İsrail'in Filistinli öğrencilerin müfredatına müdahale girişimi Kudüs'te protesto edildi

Fotoğraf (AA_Arşiv)
Fotoğraf (AA_Arşiv)
TT

İsrail'in Filistinli öğrencilerin müfredatına müdahale girişimi Kudüs'te protesto edildi

Fotoğraf (AA_Arşiv)
Fotoğraf (AA_Arşiv)

İşgal altındaki Doğu Kudüs'te Filistinliler, İsrail'in Filistinli çocukların eğitim gördüğü okullarda müfredatı değiştirme girişimini protesto etmek için gösteri düzenledi.
Kudüs'ün kuzeyindeki Beyt Hanina bölgesinde, El-İman ilköğretim okulunda eğitim gören öğrenciler ve velileri İsrail'in müfredat zorlamasını protesto etmek için toplandı.
Çok sayıda Filistinli velinin katıldığı gösteride, Filistin okullarında İsrail kitaplarının dayatılmasını reddeden ifadelerin yazılı olduğu dövizler taşındı.
Bunun İsrail'in Filistinlilerin kimliklerini yok etme çabası olduğu ifade edildi.
Çocuğu El-İman ilköğretim okulunda okuyan Filistinli Tarık Ukeş, gösteride yaptığı konuşmada, "Kudüs halkı açık bir söz söylemek için burada toplandı. Biz Kudüslü öğrencilerin ve gelecek neslin velileriyiz. Bu şehri (Kudüs) kim müdafaa edecek? Çocuklarımızın zihinlerinin yıkanmasına izin vermeyeceğiz." ifadelerini kullandı.
İsrail'in dayattığı müfredatın Filistin kimliğini yok etmeye çalıştığını söyleyen Ukeş, "İnsan kimliği neyse odur. Kişi kimliğini kaybederse, o bir hiçtir." dedi.
İsrail Eğitim Bakanlığı ağustos ayında öğrencilere Bakanlık tarafından basılan kitapların okutulmadığı gerekçesiyle Doğu Kudüs'teki Filistin okullarından El-İman ve İbrahim Koleji'nin lisanslarını iptal etmişti.
Tel Aviv yönetimi, Yahudileştirme politikaları çerçevesinde 1967'de işgal ettiği Doğu Kudüs'te bulunan Filistin okullarında okutulan müfredatı kaldırarak yerine İsrail müfredatını uygulamaya çalışıyor.
Filistinlilerin kararlı bir şekilde karşı durması nedeniyle İsrail, işgalinden bu yana Doğu Kudüs'teki okullara kendi eğitim müfredatını dayatma konusunda başarısız oldu ancak o zamandan beri bu yöndeki girişimleri devam ediyor.



Putin: Türkiye ile ortaklık en yüksek düzeyde ve tecrübeye dayanıyor

AA
AA
TT

Putin: Türkiye ile ortaklık en yüksek düzeyde ve tecrübeye dayanıyor

AA
AA

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kremlin Sarayı'nda, aralarında Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç'in de bulunduğu, Rusya'da göreve başlayan 21 ülkenin büyükelçisini kabul ederek, güven mektuplarını aldı, diplomatları tebrik etti.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri değerlendiren Putin, "Türkiye ile ortaklık en yüksek düzeyde ve uzun yıllar çeşitli alanlarda elde edilen tecrübeye dayanıyor. Her iki taraf da iyi komşuluk, ortaklık ve karşılıklı çıkar ilkelerine dayalı bağları daha da geliştirme konusunda kararlı." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sürekli temas halinde olduğunu belirten Putin, söz konusu temaslarda ikili ilişkilerle ilgili tüm önemli konuların ele alındığını dile getirdi.

Putin, şunları kaydetti:

"Enerji sektöründe Rus-Türk işbirliğinin gerçekten stratejik olduğunu özellikle belirtmek isterim. Rosatom (Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu), Türkiye'de ilk nükleer Akkuyu santralini inşa etmeye devam ediyor. Mavi Akım ve TürkAkım boru hatlarının işletilmesi kapsamında doğal gaz sektöründe yakın işbirliği oluşturuldu. Türkiye'de doğal gaz dağıtım merkezinin oluşturulması yönünde çalışmalar sürüyor. Ticaret ve yüksek teknoloji alanlarında da çok sayıda ilginç projemiz, ortak çalışmamız var."

Rusya'da yarın Gönüllüler Günü'nün kutlanacağını, bu kapsamda 95 ülkeden gönüllü ekiplerin katıldığı yarışma düzenlediğini kaydeden Putin, "Türkiye'den gönüllü ekip, düşük gelirli ailelere destek dalındaki yarışmayı kazandı." dedi.


Spotify 1500 kişiyi daha işten çıkaracak

AA
AA
TT

Spotify 1500 kişiyi daha işten çıkaracak

AA
AA

Spotify'ın kurucu ortağı ve Üst Yöneticisi (CEO) Daniel Ek'in çalışanlarla paylaştığı mesaj, şirketin internet sitesinde yayımlandı.

Mesajda ekonomik büyümenin önemli ölçüde yavaşladığını ve artan faiz oranlarının finansa erişimi daha pahalı hale getirdiğini belirten Ek, Spotify’in bu gerçeklerden kaçamayacağını vurguladı.

Ek, “Çoğu ölçüme göre daha üretkeniz ancak daha az verimliyiz. İkisi de olmalıyız." diyerek, bu kapsamda, çalışanların yaklaşık yüzde 17’si ile yollarını ayıracaklarını açıkladı.

Geçen yılın sonunda, Stockholm merkezli şirketin yaklaşık 8 bin 400 çalışanı vardı.

Şirket, bu yıl içinde iki dalgada 800 çalışanın işine son vermişti.

Ek’in son kararı, yaklaşık 1500 kişinin daha işten çıkarılacağı anlamına geliyor.

Teknoloji sektöründeki işten çıkarmaları takip eden Layoffs.fyi sitesinin verilerine göre ise teknoloji şirketleri, 2023'nin başından bu yana 253 binden fazla çalışanının işine son verdi.


İsrail, Batı Avrupa ve Avustralya’ya da dahil birçok ülke için seyahat uyarılarını güncelledi

İsrail merkezli El Al havayolu şirketine ait uçaklar Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’nda (Reuters-Arşiv)
İsrail merkezli El Al havayolu şirketine ait uçaklar Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’nda (Reuters-Arşiv)
TT

İsrail, Batı Avrupa ve Avustralya’ya da dahil birçok ülke için seyahat uyarılarını güncelledi

İsrail merkezli El Al havayolu şirketine ait uçaklar Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’nda (Reuters-Arşiv)
İsrail merkezli El Al havayolu şirketine ait uçaklar Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’nda (Reuters-Arşiv)

İsrail hükümeti, Batı Avrupa ve Avustralya’ya seyahat eden vatandaşlarını, savaş sırasında gerilimin artması nedeniyle kimliklerini göstermemeleri ve protesto alanlarından uzak durmaları konusunda uyardı.

