El-İsneyniyye’nin kurucusu ve hamisi Şeyh Abdulmaksud Hoca

El-İsneyniyye’nin kurucusu ve hamisi Şeyh Abdulmaksud Hoca
TT

El-İsneyniyye’nin kurucusu ve hamisi Şeyh Abdulmaksud Hoca

El-İsneyniyye’nin kurucusu ve hamisi Şeyh Abdulmaksud Hoca

Dr. Muhammed Beşir Haddad
Tam anlamıyla bir edebiyat, düşünce ve kültür aşığı olan seçkin iş insanı Şeyh Abdulmaksud Hoca, uzun süren bir hastalığın ardından, ABD’deki bir hastanede yattıktan sonra, 21 Ağustos 2022 (H. 22 Muharrem 1444) Cumartesi akşamı hakka yürüdü. Allah rahmet eylesin. Şeyh Abdulmaksud Hoca, 88 yıllık ömrünün yarısını toplumun seçkin, yaratıcı ve cömert bir öncüsü olarak Arap ve İslam dünyasında edebiyat, kültür, düşünce ve sanatı desteklemeye adadı.
Şeyh Abdulmaksud Hoca, Mekke’de kültürün, edebiyatın, düşüncenin ve bilimin olduğu bir evde büyüdü. Merhum babası Şeyh Muhammed Said Hoca, Hac mevsiminde ülkenin dört bir yanından âlimleri, düşünürleri ve Beytullah’ı (Kabe) ziyaret eden hacıları bir araya getiren bir forum düzenlerdi. Bu tür forumlar Mekke, Medine ve Cidde'nin bazı ileri gelenleri ve âlimleri tarafından da düzenlenirdi. Söz konusu şahsiyetlerin başında Mekke’den merhum Alevi El-Maliki, Medine'den Şeyh Hüseyin Ebu el-Ula ve Abdulvehhab Fakih ve Cidde’den Şeyh Muhammed Nasif geliyor.
Şeyh Abdulmaksud Hoca, Mekke, Şam ve Beyrut arasında yetişti, eğitim gördü ve çalıştı. Kültür alanında faaliyet gösteren kurumlar arasında gezici bir görevli olarak çalıştı. Ardından iş hayatına atıldı ve başarılı bir iş insanı oldu. 1982 yılında (H. 1403), her hafta pazartesi günleri Cidde’deki eski evinin bir salonunda, ardından da yine Cidde’deki el-Amir Sarayı’nda herhangi bir sınırlama ve kısıtlama olmadan tüm âlimleri, düşünürleri, aydınları ve yazarları bir araya getirdi. El-Medinetu'l-Munevvere gazetesi, bu olağanüstü etkinlikle Suudi Arabistan’ın yanı sıra Arap ve İslam dünyasında büyük bir edebi, entelektüel ve kültürel hareket yaratan ve dikkatleri üzerine çeken haftalık toplantılardaki gelişmeleri aktarmaya devam etti. Pazartesi toplantıları, diyalog ve tanışma kapılarını aralarken Arap ve İslam dünyasında uzun zamandır özlemini duyduğumuz ilim kanallarını da yeniden canlandırdı.
Merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca’nın kişiliğine dair notlar
Şeyh Abdulmaksud Hoca her pazartesi toplantılarının katılımcılarına, El-İsneyniyye’nin seçkin şahsiyetlerini, Cidde ve Suudi Arabistan dışından gelenleri ve onlara eşlik eden misafirleri cömert bir şekilde ağırladı ve memnuniyetlerini gözetti. Bundan mutluluk duydu. Âlimlere, aydınlara, toplumun öncülerine ve sanatçılara büyük değer verdi. Sert ve kararlı bir karaktere sahip olan merhumun karakterinin özelliklerinden biri de en yaygın entelektüel, edebi ve sanatsal eğilimlere ve akımlara açık olmasıydı.
El-İsneyniyye Salonu
Kurucusu ve sahibi merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca’nın eylül ayından mayıs ayı sonuna kadar devam eden öğrenim yılı boyunca ortaöğrenim tatillerinde ara verilerek her hafta pazartesi günleri akşam namazından sonra oturumların yapıldığı El-İsneyniyye (pazartesi) Salonu fikri zamanla büyüdü. El-İsneyniyye Salonu fikri, merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca’nın iradesi, düşüncesi ve farkındalığıyla yıllar içinde seçkin bir Arap, İslam ve uluslararası düşünce, edebiyat, kültür ve sanat merkezi haline gelene kadar gelişti. Seçkin bir şekilde bahsedilen merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca’nın adı Cidde ile anılır oldu.
