Savaşın altıncı ayında, Ukrayna’da beklenen savaş senaryoları neler?https://turkish.aawsat.com/home/article/3834176/sava%C5%9F%C4%B1n-alt%C4%B1nc%C4%B1-ay%C4%B1nda-ukrayna%E2%80%99da-beklenen-sava%C5%9F-senaryolar%C4%B1-neler
Savaşın altıncı ayında, Ukrayna’da beklenen savaş senaryoları neler?
Ukrayna’daki Rus askerleri (Reuters)
Moskava/Şarku’l Avsat
TT
TT
Savaşın altıncı ayında, Ukrayna’da beklenen savaş senaryoları neler?
Ukrayna’daki Rus askerleri (Reuters)
Rus birliklerinin 24 Şubat’ta sınırı geçerek Ukrayna’ya girmesinin üzerinden altı ay geçti.
Savaşın altıncı ayına girilen bu tarih, Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını elde etmesinin 31. yıldönümünün kutlanacağı Bağımsızlık Günü’ne denk geldi.
Özellikle çatışmanın yoğunlaşması ve Rusya’nın karadan, havadan ve denizden daha şiddetli saldırılar başlatacağı korkusuyla, savaşın geleceği için beklenen senaryolar hala biraz kafa karıştırıcı.
Sky News’e görüş bildiren bazı uzmanlar, “Savaşın gidişatı Ukrayna’nın lehine dönmeye başlıyor” yorumunda bulundu.
Ancak Ukrayna’nın zaferi, Batı’nın ne kadar süre destek sağlamaya hazır olduğu ve ordunun kış başlamadan önce yeterli kazanım sağlayıp sağlayamayacağı da dahil olmak üzere çok sayıda kilit faktöre bağlı.
Söz konusu analize göre, önümüzdeki aylarda Ukrayna’da beklenen savaş senaryoları şöyle;
Noel öncesi Ukrayna’nın başarısı çok önemli
Rusya, son altı ay içinde Kiev’i ele geçirmeyi amaçlayan şiddetli bir saldırıdan, ülkenin doğusundaki Donbass ve güneydeki Mariupol ve Herson şehirlerine odaklanmaya geçti.
Bu bölgeler korkunç kayıplara uğrarken, Ruslar tam kontrolü sağlayamadı.
Mariupol’un büyük bir kısmı yok edildiğinde, Ukraynalılar Rusların işgal ettiği tek büyük şehir olan Herson’a odaklanarak, onları geri püskürtmeye ve Kırım Yarımadası’na erişimi engellemeye başladı.
Savunma araştırmaları üzerine çalışan düşünce kuruluşu RUSI’nin eski genel müdürü ve askeri analist ve Profesör Michael Clarke, bunu ‘geniş alan savaşı’ olarak nitelendirerek, şu yorumu yaptı;
“Ukrayna’nın savaşın üçüncü aşamasına girdiğine dair bir his var. İlk aşamada hayatta kalmayı ve Rusya tarafından işgal edilmemeyi başardı. İkinci aşamada Rus saldırıları karşısında sebat etti. Üçüncü aşamaya gelince, Ukrayna ‘Batı’nın yardımıyla’ Rus güçlerini güneybatıya doğru geri çekilmeye zorlamaya çalışıyor.”
Profesör Clarke aynı zamanda şu uyarıyı da yaptı;
“Ukraynalıların yapmaya çalıştığı şey çok hırslı ve Rusların yaptığından çok daha büyük bir kuşatma. Savaşın gidişatı Ukrayna’nın lehine dönmeye başladı. Ancak Kiev’in zaferi, Batı desteğinin devam etmesi, Rusya’nın hala asker toplamakta zorlanması ve Ukrayna’nın başarılı bir şekilde savunmadan saldırıya geçebilmesi gibi birçok kilit faktöre bağlı.”
Hızla yaklaşan kış ve savaşın küresel ekonomik yükünün, Ukrayna kuvvetleri üzerindeki baskıları artıracağını söyleyen Profesör Clarke şu ifadelerle devam etti;
“Aralık-Mart arası çok soğuk olacak. Ukraynalılar bu yeni taarruzda şu anda biraz başarılı olamazsa, gelecek yıla kadar bunu yapamaz. Batılı destekçilerine ilerleme kaydetmeye başladıklarını göstermeleri için üzerlerinde çok fazla baskı var, çünkü Ukrayna’nın kaybedeceği şeklinde bir mesaj olursa silah tedarik etmeyi bırakacaklar.”
