ABD’li diplomat: Washington Suriye-Suriye diyaloglarına olumlu bakıyor

ABD’li diplomat, SDK ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi temsilcilerinin uluslararası çözüm süreçlerine katılımını görüştü.

ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger’ın SDK Eş Başkanı İlham Ahmed (ortada) ile yaptığı görüşmeden bir kare (SDK)
ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger’ın SDK Eş Başkanı İlham Ahmed (ortada) ile yaptığı görüşmeden bir kare (SDK)
TT

ABD’li diplomat: Washington Suriye-Suriye diyaloglarına olumlu bakıyor

ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger’ın SDK Eş Başkanı İlham Ahmed (ortada) ile yaptığı görüşmeden bir kare (SDK)
ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger’ın SDK Eş Başkanı İlham Ahmed (ortada) ile yaptığı görüşmeden bir kare (SDK)

Suriye Demokratik Konseyi (SDK) Eş Başkanı İlham Ahmed ile ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve SDK temsilcilerinin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından desteklenen uluslararası çözüm yollarına nasıl katılabileceklerini görüştü. Ahmed, Granger ile ayrıca Suriye'deki siyasi durumla ilgili gelişmeleri, SDK'nın başlattığı siyasi diyalogları ve Türkiye'nin Suriye sınırının 30 kilometre derinliğinde güvenli bir bölge kurmak için olası askeri bir harekât başlatma tehdidini ele aldı.
ABD’li diplomat, dün SDK Eş Başkanı Ahmed ile yaptığı görüşmede, Washington’ın, Suriye-Suriye diyaloglarına olumlu baktığını, bunu desteklediğini ve tüm tarafların temsilcilerinin çözüme yönelik uluslararası süreçlere katılmasının önemini vurguladığını söyledi. El-Hol Mülteci Kampı’nda devam eden güvenlik operasyonuna değinen Granger, ülkesinin, Suriye'nin kuzeydoğusundaki hapishaneler ve kamplar başta olmak üzere her yerde güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaları desteklemeye devam etme sözü verdiğini, bunun yanında ABD yönetiminin bölgede yatırım için uygun ortamın yaratılması amacıyla terör örgütü DEAŞ’ın yeniden ortaya çıkmasını engelleyecek istikrar programlarını desteklediğini kaydetti.
İlham Ahmed ise SDK'nın çeşitli tarafların görüşlerini bir birine yaklaştırmak amacıyla Suriye içindeki ve dışındaki siyasi partiler ve muhalif isimlerle yaptığı toplantılara dikkati çekti. Washington'a ‘Suriye’de siyasi çözüme giden yolları’ ve ‘barışçıl ulusal girişimleri’ desteklemesi çağrısında bulunan Ahmed, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni ve onun askeri kollarını terörle mücadelede desteklenmeye devam edilmesi gerektiğini vurguladı. Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş ve Astana Grubu ülkeleri (Türkiye, Rusya ve İran) arasında 25 Temmuz’da Tahran’da yapılan son toplantının ardından Anayasa Komitesi'nin (Cenevre'deki) çalışmaları dahil olmak üzere Suriye'deki siyasi sürece ilişkin çalışmaların sonlandırıldığına dikkati çeken SDK Eş Başkanı, “Uluslararası tarafların Suriye meselesine müdahalesi, ülkedeki savaşın sona ermesine katkıda bulunmaz. Dışarıdan krize çözüm getirilemez. Çünkü Suriye krizine müdahale eden ülkeler sadece kendi çıkarlarını korumaya çalışıyorlar” dedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Suriye Özel Temsilcisi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, SDK ve muhalefetteki Suriye Kürt Ulusal Konseyi liderleriyle yaptığı görüşmelerde, ABD yönetiminin bölgeye yönelik politikasını özetlerken Suriye'nin kuzeydoğusunda karada ABD kuvvetleri ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin varlığının, Özerk Yönetim’e ekonomik ve hizmet desteği sağlamanın yanı sıra bölgede istikrarı sağlama ve DEAŞ terör örgütü ve onun uyuyan hücreleriyle mücadele çabalarına destek vermeyi amaçladığını aktardı. ABD’li yetkili ayrıca yatırımı teşvik etmek ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla bu bölgeleri ‘Caesar (Sezar) Yasası’ çerçevesindeki yaptırımlardan muaf tutarak ekonomik ve insani desteği artırma sözü verdi.
Mülteci kamplarında kalan DEAŞ üyelerinin aileleriyle ilgili dosyaya da değinen Granger, Washington'ın el-Hol Mülteci Kampı ve Roj Mülteci Kampı’ndaki DEAŞ’lı mahkumların aileleri için bir çözüm bulma yönünde çabaları olduğunu belirtti. ABD’nin ilgili ülkelere Suriye'nin kuzeydoğusundaki vatandaşlarını geri almaları çağrısında bulunduğunu hatırlatan Granger, ABD güçlerinin DEAŞ terör örgütünün yenilgiye uğratılması için görevlerini aralıksız olarak sürdürdüklerini vurguladı. ABD’li yetkili, Biden yönetiminin Suriye meselesini BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı çerçevesinde çözülmesi gerektiğinin altını çizdi.



Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

Son zamanlarda Suriye ve İsrail arasındaki barış olasılıkları hakkında çokça konuşuluyor. Bununla birlikte, iki tarafın içerik ve zaman dilimi açısından ne ölçüde ilerleyebileceğine dair beklentiler de çoğaldı. Öyle ki bir İsrailli gazeteci, Şam'ın, Lübnan Trablusu’na karşılık Suriye’nin Golan Tepeleri şeklinde bir takas önerdiğini bile öne sürdü.

Birçok arabulucunun Şam ve Tel Aviv arasında çeşitli başlıklar taşıyan mesajlar taşıdığı tartışmasız. Bunlar arasında Suriye ve İsrail arasında 1974’te varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması, milislere ve güvenlik tehditlerine karşı güvenlik bilgileri paylaşımı, Suriye ve Lübnan arasındaki sınırın ve Şeba Çiftlikleri'nin geleceğinin belirlenmesi, Şam'ın İbrahim Anlaşmaları’na katılımı sayılabilir.

Her bir madde ne anlama geliyor?

Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması: 1948'deki Nekbe'den sonra Şam ve Tel Aviv arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı ve tampon bölgeler oluşturuldu. Ateşkesin uygulanması şu anda BM güçleri tarafından denetleniyor. 1973’teki savaştan sonra ise dönemin ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger arabuluculuk yaptı ve Suriye ile İsrail genelkurmay başkanları tarafından 31 Mayıs 1974'te Cenevre'de imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı sonuçlandırdı. Bu, Golan cephesinin gelecekteki herhangi bir askeri eylemin tarafı olmayacağı anlamına geliyordu; bunun için 10 kilometre derinliğinde bir tampon bölge ve her iki tarafta 20 kilometre derinliğinde iki askerden arındırılmış bölge oluşturuldu. Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlem Gücü'nün (UNDOF) bin 250 personeli de her iki tarafın taahhütlere bağlı kalıp kalmadığını, yani anlaşmanın şartlarına göre buraya izin verilmeyen silah ve unsurların konuşlandırılıp konuşlandırılmadığını denetleyecekti.

O dönemde Tel Aviv adına Kissinger, Hafız Esed'i Golan'da “Suriyeli olmayan unsurların, yani Filistinli savaşçıların faaliyetlerinin engellenmesini” taahhüt eden yazılı bir maddeyi anlaşmaya eklemek için ikna etmeye çalıştı. Esed bunu reddetti, ancak Filistinli fraksiyonların bu bölgede herhangi bir faaliyetini yasaklayan gizli bir sözlü anlaşma ile bu maddeyi kabul etti. Bu anlaşma, onlarca yıl boyunca uygulandı ve birçok kişi Golan yakınlarında silahlı eylem düzenlemeye çalıştığı için hapse atıldı.

2011'den sonra UNDOF kuvvetleri geri çekildi ve Suriye'nin güneyindeki Golan Tepeleri yakınlarında Suriyeli muhalif gruplar, İran’a bağlı milisler ve Hizbullah'ın konuşlanmasıyla birlikte silahların yayılmasının doğurduğu bir kaos yaşandı. 2018'de Başkanlar Donald Trump ve Vladimir Putin arabuluculuk yaptılar ve “İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınmasının” gerekliliği konusunda anlaştılar. Gerçekten de Suriye hükümet güçlerinin bölgeye geri dönmesi ve ABD'nin güneydeki silahlı Suriye muhalefetini desteklemekten vazgeçmesi karşılığında, “tüm Suriyeli olmayan unsurların” yani İran’a bağlı milislerin ve ağır silahlarının Golan Tepeleri'nden Suriye topraklarının 85 kilometre derinliğine çekilmesini içeren bir anlaşma imzalandı.

Rejimin 8 Aralık'ta devrilmesiyle birlikte İsrail, Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girdi, Hermon Dağı'ndaki (Şeyh Dağı) bir tepenin kontrolünü ele geçirdi, Şam yolunda çok sayıda bölgeyi işgal etti. Ayrıca Suriye'deki birçok bölgeye yüzlerce hava saldırısı düzenledi ve Suriye'nin stratejik askeri altyapısını yok etti.

İstenen, Suriye'nin Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda el-Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın silahını korumak için öne süreceği gerekçeleri ortadan kaldırmaktır

Şeba Çiftlikleri: İsrail 2000 yılının ortalarında Güney Lübnan'dan çekilmeye karar verdiğinde, Şam'da bir siyasi toplantı düzenlendi ve ardından Hizbullah'ın silahını muhafaza etmesi için bir gerekçe “yaratılmasına” karar verildi. Söz konusu gerekçe Şeba Çiftlikleri'nin Lübnan'a ait ve Hizbullah'ın da “işgal altındaki toprakları kurtarmaya çalışan bir direniş hareketi” olduğuydu.

