lübnan'daki gelişme ve değişimlere ayak uydurarak, Vizyon 2030 doğrultusunda her iki yeni durumu da kucaklıyor ve yakın tehlikelerden koruyor. Vizyon 2030, sadece iç kalkınmayla sınırlı kalmayıp, sürekli çatışmalardan ve "ideolojilerden" uzak, istikrarlı ve müreffeh bir bölgeye odaklanıyor.

Suudi Arabistan'ın yükselişinin nedenleri

Suudi Arabistan yaklaşık on yıl önce, 2030 Vizyonu’nu merkezine alan bir strateji benimsedi ve bölgesel eksenlerden çıkarak, Türkiye ile uzlaşma ve Çin'in himayesinde İran ile normalleşme yoluna gitti. Bu hamle, Suudi Arabistan'ın konum, kaynaklar ve tarih açısından güçlü liderlik rolünü, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), Arap Birliği (AL) ve İslam İşbirliği Teşkilatı'na (İİT) dayanarak ABD ile köklü stratejik ilişkilerinin bir uzantısı olarak, Avrupa ve Asya’nın güçlü ülkeleriyle ortaklıklar, Rusya ile enerji alanında iş birliği ve Çin, Hindistan, Güney Kore ve Pakistan ile ilişkilerin geliştirilmesi yoluyla güçlendirilmesini sağladı. Böylelikle, dengeli ve bölgesel olarak kapsayıcı rol ve uluslararası ilişkilerdeki çeşitlilik, Riyad'a geniş bir manevra alanı sağladı.

Suudi Arabistan ile İran arasında 2023 yılının mart ayında normalleşmenin başlamasından bu yana yaşanan olaylar ve 7 Ekim 2023'ün yansımaları ile sonuçları, Suudi Arabistan'ın diplomasisinin gerçekçi ve uyumlu olduğunu ortaya koydu. Riyad’ın önceliği, ulusal çıkarlarına hizmet eden bölgesel istikrarı yeniden tesis etmek ve 2030 Vizyonu ekonomik modernizasyon ve çeşitlendirme planını uygulamaya odaklanmaktı. Bu hedefe ulaşmak için Riyad, ABD'nin İsrail ile gelecekteki normalleşme çabalarına kapıyı tamamen kapatmamış, ancak bunun iki devletli çözüm ve Filistinliler için adaletin sağlanması adına net bir ufuk benimsenmesini şart koşmuştu.

1945 yılında AL kurulduğundan ve ilk zirvesi düzenlendiğinden beri, Kahire, Riyad ve Şam çoğunlukla ortak Arap hareketinin itici gücü veya lideri rolünü üstlendi.

7 Ekim 2023 olayları bölgeyi kasıp kavurdu. 2011 yılında başlayan Arap Baharı ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk döneminde başlattığı ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nın ardından bölgedeki durumun kırılganlığı ortaya çıktı.

Bu durum, jeopolitik konumu, kaynakları ve küresel enerji pazarındaki büyüklüğü nedeniyle, imparatorluk projelerinin ve büyük oyunların çatışmalarının arasında sıkışmış olan Suudi Arabistan'ın karşılaştığı zorlukları daha da artırdı.

Riyad, buradan hareketle bağımsızlığını ve ortaklarının çeşitliliğini güçlendirme yaklaşımı çerçevesinde, bölgesel rakipleri ve başta ABD olmak üzere küresel güçlerle nasıl ilişki kurulacağına dair sorular sormaya ve politikalarını yeni duruma uyarlamaya başladı.

Suudi Arabistan ile İran arasındaki normalleşme devam etti. Yemen ve İran'ın Husilere verdiği destek gibi ihtilaflı konuların devam etmesine rağmen gerginlik azaldı. Gazze’deki savaş ve İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaşın patlak vermesinden sonra bile karşılıklı anlayışın hızlandığı görüldü.

Ancak Suudi Arabistan yönetimi, Trump yönetimiyle kurduğu özel ilişkiler ve aralarındaki bazı anlaşmazlıklara rağmen, Ortadoğu’da yeni bir denge kurmayı başardı. (Mekke'nin kuzeyinde yer aldığı için bu adı alan) Biladu’ş-Şam’ın (Şam bölgesinin) stratejik derinliğine özel bir önem verdi.

Suriye'deki siyasi dönüşümün desteklenmesi ve ülkenin yeniden inşası

Lübnan ve Suriye'deki bölgesel gelişmeler ve olayların hızlanmasıyla, ortak Arap çıkarları sisteminin inşası bağlamında Riyad'ın her iki ülkedeki gelişmeleri yakından takip etme rolü öne çıktı.