Şarku’l Avsat’ın Bloomberg’ten aktardığı habere göre, seyahat uyarıları arasında uyarı seviyesinin 1’den 2’ye yükseltildiği İngiltere, Fransa, Almanya da dahil olmak üzere Batı Avrupa’daki birçok ülke ile Arjantin, Brezilya ve Avustralya gibi ülkeler yer alıyor.

İsrail, bu ülkelere giden vatandaşları, Filistin yanlısı yürüyüşler ve İsraillilerin hedef alınabileceği diğer etkinlikler de dahil olmak üzere büyük toplanmaların olduğu yerlerden uzak durmaya çağırdı.

Hükümet, İran’ın yurtdışındaki İsraillilere saldırmayı planladığını iddia ediyor.

İsrail, kara operasyonunu Gazze Şeridi’nin güneyine doğru genişletti.

Bölgedeki çatışmanın genişlediğine dair yeni işaretler gelirken, İsrail’in saldırıları sonucu Filistinli sivil can kayıplarının sayısı artıyor.

İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari dün akşam yaptığı açıklamada, “İsrail ordusu Hamas’a yönelik kara operasyonunu Gazze Şeridi boyunca genişletmeye devam ediyor” diyerek, ordunun Hamas’ın kalelerinin bulunduğu her yerde operasyon yürüttüğünü söyledi.

İsrail ile Hamas arasında rehine ve tutuklu takasının yanı sıra insani yardımın Gazze’ye girişine izin veren bir haftalık insani ateşkesin ardından, İsrail’in Gazze’deki yoğun saldırıları geçtiğimiz Cuma günü yeniden başladı.


Siyasal çatışmada bir söylem aracı: İklim değişikliği

Nicola Ferrarese
Nicola Ferrarese
TT

Siyasal çatışmada bir söylem aracı: İklim değişikliği

Nicola Ferrarese
Nicola Ferrarese

Muhammed Riyad el-Aşiri

Birleşik Arap Emirlikleri'nde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28) ile birlikte akla pek çok soru geliyor: Gezegenimizin karşı karşıya olduğu iklim felaketlerinden bahsederken hangi terimi kullanmalıyız? ‘İklim krizi’ mi, ‘iklim değişikliği’ mi, yoksa ‘küresel ısınma’ mı?

Neden büyük sanayi ülkeleri bu iklim felaketlerinden bazılarını sınırlandırabilecek önlemleri uygulama konusunda başarısız oluyor?

Şiddetli iklim olaylarının sonuçlarına kim katlanıyor? Sanayi faaliyetleri bu olayların ağırlaşmasına katkıda bulunan ülkeler mi yoksa halihazırda yangınlardan etkilenen ve su baskınlarında boğulan yoksul ülkeler mi?

Konferans oturumlarına katılacak liderler ve politikacılar bu felaketlere karşı hızlı önlem alma konusunda anlaşabilecek mi, yoksa ekonomik hırslar ve siyasi eğilimler bunu engelleyecek mi?

Alevler neredeyse evini kül edecekti

Konferans bana, Cumhuriyetçi Parti'nin eski siyasi danışmanı ve anketör olan Dr. Frank Luntz'un, yıllar önce bir sabah Güney Kaliforniya'daki evindeyken başına gelenleri hatırlattı.

Saat 03.15'te telefonu çalarak evi derhal boşaltması konusunda uyarılan Luntz, Aralık 2017'de Los Angeles'ta çıkan yangın evine yaklaşırken yatak odasının penceresinden alevleri gördü.

EPA
EPA

O günden itibaren iklim krizi Luntz için kişisel bir mesele haline geldi. O, ‘iklim değişikliği’ terimini icat etti ve ABD'deki Cumhuriyetçilere, iklim olaylarının ciddiyeti konusunda şüphe uyandırmak için ‘küresel ısınma’ yerine bu terimi kullanmalarını tavsiye etti.

O günden sonra iklim meselesi artık Luntz'un Cumhuriyetçi Parti liderlerine tavsiyelerde bulunduğu kamusal bir mesele olmaktan çıktı. O gün Luntz'un meseleye bakış açısını değiştirdi. Peki bu nasıl oldu?

Büyük bir sanayi ülkesi olan ABD'deki politikacılar arasında iklim meselesiyle ilgili fikir birliği yok. Zira iki büyük parti olan Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti'nin bu konuda görüşleri farklı.

Büyük bir sanayi ülkesi olan ABD'deki politikacılar arasında iklim meselesiyle ilgili fikir birliği yok. Zira iki büyük parti olan Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti'nin bu konuda görüşleri farklı. Ayrıca ‘kürtaj’, ‘kişisel silah sahipliği’ ve ‘vergiler’ gibi pek çok konuda da farklılık gösteriyorlar.

ABD, iklim olaylarını ve bunların bilimsel temellerini sorgulayan ve çevre konusunda olumsuz pozisyonlar alan seslerin çıktığı tek büyük sanayi ülkesi değil. Brezilya'da Bolsonaro'nun başkanlığı sırasında ve Avustralya'da eski Başbakan Scott Morrison hükümeti döneminde de bu tür sesler yükseldi.

Ancak buradaki tartışmayı ABD ile sınırlandıracağım. Çünkü dünyanın en büyük sanayi ülkesi olarak iklim krizinin şiddetlenmesinde büyük rol oynuyor. Cumhuriyetçi ve Demokrat partili siyasetçiler arasında iklim meselesine dair yaşanan anlaşmazlık, özellikle eski Başkan Donald Trump'ın başkanlığa geldiği dönemde önemli bir konu haline geldi.

“İklim konusu, iki parti arasında siyasi bir çatışmaya dönüştü” dersek abartmış olmayacağımız bu siyasi anlaşmazlık, esas olarak her iki partinin benimsediği değer farklılığından kaynaklanıyor.

Cumhuriyetçi Parti'nin bakış açısı

Çoğu Cumhuriyetçinin bakış açısı birkaç temel fikre dayanıyor. Bunlardan en önemlileri şunlar:

1- Bilim insanlarının iklim meselesine ilişkin fikir birliğinin sorgulanması. Bu fikir birliğinin içeriği, fosil yakıtların yakılması gibi insan faaliyetlerinin çeşitli iklim olaylarının ardındaki temel itici güç olduğudur. Bunu, iklim değişikliğinin ciddiyetini sorgulayan ve iklim olaylarıyla yüzleşmek için acil eyleme geçmenin gerekliliği konusunda şüphelerini dile getiren Cumhuriyetçiler izliyor.

2- Karbondioksit, metan ve ozon gibi sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik her türlü tedbirin alınmasına itiraz etme. Bu nedenle Cumhuriyetçiler, Başkan Barack Obama'nın başkanlığı döneminde uygulanan Temiz Enerji Planı ve otomobiller için yakıt tüketimi standartlarının belirlenmesi gibi karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik bazı politikalara karşı çıktı.