Bu nedenle şimdi Şam'dan istenen, Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Yani, Suriye hükümeti Beyrut'a iki bölgenin İsrail tarafından işgal edilen Suriye toprakları olduğunu yazılı olarak teyit etmelidir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın gerekçelerini ortadan kaldırmaktır.

Güvenlik bilgilerinin paylaşımı: Suriye sınırlarında milislerin yayılması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılması nedeniyle, terörizm ve kaosla mücadele etmek ve bölgesel istikrarı sağlamak amacıyla Suriye ile İsrail'in de dahil olduğu bölgesel bir mekanizmanın kurulması öneriliyor.

İbrahim Anlaşmaları: Bahreyn, BAE, Fas ve Sudan ilk Trump yönetimi sırasında anlaşmalara katıldılar. ABD Başkanı şu anda Suriye'nin de bu anlaşmalara katılmasını öneriyor. Beyaz Saray bu talebi birden fazla kez duyurdu ve bunu toplu olarak duyurmak için Suriye ve İsrail liderleriyle bir zirve düzenlemeyi de önerdi.

Eğer Tel Aviv ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir

Mümkün olan nedir?

Trump yönetimi ve Batılı ülkeler Suriye hükümetine çok “kredi” verdiklerine inanıyorlar; tanınma, izolasyonunun sona erdirilmesi, yaptırımların kaldırılması ve yardım sağlanması. Bu nedenle İsrail ile ilişkiler kurma ve yeni Ortadoğu’ya yönelik bölgesel vizyonun bir parçası olarak İbrahim Anlaşmalarına katılma yolunda hızla ilerlemesini istiyorlar.

Şam'ın şu anda bu adımı atabileceğini düşünmek bir hatadır. Gerçekten mümkün olan, öncelikle acil ve gerekli adımları atmaktır. Yani Şam ve Tel Aviv'in “saldırmazlık” anlaşmasına varması, bir diğer deyişle Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na olan bağlılıklarını yenilemeleridir. Ama bu fiili olarak İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeden ve 8 Aralık'tan sonra ele geçirdiği alanlardan çekilmesini içeriyor.

UNDOF'un Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanmasını denetlemesinin, milislerin ve disiplinsiz unsurların varlığını, Tel Aviv'in Suriye'nin güneyinde “7 Ekim senaryosunun tekrarı” olarak adlandırdığı bir hadiseyi önleyecek tüm güvenlik garantilerini sağladığına şüphe yoktur. Zira anlaşma, askeri unsurların ve silahların sayısını, türünü ve menzilini belirlemektedir. Eğer Tel Aviv, ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir. Bu, Kissinger'ın ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını önerdiği ve Esed'in karşılığında Sovyet güçlerinin de konuşlandırılmasını talep ettiği 1974 müzakerelerini hatırlatıyor.

Sınırın kontrol altına alınması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi Suriye’nin çıkarına olduğundan Lübnan ile sınırları belirleme, Şeba Çiftlikleri'nin Suriye'ye ait olduğunu teyit etme gücüne sahiptir. Özellikle Türkiye, Suriye ve komşu ülkeleri (Irak, Ürdün ve Lübnan) kapsayan bir blok kurmayı önerdiğinden, büyük ihtimalle bölgesel bir terörle mücadele mekanizmasına katılmaya da istekli olacaktır.

Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları'na katılması talebi, bu anlaşmayı imzalayan diğer Arap ülkeleriyle arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller

İbrahim Anlaşmaları'na katılma konusuna gelince, bu, Suriye ile bu anlaşmayı imzalayan diğer ülkeler arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller. Suriye'nin egemenliğini ve birliğini yeniden sağlamak, ordusunu kurmak ve yeniden inşa projesini uygulamakla meşgul olduğu doğru, ancak buna İbrahim Anlaşmaları'na katılmakla başlaması, önceliklerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştıracaktır. Başka bir deyişle, yeni kurulacak askeri güçlerin birliği için bir meydan okuma oluşturacaktır.

Bu Suriye-İsrail maddelerinin ve bazı tarafların “sıcak barış” çabalarının, İran ve vekillerinin 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşadığı büyük yenilgilerden sonra yeni bir bölgesel düzen arayışıyla bağlantılı olduğuna şüphe yoktur. Ancak, “ihlallerin” kolay görülmesi, İran'a kaos yaratma bahaneleri, Türkiye'ye de Suriye'nin yeni eğilimlerini “frenlemek” için gerekçeler sunacaktır ve bu da “barışı geçici” hale getirecektir. Şam ve Tel Aviv arasındaki müzakere masasının önceliklerini düzenlemek, Suriye'nin bir eksenden diğerine geçişini sağlamlaştırmak için hayati bir gerekliliktir.