Rus düşünür Aleksandr Dugin postmodernizmin jeopolitiğini resmediyor

Yeni imparatorlukların kilometre taşlarına ve tarih sahnesinin özelliklerine dair bir okuma.

Mevcut jeopolitik çatışma neye yol açacak? (AFP)
Mevcut jeopolitik çatışma neye yol açacak? (AFP)
TT

Rus düşünür Aleksandr Dugin postmodernizmin jeopolitiğini resmediyor

Mevcut jeopolitik çatışma neye yol açacak? (AFP)
Mevcut jeopolitik çatışma neye yol açacak? (AFP)

Antoine Abou Zeid
Dünyadaki savaşların ve çatışmaların seyrinde, iktidarı elinde tutan mı ya da onun deneyimli danışmanı mı yahut artı bir güce sahip askeri komutanlardan oluşan bir grup mu yoksa Almanya doğumlu Yahudi kökenli Amerikalı siyaset bilimci Hannah Arendt’ın ifadesiyle çılgın fikirleri olan ve kötülüğün en uç sınırlarında yaşayan biri mi daha etkili olur?
Bu yazıda, yukarıdaki soruya bir yanıt verebilmek için Doha’daki Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi (Arab Center for Research and Policy Studies) tarafından geçtiğimiz Temmuz ayında yayınlanan, Aleksandr Dugin’in kaleme aldığı ve büyük bölümü İbrahim İstanbuli tarafından Rusçadan Arapçaya çevrilen “Postmodern Jeopolitik: Yeni İmparatorluklar Çağı ve 21. Yüzyılda Jeopolitik için Genel Yönergeler” kitabına panoramik bir bakış sunuyor.
Avrupa'da bazı çevrelerin birinci bölümü kendi adından ikinci bölümü ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in soyadından oluşan ‘Rasputin’ olarak adlandırdığı Rus düşünür Dugin, Putin’in baş danışmanlarından biri ve Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın en büyük destekçilerinden biri. Dugin’in Putin’e sunduğu ‘çılgın’ fikirlerin çoğu da kitapta yer alıyor.

Gelecekle ilgili özetler
380215.jpg
Arapçaya tercüme edilen kitabın kapağı (Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi)
Dugin'in hesaba kattığı ilk şey, mevcut gerçekliği incelemek ve ondan gelecek için faydalı sonuçlar çıkarmak. Dugin’e göre halkların tarihindeki seçkin şahsiyetlerin eylemlerine (savaşlar, çatışmalar, uzlaşmalar, anlaşmalar vb.) dayanan tarihi bir yaklaşımın aksine sahnenin özelliklerine derinlemesine bakmak için jeopolitikayı tek ve en etkili yaklaşım yapmalı. Rus düşünür, bu yaklaşımı detaylandırırken insanlık tarihinin üç toplumsal sistem modeline, yani modernizm öncesi geleneksel toplum, ardından Batı'da ‘üç sınıfın’ buluştuğu (Batı şehirlerinin banliyölerinde, Mağrip bölgesinden göçen gruplar, Latin Amerika ve Orta Avrupa'dan gelen göçmenler, Katolikler, Ortodokslar ve diğerleri) modern toplum ve modernizm sonrası (post modernizm) topluma dikkati çekiyor. Dugin’e göre deniz medeniyetine sahip (ABD ve Batı Avrupa) halklarda olduğu gibi Batı’nın aksine dönüştürülmesi ya da kaybolması zor değerlere ve dinlere tabi oldukları topraklara sahip (Eski Sovyetler Birliği, Rusya ve Asya) halklarda mevcut jeopolitik düalizmin (deniz/kara) tezahürlerini görmek mümkün.
Dugin, hem (Eski Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail) Gorbaçov'u hem de (Eski Rusya Devlet Başkanı Boris) Yeltsin'i anlaşmazlığın doğasını değil, iki toplum ve iki dünya; Doğu ve ABD batısı ve Batı Avrupa arasındaki temel ayrımı anlayamadıkları için sert bir dille eleştiriyor. Batı, 1980’lerin sonlarında, iddia ettiği üzere vahşi bir medeniyete sahip olan Sovyetler Birliği'ni modernleştirmek ve geçmişteki çatışmaları ve Soğuk Savaş'ın sonuçlarını aşmak için bu durumdan faydalandı. Dugin’e göre Gorbaçov ve Yeltsin’in Sovyetler Birliği'ni modernize etmedeki mutlak başarısızlıkları ve Sovyetler Birliği'nin çöküşü, jeopolitiği reddettiklerinin kesin kanıtıydı. Modernleşme, Batı'nın elli yılı aşkın bir süredir Soğuk Savaş'a karşı başvurduğu ideolojik düşüncenin sona ermesinden sonra, Batılı ülkeler Rusya Federasyonu'na karşı düşmanlığın sürdürülebilirliğinde belirleyici faktör oldu.