3- Ekonomik büyüme ve enerji güvenliği açısından fosil yakıtların teşvik edilmesi. Buna göre Cumhuriyetçiler, fosil yakıtların çıkarılmasını ve kullanımını kısıtlayan her türlü politikaya karşı çıkıyor.

4- Çevre pahasına olsa bile ekonomik büyümenin ve iş fırsatları yaratmanın önemine odaklanma. Cumhuriyetçiler, katı iklim düzenlemelerinin işletmelere ve ekonomiye zarar verebileceğini savunuyor.

5- ABD'nin, diğer ülkelerin pozisyonlarını umursamadan, enerji konusunda bağımsız bir pozisyona sahip olması çağrısında bulunmak ve yabancı enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmanın bir yolu olarak, fosil yakıtlar da dahil olmak üzere yerli enerji üretimine odaklanmayı teşvik etmek.

 

İklim krizi denilen şey sahte haberlerden başka bir şey değil.

Eski ABD Başkanı Donald Trump

Bu, Cumhuriyetçi Parti'nin tüm üyeleri arasında küresel ısınma olgusuna ilişkin tam bir tekdüzelik olduğu anlamına gelmiyor. Parti içindeki görüşler bölgesel değerlendirmelere, seçmenlerin görüşlerine ve bireysel inançlara göre bir eyaletten diğerine farklılık gösterebilir.

Cumhuriyetçi tutumun en iyi temsilcisi şüphesiz iklim değişikliğini bir ‘aldatmaca’ olarak tanımlayan eski ABD Başkanı Donald Trump. Trump, 2012'de attığı bir tweette şu ifadeleri kullandı: “Küresel ısınma kavramı, Amerikan endüstrisini rekabet edemez hale getirmek için Çinliler tarafından formüle edildi.” Kuşkusuz bu hiçbir bilimsel kanıtla desteklenmeyen bir ifadedir.

Her zamanki üslubuyla şunu söyleyen de oydu: “İklim krizi denilen şey sahte haberlerden başka bir şey değil.”

Trump net bir adamdı, açıklamalarda bulunmaktan vazgeçmedi. Hatta harekete geçti ve Haziran 2017'de Paris İklim Anlaşması'ndan çekildi.

(foto altı) Kenya'nın Machakos kentinde Dünya Çevre Günü'nde çalışan bir işçi, 5 Haziran 2023. (EPA)
Kenya'nın Machakos kentinde Dünya Çevre Günü'nde çalışan bir işçi, 5 Haziran 2023. (EPA)

Trump, enerji politikasını Amerikan hegemonyası ilkesini destekleyecek şekilde formüle etti ve ABD'yi bağımsız bir enerji kaynağı haline getirerek bu ilkeyi güçlendirdi.

Bu nedenle Trump yönetimi, sera gazlarını azaltmayı amaçlayan bazı çevre düzenlemelerini geri aldı. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtları teşvik etmeye başladı.

Bu, Cumhuriyetçilerin, küresel ısınma olgusunda herhangi bir tehlike olduğuna inanmadıkları ve bilim adamlarının kanıtlarını -kendi bakış açılarına göre- yanıltıcı olduğu için reddettikleri yönündeki tutumunu açıkça ortaya koyuyor.

Demokrat Parti'nin bakış açısı

Demokratlara gelince, onların tutumu başka fikirlere dayanıyor. Bunlardan en önemlileri şunlar:

1- Paris İklim Anlaşması'nın kararlılıkla desteklenmesi ve ona geri dönülmesinin gerekliliği.

2- ABD'yi temiz enerji ekonomisine dönüştürmeyi amaçlayan politikaların teşvik edilmesi. Uygulamada bu, genellikle rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların artması anlamına gelir.

3- Ulaştırma ve sanayi dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bu gazların emisyonlarını azaltmaya yönelik düzenleyici tedbirler alarak sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınması. Bu, otomobiller için emisyon standartlarının belirlenmesini, temiz teknolojilerin teşvik edilmesini ve enerji santrali emisyonlarının kontrol edilmesini sağlar.

4- Savunmasız toplulukların deniz seviyesinin yükselmesinden ve aşırı hava olaylarından korunması da dahil olmak üzere, iklim değişikliğinin etkilerine hazırlanmanın ve uyum sağlamanın öneminin vurgulanması.

Biden yönetimi, karbonsuz bir enerji sektörüne ulaşmak ve 2050 yılında emisyonları sıfıra indirmek için 2035 yılını hedef olarak belirledi.

5- İklim sorununun çevresel adaletle ilişkilendirilmesi, böylece iklimin etkilerinin yükünü yalnızca dışlanmış topluluklarla sınırlı kalmamak üzere tüm toplulukların üstlenmesi.

6- Temiz enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve düşük karbon ekonomisine geçişin hızlandırılması amacıyla bilimsel araştırma ve geliştirme yatırımlarının desteklenmesi.

Başkan Joe Biden, başkanlığı devraldıktan sonra politikalarını bu ideoloji ışığında çizdi. Bunlardan ilki 2021'de Paris İklim Anlaşması'na yeniden katılmaktı.

AFP
AFP

Biden, federal kurumları, toksik emisyonları azaltma, yatırımları yenilenebilir enerji kaynaklarına yönlendirme ve elektrikli otomobil üretme politikalarıyla tutarlı olacak şekilde düzenlemelerini gözden geçirmeye yönlendiren bir dizi idari emir yayınladı.

İklim meselesinde bilimsel uzlaşının takip edildiğini vurgulayan Biden, yönetimini bu konuda politika geliştirme konusunda bilimsel uzmanlığa sahip olanların yardımına başvurmaya çağırdı.

Biden yönetimi, karbonsuz bir enerji sektörüne ulaşmak ve 2050 yılında emisyonları sıfıra indirmek için 2035 yılını hedef olarak belirledi.

Demokrat Parti'nin tutumunun özü, küresel ısınma olgusunun insanlığı tehdit eden yakın tehlike duygusu ve bu tehlikeyle yüzleşmek için dünya ülkeleri arasında kolektif eyleme duyulan inançtır.

İklim ifadelerine siyasi ilgi

Buradaki önemli soru şudur: Cumhuriyetçiler ve Demokratlar seçim kampanyalarında oy kazanmak için politikalarını ve ideolojilerini ABD kamuoyuna nasıl sunuyorlar?

Kavramları her bir partinin ideolojisine hizmet edecek anlamlı ifadelere dönüştüren dilbilimcilerin ve anketörlerin rolü burada devreye giriyor. Burada sadece Cumhuriyetçi Parti üzerinden örnek vermekle yetineceğim.

