Yemen’den dünyaya çağrı: Husilerin Taiz kuşatmasını kaldırması için baskı yapın

Yemen’den Taiz kuşatmasının sona erdirilmesi ve karayollarının ulaşıma açılması için Husiler üzerinde uluslararası baskı kurulması çağrısı

BM Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg, BMGK’da söz aldığı sırada (BM)
BM Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg, BMGK’da söz aldığı sırada (BM)
TT

Yemen’den dünyaya çağrı: Husilerin Taiz kuşatmasını kaldırması için baskı yapın

BM Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg, BMGK’da söz aldığı sırada (BM)
BM Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg, BMGK’da söz aldığı sırada (BM)

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg, BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı açıklamada, Husilerin Taiz kuşatmasının sona erdirilmesi ve yolları açılması yönündeki tüm önerileri reddettiğini itiraf etmişti. Ardından ise Yemen hükümeti, uluslararası topluma uzlaşma ve barış sağlama çabalarına iyi niyetle katılmaları için milislere baskı yapma çağrısını yineledi.
BMGK’da Yemen’deki son gelişmelerden bahseden Grundberg, söz konusu itirafının yanısıra, Ekim ayına dek ikinci kez yenilenen ateşkesin yeniden uzatılması arzusunu dile getirdi. Aynı zamanda Yemenli tarafların kapsamlı bir ateşkes anlaşmasına varma yönünde müzakereleri sürdürmek için önümüzdeki iki ayı değerlendirme niyetlerinden bahsetti.
Grundberg’in önerdiği kapsamlı anlaşma, memur maaşlarının ve emekli aylıklarının düzenli ödenmesi yönünde şeffaf ve etkili bir mekanizma üzerinde anlaşmaya varılması, Taiz ve diğer illerde ek yolların açılması, Sana Uluslararası Havalimanı'na giden daha fazla rotanın eklenmesi ve Hudeyde'deki tüm limanlara düzenli yakıt akışının sağlanmasını öngörüyor.
Grundberg, kapsamlı bir anlaşmanın insani ve ekonomik konuların ele alınacağı çok kanallı bir süreçte harekete izin vereceğine, kalıcı bir ateşkes için elverişli bir ortam yaratacağına, aynı zamanda BM himayesinde Yemen’de yeni bir siyasi sürece ön ayak olacağına inanıyor.
Grundberg, ateşkesin daha kapsamlı hale getirilmesi yönünde bir anlaşmaya varılmamasının, Yemen nüfusu için ölümcül sonuçları olabilecek yeni bir gerilim ve şiddet döngüsüne yol açabileceği, Yemen’in bu felaket senaryosundan kaçınması gerektiği uyarısında bulundu.
Aynı zamanda, “Geçtiğimiz 2 Nisan'da varılan ateşkes, geçerliliğini askeri açıdan büyük ölçüde koruyor. Cephelerde büyük bir askeri operasyon veya değişiklik kaydedilmedi. Yemen kayıtlı bir hava saldırısı ve Yemen kaynaklı sınır ötesi hiçbir saldırı yaşanmadı” ifadelerini kullandı.
Ancak Taiz ve diğer illerde karayollarının açılması yönündeki çabalarda hiçbir ilerleme kaydedilmediğini itiraf eden Grundberg, tarafların yolların bir an önce açılması konusunda anlaşması gerektiğini, zirâ Taiz ve Yemen halkının ateşkeste kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmesini hak ettiğini vurguladı.
Yaklaşık 1 milyon metrik ton petrol türeviyle yüklü 33 geminin girişiyle birlikte Hudeyde limanından devam eden yakıt akışının yanısıra Sana Havalimanı'nda en az 15 bin yolcunun faydalandığı 31 ticari uçuşun gerçekleştirilmesi gibi ateşkesin faydalarına da değindi.
