Siyasal İslamcılar Sudan'da yeniden iktidara gelir mi?  

İslamcıların mevcut siyasi çatışmanın merkezine yerleşmelerine katkıda bulunacak bazı faktörler olabilir. Bu durumda son kazanan için çatışmada başka hesaplar olacaktır.  

Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  
Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  
TT

Siyasal İslamcılar Sudan'da yeniden iktidara gelir mi?  

Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  
Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  

Muna Abdulfettah 
Sudan’da geçiş hükümeti döneminde ‘siyasal İslamcı’ hareketlerin yeniden ön plana çıkmasını engellemek için alınan tedbirler artsa da eskiden iktidarda olan Ulusal Kongre Partisi (UKP) ile mevcut siyaset sahnesi arasındaki ‘bağların’ tamamen çözülmesi zor görünüyor. Feshedilmesinin ardından UKP kadroları hem hükümetlerde yer aldı hem de muhalefet partileri içinde dağılarak etkin konular elde etti. Dolayısıyla eski ‘siyasal İslamcı’ akımların varlığını görmezden gelmek, doğru bir okuma olmayacağı gibi bu yok sayışın maliyeti de yüksek olabilir. Siyasal İslamcı akımlar, geçmiş deneyimlerinden ve en zor koşullarda ayakta kalmayı başarabilmiş olmalarından dolayı mevcut siyasi partilerin arasına sızmayı başarmış ve kamuya açık bir şekilde ilan etmeseler de hedeflerine odaklanmış durumda. Bu eski iktidar kadrolarının, muhalif siyasi blokları dağıtma konusunda da ciddi deneyimleri söz konusu. 
Her ne kadar Sudan Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve Egemenlik Konseyi’nin bazı üyeleri ulusal diyalog çağrılarında, 2018’den sonra dağılan UKP’yi hariç tuttuklarını özellikle vurguluyor olsalar da bunun pratikte mümkün olup olmadığı tartışmalı. Nitekim Burhan ve Egemenlik Konseyi, ‘siyasal İslamcıların’ varlığını eski iktidar partisi UKP’ye indirgemiş görünüyorlar. Bu da ‘siyasal İslamcı’ iktidarı riskinin UKP’den ibaret olduğunun varsayılmasından kaynaklanıyor.  
Göstergelere göre Ulusal Kongre Partisi’nin yeniden iktidar olma şansı yok denecek kadar az. Ancak mevcut siyasi kriz ve tıkanmışlık hali, UKP’ye bağlı olsun ya da olmasın İslami akımların lehine bir fırsat yaratabilir.  

Tarihsel koşullar 
Sudan'da İslami hareketin ortaya çıkışını çevreleyen tarihsel koşullar, psikolojik yapısı, ideolojik bileşimi, davranışı ve siyasi uygulamalarında temel bir dayanak teşkil etmiştir. Sudan’daki siyasal İslamcı yapılar, iktidara ulaşmak ya da iktidarla bir ittifak içinde olmayı asli hedefleri arasına koymuştur. Bunun mümkün olmaması durumunda ise söz konusu İslami hareketler, gasp edilmiş bir doğal hak olarak gördükleri iktidarı ele geçirinceye kadar hırçın bir muhalefet sergilemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Dolayısıyla iktidarla aralarında engel teşkil edebilecek güçlerin, kendi varlıklarına tehdit oluşturduğunu düşündükleri için, meseleyi bir ‘ölüm kalım’ olarak değerlendirirler. Siyasal İslamcı partiler uzun bir süre şu iki strateji arasında gidip geldiler: Muhalif karşıt siyasi güçlere karşı düşmanca pozisyonlar benimsemek ya da sağcı partilerle yakınlaşmak.  
İslami hareket, ilkesel kararlarla bu stratejileri benimsemiş değildir. Tarihin akışı bu realiteyi ortaya çıkarmıştır. Sudan'da 1940'larda ‘Müslüman Kardeşler’ rejiminin kurulmasından bu yana siyasal İslamcı hareketler çeşitli istasyonlardan geçmiş ve ‘ideolojik bir hareket’ olmaktan çıkıp, nihayetinde askeri rejim tarafından desteklenen bir otorite oluşturmayı başarabilmişti. Sudanlı diplomat ve yazar Mansur Halid, ‘Sudanlıların Çelişkisi: Kapsamlı Barış Anlaşması ve Bölünme Yolu’ başlıklı kitabında, ‘Nisan 1985'te Muhammed Cafer el-Numeyri'nin cunta yönetimin düşüşü, Siyasal İslam'ın ülke siyasetinin merkezinde önemli bir güç olarak ortaya çıkmasının yolunu açtı. Bu tarihten itibaren Sudan’da oyunun kuralları radikal bir biçimde değişti’ diye yazmıştı.


