Sadr, son Bağdat ziyaretinde Kaani'yi kabul etmedi

Sadr, İran'ın, üçlü ittifakın dağılmasına katkıda bulunduktan ve üçlü ittifakın savunduğu çoğunluk hükümeti fikrine son verdikten sonra kendisini siyaset sahnesinden uzaklaştırmaya çalıştığının artık farkına vardı.

Necef’te Iraklı Şiilerin en yüksek dini otoritesi olan Ayetullah Ali es-Sistani’yi destekleyen Irak'taki Arap Şiiler. (AFP)
Necef’te Iraklı Şiilerin en yüksek dini otoritesi olan Ayetullah Ali es-Sistani’yi destekleyen Irak'taki Arap Şiiler. (AFP)
TT

Sadr, son Bağdat ziyaretinde Kaani'yi kabul etmedi

Necef’te Iraklı Şiilerin en yüksek dini otoritesi olan Ayetullah Ali es-Sistani’yi destekleyen Irak'taki Arap Şiiler. (AFP)
Necef’te Iraklı Şiilerin en yüksek dini otoritesi olan Ayetullah Ali es-Sistani’yi destekleyen Irak'taki Arap Şiiler. (AFP)

Sabah Nahi
Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, yüzyıllardır ulusal eyleme katkıda bulunan ve Şii âlimler yetiştiren köklü bir aileden gelmesi nedeniyle siyasi süreçte diğer etkili Şii siyasi kutuplardan farklı bir yaklaşım benimsedi. Haşimi Hanedanlığı’ndan gelerek 1921'de Irak devletinin kuran Kral I. Faysal'ı destekleyen dedesi Birinci Sadr, 1400 yıl önce Necef'e ve Irak'ın ilk başkenti Kufe'ye yerleşen Sadr ailesinin, Hz. Muhammed’in kuzeni ve İslam'ın dördüncü halifesi İmam Ali bin Ebu Talib'in Medine'den ilerleyişini temsilen benimsediği yaklaşımın devamı olarak modern Irak devletinin kurulmasının arkasında yatan ulusal siyasi projenin arkasındaydı. İmam Ali bin Ebu Talib, İslam hilafetini Irak'a taşımış ve dünyadaki Şiilerin imamı olarak türbesinin bulunduğu günümüz Necef şehri yakınlarındaki Kufe şehrini kurmuştu.
Sadr ailesi, Irak devletini modern siyasi ve dini düşünürlere referans gösterilen iki öncü isim çıkaran Sadr ailesinin entelektüel ve siyasi varlığıyla devamlılık içinde Haşimi Hanedanlığı’nın bir uzantısı olarak görüyor. Bu iki öncü isimden biri İslami Davet (İslami Çağrı) Partisi ile siyasal İslamcı kanadı temsil eden Muhammed Bakır es-Sadr, diğeri ise Mukteda es-Sadr'ın babası Muhammed Muhammed es-Sadr'dı. Her ikisi de Sadr'a Irak'taki Şiiliğin babası ve amcaları tarafından ortaya atıldığını söylettiren eski Irak rejimi sırasında suikasta uğrayarak öldürüldüler.
Tüm Irak’ta Sadr ailesinin taraftarları ve destekçileri olduğu kadar, muhalifleri de var. Destekçileri, özellikle bağımsız bir eğilime sahip olan Mukteda es-Sadr’ın ülkeyi bir tür teokratik yönetime ve İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in temsil ettiği Velayet-i Fakih sistemine bağlı bir İran yönetimine bağımlı olamaya karşı çıkanlar tarafından benimsenenlerden farklı siyasi şartlar talep eden görüşlere taşıyacağına inanıyorlar. Sadr, İran'da da destekleniyor ve bazı Araplar onu takip ediyorlar.
Sadr’ın önüne koyulan engel
Ayetullah Muhsin Tabatabai el-Hekim dönemi ve ve İran'ı Şii dini otoritenin etkisinden uzaklaştırmak isteyen ve ülkeye laikliği getirmeye çalışan İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi dönemi dışında birleşmeyen iki Şii otorite arasındaki rekabette Irak'taki Arap Şiiler, Iraklı Şiilerin en yüksek dini otoritesi Ayetullah Ali es-Sistani’yi desteklerken Mukteda es-Sadr, Irak'taki Şiilere amcası ve babasının takipçileri olduklarını söylüyor. Bunlara Mukteda es-Sadr'ın partisinin 2021 yılının Ekim ayında birinci olarak çıktığının açıklanmasından sonra kurmayı istediği çoğunluk hükümetini yaklaşımına karşı çıkan Nuri El Maliki liderliğindeki Sadr ailesinin kurucusu olduğu İslami Davet Partisi (Dava) de dahil.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Sadr, Irak Meclisi’nde 73 sandalyeyle parti bazında çoğunluğu temsil eden Sadr Grubu’nun başarısızlığının arkasında Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu ve eski Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki beş partili ittifakın olduğundan emin. Sadr Grubu, Sünni ve Kürt partilerle Irak Meclisi’nde siyasi çoğunluğu oluşturan 170'den fazla milletvekilini bir araya getiren ve böylece Şii bir başbakan atama yetkisine sahip olan, Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) cumhurbaşkanı adayı çıkarmasına ve Takaddum (İlerleme) Koalisyonu başkanı Muhammed El Halbusi’nin temsiliyetinde Sünni bir meclis başkanının seçilmesine izin veren