Mısır kamuoyu tartışıyor: Kadınlar ev işlerini yapmak zorunda mı?

Nevin el-Gabbac (Sosyal Dayanışma Bakanlığı resmi hesabı)
Nevin el-Gabbac (Sosyal Dayanışma Bakanlığı resmi hesabı)
TT

Mısır kamuoyu tartışıyor: Kadınlar ev işlerini yapmak zorunda mı?

Nevin el-Gabbac (Sosyal Dayanışma Bakanlığı resmi hesabı)
Nevin el-Gabbac (Sosyal Dayanışma Bakanlığı resmi hesabı)

Mısır kamuoyunda kadının kocasına yemek pişirmekle yükümlü olmadığı açıklamalarının ardından kadının kocasına karşı görevleri konusunda hararetli bir tartışma yaşanıyor. Tartışmalar toplumu bu görüşü savunanlar ve karşı çıkanlar arasında iki gruba ayırdı. Tartışmaya son olarak katılan Mısır Sosyal Dayanışma Bakanı Dr. Nevin el-Gabbaj konuyu “medya gürültüsü” olarak tanımladı.
Tartışma, aile ilişkileri danışmanı Dr. Heba Kutb'un MBC Mısır TV’de yayınlanan Al-Hekaya programında yaptığı “Bir kadını, kocasına yemek pişirmeye mecbur eden hiçbir hukuki dayanak yoktur” açıklamasının ardından başladı. Akabinde kadının ev işleri ve çocuklara hizmetteki rolünü destekleyenlerle, kadının bunları yapmak zorunda olmadığını söyleyenler arasında tartışma başladı.
Tartışmanın, Ulusal İnsan Hakları Konseyi üyesi Avukat Nihad Ebu el-Kumsan'ın İslam şeriatının anneye bebeğini emzirmeye mecbur etmediğini ve eğer emzirirse bunun karşılığında ücret almaya hakkı olduğunu söylemesiyle tırmandı.
Öte yandan El-Ezher Üniversitesi'nde Karşılaştırmalı Hukuk Profesörü Dr. Suad Salih, geçtiğimiz Perşembe günü Şems kanalında yayınlanan bir televizyon programında kadının ev işleri yapmaması gerektiğini, bunun yerine kendini çocuk yetiştirmeye ve kocasına adaması gerektiğini söyledi.
Tartışma hakkında yorum yapan Sosyal Dayanışma Bakanı, Cuma akşamı ‘Gün Sonu’ programına telefonla bağlanarak şunları söyledi: “Bu tür açıklamalar toplumsal gerginliğe ve tartışmalara neden oluyor. Kafa karışıklığı yaratmaktansa ailelerin güvenliğini güçlendirmeye yönelmek daha iyi.” Evlilik ilişkisinin bir kavga veya rekabet olmadığını da sözlerine ekledi.
Bakanlığın, hazırlanan plan çerçevesinde, evlenecek kişilere zorunlu şekilde verilmek üzere evliliğe hazırlamak için sevgi kurslarına almak için hazırlık sürecinde olduğunu duyurdu. “Üniversite eğitiminin bir parçası olarak evlenmek üzere olan gençleri eğitmek için planladığımız yeni programı hayata geçirmek için çalışıyoruz” diye ekledi.


Nihad Ebu El Kasım (Resmi Facebook hesabı)