Yazının başında, çabalarını Cumhuriyetçi Parti'ye ve onun politikacılarına hizmet etmeye adayan Frank Luntz'dan bahsetmiştim. Luntz 1962 yılında doğdu. Pensilvanya Üniversitesi'nde lisans düzeyinde tarih ve siyaset bilimi okudu, ardından Oxford Üniversitesi’nde siyaset alanında doktora derecesi aldı. Eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile aynı dönemde Oxford’dalardı. Doktora tezi ‘seçim kampanyaları’ ile ilgiliydi ve 1988'de ‘Adaylar, Danışmanlar ve Kampanyalar: Amerikan Seçimlerinin Tarzı ve Özü’ (Candidates, Consultants and Campaigns: The Style and Substance of American Electioneering) başlığıyla yayınladığı bir kitabın temelini oluşturuyordu. Luntz, söz konusu tezinde siyasetçileri, kitleler üzerinde daha fazla etki sahibi olabilmek için kampanyaları sırasında kullandıkları ifadelere dikkat etmeye çağırıyordu.

Onun Cumhuriyetçi Parti için formüle ettiği ifadeler arasında en öne çıkanları ‘emlak vergisi’ yerine ‘ölüm vergisi’, ‘küresel ısınma’ yerine ‘iklim değişikliği’ ve ‘vergi indirimi’ (Tax Cut) yerine ‘verginin acısını hafifletmek’ (Tax Relief) ifadeleridir.

Luntz, çalışma alanını “müvekkillerinin bir konu veya aday hakkındaki kamuoyunu değiştirmesine veya ürünlerini satmasına yardımcı olacak kelimeler bulmak” olarak tanımlıyor. Luntz, Cumhuriyetçi Parti'nin politikasını üzerine inşa ettiği bazı değerlere inanması nedeniyle ifadelerini Cumhuriyetçi Parti'nin değerleri doğrultusunda formüle ediyor. Bu değerler arasında ‘bireysel ve kişisel özgürlük’, ‘sınırlı hükümet müdahalesi’, ‘ekonomik büyümenin teşvik edilmesi’ ve ‘özel teşebbüsün teşvik edilip vergilerin azaltılması’ yer alıyor.

Onun Cumhuriyetçi Parti için formüle ettiği ifadeler arasında en öne çıkanları ‘emlak vergisi’ yerine ‘ölüm vergisi’, ‘küresel ısınma’ yerine ‘iklim değişikliği’ ve ‘vergi indirimi’ (Tax Cut) yerine ‘verginin acısını hafifletmek’ (Tax Relief) ifadeleridir.

Bu değerlerin ışığında parti, küresel ısınma krizinin nedeninin insan faaliyetleri olduğu fikrini kabul etmeyi reddediyor. Ayrıca bilimin, gezegenimizin şu anda karşı karşıya olduğu fırtına, kasırga, sel ve yangın gibi felaketlerin çoğu bilim insanının söylediği gibi iklim değişikliğinin sonucu olduğu yönündeki görüşünü de reddediyor.

İklim krizine ilişkin bu şüpheci tutum, Cumhuriyetçi Partili siyasetçilerin sorunun aciliyetini ve ciddiyetini küçümsemesine yol açıyor. Bu aynı zamanda onları, otomobillerde yakıt tüketimine ilişkin standartlar koymak gibi belirli politikaları dayatmayı reddetmeye de sevk ediyor. Çünkü bu, onların bakış açısına göre, kişisel özgürlüklere bir müdahaledir.

Parti, bu değerlerden yola çıkarak fosil yakıtlara yatırımı da teşvik ediyor. Çünkü bu, iş fırsatlarını ve ekonomik büyümeyi artırıyor ve özel şirketlerin önünü açıyor.

(foto altı) 15 Kasım 2023'te Vietnam'ın merkezindeki Hue şehrinde sel suları park halindeki arabaları sular altında bıraktı. (AFP)
15 Kasım 2023'te Vietnam'ın merkezindeki Hue şehrinde sel suları park halindeki arabaları sular altında bıraktı. (AFP)

Gizli ‘iklimsel-dilsel’ not

2001 yılında Luntz, Cumhuriyetçi Parti'ye gizli bir not yazdı ve bu not daha sonra ortaya çıktı. Burada partinin “çevre konusundaki iletişim savaşını kaybettiğini” ve yeni Cumhuriyetçi Başkan George Bush'un savunmasız olduğunu kabul etti. Oliver Burkeman'ın Guardian gazetesinde 4 Mart 2003 tarihli yazısında bildirdiğine göre, Luntz, parti politikacılarını ‘sera gazlarının tehlikeleri konusunda bilimsel bir fikir birliğinin olmadığı’ fikrini yaymaya çağırdı.

Notta Luntz, Cumhuriyetçilere iklimle ilgili bilimsel kesinliğin olmadığı fikrini tartışmalarının temel fikri haline getirmeleri ve böylece bunun kamuoyunun zihninde sağlam bir şekilde yerleşmesi çağrısında bulundu. Zira Cumhuriyetçiler için hâlâ bilime meydan okuma fırsatı vardı.

Beyaz Saray'ın, bilim insanları daha fazla araştırma yapana kadar Kyoto Protokolü'nün gerektirdiği zorunlu emisyon kısıtlamalarını uygulamayı reddetme pozisyonuna uygun olarak, “yalnızca tüm gerçekler mevcutsa harekete geçmenin” önemini vurgulamalarını istedi.

Peki ya Luntz neden ‘küresel ısınma’ yerine ‘iklim değişikliği’ ifadesini seçti?

Daha sonra Luntz, partiye ve politikacılarına ‘küresel ısınma’ (global warming) terimini bırakıp ‘iklim değişikliği’ (climate change) terimini kullanmalarını tavsiye etti.

Peki Luntz'u bu tavsiyeyi vermeye iten iki terim arasındaki temel fark nedir?

İngilizce'de ‘global warming’ (küresel ısınma) ifadesi, Dünya sıcaklıklarının fiili olarak artmasıyla temsil edilen bir iklim olgusunun varlığına işaret ediyor. Bu iklim olgusu yerel bir olgu değil, sonuçları dünya çapında pek çok farklı ülkeyi etkileyen küresel bir olgudur.

Cumhuriyetçi Parti'nin, petrol ve doğal gaz alanında faaliyet gösteren büyük şirketlerin çıkarlarını korumak ve fosil yakıt kullanımının azaltılmasıyla zarar görebilecek ekonomik büyümeyi sürdürmek amacıyla ABD kamuoyunun zihnine şüphe tohumları ekmeye yönelik politikalarında aradığı şey budur.

Bu noktada Luntz, kamuoyunda yüksek sıcaklıklar ve bunun yol açabileceği yangınlar imajını uyandırmayan, aksine iklim meselesini özünden uzaklaştıran yeni bir ifadeyle karşımıza çıktı.

Partiyi, politikalarını ‘çevreci’ (environmentalist) yerine ‘çevreyi koruyucu’ (conservationist) olarak tanımlamaya çağırdı. Çünkü çoğu insan çevrecilerin ‘aşırı’ olduğunu düşünüyor.