El-İsneyniyye, özellikle âlimler, yazarlar, düşünürler, aydınlar, sanatçılar ve kadınlar ile erkekler arasında olmak üzere Arap ve İslam dünyasının doğusu ve batısı arasında çok taraflı eğilimler ve vizyonlar arasında tüm ciddiyet, ayrım ve dayanıklılık ile bilimsel, entelektüel ve bilişsel ilişkiler köprüsü kurdu. El-İsneyniyye bu başarıyı, uzun yolculuğu boyunca her pazartesi günü düzenlediği oturumlarda konuşmacı olarak seçtiği seçkin şahsiyetleri arka arkaya ağırlamasıyla elde etti. El-İsneyniyye, kağıt ve görsel dokümantasyonu ile misafirlerinin ve takipçilerinin forumlardaki konuşmacıları yakından tanımalarını ve hayatlarındaki en önemli durakları, başarılarını, konumlarını ve vizyonlarını yakından tanımalarını sağladı. Konuşmacılarla katılımcılar arasında soru-cevap şeklinde sohbet etmeleri ve yorumlarını dinlemeleri için imkan sundu. El-İsneyniyye böylece farklı açılardan ve vizyonlardan herkesin farkındalığının artmasına katkıda bulundu. Birçok kişinin bilmediği gerçekleri açıklığa kavuştururken belirsizlikleri ortaya çıkararak ve yanılsamaları ortadan kaldırarak boyutların ve başarıların fark edilmesini sağladı.
El-İsneyniyye, farklı yerlerden ve yönlerden üst düzey isimleri, âlimleri, aydınları, sanatçıları ve siyasetçilerden çok sayıda önemli şahsiyeti ardı ardına bize tanıttı. Onları dinledik ve kendileriyle konuştuk. Her birinin şahsında önemli boyutlar bulduk. Bazıları çok önemli olan konumlar ve olaylar zihnimizde açıklığa kavuştu.
El-İsneyniyye’yi seçkinliği konusunda azimli olan merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca, her zaman forumlara katılacak şahsiyetler için isimler aday göstermemizi isterdi. Birçok kez bunu yaptım. Aday gösterdiğimiz kişilerin davet edilmesini onayladı. Onları hoşgörüyle karşıladı.
El-İsneyniyye’yi geçmiş forumları sesli ve görüntülü olarak kayıt altına aldı. Birçok olay, başarı, geçmiş ve fikir bu kayıtlarda ve El-İsneyniyye’nin en önemli özelliklerinden biri de budur. Merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca uzman bir kadroyla, bu beş yüze yakın forumu görsel, video ve kağıt üzerinde ve renkli fotoğraflarla belgelenen lüks ciltler halinde belgeledi. Bunların tümü, biçim ve içerik açısından çok çeşitli ve benzeri görülmemiş bir bilgi zenginliğiyle birlikte “Alithnainya” (El-İsneyniyye) internet sitesinde bilim, düşünce, kültür, tarih ve sanat severlerin kullanımına sunuldu.
El-İsneyniyye böylece bir yandan nesiller arasında bilimsel, bilişsel, entelektüel, kültürel, sanatsal ve kişisel olarak zekice ve nazikçe olumlu iletişim kurdu, ufuklar açtı, umutlar yeşertti ve tutumları değiştirdi, bir yandan da forumların katılımcıları arasındaki ilişkileri olgunlaştırdı.
El-İsneyniyye'de açık bir üniversitemiz ve entelektüel, yardımcı ve entegre bilgiyle dolu canlı bir forumumuz vardı.
El-İsneyniyye, ilk kez Arap ve İslam dünyasında görsel, basılı ve elektronik olarak belgelenen ve seçkin bir izleyici kitlesinin katıldığı, ölen ve neredeyse unutulmak üzere olan ilmi, fikrî, kültürel ve toplumsal büyük şahsiyetlerin onurlandırıldığı muhteşem bir yıl ilan edildi.
