İngiltere'nin yeni 'Demir Leydi'si Liz Truss, ülkenin 3. kadın başbakanı oldu

Boris Johnson'ın istifasının ardından Muhafazakar Parti liderlik yarışını kazanan ve aynı zamanda ülkenin yeni Başbakanı olan Liz Truss'ı, gelecek günlerde yüksek enflasyon, artan enerji maliyetleri ve grevlere çözüm arayışında zor günler bekliyor.

İngiltere'nin yeni Başbakanı Liz Truss oldu (DPA)
İngiltere'nin yeni Başbakanı Liz Truss oldu (DPA)
TT

İngiltere'nin yeni 'Demir Leydi'si Liz Truss, ülkenin 3. kadın başbakanı oldu

İngiltere'nin yeni Başbakanı Liz Truss oldu (DPA)
İngiltere'nin yeni Başbakanı Liz Truss oldu (DPA)

Ülkede 7 Temmuz'da parti liderliğinden istifa eden Johnson'ın yerini almak için mücadele veren Dışişleri Bakanı Liz Truss ve eski Maliye Bakanı Rishi Sunak arasındaki seçim yarışını, parti üyelerinin oylarının çoğunluğunu alan Truss kazandı.
Başbakanlık Konutu 10 Numara'nın da yeni sakini seçilen evli ve 2 çocuk annesi Truss, Margaret Thatcher ve Theresa May'den sonra "İngiltere'nin 3. kadın başbakanı" oldu.
Yarın İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'ten hükümeti kurma görevini alacak olan yeni Başbakan Truss'ın önünde çözüm bekleyen öncelikli konular arasında yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, artan enerji faturaları ve toplu grevler geliyor.

Truss: Vergileri azaltacak ve ekonomimizi büyütecek cesur bir plan sunacağım
Liz Truss, oylama sonuçlarının açıklanmasının ardından konuştu.
Truss, partisinin yeni lideri olarak seçilmekten onur duyduğunu dile getirerek, rakibi eski Maliye Bakanı Rishi Sunak'a da saygılarını sundu.
Konuşmasında, "dostum" olarak hitap ettiği Boris Johnson'a da teşekkür eden Truss, "Boris, Brexit'i yaptın, (ana muhalefetteki İşçi Partisinin eski lideri) Jeremy Corbyn'i ezdin, aşıyı çıkardın ve (Rusya Devlet Başkanı) Vladimir Putin'e karşı çıktın. Kiev'den Carlisle'a kadar takdir ediliyorsun." ifadelerini kullandı.
Truss, partisinin gelecek iki yıl içerisinde seçmenlere verdiği sözü yerine getireceği taahhüdünde bulunarak, "Parti lideriniz olarak, büyük ülkemizde oy verenlere söz verdiğimiz şeyi yerine getirme niyetindeyim." ifadesini kullandı.
Vaatlerine ilişkin ise "Vergileri azaltacak ve ekonomimizi büyütecek cesur bir plan sunacağım." diyen Truss, artan enerji faturaları konusunda, sadece faturalarla değil, aynı zamanda uzun vadeli enerji tedarik sorunlarıyla da ilgileneceğini söyledi.
İngiltere'de 7 Temmuz'da Boris Johnson'ın istifasının ardından iktidardaki Muhafazakar Parti üyelerinin yaptığı oylama sonucunda, Liz Truss 81 bin 326 oy alırken, rakibi Rishi Sunak 60 bin 399 oyda kaldı.
Böylelikle, parti içerisindeki liderlik yarışını kazanan Truss, aynı zamanda ülkenin yeni başbakanı olmaya hak kazandı.