Cumhuriyetçi Parti'nin eski siyasi danışmanı Frank Luntz

ABD kamuoyu ‘iklim değişikliği’ (climate change) tabirini duyduğunda aklında herhangi bir iklim olgusunun somut bir resmini çizemeyecektir. Çünkü ifadede kullanılan ‘iklim’ kelimesi genel, soyut bir kelimedir. Ayrıca ‘değişim’ kelimesi, bu değişikliğin türü hakkında bir şey söylemediği için spesifik değildir. Cumhuriyetçiler bu ifadeyi kullanarak, bu zekice ifadeyle etkisiz hale getirilen soğuk bir tepkiyi garanti altına almış olacaklar.

Ayrıca partiyi, politikalarını ‘çevreci’ (environmentalist) yerine ‘çevreyi koruyucu’ (conservationist) olarak tanımlamaya çağırdı. Çünkü çoğu insan çevrecilerin ‘aşırı’ olduğunu düşünüyor. Luntz, kamuoyunun Cumhuriyetçi Parti’nin niyetlerinden şüphelenmemesi için mümkün olduğunca iş sektörü hakkında konuşmaktan kaçınmalarını tavsiye etti.

Luntz onları, Cumhuriyetçilerin ABD’liler arasındaki ortak imajının, “sahiplerinin yalnızca kârı umursadığı büyük şirketlerin etkisine tabi oldukları” yönünde olduğu konusunda uyarmıştı.

Luntz notunda, “Gerçeklere dayanmasa bile her durum ikna edici olabilir. Ancak gerçekler kuru bir şekilde anlatılmak yerine duygulara dayanırsa daha ikna edici olacaktır” diye belirtiyor. Guardian makalesinde belirtildiği gibi, Cumhuriyetçi Parti stratejistleri Luntz'un sözlerini memnuniyetle karşıladılar.

‘Küresel ısınma’ terimi 2001'de bir süre Bush'un konuşmalarında yer almaya devam etti, ardından 2002'de Luntz’un notunun yayınlanmasının ardından neredeyse tamamen ortadan kalkana kadar azaldı.

Luntz'ın pişmanlığı ve bilimin bir erdem olarak kabul edilmesi

Frank Luntz, evine yaklaşan alevlerle bizzat yüzleşene kadar iklim meselesindeki tutumunu sürdürdü. Luntz o dönemde yıkıcı iklim olaylarının göz ardı edilemeyecek karşı konulmaz bir gerçek haline geldiğini hissediyordu.

2019'da ABD Senatosu önündeki ifadesinde olanları şöyle anlattı: “Cesur Los Angeles itfaiyecileri evimi kurtardı, ancak diğerleri o kadar şanslı değildi. Deniz seviyeleri yükseliyor, buzullar eriyor ve kasırgalar eskisinden daha şiddetli hale geliyor.”

Luntz, ABD Temsilciler Meclisi İklim Komitesi’ne şunları söyledi: “2001'de yanılmışım. Umarım 18 yıl önce yazdığım bir şeyi kullanmayı bırakırsınız. Çünkü artık o zaman yazdıklarım doğru değil.”

‘İklim değişikliği’ terimini icat etmekten duyduğu üzüntüyü kabul eden Luntz, Mayıs 2021'de İngiliz gazetesi The Times’a verdiği röportajda “Sadece yanlış yapmakla kalmadım, şimdi yanlışımı düzeltmek de istiyorum” dedi.

Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir


Netanyahu hakkındaki yolsuzluk davasına 2 aylık aradan sonra devam ediliyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
TT

Netanyahu hakkındaki yolsuzluk davasına 2 aylık aradan sonra devam ediliyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)

Netanyahu'nun yargılandığı yolsuzluk davası, İsrail ordusunun 7 Ekim'de Gazze Şeridi'ne yoğun hava bombardımanı başlatması üzerine diğer tüm acil olmayan davalarla birlikte ertelenmişti.

İsrail devlet televizyonunun haberine göre, Kudüs Merkez Mahkemesi'nde görülen Netanyahu'nun davasında 2 aylık aranın ardından duruşmalara dönüldü. Mahkeme, Netanyahu'ya yönelik bir dizi suçlamayla ilgili ifadeleri dinlemeye devam edecek.

"Ynet" internet sitesinin haberine göre Netanyahu söz konusu dava oturumlarına katılmaktan muaf, ancak birkaç ay içinde ifade vermesi istenebilir.

Haberde ayrıca, "Savaş birkaç ay daha devam ederse, savaş ve duruşmaların aynı anda nasıl yürütülebileceği sorusunun sorulması gerekir." ifadelerine yer verildi.

Netanyahu'nun yolsuzluk davaları

İsrail Başsavcısı Avichai Mandelblit, 21 Kasım 2019'da Netanyahu hakkında üç ayrı yolsuzluk dosyasında, "rüşvet, emanete ihanet ve kişisel amaçlar için görevi kötüye kullanma" suçlamalarıyla dava açılmasını talep etmişti.

Görevdeyken yargılanan ilk İsrail Başbakanı olarak tarihe geçen Netanyahu'nun ilk duruşması 24 Mayıs 2020'de Kudüs Bölge Mahkemesi'nde görülmüştü.

Yolsuzluk soruşturması kapsamında, Shaul Elovitch’in sahibi olduğu “Bezeq” isimli telekomünikasyon şirketinin bünyesinde yer alan “Walla News” adlı internet sitesinde, Netanyahu ailesinin lehine haberler yapılması karşılığında şirkete 276 milyon dolar değerinde mali imtiyaz sağlamak suçlaması dikkati çekiyor.

Netanyahu’ya yönelik, İletişim Bakanlığı Genel Müdürü Avi Berger yerine seçim kampanyalarını da yürütmüş Shlomo Filber’i getirmek suretiyle Shaul Elovitch lehine hukuka aykırı olarak hükümet politikası yürütülmesi suçlaması bulunuyor.

Rüşvet ve görevi kötüye kullanma kapsamında ele alınan dosyada ise İsrailli Hollywood film yapımcısı Arnon Milchan ve Avustralyalı milyarder James Packer’dan hediye adı altında 283 bin dolar değerinde şampanya, puro, mücevher ve uçak bileti aldığı iddia ediliyor.

İddianamede hediyelerin Netanyahu’ya siyasi fayda temini karşılığında verildiği yönünde yeterince delil olduğu belirtiliyor.

Ayrıca, Yedioth Ahronoth gazetesinin sahibi Arnon Mozes ile Netanyahu’nun gazetenin yayın politikasının Likud lideri lehine olması karşılığında, rakip Israel Hayom gazetesinin rekabet gücünü azaltmaya yönelik yasal düzenlemelerin hükümet tarafından geçirilmesi konusunda anlaşıldığı iddia ediliyor.

Yargılama sonunda suçlu bulunması halinde 10 yıla varan hapis cezasına çarptırılması muhtemel olan Netanyahu, hakkındaki üç ayrı davadaki suçlamalar karşısında masumiyetinde ısrar ediyor ve iddiaları kabul etmiyor.