Diğer yandan Yemen hükümeti ise BMGK ve uluslararası topluma Husi milisler ile muamelenin gözden geçirilmesi, uzlaşma ve barış sağlama çabalarına iyi niyetle katılmaları için milislere baskı yapılması, milisleri verdiği taahhütleri yerine getirmeye zorlama yönündeki çabaların iki katına çıkarılması çağrısında bulundu. Aynı zamanda Husilerin ateşkesten yeni bir gerilime hazırlık yapmak ve askeri seferberlikte bulunmak için yararlanmasının engellenmesi gerektiğine değindi.
BMGK huzurunda yaptığı konuşmada, Husileri ateşkesi kötüye kullanmakla suçlayan Yemen'in BM Daimi Temsilcisi Abdullah es-Sadi ise Taiz üzerindeki kuşatmanın derhal kaldırılması gerektiğini vurguladı. Ancak milisler ise bu insani dosyada uzlaşma sağlamamayı sürdürüyor.
Sadi, söz konusu açıklamasında, “Milislerin, BMGK’nın Taiz'de en az 4 milyon sivilin mağduriyetine son verilmesi yönündeki çabaları ve çağrılarını dikkate almaması, insani hareketliliğin kısıtlamasına, insanların tehlikeli dağ yollarını kullanmaya mecbur kalmasına, dolayısıyla can kayıplarına ve fahiş maddi kayıplara neden oluyor. Böylece emtia girişi ve insani yardımlar da engelleniyor” vurgusunda bulundu. Aynı zamanda Yemen hükümetinin kapsamlı ve sürdürülebilir bir barış için üzerinde anlaşmaya varılan, BMGK’nın 2216 sayılı kararı, Körfez Girişimi ve Ulusal Diyalog Konferansı çıktılarına dayanan yaklaşım ve seçeneklere bağlılığını yineledi.
Husi milisleri ciddiyetsiz olmakla, barış yolunda çaba sarf etmemekle, sarf edilen tüm çabaları ise boşa çıkarmakla suçlayan Sadi, Husilerin saldırı ve ihlallerini sürdürdüklerini de vurguladı. Günde 50 farklı ihlalde bulunduklarını, bu neticede 187 kişinin hayatını kaybettiğine, 910 kişinin ise yaralandığını da ekledi.
Ayrıca, “Ateşkesin yürürlüğe girmesi ardından tanık olduğumuz olaylar, bize Husi milislerin uzlaşı ve barış yönündeki çabaları engellediğini, sivilleri kuşatıp gelirleri yağmalamaya, insani yardım dosyasını şantaj aracı olarak kullanmaya devam ettiğini gösterdi” vurgusunda bulundu.
BM Daimi Temsilcisi Sadi, Yemen hükümetinin 10 Ağustos 2022 itibariyle Sana Havalimanı’nda kaydedilen 33 uçuşu kolaylaştırdığına, Husi milislerin yarattığı sayısız engele rağmen en az 15 bin yolcunun taşındığına dikkat çekti.
Hudeyde Limanı aracılığıyla ulaşan petrol türevleri gemileri sayısının 10 Ağustos itibariyle 34 olduğuna dikkat çeken Sadi, bu türevler için gümrük vergileri ve diğer vergilerin 130 milyar Yemen riyali değerinde olduğunu açıkladı. Bu miktarın, milislerin kontrol altında tuttuğu bölgelerdeki memur maaşlarının ve emekli ücretlerinin büyük kısmını karşılamak için yeterli olduğunu da ekleyen Sadi, milislerin çalışanları topladığı gelirlerden yoksun bırakarak bunları savaş çabalarında harcamaya ve çatışmayı uzatmaya devam ettiğini vurguladı.



Abbas’tan Hamas'a silahlarını teslim etmesi, İsrail'e de Gazze'den çekilmesi çağrısı

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
TT

Abbas’tan Hamas'a silahlarını teslim etmesi, İsrail'e de Gazze'den çekilmesi çağrısı

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (DPA)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi için ortaya koyduğu barış planının ikinci aşamasının başlaması için İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesi ve Hamas ile diğer silahlı grupların silahlarını Filistin Yönetimi'ne teslim etmesi gerektiğini söyledi.

