Siyasal İslamcılar Sudan'da yeniden iktidara gelir mi?  

İslamcıların mevcut siyasi çatışmanın merkezine yerleşmelerine katkıda bulunacak bazı faktörler olabilir. Bu durumda son kazanan için çatışmada başka hesaplar olacaktır.  

Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  
Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  
TT

Siyasal İslamcılar Sudan'da yeniden iktidara gelir mi?  

Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  
Hasan et-Turabi, iktidardan dışlanmasının ardından Halk Kongresi Partisi'ni kurdu ve eski rejime karşı aktif muhalefete geçti.(Independent Arabia)  

Muna Abdulfettah 
Sudan’da geçiş hükümeti döneminde ‘siyasal İslamcı’ hareketlerin yeniden ön plana çıkmasını engellemek için alınan tedbirler artsa da eskiden iktidarda olan Ulusal Kongre Partisi (UKP) ile mevcut siyaset sahnesi arasındaki ‘bağların’ tamamen çözülmesi zor görünüyor. Feshedilmesinin ardından UKP kadroları hem hükümetlerde yer aldı hem de muhalefet partileri içinde dağılarak etkin konular elde etti. Dolayısıyla eski ‘siyasal İslamcı’ akımların varlığını görmezden gelmek, doğru bir okuma olmayacağı gibi bu yok sayışın maliyeti de yüksek olabilir. Siyasal İslamcı akımlar, geçmiş deneyimlerinden ve en zor koşullarda ayakta kalmayı başarabilmiş olmalarından dolayı mevcut siyasi partilerin arasına sızmayı başarmış ve kamuya açık bir şekilde ilan etmeseler de hedeflerine odaklanmış durumda. Bu eski iktidar kadrolarının, muhalif siyasi blokları dağıtma konusunda da ciddi deneyimleri söz konusu. 
Her ne kadar Sudan Askeri Geçiş Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve Egemenlik Konseyi’nin bazı üyeleri ulusal diyalog çağrılarında, 2018’den sonra dağılan UKP’yi hariç tuttuklarını özellikle vurguluyor olsalar da bunun pratikte mümkün olup olmadığı tartışmalı. Nitekim Burhan ve Egemenlik Konseyi, ‘siyasal İslamcıların’ varlığını eski iktidar partisi UKP’ye indirgemiş görünüyorlar. Bu da ‘siyasal İslamcı’ iktidarı riskinin UKP’den ibaret olduğunun varsayılmasından kaynaklanıyor.  
Göstergelere göre Ulusal Kongre Partisi’nin yeniden iktidar olma şansı yok denecek kadar az. Ancak mevcut siyasi kriz ve tıkanmışlık hali, UKP’ye bağlı olsun ya da olmasın İslami akımların lehine bir fırsat yaratabilir.  

Tarihsel koşullar 
Sudan'da İslami hareketin ortaya çıkışını çevreleyen tarihsel koşullar, psikolojik yapısı, ideolojik bileşimi, davranışı ve siyasi uygulamalarında temel bir dayanak teşkil etmiştir. Sudan’daki siyasal İslamcı yapılar, iktidara ulaşmak ya da iktidarla bir ittifak içinde olmayı asli hedefleri arasına koymuştur. Bunun mümkün olmaması durumunda ise söz konusu İslami hareketler, gasp edilmiş bir doğal hak olarak gördükleri iktidarı ele geçirinceye kadar hırçın bir muhalefet sergilemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Dolayısıyla iktidarla aralarında engel teşkil edebilecek güçlerin, kendi varlıklarına tehdit oluşturduğunu düşündükleri için, meseleyi bir ‘ölüm kalım’ olarak değerlendirirler. Siyasal İslamcı partiler uzun bir süre şu iki strateji arasında gidip geldiler: Muhalif karşıt siyasi güçlere karşı düşmanca pozisyonlar benimsemek ya da sağcı partilerle yakınlaşmak.  
İslami hareket, ilkesel kararlarla bu stratejileri benimsemiş değildir. Tarihin akışı bu realiteyi ortaya çıkarmıştır. Sudan'da 1940'larda ‘Müslüman Kardeşler’ rejiminin kurulmasından bu yana siyasal İslamcı hareketler çeşitli istasyonlardan geçmiş ve ‘ideolojik bir hareket’ olmaktan çıkıp, nihayetinde askeri rejim tarafından desteklenen bir otorite oluşturmayı başarabilmişti. Sudanlı diplomat ve yazar Mansur Halid, ‘Sudanlıların Çelişkisi: Kapsamlı Barış Anlaşması ve Bölünme Yolu’ başlıklı kitabında, ‘Nisan 1985'te Muhammed Cafer el-Numeyri'nin cunta yönetimin düşüşü, Siyasal İslam'ın ülke siyasetinin merkezinde önemli bir güç olarak ortaya çıkmasının yolunu açtı. Bu tarihten itibaren Sudan’da oyunun kuralları radikal bir biçimde değişti’ diye yazmıştı.