Sosyal Dayanışma Bakanlığı, Aralık 2019'da Mawadda girişimini başlattı. Girişimin resmi platformuna göre kursiyer sayısı 360 bin genç erkek ve kız çocuğuna ulaşırken, 4 milyondan fazla vatandaşa ulaşmayı hedefliyor.
Twitter üzerinden bir tweet'e yorum yapan spor gazetecisi Ahmed Schubert de dahil olmak üzere birçok ünlü, kadının görevleri konusundaki tartışmaya dahil oldu. Schubert “Anne evin direğidir” diye yazarken, Mısırlı sunucu Yasmine İzz, ülkedeki yüksek boşanma oranlarından bahsederek  Halkın Sözleri programında “Annenin rolü çocuklarına ve kocasına bakmaktır” diye konuştu.
Mısır Kamu Seferberliği ve İstatistik Ofisi Merkez Ajansı tarafından geçen hafta açıklanan verilere göre, 2021 yılında boşanma oranları bir önceki yıla göre yüzde 14,7 arttı.
Mısır Baş Müftüsü Dr. Şevki Allam, Mısır İslam hukuku kurumu Dar’ul İfta’nın resmi Facebook hesabındaki bir paylaşımında şunları söyledi: “Bir kadından çocuklarına hizmet etmesi karşılığında kocasından para almasını talep eden kimse Mısır gerçeğini iyi okumamıştır.” El-Ezher'deki İslami Araştırmalar Akademisi üyesi Dr. Abbas Şuman, Facebook hesabından, Şeriat'ın emzirme konusundaki hükmünü şöyle açıkladı: “Kadın evliyken, emzirme için bir ücret talep edemez. Sadece boşanmış kadın ücrete hak kazanır.”
"Kimin emzirmekle yükümlü olduğu konusunda fakihler ihtilafa düşmüşler ve en doğru görüşün, babanın çocuğunu emzirmesi gerektiği, annenin emzirmekle yükümlü olmadığı ve kocanın onu zorlaması gerektiği görüşündedirler."
Mısır Daru’l İfta’nın (Fetva Kurumu) web sitesinde yayınlanan ve 2013 yılına ait olan fetvada, annenin bebeğini emzirmesi konusunda Şeriat'ın görüşünü şöyle açıkladı. “Çocuğun emzirilmesinin kimin tarafından yapılması gerektiği hususunda alimler ihtilaf ettiler ve çocuğunu emzirme sorumluğunun (emzirme ücreti) babaya ait olduğunu ve annenin böyle bir mecburiyetinin bulunmadığını, erkeğin ise karısını bu hususta zorlayamayacağı görüşünü tercih ettiler.”
Şarku'l Avsat'a konuşan El-Ezher'deki Kıdemli Alimler Konseyi üyesi Dr. Mahmud Mhenni, evliliğin kaynağının sevgi ve merhamet olduğunu söylediği konuşmada "Cenâb-ı Hak, Kuran'da annenin bebeğini emzirmesini, kocanın ise eşine ve çocuklarına imkanları ölçüsünde harcama yapmasını farz kılmıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed, temizlikten çocuk bakımına ve hatta yemek hazırlamaya kadar bütün ev işlerinde hanımlarına yardım ederdi. İslam merhamettir, eşlerimize iyilik yapmayı emreder. Çünkü onlar çocuklarımızın anneleridir” dedi.
Öte yandan Kahire Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp ve Toksikoloji Profesörü Prof. Dr. Şirin Galib, Kahire Doktorlar Sendikası'nın açıklamalarının ardından, kadınlar ve evdeki rolleriyle ilgili tartışmalara dahil oldu.
Prof. Dr. Şirin Galib, El-Ezher Üniversitesi Tıp Fakültesi kız öğrencilerinin mezuniyet töreninde, mezunlara “İşten (kariyerden) ziyade aileye ve çocuklara öncelik verin” çağrısında bulundu.
Bu konuşma sonunda Galib, Ulusal Kadın Konseyi Başkanı Dr. Maya Mursi'nin başını çektiği eleştiri yağmuruna maruz kaldı.
Mısırlı Kadın Sorunları Vakfı'ndaki Adalete Erişim programının direktörü avukat Cevahir el-Tahra, ifadelerin genellikle bağlamı dışında anlaşıldığını ve bu yüzden tartışma yarattıklarını söylüyor. Şarku'l Avsat ile yaptığı röportajda El-Tahra şunları söyledi: “Emzirme ücreti hakkında söylenenler karalama değil, gerçeklerdir. Ancak her zamanki gibi sosyal paylaşım sitelerindeki tartışmalar hadisi bağlamından koparıyor.”



