Yemen'deki su kıtlığına yönelik uyarılar artıyor

Hudeyde’nin güneyindeki Al-Khawkhah bölgesinde,  su ihtiyacını kuyudan gidermeye çalışan Yemenli bir aile. (AFP)
Hudeyde’nin güneyindeki Al-Khawkhah bölgesinde, su ihtiyacını kuyudan gidermeye çalışan Yemenli bir aile. (AFP)
TT

Yemen'deki su kıtlığına yönelik uyarılar artıyor

Hudeyde’nin güneyindeki Al-Khawkhah bölgesinde,  su ihtiyacını kuyudan gidermeye çalışan Yemenli bir aile. (AFP)
Hudeyde’nin güneyindeki Al-Khawkhah bölgesinde, su ihtiyacını kuyudan gidermeye çalışan Yemenli bir aile. (AFP)

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Yemen’de asliye mahkemelerinde görülen davaların yüzde 85’inin arazi ve su mülkiyeti anlaşmazlıklarıyla ilgili olduğunu bildirdi. Yemen’i dünyanın en ciddi su kıtlığı yaşanan ülkelerinden biri olarak sınıflandıran Dünya Bankası, da çatışmalar yüzünden yaklaşık 18 milyon kişinin güvenli içme suyuna ve sanitasyona erişim sağlayamamaktan muzdarip olduğunu vurguladı.
Dünya Bankası geçtiğimiz günlerde yayınlanan raporunda, Yemenlilerin önümüzdeki yıllarda karşılaşacakları en büyük sorunlardan birinin içme suyuna ulaşım olduğunu belirtti. Dünya Bankası ortakları ile birlikte, Yemen’in dört bir yanında temel hizmetlerden yoksun olan birçok köyde, yağmur suyu toplama sistemleri, iş fırsatları ve güvenli içme suyuna erişim sağlamak üzere yerel topluluklarla birlikte çalıştığını bildirdi. Raporda ayrıca güvenli içme suyuna erişimin, bu savunmasız topluluklardaki birçok kişi için en büyük zorluğu teşkil ettiği, içme suyuna ulaşmanın günlük bir iş olduğu ve su getirmede neredeyse her zaman kadınlar ve çocukların sorumlu olduğu kaydedildi.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), söz konusu değerlendirme ile eş zamanlı olarak hidrolojik değerlendirmelerine dikkat çekti. Söz konusu değerlendirmelerde, 1980’lerde Yemen’de su ihtiyacı miktarının yılda yaklaşık 2,1-2,4 milyar metreküp iken son zamanlarda tahmini su talebinin yılda 3,4 milyar metreküpe ulaştığı ve bu durumun artan talebin arz edilen miktarı aştığını açıkça gösterdiği vurgulandı.
UNDP, Yemen nüfusunun büyük ölçüde yeraltı suyuna bağlı olduğunu, tatlı suyun yaklaşık yüzde 70'inin yeraltı suyundan elde edildiğini ancak bu suyun çoğunun tarımsal üretim için kullanıldığını belirtti. Yeraltı suyu çıkarma seviyeleri mevcut hızda devam ederse, ‘ülkenin rezervlerinin 20 ila 30 yıl içinde tükenmesinin’ beklendiği de kaydetti. Bu durum ‘Yemen’in uzun vadede kendi kendini besleyebilme yeteneğinin önündeki bir engel’ olarak değerlendirildi.
UNDP, Yeterli suyun olmamasının, suya erişim ve su kaynaklı göç konularının kabileler ve topluluklar arasında yerel gerilimler ve anlaşmazlıklara yol açabileceği konusunda uyardı. Ayrıca mevcut gıda güvensizliğini daha şiddetli bir hale getireceği ve insani dramı derinleştireceği konusunda da uyardı.
UNDP, 2011 yılı itibari ile Yemen asliye mahkemelerinde arazi ve su uyuşmazlıklarına ilişkin davaların, tüm davaların yüzde 50 ila 85’ine ulaştığını açıkladı. Ülkede 2019 yılında su ile ilgili çatışmalar nedeniyle 25 kişi yaşamını yitirmişti..
UNDP, Yemen’de iklim değişikliğiyle mücadele için kahve ağaçlarının dikilen arazi alanlarını artırmak için İsveç Ajansı tarafından finanse edilen bir pilot hibe programını uyguladığını bildirdi. UNDP’nin raporuna göre söz konusu pilot hibe programı yeraltı suyu kullanımını azaltmak için yüksek değerli bir alternatif çözüm olarak sürdürülebilir kahve üretim zincirlerini desteklemeyi, geçim imkanlarının artırılmasını ve kadınları güçlendirmeyi hedefliyor. Program, İsveç Sürdürülebilir Kalkınma Ajansı tarafından 6 Arap ülkesinde finanse edilen bölgesel projeler kapsamında 7’nci başlangıç ​​hibesinin pilot projesini oluşturuyor.
Rapora göre proje Yemen’in kahveyi uluslararası pazara ihraç etme kabiliyetini artırmaya yardımcı olmayı amaçladığı için ilk aşamada, Yemen’in kahve üretimi ve elde edilen gelirin nasıl geliştirileceğine dair somut programlama önerileri geliştirildi.
Raporda aynı zamanda Yemen’deki kahve ağaçların sarp dağ kenarlarına dikildiği için ortalama dikim hacminin küçük olduğuna dikkat çekildi. Eski çeşitler ve zor yetiştirme koşulları sebebiyle Yemen kahvesinin ayırt edici özelliği olduğu ancak kahve üretiminde dünya liderlerine kıyasla verimin düşük olduğu belirtildi. Ayrıca Yemen kahvesinin uluslararası pazarda çok iyi bir fiyat aldığı da kaydedildi. 
Söz konusu proje kapsamında Lahic şehri, Yafa bölgesindeki 16 çiftçi kahve üretimi eğitimi, ağaç fidelerinin sağlanması, yağmur suyu hasadı gibi küçük altyapı yardımı ve kahve temizleme ve sınıflandırma ekipmanları ile desteklenecek.
Kahve uzmanları ve yerel halk tarafından sağlanacak özel ekipmanlar da belirlenecek. Zira proje, geleneksel olarak izole edilmiş kalkınma yardımlarını takip etmek yerine birden fazla sürdürülebilir kalkınma hedefini desteklemek, aynı zamanda kahve üretiminde genişletilmesi ile kadınları güçlendirmek için bütünleştirici bir şekilde tasarlandı. Pilot proje aynı zamanda, proje faaliyetleri sırasında kadınların kahve üretmesini sağlamaya odaklanarak, kadın çiftçi birliklerinin kurulması fikrini test etmeye ve değerlendirmeye de çalışacak.
Rapora göre artan yoksulluk oranları, iş fırsatlarının olmaması, eşitsizlik, adaletsizlik, siyasi katılım ve kıt doğal kaynaklar üzerindeki rekabet, Yemen’in yüzleştiği zorlukların artmasına katkıda bulundu. Raporda konuya dair şu ifadelere yer verildi:
“Yemen dünyanın en şiddetli insani krizlerinden birini yaşıyor. Aynı zamanda akut ve kalıcı gıda güvensizliğinin yanı sıra doğal kaynaklarla ilgili çatışmaların da artma tehdidi ile karşı karşıya. Aynı zamanda iklim değişikliği de savaşın etkisini şiddetlendiriyor ve halihazırda zor olan durumun daha da kötüleşmesine neden oluyor.”
Birleşmiş Milletler verilerine göre Yemen’de 31,9 milyonluk nüfusunun yüzde 61’i kırsal alanlarda yaşıyor. Güvensizliğin arttığı dönemlerde birçok çiftçi, daha yüksek bir ​yatırım gerektiren veya kahve gibi ancak birkaç yıl sonra mahsul veren ürünlerden uzaklaşıyor. Çiftçiler, birkaç yıl yerine kısa sürece mahsul veren, oldukça düşük bir yatırım gerektiren ‘daha az riskli’ olarak gördükleri ürünlere yöneliyorlar. Bu ürünler aynı zamanda düşük gelir sağlıyor.



