Türkiye-Suriye hattındaki karşılıklı talepler ve Rusya’nın çözüm önerileri

Şarku'l Avsat, Suriye – Türkiye hattında normalleşme koşullarıyla ilgili talepler listesine ulaştı.

Şam'ın merkezinde Devlet Başkanı Beşşar Esed'in posterleri ile Rus bayrakları taşıyan çocuklar. (AP)
Şam'ın merkezinde Devlet Başkanı Beşşar Esed'in posterleri ile Rus bayrakları taşıyan çocuklar. (AP)
TT

Türkiye-Suriye hattındaki karşılıklı talepler ve Rusya’nın çözüm önerileri

Şam'ın merkezinde Devlet Başkanı Beşşar Esed'in posterleri ile Rus bayrakları taşıyan çocuklar. (AP)
Şam'ın merkezinde Devlet Başkanı Beşşar Esed'in posterleri ile Rus bayrakları taşıyan çocuklar. (AP)

Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük’ün Moskova’da gerçekleştirdiği görüşmeler, iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarının sürdüğünü ve Rusya’nın ortak bir çözüm bulunmasını arzuladığını gösteriyor.  
İddiaya göre Şam yönetimi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrol ettiği bölgelerden çekilmesi için bir ‘takvim’ belirlenmesini talep ederken Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde ‘güvenli bölgeler’ konusunda ısrar ediyor. Ruslar ise iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarını yakınlaştırmak için çaba sarf ediyor. Rusya, iki ülkenin ortak ilgi alanlarına odaklanması gerektiğini savunuyor ve ‘Kürt ayrılıkçı hareketlere’ karşı koordinasyon içinde hareket etmelerini istiyor.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed söz konusu süreçte, Dışişleri Bakan Yardımcısı Beşşar el-Caferi'yi Moskova Büyükelçisi olarak atadı. Bu atamanın, Rusya’nın arabuluculuğunu güçlendirecek bir etkisinin olabileceği değerlendiriliyor. Caferi’den boşalan pozisyona Eymen Sevsan ya da eski Çin büyükelçisi İmad Mustafa’nın getirilebileceği konuşuluyor.  

Güvenlik turları ve diplomatik hat
Türkiye ve Suriye arasında son yıllarda, Lazkiye, Tahran ve Moskova’da farklı düzeylerde gizli güvenlik görüşmeleri yapıldığı biliniyor. Türkiye’nin muhaliflere desteğine rağmen İstanbul’da Suriye konsolosluğu çalışmalarının sürdüğü iddia edildi. Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı operasyonlar öncesinde konsolosluğa bilgi verdiği öne sürüldü. Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük, Ocak 2020’de Moskova'da görüşmüştü. Bu, uzun süredir Suriye'deki iç savaşın zıt kutuplarında yer alan Şam ve Ankara arasındaki ilk resmi boyuttaki görüşmeydi. Söz konusu görüşmede iki taraf da pozisyonlarını tekrar etti. Ali Memlük Türkiye tarafından; İdlib konusunda, Devlet Başkanları Erdoğan ve Putin’in Soçi ittifakı gereğince, özellikle de bölgeyi teröristlerden ve silahlardan arındırarak, Halep-Lazkiye ve Halep–Hama yollarını açma bağlamında, yükümlülüklerini yerine getirmesini ve askerlerini bölgeden çekmesini talep etti.
Gözlemciler söz konusu görüşmenin ‘önemli pratik sonuçlar’ doğurmadığını belirterek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Esed’in  Putin’in aracılığını önemsemedikleri ya da karşı çıktıkları yönünde bir izlenim bırakmamak için görüşmeyi onaylamış olabileceği görüşündeler. Nitekim o tarihten itibaren hem Türkiye hem de Suriye yönetimi kendi önceliklerine göre hareket etmeyi sürdürdü.
Rusya-Ukrayna savaşı Suriye’deki ‘açmazı’ hareketlendirdi. Moskova ve Washington tarafından kendisine ihtiyaç duyulması nedeniyle konumu güçlenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’nin kuzeyine ‘güvenli bölge’ oluşturmak amacıyla yeni bir askeri harekat düzenlemeyi planlıyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Milli Ordusu operasyon hazırlıklarını tamamladı. Muhtemel operasyon için temmuz ayının sonuna işaret ediliyordu. Erdoğan 19 Temmuz’daki Tahran Zirvesi’nde, Putin ve Ali Hamaney ile söz konusu operasyonla ilgili bir koordinasyon sağlamak istedi. Zirveye katılan kaynaklara göre,  Rus ve İran tarafları, Erdoğan'a askeri harekata karşı olduklarını ve operasyon yerine Esed’le bir koordine sağlamasını arzu ettiklerini açık bir şekilde ifade ettiler. Rusya ve İran bu aşamada ABD destekli ‘ayrılıkçı güçlere’ karşı bir ortak tutuma odaklanılması gerektiğini kaydettiler. Bazıları Putin ve Hamaney’in,  Esed’le görüşme için ikna etmeyi başardıklarını ileri sürdü.  