Abbas, Almanya Başbakanı Friedrich Merz ile yaptığı telefon görüşmesinde, şu anki önceliğinin Trump'ın savaşı sona erdirmek, kan dökülmesini durdurmak, Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkının acılarını hafifletmek ve zorla yerinden edilmeyi önlemek için hazırladığı planı uygulamak olduğunu belirtti.

Filistin Devlet Başkanı, bir sonraki adımın Hamas ve diğer grupların silahlarını Filistin devletine teslim etmesini ve İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesini öngören planın ikinci aşamasının uygulanması gerektiğini ifade etti. Bu aşamanın uygulanması, Filistin idari komitesinin ve polisinin Gazze Şeridi’ne girişini, istikrarı destekleme gücünün konuşlandırılmasını ve organize ve etkili bir yeniden inşa sürecinin başlatılmasının önünü açacak.

‘İki devletli çözümün baltalanmasını durdurmak için’ Batı Şeria'da paralel adımlar atılması gerektiğini vurgulayan Abbas’a göre bunlar arasında ‘yerleşimcilerin şiddetini sona erdirmek, yerleşim genişlemesi ve ilhak politikalarını durdurmak ve İsrail'in elinde tuttuğu Filistin'in temizlik fonlarını serbest bırakmak’ yer alıyor. Abbas, bu fonların ekonomik ve mali istikrar ile Filistin hükümetinin vatandaşlarına karşı yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti üzerinde derin bir etkisi olduğunu belirtti.

7 Ekim 2023'teki saldırıyı kınadığını yineleyen Filistin Devlet Başkanı, Hamas'ın iktidarını sona erdirmesi ve silahlarını teslim etmesi gerektiğini söyledi.

sdfgrt
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, cumartesi günü Ürdün ve ardından İsrail'e giden uçağa binerken (DPA)

Abbas, Filistin'in İsrail Devleti'ni tanımaya ve bağımsız bir Filistin Devleti'nin İsrail ile güvenlik ve barış içinde yan yana yaşayacağı iki devletli çözüme bağlılığını teyit etti.

Filistin Yönetimi'nin reformları uygulamak için attığı adımlara değinen Abbas’a göre bu adımlar arasında UNESCO standartlarına uygun olarak okul müfredatının güncellenmesi, birleşik bir sosyal refah sisteminin kurulması, mahkumlara yapılan ödemelerle ilgili yasanın yürürlükten kaldırılması ve savaş biter bitmez ve koşullar uygun hale gelir gelmez genel seçimlerin yapılmasına hazırlık yapılması yer alıyor.

Abbas’ın bahsettiği reform programı, Trump'ın planının sonunda Gazze'yi yönetmeye hazırlanmak için Filistin Yönetimi'nin taahhütlerinden biri.

Filistin Yönetimi'nin ikinci aşamada bir idari komite kurması ve Filistin polis güçlerini Gazze Şeridi’ne konuşlandırması gerekiyor, ancak İsrail son organ kurulmadan bu aşamaya geçmeyi reddediyor.

Almanya’dan reform çağrısı

Almanya Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert'in yaptığı açıklamaya göre telefon görüşmesi sırasında Almanya Başbakanı Merz’in, Filistin Devlet Başkanı'ndan Filistin Yönetimi’nin ‘gerekli ve acil reformlar’ yapmasını ve böylece ‘savaş sonrası dönemde yapıcı bir rol oynayabilmesini’ istedi.

Seibert'e göre Merz ayrıca Almanya’nın ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi’nin barış planına verdiği desteği teyit etti ve anlaşmaya yönelik Filistin Yönetimi'nin işbirlikçi tutumunu memnuniyetle karşıladı. Merz’in Abbas ile görüşmesi, Almanya Başbakanı’nın dün Berlin'den ayrılıp İsrail'e gitmesinden birkaç saat önce gerçekleşti. Seibert, Merz’in Mahmud Abbas ile yaptığı görüşmede, iki devletli çözümün İsrailliler ve Filistinliler için barış ve güvenliği sağlamanın en iyi yolu olduğu yönündeki Berlin'in tutumunu yinelediğini ifade etti.