İsrail askerinin Batı Şeria’da açtığı ateşte bir Hamas üyesi öldü

Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)
Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)
TT

İsrail askerinin Batı Şeria’da açtığı ateşte bir Hamas üyesi öldü

Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)
Beita köyündeki İsrail askerleri. (AFP-Arşiv)

İsrail askerleri dün, işgal altındaki Batı Şeria’da bir askeri karakola bomba atan saldırganlardan birini öldürürken bir diğerini de yaraladı. Öldürülen kişinin Hamas üyesini olduğu belirtildi.

İsrail ordusu yaptığı açıklamada saldırının İsrail’in Psagot yerleşim yerinin yakınındaki noktayı hedef aldığı belirtildi.  Şarku’l Avsat’In edindiği bilgilere göre açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Olay yerinde periyodik çalışmalarını yürüten askerler önce iki şüpheli tespit etti, ardından saldırıya ateşle karşılık verdi. Saldırganlardan ikisi etkisiz hale getirildi. Yaralı şahıs tedavi altına alındı.”

Filistin Sağlık Bakanlığı da yaralananlardan birinin öldüğünü doğruladı.

Gazze Şeridi’ni yöneten ancak Batı Şeria’da da güçlü bir desteğe sahip olan Hamas, ölen vatandaşın Hamas üyesi olduğunu belirtti.

Filistin Sağlık Bakanlığı Filistin Sivil İşler Genel Müdürlüğü, İsrail kurşunlarıyla ağır yaralanan genç bir adamın öldüğünü bildirdi. El-Bireh kentindeki başka bir gencin ise hafif yaralandığını aktardı.

 Filistin resmi haber ajansı WAFA, ordu güçlerinin Psagot yerleşim yerinin yakınında bir aracı pusuya düşürdüğünü, içinde bulunan iki gence ateş açtığını ve daha sonra tutukladığını bildirdi.

Filistin Kızılay Derneği de İsrail güçlerinin, yaralı iki gence yardım sağlamasını engellediğini duyurdu.

Batı Şeria’nın bazı köylerinde haftalık düzenlenen gösterilerin ardından, cuma günü erken saatlerde, İsrail ordusuyla yaşanan çatışmalar sırasında onlarca Filistinli plastik mermilerle yaralandı.

İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen baskınlar ve yerleşimcilerin Filistin köylerine yönelik saldırıları sürüyor. Buna karşılık İsraillileri hedef alan Filistin saldırıları dalgasının artmasıyla Batı Şeria’da şiddet bir yıldan fazla bir süredir hız kazanmış durumda.


Sudan’da İhvan’ın terörist grup olarak ilan edilmesi talebi

Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)
Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)
TT

Sudan’da İhvan’ın terörist grup olarak ilan edilmesi talebi

Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)
Sudan İslam Hareketi'nin Genel Sekreteri Ali Karti ( Getty)

ABD'nin Sudan eski Dışişleri Bakanı ve Sudan İslam Hareketi (İhvan) Genel Sekreteri Ali Karti'yi hedef alan yaptırımlarının ardından Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nden (ÖDBG) Şihab İbrahim, İslam Hareketi’nin radikal kanadının terörist grup olarak tanımlanması çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’a konuşan İbrahim, Karti’ye uygulanan yaptırımlarla yetinilmemesi çağrısında bulunarak, hareketin tamamını dahil etmeden demokratik sivil geçişi sabote etmeye çalışan radikal isimlere de yaptırım uygulanması gerektiğini aktardı.

ÖDBG lideri Halid Ömer Yusuf ise bu yaptırımları ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri ( HDK) arasında 6 aydır devam eden savaşa ‘üçüncü tarafın’ müdahalesinin teyidi olarak değerlendirdi. Abdullah Hamduk hükümetinde bakan olarak görev yapan Ömer, X platformundan açıklama yaparak, yaptırımların ilk kez savaşan iki tarafın dışında üçüncü tarafı içerdiğini ve bu tarafın mevcut lideri Ali Ahmed Karti tarafından temsil edilen İslami Hareket olduğunu söyledi. Ömer, son yaptırımların eski rejim unsurlarının hali hazırda ülkenin başına gelen felakete dahil olduklarının teyidi olduğunu vurguladı.