Fidan ve Memlük birbirine yakın mı?
Rus, Batı ve Arap kaynaklarında yer alan iddialara göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Beşşar Esed’i, birbirini iyi tanıyan Memlük ve Fidan'ı, temmuz ayında Moskova’ya göndermeleri için ikna etti. Hakan Fidan ve Ali Memlük, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun da katıldığı bir dizi güvenlik görüşmesi gerçekleştirdi. İddialara göre Fidan ve Memlük karşılıklı olarak taleplerde bulundu. Kaynaklar Şarku’l Avsat’a taleplerin içeriğiyle ilgili açıklamada bulundu.  

 Karşılıklı talepler neler içeriyor?  
Suriye'nin taleplerinin başında; ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi, bu bağlamda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye topraklarından çekilmesi için bir takvim belirlenmesi, ayrılıkçı muhalif gruplara desteğin kesilmesi, 2015'ten bu yana muhalif grupların kontrolünde olan İdlib'in rejime geri verilmesi ve Bab al-Hava sınır kapısının kontrolünün yeniden rejime teslim edilmesi yer aldı. Suriye tarafı ayrıca Akdeniz’den Bağdat’a uzanan ve Suriyeli muhalif güçler ile Suriye Demokratik Güçleri tarafından kontrol edilen M4 karayolunun tekrar ulaşıma açılmasını, Şam’ın uluslararası yaptırımları atlatmasına destek verilmesini (Türkiye’nin Rusya’ya yaptırımlar konusundaki desteğinin benzeri şekilde), Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşüne destek sağlanmasını, ülkenin yeniden imarına yardımcı olunmasını ve Şam rejiminin Fırat’ın Doğusunda yer alan, petrol, gaz ve buğday gibi milli kaynakları üzerinde yeniden kontrolü sağlamasına yardımcı olunmasını talep etti.
Şam'ın SDG ile tek başına savaşamayacak durumda olduğu görüşünde olan Türkiye'nin talepleri arasında ise şunlar olduğu aktarıldı:
Terör örgütü PKK ve onun Suriye kanadı olan YPG’ye karşı ciddi bir yaklaşım sergilenmesi. Kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmak için, Türkiye tarafından destelenen muhaliflerle müzakereler yapılması. Halep ve bazı diğer bölgelerde 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgelerin inşa edilmesi, Suriyeli mültecilerinin dönüşünün kolaylaştırılması ve Suriye Anayasa Komitesi’nin çalışmalarının desteklenmesi ve kolaylaştırılması.  
Bu arada Moskova hala, Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen’in ziyaretine rağmen, Suriye Anayasa Komitesi'nin Cenevre'de toplantı düzenlemesine karşı çıkıyor. Söz konusu komitenin önümüzdeki aylarda toplanamayacağı değerlendiriliyor. Anayasa Komitesi’nin Astana’da toplanma ihtimali de gündemde. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce komitenin BM’nin merkezinin bulunduğu bir şehirde toplanmasını teklif etmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Ethan Goldrich’in talebi üzerine Batı ülkelerinin temsilcileri, Şam’la normalleşmeye karşı çıkan Arap ülkelerinin temsilcilerinin de katılımıyla Cenevre’de bir toplantı düzenlenmesini koordine ediyor.  