Son rehinenin kalıntıları

Öte yandan İsrail, arabuluculara Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli rehinelerin kalıntılarından Çavuş Ran Givli'nin kalıntılarına nasıl ulaşacaklarını bildiklerini iletti.

İsrail televizyonu Kanal 12'ye göre rehineler meselesinden sorumlu hükümet yetkilisi Gal Hirsch başkanlığındaki bir heyet, perşembe günü Kahire'ye gitti ve arabuluculardan Gvili'nin cesedinin iadesi için gerekli adımları atmalarını istedi.

İsrailli bir kaynak, Mısır'ın başkentinde yapılan görüşmelerde Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasının da ele alındığını söyledi.

Basında yer alan haberlere göre arabulucular, İsrail heyetine Hamas'ın ateşkes anlaşmasına bağlı kalmak ve rehineleri serbest bırakmak istediğini, Gazze'nin silahsızlandırılması ve askerden arındırılması gibi maddelerin öngörüldüğü bir sonraki aşamaya geçmek istediğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli bir kaynak, ikinci aşamaya geçiş dahil olmak üzere birçok konunun çözülmemiş olduğunu ve net bir anlaşma veya planın bulunmadığını söyledi.

İsrail'i Gazze Şeridi'ndeki durumu olduğu gibi tutmaya çalışmakla suçlayan kaynak, “Gazze'nin bölünmesini istiyorlar ve ikinci aşamaya geçileceğine dair birçok açıklama yapılmasına rağmen bu durumu uzatmaya çalışıyorlar” diye ekledi.

efrgth
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Deyr el-Belah'ın batısında, UNRWA’ya bağlı Deyr el-Belah Ortak Okulu'nun avlusunda, yerinden edilmiş Filistinli ailelerin çocukları derse girmek için toplanıyor (AFP)

Daha önce basında yer alan haberlere göre Trump'ın Noel öncesinde ikinci aşamaya geçişi duyurması bekleniyor. Trump, yakın zamanda yaptığı bir telefon görüşmesinde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya Gazze konusunda ‘daha iyi bir ortak’ olmasını beklediğini söylemişti.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden ilave çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücü konuşlandırılmasını ve Trump'ın liderliğindeki bir ‘barış konseyini’ içeren yeni bir yönetim yapısının kurulmasını içeriyor.

Meşal: Vesayeti reddediyoruz

Diğer taraftan Hamas'ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, dün yaptığı açıklamada, Hamas’ın Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve yetkiyi reddettiğini duyurdu.

Meşal, Filistinlilerin kendi kendilerinin hükümdarı olduğunu vurguladı.

İstanbul'da dün düzenlenen “Kudüs’e Ahit: Ümmetin Tasfiye ve Soykırımla Mücadele İradesini Yenilemeye Doğru” başlıklı konferansta yaptığı konuşmada Meşal, ulusun Kudüs'ü kurtarmaya karar vermesi ve tüm çabalarını ve imkanlarını Gazze'ye ve Gazze'ye yönelik savaşın sona erdirilmesine adaması gerektiğini vurgulayarak “Gazze, Batı Şeria ve genel olarak Filistin'in işgaline yönelik her türlü vesayet ve mandayı” reddettiğini söyledi.

Halid Meşal, “Filistin halkı kendini yönetir ve kendi kararlarını verir. Vesayet ve yeniden işgal olmayacak. Halkımızın ne korumaya ne de vesayete ihtiyacı var. Onlar vesayeti değil, bağımsızlığı arzuluyorlar. Burası bizim toprağımız, vatanımız ve kaderimiz ve kararları veren biziz” diye vurguladı.