Yeni Rus birlikleri önümüzdeki aylarda tam olarak eğitilmeyecek
Batı şimdi Ukrayna’yı Rus tedarik hatlarına ve hatta Rus topraklarına doğrudan saldırabilecek füzelerle donatırken, Moskova buna ayak uydurmak için daha fazla askere umutsuzca ihtiyaç duyuyor.
Birmingham Üniversitesi’nde Rus dış politikasında doktora araştırmacısı olan Jaroslava Barbieri, Sky News’e şunları söyledi;
“Rus silahlı kuvvetlerinin morali düşük. Önemli bir taktik ilerleme kaydedemediler ve bu önümüzdeki aylarda da aynı kalacak. Ukrayna 18 ila 60 yaş arasındaki tüm erkekleri askere alırken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya’nın savaşta olduğu gerçeğini inkar etmeye devam etmesi, aynı şeyi yapamayacağı anlamına geliyor. Buna ‘özel askeri operasyon’ demenin Kremlin için dezavantajları var. Bölgesel düzeyde asker toplamaya çalışıyorlar, ancak ihtiyaç duydukları sayıya sahip değiller.”
Profesör Clarke ise, bazı genç Rusların hiç silah taşımadan cephe hattına gönderildiğini ve potansiyel yeni askerlerin tam olarak eğitilmesinin aylar alacağını söyleyerek, “Yeni insanları eğitmek en az dört veya beş ay sürecek. Bu, gelecek yıla kadar sayılarını gerçekten artıramayacakları anlamına geliyor” dedi.
Putin yakında siyasi zafer ilan etmeye çalışacak
Savaş ne kadar uzun sürerse, Rus ekonomisi üzerindeki etkisi o kadar kötü olacaktır.
Edinburgh Üniversitesi’nde siyaset profesörü olan Luke March ise şu yorumu yaptı;
“Bu, Kremlin’in önümüzdeki haftalar ve aylarda ‘bir tür zafer ilan etmesi’ gerektiği anlamına geliyor. Zaman Putin'in tarafında değil. Bu zaferin ne olduğu konusunda biraz esneklik var, çünkü medyayı kontrol ediyor, herhangi bir eski hikaye uydurabilir ve inandırıcı olup olmaması önemli değil. Ancak en olası seçenek, Ukrayna’nın işgal altındaki bölgelerinde Rusya’nın bir parçası olma konusunda referandum düzenlemeye çalışmasıdır. Siyasi amaç, Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’da referandum yapmaya çalışmak olacak. Her şey hileli olacak, ancak sahada çok fazla rahatsızlık olmadan en azından bir tanesini halledebilirlerse bu, Putin’in iddia edebileceği bir zafer olabilir.”
Profesör March, zaman geçtikçe Rus lider üzerindeki iç baskıların artmasına dikkat çekerek, “O çok yalnız ve şu anda kimse ona kötü haber getirmeye cesaret edemez. Ancak baskı arttıkça Kremlin içinde iç çatışmalar olacak ve insanların görevden alındığı veya rütbesinin düşürüldüğünü göreceksiniz” dedi.
Ancak Putin’e karşı bir ‘kitlesel direniş hareketinin’ olası olmadığını da ekledi.
Batı Ukrayna’yı silahlandırmaya devam edecek mi?
Yaşam maliyeti krizinin bu kış İngiltere’yi tehdit etmesi ve kötü durumdaki çoğu ülkenin savaşın tetiklediği yükselen fiyatlar ile mücadele etmesiyle birlikte, birçok kişi Ukrayna’nın Batı’daki müttefiklerinin silah göndermeye devam edip edemeyeceğini sorguluyor.
Profesör Clarke bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etti;
“İngiltere ve ABD için mesele siyasi irade meselesi değil, salt kapasite meselesi. Fiziksel olarak bunu yapıp yapamayacaklarıyla ilgili. Şu anda silah üreticileri yeterince üretemiyor. İngiltere, onlara kolayca verebileceği her şeyi zaten verdi. Ancak Batı dünyası, endüstriyel savaşa girişip Ukrayna’yı ‘kendileri savaşıyormuşuz gibi silahlandırmayı isteyip istemediğini’ kendisine sormanın eşiğinde.”