Sudan’daki İslami Hareket ‘davet’ ve ‘partisel’ bileşenlerini tek bir yapı altında birleştirmeyi hedefliyor. (Independent Arabia)  

2005’te bir helikopter kazasında ölene kadar Sudan Halk Kurtuluş Hareketi lideri John Garang'ın siyasi danışmanı olarak görev yapan Mansur Halid, İslamcıların Haziran 1989’da iktidarı ele geçirmesinin en vahim sonuçlarından birinin; Sudan'daki iç savaşın, kuzeydeki dindar Müslümanlarla güneydeki diğerleri arasında bir savaşa dönüşmesi olduğunu söylüyor. Mansur Halid, İslamcıların kendi projelerini zorla dayatmak için iktidara gelmeyi beklemediklerini belirterek, 1960’larda gelenekçi İslami cemaatlerle işbirliği kurarak bu emellerini yerine getirmek istediklerini hatırlatıyor.   
 
  
Fırtınadan sonra 
  1989 darbesinin ardından siyasal İslamcılar 10 yıl boyunca iktidarda kaldılar. Ardından 1999’da İslami hareket içinde ‘mufasala/ayrılık’ olarak bilinen büyük bir bölünme gerçekleşti. Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) kanadını temsil eden Hasan et-Turabi Halk Kongresi Partisi’ni (HKP), Ömer el-Beşir ise Ulusal Kongre Partisi’ni (UKP) kurdu. Müslüman Kardeşlerin hain suçlamasına maruz kalan UKP iktidarda kalmaya devam ederken, HKP muhalefete geçti.   
 Burada Sudan’daki ilk İslamcı örgüt olan ‘Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın’ 1940’lı yıllardan beri varlığını sürdürdüğünü ve ilk liderinin ‘Sudan Müslüman Kardeşler Genel Denetçisi’ sıfatıyla Ali Talibullah olduğunu belirtmekte fayda var. 2022 18 Haziran’dan bu yana Sudan Müslüman Kardeşlerinin Başkanlığını Seyeddin Erbab üstlenmiş durumda. 1999’daki büyük ‘ayrılıktan’ sonra güçlü bir muhalefet oluşamadı. Yönetimin baskısı nedeniyle önde gelen politik figürlerin büyük çoğunluğu yurt dışında ikamet etmek zorunda kalmıştı. 2000’li yıllarda muhalifler ülkeye dönmeye başladı ve Ümmet Partisi ve Demokratik Birlik Partisi ‘ulusal mutabakat’ hükümeti içinde yer alırken nadir bir olgu olarak Halk Kongresi Partisi ana muhalefeti oluşturdu. Güney Sudan’ın 2011’de bağımsızlığını ilan etmesi ve ‘Arap Baharı’ olaylarının patlak vermesinin ardından, İslami hareket ‘halk ayaklanmalarını’ güdümüne almaya çalıştı, UKP’den ayrılan Gazi Selahaddin el-Atabani 2013’te ‘Şimdi Reform’ (Islah) Hareketi’ni kurdu. Atabani o dönemde, "Türkiye ve birçok Arap ülkesinde İslamcıların yükselişi, Sudan'da iktidarı elinde tutan İslamcılara rejimin demokratikleşmesinin kendi lehlerinde olabileceğine dair güvence vermelidir” demişti.  
 Büyük Ayrılık’tan sonra Müslüman Kardeşler Halk Kongresi Partisi’nin yanında durunca, hükümet Müslüman Kardeşler’den örgütün adını değiştirmelerini istedi ancak İhvan bu öneriyi reddetti ve onlarca yıldır ‘İslami davetle’ özdeşleşen ismini korumakta kararlı olduğunu duyurdu.  
  