‘Direniş projesinin ve direniş silahlarının korunması’ çağrısında bulunan Meşal, bu konudaki karar verme tekelini reddederek ulusal birlik ve ortaklığın ‘mücadele, siyaset ve karar verme alanlarında’ inşa edilmesi gerektiğini söyledi.


Hamas, işgal sona ererse silahlarını Filistin Yönetimi'ne teslim etmeye hazır olduğunu duyurdu

Gazze'deki Hamas üyeleri (Arşiv - Reuters)
Gazze'deki Hamas üyeleri (Arşiv - Reuters)
TT

Hamas, işgal sona ererse silahlarını Filistin Yönetimi'ne teslim etmeye hazır olduğunu duyurdu

Gazze'deki Hamas üyeleri (Arşiv - Reuters)
Gazze'deki Hamas üyeleri (Arşiv - Reuters)

Hamas Hareketi’nin Gazze'deki lideri Halil el-Hayye dün yaptığı açıklamada, Hamas Hareketi’nin gelecekte Gazze Şeridi'ni yönetecek ‘devlete’ silahlarını teslim etmeye hazır olduğunu, ancak bunun İsrail'in ‘işgalinin’ sona ermesine bağlı olduğunu duyurdu.

Hayye, Fransız Haber Ajansı AFP'nin aktardığı açıklamasında “Silahlarımız işgal ve saldırganlığın varlığıyla bağlantılıdır ve işgal sona ererse, bu silahlar devlete devredilecek” ifadelerini kullandı.

Hayye’nin ofisinden AFP’ye yapılan açıklamada, Hayye’nin ‘devlet’ derken ‘gelecekteki egemen Filistin devletini’ kastettiği belirtildi.

Hamas Hareketi’nin Gazze'deki lideri, “Silahlar hala gruplar ve arabulucularla görüşülüyor ve anlaşma henüz başlangıç aşamasında. Gazze'deki ateşkesi takip etmek için BM güçlerini ayrılık ve sınır gözetim gücü olarak kabul ediyoruz” diye ekledi.

Öte yandan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas dün yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi’nde barış planının ikinci aşamasının başlaması için İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesi ve Hamas ile diğer silahlı grupların silahlarını Filistin Yönetimi'ne teslim etmesi gerektiğini söyledi.

Almanya Başbakanı Friedrich Merz ile yaptığı telefon görüşmesinde Abbas, şu anki önceliğinin Trump'ın savaşı sona erdirmek, kan dökülmesini durdurmak, Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkının acılarını hafifletmek ve zorla yerinden edilmeyi önlemek için hazırladığı planı uygulamak olduğunu belirtti.

Filistin Devlet Başkanı, bir sonraki adımın Hamas ve diğer grupların silahlarını Filistin devletine teslim etmesini ve İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesini öngören planın ikinci aşamasının uygulanması gerektiğini ifade etti. Bu aşamanın uygulanması, Filistin idari komitesinin ve polisinin Gazze Şeridi’ne girişini, istikrarı destekleme gücünün konuşlandırılmasını ve organize ve etkili bir yeniden inşa sürecinin başlatılmasının önünü açacak.

7 Ekim 2023'teki saldırıyı kınadığını yineleyen Filistin Devlet Başkanı, Hamas'ın iktidarını sona erdirmesi ve silahlarını teslim etmesi gerektiğini söyledi.

Abbas, Filistin'in İsrail Devleti'ni tanımaya ve bağımsız bir Filistin Devleti'nin İsrail ile güvenlik ve barış içinde yan yana yaşayacağı iki devletli çözüme bağlılığını teyit etti.


Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)

Hayreddin Mahzumi

Irak, ‘soruşturmalar cumhuriyeti’ aşamasından çıktığı bir geçiş sürecine tanık oluyor. Bu, devletin gerçek sonuçlar üretmeden veya kimseye hesap sormadan halkın öfkesini yatıştırmak için komiteler kurduğu bir aşamayı ifade ediyor. Hükümetler, her türlü güvenlik ihlali, suikast veya bombalama olayını bu komiteler aracılığıyla ele alırdı ve sonunda hiçbir sonuç elde edemezdi. Ülke şu an açıkça ‘nüfuz cumhuriyeti’ olarak tanımlanabilecek daha tehlikeli bir aşamaya geçiyor. Bu aşamada, devlete bağlı olmayan silahlı güçler siyaset, güvenlik ve ekonomide fiili karar vericiler haline gelirken, resmi kurumların kanunları uygulama veya hayati ulusal çıkarları koruma kapasiteleri azalır. Bu dönüşüm tek bir olaya dayalı değil, son yıllarda güçlü bir şekilde ortaya çıkan ve son seçim sürecinde daha da belirginleşen siyasi ve güvenlik gelişmelerine dayanıyor. Bu gelişmeler, Kor Mor Gaz Sahası’na art arda düzenlenen saldırılar da dahil olmak üzere, ülkenin kuzeyindeki enerji altyapısını etkileyen gerilimle doruğa ulaştı.

Kor Mor Gaz Sahası’nın önemi, 2007 yılında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile Kor Mor ve Çemçemal gaz sahalarının geliştirme haklarını elde eden Dana Gas ve Crescent Petroleum şirketleri arasında imzalanan anlaşma ile başlayan ‘IKBY gaz projesinin’ merkezinde yer almasından kaynaklanıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine enerji sağlamak için bir gaz işleme tesisi ve 180 kilometrelik boru hattı inşa edildi ve bu tesisler 2 bin megavatın (MW) üzerinde elektrik sağlıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine sürekli gaz temini, Irak'ın Kürdistan Bölgesi'ndeki toplam elektrik üretim kapasitesinin yüzde 75'inden fazlasına yakıt sağlıyor ve altı milyondan fazla insana faydalanıyor. Pearl Petroleum 2009 yılında kuruldu ve daha sonra OMV, MOL ve RWE gibi uluslararası şirketleri bünyesine kattı. Bu sayede proje, bölgedeki en büyük entegre enerji projelerinden biri ve Bağdat ile Erbil arasındaki güç dengesi açısından en hassas projelerden biri haline geldi.

Irak'ta yapılan son seçimler, İran yanlısı gruplara silahlı kanatlarına siyasi meşruiyet kazandırması için tarihi bir fırsat sundu. Bu durum, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir yaklaşımdı.

Bu projenin boyutu ve ilgili bölgesel ve uluslararası şirketlerin iç içe geçmiş çıkarları, özellikle son iki yıldır neden sürekli saldırı hedefi haline geldiğini açıklıyor. Bu proje, bir yandan Bağdat ile Erbil arasında, diğer yandan İran'a yakın silahlı güçler ile bölgesel hükümet arasında yaşanan iktidar mücadelesinde açık bir çatışma alanı ve etkili bir baskı aracı haline geldi. Dahası, bu sektörü hedef almak sadece yerel bir sorun değil, aynı zamanda Türkiye ve İran'ın hesaplarının ve küresel gaz piyasasının kesişim noktalarının etkilediği daha geniş bir bölgesel çatışmanın da parçası. Bu da Kor Mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkiyi aşan bir pazarlık kozu haline getiriyor. Kor Mor Gaz Sahası’na düzenlenen saldırılar, artık sadece sabotaj değil, hesaplanmış bir siyasi mesaj, çünkü bu saha, bölgedeki elektrik santrallerinin bağlı olduğu en önemli yerel gaz üretim kaynaklarından biri ve bu sahaya verilen herhangi bir zarar, Irak'ın enerji ve ekonomik güvenliğini doğrudan etkiler.