Truss, yarın hükümeti kurma görevini alacak
Başbakan Boris Johnson, yarın tatilini İskoçya'daki Balmoral Malikanesi'nde geçiren Kraliçe 2. Elizabeth'e istifasını sunacak ve ardından Truss, Kraliçe'den yeni hükümeti kurma görevini alacak.
Yeni Başbakan Truss, Kraliçe ile görüşmesinin ardından başkent Londra'ya dönecek ve burada bir konuşma yapacak.
Liz Truss'ın yarın yeni kabineyi açıklaması öngörülüyor.
Boris Johnson, 7 Temmuz'da iktidardaki Muhafazakar Parti liderliğinden istifa ettiğini, başbakanlık görevini ise yeni lider seçilene kadar sürdüreceğini açıklamıştı.

İngiltere'nin yeni başbakanı Liz Truss kim?
Tam adı Mary Elizabeth Truss olan ve 1975'te Oxford'da dünyaya gelen İngiltere'nin yeni Başbakanı Liz Truss, Oxford Üniversitesinde, felsefe, politika ve ekonomi bölümünden mezun oldu.
Truss, buradaki eğitiminin ardından uluslararası bir petrol şirketinde yönetim muhasebecisi olarak çalıştı.
Babası matematik profesörü, annesi hemşire olan ve sol eğilimli bir ailede büyüyen Truss, ailesinin aksine siyasi hayatına sağ eğilimli Muhafazakar Partide başladı.
Eski İngiltere Başbakanı David Cameron'ın, Muhafazakar Partinin "A listesine" almasının ardından Truss, 2010'da South West Norfolk'tan milletvekili seçildi. Truss, 2012'de Eğitim Bakanı olarak Cameron hükümetinde kabineye girdi.
Sonraki yıllarda kurulan hükümetlerde çeşitli görevlere getirilen Truss, 15 Eylül 2021'den bu yana İngiltere Dışişleri Bakanlığı görevini yürütüyor.
Truss, Dışişleri Bakanlığı öncesi Uluslararası Ticaret Bakanı olarak imzaladığı anlaşmalarla adını duyurmayı başardı.
Uluslararası Ticaret Bakanlığını "Instagram Bakanlığına" çevirmekle suçlanan Truss, bu eleştirilere kulak asmayan bir görünüm sergiledi. Truss, Instagram hesabından, bazen çiftliklerde kuzu veya buzağı severken bazen kendisini uçak gemisinde ve tank üstünde gösteren bazen de dünya başkentlerine ziyaretler yapan güçlü kadın imajı veren fotoğraflar paylaştı.

"Demir Leydi" lakaplı Thatcher'a benzetiliyor
Truss, verdiği pozlar ve savunduğu politikalarla "Demir Leydi" lakaplı eski Başbakan Margaret Thatcher'a benzetiliyor.
Parlak kırmızı, elektrik mavisi veya hardal sarısı giyen ve fotoğraflarında İngiliz bayrağının görülmesine özellikle dikkat eden Truss'ın Demir Leydi'ye öykündüğü öne sürülüyor.
"İngiltere'de Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan ikinci kadın" olan Truss, uzun süredir İran'da tutuklu bulunan iki İngiltere vatandaşının serbest bırakılmasını sağladı.
Rusya-Ukrayna Savaşı'nda Kiev yönetimine verdiği destek ve Moskova'ya yönelik yaptırımlarda oynadığı rollerle de dikkati çekti.

İngiltere'nin yeni Başbakanı Truss neler vadediyor?
Vergi sisteminin tamamen gözden geçirilmesini isteyen Truss, vergilerde indirime gidilmesinin yanı sıra artan enerji faturalarına çözüm vaadinde bulundu.
Liz Truss, 2023'te yüzde 19'dan yüzde 25'e çıkarılması planlanan kurumlar vergisine yapılacak artışı iptal etmeyi taahhüt etti.
Truss, yenilenebilir enerji üretiminin finanse edilmesini sağlamak için de hanelerin ödediği "yeşil vergi"leri geçici olarak durdurma sözü verdi.
İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi'ndeki (NHS) yığılmaları azaltmak için ayrılan milyarlarca sterlini, sosyal bakıma yönlendirme vaadinde bulundu.
Gelecek yılın sonuna kadar Brexit sonrası İngiltere'de devam eden tüm kuralları gözden geçirme sözü verdi.
Truss, İngiltere'nin düzensiz göçmenleri Ruanda'ya gönderme planına olan bağlılığını ve bu plana diğer ülkeleri de dahil ederek genişletmek istiyor.
Öte yandan, yeni Başbakan Truss, İngiltere'nin dış politikasının Çin ve Rusya'ya yeni bir odaklanma içerecek şekilde güncellenmesini destekliyor.



Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
TT

Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)

Refik Huri

Amerikalı iş adamı ve sanayici Armand Hammer, komünist lider Vladimir Lenin'in dostuydu ve onun Sovyetler Birliği'ni sanayileştirmesine ve elektriğe kavuşturmasına yardımcı olmuştu. Hammer “Tarihin Tanığı” başlıklı anılarında, Komünist Parti liderinin “1920 yılında komünizmin başarılı olamayacağını anladığını” anlatır. Bu dönem, Marx'ın öngördüğü komünizm dönemi değildi; Lenin'in “burjuvasız bir burjuva devleti” olarak adlandırdığı dönemdi. Sonra, en yüksek düzeyine ulaştığında “devletin ortadan kalkmasıyla” komünizm aşamasını başlatan “sosyalist proletarya” devleti gelecekti.

Ancak Lenin'in Stalin'den Brejnev'e kadar halefleri, George Orwell'in tasvir ettiği, güçlü bir endüstriyel ve askeri temele dayanan “Büyük Birader” polis devletini kurdular. Gorbaçov gelip bu yanlışı açığa çıkardığında, ardından “perestroyka ve glasnost” yoluyla sistemi reform etmek istediğinde, Sovyetler Birliği ellerinin arasında çöktü. Çöküşün sorumlusu olarak onu suçlayanlar da var, 70 yıldır “başarısız olan” şeyi görmekte geç kaldığını düşünenler de.

Ancak Sovyetler Birliği, tarihte önemli roller de oynadı; bunların arasında Amerikan ve Avrupa emperyalizmiyle bağlantılı rejimlere karşı silahlı mücadele yürüten devrimci hareketleri desteklemek de vardı. Lenin'in “Bir rejimi devirmek için devrimci bir örgüte değil, devrimciler örgütüne ihtiyaç vardır” sözünden etkilenenler arasında; 1978 yılında Türkiye'de katı Marksist-Leninist ideolojiyle Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) kuran Abdullah Öcalan (Apo) da vardı. Örgüt 1984 yılında bağımsız Kürt devleti kurmak için bir silahlı isyan başlattı. Apo, yarım asırdan fazla süren mücadele, kırsalda gerilla savaşları, şehirlerde “hendek savaşı” sonrasında başarısız olduğunu gördü ve çıtayı giderek düşürdü; önce “demokratik konfederalizm”, sonra federalizm, ardından özyönetim, sonra da ademi merkeziyetçilik ve demokratik bir sistem içinde Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının tanınması taleplerine geçiş yaptı. Bu da onu ​​en sonunda silahlı mücadele aşamasının başarısızlığa uğradığını ve sona erdiğini itiraf etmeye, örgütünü feshettiğini, silah bırakacağını ve demokratik mücadele çerçevesinde faaliyet göstereceğini açıklamaya yöneltti. Belki de bu zor kararı 20 yıl önce Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra almalıydı.