Süregelen reform ve muhasebe çağrıları   
Şarku’l Avsat’ın Independet Arabia’dan aktardığına göre İslamcılar, Aralık Devrimi’nden önce de Ulusal Kongre Partisi projesinde revizyonlara başlamışlardı. UKP’nin önemli lider kadrosu ‘devrimin’, ‘partinin şura anlaşışından tek adam yönetimine kayan başarısız mirasından’ kurtulmak için bir şans olduğunu dillendirdiler. Reform ve revizyon çağrılarına rağmen, hiç kimse hareketin sabıkalı geçmişiyle yüzleşmeye cesaret edemedi. Çeşitli isimler altında ayrışmış durumda olan siyasal İslamcı akımları, mevcut siyasi çatışmanın merkezine sürükleyecek birçok etken bulunuyor. O zaman son kazananın diğerleriyle hesaplaşma bağlamında yeni bir çatışmaya dahil olması muhtemel. Halihazırda faaliyet gösteren siyasal İslamcı partilerin çoğu, ‘ideolojik yaklaşımları’ gereği ‘hedefe ulaşana kadar her şey mübahtır’ anlayışıyla hareket ediyor. İdeolojik partilerin bu yaklaşımı biliniyor. Sudan Komünist Partisi de benzer nedenlerle hareket ettiği için başta Özgürlük ve Değişim Güçleri olmak üzere diğer partilerle hemen hiçbir ortak paydada buluşamıyor. Bu yaklaşımın olumsuz olan bir özelliği; siyasi kazanım ve mücadele arasında bağ kurması sebebiyle, çatışmaya yol açsa dahi uzlaşı yerine gerilimin tırmanmasından çıkar sağlamasıdır. İslamcı hareket Güney Sudan savaşında bu yönde deneyimler elde etmiştir.  
Sudan’daki İslami Hareket ‘davet’ ve ‘partisel’ bileşenlerini tek bir yapı altında birleştirmeyi hedefliyor. Sudan İslami Hareketi, Islah Hareketi, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere 10 örgüt ve akım nisan ayında bir araya gelerek yeni bir siyasi yapılanmanın sinyalini verdiler. Ulusal Kongre Partisi diğer partilerle birlikte aynı metne imza atmadı. Bazıları, Ulusal Kongre Partisi’nin askeri yönetim ile diğer İslamcı partilerden bağımsız olarak bir müzakere süreci yürütmek istediğini öne sürüyor.  
Sudan'da yönetim dosyasının sadece bir iç dosya olmaktan çıkıp bölgesel ve uluslararası boyutlarının oluştuğu biliniyor. Bu gerçeklik, uluslararası güçlerin ‘Sudan kriziyle’ yakından ilgilenmesini açıklıyor. Birleşmiş Milletler (BM), Afrika Birliği (AfB) ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesinden (IGAD) oluşan üçlü mekanizma taraflar arasında uzlaşı sağlamak için çaba sarf ediyor. ABD, İngiltere ve Norveç’ten oluşan Troyka da aktif bir şekilde krize müdahil oluyor. ABD, Avrupa Birliği, Fransa, Kanada, Mısır, Etiyopya, Almanya, İtalya, Japonya, Kuveyt, Katar ve İspanya gibi ülkelerden oluşan Sudan'ın Dostları Grubu da ayrıca Sudan’la yakından ilgili olmaya devam ediyor. Tüm bu uluslararası ilgi İslami Hareket bileşenlerini genel olarak rahatsız ediyor. ‘Halk devriminin’ başarılı olmasını beklemeyen bu akımlar, başta ABD ve Uluslararası Ceza Mahkemesi yetkilileri olmak üzere uluslararası şahsiyetlerin ziyaretlerine öfkeyle yaklaşıyor.  
Sudan'daki yönetim sistemi üzerinde bir konsensüs sağlamaya yönelik uluslararası girişimler şu ana kadar tatmin edici bir sonuç vermedi. Bu nedenle yakın vadede bir siyasi çözüm öngörmek zor. Sivil akımların bir uzlaşı sağlayamamaları durumunda, seçimlerin yapılması ve demokratik bir yönetim sisteminin oluşturulması da beklenemez.  Diğer yandan siyasal İslamcı partiler, krizi fırsat bilerek iktidarın bir parçası olma hedefleri doğrultusunda hazırlıklarını sürdürüyor. Bazıları Sudan’da siyasal İslam’ın gerilediğini öne sürebilir. Bunun nedeni, bazı İslamcı figürlerin ‘demokratik halk devrimini’ benimsedikleri yönünde propaganda yapmalarının etkili olmasıdır. İsimlendirmelerden bağımsız olarak eski ve yeni siyasal İslamcıların, kendilerini ‘ülkenin kurtuluşu için tek çözüm’ olarak sunma anlayışını terk etmedikleri görülüyor. Revizyon ve reform iddialarının ise örgüt içindeki diktatörlüğün sonlandırılması ve halka yeniden bir ‘otoriter anlayışın’ dayatılması amacı taşıdığından şüphe ediliyor. Tüm gözden geçirmeler ve iç muhasebeler, kendilerinin, halkın yönetiminde en uygun seçenek oldukları sonucuna varmalarını değiştirmiyor. 