Gazze savaşı Mısır ile Avrupa’yı birbirine yaklaştırıyor

Reuters
Reuters
TT

Gazze savaşı Mısır ile Avrupa’yı birbirine yaklaştırıyor

Reuters
Reuters

Amr İmam

Gazze’deki savaş, Avrupa kıtasında derin bir etki bıraktı ve kıtanın iki farklı yönünü ortaya çıkardı. Birincisi, kıtanın Tel Aviv’in şikayetlerini tek başına dinlemeye ve halkını savunma hakkını desteklemeye hazır görünen tamamen İsrail yanlısı bir yüz.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, bu Avrupalı ​​yüzün etkileyici bir örneğidir.

Bu, Bay Borrell’in Hamas’ın İsrail’in güneyindeki yerleşim birimlerine yönelik 7 Ekim saldırılarını bir savaş suçu olarak tanımlamaktan çekinmediği bir televizyon röportajında ​​açıkça görülebilir. Ancak kendisine İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, yaklaşık 14 bin sivilin öldürülmesi ve Filistin topraklarının kuzey ve orta kesimlerinde binlerce evin bombalanması sorulduğunda Bay Borrell, ilk bakışta avukat olmadığını ve herhangi bir hukuki hüküm verecek konumda olmadığını hatırlattı.

Ama ne mutlu ki kıtanın başka bir tarafı da var. Bu da Tel Aviv’e karşı tarafın sağladığı koşulsuz destek karşısında Avrupa’nın kendi çıkarlarını korumak için çalışmaya hazır yüzüdür.

Avrupa’nın bu diğer tarafı, şu anda savaşın kıta üzerindeki potansiyel etkilerini hafifletmeye çalışıyor. Bunu, diğer taraflarla işbirliği yapmak için Avrupalı elini uzatarak yapıyor.

Avrupa’nın bu diğer tarafı, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısının en ağır yükünü çeken ve bunun sonucunda ekonomik yıkım olasılığıyla karşı karşıya olan, yoğun nüfuslu ve ekonomik açıdan sıkıntı çeken ve sonuç olarak ekonomik yıkım potansiyeliyle karşı karşıya bir ülke olan Mısır’a el uzatıyor.

Ortak endişeler

Tüm bunlara rağmen bu çağrı, Kahire’nin Eski Kıta’nın sadık sahil güvenlik görevlisi olma konusunda pay sahibi olmaktan memnun olup olmayacağına dair soru işaretlerini gündeme getiriyor.

“Gazzeliler evlerini terk etmeye zorlanırsa kıyı şeridinin 2,3 milyonu aşan nüfusu, Akdeniz üzerinden Avrupa’ya benzeri görülmemiş bir yasadışı göçmen akınına yol açabilir.”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, belki de bu farklı Avrupa perspektifinin başlıca örneğidir. Ursula von der Leyen, 18 Kasım’da Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Gazze’deki insani durumla ilgili görüşmek üzere Kahire’yi ziyaret etti. Toplantı sırasında Von der Leyen’in açıklamaları, Avrupa’nın krize ilişkin endişelerini açıkça yansıtıyordu.

Von der Leyen, Gazze nüfusunun yerinden edilmesine şiddetle karşı çıktı. Bu, Avrupa’nın açık kaygılarından kaynaklanan bir tutumdur. Öyle görünüyor ki Avrupa, Gazzelilerin evlerini terk etmeye zorlanması halinde, kıyı bölgesindeki 2,3 milyondan fazla nüfusun Akdeniz üzerinden Avrupa’ya benzeri görülmemiş bir yasadışı göçmen akışına yol açabileceğinden endişe ediyor. Özellikle Mısır’ın tanık olduğu zorlu ekonomik koşullar, Gazze’den daha fazla mülteci kabul edememesi ve özellikle de ülkenin hâlihazırda başka ülkelerden gelen 9 milyon mülteciye ev sahipliği yaptığı göz önüne alındığında bu senaryo, çok da uzak bir ihtimal değil.

FOTO:  Refah’tan Gazze’ye insani yardım girişi (Reuters)
Refah’tan Gazze’ye insani yardım girişi (Reuters)

AB Komisyonu Başkanı, Mısır Cumhurbaşkanı ile görüşmesinin sona ermesinin ardından Gazze ile Sina arasındaki sınırda yer alan Refah kara limanına ulaşmak için yaklaşık 197 mil yol kat etti. Amacı, Mısır’dan Gazze’ye insani yardım ulaştırmanın zorlu sürecine ilişkin ilk elden bilgi edinmekti.

Ursula von der Leyen, orada Mısır’ın, Filistin’in bu bölgesinde mahsur kalan insanlara insani yardımının sürekli akışını sağlamak için gösterdiği çabayı övdü.

Gazzelileri içeride tutmak

Mısır, İsrail’in Gazze halkını kendi topraklarının sınırları dışında güvenli bir yere kaçmaya ve Sina’ya yerleşmeye zorlama planlarıyla karşı karşıya.

“Kahire, İsrail’in Gazze halkını sınır dışı etme planlarını engellemek için dolaylı olarak askeri güç kullanılmasını öneren dil de dahil olmak üzere her türlü dili kullandı.”

21 Kasım’da Mısırlı milletvekilleri ayrıca, Mısır Cumhurbaşkanı’na, Mısır’ın ulusal güvenliğini korumak ve Gazze’deki 2,3 milyon insanın Sina’ya nakledilmesini önlemek için gerekli tüm tedbirleri alması sorumluluğunu yükledi. Mısır Parlamentosu’nun genel merkezinde düzenlenen aynı fırtınalı oturum sırasında Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli, Gazze halkının Mısır’a gitmeye zorlanması durumunda Mısır’ın uluslararası hukukun izin verdiği sınırlar çerçevesinde sert ve kararlı bir şekilde hareket edeceğini söyledi.

Birkaç saat önce Mısır Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Gazze’nin güneyindeki bölgeleri tekrar tekrar bombalamasının amacının yalnızca Gazze halkını Mısır’a kaçmaya zorlamak olduğunu belirtmişti. Mısır’ın güç dili kullanmasına ve ret ifadesine ek olarak Mısır devleti, sürekli İsrail bombardımanına rağmen Gazze halkının kendi topraklarında hayatta kalabilmesi amacıyla gerekli her şeye sahip olması için var gücüyle çalışıyor.

Mısır, krizin başladığı 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye gıda, su ve yakıt dahil olmak üzere insani yardım malzemesinin girmesini talep ediyor. Katar, Mısır ve ABD’nin aracılık ettiği dört günlük ateşkes, Gazze’ye sağlanan yardım hacminin artmasına katkıda bulunabilir ve bu da Mısır’ın kampanyasını güçlendirebilir.

Avrupa da Mısır’ın Gazze’ye daha fazla yardım gönderme arzusunu paylaşıyor. Öyle görünüyor ki bu tavır, Gazze’den sürüldüklerinde Filistin topraklarında yaşayanların Avrupa kıyılarına gidebilecekleri gerçeğinin farkına varılmasından sonra baş gösterdi.

