Batı, İran nükleer dosyasında zaman kazanmaya çalışıyor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu çalışmalarının başlamasıyla birlikte Fransa ve İran cumhurbaşkanlarının görüşmesi bekleniyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) Viyana'daki genel merkezi. (Reuters)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) Viyana'daki genel merkezi. (Reuters)
TT

Batı, İran nükleer dosyasında zaman kazanmaya çalışıyor

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) Viyana'daki genel merkezi. (Reuters)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) Viyana'daki genel merkezi. (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Liderler ve Başkanlar Haftası'nın önümüzdeki pazartesi günü başlamasıyla birlikte İran nükleer dosyası, uluslararası diplomasinin endişeleri arasında tekrar ön plana çıkıyor. Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynakları pazartesi günü New York'a gelecek olan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile İran hükümetinin New York'a gideceğini doğruladığı İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi arasında bir görüşme gerçekleşebileceğini bildirdi.
Elbette tek toplantı bu olmayacak. Ancak programın net olmaması, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in cenaze töreni ile BM Genel Kurulu’nun çalışmalarının başladığı tarihlerin çakışmasından kaynaklanıyor. BM 77. Genel Kurulu’nun çalışmalarına birçok dünya liderinin katılması, nükleer dosyanın nasıl çıkmazdan kurtarılacağı konusunda devlet ve hükümet başkanları arasında istişarelerin yapılması için olağanüstü bir fırsat sayılıyor.
Görüşmelerin önemi, Avrupa Birliği (AB) dış politika sorumlusu Josep Borrell ve yardımcısı Enrique Mora'nın temsil ettiği AB arabuluculuğunun başarısızlığının ardından yapılacak olmasından kaynaklanıyor. Borrell iki gün önce yaptığı açıklamada, İran ve ABD taraflarının tutumlarının bu yazdan itibaren ‘birbirinden uzaklaştığını’ itiraf etti. İran’ın son önerilerinin -yani Borrell'in 8 Ağustos tarihinde sunduğu Avrupa uzlaşı belgesine Tahran'ın verdiği ikinci yanıt- ‘yeni teklifler taşıdığı ve siyasi ortam artık buna uygun olmadığı için fayda sağlamadığını’ vurguladı. Bu yüzden Borrell ‘üzüntüsünü’ dile getirerek, ‘önümüzdeki günlerde müzakerelerde bir atılım beklenmemesi gerektiği’ hatta ‘çıkmaz bir yola’ doğru gidildiği konusunda uyarıda bulundu.
Borrell sunduğu öneriye verilen ilk ‘makul’ yanıtların ardından nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılacağını umduğunu dile getirmesinden haftalar sonra büyük hayal kırıklığını dile “Elimde önerecek bir şey kalmadı” dedi. Batılılar başarısızlıktan İran'ı sorumlu tutuyor. Fransız kaynakları konuya ilişkin yaptıkları açıklamada “Tahran masadaki teklifi kabul etmedi. Bugün odak noktamız müzakerelerin nasıl başarıya ulaştırılacağıdır. Sonuçları daha sonra toplayacağız” ifadelerini kullandılar.