Şara: Washington, Şam'a İsrail ile anlaşmaya varması için baskı yapmıyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (DPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (DPA)
TT

Şara: Washington, Şam'a İsrail ile anlaşmaya varması için baskı yapmıyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (DPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (DPA)

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, dün yaptığı açıklamada, İsrail ile güvenlik anlaşmasına varmak için devam eden müzakerelerin "önümüzdeki günlerde" sonuç verebileceğini söyledi.

Şam'da gazetecilere konuşan Şara, güvenlik anlaşmasını "zorunluluk" olarak nitelendirerek, anlaşmanın Suriye'nin hava sahasına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini ve BM gözetimine tabi olmasını gerektireceğini ifade etti.


Süveyda için yol haritası: Suriye'nin güneyinde uzlaşıya giden zorlu yol

Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)
Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)
TT

Süveyda için yol haritası: Suriye'nin güneyinde uzlaşıya giden zorlu yol

Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)
Suriye-Ürdün-ABD arasında Süveyda ile ilgili yol haritasına ilişkin anlaşma imzaladı (AFP)

Baha el-Avam

Suriye’nin güneyindeki Süveyda ilinde yaşanan krizi sona erdirmek amacıyla Suriye, Ürdün ve ABD’nin üzerinde uzlaştığı yol haritası hem içeriden hem de dışarıdan birçok tarafça memnuniyetle karşılandı. Ancak yol haritasının Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani tarafından açıklanan versiyonu ile Ürdün Dışişleri Bakanlığı'nın sosyal medya platformlarında yayınladığı versiyonu arasındaki tutarsızlıklar, yol haritasının açıklanmasından hemen sonra soru işaretlerine neden oldu.

Süveyda Yüksek Hukuk Komitesi, yol haritasının bazı maddelerine karşı çıkarak bunu reddetti. Ancak Amman, Şam ile Süveyda arasındaki uzlaşı için ‘yol haritası’ olarak adlandırılan süreci tamamlamak amacıyla, Süveydalıların temsilcileri ile hükümet arasında müzakereleri desteklemek üzere Washington ile iş birliği yapmasını ve diyalogun iki taraf arasındaki anlaşmazlık noktalarını çözmesini umduğunu belirtti.

