Sednaya Hapishanesi’nden çıkan tutuklular ‘tuz odalarının’ dehşetini anlattı

Sednaya Hapishanesi’nin havadan görüntüsü (Twitter)
Sednaya Hapishanesi’nin havadan görüntüsü (Twitter)
TT

Sednaya Hapishanesi’nden çıkan tutuklular ‘tuz odalarının’ dehşetini anlattı

Sednaya Hapishanesi’nin havadan görüntüsü (Twitter)
Sednaya Hapishanesi’nin havadan görüntüsü (Twitter)

Suriyeli mahkum Abdo, 2017 kışında bir gardiyan tarafından loş bir hücreye atıldığında, ayak bileklerine kadar tuz gibi görünen bir şeyin içinde kalınca şaşırdı.
Savaşın yıktığı Suriye’nin en büyük ve en kötü şöhretli hapishanesi Sednaya’da iki yıldır tutuklu olan Abdo, hapishaneye girdiğinden beri yetersiz olan yemeklerinde tuzdan mahrum bırakılmıştı.
Abdo birkaç dakika sonra, odanın içinde bir deri bir kemik kalmış ve tuza gömülmüş bir ceset gördü.
Eski tutukluların ‘mezar’ ve ‘ölüm kampı’ olarak nitelendirdiği hapishanedeki hayatını AFP’ye anlatan Abdo, bundan birkaç saniye sonra da, odada yerde yatan iki ceset daha olduğunu fark etti.
Abdo, Suriyeli mahkumların ‘tuz odaları’ dedikleri, soğuk morgların yokluğunda cesetleri korumak için tasarlanmış ilkel morglara atılmıştı.
Sednaya Hapishanesi’ndeki Tutuklular ve Kayıp Kişiler Derneği (ADMSP), ilk kez 2011 yılında patlak veren çatışma yıllarında morg işlevi gören ‘tuz odalarını’ yakında yayınlayacağı bir raporla belgeledi.
Araştırmalar ve eski mahkumlarla yapılan görüşmeler sonucu, Sednaya’da cesetlerin nakledilme zamanı gelene kadar yerleştirildiği bu tür en az iki tuz odasının olduğu tespit edildi.
Suriye’de rejim kontrolündeki bölgelerde yaşayan aile üyelerinin başına bir şey geleceği korkusuyla gerçek adının açıklanmamasını talep eden Abdo yaşadıklarını şöyle anlattı;
“Odaya girince ilk önce kendi kendime ‘onlarda bu kadar tuz var da bizim yemeğimize niye katmıyorlar’ diye sordum. Sonra soğuk bir şeye bastım. Birinin bacağıydı. Daha sonra tuzun üzerinde yatan diğer cesetleri görünce korkudan dondum. Benim de kaderimin bu olacağını düşündüm. Artık hareket edemiyordum, duvarın yanına oturdum ve ağlayarak Kur’an okumaya başladım.”
Şu an Lübnan’da yaşayan Abdo, yaklaşık bir buçuk saat odada hareket etmeden oturduğunu söyleyerek, o anı ‘hayatının yakında biteceğini düşünerek yaşadığı duygudan dolayı Sednaya’da gördüğü en zor şey’ olarak nitelendirdi.
Abdo, kırmızı binanın birinci katındaki tuz odasını, bir köşesinde ilkel bir tuvalet bulunan, kabaca altı metreye, sekiz metre olan bir oda olarak tanımladı.
Abdo, gardiyan kendisini mahkemeye götürmek üzere geri döndüğünde rahat bir nefes aldı. Ancak odadan çıkarken kapının yanında bir yığın ceset torbası gördüğünde tekrar hüzünlendi.
2020’de serbest bırakılan Abdo, “Sednaya’da kalbim öldü. Artık hiçbir şey beni etkilemiyor. Biri bana kardeşimin öldüğünü söylese bile bu benim için normal olur. Gördüğüm işkence, dayaklar ve ölümler sayesinde her şey normale döndü” diye konuştu.
AFP, 2014 yılında benzer bir deneyimi anlatan başka bir eski mahkum Mutasım Abdulsatır ile de Reyhanlı’daki evinde görüştü.
Abdulsatır, 27 Nisan 2014’te serbest bırakılacağını öğrendiğini, kader arkadaşlarıyla vedalaştığını ve mutlu bir şekilde gardiyanının arkasından yürüdüğünü anlattı.
Ancak serbest bırakıldığı gün tuz odasına sokulan Abdulsatır, kışın yolların buzunu çözmek için kullanılan 20-30 santimlik bir tuz tabakasının üzerinde durunca şaşırdı.