Libya Ulusal Birlik Hükümeti selden ölen 64 kişinin cesetlerine ulaştıklarını duyurdu

AA
AA
TT

Libya Ulusal Birlik Hükümeti selden ölen 64 kişinin cesetlerine ulaştıklarını duyurdu

AA
AA

Hükümete bağlı Acil Tıp ve Destek Merkezi Sözcüsü Muhammed Kablan, merkezin sosyal medya hesabı Facebook üzerinden açıklama yaptı.

Bugün 28, dün 36 olmak üzere son 48 saat içinde 64 kişinin daha cesedine ulaşıldığını aktaran Kablan, selden etkilenen bölgelerde bugün 371, dün 343 kişiye sağlık hizmeti sunulduğunu belirtti.

Libya'daki sel felaketi

Orta Akdeniz'de etkili olan ve 10 Eylül'de Libya'nın doğusunu vuran "Daniel Fırtınası" Bingazi, Beyda, Merc, Suse ve Derne kentlerinde sel felaketine neden olmuştu.

Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, sel felaketi nedeniyle 11 Eylül'de ülke genelinde 3 günlük yas ilan etmiş, Libya Başkanlık Konseyi de kardeş ülkelere ve uluslararası kurumlara selden zarar gören bölgeler için yardım çağrısında bulunmuştu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de Libya'da sel nedeniyle 4 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini ve 8 bin 500'den fazla kişinin halen kayıp olduğunu açıklamıştı.


Lübnan İlerici Sosyalist Parti, Suveyda hareketinin çarpıtılmasına karşı uyardı

Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)
Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)
TT

Lübnan İlerici Sosyalist Parti, Suveyda hareketinin çarpıtılmasına karşı uyardı

Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)
Suveyda’daki protestocular 15 Eylül’de Şeyh Hikmet el-Hicri’nin (solda) ve tarihi Dürzi lideri Sultan Paşa el-Atraş’ın resmini havaya kaldırırken (EPA)

Lübnan İlerici Sosyalist Partisi, mezhepsel kışkırtmalara karşı çıkarak Suriye’deki Suveyda hareketinin çarpıtılmasına karşı uyarıda bulunurken, Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri’nin tutumuna övgüde bulundu.

Suveyda halkının Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e karşı siyasi değişim talep eden hareketleri altıncı haftasına girerken, Sosyalist Partisi yaptığı açıklamada, ‘Suriye halkının devrimini ve onların özgürlük, adalet ve onurlu yaşama yönelik meşru ve ortak taleplerini desteklemeye yönelik ilkeli siyasi tutumunun’ altını çizdi. Bu bağlamda ‘Suriye’nin geri kalan bölgelerinde olduğu gibi Suveyda’da da devam eden hareketin görüntüsünü bozmayı amaçlayan mezhepsel kışkırtmalara ve provokasyonlara yönelik fitneci her türlü söylemi kınadığını’ kaydetti.

Bununla birlikte parti, ‘Dürzilerin ruhani lideri Hikmet el-Hicri’nin hoşgörüsünü, Suriye halkının ve Suriye’nin birliğini korumaya yönelik tutumunu ve bölücü projeleri ve mezhepsel fitne girişimleri olanların bu hareketi kullanma olasılığının tehlikelerine karşı teyakkuzda olmasını’ bir kez daha tebrik etti.

Hicri, Suveyda halkının Esed’e karşı hareketine destek veren duruşuyla onlar için ulusal bir lidere dönüştü. Kendisi, ‘İran’a ve onun milislerine karşı cihat’ çağrısında bulunan ve onları ‘işgalci’ olarak tanımlayan tutumuyla öne çıkıyor.


BM Güvenlik Konseyi, Husilerin Suudi Arabistan'ın güneyine yönelik saldırısını 'şiddetle' kınadı

Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)
Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)
TT

BM Güvenlik Konseyi, Husilerin Suudi Arabistan'ın güneyine yönelik saldırısını 'şiddetle' kınadı

Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)
Husiler, İran'ın desteğiyle askeri yeteneklerini geliştirmek için ateşkesten yararlandı (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, Suudi Arabistan'ın güney sınırına düzenlenen ve "Meşru Hükümeti Destekleme Koalisyonu" bünyesinde görev yapan Bahreyn güçlerinden 4 askerin öldürülmesine yol açan son Husi saldırısını güçlü bir şekilde kınadı ve bu saldırıyı ‘tehlikeli bir tehdit’ olarak nitelendirdi.

BM Güvenlik Konseyi dün (Cuma) yaptığı açıklamada saldırıyı kınadı. Bu kınama, Husilere ve İran'a intihar uçağı motorları sağlayan Çinli bir kuruluşa yönelik ABD yaptırımlarının uygulanmasının ardından geldi. Güvenlik Konseyi, Husi saldırısını "özellikle Yemen'de barış sürecine ve bölgesel istikrara yönelik ciddi bir tehdit" olarak nitelendirdi ve Husilere "terörist saldırılara" son verme çağrısında bulundu. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre konsey ayrıca Suudi Arabistan sınırına yakın şehirlerdeki altyapıların hedef alınması konusundaki endişesini de yineledi.

Husiler, barışı sağlamaya yönelik uluslararası ve BM çabalarına uzlaşmaz bir şekilde karşılık veriyor ve güce güveniyorlar (AFP)
Husiler, barışı sağlamaya yönelik uluslararası ve BM çabalarına uzlaşmaz bir şekilde karşılık veriyor ve güce güveniyorlar (AFP)

Arap Dünyası Haber Ajansı’nın (WAP) aktardığına göre Güvenlik Konseyi'ne üye devletler, ilgili tüm taraflara uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk hükümleri uyarınca yükümlülüklerini yerine getirmeye çağrıda bulundu. Konsey üyeleri, kalıcı ateşkes yönünde kararlı adımlar atılması gereğini ve Yemen'de acılara son verecek siyasi çözüme ulaşma çabalarına desteklerini vurguladı. Ayrıca BM'nin Yemen elçisinin buradaki çatışmaya çözüm bulma çabalarına da destek verdiklerini de ifade ettiler.