Sudan’daki İslami Hareket ‘davet’ ve ‘partisel’ bileşenlerini tek bir yapı altında birleştirmeyi hedefliyor. (Independent Arabia)  

2005’te bir helikopter kazasında ölene kadar Sudan Halk Kurtuluş Hareketi lideri John Garang'ın siyasi danışmanı olarak görev yapan Mansur Halid, İslamcıların Haziran 1989’da iktidarı ele geçirmesinin en vahim sonuçlarından birinin; Sudan'daki iç savaşın, kuzeydeki dindar Müslümanlarla güneydeki diğerleri arasında bir savaşa dönüşmesi olduğunu söylüyor. Mansur Halid, İslamcıların kendi projelerini zorla dayatmak için iktidara gelmeyi beklemediklerini belirterek, 1960’larda gelenekçi İslami cemaatlerle işbirliği kurarak bu emellerini yerine getirmek istediklerini hatırlatıyor.   
 
  
Fırtınadan sonra 
  1989 darbesinin ardından siyasal İslamcılar 10 yıl boyunca iktidarda kaldılar. Ardından 1999’da İslami hareket içinde ‘mufasala/ayrılık’ olarak bilinen büyük bir bölünme gerçekleşti. Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) kanadını temsil eden Hasan et-Turabi Halk Kongresi Partisi’ni (HKP), Ömer el-Beşir ise Ulusal Kongre Partisi’ni (UKP) kurdu. Müslüman Kardeşlerin hain suçlamasına maruz kalan UKP iktidarda kalmaya devam ederken, HKP muhalefete geçti.   
 Burada Sudan’daki ilk İslamcı örgüt olan ‘Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın’ 1940’lı yıllardan beri varlığını sürdürdüğünü ve ilk liderinin ‘Sudan Müslüman Kardeşler Genel Denetçisi’ sıfatıyla Ali Talibullah olduğunu belirtmekte fayda var. 2022 18 Haziran’dan bu yana Sudan Müslüman Kardeşlerinin Başkanlığını Seyeddin Erbab üstlenmiş durumda. 1999’daki büyük ‘ayrılıktan’ sonra güçlü bir muhalefet oluşamadı. Yönetimin baskısı nedeniyle önde gelen politik figürlerin büyük çoğunluğu yurt dışında ikamet etmek zorunda kalmıştı. 2000’li yıllarda muhalifler ülkeye dönmeye başladı ve Ümmet Partisi ve Demokratik Birlik Partisi ‘ulusal mutabakat’ hükümeti içinde yer alırken nadir bir olgu olarak Halk Kongresi Partisi ana muhalefeti oluşturdu. Güney Sudan’ın 2011’de bağımsızlığını ilan etmesi ve ‘Arap Baharı’ olaylarının patlak vermesinin ardından, İslami hareket ‘halk ayaklanmalarını’ güdümüne almaya çalıştı, UKP’den ayrılan Gazi Selahaddin el-Atabani 2013’te ‘Şimdi Reform’ (Islah) Hareketi’ni kurdu. Atabani o dönemde, "Türkiye ve birçok Arap ülkesinde İslamcıların yükselişi, Sudan'da iktidarı elinde tutan İslamcılara rejimin demokratikleşmesinin kendi lehlerinde olabileceğine dair güvence vermelidir” demişti.  
 Büyük Ayrılık’tan sonra Müslüman Kardeşler Halk Kongresi Partisi’nin yanında durunca, hükümet Müslüman Kardeşler’den örgütün adını değiştirmelerini istedi ancak İhvan bu öneriyi reddetti ve onlarca yıldır ‘İslami davetle’ özdeşleşen ismini korumakta kararlı olduğunu duyurdu.  
  