İran’ın dahil olması ve Rusya’nın çözüm önerileri  
İran da Suriye ile Türkiye arasındaki güvenlik arabuluculuk hattına girmek için girişimde bulundu ancak bu girişimi, Moskova ve Şam’daki bazı çevreleri rahatsız etti. Rusya’nın ise arabuluculuk pozisyonunu sürdürdüğü değerlendiriliyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’yı ziyaret eden Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile görüşmesinde, Moskova’nın pozisyonunu yineledi. İddialara göre Mikdad, Hakan Fidan’ın rolünün etkinliğine şüpheyle yaklaştı.
Rusya ilk etapta, Türkiye'nin askeri operasyon başlatma planlarını durdurduğuna ve iki ülke yetkililerin söylemlerini yumuşatmayı başardığına inanıyor. Rusya’ya göre Türk Silahlı Kuvvetleri bir aşamada Suriye’den çekilecektir ancak bu acil bir konu değil. Şu an Suriye ve Türkiye’nin ‘hemfikir olduğu husus’ ‘Kürt ayrılıkçı hareketleri’ ile mücadeleye odaklanılmasının gerekli olduğu. Bazılarına göre mevcut durum iki ya da üç yıl daha bu şekilde devam ederse Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması daha da zorlaşacaktır. Şimdilerde Rusya’nın, iki tarafın talepleri ve ortak noktalarına odaklanan bir ‘eylem planı’ üzerinde çalışıyor. Öncelikler arasında ise Türk tarafına güvenlik garantileri verilmesi ve bunun karşılığında, İdlib ve Halep-Lazkiye yolunda operasyonel düzenlemeler yapılması yer alıyor. Çözüm önerilerinden biri de Suriye ve Türk taraflarının 1998 tarihli Adana Mutabakatı’nın bir benzeri üzerinde anlaşmaya varmasının sağlanması. Adana Mutabakatı, terör örgütü PKK’ya yönelik sınır ötesi operasyonlar için bir zemin teşkil ediyordu.  

Washington ile Şam arasında arabuluculuk girişimi  
 Moskova'nın Ankara ile Şam arasındaki arabuluculuğuna paralel olarak, Suriye'de on yıl önce kaybolan Amerikalı gazeteci Austin Tice ile ilgili olarak Lübnan İstihbarat Direktörü Abbas İbrahim ve diğerleri de Şam ile Washington arasında arabuluculuk yürütüyor. Abbas İbrahim, Donald Trump döneminde benzer bir rol üstlenmişti, şimdi Joe Biden yönetimiyle de bu bağlamda temasları var. Ancak Şam yönetimi, Austin Tice üzerinde müzakere yapmadan önce, ABD’nin Suriye’den çekilmesini ve Tanf Üssü’nü boşaltarak yaptırımları kaldırılmasını şart koşuyor. Şam yönetimi bununla birlikte Tice’ı rehin aldığı iddialarını reddediyor ve hayatta olup olmadığıyla ilgili bilgi paylaşmıyor. Suriye rejimi 2019’da Donald Trump’ın elçilerinden benzer taleplerde bulunmuş ve bu konudaki görüşme notlarını Tahran ve Moskova ile paylaşmıştı.
Şam rejiminin şu anki önceliği, Tahran ve Moskova’yı hoşnut tutmak ve Ankara ile bir temas hatları kurulmasını sağlamak. Tüm göstergeler, Şam ile Ankara arasında ‘normalleşme treninin’ hareket ettiğini ve Moskova’nın, istasyonları, içeriği ve trenin hızını belirlemek için çabaladığını gösteriyor. Türkiye ve Suriye arasındaki temasın güvenlik çerçevesinde mi kalacağı yoksa siyasi bir çerçeveye de geçilip geçilmeyeceği ise bilinmiyor.  



Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
TT

Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Lübnan Ordu Komutanlığı, siyasi otoritenin kararı doğrultusunda ordunun Litani Nehri’nin güneyindeki bölgede uygulamaya koyduğu planın birinci aşamasını ve ülke genelindeki görevlerini yerinde göstermek amacıyla, çok sayıda büyükelçi, maslahatgüzar ve askerî ataşenin katılımıyla bir saha turu düzenledi.

