Mısır Evkaf Bakanı Cuma, sadece Müslüman hastalara dua edilmesini ‘ayrımcılık’ olarak niteledi

Mısır Vakıfları Genel Merkezi. (Vakıflar Bakanlığı)
Mısır Vakıfları Genel Merkezi. (Vakıflar Bakanlığı)
TT

Mısır Evkaf Bakanı Cuma, sadece Müslüman hastalara dua edilmesini ‘ayrımcılık’ olarak niteledi

Mısır Vakıfları Genel Merkezi. (Vakıflar Bakanlığı)
Mısır Vakıfları Genel Merkezi. (Vakıflar Bakanlığı)

Mısır Evkaf Bakanı Muhammed Muhtar Cuma, bir dizi cami vaizinin hastalara yönelik duasını Müslümanlarla sınırlandırıldığını belirterek yalnızca Müslümanlara dua edilmesinin ‘ayrımcılık ve hoşgörüsüzlük çağrısında bulunan yanlış bir tutum’ olduğunu vurguladı. Bakan Cuma, camilerde imamların (ortak cuma hutbesinin metninden) sapmasına izin verilmeyeceğini kaydetti.
Mısır kurumları, daha önce de defalarca ‘vatandaşlığı kutsallaştırma ve ayrımcılık yapmama’ sözü veren Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin açıklamaları ve talepleriyle desteklenen ‘dini söylemi yenileme’ çağrılarına dikkat çekiyor.
Mısır Evkaf Bakanı pazartesi akşamı Ain Sokhna kasabasında (Süveyş Valiliği) Kıpti Evanjelik Otoritesi tarafından düzenlenen ‘Hoşgörü ve Şiddetle Yüzleşme’ konferansında, Mısır'da bir caminin imamının, "Allah'ım, hastalarımıza ve hasta Müslümanlara şifa ver" diye dua ettiğini, imamla görüştüğünü ve herkes için dua etmesi gerektiğini söylediğini belirtti. Mısırlı Bakan, “İmam ayrımcı dualar yapmamalı. Söylenen cümlelerin anlamı, yazılan ve söylenen her sözün manası dikkate alınmalıdır” ifadesini kullandı.
Mıır Cumhurbaşkanı Sisi geçen ekim ayında, Mısır'ın ‘farkındalık oluşturma ve dini söylemi düzeltme misyonunu’ sürdüreceği sözünü verdi. Sisi; ‘zorluklarla yüzleşebilecek ve gelecekte bir devlet inşa edebilecek normal bir kişilik oluşturan aydınlanmış ve rasyonel bir entelektüel yol inşa etmek için ortak çabalar gerektiren katılımcı bir sorumluluğa’ vurgu yaptı.
 Vakıflar Bakanlığı İslami İşler Yüksek Kurulu Üyesi Ahmed Süleyman, Vakıflar Bakanı'nın dua ile ilgili açıklamalarına yönelik “Gayrimüslimler için dua etmede yanlış bir şey yok. Dua hoşgörü ve sevgi örneği olabilir” dedi.
 Şarku'l-Avsat'a açıklamalarda bulunan Süleyman’ın konuya dair değerlendirmesi şöyle oldu:
“Hoşgörü ve sevgi söyleminin hakim olması gerektiğini ve ayrımcılık söyleminden ya da ırkçılık ve bireyselliğe adanmış söylemlerden uzak durmalıyız. Herkese dua etmek, dini söylemi yenilemek ve İslam’ın merhamet dini olduğunu göstermek çerçevesinde davranmalı.”
Sisi geçen eylül ayında, devlet televizyonunda telefonla katıldığı bir programda şunları söylemişti:
“İlk Müslümanlar dini, hayat ve diğer bilimlerin yöntemleri içinde inceliyorlardı. Din anlayışları, içinde yaşadıkları gerçekliğe ve yaşadıkları gerçeklikle tutarlı çıkarımlar yapma ve yargılarda bulunma yeteneklerine ilişkin kapsamlı bir vizyona sahipti.”
Mısır Evkaf Bakanı hoşgörü konferansında, camilerde izin verilen metinden sapan vaizlerin olmadığını belirterek şunları söyledi:
“Bu mesele tamamen kapanmıştır. Müsamaha ve başkasını kabule dayalı metinden sapan imamların minberlerde bulundurulması caiz değildir. Metinden sapan her vaize karşı acilen harekete geçilecektir.”
Mısır makamları, camilerin minberleri üzerindeki kontrollerini sıkılaştırmak için mücadele veriyor. Bu bağlamda bir hitabet yasası çıkarıldı ve bunu ihlal edenlere hapis ve para cezası verileceği bildirildi.
Minberlerin kontrol altına alınması ve Vakıflar Bakanlığı dışında herhangi bir tarafın cami içlerinde veya çevresinde bağış toplaması veya kutu yerleştirmesinin engellenmesi için tüm camilerde cuma hutbesinin tek bir ağızdan okunması kararı alındı.
Ülkedeki camilerden sorumlu olan Mısır Vakıflar Bakanlığı, bu ayın başlarında ‘(aşırılıkçı gruplardan) camileri kurtardığını’ açıkladı.
Mısır Evkaf Bakanı pazartesi günü Evkaf Bakanlığı yöneticileriyle yaptığı görüşmede şunları söyledi:
“Gerçek bir milli bilinç ve din anlayışı ile imamların tek bir dokuda olmaları için farkındalık toplantıları düzenlendi. Verilen kurslarda, imamın ve vaizin yıkma değil inşa etme görevi olduğuna, birleştirici olup ayrıştırmadığına ve kelimelerini ve ifadelerini akıllıca ve doğru seçmesi gerektiğine odaklanıldı.”



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.