Süregelen reform ve muhasebe çağrıları   
Şarku’l Avsat’ın Independet Arabia’dan aktardığına göre İslamcılar, Aralık Devrimi’nden önce de Ulusal Kongre Partisi projesinde revizyonlara başlamışlardı. UKP’nin önemli lider kadrosu ‘devrimin’, ‘partinin şura anlaşışından tek adam yönetimine kayan başarısız mirasından’ kurtulmak için bir şans olduğunu dillendirdiler. Reform ve revizyon çağrılarına rağmen, hiç kimse hareketin sabıkalı geçmişiyle yüzleşmeye cesaret edemedi. Çeşitli isimler altında ayrışmış durumda olan siyasal İslamcı akımları, mevcut siyasi çatışmanın merkezine sürükleyecek birçok etken bulunuyor. O zaman son kazananın diğerleriyle hesaplaşma bağlamında yeni bir çatışmaya dahil olması muhtemel. Halihazırda faaliyet gösteren siyasal İslamcı partilerin çoğu, ‘ideolojik yaklaşımları’ gereği ‘hedefe ulaşana kadar her şey mübahtır’ anlayışıyla hareket ediyor. İdeolojik partilerin bu yaklaşımı biliniyor. Sudan Komünist Partisi de benzer nedenlerle hareket ettiği için başta Özgürlük ve Değişim Güçleri olmak üzere diğer partilerle hemen hiçbir ortak paydada buluşamıyor. Bu yaklaşımın olumsuz olan bir özelliği; siyasi kazanım ve mücadele arasında bağ kurması sebebiyle, çatışmaya yol açsa dahi uzlaşı yerine gerilimin tırmanmasından çıkar sağlamasıdır. İslamcı hareket Güney Sudan savaşında bu yönde deneyimler elde etmiştir.  
Sudan’daki İslami Hareket ‘davet’ ve ‘partisel’ bileşenlerini tek bir yapı altında birleştirmeyi hedefliyor. Sudan İslami Hareketi, Islah Hareketi, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere 10 örgüt ve akım nisan ayında bir araya gelerek yeni bir siyasi yapılanmanın sinyalini verdiler. Ulusal Kongre Partisi diğer partilerle birlikte aynı metne imza atmadı. Bazıları, Ulusal Kongre Partisi’nin askeri yönetim ile diğer İslamcı partilerden bağımsız olarak bir müzakere süreci yürütmek istediğini öne sürüyor.  
Sudan'da yönetim dosyasının sadece bir iç dosya olmaktan çıkıp bölgesel ve uluslararası boyutlarının oluştuğu biliniyor. Bu gerçeklik, uluslararası güçlerin ‘Sudan kriziyle’ yakından ilgilenmesini açıklıyor. Birleşmiş Milletler (BM), Afrika Birliği (AfB) ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesinden (IGAD) oluşan üçlü mekanizma taraflar arasında uzlaşı sağlamak için çaba sarf ediyor. ABD, İngiltere ve Norveç’ten oluşan Troyka da aktif bir şekilde krize müdahil oluyor. ABD, Avrupa Birliği, Fransa, Kanada, Mısır, Etiyopya, Almanya, İtalya, Japonya, Kuveyt, Katar ve İspanya gibi ülkelerden oluşan Sudan'ın Dostları Grubu da ayrıca Sudan’la yakından ilgili olmaya devam ediyor. Tüm bu uluslararası ilgi İslami Hareket bileşenlerini genel olarak rahatsız ediyor. ‘Halk devriminin’ başarılı olmasını beklemeyen bu akımlar, başta ABD ve Uluslararası Ceza Mahkemesi yetkilileri olmak üzere uluslararası şahsiyetlerin ziyaretlerine öfkeyle yaklaşıyor.  
Sudan'daki yönetim sistemi üzerinde bir konsensüs sağlamaya yönelik uluslararası girişimler şu ana kadar tatmin edici bir sonuç vermedi. Bu nedenle yakın vadede bir siyasi çözüm öngörmek zor. Sivil akımların bir uzlaşı sağlayamamaları durumunda, seçimlerin yapılması ve demokratik bir yönetim sisteminin oluşturulması da beklenemez.  Diğer yandan siyasal İslamcı partiler, krizi fırsat bilerek iktidarın bir parçası olma hedefleri doğrultusunda hazırlıklarını sürdürüyor. Bazıları Sudan’da siyasal İslam’ın gerilediğini öne sürebilir. Bunun nedeni, bazı İslamcı figürlerin ‘demokratik halk devrimini’ benimsedikleri yönünde propaganda yapmalarının etkili olmasıdır. İsimlendirmelerden bağımsız olarak eski ve yeni siyasal İslamcıların, kendilerini ‘ülkenin kurtuluşu için tek çözüm’ olarak sunma anlayışını terk etmedikleri görülüyor. Revizyon ve reform iddialarının ise örgüt içindeki diktatörlüğün sonlandırılması ve halka yeniden bir ‘otoriter anlayışın’ dayatılması amacı taşıdığından şüphe ediliyor. Tüm gözden geçirmeler ve iç muhasebeler, kendilerinin, halkın yönetiminde en uygun seçenek oldukları sonucuna varmalarını değiştirmiyor. 