Bugün soru şu: Peki, ya diğer silahlı mücadele hareketleri ne olacak? Onların deneyimi, koşullar farklı olmasına rağmen, PKK'nınkinden farklı mı? Hamas deneyimi hakkında neler söyleyebiliriz? Filistin Ulusal Otoritesi içinde parlamento seçimlerini ve hükümet başkanlığını kazandı, ancak Ramallah'taki yönetime karşı askeri darbe yaparak Gazze Şeridi'ni tek başına yönetmeye başladı. Bunu yapmakta elbette stratejik bir hedefi vardı; Oslo Anlaşması'nı reddetmek ve denizden nehre kadar Filistin'in kurtarılmasında diretmek. Oysa bu görev, yalnızca ulusal birlik, siyasi irade, Arap katılımı ve uluslararası destek gerektirmiyor, aynı zamanda Gazze'yi tamamen abluka altına alabilecek bir düşman aracılığıyla gelen su, elektrik, yiyecek ve ilaca bağımlı bir Gazze’den daha geniş alandan harekete geçmeyi gerektiriyor. İlave olarak 1948'den günümüze Arap-İsrail çatışmasının tarihi, İsrail'in kurulmasına Amerikan, Avrupa ve Sovyetler Birliği'nin destek vermesinin ve daha sonra yıkılmasını reddetmelerinin, “iki devletli çözüm” çerçevesinde Filistin devleti çağrısı yapmalarının ardındaki sır da derinlemesine okunmalı.

Eğer Başkan Harry Truman İsrail'i kuruluşundan dakikalar sonra tanıdıysa, dışişleri bakanı olmadan önce o dönem Sovyetler Birliği Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi olan Andrey Gromiko, İsrail'in kurulmasını engellemek için “Filistin'e giren Arap ordularını” “İsrail'e karşı saldırganlık” ile suçlamıştı. Son dönemde yaşanan Gazze ve Lübnan savaşları deneyimi ise daha büyük bir ders. Ne ABD, ne Rusya, ne de Çin Gazze'ye ve halkına karşı yürütülen imha savaşını durdurmaya çalışmadı veya başaramadı. İsrail'i tanıyan Arap ülkeleri de katliamı reddetme yönünde pratik bir karar almadılar. Şarku'l Avsat'ın Insependent Arabia'dan aktadığı analize göre gerçek acılar ile öğrenilen dersten en azından herkesin anladığı husus, İsrail'i ortadan kaldırmak isteyenin önce ABD’yi ortadan kaldırmak için çalışılması gerektiğidir.

Peki, Hizbullah'ın Gazze'ye yönelik “destek savaşı” deneyimine, aldığı ağır darbelere, Lübnan’ın uğradığı yıkıma ve sonunda Hizbullah'ın onayıyla ateşkes anlaşmasına varılmasına, 1701 sayılı kararın uygulanmasına, dahası İsrail'in sanki zafer kazanmış gibi davranmasına, İslami direnişten hiçbir karşılık almadan savaşını sürdürmesine ne demeli? Bu nasıl bir strateji ki, aktörleri ne meşru otoritenin ne de Lübnan halkının çoğunluğunun görüşü sorulmadan ve rolü olmadan, İsrail'i İran’ın kararı ile Lübnan'dan ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu hayal ediyorlar? Cevap aslında sahada. İran’ın kollarının İran'ı ve bölgesel projesini koruma rolü, Esed rejiminin çökmesi ve Suriye köprüsünün kaybedilmesiyle birlikte gerileme dönemine girdi. Lübnan'daki direniş için oyun bitti, ancak Tahran hâlâ zamanı geri alabileceğini öne sürüyor. ABD ile bir anlaşma için müzakerelerde bulunurken, Hizbullah ise hâlâ kullanımı intihara ve Lübnan'dan geriye kalanların kesin yıkımına yol açacak bir reçeteye dönüşen silahını korumaktan bahsediyor.

Öcalan yaşananları gözden geçirip dersler çıkardı, Hamas da en azından Gazze halkının durumundan dolayı bir gözden geçirmede bulunmalı ve dersler çıkarmalı. Lübnan'daki yeni durum da Hizbullah'a yaşananları gözden geçirip ders çıkarmaktan başka seçenek bırakmadı, aksi takdirde hem yeni durum hem Hizbullah başkalarına ders olacaktır.

Carl von Clausewitz’in “Savaş Teorisi” adlı kitabında üzerinde durduğu husus da savaşta siyasi hedefin önemidir.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Insependent Arabia'dan çevrilmiştir.