Yemen'deki “Meşru Hükümeti Destekleme Koalisyonu” Müşterek Kuvvetler Komutanlığı, geçtiğimiz pazartesi günü, Suudi Arabistan'ın güney sınırında konuşlu Bahreyn kuvvettlerine bağlı 4 askerin Husilerin insansız hava aracıyla düzenlediği saldırıda öldürüldüğünü açıklamış ve buna uygun bir cevap verme hakkını saklı tuttuğunu vurgulamıştı.

Güvenlik Konseyi'nin açıklaması, Suudi Arabistan ve Umman Sultanlığı'nın Husileri Yemen ateşkesini yenilemeye ikna etme çabalarına öncülük ettiği bir dönemde geldi. Söz konusu iki ülke çabalarını, ateşkesi insani dosyaları da kapsayacak şekilde genişleterek, dokuz yıldır devam eden çatışmayı sona erdirecek bir yol haritasının belirlenmesi yönünde ortaya koyuyor.

ABD Hazine Bakanlığı önceki gün (Perşembe), yaptığı açıklamada, Husilere intihar drone'ları yapımında kullanılan motorları sağlayan Çinli bir şirket de dahil olmak üzere, İran'a intihar drone motorları yapımında kullanılan motorları tedarik eden kuruluşlara yönelik yeni yaptırımlar getirildiğini duyurdu. Bakanlık, Çinli şirketin yüz bin dolardan fazla değere sahip Husi motorlarını sattığını açıkladı.

Yemen Genelkurmay Başkanı, ABD Büyükelçisi ile görüştü (Şaba)
Yemen Genelkurmay Başkanı, ABD Büyükelçisi ile görüştü (Şaba)

Yemen siyasi ve askeri çevreleri, Husilerin savaşı sonlandıracak bir barışa ulaşma konusunda ciddi olmadıklarını ve İran menşeli çok sayıda silah elde ettikleri ateşkes döneminden sonra yeni bir saldırıya hazırlandıklarını düşünüyor.

Yemen Genelkurmay Başkanı Sağir bin Aziz, perşembe günü Riyad'da ABD Büyükelçisi Stephen Fagin ile yaptığı görüşmede şunları söyledi: “İran, Husi milislerine Devrim Muhafızlarına bağlı Askeri Sanayi tarafından üretilen gelişmiş silahlar, balistik füzeler, insansız hava araçları ve deniz mayınları sağlamaya devam ediyor.”

Yemen Genelkurmay Başkanı, hükümet ajansı Saba’nın haberine göre Husi milisleri ve terör gruplarının Yemen ve bölgenin güvenliğine, uluslararası seyrüsefer güvenliğine ve terörle mücadele çabalarına yönelik oluşturduğu tehditlere değindi. Bin Aziz, "Yemenlilerin Husi milisleriyle barış deneyimleri çeşitli aşamalarda acıdır, zira doktrini şiddet ve ırk ayrımcılığıdır, barış ve bir arada yaşamaya inanmaz, yaklaşımı tüzük ve antlaşmalara karşı isyandır." dedi.

Yemen Genelkurmay Başkanı, Husileri, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum tarafından desteklenen ateşkes ortamında şehirlere, kamu çıkarlarına, ordu ve direniş mevzilerine karşı düşmanca operasyonları sürdürmekle suçladı.


Mogadişu’da bir kafede meydana gelen patlamada 7 kişi öldü

Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)
Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)
TT

Mogadişu’da bir kafede meydana gelen patlamada 7 kişi öldü

Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)
Bir adam, 30 Ekim 2022’de Somali’nin başkenti Mogadişu’da meydana gelen patlamanın oluşturduğu enkazın yanından geçiyor. (Reuters)

Şarku’l Avsat’ın Reuters haber ajansından aktardığına göre bir intihar bombacısı dün (Cuma), Somali’nin başkenti Mogadişu’daki bir kafede bomba patlattı. Patlama sonucu en az 7 kişi hayatını kaybetti.

Bir görgü tanığı, patlamanın öğleden sonra parlamentoya ve cumhurbaşkanlığına giden yoldaki bir kontrol noktasının yakınında meydana geldiğini belirterek, kafenin askerlerin uğrak yeri olduğunu da sözlerine ekledi.

Başka bir görgü tanığı olan Ahmed Ali ise Reuters’e verdiği demeçte, “Çoğu asker olmak üzere 7 ölü ve 6 yaralıyı sayabildim. Onların hastaneye nakledilmesinde yardımcı oldum” dedi.

İsminin açıklanmasını istemeyen bölgedeki bir sağlık personeli, ölü sayısını doğruladı. Yaralı sayısının da 8 olduğunu kaydetti.

Saldırıdan kimin sorumlu olduğu henüz netlik kazanmadı. Polis ve hükümet yetkilileri yorum taleplerine ise yanıt vermedi.

El Kaide bağlantılı eş-Şebab örgütü daha önce Mogadişu ve Somali’deki benzer saldırıların sorumluluğunu üstlenmişti.

Merkezi hükümeti devirmeyi amaçlayan eş-Şebab, geçtiğimiz Haziran ayında Mogadişu’nun güneybatısındaki bir askeri üsse düzenlediği saldırıda 54 Uganda askerini öldürmüştü.


BM'nin Libya Büyükelçisi kapsamlı seçim çağrısını yineledi

Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)
Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)
TT

BM'nin Libya Büyükelçisi kapsamlı seçim çağrısını yineledi

Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)
Batıli'nin Avrupa Birliği yetkilisi ile görüşmesi (BM misyonu)

Libya Ulusal Ordusu Başkomutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun huzurunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ilk kez Rusya'da başkent Moskova’da bir araya geldi. Hafter, önceki akşam (perşembe) görüşmelerin içeriğine ilişkin gizlilik kapsamında gerçekleşen toplantının içeriğini açıklamadı. Kremlin basın sözcüsü Dmitry Peskov ise Putin’in, Hafter ile Libya ve bölgedeki durumu görüştüğünü belirtti.