El-İsneyniyye’nin ayrıcalıklı bir diğer özelliği ise bazen kin ve ihanet okları ile hedef alınan âlimleri ve aydınlar yalan ve haksız iftiralarla aşağılandıklarında, onları forumlara davet ederek saygı ile söz hakkı vermesiydi. Tahkir edilen şahsiyetlerin anlattıkları gerçekliğe tanıklık eden adil kişiler foruma katılırdı. Böylece halkın gerçeği doğrudan öğrenmesini sağlardı. El-İsneyniyye, böylece gönülleri fethetti. Meseleleri rayına oturttu. Kin ve kıskançlıkla kör olmuş batıla bulaşanları susturdu.
El-İsneyniyye’nin programı
El-İsneyniyye faaliyetleri her pazartesi şu protokole göre gerçekleştirildi:
- Profesyonel bir sunucu tarafından foruma gelen şahsiyetlerin ve misafirlerin karşılanması ve açılış.
- En iyi okuyanlardan Kur'an-ı Kerim tilaveti.
- Konuşmacıların tanıtılması.
- El-İsneyniyye’nin kurucusu Şeyh Abdulmaksud Hoca'nın konuşması.
- Sayısı üç ila beş arasında değişen konuşmacı.
- Katılımcılardan soru alınması.
- Soruların cevaplanması.
- Konuşmacıların tebrik edilmesi El-İsneyniyye plaketlerinin sunulması.
- Akşam yemeği daveti.
El-İsneyniyye, katılımcılara edebi, tarihi ve entelektüel kitaplardan ve yayınlarından bazılarını ücretsiz olarak dağıttı.
Merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca bir süre önce, El-İsneyniyye’nin ölümünden sonra da yoluna devam etmesi amacıyla El-İsneyniyye Vakfı'na dönüştürmek için girişimde bulundu. Vakfın başkanlığına merhum Dr. Muhammed Abdu Yemani'yi seçti. Merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca daima bu öncü projenin kurumsallaşmasının önemini vurguladı. Bunu da herkesin önünde “Oturduğum bu sandalyeden başka bir şeyim yok. Sizden biriyim” diyerek ifade etti.
El-İsneyniyye'nin, kurucusunun ayrılışından sonra, anısının yaşatılması ve ilericiği ve yaratıcılığı teşvik eden, tüm Araplar ve Müslümanlar arasında entelektüel, bilimsel ve kültürel ilişkiler arasında köprü kuran bu platformun kendisine yakışır şekilde devam etmesi en büyük temennimiz.
El-İsneyniyye, onlarca edebî ve fikrî eserin baskısını yaptı. Özellikle unutulan ya da yayımlanma imkanı bulamayan eserlerin baskılarını da sundu.
El-İsneyniyye, Allah'ın bizleri şahitleriyle şereflendirdiği, bizlerin de toplantılarıyla istifade ettiğimiz güzel zamanların en önemli faaliyetlerinden biriydi. Yıllar içinde ufkumuzun genişlediği, bilgimizin büyüdüğü, güzel değerlerimizin zenginleştiği en tatlı kültürel ve entelektüel kaynaklardan birine sahip olduk.
Dostlarım sizlere içtenlikle söylüyorum ki El-İsneyniyye’nin kurucusu ve hamisi merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca’nın vefatından dolayı çok üzgünüm. Allah rahmet eylesin.
Son olarak merhum Şeyh Abdulmaksud Hoca'nın sevgili oğlu, kardeşim Şeyh Muhammed Said Abdulmaksud Hoca'ya ve merhumun ailesine, torunlarına, El-İsneyniyye’nin tüm sevgili katılımcılarına ve hepimize en içten taziyelerimi sunuyorum. Allah’tan Şeyh Abdulmaksud Hoca'ya rahmetiyle muamele etmesini ve yaptığı iyiliği kabul etmesini diliyor, herkese sabır-ı cemil niyaz ediyorum.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (Şüphesiz biz Allah'tan geldik ve ancak O'na döneceğiz)