FAO: Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımların sınırsız erişimini sağlamak için çalışıyoruz

Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

FAO: Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımların sınırsız erişimini sağlamak için çalışıyoruz

Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)

İsrail'in sürdürdüğü savaş nedeniyle Gazze Şeridi benzeri görülmemiş bir açlıkla boğuşurken, Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı beş kurumun raporu, özellikle Afrika ve Batı Asya'da bazı bölgelerin ciddi gıda güvensizliği, artan gıda fiyatları ve biriken krizlerin etkilerinden mustarip olduğunu gösterdi.

Gazze Şeridi'nde yaşananlara değinmeyen rapor, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayınlandı. ‘2025 Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu’ başlığını taşıyan rapor, sınırlı ilerleme ve ülkeler arasındaki bariz eşitsizliklerden oluşan karmaşık bir gerçeği ortaya koyuyor.

FAO Tarımsal Gıda Ekonomisi ve Politikası Bölümü Direktörü David Laborde, Şarku'l Avsat’a verdiği demeçte, raporun sonuçlarının Gazze Şeridi'ndeki gıda kriziyle ilgili ayrıntılı veriler içermediğini, küresel ve bölgesel eğilimlere odaklandığını ve ayrıntılı analizler sunmadığını söyledi.

Ancak Laborde, FAO'nun Gazze Şeridi'nde hasar değerlendirmesi, açlık tehlikesi konusunda acil uyarılar yayınlama, insani yardımların sınırsız erişimini sağlama ve kaynakların aşırı kısıtlı olmasına rağmen gıda üretimini desteklemek için sınırlı pilot programlar uygulama gibi çabalar gösterdiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Gazze halkının aç bırakılmasına artık son verilmeli” dedi. WHO ise Gazze Şeridi'ndeki yetersiz beslenmenin ‘tehlike arz eden seviyelere’ ulaştığı uyarısında bulundu.

Laborde, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, raporda yer alan en önemli noktaları değerlendirdi; gıda fiyatlarındaki artış, bunun çocuklar üzerindeki yıkıcı etkileri ve krizi kontrol altına almada etkili olduğu kanıtlanmış ulusal politikaları ele aldı.

Birbiriyle iç içe geçmiş krizler

2021 ila 2023 yılları arasında dünya, son yılların en yüksek gıda fiyatı enflasyonunu yaşadı. Raporda, Kovid-19 salgını, Ukrayna'daki savaş, iklim şokları ve enerji fiyatlarındaki muazzam yükselişin bu büyük artışın ana itici gücü olduğu belirtiliyor.

Laborde, “Pandemi sonrası ekonomilerin yeniden açılmasıyla enerji fiyatları yükselmeye başladı ve Ukrayna'da savaşın patlak vermesiyle birlikte keskin bir artış gösterdi. Ticaret kısıtlamaları, arz kıtlığı, ana üretim bölgelerinin zarar görmesi, buğday, mısır, ayçiçek yağı ve gübre fiyatları, küresel pazarlara bağımlı olan düşük ve orta gelirli ülkeleri ciddi şekilde etkiledi ve küresel gıda fiyatlarının yüzde 18 artmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.