Almanya ve Macaristan gibi Rus enerjisine daha bağımlı olan ülkeler için yaptırım yükünün yakında çok fazla olabileceğini vurgulayan Profesör Clarke, “Politik olarak, hepsi tereddüt etmeye başlıyor ve yaptırımlar bitince de bunu yapmaya devam edecekler. Putin’in istediği de bu. Yani bu ülkelerin Ukrayna’yı desteklemekten vazgeçtiği, doğalgaz arzı ve fiyatı konusunda yeterince güçlü bir oyun oynamak.”
Trump ve Ortadoğu'nun ABD dış politikasındaki yerihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5079220-trump-ve-ortado%C4%9Funun-abd-d%C4%B1%C5%9F-politikas%C4%B1ndaki-yeri
Trump ve Ortadoğu'nun ABD dış politikasındaki yeri
Görsel: Nigel Buchanan
Robert Ford
‘Trumpizm’in tek bir tanımı bulunmuyor. Donald Trump'ın kendisi de bir entelektüelden ziyade, kişisel yargılarına dayanarak doğaçlama kararlar almayı ve eylemlerde bulunmayı seven bir adam. Bununla birlikte Trumpizm bir harekettir. Öyle ki artık kendi içinde bir siyasi partiye dönüşmüş durumda. Şiddetle Trump’ı destekleyen bu hareket, başkanlık seçimlerini kazanması halinde Trump'ın kendilerine vereceği fırsatı kullanarak ABD’yi elli yıl önceki toplum haline getirmeyi amaçlayan entelektüelleri de barındırıyor.
Anne, baba ve çocuklardan oluşan geleneksel aile kavramını yeniden vurgulamayı istiyorlar. Evanjelik Hıristiyanlar tarafından desteklenen bu geleneksel aile anlayışının yanı sıra Trumpist entellektüeller, özel imalat ve endüstriyel süreçlerin yurtdışından, özellikle de Çin'den yeniden ABD'ye getirilmesini sanayileşmiş Amerikan ekonomisini canlandırmayı hedefliyorlar. Bunun istihdam sayısını ve maaşları arttıracağına inanıyorlar. Aynı zamanda Trump ve Cumhuriyetçi Parti, küçülen Amerikan orta sınıfının korkularını yansıtarak göçü önemli ölçüde yavaşlatmayı planlıyor. Göçmen işçileri ekonomiden kısmen çıkarmak istiyorlar. Çünkü bu işçilerin oranını azaltmanın ABD vatandaşlarının maaşlarını yükselteceğine inanıyorlar.
Bu stratejistler dış politikada barışı ‘güç yoluyla’ sağlamanın ve potansiyel düşmanları caydırabilecek önemli bir askeri ve ekonomik güce sahip olmanın önemini vurguluyorlar. Trump’ın önceki yönetiminde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi olan Richard Goldberg, geçtiğimiz temmuz ayında Fox News'e verdiği demeçte, gözlemcilerin Donald Trump'ın popülist söylemini izolasyonizm ya da güç kullanma isteksizliği ile karıştırmamaları gerektiğini söyledi. Goldberg, İran Trump'ı test etmek istediğinde General Kasım Süleymani'nin başına gelenleri hatırlattı.
Trump'ın dış politikasının temelleri
Trump ve uzun süredir birlikte çalıştığı danışmanları, seçim kampanyalarında Çin'i her zaman ABD'nin ulusal güvenliğine yönelik en büyük tehdit olarak gördüler. Trump'ın bir önceki yönetimde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini üstlenen son isim olan Robert O'Brien, geçtiğimiz haziran ayında CBS News'e yaptığı açıklamada, Çin'in ABD'nin en büyük ulusal güvenlik önceliği olduğunu söyledi. O'Brien, ABD’nin en önemli ulusal güvenlik önceliğinin Çin'in Tayvan'ı işgal etmesini önlemek olduğunu vurguladı. Fox News'e konuşan Goldberg de bunu vurgulamış ve Trump yönetiminin, ‘ABD’nin Çin Komünist Partisini yenebilmesini sağlamak’ ve Çin'in küresel nüfuzunu sınırlamak için yapay zeka ve uzay silahları gibi ileri teknolojileri de dahil ederek ABD ordusunu güçlendireceğini ve modernize edeceğini söylemişti.
Trump'ın danışmanları ve Kongre'deki Cumhuriyetçiler, Çin'le mücadeleye öncelik vermelerine rağmen İran'ı büyük bir sorun olarak görüyorlar.