üçlü bir ittifak kurduğunu duyurmuştu. Ancak ‘oyun bozan üçüncü’ Koordinasyon Çerçevesi’ni oluşturan Şii taraflar Sadr’ın hesabını bozarak 328 milletvekilinden oluşan Meclis’te 20'ye varan farkla üçte iki oy ile cumhurbaşkanının seçilmesini engellediler. Böylece Sadr’ın çoğunluk hükümeti fikri sert bir tutumla karşı karşıya kaldı ve kurulamadı. Şiiler, tıpkı İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurt dışı kolu Kudüs Gücü eski Komutanı General Kasım Süleymani ve yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis künyeli Cemal Cafer’in ABD eski Başkanı Donald Trump döneminde Bağdat Uluslararası Havalimanı yakınlarında ABD tarafından bir insansız hava aracı (İHA) ile hedef alınarak öldürülmelerine kadar dayattıkları gibi, Sünniler ve Kürtler gibi toplum bileşenlerinin bölünmesi ve İran'ın istediği Şii mutabakatının oluşturulması konusunda ısrar ettiler.
İran’ın nüfuzu
Sadr Grubu milletvekillerinin Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr'ın emriyle istifa etmelerinden önce çoğunluk hükümetinin kurulması çalışmaları zorunlu olarak askıya alındı. Bu gelişme, Mukteda es-Sadr ile İran arasındaki ilişkilerin doğası ve gidişatı gün yüzüne çıkardı. İran’ın Irak'ın iç kesimlerindeki etkisinin boyutunun farkında olan Sadr, daha önce Tahran'ı kendisiyle rekabet halinde olan Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu’nun arkasında olmakla suçlamıştı. Ancak çok geçmeden bu baskıların İran tarafından gelmediğini söyledi. Tahran da arabulucu rolü oynamaya ve çatışan Şii taraflar arasında tarafsız bir pozisyon almaya çalıştı. Kudüs Gücü Komutanı General İsmail Kaani, Irak'ı ziyaret ettiğinde Şii güçlerle bir araya gelirken Sadr ile herhangi bir görüşme yapmadı.
Sadr, İran’ın son dönemde Mesud Barzani ve Muhammed Halbusi ile kurduğu üçlü ittifakın dağılmasına katkıda bulunduktan ve üçlü ittifakın savunduğu çoğunluk hükümeti fikrine son verdikten sonra kendisini siyaset sahnesinden uzaklaştırmaya çalıştığını anladı. Bu yüzden İran'ın kendisine uyguladığı pragmatist ve yüksek manevra politikasına karşı duyduğu öfkenin ve kırgınlığın bir ifadesi olarak Kaani ile görüşmeyi reddetti. Oysa Sadr, 2003 yılı sonrası Dava Partisi'nin öncülüğünde daha önce kurulan ve petrol gelirlerinde trilyon doları aşan servetleri heba eden yozlaşmış hükümetlerden kurtulmaya çalışıyordu. Sadr, destek almak için Velayet-i Fakih şemsiyesi altına sığınan, bölünmüş bir Şii kanadı, zayıflamış bir Sünni kanadı ve çıkarcı Kürt kanadı arasında büyük yankı uyandıran kotaları korumaya çabalayan ve yorulmak bilmeyen rakiplerinin ısrarı olmasaydı, Meclis’te çoğunluğa sahip olmanın Şiilere liderlik yapmasının önünü açacağını düşünüyordu.
Diğer yandan Adil Abdulmehdi hükümetinin düşmesini sağlayan 2019 yılının ekim ayındaki halk ayaklanması sırasında ortaya çıkan isyancı çoğunluğun oluşmasıyla birlikte süreç Mustafa el-Kazimi’yi geçiş dönemini devralmak üzere iktidara getirdi. Kazımi, tam bir devlet adamı gibi davrandı. Milislerin roketler ve füzelerle ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ni, Kazımi’nin evini ve ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon üslerine düşerken ve milisler uluslararası bölgeye saldırmakla tehdit ederken, hayatta kalmasının tek garantörünün Sadr hareketi ve lideri Mukteda es-Sadr olduğunu biliyordu.
İran yanlısı milislerin çoğu, 2003 yılında ABD’nin Irak’taki varlığına ve işgaline karşı direnen Sadr önderliğinde kurulan Mehdi Ordusu'ndan çıkması ise dikkati çekiyor. Ancak Mehdi Ordusu çatısı altında Kays el-Hazali liderliğindeki Asaib Ehlil Hak, Hizbullah Tugayları (Keta'ib Hizbullah), Şebl El-Zeydi liderliğindeli İmam Ali Tugayları, Ekrem el-Kaabi liderliğindeki el-Nuceba Hareketi, Şeyh Evs el-Hafaci liderliğindeki Ebu'l-Fadl el-Abbas Kuvvetleri ve diğer İran’a yakınlığıyla bilinen gruplar ve isimler yer alıyordu. Bu grupların çoğunluğu, Irak'ta Ebu Mehdi El-Mühendis liderliğinde, eski Kudüs Gücü Komutanı General Süleymani'nin gözetimi ve komutası altındaydı. Ardından tugayların çoğu ve Haşdi Şabi, Başbakan el-Kazımi’nin komutasında olmalarına rağmen kararlarında bağımsız olduklarından DMO ile ittifak yaptılar. Bu da Sadr'ın liderliğe geri dönmesine, çalışmalarını iyileştirmeyi ve rasyonelleştirilmeyi istemesine neden oldu.