Pazar günü yaşanan İsrail kaynaklı gerilimin ardından dün sınır hattında büyükelçilerin ziyareti sırasında sakinlik hâkim oldu. Büyükelçilere eşlik eden Ordu Komutanı Rudolf Heykel, ordunun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı.

dcfg
Büyükelçiler ve maslahatgüzarlar, Ordu Komutanı Rudolf Heykel'in silahların devletin elinde toplanmasına yönelik plana dair açıklamasını dinliyorlar. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Güney Litani Bölge Komutanlığı’ndaki toplantı, Lübnan milli marşının okunması ve ordu mensuplarından hayatını kaybedenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından Ordu Komutanı Rudolf Heykel bir konuşma yaparak katılımcıları selamladı ve temsil ettikleri kardeş ve dost ülkelerin Lübnan’a gösterdiği ilgiden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Heykel, İsrail’in Lübnan topraklarındaki işgalinin ve süregelen saldırılarının devam ettiğine dikkat çekerek, askerî kurumun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı. Turun amacının ise sınırlı imkânlara rağmen ordunun 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararı ve çatışmaların durdurulmasına ilişkin anlaşmayı uygulama konusundaki kararlılığını ve kendisine verilen görevleri yerine getirdiğini göstermek olduğunu ifade etti.

Heykel ayrıca, Lübnan toplumunun tüm kesimleri gibi bölge halkının da orduya güvendiğini belirtti.

Lübnan Ordu Komutanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre toplantı kapsamında, ordunun Lübnan’ın farklı bölgelerindeki görevlerine, Güney Litani’deki genel duruma, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile yürütülen iş birliğine ve ateşkesin denetlenmesine ilişkin mekanizma ile koordinasyon içinde ordunun planının birinci aşamasının uygulanmasına dair bir bilgilendirme sunumu yapıldı.

Açıklamada, katılımcıların ordunun görevini yerine getirirken sergilediği profesyonellik ve disipline övgüde bulunduğu, görev uğruna canlarını ortaya koyan askerlerin fedakârlıklarını takdir ettiği belirtildi. Toplantının ardından heyet, bazı subayların eşliğinde, ordunun planı kapsamında yer alan kimi merkez ve mevzileri kapsayan bir saha turu gerçekleştirdi.

Bu tur, ordunun kısa süre önce medya mensupları için düzenlediği benzer bir ziyaretin ardından gerçekleştirildi. Söz konusu medya turunun, hükümetin silahların tek elde toplanmasına ilişkin kararı doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri kamuoyuna göstermek amacı taşıdığı, özellikle ordunun güvenlik kontrolünü devralma ve durumu yönetme kapasitesini sorgulayan eleştiriler ve şüpheci yaklaşımlar karşısında bu adımın atıldığı belirtildi.

Turun, Paris’in 18 Aralık’ta Lübnan ordusuna destek amacıyla bir hazırlık konferansına ev sahipliği yapmasından üç gün önce gelmesi dikkat çekti. Konferansa, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian, Macron’un siyasi danışmanı Anne-Claire Legendre, Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile ateşkes denetim mekanizmasına ABD adına katılan Morgan Ortagus’un katılması bekleniyor.


Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
TT

Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)

Libya’nın başkenti Trablus’ta, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) himayesinde yürütülen ‘yapılandırılmış diyalog’ sürecinin ikinci gün çalışmaları dün başladı. Oturumların bir bölümü güvenlik ve yönetim dosyalarına ayrıldı. Görüşmeler, 2011’den bu yana ülkede süren güvenlik kaosu ve siyasi bölünmüşlük ortamında yapılırken, Tobruk kentinde bir sufi zaviyesine yönelik saldırı ve türbede defnedilmiş bir şeyhin naaşının çalınmasının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla da eş zamanlı olarak gerçekleşti.

UNSMIL, Trablus’taki yapılandırılmış diyalogun üst üste ikinci gününde, yönetişim ve güvenlik başlıklarından sorumlu ekipler için eş zamanlı iki sabah oturumu düzenlendiğini açıkladı. Ekonomi, ulusal uzlaşı ve insan hakları ekiplerinin ise iki ayrı oturum daha yapması öngörülüyor.