Kahire ile temas

Avrupa, mevcut meseleyi çözmek için Kahire ile aktif olarak işbirliği yapıyor. Raporlar, Avrupa’nın, Arap ulusunu ‘yasadışı göçmenlerin Akdeniz üzerinden Avrupa kıyılarına akışını önlemek için’ adımlar atmaya motive etmeyi amaçlayan, Mısır için yeni bir yardım paketi oluşturma sürecinde olduğunu gösteriyor.

Ursula von der Leyen, 18 Kasım’da yaptığı açıklamada Avrupa ve Mısır’ın her iki tarafın da yararına olacak stratejik ve kapsamlı bir ortaklık kurmak için işbirliği yaptığını açıkladı. Avrupalı yetkili, bu ortaklığın iki taraf arasında uzun vadeli ilişkiler üzerine kurulacağını vurguladı.

Ayrıca Avrupa, arama kurtarma botlarının Mısır’a teslimatını hızlandıracak. Bu da Arap ülkesinin Akdeniz’deki yasa dışı geçişleri azaltma çabalarına yardımcı olacak.

Bununla birlikte Mısırlı parlamenterler, Avrupa ile, Kahire’nin Akdeniz’in yasa dışı geçişlerini önleme konusunda sadece uygulayıcı olma rolünün ötesine geçen daha geniş bir ortaklık geliştirmeyi amaçlıyor.

Senaryo- Kabus

Mısır Parlamentosu Yasama Komitesi üyesi Atıf Magharafi, Al-Majalla’ya yaptığı açıklamada, Mısır’ın, Avrupa’yı yasadışı göç ve terörizm de dahil olmak üzere çeşitli tehditlerden korumada çok önemli bir rol oynadığına dikkat çekti. Magharafi, “Bu, Mısır’a, AB ile Akdeniz’e yasa dışı geçişlerle mücadeleyle sınırlı olmayan kapsamlı bir ortaklık kurma yetkisi veriyor” dedi.

“Mısırlı parlamenter: “Kahire, Avrupa’yı yasadışı göç ve terörizm de dahil olmak üzere çeşitli tehditlerden korumada çok önemli bir rol oynuyor.”

Mısır, kendisinden Avrupa’ya yasadışı göç akışını durdurmak için yoğun çaba sarf ediyor. Geçmişte uzun bir süre göçmen dalgalarının Avrupa kıyılarına geçiş noktası olduktan sonra Mısır, Afrika ve Orta Doğu’nun sorunlu bölgelerinden gelen insanların bu kıyıları kullanarak Avrupa’ya gitmesini önlemek amacıyla kıyıları üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmayı başardı. Mısır hükümeti ayrıca, Mısır çölünde büyük bir başkent kurmak da dahil olmak üzere emek talebi yaratan çok sayıda kalkınma projesi başlatarak, Mısırlıların Avrupa’ya yasa dışı göç etme olasılığını da azalttı.

FOTO: Libya’da düzensiz mülteciler için merkez (AFP)
Libya’da düzensiz mülteciler için merkez (AFP)

Ancak Mısır’a komşu iki ülke olan Libya ve Sudan’da yaşanan huzursuzluklar, Mısır üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Gazze’deki mevcut durum, bu baskıyı artırdığı gibi Mısır’ın içinde bulunduğu zor ekonomik koşulları daha da ağırlaştırıyor. Bütün bunlar ise yasadışı göçü, Mısırlılar arasında ortak bir eğilim olarak yeniden ön plana çıkaracaktır. Gıda fiyatları yükseldikçe, iş imkanları azaldıkça ve hayat zorlaştıkça, daha çok Mısırlı kendi ülkeleri dışında, büyük olasılıkla Avrupa’da fırsatlar aramaya yönelecektir.

Nitekim devlet yetkililerinin yasadışı göçü kontrol etmek için aldığı önlemlere rağmen Mısırlılar denize geri döndü. Kahire’deki gözlemciler, Mısırlıları Avrupa kıyılarına ulaşma umuduyla tehlikeli yolculuklara çıkaran ölüm botlarının yeniden ortaya çıkmasının, Mısır’ın sınırlı destekten veya Avrupa için sahil güvenlik görevi yapmaktan daha fazlasına ihtiyacı olduğunu gösterdiğini söylüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı haberde Al-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Imad Gad, yaptığı açıklamada, “Mısır’ın, halkına ekonomik fırsatlar yaratabilmek ve gençleri yasadışı göçten uzaklaşmaya teşvik edebilmek için gerçek desteğe ihtiyacı var. Sanayi sektörünü ileriye taşıyacak teknoloji ve ekipmanlara ihtiyacı var. Bu, insanlara iş fırsatları yaratacak ve Avrupa’ya yasadışı göç dalgasını durduracak” ifadelerini kullandı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Polonya-Ukrayna sınırında kamyonlar nakliyecilerinin protestoları nedeniyle yaklaşık 10 gün bekliyor

(AA)
(AA)
TT

Polonya-Ukrayna sınırında kamyonlar nakliyecilerinin protestoları nedeniyle yaklaşık 10 gün bekliyor

(AA)
(AA)

Polonya haber ajansı PAP'a göre, kasım başından bu yana Polonya-Ukrayna sınırını kapatan nakliyeciler, saatte sadece birkaç kamyonun geçişine izin verirken otomobillerin, otobüslerin ve insani yardım taşıyan araçların geçişini engellemiyor.

Yetkililer, Dorohusk sınır kapısında yaklaşık 520 kamyonun 16 kilometrelik bir kuyrukta beklediğini ve geçiş süresinin beş güne kadar uzadığını bildirdi.

Edinilen bilgiye göre, Ukrayna'ya girmeye çalışan kamyonlar, Polonyalı kara yolu nakliyecilerinin protestoları nedeniyle bazı sınır kapılarında 10 güne kadar bekletiliyor.

Ukrayna Sınır Muhafızlarından yapılan açıklamada, sınırdaki engelleri kaldırmaya yönelik bir dizi önlemin ilk adımı olarak Uhryniv-Dolhobyczow sınır kapısının Ukrayna'dan çıkan boş kamyonlara açıldığı belirtildi.

Eylemlerine 6 Kasım'da başlayan Polonyalı kamyoncular, insani yardım ve askeri malzeme taşıyanlar hariç Ukraynalı şirketlerin, ticari izinlere tabi tutulmasını talep ediyor.

Polonyalı kamyoncular ayrıca Ukrayna'da savaşın başlamasından sonra kurulan şirketlerin faaliyet izinlerinin askıya alınmasını istiyor.


İsrailli esirlerin yakınları "bir an önce esir takası müzakerelerine dönülmesini" istiyor

(AA)
(AA)
TT

İsrailli esirlerin yakınları "bir an önce esir takası müzakerelerine dönülmesini" istiyor

(AA)
(AA)

Hamas'ın elindeki İsrailli esirlerin aileleri, ordunun 1 Aralık'ta Gazze'ye şiddetli saldırılarını yeniden başlaması sonrası Savaş Kabinesi ile görüşme taleplerine yanıt vermeyen hükümetin kayıtsızlığını "utanç verici" olarak niteledi ve "bir an önce esir takası için müzakerelere dönülmesi" çağrısı yaptı.