Tarihin üzerinden atlamak
501981-1944213080.jpg
Rus düşünür Aleksandr Dugin (AFP)
Jeopolitik kavramı, analistlerin, siyasi düşünürlerin ve ekonomistlerin dikkate alması gereken bir tür bilimsel önerme olmasına rağmen Dugin, jeopolitik kavramını siyasi, ekonomik ve sosyal tarihin üzerinden atlamak ve insanlığın Batı'da 16. yüzyılın sonundan 17. yüzyılın sonuna kadar uzanan aydınlanma çağından sonra ve 1789 yılındaki entelektüel devrimin ardından vardığı tüm entelektüel ve insani düşünceleri aşmak için bir sıçrama tahtası olarak görüyor.
Dugin, bütün halkların 21. yüzyılda halen geleneksel dönemde, yani geleneksel sistemde yaşadıklarını söyleyerek, tüm insanlığı kapsayan bir dönem olan postmodernizmi inkar ediyor. Dugin’e göre postmodernizm denen şey, Batı için geçerli olan, ancak başkaları için geçerli olmayan bir süreç. Rus düşünür ilki laiklik ve ateizm, yani Batı, ikincisi ise dinin birey ve toplum üzerinde hala etkili bir faktör olduğu, yani Rusya, Asya ve Avrupa'nın bazı kısımları olmak üzere iki modeli ya da iki sistemi birbirine karıştırmak mümkün olmadığı sürece, onu genelleştirmenin yahut evrenselleştirmenin yanlış olduğuna inanıyor.
Sonra bu argümandan yola çıkarak liberalizm kavramının evrenselliğini inkar eden Dugin, bunu eski sosyal, kültürel, siyasi ve dini yapı ve biçimlerin yıkımına yol açabilecek bireysel özgürlük için bir başlangıç ve bireysel seçimler için bir varış noktası olarak görüyor. (s. 41) Postmodernizm ve postbatı felsefelerin tasavvur ettiği gibi evrensel bir boyutu olan bireysel liberalizm kavramını neden inkar ettiğine gelince Rus düşünür, bireysel liberalizme milliyetlerin, dinlerin ve ırkların (Çin, Japonya, Hindistan, İran ve diğer Asya ülkeleri) varlığını görmezden geldiği için karşı çıkıyor. Dugin'in teorisinden yola çıkarsak Batı'nın tasvir ettiği  bireysel liberalizm, bireyi tanımlaması gereken birçok özelliği aşıyor ve bu mutlak liberalizmin gerçekleşmesini engelliyor.
Aynı bakış açısından bakıldığında Dugin, Antonio Negri ve Michael Hardt tarafından kaleme alınan ‘İmparatorluk’ kitabında bahsettikleri gibi imparatorlukların geri döndüklerini söylemek ve ABD, Çin, Rusya ve diğerleri gibi çağdaş imparatorluklar arasındaki çatışmayı desteklemek için yine evrensel kabul edilen tarihsel bir yolu, yani prenslik, feodalizm ve aileden miras kalan imparatorluktan şu an yürürlükte olan uluslararası kabul görmüş sınırlara sahip ulus-devlete dünyadaki tüm siyasi gruplaşmaların siyasi dönüşümünü atlıyor. Dugin, daha önce de ulus-devletlerin sonunun geldiğini ve imparatorluklar çağının yaklaştığını öne sürmüştü.