Yol haritasının Bakan Şeybani tarafından açıklanan resmi versiyonu, yedi maddeden oluşuyor. Yol haritasında; Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma ve inceleme sistemi ile koordineli olarak sivillere ve mülklerine saldıranların hesap vermesi, Süveyda’ya insani ve tıbbi yardımın ulaştırılmasının sağlanması, mağdurlara tazminat ödenmesi, köylerin ve kasabaların yeniden inşası, yerinden edilen kişilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması, temel hizmetlerin yeniden sağlanması, günlük hayata dönüş için gerekli koşulların oluşturulması, İçişleri Bakanlığı'na bağlı yerel güçlerin yolları korumak ve insanların ve ticari ürünlerin akışını güvence altına almak için konuşlandırılması, kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması ve tüm taraflardan tüm tutukluların ve kaçırılanların iade edilmesi ve Süveyda halkının tüm taraflarının dahil olduğu bir iç uzlaşı sürecinin başlatılması öngörülüyor.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan açıklama ise Şeybani'nin duyurduğu bilgileri netleştirerek anlaşmada yer alan bazı başka noktalara da değiniyor. Bunların başında, Şam'ın BM Suriye Gerçekleri Araştırma Heyeti'ni Süveyda'yı ziyaret etmeye ve geçtiğimiz temmuz ayında Süveyda’da yaşanan olayları soruşturmaya davet etmesi geliyor. Bu soruşturma sonucunda hazırlanan rapor temelinde Suriye hükümeti, suç işleyenlerden, geçmişleri veya siyasi ve sosyal bağlantıları ne olursa olsun hesap soracak.

Yol haritası üzerine varılan uzlaşıdaki bir nokta ise Ürdün ve ABD’nin Süveyda'ya insani yardım ulaştırılmasını sağlamaya katılması oldu. Bu durum, Süveyda’daki krizin başlangıcından beri Ürdün topraklarından Suriye'nin bu iline insani yardım geçişi için koridor açılmasının mümkün olup olmadığına dair sorulan temel bir soruyu gündeme getirdi. Stratejik ilişkiler araştırmacısı Amer es-Sabaileh'e göre yol haritası Ürdün'e bu koridoru açmak için yasal gerekçe sağlıyor. Ancak bunun pratikte uygulanması için bu insani yardım koridorunu kimin koruyacağı ve Amman bu adımı atarsa Suriye tarafında kiminle muhatap olacağı gibi birkaç noktanın açıklığa kavuşturulması gerekiyor.

ABD ve Ürdün'ün, ildeki hasarlı alanların ve tesislerin yeniden inşası için gerekli finansmanın sağlanmasında vereceği yardımın da netleştirilmesi gerekiyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, ülkesinin bu konuda Suriye'nin kendi kaynaklarını yatırmasına destek verdiğini söyledi. Ancak Amman, Süveyda'nın yeniden inşası için gerekli mali desteği nasıl sağlayacağı konusunda net bir açıklama yapmadı.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Suriye hükümetinin eyaleti korumadaki güvenlik rolü, eyaletin idari sınırlarını korumak ve Şam'a bağlayan yolun güvenliğini sağlamakla sınırlı. İç güvenlik ise İçişleri Bakanlığı tarafından atanan bir kişinin liderliğinde Süveyda'nın çeşitli kesimlerinden oluşan yerel polis gücü tarafından sağlanacak. Bu adım, Ürdün ve ABD'nin himayesinde Suriye hükümeti ile Süveydalıları bir araya getiren istişareler ve toplantılar sonucunda kararlaştırılacak.

Toplantılar ve görüşmeler sonucunda sadece polis gücü kurulmakla kalmayacak, aynı zamanda yerel sakinler ile devlet kurumları arasında koordinasyon sağlanarak ildeki sivil ve idari kurumlar da yeniden faaliyete geçecek. Ancak ‘Tüm bu süreçte Süveyda adına kim müzakere edecek?’ sorusu, yanıt bekleyen en önemli soru olmaya devam ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre Ürdün'ün başkenti Amman'dan konuşan Sabaileh, Yüksek Hukuk Komitesi üyelerinin Süveyda'da bulunmaması ve Suriye’deki Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri'nin temsilcilerinin toplantılara katılmamasının yol haritasının ölü doğduğunu gösterdiğini belirtiyor. Bunun nedeni, onların uzlaşı sürecinin kilit oyuncuları olmaları. Onların yokluğu krizin çözülmesini sağlamayacak, aksine krizi daha da şiddetlendirecek ve uzatacak. Suriye hükümeti onları temsil etmiyor ve Şam'da onlarla ilgilenenler Süveyda'yı temsil etmiyor ve orada hiçbir etkisi yok. Ayrıca Ürdün, sahada aktif olan bu taraf adına konuşamaz.