Açlık azalıyor... ancak eşitsizlik derinleşiyor

Rapora göre, 2024 yılında dünya çapında açlık çeken insan sayısı 673 milyona ulaşacak. Bu rakam, 2023 yılında 688 milyon olan sayıya kıyasla hafif bir düşüşe işaret ediyor. Ancak bu iyileşme temel olarak Hindistan ve bazı Latin Amerika ülkelerinden gelen verilerin değişmesinden kaynaklanırken, Afrika ve Batı Asya'da açlık oranları artmaya devam etti.

frgty
Pakistan'daki çiftçiler (FAO)

Sadece Afrika'da 307 milyondan fazla insan açlık çekiyor ve bu, kıtanın nüfusunun yüzde 20'sinden fazlasını oluşturuyor. Batı Asya'da da 39 milyondan fazla insan, yani nüfusun yaklaşık yüzde 12,7'si kronik açlık çekiyor. Genel eğilim bazı bölgelerde ilerleme gösterirken, diğer bölgelerde, özellikle uzun süreli krizler ve çatışmalarla karşı karşıya olan bölgelerde gerileme gösteriyor.

Raporda, 2030 yılına kadar yetersiz beslenenlerin sayısının 512 milyona ulaşacağı ve bunların yaklaşık yüzde 60'ının Afrika'da olacağı tahmin ediliyor.

Gıda enflasyonu çocukları etkiliyor

Rapordaki en önemli mesajlardan biri, gıda fiyatlarındaki artış ile çocukların yetersiz beslenmesi arasındaki doğrudan ilişki. Bu durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren Laborde, gıda fiyatlarındaki yüzde 10'luk artışın, beş yaşın altındaki çocuklarda genel zayıflık vakalarında yüzde 2,7 ila 4,3 arasında, şiddetli zayıflık vakalarında ise yüzde 4,8 ila 6,1 arasında bir artışla ilişkili olduğunu belirtti.

Laborde, zayıflamanın hayatı tehdit eden bir durum olduğunu ve çok ciddi bir beslenme yetersizliğinin göstergesi olduğunu ifade etti. Fiyatlar yükseldiğinde, aileler daha ucuz ve besin değeri daha düşük gıdalara yöneliyor ve bu da çocukların sağlığını doğrudan etkiliyor.

Raporda ayrıca, erken çocukluk döneminde yetersiz beslenmenin uzun vadeli fiziksel ve zihinsel hasara yol açabileceği ve bu durumun gelecekteki büyüme, eğitim ve ekonomik üretkenliği engelleyebileceği konusunda uyarıda bulunuldu.

Dayanıklılık kapasitesindeki farklılıklar

Küresel zorluklara rağmen, tüm ülkeler süreçten aynı derecede etkilenmedi. Bazı ülkeler, etkili sosyal koruma sistemleri, esnek ticaret politikaları ve veri ve altyapı yatırımları sayesinde daha fazla dayanıklılık gösterdi. Buna karşılık, sıkı fiyat kontrollerine başvuran ve mali alan darlığı, zayıf güvenlik ağları ve gıda ithalatına büyük ölçüde bağımlılık gibi yapısal farklılıklar gösteren ülkeler, piyasalarda bozulmalar ve gıda güvenliğinin bozulmasıyla karşı karşıya kaldı.

Raporda, en etkili önlemlerin temel mallara geçici vergi muafiyetleri, enflasyona göre ayarlanan sosyal koruma programları (nakit veya ayni transferler gibi) ve tarım, lojistik, araştırma ve geliştirme, depolama ve ulaşım altyapısına yapılan uzun vadeli yatırımlar olduğu ortaya konuyor.

2030'a beş yıl kaldı

Son olarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için sadece beş yıl kaldığını belirten Laborde, raporun önümüzdeki dönem için sekiz ana öncelik belirlediğini ifade etti. Laborde, açlık ve gıda güvensizliğinden en çok etkilenenler için bu öncelikleri şöyle sıraladı: Zayıf nüfus gruplarını korumak, sosyal koruma sistemlerini güçlendirmek, mali ve parasal politikaları uyumlaştırmak, esnek gıda ve tarım sistemlerine yatırım yapmak, verileri ve pazar şeffaflığını iyileştirmek, piyasayı bozan politikalardan kaçınmak, stratejik gıda rezervlerini korumak ve yapısal eşitsizlikleri gidermek.