Avrupa üçlüsü
Borrell’den önce Avrupa üçlüsü ​​de (Fransa, İngiltere ve Almanya) ortak bildirilerinde aynı sonuca varmışlardı. Üçlü bildirilerinde, İran'a karşı müzakerelerde gösterilebilecek ‘maksimum esnekliği’ ve hoşgörüyü gösterdiklerini açıkladılar. Üç ülke, İran’ın gerçekten bir anlaşmaya varmak isteyip istemediğinden ‘şüphe duyduklarını’ belirttiler. Bu da Avrupalı kaynakların dediği gibi İran’ın aslında ‘zaman kazanmak’ amacıyla ‘müzakere etmek için müzakere ettiği’ varsayımını güçlendirdi. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ‘kısa sürede bir çözüm olasılığının çıkma ihtimalinin düşük olduğunu’ söyleyerek oldukça karamsar bir tutum sergiledi. Blinken’e göre İran, ‘bir anlaşmaya varmak için gerekli adımları atmakta ya isteksiz ya da aciz.’ Blinken'den önce Almanya Başbakanı Olaf Scholz da aynı sonuca vararak kısa vadede bir atılım olma olasılığını düşük gördüğünü söylemişti. Fransız düşünce kuruluşu Stratejik Araştırma Vakfı’nın (FRS) Başkanı Bruno Tertrais, yaşananları 'bitmeyen müzakereler destanı' olarak nitelendirdi.
Avrupalı kaynaklar, Avrupalı arabulucuların saplandığı bataklık ve iki ana tarafın (ABD ve İran) müzakerelerin başarısızlığından birbirini sorumlu tutması karşısında herhangi bir tarafın müzakere yolunu kesin olarak kapatmadığı, askıya almadığı veya bu yoldan çıkmadığı düşüncesine sevk eden çeşitli faktörlere işaret ediyorlar. Blinken, Scholz, Borrell ve diğerleri nükleer anlaşmayı ‘yakın zamanda’ veya ‘önümüzdeki günlerde’ etkinleştirme olasılığının olmadığını vurguladılar. Bu da müzakerelerin daha sonra etkinleştirilebileceğine dair açık bir kapı bırakıyor. Avrupalı ​​arabulucu bunu ABD'nin iç siyasi durumuna, yani ABD ara seçimlerine bağlıyor. AB kaynakları buna İsrail yasama seçimlerini de dahil ediyor. Her iki seçim de kasım ayında yapılacak. Bu da pratikte yeni fikirlerin öne sürülmesiyle birlikte müzakere yolunun tekrar canlandırılmasının bu yılın sonundan önce olmak zorunda olmadığı anlamına geliyor. Avrupalı ​​kaynaklar buradan hareketle zaman kazanmak ve gelecekteki seçimleri yapmak için tüm tarafların müzakereleri sürdürmesi gerektiğini düşünüyorlar.

Ek faktörler
Bu yönde düşünmeye sevk eden bazı ek faktörler var. Bunlardan ilki, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu’nun, İran’ın uluslararası müfettişlerin uranyum izlerine rastladığı kayıt dışı nükleer üç bölgenin açıklanmasına ilişkin taleplere yanıt vermesi çağrısında bulunan bir bildiri yayınlamakla yetinmeyi tercih etmiş olması. Üyelerinin üçte ikisinin desteğini alan bildirinin hiçbir hukuki değeri yok ve geçen haziran ayında yapılan oylamada kabul edilen tutumdan geri dönüldüğünü gösteriyor.
Yeni bildiride, bir önceki Yönetim Kurulu kararını hatırlatmak ve İran'ın iş birliği yapmamasını ve daha ileri gitmekle tehdit etmesini kınayan içeriğini vurgulamakla yetinildi. 'Asgari tepki' gösterilmesi, Batı kampının Tahran'ı kışkırtmamaya ve UAEA'nın nükleer tesislerdeki diğer gözetleme kameralarını kapatmak gibi misilleme yöntemlerine başvurmasını engellemeye özen göstermesinden kaynaklanıyor. Özellikle de ileride müzakerelere geri dönme olasılığının korunması amaçlanıyor.
Avrupalı ​​kaynaklar, Batı'nın bugünkü tutumunun zayıf olmasını, askıya alınan müzakereler için 'alternatif bir planın olmamasına' bağlıyorlar. Batı kampı, ​​İran'ın kendi adına zaman kazanmaya ve nükleer programını ilerletmeye çalıştığına tamamen kani olmuş durumda. İran'ın bazı taleplerinin müzakereleri uzatmaya, karmaşıklaştırmaya ve bir labirentin içine sokmaya yönelik olması, böyle düşünülmesine yol açan nedenlerden biri.