Irak sahnesinde 2024 ve 2025 yıllarında Kor mor Gaz Sahası’na birkaç kez saldırı düzenlendi. Reuters gibi uluslararası ajansların haberleri bu saldırıların temel ayrıntılarını teyit ediyor. Kor mor Gaz Sahası’na 25 Ocak 2024'te silahlı insansız hava araçları (İHA) ve Katyuşa roketleriyle çifte saldırı düzenlendi. Saldırılar kısıtlı ölçüde hasara yol açtı. Reuters, bölgedeki enerji tesislerine karşı artan saldırıları haberleştirirken olayın ayrıntılarını da aktardı. Aynı yılın 26 Nisan'ında, saha kimliği belirsiz bir insansız hava aracının hedefi olduğunda en ciddi saldırı gerçekleşti ve dört Yemenli işçi öldü, birçok işçi yaralandı. Associated Press (AP) ve BBC bu bilgiyi belgelerken Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve IKBY Başkanı Mesrur Barzani, saldırıyı kınayan açıklamalarda bulundu. Ardından, 2 Şubat 2025'te, Reuters gibi uluslararası medya kuruluşlarında yayınlanan haberlere göre saldırılar başka bir insansız hava aracıyla yeniden başladı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)

Silahlı grupların gaz üretimi ve elektrik tedariği ile bağlantılı hayati bir sektörü bozma kabiliyetlerini göstererek yeni bir güç dengesi kurmayı amaçlayan açık bir gerilim çerçevesinde, son saldırı 27 Kasım 2025 tarihinde gerçekleşti. Saldırıları kimin gerçekleştirdiği önemli değil. Önemli olan zamanlaması ve bu da devletin enerji sektörünü korumak veya Bağdat ile Erbil arasındaki çatışmayı kontrol etmek konusunda tam bir kontrole sahip olmadığı mesajını veriyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tür saldırılar, Irak'ın merkezi hükümetin egemen olduğu bir devletten, silahlı grupların karar alma gücünü paylaştığı bir nüfuz alanına kademeli olarak dönüştüğü izlenimini de pekiştiriyor.

Nüfuz cumhuriyeti

Kor mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları ve bunların yerel ve bölgesel boyutlarını inceledikten sonra, milislerin nüfuzunun devlet içinde nasıl etkili bir siyasi güce dönüştüğü netleşiyor. İran yanlısı grupların seçimlerdeki ve siyasi yükselişleriyle, hayati öneme sahip tesisleri vurma kapasitelerinin genişlemesi arasındaki tesadüf, yalnızca sahadaki bir gelişme olarak değil, Irak içindeki güç dağılımında yeni bir mantığın uzantısı olarak değerlendirilebilir. Son seçimler, bu gruplara silahlı güçlerini siyasi meşruiyete dönüştürmek için tarihi bir fırsat sundu. Bu, Washington Enstitüsü'nün önceki analizlerinde, bu grupların sandığı, sahadaki önceki hakimiyetlerini güçlendirmek için paralel bir yol olarak kullanabilecekleri konusunda uyarıda bulunduğu, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir süreç.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor.

Aslında, bu grupların siyasi nüfuzu artık silahlı kanatlarından ayrı düşünülemez. Zira ikisi de devlet içinde ve ötesinde genişleyen tek bir yapı oluşturuyor. İran yanlısı grupların 2025 seçimlerinde kurmayı başardıkları parlamento bloğu, onlara benzeri görülmemiş bir pazarlık gücü kazandırdı. Bu gücü, yürütme organına kendi koşullarını dayatmak için kullandılar ve aynı zamanda siyasi bir bedel ödemeden silahlı faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan resmi bir koruma sağladılar. Bu geniş koalisyona geçen meclisteki her bir koltukla, silahlı aktörleri hesap verebilir kılmak neredeyse imkansızlaşıyor, çünkü yetkilileri denetlemesi gerekenler, paralel iktidar merkezlerinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)