Bu başlıklara ilişkin tartışmaların gündemi, özellikle de güvenlik dosyası, henüz netlik kazanmadı. Pazar günü başlayan yapılandırılmış diyalog, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh’in dört ay önce BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu siyasi çözüm yol haritasındaki ana süreçlerden biri olarak değerlendiriliyor.

sdfrgt
Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısından (UNSMIL)

BM himayesinde düzenlenen diyalog, Libyalı siyasetçiler arasında faydasına ilişkin süregelen tartışmaların gölgesinde yapılıyor. Daha önce Siyasi Diyalog Forumu üyesi olan Fadıl el-Emini, sürecin ülkenin geleceği açısından kritik bir eşik olduğunu belirterek, tüm Libyalı kurum ve liderlerin tereddüt etmeden sorumluluk üstlenmesi ve bu dönüm noktasının başarıya ulaşmasına samimiyetle katkı sunması gerektiğini ifade etti.

Buna karşılık Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Ali et-Tikbali ise ‘muhalif seslerin dışlanmasının’ diyaloğu içeriğinden arındırdığını ve süreci Libya’daki siyasi gerçekliği yansıtmayan biçimsel bir girişime dönüştürdüğünü savundu.

Bu gelişmeler, ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde Zaviye el-Arusiye’ye yönelik bir saldırının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla eş zamanlı yaşandı. Kimliği belirsiz kişiler, zaviyeye bağlı mescidi ateşe verdi, Şeyh Muhammed el-Kindi’nin türbesini açarak naaşını çaldı.

Söz konusu olay, Şubat 2011’de başlayan devrimden bu yana tekrarlanan türbe ve mezarlara yönelik saldırılar dosyasını yeniden gündeme taşıdı.

Sosyal medyada yayımlanan bir videoda, Zaviye el-Arusiye mensupları, saldırıdan ismini vermedikleri ve DEAŞ’a yakın aşırı bir ideolojiyi benimseyen bir grubu sorumlu tuttuklarını açıkladı. Açıklamada, Tobruk’taki güvenlik birimleri ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi ise olayı, 14 yılı aşkın süredir devam ettiğini belirttiği ve Ehl-i Beyt, sahabe ve evliyaya ait kabirlerin açılmasını, cami ve zaviyelerin yakılıp yıkılmasını, ölülerin kemiklerine yönelik saldırıları ve bunların bilinmeyen yerlere gömülmesini kapsayan ‘uğursuz bir kampanyanın’ parçası olarak niteledi.

Öte yandan geçtiğimiz ağustos ayında Zliten kentinde, Kur’an-ı Kerim ezberi yapılan bir zaviyeyi de barındıran önemli dini yapılardan biri olan Miftah es-Sıfrani türbesi bombalanmış, saldırı sonucunda türbe tamamen yıkılmış, ancak can kaybı yaşanmamıştı.

5th
Tobruk'ta bir Sufi şeyhinin medfun olduğu zaviyenin mescidinde vandalizm izleri (Facebook)

Doğu Libya’daki yetkililerin sessizliği sürerken, Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi, yaşananların sorumluluğunun yetkililere ait olduğunu belirterek, farklı kentlerdeki zaviye ve türbelerin sorumlularını ‘acil önlemler almaya’ çağırdı. Konsey, olayı mezar soygunculuğu olgusunun geri dönüşüne işaret eden bir ‘alarm zili’ olarak nitelendirdi.

Şeyh Ahmed Muhammed İmran el-Kindi, 1917 yılında Zliten kentinde doğdu. Tobruk’ta yaşamış önde gelen mutasavvıflardan biri olan el-Kindi, buradaki Zaviye el-Arusiye’nin yenilenmesine katkı sundu ve 2007 yılında hayatını kaybetti.

Siyasi aktivist Usame eş-Şuhumi ise saldırının zamanlamasına dikkat çekerek, olayın kentin belediye seçimleriyle meşgul olduğu bir dönemde, sabah namazı öncesinde gerçekleştirilmesi ve mezarın açılmasının ardından dini miras eserleri barındıran bir kütüphanenin yakılmasının, bunun rastlantısal değil organize bir eylem olduğuna işaret ettiğini söyledi. Şuhumi, yaşananların ‘dini sembolizme olduğu kadar ilme ve bilgiye yönelik çifte bir düşmanlığı yansıttığını’ ifade etti.