Taviz baskısı ile güven inşa etme arzusu arasında Şera-Abdi anlaşması

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Şam'da tarihi anlaşmayı imzaladıktan sonra SDG Lideri Mazlum Abdi ile el sıkıştı. (Reuters)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Şam'da tarihi anlaşmayı imzaladıktan sonra SDG Lideri Mazlum Abdi ile el sıkıştı. (Reuters)
TT

Taviz baskısı ile güven inşa etme arzusu arasında Şera-Abdi anlaşması

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Şam'da tarihi anlaşmayı imzaladıktan sonra SDG Lideri Mazlum Abdi ile el sıkıştı. (Reuters)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Şam'da tarihi anlaşmayı imzaladıktan sonra SDG Lideri Mazlum Abdi ile el sıkıştı. (Reuters)

Rüstem Mahmud

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi'nin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile imzaladığı anlaşmanın ardından SDG, Suriye sorununun tamamında önemli bir saha aktörü ve Suriye'nin kuzey ve doğusunda önde gelen bir askeri-siyasi güç olduğu yaklaşık on üç yıllık siyasi-askeri yörüngeyi sonlandırmış oldu. Anlaşmaya göre SDG, Suriye'nin şu anda içinden geçmekte olduğu geçiş döneminin ve büyük olasılıkla öngörülebilir geleceğinin aktif bir parçası olacak.

Anlaşma, SDG kontrolündeki kuzeydoğu Suriye'nin nasıl görüneceğinin ana hatlarını oluşturan sekiz açık ve net madde içeriyor. Anlaşma kendisi için bir zaman çerçevesi belirliyor ve hem o bölgede hem de ülkenin genelinde bazı önemli siyasi çizgiler çiziyor.

Gözlemciler, bu anlaşmanın sonuçlarının çok fazla ‘siyasi gerçekçilik’ ile karakterize edildiğini, yani iki tarafın ABD'nin himayesi ve baskısı altında haftalarca süren ikili müzakerelerin ardından ‘taviz’ alışverişinde bulunduklarını ve öne çıkan noktalarda uzlaşmayı kabul ettiklerini belirtti. Al Majalla’ye konuşan üst düzey bir Kürt kaynağa göre mevcut anlaşma üç hafta önce hazırdı, ancak anlaşmayı uygulayacak teknik komitelerin nasıl oluşturulacağı konusu, bu konuda da anlaşmaya varılana kadar uzun tartışmalara konu oldu.

İlk iki madde, ‘dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın, liyakate dayalı olarak tüm Suriyelilerin siyasi süreçte ve tüm devlet kurumlarında temsil ve katılım haklarının’ garanti altına alınması gerektiğini vurguluyor. Söz konusu iki maddede, ‘Kürt toplumunun Suriye devletinin asli bir topluluğu olduğu ve Suriye devletinin Kürt toplumunun vatandaşlık hakkını ve tüm anayasal haklarını garanti altına aldığı’ vurgulanıyor. İşte bu, Suriyeli Kürtlerin devletin kuruluşundan bu yana uğruna mücadele ettikleri ve çeşitli otorite ve rejimlerin anayasal olarak tanımakta isteksiz davrandıkları ‘siyasi tanımadır’. Ancak bu anlaşma aynı zamanda Suriyeli Kürt siyasi güçlerin yıllardır talep ettiği jeopolitik adem-i merkeziyetçiliğin tanınmasını da ortadan kaldırıyor ya da en azından erteliyor.

Anlaşma, Özerk Yönetim tarafından geçtiğimiz yıllarda Suriye'nin kuzeydoğusunda inşa edilen alternatif kurumların lağvedilmesini ve ulusal doku içerisinde yeniden yapılandırılmasını öngörüyor: ‘Sınır kapıları, havaalanı, petrol ve gaz sahaları da dahil olmak üzere kuzeydoğu Suriye'deki tüm sivil ve askeri kurumlar Suriye devletinin idaresine entegre edilecektir.’

Bununla birlikte, Özerk Yönetim'in imzacıları ‘tüm Suriye topraklarında ateşkes, yerinden edilmiş tüm Suriyelilerin kasaba ve köylerine geri dönmelerinin sağlanması ve Suriye devletinden korunmalarının güvence altına alınmasını’ sağlamayı umuyor. Başka bir deyişle SDG, tanınmış bir ulusal güç haline geldiği için artık herhangi bir yabancı ülke tarafından tehdit edilmiyor; Afrin, Rasulayn ve Halep kırsalından yüz binlerce yerinden edilmiş Kürt, toplu göçleri Suriye'deki Kürt varlığını tehdit ettikten sonra eski bölgelerine ve mülklerine geri dönebiliyor.

SDG, tanınmış bir ulusal güç haline geldiği için artık herhangi bir yabancı ülke tarafından tehdit edilmiyor.

Anlaşmanın son maddeleri bir sonraki aşamanın siyasi özelliklerinden bazılarını özetledi. Buna göre SDG, yeni yönetimin eski rejimin kalıntılarıyla mücadele çabalarının bir parçası haline gelmiştir: ‘Esed rejiminin kalıntılarına karşı ve ayrıca güvenlik ve birliğe yönelik tüm tehditlere karşı mücadelesinde Suriye devleti desteklenecektir.’