İran ‘taktiği’
İran heyetinin Viyana'da ve daha sonra Doha'da ya da Avrupalı ​​arabulucu aracılığıyla dolaylı iletişim kurarak izlediği müzakere taktiğinin iki bariz örneği var. Birincisi, Devrim Muhafızları Ordusu'nun (DMO) ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yabancı terör örgütleri listesinden çıkarılması talebi. Haftalarca buna odaklandıktan sonra Tahran birden bunun ‘hiçbir şekilde bir ön koşul olmadığını' söyledi. İkincisi gelecekteki yönetimlerin anlaşmadan tekrar çekilmesini önlemek için ABD'den bağlayıcı yasal garantiler alınması talebi. Haftalarca süren tartışmaların ardından İran müzakere heyeti, ABD'nin iç hukuki ve siyasi nedenlerinden ötürü böyle bir talebin karşılanamayacağını kabul etti ve talebini geri çekti.
Müzakereler ile ilgili karmaşa devam ederken ve vakit varken İran nükleer programı, gerek doygunluk oranı, gerek zenginleştirilmiş uranyum depolaması gerekse Tahran'ın istemesi durumunda atom bombası yapması için yeterince zenginleştirilmiş uranyum toplamak için gereken süreyi azaltma açısından peş peşe atılımlar yapıyordu. Bugün Batı'nın tutumunun zayıf olmasının sebebi, güvenilir alternatif bir planın olmamasından kaynaklanıyor. Müzakereler için 'alternatif' bir yolun şekillendirilmesi çağrısında bulunan Avrupalı sesler duyulmaya başlanmış olsa da halen bir sonuç elde edilebilmiş değil. Aynı bağlamda Başkan Biden, yönetimine 'alternatif seçenekler' oluşturması çağrısında bulundu. Ancak şu an bir alternatifin olmaması, müzakere yolunun canlı tutulmak istenmesi ve askeri seçeneğe başvurmaktan -şimdilik- kaçınılması ışığında Batı'nın daha fazla zamana ihtiyacı var. Bu bağlamda Le Figaro gazetesinin aktardığına göre Fransız bir diplomat, Avrupalı ​​müzakerecilerin aradığı şeyin ‘bir veya iki yıl zaman kazanmak’ olduğunu söyleyerek, “Meçhul bir şeye atlamak anlamına geldiği için anlaşmasız kalmaktansa, mümkün bir anlaşmaya varmak daha iyi” açıklamasında bulundu.



İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
TT

İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)

Hizbullah tarafından dün yapılan açıklamada, İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerine düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai’yi yitirdiğini duyurdu.

Hizbullah, Tabtabai ile birlikte öldürülen 1979 doğumlu Kasım Hüseyin Bercavi (Melak), 1989 doğumlu Mustafa Esad Baru (Hacı Hasan), 1982 doğumlu Rıfat Ahmed Hüseyin (Ebu Ali) ve 1990 doğumlu İbrahim Ali Hüseyin (Amir) adlı dört üyesi için taziye mesajı yayınladı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Hizbullah, gurur ve onurla, direniş halkına ve Lübnan halkına, Beyrut’un güneyindeki Dahiye bölgesindeki Hureyk Mahallesi’ne yapılan hain İsrail saldırısı sırasında Lübnan ve halkını savunurken şehit düşen büyük cihatçı lider, şehit Heysem Ali Tabatabai’nin (Seyyid Ebu Ali) vefatını duyurur.”