O dönem Trump da sık sık ABD’nin müttefiklerinin ortak savunma için askeri güçlerine daha fazla harcama yapmaları gerektiğini savundu. O'Brien CBS'e konuşurken “Amerikan vergi mükellefleri tek başına Çin'i caydıramaz” dedi. ABD’nin büyük bir bütçe açığı ve başka sorunları olduğunu ifade eden O'Brien, bundan dolayı Japonya, Güney Kore ve Filipinler gibi ülkelerin Çin'i caydırmak için daha fazlasını yapmaları gerektiğini, Avrupa ülkelerinin de aynı şeyi Rusya’ya karşı yapmaları gerektiğini vurguladı. Buna Ukrayna'ya yönelik askeri yardımların arttırılmasının da dahil olduğunu ifade eden O'Brien, “Çünkü Rusya Avrupa'nın arka bahçesinde Ukrayna ile savaşıyor” diye vurguladı.
Ortadoğu'ya yansımaları
Aynı mantık Ortadoğu için de geçerli. Trump’ın yeni yönetimi için büyük ölçüde Trump’ın eski yönetimde yer alan yetkililer tarafından hazırlanan ve 2022 yılında Trump tarafından övülen kapsamlı bir plan olan Proje 2025, ABD’nin bölgesel ortaklarının İran'ı caydırmada daha büyük bir rol üstlenmesini öngörüyor. Proje 2025'in savunma stratejisinin büyük bölümünü yazan ve Trump'ın 2020 yılında sona eren yönetiminin son savunma bakanı olarak görev yapan Chris Miller, Körfez ülkelerinin bireysel ve toplu olarak ‘kıyı, hava ve füze savunmasında liderliği ele almaları’ tavsiyesinde bulundu. Bu sayede Çin'e karşı Asya'ya konuşlandırılacak yeterli sayıda ABD askerinin mevcut olacağını belirten Miller, Washington’ın aynı zamanda, savunmalarını güçlendirmek için bölgesel müttefiklerine daha gelişmiş askeri ekipman satması gerektiğini, bunun ABD sanayisine fayda sağlayacağını kaydetti.
Bu yaklaşım, örneğin Trump'ın 2019 yılında, Suudi Arabistan'a Yemen'deki askeri harekatı sırasında ABD’den askeri destek verilmesini engelleyecek yasayı veto etme kararını haklı çıkarıyor. (Kamala Harris, ABD Senatosu’nda Suudi Arabistan'a silah satışlarını engelleyen yasa lehinde oy kullanmıştı)
İran ile çatışma
Ancak Trump'ın danışmanları ve Senato’daki Cumhuriyetçiler, Çin'le mücadeleye öncelik vermelerine rağmen İran'ı büyük bir sorun olarak görüyorlar. Trump, geçtiğimiz temmuz ayında Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kongresi’nde yaptığı konuşmada, İran'ın nükleer silah üretmeye yaklaştığını, geçtiğimiz nisan ayı itibariyle 230 milyar dolardan fazla nakit rezervi olduğunu ve İran'ın arka bahçesi haline gelen Irak'ın da 300 milyar doları kontrol ettiğini iddia etti.
Trump’ın ekibi, ilk yönetim döneminde bürokrasinin, projelerinin çoğunu engellediğine inanıyor. Seçimleri kazandıklarında, ‘derin devlet’ olarak adlandırdıkları yapıyla mücadele etmek için çalışacaklarına şüphe yok.
Cumhuriyetçiler, İran'a daha güçlü yaptırımlar uygulanması çağrısında bulunurken, Proje 2025'in diplomatik stratejisi ülkede özgürlüğün yeniden tesis edilmesi için ‘İran halkını’ desteklemeye çağırıyor. Yeni Trump yönetimini Ortadoğu'yu terk etmemeye çağıran proje, ABD'nin liderlik rolünü terk etmesi halinde bölgenin ‘daha fazla kaosa sürüklenebileceği ya da ABD’nin düşmanlarının kurbanı olabileceği’ uyarısında bulunuyor. Proje, İran'ı caydırmak için Çin'in saldırganlığına karşı koymayı amaçlayan ABD, Japonya, Güney Kore ve Hindistan arasında yapılan ittifaka benzer yeni bir dörtlü ittifak kurulmasını öneriyor. Söz konusu öneride dörtlü ittifak İsrail, Mısır, Körfez ülkeleri ve ABD'den oluşuyor.
Burada Mike Pompeo yönetimindeki Dışişleri Bakanlığı'nın 2018-2019 yıllarında bölge ülkelerinden oluşan böyle bir ittifak kurmaya çalıştığını, ancak kamusal bir koalisyon oluşturma konusunda çok az ilerleme kaydettiğini hatırlamak faydalı olabilir.