Arap Ligi'nin 1945 yılında kurulmasından ve ilk Arap zirvesinin toplanmasından beri Kahire, Riyad ve Şam, koşullara ve değişikliklere göre diğer başkentlerin rollerini inkar etmeden, ortak Arap eyleminin motoru veya lideri rolünü sıklıkla oynamıştır.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 1970’li yıllarda, “Mısır olmadan savaş olmaz, Suriye olmadan barış olmaz” sözünü söyledi. Bu nedenle, Riyad'ın (Abu Dabi ile iş birliği içinde) 2011-2013 dönüm noktasından sonra Mısır'ı desteklemesi ve ona ayak uydurması dikkat çekiciydi. Ayrıca, 2024-2025'te Suriye'deki dönüşüme ayak uydurmak için acele etmesi de dikkat çekiciydi. Böylece, Arap dünyasının ağırlığının KİK’e kaymasıyla Riyad, Mısır ile iş birliği ve Irak'a açılım çerçevesinde Arap bölgesinin durumunun yeniden yapılandırılmasını yönetmeye çalışırken, Suriye ve Lübnan'ı başlangıç noktası olarak kabul ediyor. Filistin meselesinin, Arap evinin düzenini bozmak ve bölgesel rejimlerin veya ideolojik güçlerin ‘bahane’ olarak kullanmaması için pusula olarak kalmasını sağlıyor.

Suudi Arabistan, demagojik sloganlar ve popülist bahisler olmadan Arap dünyasının gerçekleriyle esnek bir şekilde, vesayet ve iç işlerine müdahale etme yöntemlerinden uzak, bir tarafı diğerine karşı desteklemeyerek, devletler arası modern kurumsal ilişkilere odaklanarak ilgileniyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu yaklaşım, İran döneminde hâkim olan milisler, devlet dışı örgütler ve paralel yapılar dönemine gerçekçi bir alternatif olarak görülüyor.

Buradan bakarsak Suudi Arabistan'ın Suriye'yi, geçmiş dönemin etkilerinden kurtulabilecek güvenli ve istikrarlı bir ülke haline getirmek için yeniden inşası yönünde bir eğilim içinde olduğunu görebiliriz.

Suudi Arabistan, Suriye ile dışişleri bakanları düzeyinde karşılıklı ziyaret gerçekleştiren ilk ülke oldu.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ı ağırladı, 3 Mart 2025 (SPA)Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ı ağırladı, 3 Mart 2025 (SPA)

Başlangıçta Riyad, Türkiye ve Katar'ın desteklediği Suriye’nin yeni lideri Ahmed Şara’ya karşı temkinli bir tutum sergiledi. Ancak Suriye geçici yönetiminin performansı ve Suriye'nin çıkarlarını öncelikli tutması, Riyad'ı başka bir yaklaşım benimsemeye itti. Bu yaklaşım, 12 Ocak'ta Riyad’da düzenlenen bölgesel ve uluslararası tarafların katıldığı Suriye konulu konferansta ortaya çıktı. Konferansta ayrıca yaptırımların kaldırılması konusunda Arap dünyasının koşulsuz desteği ile Batı'nın şartlı tutumu arasında bir görüş ayrılığı olduğu görüldü.

Ancak Suudi Arabistan'ın Şam'daki yeni yönetimi destekleme hamlesi, Başkan Donald Trump'ın seçilmesinin ardından ilk yurtdışı ziyaretini geçtiğimiz mayıs ayında Riyad'a yapmasının ardından ivme kazandı. Bu ziyaret vesilesiyle, Suudi Arabistan’ın diplomatik ve ekonomik ağırlığı, Riyad ile Washington'un çıkarlarının örtüştüğü durumlarda ‘karşılıklı ve seçici bir ortaklık’ kurulmasına olanak sağladı.

Suudi Arabistan, 2023 yılının başından bu yana (ABD, Fransa, Mısır ve Katar ile birlikte) beşli komite içinde veya ikili olarak Lübnan'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hazırlıklarında öncü bir rol üstlendi.

Başkan Trump'ın Körfez turunun en heyecan verici anı, Washington'un Heyet Tahrir Şam’ı (HTŞ) terör örgütü olarak sınıflandırmasına rağmen, Suriye'ye uygulanan yaptırımları kaldırdığını açıklamasıydı. Bu adım, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman'ın doğrudan talebi olmadan gerçekleşemezdi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile koordineli olarak atılmış bir adım olarak sunuldu.

Riyad, Suriye'nin istikrarını desteklemek, ekonomisini canlandırmak ve Arap dünyasının temel direği olarak geri dönmesini sağlamak için yeni yönetimi destekledi ve Washington ile Avrupa başkentlerini bu yaklaşımın doğruluğuna ikna etti. Bunun karşılığında Ahmed Şara’nın Suriye vatandaşlığına geçmesi, terörizmin yeniden ortaya çıkışına karşı güçlü bir şekilde mücadele etmesi ve bölgesel eksenlere veya yeni çatışmalara ve savaşlara karışmaması gerekiyordu.

Bazı çevreler, ABD’nin davranışlarını faydacı yaklaşımlarla ilişkilendirmekte abartılı davranırken, ABD kurumlarının Suriye'deki dönüşümü desteklemesi ve Suriye'yi stratejik müttefiki İsrail ile NATO’daki müttefiki Türkiye arasında bir savaş alanı haline getirmemesi, Suudi Arabistan'ın Suriye yönetimini kucaklayan rolüne alan açması ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Katar'ın Şam'ı destekleme rolünü küçümsememesi daha olası.