Mareşal Hafter, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-bek Yevkurov ile Moskova'da görüştü (AFP)
Mareşal Hafter, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-bek Yevkurov ile Moskova'da görüştü (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı Abdullah Batili, önceki akşam (Perşembe) Belçika'nın başkenti Brüksel'de Avrupa Birliği Siyasi ve Güvenlik Komitesi ile Libya'daki siyasi süreci ve Daniel Fırtınası'nın etkilerini görüştüğünü söyledi.

Avrupa Birliği'nin Libya'daki BM misyonuna sağladığı uzun vadeli desteği bir kez daha memnuniyetle karşılayan Batıli, Avrupa Birliği ülkelerinin arama, kurtarma ve yardım çalışmalarına bireysel ve kolektif katkılarından dolayı teşekkürlerini dile getirerek, şunları vurguladı: “Kurtarma ve yeniden inşa kaynaklarının yönetilmesinde hesap verebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca sürdürülebilir barışa ulaşmak için seçimlerin yapılması ve Libya kurumlarının birleştirilmesi konusunda uluslararası topluma hitaben tek ses olunması gerektiğini yineledi.”

Batıli, Brüksel'de Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell ile yaptığı görüşmede, "Fırtına ve selden etkilenen alanlardaki yeniden inşa ihtiyaçlarının ortak bir değerlendirmesinin yapılması gerekliliğini" vurguladı.

Batıli, Libya halkının barış ve istikrar arzusu doğrultusunda siyasi, askeri ve güvenlik kurumlarını meşrulaştırmak ve yeniden birleştirmek amacıyla kapsamlı seçim çağrısını yineledi.

Enkazların arasında ve araçların içinde cesetleri çıkarma operasyonları devam ediyor (AFP)

Libya Temsilciler Meclisi Başkanlığı medya danışmanı Fethi el-Merimi, “Temsilciler Meclisi ve Devleti içeren (6+6) komite, önümüzdeki birkaç gün içinde tamamlanması beklenen cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçim yasalarının nihai taslağını Temsilciler Meclisi'ne sunmaya hazırlanıyor. Meclis seçim yasalarını onaylayacak ve yürürlüğe girmesi için Yüksek Seçim Kurulu'na gönderecek.” dedi.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmenin yürürlüğe girmesinin yirminci yıldönümünü kutlamak için İtalya'nın Palermo kentinde 168'den fazla ülkenin katılımıyla dün (Cuma) düzenlenen uluslararası konferansa, Abdülhamid Dibeybe başkanlığındaki "geçici" birlik hükümetinden bir heyet katıldı. Libya İçişleri Bakanı İmad Trabelsi, aralarında Adalet Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkilinin de bulunduğu heyetle Palermo'ya geldi. Trabelsi, İtalya İçişleri Bakanı ile özellikle yasadışı göçle mücadele alanında olmak üzere iki ülke arasındaki güvenlik ve iş birliğini desteklemenin yollarını görüştü.

Ziyaret, Avrupa Birliği'nin Libya'ya hava ambargosu uygulaması sonucu yaklaşık 10 yıl süren bir aradan sonra Dibeybe hükümetinin Trablus ve Roma şehirleri arasında ilk sivil havacılık uçuşlarının bugün (Cumartesi) haftada iki uçuşla başlayacağını duyurmasıyla aynı zamana denk geldi. 

Uçuşlara devam etme kararı, Dibeybe’nin uluslararası havalimanlarındaki uçuş yasağını kaldırmak için oluşturduğu komitenin yoğun toplantılarının ardından geldi. 

Öte yandan Libya Cumhurbaşkanlığı Muhafızları'nın orta kademe liderleri, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın himayesinde Libya büyükelçiliği aracılığıyla Tunus'ta bir eğitim programını tamamladı. ABD'nin Libya Misyonu Başkan Yardımcısı Jeremy Bernd mezunlara program tamamlama sertifikalarını takdim ederken, "kursiyerlerin deneyimlerine zengin bir katkı sağladığını" ifade ettiği bu eğitim programından elde edilen fayda düzeyine dikkat çekti. Bernd, “Bu program, Cumhurbaşkanlığı Muhafızlarının çalışma alanlarına kesinlikle olumlu yansıyacaktır.” dedi. Başkanlık Muhafızları Güvenlik İlişkileri ve İşbirliği Departmanı Direktörü, ABD büyükelçiliği yetkililerinin departmanı destekleme çabalarından dolayı takdirini dile getirdi.


HDK Komutanı’nın siyasi danışmanı Yusuf İzzet: Hamideti ile Burhan'ın görüşmesi müzakerelerin gidişatına bağlı

 Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)
TT

HDK Komutanı’nın siyasi danışmanı Yusuf İzzet: Hamideti ile Burhan'ın görüşmesi müzakerelerin gidişatına bağlı

 Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet. (arşiv)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Yusuf İzzet, Hamideti ile Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan arasındaki görüşmenin müzakerelerin gidişatına bağlı olduğunu söyledi. İzzet, müzakere edilen konuların kişilerle ilgili kişisel anlaşmazlıklar değil, Sudan'ın geleceği ve savaşın durdurulması ile ilgili konular olduğuna dikkat çekti.

HDK’nin başkentin her yerini kontrol ettiğini ve bu bölgeleri yalnızca Sudanlıların anlaşmasıyla gelen bir otoriteye teslim edileceğini belirten İzzet, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, Burhan’ın, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada kapsamlı bir çözüm vizyonu sunduğunu ve eskisinden daha net bir vizyon ortaya koyduğunu söyledi. İzzet sözlerine şöyle devam etti:

Artık geriye Burhan'ın, eğer müzakere etmeye ikna olursa ve Sudan krizini çözecek bir vizyona sahipse, nihai çözüm vizyonunu sunması kalıyor.

İzzet ayrıca Burhan’ın, savaşın durdurulmasını görüşmek üzere HDK Komutanı’yla görüşme isteğini dile getirdi.

Müzakereler kaldığı yerden başlayacak

İzzet, müzakere heyetinin aylardır Cidde'de bulunduğunu belirterek, görüşmelere yönelik HDK’nın taahhüdünü yineledi.