Süveyda Yüksek Hukuk Komitesi medya ofisi tarafından sosyal medya üzerinden yayınlanan bir açıklamada, ‘Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasının dikkatle incelendiği ve Suriye'ye ilişkin bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu çağrısı ile Suriye yasaları kapsamında hesap verebilirliğin korunması ve uygulanması arasında çelişki olduğunun görüldüğü’ belirtildi. Açıklamada, yol haritasının Suriye hükümetini uzlaşı arayan tarafsız bir taraf olarak gösterdiği, fakat ‘hükümetin ve güvenlik ve askeri kurumların Suriye halkına karşı işlenen katliam ve ihlallerin doğrudan ortağı olduğu’ vurguladı.

Suriye’deki yargı organlarının siyasileştirildiğini, yürütme organına bağlı olduğunu ve adil yargılama garantisi veremediğini belirten komisyon, yerel konseyler ve ortak polis güçleri hakkında ise bunların ‘Süveyda'ya yeni bir vesayet dayatma ve toplumda meşruiyetini yitirmiş ve halkının davasına ihanet etmiş kişileri destekleyerek halk arasında ayrılık tohumları ekme girişimi’ olarak nitelendirdi.

Suriye hükümetinin Süveyda'da güvenlik komutanı olarak Selman Abdulbaki adlı bir kişiyi atama kararına atıfla Süveydalıların bu kişiyi geçtiğimiz temmuz ayında ‘kendilerine karşı suç işleyen silahlı milislerle iş birliği yapmakla’ suçladıklarını belirten Komisyon, bu kişinin Süveyda dışında yaşadığını ve resmi devlet kurumlarının bulunduğu şehir merkezine ulaşamadığını ifade etti.

Komisyon, tüm bunlar çerçevesinde Süveyda'da yaşananlarla ilgili uluslararası bir soruşturma ve uluslararası bir yargılama yapılmasında ısrarcı olduğunu vurgularken, ildeki çeşitli aktörlerin Birleşmiş Milletler (BM) ve ilgili kuruluşlar aracılığıyla tesis etmeye çalıştıkları kendi kaderini tayin hakkına olan bağlılığını yineledi.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı bir paylaşımda, Süveyda'da uzlaşının tek bir adımla başladığını söyledi. Barrack, Şam'da Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani ve Ürdün Dışişleri Bakanı Safadi ile Süveyda konusunda imzalanan yol haritasının sadece iyileşme için bir rota çizmekle kalmayıp, aynı zamanda gelecek nesil Suriyelilerin herkes için eşit hak ve görevlere sahip bir vatan inşa ederken izleyebilecekleri bir yol olduğunu yazdı.

Suriyeli gazeteci Louay Ghabra, Süveyda krizini sona erdirmek için hazırlanan yol haritasının etkinliği konusunda, İsrail'in bu konudaki tutumuna odaklanan başka bir soru daha gündeme getirerek, yol haritasının bir şekilde Suriye ile İsrail arasında henüz imzalanmamış bir güvenlik anlaşmasının önünü açtığını belirtti. Ürdün Dışişleri Bakanı Safadi'nin yol haritasının açıklanması sırasında İsrail'in Suriye'nin güneyine ilişkin güvenlik kaygılarının dikkate alınmasının önemine açıkça değindiğini hatırlatan Ghabra, bunun da Şam ile Tel Aviv arasındaki diyaloğun söz konusu yol haritasına ilişkin ABD, Ürdün ve Suriye arasında varılan uzlaşıya bağlı olduğu ve birinin başarısız olması durumunda diğerinin de otomatik olarak çökeceği anlamına geldiğini söyledi.