Şuhumi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, hedef alınan zaviyenin herhangi bir kışkırtıcı ya da siyasi faaliyette bulunmadığını, nefret ya da tekfir söylemi benimsemediğini, aksine zikir ve Kur’an eğitimi verilen bir mekân olduğunu ve ziyaretçilerinin barışçıl, sade vatandaşlar olduğunu dile getirdi.

Öte yandan güvenlik alanında da gelişmeler yaşandı. Cenzur’da Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun binasına RPG’lerle düzenlenen saldırı maddi hasara yol açtı ancak can kaybı yaşanmadı. Kurum, olayı ‘kendilerini sindirmeye ve reform sürecini baltalamaya yönelik bir girişim’ olarak niteleyerek acil soruşturma ve binalarının korunmasını talep etti. Saldırı, resmi makamlar ve insan hakları çevreleri tarafından kınanırken, faillerin takibine yönelik taahhütler de yinelendi.

Bu çerçevede, merkezi Bingazi’de bulunan Usame Hammad başkanlığındaki Libya İstikrar Hükümeti (LİH), 2013 yılında verilen uluslararası tahkim kararıyla bağlantılı Kuveytli el-Harafi şirketi dosyasıyla ilgili olarak acil bir dizi hukuki ve yargısal işlem başlattığını duyurdu.

Hükümetten yapılan açıklamada, 2006 yılında imzalanan yatırım sözleşmesinin feshi için dava açılmasının yanı sıra, tahkim sürecinde devlet güvenliğini ve kamu maliyesini ilgilendiren, dolandırıcılık ve danışıklılık boyutuna varan ağır ihlaller ile usul hatalarını ortaya koyan yeni belgelere dayanarak tahkim kararına itiraz edilmesinin de bu kapsamda yer aldığı belirtildi.

Açıklamada, ulusal egemenliğin ve kamu malının korunması konusundaki kararlılık vurgulanırken, dün Bingazi Kuzey Mahkemesi’nin ihtiyati ve acele işler dairesi tarafından verilen ve ulusal yargı nezdindeki dava sonuçlanana kadar tahkim kararına ilişkin tüm işlemlerin durdurulmasını öngören kararın ardından, iç ve dış bağlantılı tüm sorumluların takibinin sürdürüleceği ifade edildi.

Söz konusu dava, 2006 yılında Libya Turizm Kurumu ile el-Harafi şirketi arasında, Tacura’da bir turizm projesinin hayata geçirilmesi amacıyla imzalanan yatırım sözleşmesine dayanıyor. Libya makamlarının 2010 yılında sözleşmeyi iptal etmesi üzerine şirket uluslararası tahkime başvurmuş, 2013 yılında Kahire’de verilen tahkim kararıyla Libya’nın yaklaşık 937 milyon dolar tutarında, doğrudan zararlar, yoksun kalınan kârlar ve faizleri kapsayan bir tazminat ödemesine hükmedilmişti.

Bunun ardından, kararın uygulanması ve geçersizliği konusunda Mısır ve Avrupa’daki mahkemeler nezdinde uzun süren hukuki mücadeleler yaşanmış, taraflar karşılıklı olarak hukuki ihlallerin bulunduğu yönünde suçlamalarda bulunmuştu.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)

Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin anayasal sınırlar içinde, en fazla üç ay içinde yeni hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı karmaşıklıklar göz önüne alındığında, "çerçeve" güçlerine yakın üst düzey bir yetkili, yeni hükümete eski bir başbakanın liderlik etmesi olasılığını dışlamıyor.

Yetkili, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Şii güçlerin "özellikle mevcut ve beklenen yerel ve bölgesel zorluklar göz önüne alındığında, ülkenin en üst düzey yürütme pozisyonunu üstlenecek deneyimli bir isim istediklerini" söyledi. Yetkili, "Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçlerin, daha önce başbakanlık yapmış olan Nuri el-Maliki, Muhammed es-Sudani, Haydar el-İbadi veya Mustafa el-Kazımi gibi isimlerden birini ve daha az ölçüde, Ekim protestolarının ardından görevinden alınan Adil Abdul-Mehdi'yi seçebileceği" olasılığını da dışlamadı.