Bu iç içe geçmişlik, enerji tesislerini hedef almayı sadece bir saldırı eylemi değil, aynı zamanda devlet içinde karar verme hakkına sahip olanları belirleyen yasama nüfuzunun bir uzantısı haline getiriyor. İran yanlısı gruplar, SİHA’lar aracılığıyla sert gücü ve aynı zamanda parlamento, medya ve hükümet komiteleri aracılığıyla yumuşak gücü kullandıklarında, nüfuzları karmaşık hale gelir ve enerji dosyası, bu grupların nüfuzlarının sınırlarını ve devletin tepki verme yeteneğini test ettikleri bir arena haline gelir. Bu saldırıların verdiği mesaj sadece güvenlikle ilgili değil, aynı zamanda ‘enerji dahil stratejik karar alma süreci artık hükümetin tekelinde değil’ şeklinde siyasi bir mesaj.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor. Bu da ‘devletin dilini konuşan bir hükümet ve sahada fiili otorite olarak hareket eden gruplar’ şeklinde melez bir gerçeklik yaratıyor. Bu bağlamda, silahları olanlar, fiilen açıklanmamış bir veto hakkına sahip olduklarından hükümetin herhangi bir güvenlik veya ekonomik reformu uygulama kabiliyeti zayıflıyor.

Irak, yalnızca seçim sonuçlarının değil, sahada araçlar kullanarak fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da etkisiyle yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor.

Bu yolu daha da tehlikeli kılan ise enerji tesislerine yönelik saldırıların, İran yanlısı grupların taktiksel nüfuzdan stratejik nüfuza geçişini ortaya koyması. Bu saldırılar artık duruma bağlı tepkiler değil, Bağdat ile Erbil arasındaki ve Irak ile uluslararası ortakları arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirmek ve kurumsal çerçevelerin dışında önemli sorunları çözmek için kullanılan siyasi baskı araçları olarak karşımıza çıkıyor. Her yeni saldırı ile birlikte, devletin güvenlikle ilgili kararlar üzerindeki tekelinin kalan azıcık kısmını da kaybettiği ve İran yanlısı grupların kendilerini devletin rakibi değil, vazgeçilmez bir ortak oldukları özgüveniyle hareket ettikleri hissi giderek artıyor.

Bu olay, gaz tesisleri, askeri üsler ve stratejik projelerin siyasi müzakerelere hizmet edecek şekilde zamanlanmış saldırılara maruz kaldığı bir ülkede, ‘Irak devleti hala otoritesini geri kazanabilir mi, yoksa siyasi etkinin askeri gücün doğrudan uzantısı olduğu bir modele doğru yapısal bir geçişle karşı karşıya mıyız?’ şeklindeki yıllardır sorulan bir soruyu yeniden gündeme getiriyor. Cevap ise daha karamsar bir tabloya doğru eğilimli görünüyor. Bu tabloda ‘nüfuz cumhuriyeti’ resmi cumhuriyetten daha köklü hale geliyor.

Bu aşama sadece egemenlik kavramını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Irak'taki yönetimin doğasını da yeniden şekillendiriyor. Seçimin sağladığı meşruiyet devlet dışındaki gücü pekiştirmek için kullanıldığında, ülkenin siyasi geleceği parlamentodan çok sahada değişen güç dengesine bağımlı hale geliyor ve kurumların aşınmaya devam ettiği bir yönetim modelinin önü açılıyor. Irak ekonomisinin can damarı olan enerji sektörü ise rakip taraflar arasında kalıcı bir pazarlık kozu haline geliyor.

Irak, sadece seçim sonuçlarının değil, aynı zamanda sahadaki araçlarla fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da yönettiği yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor. Kor mor Gaz Sahası’na yapılan her yeni saldırı, ‘nüfuz cumhuriyetinde’ yaşayan bir ülkenin imajını pekiştiriyor. Güç mantığı devlet mantığının önüne geçiyor ve anayasal kurumların halkın çıkarlarını korumak veya egemenliği muhafaza etmek konusunda yetkinliğini azaltıyor.

Bu tehlikeli aşama, Irak’taki denklemi sadece bir güvenlik sorunu olarak değil, devletin varlığını tehdit eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca Irak’ta yönetim kavramını ve iktidar dağılımını yeniden şekillendiren yapısal bir kriz olarak yeniden okumayı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.