Sudan’nın Mavi Nil bölgesindeki anlaşması çöktü

Bölgenin bileşenleri arasında anlaşma varılmasından bir aydan kısa bir süre sonra çatışmalar yeniden başladı.

Kassala’da Hausa kabilelerinin 18 Temmuz’daki protestoları sırasında arabalar ateşe verildi. (AFP)
Kassala’da Hausa kabilelerinin 18 Temmuz’daki protestoları sırasında arabalar ateşe verildi. (AFP)
TT

Sudan’nın Mavi Nil bölgesindeki anlaşması çöktü

Kassala’da Hausa kabilelerinin 18 Temmuz’daki protestoları sırasında arabalar ateşe verildi. (AFP)
Kassala’da Hausa kabilelerinin 18 Temmuz’daki protestoları sırasında arabalar ateşe verildi. (AFP)

Sudan’ın Mavi Nil bölgesinde iç çatışmaların yeniden başlaması ile perşembe ve cuma günü ölü sayısı 17’ye yükseldi. Yapılan açıklamalar çok sayıda yaralı olduğu yönünde.
Devlet Güvenlik Komitesi Perşembe günü yedi kişinin öldüğünü, 20’den fazla da yaralı olduğunu duyurmuştu. Dün sabah Um Darfe bölgesinde yaşanan şiddette de 10 kişi yaşamını yitirdi. Sivil aktivistler perşembe günü askeri üniformalı güçlerin ‘taraf tutarak’ olaya müdahalede bulunduğunu aktardılar.
Temmuz ayında ülkenin güneydoğusundaki Mavi Nil’de, Damazin, er-Roseires ve Vad el-Mahi bölgelerinde bölgedeki nüfus arasında arazi mülkiyeti ve yerli yönetimleri atama hakkı konusunda anlaşmazlık yaşandı. Çıkan olaylarda 100’den fazla kişi yaşamını yitirirken binlerce kişi yaralandı. Evlerin büyük çoğunluğu da yakıldı.
Savaşan taraflar ağustos ayının başlarında Hızlı Destek Kuvvetleri gözetiminde düşmanlığı durdurma anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma, nefret söyleminin önlenmesini ve bölgede güvenlik ve barışın yeniden sağlanmasını içeriyordu.
Anlaşma aynı zamanda, bölgede yaşayan gruplar arasında ayrım gözetmeksizin, vatandaşların hayatlarını ve mallarını koruyacak bir barış konferansının düzenlenmesini, anlaşma boyunca devlet kurumlarının barış süreçlerini ve barış içinde bir arada yaşamayı destekleme sözü vermesini hedefliyordu. Ancak ‘hassas’ anlaşma hızla çöktü ve çatışmalar perşembe günü yeniden başladı.
Sivil aktivist Muhammed Ömer, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Mavi Nil bölgesinde Damazin şehri yakınlarındaki Um Darfe bölgesinde, kimliği belirsiz güçlerin bölgeye düzenlediği saldırı sonucunda 10’dan fazla kişinin öldüğünü, çok sayıda kişinin de yaralandığını aktardı. Saldırıdan etkilenenler arasında yerinden edilenlerin de olduğunu belirten Ömer, perşembe ve cuma günü toplam ölü sayısının 17’ye yükseldiğini belirtti.
Mavi Nil Eyaleti Güvenlik Komitesi perşembe günü yaptığı açıklamada, Hausa ve Ankasna kabileleri arasındaki iç çatışmaların Kuneys Şark bölgesinde ve Taybe İslam bölgelerinde net bir sebep olmadan yeniden çıktığını ve 7 kişinin öldüğünü, 23 kişinin de yaralandığını bildirdi. Bu olaylar, hükümetin temmuz ayında patlak veren iç çatışma sırasında yerinden edilen yüzlerce aileyi kaçtıkları evlerine geri yerleştirmeye yönelik operasyonları ile aynı zamana denk geldi.
Güvenlik Komitesi’nin açıklamasına göre Damazin ve er-Roseires şehirlerinde 20.00-05.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bunun yanı sıra toplanmaların yasaklanması ve iki grup arasında yeniden başlayan çatışmanın nedenlerini araştırmak üzere güvenlik kurumları ve askeri kurumları ile Cumhuriyet Savcılığı’ndan yetkililerin yer aldığı bir soruşturma komitesi oluşturulmasına karar verildi.
İsmini vermek istemeyen bir kaynak, düzenli güçlerin iki gruptan biri lehine çatışmaya müdahalede bulunmakla suçlayarak, çatışma bölgesinin doğusundan batısına geçen silahlı bir güç olduğunu ve güçlerin Darfe bölgesinin yakınında bulunduğu sırada silah sesleri duyulduğunu aktardı. Kaynak, yeniden çıkan çatışmalarda silahlı bir isyancı hareketinin rolünün olduğuna dikkat çekti. Bu güçlerin, Hartum ile bir barış anlaşması imzalamamış olan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey örgütünün (SPLM-N) Güney Kurdufan lideri Abdulaziz el-Hılu’ya bağlı olmalarının muhtemel olduğunu belirtti.
Bölgeden aktarılan haberlere göre çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan yerinden edilmiş ve savaştan kaçmış çok sayıda kişi, temmuz ayında meydana gelen çatışmalardan kaçmak üzere terk ettikleri köylerine ve evlerine geri döndükten sonra şimdi yeniden bazı devlet kurumlarındaki sığınma noktalarına gönderildiler.
Bölgedeki kaynakların Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalara göre yetkililer, durumu kontrol altına almak ve sivil grupların harekete geçip akın etmeye başlamasıyla çatışmaların yayılmasını önlemek için polis, ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nden birçok unsuru bölgeye gönderdi.



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.