ZA
Cidde Anlaşması, Sudan ihtilafının taraflarının da katılımıyla mayıs ayında imzalandı. (Reuters)

İzzet açıklamalarını şöyle sürdürdü:

İki taraf arasındaki müzakereler kaldığı yerden başlayacak. Böylece uluslararası kurallara uygun olarak uzun vadeli bir ateşkese ulaşılabilir. Bu, devletin istikrara kavuşturulması ve adalet, barış ve sürdürülebilir demokrasi temelleri üzerinde yeniden şekillendirilmesi konularının yanı sıra Sudan'da devam eden savaşlara neden olan konuların gündeme getirildiği, sivil güçlerin ve paydaş temsilcilerinin katıldığı kapsamlı müzakerelerin başlatılmasına olanak sağlar.

İzzet, Cidde platformunda Suudi Arabistan – ABD arabuluculuğu tarafından sunulan yeni fikirlerin varlığına ilişkin dolaşan bilgilere ilişkin olarak da şunları söyledi:

Henüz arabulucuların ortaya koyduğu yeni bir vizyon veya müzakere gündemi görmedik. Ancak sahadaki mevcut gerçekliği dikkate alan ve objektif çözümleri tartışan her türlü çabayı memnuniyetle karşılıyoruz. Suudi Arabistan ve ABD'nin barış arayışındaki rolü takdir ve saygımızı taşıyor.

Ateşkes önerisi

Ateşkes ihtimaline ilişkin İzzet, daha önceki görüşmelerde HDK’yı ordudan ayıracak bir merkez kurulması yönünde öneri sunulduğunu belirtti. İzzet, “Savaş gücü olmayan bir ülkede sahada bir izleme mekanizması olduğunda yabancı güçlerin ülkeye girişine onay verildiği anlaşılmıyor. Teklif, ateşkese bağlılığı garanti edecek bir formüle ulaşmak için halen inceleniyor ve geliştiriliyor” ifadelerini kullandı.

Gözetlemeye katılan askeri personelin görevlerini yerine getirebilmesi için her bir tarafın onayının gerekli olduğuna işaret eden İzzet şöyle ayrıca “Bu adımın öncesinde her bir gücün kontrol alanlarının belirlenmesi ve haritaların çizilmesi var. Bunlar tüm savaşlardaki ateşkes süreçlerinde izlenen adımlardır” dedi.

GTH
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ve Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan. (AFP)

İzzet, Sudan Ordusu’nun, aksayan görüşmelerin arkasında HDK’nın olduğu yönündeki suçlamasına ilişkin bir soruya yanıt olarak şunları aktardı:

Ordu, HDK'nin çatışmalarda kaybettiği karargâhını teslim etmesini istiyor ve vatandaşların evlerini kullanıyor. Eğer bu doğruysa neden o evleri boşaltmıyor? Vatandaşları ve onların mallarını korumak her ordunun görevi değil mi?

İzzet ayrıca HDK’nin başkent Hartum'un her yerinde bulunduğunu, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın, bakanlıkların ve tüm ordu karargâhlarının ellerinde olduğunu ifade etti.


Tunus: Nahda lideri Gannuşi açlık grevine başladı

Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)
Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)
TT

Tunus: Nahda lideri Gannuşi açlık grevine başladı

Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)
Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi ( EPA)

Nahda Hareketi, cezaevinde bulunan Tunus eski Meclis Başkanı ve Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi'nin, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve haklarının iadesi için açlık grevinde olan siyasi tutuklu Anayasa Profesörü Prof. Dr. Cevher Bin Mübarek ile dayanışma için 3 günlük açlık grevine başladığını duyurdu.

Gannuşi açlık grevi kararını, “devlet güvenliğine karşı komplo” davası kapsamında tutuklanan çok sayıda siyasi aktivistin gözaltı süresinin 6 ay geçtikten sonra 4 ay daha uzatılmasının ardından aldı. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı gözlemcilere göre açlık grevinin amacı, sanıkların dinlenmesi için yetkililere baskı yapmak, dosyanın karara bağlanması için adli duruşmalar düzenlemek ve sanıklar hakkında "ciddi" suçlamalarda bulunmak.

Nahda Hareketi'nin başta Gannuşi ve Bin Mübarek olmak üzere tüm siyasi tutuklulara destek vermeye ve onlarla dayanışma içerisinde olmaya devam edeceği kaydedildi.

Şarku’l Avsat’ın aktardığı açıklamasında Nahda, yetkililere tüm siyasi tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısında bulunarak, grevcilerin sağlık ve güvenliğine gelebilecek her türlü zarardan onları sorumlu tuttu.

AZX
Nahda Hareketi destekçilerinin daha önce bazı liderlerinin tutuklanmasını protesto etmek amacıyla düzenlediği gösterilerden (EPA)

Siyasi Tutsaklar Savunma Komitesi üyesi Samir Dilo, Bin Mübarek'in 4 gün önce açlık grevine başladığını, Gannuşi’nin ise Bin Mübarek'e destek ve dayanışma kapsamında açlık grevine başladığını doğruladı. Gannuşi'nin yaşının ilerlemesi nedeniyle açlık grevinden sağlığının etkilenebileceği uyarısında bulunan Dilo, bu kararın sonuçlarından yetkilileri sorumlu tuttu.

Kendisi de cezaevinde olan İsam eş-Şebi liderliğindeki Cumhuriyetçi Parti, devlet güvenliğine karşı komplo iddiasıyla tutuklananların derhal serbest bırakılmasını talep ederek, açlık grevcileri yapanşarla dayanışmasını dile getirdi. Açlık grevi seçeneğinin ardından bu davada 7 ayı aşkın süredir tutuklu bulunanların sağlığını tehdit eden durumdan Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ve Adalet Bakanı Leyle Ceffal’i sorumlu tutarak, bu kişilerin derhal serbest bırakılmasını talep etti. Ayrıca, dosyanın "mahkumiyet yönünde herhangi bir destek veya argüman içermediği" gerekçesiyle kalıcı olarak kapatılmasını talep etti.