Avrasya kavramı
Rus düşünür, Avrasyacılığı siyasi, kültürel ve ekonomik olarak alternatif bir ağ olarak görmeye devam ederek bir şekilde bu kavramı savunuyor. Dugin, Rusya Federasyonu’nun ya da bir başka deyişle Rusya İmparatorluğu’nun bunu benimsemesi ve gelecekteki postmodern çağda ‘Avrasya birliği’ ülkelerinin ve halklarının ekonomik, sosyal ve kültürel olarak birbirilerine uyum sağlamalarını garanti eden tüm kültürel ve medya kurumlarını inşa etmesi gerektiğini belirtiyor. Bu bağlamda, söz konusu halkların postmodern küreselleşmenin geleceğine dair bitmeyen inancını oluşturan başta Ortodoksluk, ardından İslamiyet, Budizm ve diğerleri olmak üzere dini Avrasya'nın istikrarlı bir direği haline getirme arzusunu gizlemeyen Dugin'e göre, yukarıda bahsi geçen Avrasya birliği, bu ülkeleri ABD’nin hegemonyasından koruyabilecek tek yapı olacak.
Dugin'i bu kitapta ortaya attığı paradoksa sürükleyen ve tuhaf olan teorilerden biri, toplumların ve halkların tanık olduğu gelişmenin mutlaka ilerici bir çizgide gerçekleşmediği, aksine olayların bir tür dairesel halkaya düşebileceği teorisi oldu. Geçtiği düşünülen bazı tarihi bölümleri hatırlatan Dugin, ABD imparatorluğu için bir metafor olarak dünyayı Bizans İmparatorluğu'ndan kurtarmak ve Ortodoks mesajı iletmek için Rusya Çarlığı’nda 1565 - 1572 yılları arasında Korkunç İvan döneminde kurulmuş Çarlığa bağlı gizli polis teşkilatı Opriçnina’nın aktif olduğu sıralarda yaşanan görkemli Rus ortaçağ döneminin yeniden başlamasını umuyor. Dugin’e göre eğer Rusya, ortaçağdaki ihtişamını yeniden kazanmazsa, diğerleri gibi antik ortaçağ çöplüğüne gömülecek.
21. yüzyılın üçüncü on yılında bilimsel teorilere, bakış açılarına ve çağdaş felsefelere göre küreselleşmeye, modernliğe, devletlerin ve ittifakların yapısına, büyük çevresel, ekonomik ve siyasi krizlere ve bunlara uygun çözümler bulmayı amaçlayan çalışma mekanizmalarına yönelik eleştiriler tüm hızıyla devam ederken Dugin’in düşüncesi, küreselleşme ve postmodernizm eleştirisini ve diğer eleştirilerini, Rusya İmparatorluğu lehine siyasi sloganlar yükseltmenin ve kalıcı ve bocalamayan ulusal savaşların başlatılması için bir savunma ifadesi haline getirdi. Tıpkı Rusya Federasyonu'nun Ukrayna'ya ve Dugin'in yok etmeyi tercih ettiği Ukrayna halkına karşı yürüttüğü savaşta olduğu gibi.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Muhammed bin Selman, Starmer ve Erdoğan ile son gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)
TT

Muhammed bin Selman, Starmer ve Erdoğan ile son gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman (Şarku'l Avsat)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz ile Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer arasında dün yapılan telefon görüşmesinde, bölgedeki anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesi gerektiği vurgulandı.

Görüşmede, bölgedeki son gelişmeler ve İsrail'in İran'a yönelik askeri operasyonlarının yansımaları ele alınırken, tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesi ve gerilimin azaltılması için her türlü çabanın sarf edilmesinin önemine değinildi.

Diğer yandan İsrail'in İran'a yönelik saldırısı bağlamında Suudi Arabistan ve Türkiye, gerilimin düşürülmesi ve itidalli davranılması için her türlü çabanın sarf edilmesi gerektiğini ve diyaloğa dönülerek tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA’dan aktardığına göre, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinde, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının ardından bölgede yaşanan gelişmeler gözden geçirildi ve söz konusu gelişmelerin krizin çözümüne yönelik mevcut diyaloğun kesintiye uğramasına yol açtığı ifade edildi.

Türk devlet televizyonu TRT, iki tarafın bölgesel ve küresel konuları ele aldığını belirtti. Erdoğan'ın, Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail'in ‘bölgenin istikrar ve güvenliğine en büyük tehdidi oluşturduğunu’ söylediği ve bu tehdidin İran'a yönelik saldırıyla bir kez daha ortaya çıktığını belirttiği aktarıldı.

Erdoğan, ABD ile İran arasında nükleer müzakereler yoluyla uzlaşma arayışlarının sürdüğü bir dönemde İsrail'in İran'a yönelik saldırısının barış çabalarını baltalamayı amaçladığını ve İsrail saldırılarının İsrail'in ‘bölgesel ve küresel güvenliği sorumsuzca tehdit ettiğini’ bir kez daha ortaya koyduğunu belirtti.

Görüşme sırasında Erdoğan, ‘bölgenin yeni bir krizi kaldıramayacağı ve yıkıcı bir savaşın bölgedeki tüm ülkelere düzensiz göç dalgaları yaratabileceği’ uyarısında bulunarak, ‘nükleer anlaşmazlığın ancak devam eden müzakereler yoluyla çözülebileceğini’ vurguladı.