İsrail'e daha güçlü destek
Trump'a geçtiğimiz nisan ayında Time dergisine verdiği bir röportaj sırasında, İsrail'i korumak için savaşa girip girmeyeceği soruldu. Trump’ın yanıtı “İsrail'e her zaman çok sadık oldum. İsrail'i koruyacağım” oldu. Mart ayında İsrail hükümetini Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşta azami güç kullanmadığı için eleştiren ve itidalli olmaktan vazgeçmesini isteyen Trump, İsrail'in halkla ilişkiler savaşını kaybettiğini ve askeri çabalarını artırması gerektiğini de sözlerine ekledi. Senato'daki Cumhuriyetçiler ve Evanjelik Hıristiyanlar, İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma hedefini güçlü bir şekilde destekliyor ve İsrail'e daha fazla siyasi ve askeri destek verilmesini istiyorlar. Proje 2025'in diplomatik stratejisine göre Washington, İsrail'i İran'ın yanı sıra Hamas, Hizbullah ve İslami Cihad Hareketi gibi vekillerine karşı kendini savunabilmesini desteklemeli.
Bu arada, Biden yönetiminin İsrail ve Filistinliler arasında iki devletli bir çözüme verdiği sözlü desteğin aksine Trump, Time dergisine verdiği röportajda iki devletli çözüm olasılığına şüpheyle yaklaştığını belirtti. Şu an bu fikri beğenenlerin sayısı dört yıl öncesine göre daha az olduğunu söyleyen Trump, şüphecilerin kimler olduğuna değinmezken çözüme giden alternatif bir yol önerisinde de bulunmadı. (Trump’ın Damadı Jared Kushner, mart ayında İsrail'in Gazzelileri Necef Negev Çölü’ne yerleştirmesi gerektiği ve Gazze sahilindeki mülklerin son derece değerli olabileceği yönündeki görüşünü paylaşmıştı.)
Öte yandan Trump'ı ilk tebrik eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu oldu. Netanyahu, dün sabaha karşı X platformundaki hesabından şunları yazdı:
“Sevgili Donald ve Melania Trump, tarihin en büyük geri dönüşünü kutluyoruz. Beyaz Saray'a tarihi dönüşünüz, ABD için yeni bir başlangıç ve İsrail ile ABD arasındaki büyük ittifaka güçlü bir yeniden bağlılık sunuyor. Bu çok büyük bir zafer.”
Türkiye ve Suriye
Burada Proje 2025’in diplomatik stratejisinin, Filistin Yönetimi ile ilişkilerin azaltılmasını önerdiğini, ancak Türkiye ile ilişkilerin güçlendirilmesini teşvik ettiğini belirtmekte fayda var. ABD, Rusya ve Çin arasındaki küresel rekabette ABD'nin Türkiye'nin Batı kampında kalmasını sağlaması gerektiği vurgulanan planda bunun için Ankara’nın ‘bekasına yönelik tehdit oluşturduğuna inandığı’ YPG/PKK'ya desteğini keseceğine dair Washington ile bir anlaşmaya varması gerekebileceği kabul ediliyor.
Trump, 2018 yılında DEAŞ’ın son kalesinin de ele geçirilmesinin ardından Suriye'nin doğusunda konuşlu tüm ABD birliklerini geri çekmek istedi. Ancak Dışişleri Bakanlığı ve savunma yetkilileri, bugün hala orada bulunan ABD askerlerinin sayısını azaltmanın yol açacağı zorluklar konusunda onu ikna etti.
Trump ekibini kimlerden oluşturacak?
Trump’ın ekibi, ilk yönetim döneminde projelerinin bazılarının bürokrasisi tarafından engellediğine inanıyor. Bu yüzden yeni dönemde Trump'a ‘sadık olmayan’ ve Trump'ın planlarını hızla uygulamayı reddeden binlerce hükümet çalışanını işten çıkararak ‘derin devlet’ dedikleri yapıyla mücadele etmeye çalışacaklarına şüphe yok. İşçi sendikalarının kamu çalışanlarını işten çıkarma hamlelerine karşı mahkemelerde dava açması normal olsa da Trump’ın ekibi stratejilerinin mahkemeleri kazanmalarını sağlayacağından emin.