Bu bağlamda, Siyasi Mahkumlar Savunma Komitesi üyesi Delile Musaddık, Bin Mübarek'in "kendisine yönelik şikayetler ortadan kalkana ve kendisini bu uydurulmuş siyasi davadaki tüm tutuklular serbest bırakılana kadar bu grevi durdurmayacağını" açıkladı.

Tunuslu yetkililer, geçtiğimiz Şubat ayında bir dizi siyasi aktivist ve iş adamını “devlet güvenliğine karşı komplo kurmak” suçlamasıyla tutuklamış olması ve bunlardan ikisinin 13 Temmuz'da serbest bırakıldı.

Buna karşılık Tunus yargısı, siyasetçi ve iş insani Hayyam et Turki, Nahda Hareketi eski lideri Abdulhamid el-Celasi, Rıza Bilhac, Demokratik Akım Partisi Genel Sekreteri Gazi eş-Şevaşi, Kurtuluş Cephesi lideri Bin Mübarek ve Şabi’nin serbest bırakılmasını reddediyor.

Diğer yandan Ulusal Kurtuluş Cephesi Başkanı Ahmed Necib eş-Şabi, siyasi tutuklu siyasetçilerin açlık grevi, kendisinin "yargı ertelemesi" olarak tanımladığı durumu protesto etmek amacıyla önümüzdeki hafta artacağını söyledi.


28 Eylül: Arap dünyasını üç kez sarsan tarih

1 Ekim 1970'te Cemal Abdunnasır'ın cenaze töreni sırasında kalabalıklar. (Getty Images)
1 Ekim 1970'te Cemal Abdunnasır'ın cenaze töreni sırasında kalabalıklar. (Getty Images)
TT

28 Eylül: Arap dünyasını üç kez sarsan tarih

1 Ekim 1970'te Cemal Abdunnasır'ın cenaze töreni sırasında kalabalıklar. (Getty Images)
1 Ekim 1970'te Cemal Abdunnasır'ın cenaze töreni sırasında kalabalıklar. (Getty Images)

Sami Moubayed

Suriye eski Başbakanı Faris el-Huri (1877-1962) anılarında, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Mebusan Meclisi'nde milletvekili olarak görev yaparken Mısır'ı geri almak için askeri bir saldırıya hazırlanan Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile görüşmesini anlatıyor. El-Huri toplantının tarihini belirtmiyor ancak bunun Ocak 1915'te Mısır’a yönelik askerî harekât başlamadan önce olduğu varsayılıyor.

Enver Paşa Mısır’ı çok kolay bir şekilde alacağını anlatınca el-Huri, güçlü İngiliz Ordusu'na karşı savaşmadan önce Sina çöllerini aşması gereken paşanın kendine olan güveni karşısında şaşkına dönüyor. El-Huri daha fazlasını sorunca Enver Paşa'nın, Mısır'ın fethinin hicri 1334 (miladi 1916) yılında olacağını ilim sahibi bir kişiden duymuş olduğunu öğreniyor. Bunun delili ise ebced hesabına göre “Mısır'ı fethedeceksin” ifadesinin harflerinin toplamının 1334 olması.

Enver Paşa maalesef Mısır'da kendisinin ve ordusunun başına gelenler karşısında şok olmuştu. O, Mısır'ı geri alamamakla kalmadı, Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu'nu da kaybetti. Tarih boyunca pek çok lider, önemli kararlarını verirken ebced hesabına güvendi. Belki de bu tarz malumatları umursamayan en ünlü kişi, Roma döneminde kötü şans ve felaketle ilişkilendirilen 15 Mart tarihi konusunda uyarılan Roma'nın en ünlü imparatoru Julius Sezar'dı. Sezar, 15 Mart günü en yakınındakiler tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

28 Eylül 1961 tarihinde Mısır-Suriye birliği bozuldu ve Birleşik Arap Cumhuriyeti dağıldı. Cemal Abdunnasır 28 Eylül 1970’te öldü. Ayrıca 2000 yılında Ariel Şaron'a karşı İkinci İntifada’nın patlak verdiği günde 28 Eylül’dü. Bu da 28 Eylül’ü modern Arap tarihinin en sembolik tarihlerinden biri yapıyor.

Eğer Mısır'ın eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır, Sezar gibi 28 Eylül’ün lanetli bir gün olduğu konusunda uyarılsaydı muhtemelen o gün evinden ayrılmazdı. 28 Eylül, 1961'de Suriye-Mısır birliğinin dağılmasına ve ardından 1970 yılında kendi zamansız ölümüne tanık olan karanlık bir gündü. Yine aynı gün, 2000 yılında İkinci İntifada patlak verdi. Böylece 28 Eylül, modern Arap tarihinde bir dönüm noktası haline geldi.

28 Eylül 1961

Eylül 1961, Şubat 1958'de kurulan kısa ömürlü Suriye-Mısır birliğinin en kötü dönemlerinden biriydi. İnsanlar kapalı kapılar ardında Suriye'yi yöneten Mısırlı subayların yanlışlarını konuşuyordu. Abdunnasır, Suriye'deki özel sektörü yeni kamulaştırmıştı. Bu, Şam ve Halep'teki önde gelen iş adamlarını öfkelendiren bir hareketti. Eylül ayında Abdunnasır'ın iki adamı, Suriyeli Abdulhamid es-Serrac ile Mısırlı Abdulhakim Amir arasında son hesaplaşma yaşandı. Eski bir içişleri bakanı ve güvenlik şefi olan es-Serrac, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görev yaptı. Amir ise Abdunnasır'ın Suriye'deki adamı ve Mısır ordusunun komutanıydı. Abdunnasır ikisini de Kahire'ye çağırdı ve uzun görüşmelerin ardından es-Serrac 22 Eylül 1961 tarihinde görevinden istifa etti. Kamu hayatından çekildi ve dolaylı olarak Amir'in kendisini mağlup ettiğini kabul etti. 28 Eylül'ün erken saatlerinde, Abdulkerim en-Nahlavi liderliğindeki bir grup subay harekete geçti ve askeri bir darbe gerçekleştirdi.

Cemal Abdunnasır, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin dağılmasına karşı isyan etti ve çok sevdiği birliği yeniden tesis etmeye çalıştı, ancak başarılı olamadı.