Düzenlenen basın toplantısında, Gazze Şeridi'ndeki İsrailli esirlerin yakınları adına konuşan Daniel Lifshitz, hükümete "bir an önce Hamas ile esir takasına ilişkin müzakerelere dönülmesi" çağrı yaparak aksi takdirde "eylemlerini arttıracaklarını" belirtti.

Lifshitz, "Sizleri hemen, ertelemeden, ne pahasına olursa olsun müzakere masasına dönmeye çağırıyoruz. Sizin bize karşı kayıtsızlığınız bir utanç. Bizi temsil etmekle ilgilenmiyorsanız, bunu yapmayı kabul eden uluslararası bir kuruma gideceğiz. Size yalvarmayacağız. Bu akşamdan itibaren (Tel Aviv'deki) Savunma Bakanlığı önünde beklemeye başlayacağız ve hiçbir yere gitmeyeceğiz." dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun basın ofisinden yapılan açıklamada ise bir tarih verilmeksizin "esir yakınlarıyla yakında bir görüşmenin değerlendirildiği" ifade edildi.

Gazze Şeridi'ndeki İsrailli esirlerin aileleri kaygılı

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde 137 İsrailli esirin bulunduğunu açıklamıştı.

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara 4 gün "insani ara" verilmesine ilişkin uzlaşma, 24 Kasım Cuma günü saat 07.00'de (TSİ 08.00) uygulamaya girmiş ve daha sonra 3 gün daha uzatılmıştı.

Taraflar arasındaki esir takası mutabakatında Gazze Şeridi'nden 81 İsrailli esir, İsrail hapishanelerinden de 240 Filistinli esir serbest bırakılmıştı.

İsrailli esirlerin aileleri, "insani ara"nın sona ermesinin ardından yakınlarının geri getirilmesi konusunu konuşmak üzere İsrail Savaş Kabinesi ile görüşme talep etmişti.


İspanya'da 1937'de bombalanan Guernica'da, Filistin'e destek için insan mozaiği yapılacak

(AA)
(AA)
TT

İspanya'da 1937'de bombalanan Guernica'da, Filistin'e destek için insan mozaiği yapılacak

(AA)
(AA)

Sendikalar, siyasi partiler ve sosyal kuruluşlardan oluşan Guernica-Filistin Yurttaş İnisiyatifi, İspanya'nın kuzeyindeki Bask bölgesinde bulunan Guernica kasabasında 8 Aralık'ta düzenlenecek Filistin'e destek etkinliğiyle ilgili açıklama yaptı.

Açıklamada, 1937'de bombalanan Guernica'daki acıların şu an İsrail'in bombalı saldırıları altında kalan Gazze'de yaşandığına dikkat çekildi.

Sivil halkın bombalandığı Pasialeku pazar yerinde, Filistin'e destek için 8 Aralık'ta büyük bir insan mozaiği yapılacağı, sirenlerin çalacağı, Filistin'den ve Bask bölgesinden sanatçılarla şiirlerin okunacağı ve şarkıların söyleneceği belirtilen açıklamada, "İsrail'in Filistin halkına karşı soykırım yaptığını dünyaya haykırmak ve Filistin halkının acılarını paylaşmak istiyoruz." ifadesi yer aldı.

Açıklamada, "sembolik de olsa Bask bölgesinden tüm dünyaya, uluslararası topluma insanlık ve Filistin'e destek mesajı gönderilmek istendiği" vurgulandı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 10 Aralık 1948'te kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne ve her 10 Aralık'taki İnsan Hakları Günü'ne atıfta bulunularak etkinlik için 8 Aralık tarihinin seçildiği kaydedilen açıklamada, etkinlikte "İsrail'in işgalinin yol açtığı tüm soykırımların sona ermesinin isteneceği" bildirildi.

Açıklamada, Pasialeku Meydanı'nda yapılacak insan mozaiğinde Filistin bayrağının ve İsrail'in Gazze'deki saldırılarında öldürülen sivillerin acısının resmedileceği belirtildi.

İspanya İç Savaşı'nın sembolik yeri olan Guernica, o dönemde stratejik konuma sahip olmasından dolayı, bölgedeki faşist güçlerin desteklenmesi amacıyla, diktatör General Francisco Franco tarafından yönetilen Milliyetçi Güçler'in talimatıyla 26 Nisan 1937'de Alman ve İtalyan uçakları tarafından bombalanmıştı.

Hava saldırısı Guernica'da geniş çaplı yıkıma ve çok sayıda sivilin ölümüne neden olmuştu.

Ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso da bu saldırının acılarını yansıtmak için 1937'nin Mayıs ve Haziran aylarında o dönem yaşadığı Paris'te "Guernica" tablosunu yapmıştı.

Tablo, şu anda Madrid'deki Reina Sofia Müzesi'nde sergileniyor.


Rusya, Ukrayna’da bir generalin daha öldürüldüğünü duyurdu

Rus Kantemirovskaya Tank Tümeni Komutanı Vladimir Zavadsky, 28 Haziran 2020’de Naro-Fominsk’te yaptığı bir konuşmada (Reuters)
Rus Kantemirovskaya Tank Tümeni Komutanı Vladimir Zavadsky, 28 Haziran 2020’de Naro-Fominsk’te yaptığı bir konuşmada (Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna’da bir generalin daha öldürüldüğünü duyurdu

Rus Kantemirovskaya Tank Tümeni Komutanı Vladimir Zavadsky, 28 Haziran 2020’de Naro-Fominsk’te yaptığı bir konuşmada (Reuters)
Rus Kantemirovskaya Tank Tümeni Komutanı Vladimir Zavadsky, 28 Haziran 2020’de Naro-Fominsk’te yaptığı bir konuşmada (Reuters)

Rus yetkililer, Ukrayna’da bir generalin daha öldürüldüğünü resmi olarak teyit etti.

Şarku’l Avsat’ın DPA’dan aktardığına göre, Rusya’nın güney batısında yer alan Voronej bölgesinin Valisi Alexander Gusev bugün Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Rus Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı 14. Kolordu’nun Komutan Yardımcısı Tümgeneral Vladimir Zavadsky’nin Ukrayna’daki özel askeri operasyon sırasında öldürüldüğünü duyurdu.

Gusev, Zavadsky’nin (45) ölümünü ‘korkunç bir kayıp’ olarak nitelendirdi.

Ukrayna medyası, Zavadsky’nin geçen hafta öldürüldüğünü bildirdi.

Rus kaynaklarına göre, çatışmalarda Zavadsky’nin yanı sıra altı general de hayatını kaybetti.

Ukrayna ise, savaş sırasında en az 12 Rus generalin öldüğünü iddia ediyor.