Siyasette iki yoldan yürümenin istisnai örneği: Mukteda es-Sadr

Şii lider Mukteda es-Sadr (AFP)
Şii lider Mukteda es-Sadr (AFP)
TT

Siyasette iki yoldan yürümenin istisnai örneği: Mukteda es-Sadr

Şii lider Mukteda es-Sadr (AFP)
Şii lider Mukteda es-Sadr (AFP)

Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr bundan yaklaşık 10 yıl önce bir televizyon kanalına verdiği röportajda, babasının öldürülmesinin ardından yaşanan olayları değerlendirirken, taziye meclisini ağlayarak terk ettiğini söyledi. Sadr, “İnsanlar taziye meclisinden aile evine giden yol boyunca benim ağladığımı gördü (…) Bazı dostlar bunun için beni eleştirdi” dedi. Röportajda 1999’da babası ve iki kardeşi Muammal ve Mustafa’nın öldürüldüğü suikast olayından bahseden Sadr, bu olayı ‘hayatının dönüm noktası’ olarak nitelendirdi. Sadr, o dönem söz konusu olayın ardından kendisini, Irak Şii toplumundaki köklü dini ve nüfuz mirası karşısında siyasi veya dini tecrübesi olmayan bir genç olarak buldu. Bu mirasın oluşmasında en büyük pay sahibi olan Sadr’ın babası, Irak’taki Şii ilim merkezlerini İran’ın hegemonyasından kurtarmaya ve Arap Şii dini lider olarak ön plana çıkmaya çalıştı.
Bazıları Tahran’ın müttefiki olan Şii parti ve gruplara başkaldıran Mukteda es-Sadr’ın kim olduğunu ve dindar bir ailede yetişmesi ve sahip olduğu dini referansların Sadr’ın siyasi sürecini nasıl etkilediğini sorabilir.
Şii dini merci Muhammed Sadık es-Sadr’ın Mustafa, Muammal ve Murtaza isimli oğullarının ardından dördüncü çocuk olarak 1974’te Kufe’de dünyaya gelen Mukteda es-Sadr, Irak’ın köklü Şii dindar ailelerinden birine mensup. Dedesi Muhammed Hasan es-Sadr, Ayan Meclisi üyeliği ve başkanlığının yanı sıra 1948’de Irak Başbakanlığı yaptı. Sadr, İslami Davet Partisi’nin (Dava) önemli isimlerinden olan amcası Muhammed Bakır es-Sadr kızıyla evli. Sadr, dini bir sembole dönüşmek ile daha fazla zaman gerektiren milyonlarca destekçiye sahip bir siyasi lider olmak arasında çelişkiler yaşadığı bir dönemde bir an önce en dipten zirveye sıçramaya zorlandı. Son 20 yılda yaşananlar, Sadr’ın kendisini nasıl köklü nüfuza sahip bir lider haline getirdiğini yansıtıyor.
Bugün hâlâ çabuk öfkelenmekle suçlanan Sadr, ülkenin siyasi terazisinde ağır basan kefede yer alan din adamı kimliğini koruyor. Sadr son olaylarda destekçilerini toplayıp siyaset sahasında kartları yeniden dağıtarak hasımlarına sahip olduğu halk desteğinin gücünü gösterdi.
Irak’taki Şii dini mercilerin aksine Sadr’ın diğer mercilerden farklı olduğu söylenebilir. Zira 1990’larda Irak’a uygulanan ekonomik ambargo dönemlerini yaşayan toplumun bir parçası olan Sadr, o dönem iktidarda olan Baas rejimi karşıtı bir ortamda yetişti. İçinde yetiştiği bu koşullar Sadr’a popülist bir lider olma avantajı sunuyor. Popülist liderlik ise Sadr’ı duyguları tarafından yönetilen ve aldığı kararları çok çabuk değiştirebilen biri haline getiriyor.
Saddam Hüseyin rejiminin 2003’te çökmesinin ardından Sadr ilk kez dini lider vasfıyla konumlanabileceği bir siyasi boşluk buldu ve o günden bu yana siyaset mutfağının kalbinde konumlanan ve aynı zamanda siyasete mesafeli duran bir dini lider portresi çizdi. Bu karmaşık tanım, Sadr’ın siyasete girmesini ve ‘siyasi itikafa’ çekilmesini açıklar nitelikte.
Sadr, Irak’ta Saddam Hüseyin sonrası siyasi gelişmelerin ve dönüm noktalarının toplamıdır. Bu dönüm noktalarından biri de Amerikalılara karşı silahlı direniş anıdır. Sadr Bağdat’taki mezhep savaşının taraflarından biridir. Sadr, Basra’daki Şövalyelerin Atağı savaşında Nuri el-Maliki’nin hasmıdır. Sadr ‘dünkü dostları’ olan Şii partilere karşı Sünni ve Kürt partilerin müttefikidir. Sadr ve partisi 2003 sonrası kurulan tüm hükümetlerde yer aldı ancak bu hükümetlere karşı protestolara da öncülük etti. Sadr siyaset düzleminde iki yoldan yürüyen ve tüm bu süreçte arkasındaki halk desteğini koruyan istisnai bir örnektir. Sadr’ın Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki hasımlarıyla mücadelesinde bu ikili yolda yürümenin faydalarından vazgeçmesi muhtemel görünmüyor.