Bu, yeni rejimin meşruiyetinin SDG, kurumları ve hatta siyasi vizyonu üzerinde tam ve zorunlu hale geldiği anlamına gelmektedir; yeter ki SDG devlet kurumlarından ve onların medya ve siyasi uzantılarından herhangi bir baskı ve şantaja maruz kalmasın: ‘Bölünme çağrıları, nefret söylemi ve Suriye toplumunun bileşenleri arasında nifak yayma girişimleri reddedilecektir.’

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir Kürt siyasi kaynak Al Majalla'ya verdiği mülakatta söz konusu anlaşmayı hazırlayan iklimin ne olduğunu şöyle açıkladı:

“Geçtiğimiz aylarda, özellikle de yeni ABD yönetimi göreve geldikten sonra, Türkiye'nin askeri olarak hazırlık yaptığı ve SDG’yi ne pahasına olursa olsun bitirmek için ülkedeki yeni otoriteye azami baskı uyguladığı açıkça görüldü. Türkiye'nin görüşüne göre ABD yönetimi, Türkiye gibi bir müttefikle çatışmaya girmektense geri çekilmeyi tercih edecektir. SDG bu olasılığı bertaraf etmek için Şam'la müzakerelere büyük bir gayretle ve ABD'nin teşvikine olumlu bir yaklaşımla başladı. Amerikalı saha komutanları, yeni ABD yönetiminin alabileceği doğrudan kararlardan ve Türkiye'nin tam desteğine ihtiyaç duyduğu İran ve Ukrayna gibi diğer önemli meseleler lehine Suriye'nin kuzeydoğusu gibi küçük bir detayın ötesine geçebilecek hesaplarından duydukları korkuyu dile getirdiler.”

Siyasi kaynak, varılan mutabakatın sahada uygulanması için net bir şekilde tanımlanmış bir mekanizmanın varlığına vurgu yaparak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yakında çalışmalarına başlayacak olan yedi ya da sekiz uzman teknik komite, eğitim ve yüksek öğrenim alanlarında uzmanlaşacak. Geçtiğimiz yıllarda sadece Kürtçe dilinde eğitim gören yüz binlerce öğrenci var. Genel bürokratik idare, ordu, sınır kapıları, cezaevleri vb. için de benzer komiteler olacak. Bu kurumlar 13 yıldır faaliyet gösteriyor ve kendi kendilerini yönetiyor. Bu nedenle Suriye devlet kurumlarıyla birleştirilmeleri süreci iki devlet arasında bir fesih birliği oluşturmaya benzemektedir ki bu da özellikle ordu ve hapishaneler gibi son derece hassas konularda birçok zorluk yaratacak ve başarısız olması halinde anlaşmayı çökme tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilecek. Bunun için iki tarafın, askeri güçlerin et-Tanf Üssü’ndeki ABD eğitimli oluşumlardan Özerk Yönetim bölgelerine girmesi veya iki tarafın cezaevlerini ortak bir iç sisteme göre yönetmeyi kabul etmesi gibi aylarca sürebilecek uzun bir güven artırıcı aşamaya ihtiyacı olacak. Entegrasyon için belirlenen zaman dilimi, uygulama sırasında iki tarafın karşılaşabileceği zorluklara tabi olacak. Dolayısıyla uygulama, her zaman ABD'nin himayesi ve gözetimi altında olmak üzere, bunun için belirlenen dokuz aylık süreyi aşabilir.”

Jeopolitik değişim

Büyük resme bakıldığında, anlaşma bölgesel ‘siyasi fay hattındaki’ temel bir değişimin, yani İran'ın bölgesel etkisinin keskin bir şekilde azalması ve Türkiye'nin rolünün yükselmesinin ifadesi gibi görünüyor. Bu, Türkiye'nin ülkedeki ve çoğu zaman bölge genelindeki Kürt meselesine yönelik mevcut girişimiyle örtüşüyor.

defrgty
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile SDG Lideri Mazlum Abdi arasındaki tarihi anlaşmanın açıklanmasının ardından Şam'da kutlama yapan Suriyeli bir aile (Reuters)

Bu anlaşmaya göre, ideolojik ve sembolik olarak terör örgütü PKK'ya yakın olan SDG, Türkiye'ye çok yakın olan yeni Suriye güç yapılarının entegre bir parçası haline gelecektir ki bu birkaç ay önce hayal edilmesi bile imkânsız bir şeydi. Kuşkusuz bu gelişme, hapisteki terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine silah bırakmayı ve kendini feshetmeyi kabul eden, böylece Türk devletiyle kırk yıldır süren savaşı sona erdiren ve Türkiye'deki Kürt sorununu birikmiş siyasi çözümlere bırakan PKK ile Türkiye'nin ilişkisindeki değişimden ayrı olarak okunamaz ve anlaşılamaz.