Şam'ın İsrail ile yapılacak bir güvenlik anlaşmasıyla ilgilendiğini ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın eylül ayında New York'a yapacağı ziyaret sırasında anlaşmayı sonuçlandırması için ABD'nin önemli bir baskı uyguladığını belirten Ghabra, ancak medyada yer alan haberlere göre İsrail'in şartları sert görünüyor ve bu şartları kabul etmek, bazılarının inandığı gibi Şara yönetimine Süveyda'yı kontrol etme izni vermeyeceğini, aksine eğer bu tek seçenekse ve Süveydalılar kendi kaderini tayin hakkını elde edemezse, Şam ile gelecekteki müzakerelerde Süveyda’nın konumunu güçlendireceğini vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.


İsrail'de endişe verici istatistikler: Göç edenlerin sayısı geri dönenlerin iki katından fazla

Ailesi ve arkadaşları, 7 Ekim 2023'teki saldırıda hayatını kaybeden bir İsraillinin cenazesinin, İsrail'in güneyindeki Kibbutz Kfar Aza'daki evinin yakınına nakledilmesinin ve yeniden gömülmesinin ardından anma törenine katıldı. (Reuters)
Ailesi ve arkadaşları, 7 Ekim 2023'teki saldırıda hayatını kaybeden bir İsraillinin cenazesinin, İsrail'in güneyindeki Kibbutz Kfar Aza'daki evinin yakınına nakledilmesinin ve yeniden gömülmesinin ardından anma törenine katıldı. (Reuters)
TT

İsrail'de endişe verici istatistikler: Göç edenlerin sayısı geri dönenlerin iki katından fazla

Ailesi ve arkadaşları, 7 Ekim 2023'teki saldırıda hayatını kaybeden bir İsraillinin cenazesinin, İsrail'in güneyindeki Kibbutz Kfar Aza'daki evinin yakınına nakledilmesinin ve yeniden gömülmesinin ardından anma törenine katıldı. (Reuters)
Ailesi ve arkadaşları, 7 Ekim 2023'teki saldırıda hayatını kaybeden bir İsraillinin cenazesinin, İsrail'in güneyindeki Kibbutz Kfar Aza'daki evinin yakınına nakledilmesinin ve yeniden gömülmesinin ardından anma törenine katıldı. (Reuters)

İsrail Merkez İstatistik Bürosu'nun dün yayınladığı verilere göre, önümüzdeki hafta kutlanacak Yahudi Yeni Yılı (Roş Aşana) arifesinde İsrail'in nüfusu 10 milyon 148 bine yükseldi. Bu veriler, geçen yıl ülkeden göç eden İsraillilerin sayısının ilk kez geri dönenlerin sayısını aştığını doğruladı.

Yahudilerin sayısı 7 milyon 758 bine ulaşarak nüfusun yüzde 78,5'ini oluştururken, Arapların sayısı işgal altındaki Kudüs'teki Filistinliler ve Golan Tepeleri'ndeki Suriyeliler dahil olmak üzere 2 milyon 130 bine ulaşarak nüfusun yüzde 21,5'ini oluşturdu. Öte yandan İsrail'de yaklaşık 260 bin yabancı uyruklu vatandaş yaşıyor.

Rakamlara göre, İsrail'in nüfusu geçen Roş Aşana'dan bu yana yaklaşık 101 bin artarak yüzde 1'lik bir nüfus artışı kaydetti.

Merkez İstatistik Bürosu, 2024 yılında İsrail'den kayda değer bir göç dalgası yaşandığını, yaklaşık 82 bin İsraillinin ülkeyi terk ettiğini, İsrail'in ise sadece 31 bin yeni göçmen kabul ettiğini belirtti.

Resmi rakamlara göre, İsrail'in nüfusu 10 milyon 148 bin olarak tahmin ediliyor. Bunların yaklaşık 7 milyon 758 bini Yahudi ve diğerleri (İsrail'in toplam nüfusunun yüzde 78,5'i) ve yaklaşık 2 milyon 130 bini Arap (İsrail'in toplam nüfusunun yüzde 21,5'i). Buna ek olarak, ülkede yaklaşık 260 bin yabancı uyruklu kişi yaşıyor, bu da İsrail vatandaşı sayısının yaklaşık 9 milyon 888 bin olduğu anlamına geliyor.