FAO: Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımların sınırsız erişimini sağlamak için çalışıyoruz

Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

FAO: Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımların sınırsız erişimini sağlamak için çalışıyoruz

Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)
Gıda yardımı bekleyen Filistinli çocuklar (Reuters)

İsrail'in sürdürdüğü savaş nedeniyle Gazze Şeridi benzeri görülmemiş bir açlıkla boğuşurken, Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı beş kurumun raporu, özellikle Afrika ve Batı Asya'da bazı bölgelerin ciddi gıda güvensizliği, artan gıda fiyatları ve biriken krizlerin etkilerinden mustarip olduğunu gösterdi.

Gazze Şeridi'nde yaşananlara değinmeyen rapor, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayınlandı. ‘2025 Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu’ başlığını taşıyan rapor, sınırlı ilerleme ve ülkeler arasındaki bariz eşitsizliklerden oluşan karmaşık bir gerçeği ortaya koyuyor.

FAO Tarımsal Gıda Ekonomisi ve Politikası Bölümü Direktörü David Laborde, Şarku'l Avsat’a verdiği demeçte, raporun sonuçlarının Gazze Şeridi'ndeki gıda kriziyle ilgili ayrıntılı veriler içermediğini, küresel ve bölgesel eğilimlere odaklandığını ve ayrıntılı analizler sunmadığını söyledi.

Ancak Laborde, FAO'nun Gazze Şeridi'nde hasar değerlendirmesi, açlık tehlikesi konusunda acil uyarılar yayınlama, insani yardımların sınırsız erişimini sağlama ve kaynakların aşırı kısıtlı olmasına rağmen gıda üretimini desteklemek için sınırlı pilot programlar uygulama gibi çabalar gösterdiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Gazze halkının aç bırakılmasına artık son verilmeli” dedi. WHO ise Gazze Şeridi'ndeki yetersiz beslenmenin ‘tehlike arz eden seviyelere’ ulaştığı uyarısında bulundu.

Laborde, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, raporda yer alan en önemli noktaları değerlendirdi; gıda fiyatlarındaki artış, bunun çocuklar üzerindeki yıkıcı etkileri ve krizi kontrol altına almada etkili olduğu kanıtlanmış ulusal politikaları ele aldı.

Birbiriyle iç içe geçmiş krizler

2021 ila 2023 yılları arasında dünya, son yılların en yüksek gıda fiyatı enflasyonunu yaşadı. Raporda, Kovid-19 salgını, Ukrayna'daki savaş, iklim şokları ve enerji fiyatlarındaki muazzam yükselişin bu büyük artışın ana itici gücü olduğu belirtiliyor.

Laborde, “Pandemi sonrası ekonomilerin yeniden açılmasıyla enerji fiyatları yükselmeye başladı ve Ukrayna'da savaşın patlak vermesiyle birlikte keskin bir artış gösterdi. Ticaret kısıtlamaları, arz kıtlığı, ana üretim bölgelerinin zarar görmesi, buğday, mısır, ayçiçek yağı ve gübre fiyatları, küresel pazarlara bağımlı olan düşük ve orta gelirli ülkeleri ciddi şekilde etkiledi ve küresel gıda fiyatlarının yüzde 18 artmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.