Bu anlamda anlaşma, Suriye'de ‘İran döneminin sona ermesi’ anlamına geliyor. Türkiye'ye yakın gözlemciler ve siyasetçiler, Suriye'nin kuzeydoğu bölgesinin -ki ülke yüzölçümünün yaklaşık dörtte birini oluşturuyor-, özellikle ABD güçlerinin hızlı bir şekilde ve sonuçlarını hesaplamadan çekilmesi halinde, Suriye'de İran etkisinin geri dönüşü için bir yuva haline gelebileceği konusunda uyarılarda bulunuyorlardı. Bu durumda İranlılar kendilerini SDG'ye ve tüm bölgeye bir can simidi olarak sunabilir ve herhangi bir stratejik destekçi ve koruyucudan yoksun kalmaları halinde SDG'yi ve toplumsal tabanlarını etkileyecek ‘panikten’ faydalanabilirler.

Anlaşma Suriye'de ‘İran döneminin sonu’ anlamına geliyor. Türkiye'ye yakın gözlemciler ve siyasetçiler, Suriye'nin kuzeydoğusunun İran etkisinin Suriye'ye geri dönüşü için bir odak noktası haline gelebileceği konusunda uyarılarda bulunuyorlardı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan anlize habere göre  Anlaşma, Suriye'nin yakın gelecekte sakin ve tartışmasız bir odak noktası olarak, ABD/Türkiye/Arap ülkeleri etkisiyle nasıl bir yer olacağına dair bir fikir veriyor. Suriye'deki sükûnet, Lübnan'daki durumun istikrara kavuşması ve Filistin meselesinde uzlaşıya varılması olasılığının bir parçası olacak. Ancak en önemlisi yakın gelecekte İran konusunda ne yapılacağı ve Suriye'nin bu noktadaki tutumu.

Ayrıca mevcut anlaşma, geçtiğimiz haftalarda medyada yer alan ve SDG'yi siyasi gerçekçiliğe meydan okuyan bir dizi ulus ötesi siyasi programla ilişkilendiren bir dizi iddia ve söylemi de sona erdiriyor. Çok sayıda siyasi platform ve argüman, Suriye'nin birliğini bozmak ve Türkiye'yi jeopolitik derinliğinde tehdit etmek amacıyla İsrail ile SDG arasında yüksek düzeyde istihbarat, siyasi ve hatta askeri koordinasyonun uygulama aşamasına geçtiğini ileri sürdü.

Ayrıca Suriyelilere federal bir sistem dayatmak için ülkedeki mezhepsel ve ulusal azınlıkları temsil eden siyasi güçler arasında bir ittifak olduğuna dair şüpheler dile getirildi, özellikle de bu güçler ile Suveyda vilayetinde konuşlanan askeri güçler ve eski rejimin kalıntıları arasındaki ilişki sorgulandı.

Son olarak, bu anlaşma merkezi uluslararası güçlerin Suriye'deki yeni siyasi sistemi kabul ettiklerinin ve tanıdıklarının bir ifadesidir. Aksi takdirde ne bu anlaşmaya destek verirlerdi ne de temsilcilerinin açıklamaları aracılığıyla bunu gelecekte Suriye'de birden fazla düzeyde görmek istediklerinin bir ifadesi olarak değerlendirirlerdi. SDG'nin ülkenin yeni siyasi sisteminin yapılarına katılımı, Batılı ülkelerin yeni otoriteye yönelik en önemli şartlarından birinin, yani yönetim kurumlarının inşasında ‘gerçek katılımcı’ bir yaklaşımın benimsenmesinin yerine getirilmesidir. Cumhurbaşkanı eş-Şera'nın SDG'yi kontrol altına almanın öneminin farkında olması, bir boyutuyla Batılı güçlere bir mesaj ve iyi niyetinin kanıtıdır.