Açıklama şöyle devam etti:

“Büyük lider, uzun bir bekleyişin ve cihad, dürüstlük, samimiyet, direniş yolunda kararlılık ve kutsal hayatının son anına kadar İsrail düşmanıyla yorulmak bilmeden mücadeleyle dolu bir yolculuğun ardından şehit kardeşlerinin yanına katıldı. Topraklarını ve halkını savunma mücadelesinde asla yorulmadı veya yılmadı, hayatının başından itibaren direnişe adadı. Bu direnişin güçlü, onurlu ve yetenekli kalması, vatanı koruması ve zaferler kazanması için temellerini atan liderlerden biriydi. Mücahitler, tüm şehit liderlerin kanını taşıdıkları gibi onun saf kanını da taşıyacaklar ve Siyonist düşmanın ve onun destekçisi ABD’nin tüm planlarını bozmak için kararlılık ve cesaretle ilerleyecekler.”

İsrail, Ekim 2023 ile Kasım 2024 arasında süren ve ABD'nin arabuluculuğunda ateşkesin sağlandığı savaş sırasında, İran destekli Hizbullah liderlerinin çoğunu ortadan kaldırmıştı.

Ancak, İsrail ile son savaşının ardından Hizbullah’ın askeri komutanlığına atanan Tabtabai, İsrail tarafından ateşkesin ardından Hizbullah'ın üst düzey bir üyesine düzenlenen bir operasyonda öldürüldü.

Tabtabai’nin Hizbullah saflarındaki yükselişi

Lübnanlı üst düzey bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin Lübnan'da İranlı bir baba ve Lübnanlı bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyledi. Kaynak, Tabtabai'nin Hizbullah'ın kurucu üyesi olmadığını, ancak Suriye ve Yemen'de müttefikleriyle birlikte grubun güçlerinin yanında savaşmış olan grubun ‘ikinci nesil’ üyelerinden biri olduğunu belirtti.

İsrail ordusu, Tabtabai'nin 1980'li yıllarda Hizbullah'a katıldığını ve Hizbullah'ın seçkin birimi Rıdvan Gücü de dahil olmak üzere birçok üst düzey pozisyonda görev yaptığını açıkladı. İsrail, geçtiğimiz yıl Lübnan'ı karadan işgal etmeden önce Rıdvan Gücü'nün liderlerinin çoğunu öldürdü.

İsrail ordusunun açıklamasında, geçtiğimiz yılki savaş sırasında Tabtabai'nin Hizbullah'ın operasyon bölümünü yönettiği ve diğer üst düzey komutanlar ortadan kaldırıldıkça rütbesini yükselttiği belirtildi.

Açıklamada, ateşkes yürürlüğe girer girmez Tabtabai'nin Hizbullah’ın askeri komutanlığına atandığı ve ‘İsrail ile savaşa hazırlıklarını yeniden sağlamak için yoğun bir şekilde çalıştığı’ da eklendi.

Reuters'a konuşan Lübnanlı bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin diğer üst düzey Hizbullah yetkililerinin öldürülmesinin ardından hızla terfi ettiğini ve geçtiğimiz yıl askeri komutan olarak atandığını doğruladı.

İsrail merkezli Alma Araştırma ve Eğitim Merkezi, Tabtabai'nin Suriye'de ve Lübnan savaşı sırasında İsrail'in diğer saldırılarından da sağ kurtulduğunu belirtti.

ABD’nin Adalet için Ödül Programı, Tabtabai hakkında bilgi verenlere 5 milyon ABD dolarına kadar ödül vaat etmişti. Program, Tabtabai'nin Suriye ve Yemen’deki eylemlerinin, Hizbullah’ın bölgesel istikrarsızlık faaliyetlerini desteklemek için eğitim, ekipman ve asker sağlama çabalarının bir parçası olduğunu belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2016 tarihinde Tabatabai'yi değiştirilmiş 13224 sayılı Yürütme Kararnamesi (EO) uyarınca Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist (SDGT) olarak tanımladı.

Bu tanımlama çerçevesinde Tabtabai'nin ABD yargısı yetkisine tabi tüm mülkleri ve mülkiyet hakları donduruldu. ABD vatandaşlarının Tabtabai ile herhangi bir işlem yapması genel olarak yasaklandı. ABD'nin yabancı terör örgütü olarak tanımladığı Hizbullah'a bilerek destek sağlamak, maddi destek veya maddi kaynaklar sağlamaya teşebbüs etmek veya bunları sağlamak için komplo kurmak da suç teşkil ediyor.


‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
TT

‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze kent merkezindeki er-Rimal mahallesinde, İsrail’e ait bir insansız hava aracının (İHA) sivil bir aracı hedef alarak vurmasıyla, 10 Ekim 2025’teki ateşkesten bu yana ilk kez bu tür bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın önde gelen isimlerinden Ala el-Hadidi öldürüldü. Bu saldırının ardından düzenlenen bir dizi hava bombardımanında 21 Filistinli hayatını kaybetti, 80 kişi ise yaralandı.

Ancak Gazze’deki saha kaynakları, İsrail’in suikastların zamanlamasına ilişkin bir ‘aldatmacaya’ başvurduğunu iddia ederek, bunun Hamas ve İslami Cihad Hareketi’nin birçok askeri liderine yönelik geniş kapsamlı suikast operasyonlarına gerekçe oluşturduğunu belirtti.

Kaynaklar, İsrail’in Hadidi ve diğer hedef alınan isimlere yönelik suikastların tamamlanmasına rağmen, bunları kamuoyuna açıklamayı geciktirdiğini aktardı. İsrail ordusunun, ‘Güney Gazze’de bir Filistinlinin insani yardım yolu üzerinde aracından inip İsrail güçlerine ateş açması’ üzerine karşılık verdiğini duyurmasından sonra açıklama yapılması dikkat çekti. Buna karşın söz konusu suikastların, bu açıklamadan önce gerçekleştiği ifade edildi.

İsrail ordusu, olay anını gösteren ve gencin ateş açtığı iddia edilen görüntülerin yer aldığı bir video yayımladı. Videoda, ateş açtığı belirtilen kişinin vurularak öldürüldüğü görülüyor.

Hamas ise İsrail’in öne sürdüğü bu gerekçeye şüpheyle yaklaştı. Hamas adına Siyasi Büro Üyesi İzzet er-Rişk, cumartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’in suçladığı gencin kimliğinin açıklanmasını talep ederek, olayla Hamas’ın herhangi bir bağlantısı olmadığını vurguladı.

Saldırıyı düzenleyen kişi

Hamas içinden ve dışından, birbirini doğrulayan Filistinli kaynaklar, saldırıyı gerçekleştiren kişinin 28 yaşındaki Halil Naci olduğunu belirtti. Naci’nin Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşadığı, evli olduğu ve üç çocuğunun bulunduğu ifade edildi. Çocuklardan biri, annesiyle birlikte tedavi amacıyla yurt dışında bulunuyor. Diğer iki çocuğun ise Halil’in annesinin yanında kaldığı ve bakımını onun üstlendiği aktarıldı. Kaynaklar, Naci’nin maddi durumunun oldukça iyi olduğunu belirterek, bu durumun motivasyonuna ve olayın arka planına ilişkin soru işaretleri doğurduğunu kaydetti.

Kaynaklara göre Naci, Gazze sınırında düzenlenen Büyük Dönüş Yürüyüşü protestoları sırasında yaralanmış ve sol bacağından yapılan amputasyonun ardından protez kullanmaya başlamıştı.

Naci’nin son dönemde, Kisufim Sınır Kapısı’ndan gelen insani yardımların girişini güvence altına almak için kullanılan bir arazi aracını sürme görevinde çalıştığı, öldürüldüğü sırada da aynı güzergâhta bulunduğu belirtildi.

Kaynaklar, Naci’nin herhangi bir Filistinli gruba bağlı olmadığını, yanında bulunan silahın ise ‘bir arkadaşına ait olduğunu ve bölgeye giren malların güvenliğini sağlama amaçlı kullanıldığını’ aktardı. Ayrıca, kısa süre önce ticaret yapmak üzere konserveler satın aldığı ve kendine ait bir iş kurmaya çalıştığı ifade edildi.