Açlık azalıyor... ancak eşitsizlik derinleşiyor

Rapora göre, 2024 yılında dünya çapında açlık çeken insan sayısı 673 milyona ulaşacak. Bu rakam, 2023 yılında 688 milyon olan sayıya kıyasla hafif bir düşüşe işaret ediyor. Ancak bu iyileşme temel olarak Hindistan ve bazı Latin Amerika ülkelerinden gelen verilerin değişmesinden kaynaklanırken, Afrika ve Batı Asya'da açlık oranları artmaya devam etti.

frgty
Pakistan'daki çiftçiler (FAO)

Sadece Afrika'da 307 milyondan fazla insan açlık çekiyor ve bu, kıtanın nüfusunun yüzde 20'sinden fazlasını oluşturuyor. Batı Asya'da da 39 milyondan fazla insan, yani nüfusun yaklaşık yüzde 12,7'si kronik açlık çekiyor. Genel eğilim bazı bölgelerde ilerleme gösterirken, diğer bölgelerde, özellikle uzun süreli krizler ve çatışmalarla karşı karşıya olan bölgelerde gerileme gösteriyor.

Raporda, 2030 yılına kadar yetersiz beslenenlerin sayısının 512 milyona ulaşacağı ve bunların yaklaşık yüzde 60'ının Afrika'da olacağı tahmin ediliyor.

Gıda enflasyonu çocukları etkiliyor

Rapordaki en önemli mesajlardan biri, gıda fiyatlarındaki artış ile çocukların yetersiz beslenmesi arasındaki doğrudan ilişki. Bu durumu ‘endişe verici’ olarak nitelendiren Laborde, gıda fiyatlarındaki yüzde 10'luk artışın, beş yaşın altındaki çocuklarda genel zayıflık vakalarında yüzde 2,7 ila 4,3 arasında, şiddetli zayıflık vakalarında ise yüzde 4,8 ila 6,1 arasında bir artışla ilişkili olduğunu belirtti.

Laborde, zayıflamanın hayatı tehdit eden bir durum olduğunu ve çok ciddi bir beslenme yetersizliğinin göstergesi olduğunu ifade etti. Fiyatlar yükseldiğinde, aileler daha ucuz ve besin değeri daha düşük gıdalara yöneliyor ve bu da çocukların sağlığını doğrudan etkiliyor.

Raporda ayrıca, erken çocukluk döneminde yetersiz beslenmenin uzun vadeli fiziksel ve zihinsel hasara yol açabileceği ve bu durumun gelecekteki büyüme, eğitim ve ekonomik üretkenliği engelleyebileceği konusunda uyarıda bulunuldu.

Dayanıklılık kapasitesindeki farklılıklar

Küresel zorluklara rağmen, tüm ülkeler süreçten aynı derecede etkilenmedi. Bazı ülkeler, etkili sosyal koruma sistemleri, esnek ticaret politikaları ve veri ve altyapı yatırımları sayesinde daha fazla dayanıklılık gösterdi. Buna karşılık, sıkı fiyat kontrollerine başvuran ve mali alan darlığı, zayıf güvenlik ağları ve gıda ithalatına büyük ölçüde bağımlılık gibi yapısal farklılıklar gösteren ülkeler, piyasalarda bozulmalar ve gıda güvenliğinin bozulmasıyla karşı karşıya kaldı.

Raporda, en etkili önlemlerin temel mallara geçici vergi muafiyetleri, enflasyona göre ayarlanan sosyal koruma programları (nakit veya ayni transferler gibi) ve tarım, lojistik, araştırma ve geliştirme, depolama ve ulaşım altyapısına yapılan uzun vadeli yatırımlar olduğu ortaya konuyor.

2030'a beş yıl kaldı

Son olarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için sadece beş yıl kaldığını belirten Laborde, raporun önümüzdeki dönem için sekiz ana öncelik belirlediğini ifade etti. Laborde, açlık ve gıda güvensizliğinden en çok etkilenenler için bu öncelikleri şöyle sıraladı: Zayıf nüfus gruplarını korumak, sosyal koruma sistemlerini güçlendirmek, mali ve parasal politikaları uyumlaştırmak, esnek gıda ve tarım sistemlerine yatırım yapmak, verileri ve pazar şeffaflığını iyileştirmek, piyasayı bozan politikalardan kaçınmak, stratejik gıda rezervlerini korumak ve yapısal eşitsizlikleri gidermek.