Darbeci liderler Amir ile görüştüler ve kendisi de onların isteklerini kabul etme isteğini dile getirince 9 No'lu Askeri Tebliğ'i yayınladılar. Tebliğde, “Silahlı Kuvvetler Başkomutanı’nın bilgeliğine olan güvenimiz sayesinde işler normal seyrine döndü” ifadeleri yer aldı. Tebliğin yayınlanmasının ardından askeri kademelerde büyük bir huzursuzluk yaşandı. Halkın bir kısmıysa Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni desteklemek için gösteriler düzenledi. Darbe liderleri, Amir’in zaman kazanmak için kaçamak davrandığını ve taleplerine yanıt verme niyetinde olmadığını anladıktan sonra hareketlerine devam etmeye karar verdiler. Olaylar hızlandı ve aynı günün akşamı saat beş buçukta Abdulhakim Amir, bazı Suriyeli bakanlarla birlikte Şam'dan ayrıldı.

Cemal Abdunnasır, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin dağılmasına karşı isyan etti ve çok sevdiği birliği yeniden tesis etmeye çalıştı, ancak başarılı olamadı. Lazkiye'ye paraşütçüler gönderip darbecileri tutuklattı. En-Nahlevi ve grubuna karşı şiddetli bir saldırı başlattı ve onları Siyonizm ve emperyalizmin ajanları olarak nitelendirdi. Ancak tüm bunlar sonuçsuz kaldı ve Suriye ile Mısır birliği yeniden tesis edilemedi.

Abdunnasır gerçekten öldürüldü mü? Zirvenin bitiminden sonra Kuveyt Emiri'ne veda ederken son anlarını yaşadığının farkında mıydı? Suriye ile Mısır birliğinin bittiği gün olan 28 Eylül'ün hayatının da son günü olacağını biliyor muydu?

Cemal Abdunnasır'ın eşi Tahia Kazım anılarında, o gün eşinin başına gelenleri şöyle anlatıyor: “Radyoda konuşmasını duydum ve ne kadar sıkıntılı olduğunu farkettim. Onun üzüntüsünü hissettim ama gerçek şu ki Suriye'den ayrılığa üzülmedim. Benim için yalnızlık rahat edebileceğim bir şey değildi. Zira onun işi önce azami düzeye çıktı ve 1959 yılı sonunda şeker hastalığına yakalandı. Ben de kendi kendime onun çok çalışmaktan hastalandığını söylerdim.”

28 Eylül 1970

Her ne kadar ona çok acı vermiş olsa da Suriye'deki 1961 darbesinin Abdunnasır'ın kötüleşen sağlığıyla bir ilgisi olup olmadığını kimse kesin olarak bilmiyor. Kesin olan tek şey, Suriye ile Mısır birliğinin bu şekilde bozulmasının onun ruhunda derin bir yara açtığıdır. Abdunnasır’ın hayatındaki ilk yenilgi, 23 Temmuz 1952 Devrimi'nden Süveyş Kanalı'nın millileştirilmesine, 1956'daki üçlü saldırıya tepkiden 1958'de Suriye ile birliğe kadar uzanan bir dizi ses getiren zaferin ardından geldi. 1961'den sonra Abdunnasır için acılar birikti ve Haziran'daki başarısızlık onu mahvetti. Birkaç ay sonra, 1967'de Arapların yenilgisinden doğrudan sorumlu olan, ömür boyu dostu ve yoldaşı Abdulhakim Amir'in ölümü ya da cinayeti yaşandı.

Abdunnasır çok sigara içiyordu ve o dönemde Mısır'da düzenlenen Arap Zirvesi'nde doktorlar onun büyük strese maruz kaldığını bildirmişti. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile Ürdün Ordusu arasındaki kanlı ‘Kara Eylül’ çatışmalarının durdurulması için büyük çaba harcadı. Elli iki yaşındayken ateroskleroz ve şeker hastalığının komplikasyonlarından öldüğünü söylediler. Bu durum, masaj seansları sırasında vücuduna verilen zehirden kaynaklanan doğal olmayan bir ölüm veya yavaş bir suikastla ilgili birçok hikâyeyi ateşledi.

Abdunnasır gerçekten öldürüldü mü? Zirvenin bitiminden sonra Kuveyt Emiri'ne veda ederken son anlarını yaşadığının farkında mıydı? Suriye ile Mısır birliğinin bittiği gün olan 28 Eylül'ün hayatının da son günü olacağını biliyor muydu?

28 Eylül 2000

Mısırlılar Abdunnasır'a veda etmek için sokaklara döküldüler. Onun ölüm tarihi, sevenlerinin yıllarca andığı üzücü bir olay olarak kaldı. Cemal Abdunnasır'ın ölümünden tam 30 yıl sonra, 28 Eylül 2000'de İsrailli muhalefet lideri Ariel Şaron Mescid-i Aksa'ya girdi. Provokasyonun hem caminin içinde hem de kapılarında gösterileri tetiklediği biliniyor. Bu provokatif ziyaret, caminin içinde ve çevresinde öfkeli gösteri dalgalarına yol açtı. İsrail, göstericilere ateş ederek yedi kişiyi öldürdü ve 250 Filistinli genci yaraladı. Bu olay El Aksa İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifada'yı ateşledi.

Dönemin İsrail İçişleri Bakanı Şlomo Ben Ami, Filistin Önleyici Güvenlik Servisi Başkanı Cibril er-Rucub'a danıştıktan sonra Şaron'a camiyi ziyaret etme yetkisi verildiğini söyledi. Er-Rucub bunu şiddetle yalanladı. 28 Eylül 2000 olayları, 1961 ve 1970 yıllarında olduğu gibi hızlanarak 30 Eylül'de Gazze'de babasının vücudunun arkasına saklanan Muhammed Durra adlı çocuğun öldürülmesine yol açtı. Bir Fransız kanalının kamerasıyla çekilen bu sahne o dönemde küresel bir öfke dalgasına yol açtı ve 12 yaşındaki Muhammed Durra İkinci İntifada’nın sembolü haline geldi.

* Şarku’l Avsat okurları için Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.