Ailesine yakın bazı kaynaklar, Naci’nin ailesinin büyük bir şok yaşadığını belirtti. Aynı kaynaklara göre Naci, kısa süre önce aynı bölgede getirdiği malların çalınmasına yönelik bir girişimle karşılaşmıştı. Bu nedenle, ‘mallarını korumak amacıyla, yardım ve mal girişini düzenleyen prosedürlere uygun bir koordinasyon yapmadan yeniden bölgeye gitmiş olabileceği’ değerlendirildi. Hamas’ın güvenlik birimleri ise olayın nedenlerine ilişkin soru işaretlerini gidermek için incelemelerin sürdüğünü bildirdi.

Suikastlar

Suikastlara ilişkin bilgilere geri dönüldüğünde, hedef alınan Kassam Tugayları Komutanı Ala el-Hadidi’nin, tugayların üretim birimine bağlı tedarik ve silahlandırma sorumlusu olduğu ortaya çıktı. İsrail ordusu, Hadidi’nin savaş boyunca Kassam Tugayları unsurlarına farklı türlerde silahların dağıtımını organize ettiğini açıkladı.

Hadidi’nin, Gazze kentinin batısındaki eş-Şati Mülteci Kampı’nda yaşadığı ve saldırı sırasında birlikte çalıştığı Halil es-Seri ile birlikte öldürüldüğü bildirildi. Sivil aracın vurulduğu Abbas Kavşağı’ndan geçmekte olan iki çocuğun da saldırıda yaşamını yitirdiği açıklandı.

Hadidi’nin tümüyle Hamas’a mensup bir aileden geldiği, aynı aileden Kassam Tugayları’nda komutanlık yapan ve Temmuz 2024’te suikasta uğrayan Kassam Tugayları lideri Muhammed ed-Dayf’a yakın isimlerin de savaş sürecinde öldürüldüğü belirtildi.

Başka bir hava saldırısında ise, Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki ailesinin evine düzenlenen suikastta Kassam Tugayları’na bağlı Nuseyrat Taburu’nda tim komutanı olduğu belirtilen Galib Ebu Şaviş hedef alındı. Saldırıda Ebu Şaviş’in eşi, büyük oğlu Bilal ve iki kızı dahil olmak üzere ailesinden 10 kişi hayatını kaybetti; çok sayıda kişi de yaralandı.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat’ta bir apartman dairesine düzenlenen başka bir saldırıda, İsrail’e ait bir İHA, kamptaki el-Faruk Camisi’nin imam hatibi olan Mustafa Ebu Hasballah’ı öldürdü. Ebu Hasballah’ın Hamas’ın davet faaliyetleriyle ilgili birimde görev yaptığı ve hareketin yerel düzeyde önde gelen isimlerinden biri olduğu belirtildi. Kaynaklara göre Ebu Hasballah, Kassam Tugayları’nın son dönemde bazı komuta kademelerini yeniden yapılandırırken başvurduğu kişiler arasında yer alıyordu.

Gazze kentinde düzenlenen başka bir hava saldırısında ise Nasr mahallesinde yerinden edilmiş sivillerin kaldığı bir apartman hedef alındı. Saldırıda en az 5 Filistinli yaşamını yitirdi. Hayatını kaybedenler arasında, İslami Cihad Hareketi’nin roket biriminden Ala el-Hadari’nin de bulunduğu bilgisi paylaşıldı.