Beynin yaşlanmasında kritik rol oynayan bir protein bulundu

FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)
FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)
TT

Beynin yaşlanmasında kritik rol oynayan bir protein bulundu

FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)
FTL1 proteini, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları etkilyor (Pixabay)

Bilim insanları beynin yaşlanmasında kritik rol oynayan bir protein tespit etti. Bulgular, bilişsel gerilemenin yalnızca durdurulabileceğini değil, tersine çevrilebileceğini de gösteriyor.

Yaşlanma süreci özellikle beynin öğrenme ve hafızadan sorumlu bölgesi hipokampusta ciddi etkilere yol açıyor. Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklardaki bilişsel gerilemeler de bu bölgeyle bağlantılı. 

Kaliforniya Üniversitesi San Francisco kampüsünden araştırmacılar, demirle ilişkili bir proteinin bu gerilemede önemli bir payı olduğunu saptadı.

Bulguları hakemli dergi Nature Aging'de yayımlanan çalışmada yaşlı farelerin hipokampusunda FTL1 adlı bu proteinin daha fazla olduğu tespit edildi. Bu artışa paralel şekilde farelerin beyin hücreleri arasında daha az bağlantı vardı ve bilişsel becerileri de gerilemişti.

Araştırmacılar, genç farelerde FTL1 seviyelerini yapay olarak artırdığında, bu hayvanların beyinleri ve davranışları yaşlı farelerinkine benzemeye başladı.

FTL1'in artması beyindeki sinapsların bağlantı kurmasını zorlaştırırken, farelerin hafızası geriledi.

Hayvanların motor becerileri ve kaygı düzeylerinin etkilenmemesi, sözkonusu etkilerin hafıza ve sinaptik işlevlerle sınırlı kaldığına işaret ediyor.

Araştırmacılar yaşlı farelerin hipokampusundaki FTL1 miktarını azaltınca sinir hücreleri arasında daha fazla bağlantı kuruldu. Ayrıca fareler hafıza testlerinde de daha iyi performans gösterdi. Bilim insanları farelerin beyninin adeta gençleştiğini söylüyor.

FTL1 proteini, demir depolama ve metabolizmasında rol oynuyor. Yaşlandıkça bu metabolizmanın değişmesiyle FTL1 seviyeleri artıyor.

Yaşlanma karşıtı çalışmalar yürüten Andrew Steele, yer almadığı çalışma hakkında "Yaşlanmayı yönlendiren bir şey bulmak her zaman ilgi çekici bir şey ve beynimizi genç tutmak, yaşlandıkça sağlıklı ve aktif kalmanın en önemli unsurlarından biri" diyerek ekliyor: 

FTL1 bunda rol oynayan bir faktör gibi görünüyor.

Çalışmanın fareler üzerinde yürütülmesi gibi bazı sınırlılıkları var ve bulguların insanlar için de geçerli olup olmadığını anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.

Ancak yeni çalışma,  FTL1 proteinini hedef alarak Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklarla ilişkili bilişsel gerilemeyi tersine çevirme potansiyeli taşıyor. 

Independent Türkçe, BBC Science Focus, Science Daily, Nature Aging


İnsanların iki ayak üstünde yürümesini sağlayan iki evrimsel gelişme keşfedildi

İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)
İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)
TT

İnsanların iki ayak üstünde yürümesini sağlayan iki evrimsel gelişme keşfedildi

İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)
İki ayak üzerinde yürümek, insanları (en sağda) diğer primatlardan ayıran temel özelliklerden biri (Wikimedia Commons)

İnsanların evrimsel yolculuğunda, iki ayak üstünde yürümesini sağlayan iki önemli olay yaşandığı tespit edildi. 