Doğumlar açısından, İsraillilerin yıllık nüfus artış oranı 2023'teki yüzde 1,6'ya kıyasla yüzde 1,2’ye indi. 20 yaşın üzerindeki Yahudi nüfusun dini dağılımına bakıldığında, yüzde 42,7'si kendilerini dindar olmayan ve seküler, yüzde 21,5'i çok dindar olmayan muhafazakâr, yüzde 12'si dindar muhafazakâr, yüzde 12'si dindar ve yüzde 11,4'ü Haredi (ultra-Ortodoks) olarak tanımladı.

İsrail'e göç konusunda ülke, 2024 yılında 31 bin 100 göçmen kabul ederken, 2023 yılında bu sayı 46 bindi. Yurt dışına göç eden İsrailliler 2023 yılında 55 bin 300 kişi iken, 2024'te 82 bin 800 kişi İsrail'i terk etti; 2023'te 27 bin 800 kişi iken, 2024'te sadece 24 bin 200 kişi ülkeye geri döndü.

İsrail medyası bu istatistikleri olumsuz olarak nitelendirdi. İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, göç eden ve geri dönen sayılarının endişe verici olduğunu bildirdi. Kanal 12 televizyonu istatistikleri endişe verici olarak nitelendirirken Maariv gazetesi, “Haberler kötü. İsrailliler İsrail'i terk ediyor” başlığını attı.

İstatistiklerde erkeklerin ortalama yaşam süresi 81,4 yıl, kadınların ise 85,5 yıl olarak belirtilirken, ölüm oranı binde 5,3'e ulaştı.

Ölüm nedenlerinin yüzde 23,5'i kötü huylu hastalıklar (kanser vb.), yüzde 12,2'si ise kalp hastalıklarıydı. 7 Ekim 2023'ten yıl sonuna kadar, savaş nedeniyle bin 267 asker ve sivil hayatını kaybetti; bu, ölümlerin yaklaşık yüzde 2,5'ini oluşturuyor.

Yaşamdan memnuniyet, ekonomik durum ve geleceğe ilişkin değerlendirme konusunda, vatandaşların yüzde 91,1'i yaşamlarından memnun, yüzde 66,1'i ekonomik durumlarından memnun, yüzde 33,5'i mali durumlarından memnun değil ve yüzde 8,8'i mali durumlarından tam anlamıyla memnun değil.

İstatistikler, savaş sırasındaki göç durumunu ve İsrail'deki İsraillilerin durumunu ortaya koydu.

Şarku’l Avsat’ın İsrail medyasından aktardığına göre göçün nedenleri, savaş sırasında güvenlik eksikliği, zorlu ekonomik koşullar ve sosyal bölünmeler.

Rakamlar, dünyadaki Yahudi sayısını içermiyor.

İsrail Yahudi Ajansı’na göre dünyada 15,8 milyon Yahudi bulunuyor ve en büyük Yahudi nüfusu yaklaşık 6,3 milyon ile ABD'de.

Kalan 2,2 milyon Yahudi diğer ülkelerde yaşıyor; en büyük nüfus sırasıyla 438 bin ve 400 bin ile Fransa ve Kanada'da.

Ajans, geçen yılın istatistiklerine göre, İsrail, ABD, Fransa ve Kanada'dan sonra en büyük Yahudi nüfusuna sahip on ülkenin Birleşik Krallık (313 bin), Arjantin (170 bin), Almanya (125 bin), Rusya (123 bin), Avustralya (117 bin), Brezilya (90 bin), Güney Afrika (49 bin), Macaristan (45 bin), Meksika (41 bin) ve Hollanda (35 bin) olduğunu belirtti.

Ajans, istatistiklerin Yahudi olarak kendini tanımlayan veya en az bir ebeveyni Yahudi olan ve başka bir dine mensup olmayan kişilere dayandığını ifade etti.