Bu yeni duruma göre Trump’ın Suriye’ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldırma, HTŞ'yi terör örgütü listesinden çıkarma ve uzun ama umut verici bir süreç olan İsrail ile normalleşme yolunda ilerleme kararı nihayet geldi. İki ülke arasında geçici bir güvenlik anlaşması imzalanması için müzakerelerin sürdüğü konuşulurken, Suudi Arabistan bu konuda Suriye ve Lübnan’a, İsrail ve ABD’nin Suudi Arabistan’ın Filistin meselesiyle ilgili taleplerini karşılamadan İsrail ile barış anlaşmaları imzalamayacağına dair garanti verdi.

Riyad, Lübnan'daki yeni durumun “mimarı”

Suudi Arabistan, 2023 yılı başlarından bu yana koordineli bir şekilde çalışarak Lübnan'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hazırlıklarında, beşli komite (ABD, Fransa, Mısır ve Katar ile birlikte) içinde veya ikili olarak liderlik rolü oynadı.

Suriye'deki siyasi dönüşümün başarısı ve Lübnan devletinin savaş ve barış kararını geri kazanması, Riyad'ın gözünde bölgesel istikrarı garantileyecek.

Lübnan'daki durum, öncelikle Fransa ile koordineli olarak takip ediliyor ve Washington ile uyumlu bir yaklaşım sergileniyor. Ancak hassas konularda, Suudi Arabistan'ın Lübnan Özel Temsilcisi Prens Yezid bin Ferhan'ın rolü öne çıkmaya başladı. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçisi Dr. Velid el-Buhari da günlük olarak çabalarını sürdürüyor.

Eşyalarıyla birlikte küçük bir kamyonun üzerinde, Lübnan'ın Arsal beldesi yakınlarındaki Vadi Hamid bölgesinden Suriye'ye dönmeye hazırlanan Suriye mülteciler, 26 Ekim 2022 (Reuters)Eşyalarıyla birlikte küçük bir kamyonun üzerinde, Lübnan'ın Arsal beldesi yakınlarındaki Vadi Hamid bölgesinden Suriye'ye dönmeye hazırlanan Suriye mülteciler, 26 Ekim 2022 (Reuters)

Suudi Arabistan’ın desteği sadece içerideki durumun çözülmesi ve yeniden inşa meselesini kapsamakla kalmıyor, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanması ve Taif Anlaşması’na bağlı kalınmasıyla, Lübnan'ın egemenliğinin korunması ve Suriye-Lübnan ilişkilerinin ayrıntılarına dikkat edilerek sınırların kontrol altına alınmasına da odaklanıyor. Bu amaçla Suriye ve Lübnan savunma bakanları ile iki ülkenin güvenlik kurumları arasında koordinasyon komiteleri kuruldu. Suudi Arabistan’ın uluslararası tarafların desteğini gören bu girişimi, iki ülke arasındaki sınırların belirlenmesi komitelerinin denetlenmesini de içerebilir. Zira bu, Lübnan’ın bağımsızlığını kazanmasından beri tartışılan bir konu.

Riyad, 1980'lerin sonunda imzalanan Taif Anlaşması’ndan, 2005 yılında Lübnan’ın merhum Başbakanı Refik Hariri suikastına kadar ve 2009 yılında Beyrut ile Şam arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına kadar, Suriye-Lübnan ilişkilerini korumaya olağanüstü bir özen göstermişti. Birbiriyle iç içe geçmiş iki komşu ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi, her iki ülkenin liderlerinin siyasi cesaretini, hataların ve eksikliklerin değerlendirilmesini, Lübnan'ın özel konumunu ve hiçbir ülkenin diğerinin iç işlerine karışmamasını kabul eden sağlıklı bir ilişkiye doğru ilerlemeyi ve önceki aşamalardan dersler çıkarmayı gerektiriyor. Bundan dolayı, Suudi Arabistan'ın üstlendiği rol, Suriye ve Lübnan arasında sağlıklı ve dürüst bir ilişkiye ulaşılması ve kayma yaşanmaması için bir garantiye dönüşüyor.

Suriye'deki siyasi dönüşümün başarısı ve Lübnan devletinin savaş ve barış kararını geri kazanması, Riyad'ın gözünde bölgesel istikrarın garantisi olacak.

Suudi Arabistan ve Arap dünyasının desteği, Riyad ve Arap başkentlerinden müttefiklerinin karşılaşabileceği; terörizmin yeniden canlanması, Türkiye'nin tek başına hareket etmesi ve Suriye ile Lübnan'ı parçalama projeleri gibi olası riskleri önlemeyi amaçlıyor.

Bahisler zorlu ve riskli görünüyor, ancak Suudi Arabistan'ın seçenekleri tarihine ve izlediği yolla uyumlu ve Ortadoğu'da bir değişim aşamasına uygun. Bu aşamaya ayak uydurmayanlar tarihin tozlu sayfalarına itilecek. Bu yeni durum, Suudi Arabistan'ı bölgenin geleceği hakkındaki herhangi bir tartışmada göz ardı edilemeyecek bir güç haline getirecektir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.