Lübnan Cumhurbaşkanı, Hizbullah'ın silahlarının toplanması ve orduya teslim edilmesi gerektiğini vurguladı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (AFP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (AFP)
TT

Lübnan Cumhurbaşkanı, Hizbullah'ın silahlarının toplanması ve orduya teslim edilmesi gerektiğini vurguladı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (AFP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (AFP)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, ‘aralarında Hizbullah'ın da bulunduğu tüm silahlı güçlerin silahlarını toplama’ taahhüdünü yineledi. Bu açıklama, Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahların teslim edilmesinin İsrail'in ‘çıkarına’ olduğunu söylemesinin ardından geldi.

Lübnan Savunma Bakanlığı'nda Ordu Günü vesilesiyle yaptığı konuşmada Avn, Lübnan'ın ‘Lübnan devletinin tüm toprakları üzerinde otoritesini tesis etme, aralarında Hizbullah'ın da bulunduğu tüm silahlı güçlerin silahlarını toplama ve bunları Lübnan ordusuna teslim etme’ taahhüdünü yineledi ve tüm siyasi tarafları ‘bu tarihi fırsatı değerlendirmeye’ çağırdı. Avn, “Silahların sadece ordunun ve güvenlik güçlerinin elinde olmasını tereddüt etmeden savunuyoruz” dedi.