Odada dört yada beş ceset gördüğünü dile getiren Abdulsatır, “Serbest olduğum gün oraya konma sebebime gelince, sanırım bizi korkutmak istediler” dedi.
Abdulsatır üç-dört saat odada kaldığını ve çok terlediği için ayağının altındaki tuzların eridiğini belirtti.
Korkudan odaya idrarını yapan Abdulsatır, gardiyanın anlamaması için çabucak idrarı tuzla kapladı.
2011 yılında cezaevine girdiğinde 98 kilo olan Abdulsatır, çıktığında 42 kiloydu.
Bu odaların hala var olup olmadığı bilinmiyor.
ADMSP, tutuklular ve eski cezaevi çalışanlarının ifadelerine dayanarak, ilk tuz odasının 2013'ün ikinci yarısında bulunduğuna inanıyor.
ADMSP’nin kurucu ortağı Diab Serriya Gaziantep’te verdiği röportajda, “İşkence altında, hastalıktan veya açlıktan ölenlerin cesetleri için kullanılan en az iki tuz odası olduğunu tespit ettik” dedi.
Serriya, tuz odalarının cesetleri korumak, kötü kokuyu kontrol altına almak ve gardiyanları ve hapishane personelini bakteri ve enfeksiyonlardan koruma amacı taşıdığını söyledi.
Cesetlerin, tuz odalarına nakledilmeden önce, cezalandırma yöntemlerinden biri olarak tutuklularla birlikte iki ila beş gün arasında hücrelerde tutulduğunu bildiren Serriya, “Daha sonra cesetler, ölüm belgeleri için bir askeri hastaneye ve ardından toplu mezarlara nakledilmeden önce tuz odaları içinde iki gün bekletiliyordu” diye konuştu.
Sednaya’da çok sayıda ölüm yaşanmasına rağmen morg olmadığını söyleyen Serriya, “Ayrıca özellikle 2013 ve 2017 yılları arasında rejim güçleri ile muhalif gruplar arasında yoğun çatışmalar yaşandığı dönemlerde, cesetleri her gün hapishane dışına taşınması da zordu” diye ekledi.
İnsan vücudunu koruma teknikleri üzerine kapsamlı araştırma yapan, ABD Point Loma Nazarene Üniversitesi’nde anatomi profesörü olan Joy Balta, tuzun soğuk odalara basit ve ucuz bir alternatif olarak nasıl kullanılabileceğini açıkladı.
Balta, AFP’ye verdiği demeçte, “Tuz herhangi bir canlı dokuyu kurutma yeteneğine sahiptir ve bu nedenle ayrışma sürecini önemli ölçüde yavaşlatmak için kullanılabilir. Yüzey anatomisini değiştirecek olsa da bir vücut, amaca uygun olarak yapılmış bir buzdolabında olduğundan daha uzun süre bozulmadan tuzda kalabilir” dedi.
Eski Mısırlıların, vücudun natron adı verilen bir tuz çözeltisine daldırılmasını içeren mumyalama işlemini kullandıkları biliniyor.
Sednaya’da kullanılan tonlarca kaya tuzunun Halep vilayetindeki Suriye’nin en büyük tuz düzlükleri olan Cabbul Gölü’nden geldiği sanılıyor.
ADMSP’nin 10 eski tutuklu ve rejimin güvenlik ve askerlik hizmetlerinden 21 kişiyle yapılan görüşmelere dayanan raporu, cezaevinin idari yapısı, çalışma mekanizmaları ve örgütsel ilişkileri hakkında bugüne kadarki ilk ve en detaylı çalışma olacak.
Serriya, “Rejim Sednaya’nın kara delik olmasını istiyor, kimsenin bu konuda bir şey bilmesine izin verilmiyor. Suriye’de siyasi bir geçiş olursa, Sednaya’nın Auschwitz gibi bir müzeye dönüştürülmesini istiyoruz” diye konuştu.
AFP’ye konuşan tutuklular işkence ve hastalık bir yana en büyük işkencelerinin açlık olduğunu hatırlıyor.
ADMSP, 2011’de çatışmanın patlak vermesinden bu yana Sednaya’ya 30 bin kişinin girdiğini ve bunlardan yalnızca 6 bininin serbest bırakıldığını, geri kalanların çoğunun ise, özellikle ailelerin ölümlerinden nadiren haberdar edildiği için kayıp olarak kabul edildiğini tahmin ediyor.