Mike Pompeo, Trump'ın kabinesine girmeyi başarırsa, karakterinin ve deneyiminin onu etkili bir isim haline getireceği kesin. Pompeo, Çin'le yüzleşmek bir yana, İran'a karşı özellikle katı bir yaklaşımı savunabilir.
Sadakat takıntısıyla bilinen Trump'ın kabinesinde kimlerin yer alacağı konusunda şimdiden spekülasyonlar yapılmaya başladı. Trump’ın bir adayın sadakatine ilişkin algısının, kararlarında birincil faktör olacağı kesin. Trump aynı zamanda ani kararlar vermesiyle de tanınıyor, bu yüzden kabinesine kimleri seçeceğini kestirmek zor. Basında yer alan haberlere göre Trump'ın sevdiği ve güvendiği pek çok isim var. Dışişleri Bakanı olarak atanmadan önce 2017-2018 yıllarında Trump döneminde Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın (CIA) direktörlüğünü yapan Mike Pompeo, Trump yönetiminin Savunma Bakanlığına aday olabilecek bir isim olarak değerlendiriliyor. Eğer Pompeo, Trump'ın kabinesine girmeyi başarırsa, karakterinin ve deneyiminin onu etkili bir isim haline getireceği kesin. Pompeo, Çin'le yüzleşmek bir yana, İran'a karşı özellikle katı bir yaklaşımı savunabilir. Pompeo'nun pratik bir yönü de var.
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi konusunda Trump'ın talimatıyla Taliban'la müzakereleri yürüten de Pompeo’ydu.
Basında yer alan haberlere göre Trump yönetiminde Savunma Bakanlığı görevini üstlenen son isim olan Chris Miller da bu görev için potansiyel bir aday olabilir. Burada Miller'ın Proje 2025'teki savunma stratejisini yazan kişi olduğu belirtilmeli. Dışişleri Bakanlığı konusunda ise adaylardan biri önceki Trump yönetiminin Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nı yapan son isim olan Robert O'Brien. Politico dergisinde ocak ayında yayınlanan bir makalede O'Brien'ın Dışişleri Bakanı olmayı çok istediği belirtildi.
O'Brien, Trump’ın önceki yönetiminde Cumhuriyetçi Partili politikacılara danışmanlık yapmış ve Ulusal Güvenlik Konseyi'ne geçmeden önce Türkiye’de tutuklu bulunan ve Yemen'de alıkoyulan Amerikalıların serbest bırakılmasında müzakereci olarak başarılı işler çıkarmıştı. O'Brien, basına verdiği demeçlerde Çin'in yarattığı tehdidin altını çizmişti.
O'Brien, ABD'nin NATO'dan ayrılmayacağını ancak Avrupa ülkelerinin harcamalarını arttırması ve Ukrayna'ya yardımda daha büyük bir rol oynaması gerektiğini vurgulamasıyla biliniyor. Yine basındaki haberlere göre Dışişleri Bakanı ya da Hazine Bakanı olmak isteyen bir diğer isim ise Trump döneminde ABD’nin Tokyo Büyükelçiliğini yapan Senatör Bill Hagerty. Trump, 2020 ABD Senato Seçimleri esnasında Hagerty'ye seçim kampanyasında yardımcı olmuştu.
Kesin olan bir şey varsa o da bu adamların, Trump'ın Çin’e ve İran'a karşı katı bir tutum sergilenmesi ve İsrail'in güçlü bir şekilde desteklenmesi yönündeki direktiflerini takip etmekte hiç tereddüt etmeyecekleri. Müttefikleri, dostları ve ortaklarıyla ticari faaliyetlerin yanı sıra ABD'nin Avrupa, Asya ve Ortadoğu'daki askeri konuşlanmalarının maliyetleri konusunda zorlu pazarlıklar yapacaklar. Hiçbiri ciddi bir meydan okumayla karşılaştıklarında düşmanlarına karşı hızla karşılık vermekten kaçınmayacak. Çok sayıda Amerikan askerinin geniş çaplı ve pahalı bir askeri operasyona dahil olabileceği büyük bir savaşa girme konusunda daha temkinli davranacaklar.
Bu görüş, Proje 2025’in beyni Heritage Vakfı Başkanı Kevin Roberts tarafından da dile getirilmişti. Roberts, Trump’ın yeni yönetiminin ‘ABD’nin hazinesinde büyük açıkların olmasını ya da Amerikan kanının dökülmesini haklı çıkarmayacak savaşların içine çekilmeme konusunda dikkatli olması gerektiği’ uyarısında bulundu.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.