İki ayak üstünde yürümek; alet ve silah kullanmaktan yiyecek toplamaya, sanat üretiminden bebek taşımaya kadar pek çok becerinin önünü açtı. Dik durmak, etrafı daha iyi gözlemlemeyi mümkün kılarken insanların gezegene yayılmasını da kolaylaştırdı.

Bu özellik aynı zamanda diğer primatlarda da görülmüyor. Genetik açıdan insanların en yakın akrabası olan şempanzeler zaman zaman iki ayak üzerinde yürüse de genellikle dört ayakları üzerinde hareket ediyor.

Bilim insanları dik yürümenin, pelvisteki en büyük kemik olan ilium sayesinde mümkün olduğunu uzun zamandır biliyor. Ancak bu kemiğin evrimi hakkında yeterince bilgi yoktu.

Harvard Üniversitesi'nden Dr. Terence Capellini ve ekibi, bu kemiğin gelişimini anlamak üzere kapsamlı bir çalışma yürüttü. İnsanlar ve diğer türlerden alınan örneklerle genetik değişimleri saptamaya çalıştılar.

Bilim insanları insan ve farenin yanı sıra diğer primatların embriyolarını inceleyerek iliumun nasıl evrimleştiğine dair fikir edindiler. 

Araştırmacılar fare ve diğer primatlarda benzer şekilde gelişen iliumun insanlarda tamamen farklı bir süreç izlediğini görünce şoke oldu. 

Ekip, insan embriyosunda her bir iliumun başlangıçta omurgaya paralel bir kıkırdak çubuğu olarak gelişeceğini ve ardından bu yöndeki büyümeyi bırakıp ileriye doğru genişleyeceğini düşünüyordu.

Ancak kemik, bir ucu göbeğe doğru öne, diğer ucu arkaya bakacak biçimde omurgaya dik bir çubuk halinde gelişmeye başlıyor. Daha sonra kıkırdak çubuk, iliumun nihai şekline dönüşürken yönünü koruyor.

Dr. Capellini, "Bu bizim için gerçekten çarpıcıydı" diyerek ekliyor: 

İnsan vücudunun hiçbir yerinde, insanların büyüme şeklini tamamen değiştirdiği bir yer yok.

Araştırmacılar ayrıca insan ve farelerdeki iliumun aynı genlerle geliştiğini ancak bu genlerin farklı şekilde çalıştığını da ortaya koydu.

Bu değişim sayesinde insanların, dik yürümek için gereken güçteki kasları destekleyen yeni bir tür pelvis geliştirmesinin mümkün olduğunu düşünüyorlar.

Bulguları hakemli dergi Nature'da yayımlanan çalışmaya göre insan pelvisi, bundan milyonlarca yıl sonra önemli bir değişim daha geçirdi. 

Bilim insanları iliumun, iskeletin geri kalanından yaklaşık 15 hafta sonra kıkırdaktan kemiğe geçtiğini keşfetti. Dr. Capellini, "Benzersiz, radikal bir değişim" ifadelerini kullanıyor.

Ekip bu değişimin yaklaşık 1 milyon yıl önce insan beyninin büyümesinden kaynaklandığını düşünüyor. İkinci yenilik, iliumun yeni şeklini korurken, kadınların büyük beyinli bebeklerin sığacağı kadar geniş bir doğum kanalına sahip olmasını da sağlamış görünüyor.

Dr. Capellini, "Bu değişiklikler olmasaydı, insanların yürümesi muhtemelen mümkün olmazdı ve sonraki beyin boyutu artışlarını hayal etmek zor olurdu" diyerek ekliyor:

İki ayak üzerinde yürümek, atalarımızın önce geniş alanlara, ardından tüm dünyaya yayılmasını sağladı.

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, Nature


65 yıl önce Selanik'te bulunan kafatasının sırrı nihayet çözüldü

Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)
Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)
TT

65 yıl önce Selanik'te bulunan kafatasının sırrı nihayet çözüldü

Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)
Kafatası, Petralona Mağarası'nın duvarına yapışmış halde bulunmuştu (Nadina/Wikimedia Commons)

Yunanistan'da yaklaşık 60 yıl önce keşfedilen kafatası nihayet tarihlendi ve hangi türe ait olduğu belirlendi. Bilim insanları bu türün ne Homo sapiens (modern insanlar) ne de Neandertal olduğunu söylüyor.