 



Madleen gemisinin alıkonulmasının ardından aktivistler İsrail'e götürüldü

TT

Madleen gemisinin alıkonulmasının ardından aktivistler İsrail'e götürüldü

Madleen gemisinin alıkonulmasının ardından aktivistler İsrail'e götürüldü

Almanya'nın Tel Aviv Büyükelçisi Steffen Seibert, Gazze Şeridi'ne uygulanan ablukayı kırmaya çalışırken Akdeniz'de İsrail askerleri tarafından alkonulan aktivistlerin İsrail'e götürüldüğünü bildirdi.

Seibert X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Tüm yolcular donanma tarafından İsrail'e nakledildi ve donanma bize hepsinin güvende olduğunu teyit etti. İsrailli yetkililer, aktivistlerden ülkeyi terk etmelerini istedi. Bir Alman vatandaşı için konsolosluk yardımı teklif ettik” ifadelerini kullandı.

Madleen, günler süren yolculuğun ardından gece saatlerinde, varış noktası olan Gazze Şeridi'ne ulaşmadan kısa bir süre önce İsrail güçleri tarafından durduruldu.

Özgürlük Filosu Koalisyonu, uzun süredir İsrail ablukası altında olan Gazze Şeridi’ne yardım ulaştırmayı amaçlıyordu.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Madleen'in durdurulmasının, 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi'ne uygulanan ve izinsiz gemilerin girişini engelleyen deniz ablukasına dayandığını belirtti.

Özgürlük Filosu Koalisyonu tarafından geminin durdurulmasının ardından yapılan açıklamada, “Madleen gemisindeki on iki aktivistin ve diğer tüm Filistinli tutukluların derhal serbest bırakılmasını, acımasız işgale ve ablukaya son verilmesini ve Gazze Şeridi'ne insani yardım ulaştırılması için tüm sınır kapılarının derhal açılmasını talep ediyoruz” denildi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Özgürlük Filosu Koalisyonu'nun yardım gemisi Madleen'in ‘güvenli bir şekilde İsrail kıyılarına doğru yol aldığını’ bildirdi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın X platformundaki hesabı üzerinden yapılan paylaşımda, “Yolcuların kendi ülkelerine dönmeleri bekleniyor” ifadesi yer aldı.

Özgürlük Filosu Koalisyonu yaptığı açıklamada, Madleen'in uluslararası sularda ‘İsrail ordusu tarafından saldırıya uğradığını ve engellendiğini’ belirtti.

Açıklamada, “Gemiye yasadışı bir şekilde çıkıldı, silahsız sivillerden oluşan mürettebatı kaçırıldı ve bebek maması, gıda ve tıbbi malzemeler de dahil olmak üzere hayat kurtarıcı temel yardım malzemelerine el konuldu” denildi.

Özgürlük Filosu Koalisyonu Koordinatörü Huveyda Araf, İsrail'in gemide bulunanları gözaltına almak için yasal yetkisi olmadığını söyledi.

Araf, “Gemideki gönüllüler İsrail'in yargı yetkisi altında değildir, yardım sağladıkları ya da yasadışı ablukayı kırdıkları için suçlanamazlar… Keyfi ve hukuksuz gözaltlarına derhal son verilmelidir” ifadelerini kullandı.

Özgürlük Filosu Koalisyonu tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Hiçbir şey bizi caydıramaz. Tekrar yelken açacağız. Kuşatma sona erene ve Filistin özgürleşene kadar durmayacağız. Bu el koyma uluslararası hukuku açıkça ihlal ediyor ve Gazze Şeridi'ne engelsiz insani erişim gerektiren Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) bağlayıcı kararlarına meydan okuyor.”

Aktivistler, İsrail'in Gazze Şeridi’ne engelsiz insani erişim sağlaması gerektiğini vurguluyor.

Ancak İsrail Dışişleri Bakanlığı, Gazze Şeridi açıklarındaki bölgenin 2007'den bu yana uygulanan deniz ablukası kapsamında izinsiz gemilere kapalı olduğunu ve Madleen'in bu nedenle durdurulduğunu belirtti.

Aktivistlerin İsrail kıyılarına ne zaman ulaşacakları ve ne zaman ülkelerine geri gönderilecekleri ise belirsizliğini koruyor.