İstihbarat faaliyeti

Saha kaynakları, İsrail’in suikast operasyonlarını tamamladıktan sonra ateş açma olayına ilişkin açıklama yaptığını belirtti. Kaynaklara göre İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde direnişçilerin hareketlerini izlemek amacıyla kesintisiz bir istihbarat çalışması yürütüyor. Bu çalışmaların, son günlerde bazı üst düzey ve saha komutanlarının, herhangi bir çatışma olmaksızın fırsat oluştuğu anda hedef alınarak öldürülmesine zemin hazırladığı ifade edildi.

rgtu7
Gazze üzerinde bir İsrail Apache helikopteri ve bir Hermes 450 insansız hava aracı (Arşiv – Reuters)

Kaynaklar, İsrail’e ait keşif ve gözetleme uçaklarının Gazze semalarında aralıksız uçtuğunu, özel birliklerin sürekli hareket halinde bulunduğunu ve İsrail adına çalışan ajanların da aktif olduğunu aktardı. Ayrıca teknolojik takip kapasitesinin bu operasyonlarda belirleyici rol oynadığı ve daha fazla direnişçinin hedef alınarak öldürülmesine yol açtığı bildirildi.

Saha durumuna ilişkin bilgilerde ise İsrail ihlallerinin Gazze Şeridi genelinde sürdüğü belirtildi. Refah, Han Yunus ve Gazze kentinde, özellikle sarı hattın doğu bölgesinde ve çevresinde, İHA’lar, zırhlı araçlar ve topçu birlikleri tarafından hava ve kara saldırılarının devam ettiği bildirildi. Aynı bölgelerde yoğun yıkıma neden olan ardışık patlatma operasyonlarının da gerçekleştirildiği ifade edildi.


İsrail ordusu, Lübnan'daki Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı düzenlemeyi değerlendiriyor

 İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
TT

İsrail ordusu, Lübnan'daki Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı düzenlemeyi değerlendiriyor

 İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)

İsrail ordusu, Hizbullah'ın askeri yığınağının, Lübnan'ın daha derinlerine kara harekâtlarını genişletmek de dahil olmak üzere önleyici eylemlerde bulunmaya zorlayabileceği konusunda uyardı.

Yediot Aharonot gazetesine bağlı Ynet internet sitesinde yer alan habere göre, üst düzey İsrailli ordu subayları, İsrail güçlerinin Lübnan'daki günlük faaliyetlerinin artmasının, Hizbullah'ın özellikle sınırdan uzak köylerde güçlerini giderek daha fazla seferber etmesini engellemediğini söyledi.

Güney Lübnan'daki ateşkesin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, gazeteye göre İsrail ordusu, İsrail'in 7 Ekim 2023 saldırısının ardından uygulanan "sıfır tolerans" politikasının bugüne kadarki en büyük sınavına yaklaştığına inanıyor. Gazete, askeri yetkililerin, İsrail'in Hizbullah savaşçılarını caydırmayı ve büyüyen güçlerini zayıflatmayı amaçlayan kısa süreli bir önleyici operasyon başlatmak üzere olduğunu söylediklerini belirtti.

Beyrut'un güney banliyöleri, İsrail ordusunun dün öğleden sonra Hizbullah'ın ikinci adamı olan İran doğumlu Haytam Ali Tabatabai'yi hedef alan operasyonuyla bir kez daha ön plana çıktı. Operasyonda 5 kişi öldü, 28 kişi yaralandı.

Hizbullah, dün akşam yaptığı açıklamada, "büyük komutan" için yas tuttu ve onun "hayatını kuruluşundan bu yana direnişe adadığını ve partinin askeri mekanizmasının temellerini atan liderler arasında yer aldığını" belirtti. Ancak parti, açıklamasında misilleme tehdidinde bulunmadı.

Bu hedef alma, İsrail'in Lübnan'a yönelik devam eden gerginliği, son dönemde güney ve Bekaa'ya (doğu) odaklanması ve İsrailli yetkililerin savaşın kapsamını genişletme yönündeki sürekli tehditleri bağlamında gerçekleşti. Sonuncusu dün sabah Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ağzından çıktı. Netanyahu, İsrail ordusunun güney Lübnan'da gerçekleştirdiği mobil suikastların devam ettiği bir dönemde, Hizbullah'ın kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için gerekli olan her şeyi yapmaya devam etme vurgusunu yineledi.