1960'ta Selanik'teki Petralona Mağarası'nda duvara yapışmış halde bir kafatası bulunmuştu. Alt çenesi eksik olmasına karşın kafatasının Homo cinsine ait olduğu anlaşılıyordu ancak hangi insan türünden geldiği bir türlü belirlenemiyordu.

En çok öne çıkan teorilerse türün Homo sapiens veya Neandertal olduğu yönündeydi. Bazı araştırmalardaysa 200 bin ila 700 bin yıl önce yaşamış Homo heidelbergensis türüne ait olduğu öne sürülüyordu.

Ayrıca kalıntıları tarihleme çabaları da net sonuçlar vermiyordu. Bilim insanları kafatasını 170 bin ila 700 bin yıl gibi çok geniş bir zaman aralığına tarihliyordu.

Ancak Fransa'daki İnsan Paleontoloji Enstitüsü'nden araştırmacılar, etkileyici bir teknik kullanarak kalıntıların kaç yıllık olduğunu saptadı. Ayrıca kafatasının yüksek ihtimalle Homo heidelbergensis'e ait olduğunu buldular.

Araştırmacılar, mağaralardaki özel koşullardan yararlanarak uranyum-toryum tarihleme adlı bir yönteme başvurdu. Bu teknik mağaranın içindeki suyun kayaların içinden sızıp aşağıya damlası ve ilerlerken içindeki mineralleri biriktirmesine dayanıyor. Bu süreçte kayalarda, uranyum içeren ancak toryum içermeyen kalsit tortuları kalıyor. Zamanla buradaki uranyum, toryuma dönüşüyor.

Bilim insanları bu sayede bir örnekteki uranyumun toryuma oranına ve uranyumun bozunma hızına bakarak tortunun yaşını belirleyebiliyor.

Bulguları hakemli dergi Journal of Human Evolution'da yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bu tekniği kullanarak doğrudan kafatasının üzerindeki kalsiti tarihledi. Ayrıca mağara duvarındaki üç ayrı örneğin de yaşını hesapladılar. 

Araştırmacılar kafatasının muhtemelen 286 bin, en az 277 bin yıllık olduğu sonucuna vardı. Eğer kafatası en başından beri mağara duvarıyla doğrudan temas halindeyse 277 bin ila 539 bin, ancak daha sonra oraya bırakıldıysa 277 bin ila 410 bin yaşında olduğunu söylüyorlar.

Ekip makalede bulgular hakkında şöyle yazıyor:

Petralona kafatasının yaşını belirlemek olağanüstü önem taşıyor çünkü bu fosil Avrupa'daki insan evriminde kilit bir konuma sahip.

Kafatası morfolojik açıdan hem Homo sapiens hem de Neandertallerden daha ilkel bir gruba ait görünüyor. Yeni belirlenen yaş aralığına göre bu hominin, Orta Pleistosen döneminde Avrupa'daki erken Neandertal soylarıyla birlikte yaşamış olabilir.

Bilim insanları kafatasının bu dönemde yaşadığı bilinen Homo heidelbergensis'e ait olduğunu tahmin ediyor.

Bulgular daha önce Zambiya'nın Kabwe kentinde bulunan ve 299 bin yıl önceye tarihlenen kafatasıyla ilgili tahminlerle de uyuşuyor.

Londra Doğa Tarihi Müzesi'nden ve iki çalışmada da yer alan Chris Stringer, "Bu fosil Petralona fosiliyle yakından benzerlik gösteriyor ve ben ikisini de Homo heidelbergensis olarak sınıflandırıyorum" diyor.

Independent Türkçe, Science Alert, Live Science, Archaeology News, Journal of Human Evolution