İngiltere: Ukrayna tehdidi arttıkça Rusya denizaltılarını Kırım'dan çekiyor

Rus Karadeniz Filosu (Arşiv - Twitter)
Rus Karadeniz Filosu (Arşiv - Twitter)
TT

İngiltere: Ukrayna tehdidi arttıkça Rusya denizaltılarını Kırım'dan çekiyor

Rus Karadeniz Filosu (Arşiv - Twitter)
Rus Karadeniz Filosu (Arşiv - Twitter)

İngiliz Ordusu bugün (Salı) Rus Karadeniz Filosunun denizaltılarından bazılarını Kırım'daki Sivastopol limanından Rusya'nın Krasnodar Krayı'nda Karadeniz kıyısında bulunan bir liman kenti olan Novorossiysk'e taşıdığını duyurdu.
İngiliz Savunma Bakanlığı, bu adımın büyük olasılıkla Ukrayna'nın artan uzun menzilli saldırı kabiliyeti karşısında iç güvenlik tehdidi seviyesindeki son değişiklikten kaynaklandığını bildirdi.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, "Son iki ay içinde filonun karargahı ve ana deniz havacılık üssü saldırıya uğradı" ifadeleri kullanıldı.
Ukrayna, Batı'dan uzun menzilli silahlar aldıktan sonra, Ruslara ait önemli hedefleri vurmayı başardı.



Gazze savaşı bölgesel gerginlik riskini artırıyor

Jay Torres
Jay Torres
TT

Gazze savaşı bölgesel gerginlik riskini artırıyor

Jay Torres
Jay Torres

Andrew Tabler

Gazze krizi, bazılarının beklediği gibi Ortadoğu'da geniş çaplı bir bölgesel savaş başlatmadı. Küresel enerji piyasalarına ve ekonomiye de zarar vermedi. Uzatılmış ateşkeslere ve rehine takası anlaşmalarına rağmen savaşın devam etmesi ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneyine kayması Ortadoğu'ya yayılma tehlikesi taşıyor. İsrail, Hamas'ın yeteneklerini yok etme ve kendisi dışında herhangi bir tarafın yöneteceği bir Gazze Şeridi yaratma bahanesiyle Gazze'de Demir Kılıçlar Operasyonu’nu sürdürüyor. Ancak çatışmanın uzun süre devam etmesi durumunda ister bir çatışma ister ABD-İran anlaşmaları yoluyla olsun bölgesel yansımaların ortaya çıkma riski hala mevcut.

Raporlar İran'ın Hamas'a, 7 Ekim saldırısıyla ilgili önceden bilgi sahibi olmamasının, Tahran'ın çatışmaya doğrudan ve kapsamlı bir şekilde müdahale etmeyeceği anlamına geldiğini söylediğini ortaya koydu. Ancak İranlı ajanlar İsrail ve ABD’ye üç farklı bölgesel alanda yanıt verdi:

Birincisi: Hizbullah'ın İsrail-Lübnan sınırında başlattığı ve İsrail’in karşılık verdiği saldırılarla.

Fotoğraf Altı: 23 Kasım'da Güney Lübnan'da bir Hizbullah üyesinin cenazesi sırasında (EPA)
23 Kasım'da Güney Lübnan'da bir Hizbullah üyesinin cenazesi sırasında (EPA)

İkincisi: Yemen'den Husiler tarafından uzun menzilli füzeler ve insansız hava araçları (İHA) fırlatıldı. Bu füze ve İHA’lar İsrail ve ABD tarafından engellendi veya boş alanlarda düşürüldü. Ayrıca, İran'ın İHA’larının Körfez'deki Amerikan uçak gemisi üzerinde ‘gösteri’ yaptığı görüntüler yayınlandı.

Üçüncü yanıt: Belki de en beklenmedik olanı - aynı derecede bilinmeyen siyasi sonuçlarıyla birlikte - İran destekli milislerin Suriye ve Irak'taki ABD askeri üslerine karşı yürüttüğü yatay askeri tırmanıştı. Bu, çok sayıda ABD askeri saldırısına rağmen aylardır devam eden bir tırmanış. Bu tırmanışın tezahürlerinden biri, Biden yönetiminin göreve gelmesinden bu yana ilk kez ABD’nin Irak'taki İranlı milisleri bombalamasıydı.

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısından bu yana, Hizbullah her gün İsrail'e yönelik çok sayıda saldırının sorumluluğunu üstlendi ve bunları genellikle İsrail'in yanıtı takip etti. Bu dinamik, İsrail'in 18 Ekim'de Lübnan sınırından beş kilometre uzaktaki siviller için tahliye emrini vermesine yol açtı; buna Lübnan tarafı da aynı bölgede sınırdan uzaktaki köylerin çoğunu tahliye ederek eşlik etti. 20 Kasım itibarıyla Lübnan tarafında 70'in üzerinde Hizbullah savaşçısı ve 10 Lübnanlı sivil öldürülürken, İsrail tarafında ise 7'si asker olmak üzere 10 İsrailli öldürüldü. Daha sonra Hizbullah’ın ‘elit’ üyelerinin İsrail bombardımanında öldürüldüğü açıklandı.

İran, Hamas'a, 7 Ekim saldırısıyla ilgili önceden bilgi sahibi olmamasının, Tahran'ın çatışmaya doğrudan ve kapsamlı bir şekilde müdahale etmeyeceği anlamına geldiğini bildirdi.”

Ayrıntılı bir analiz, 7 Ekim ile 20 Kasım arasında Hizbullah'ın Lübnan'dan tanksavar silahları, topçu silahları, füzeler veya insansız hava araçlarını kullanarak yaklaşık 200 saldırı düzenlediğini gösteriyor. Bu saldırılardan şu ana kadar en önemlisi, 20 Kasım gecesi Hizbullah'ın İsrail kuvvetlerinin Beranit'teki ‘91'inci Tümen’ karargâhına ‘Burkan’ füzeleri atarak ağır hasara yol açmasıydı. Lübnan'da faaliyet gösteren Filistinli gruplar da İsrail'e daha az ölçüde saldırdı. Aynı dönemde Lübnan'dan yapılan 8 roket saldırısının sorumluluğunu Hamas'a bağlı İzzeddin El Kassam Tugayları üstlendi, saldırılar gün içinde gerçekleştirildi ​​veya açık alanlara düştü, birçoğunu da İsrail ordusu durdurdu. Filistin İslami Cihad Hareketi’ne bağlı ‘Kudüs Tugayları’ iki kez Lübnan'dan İsrail'e sızma girişiminde bulunurken, Cemaat-i İslami’ye bağlı Fecr Kuvvetleri de Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine üç füze saldırısı düzenledi.

2 Aralık'ta güney Lübnan'daki Tayr Harfa kasabasının içinden yükselen dumanlar (AFP)
2 Aralık'ta güney Lübnan'daki Tayr Harfa kasabasının içinden yükselen dumanlar (AFP)

Bu saldırılar Hizbullah ile İsrail'in açıklanmayan angajman kuralları geliştirdiğini gösteriyor. Hizbullah sivilleri hedef almıyor (Hizbullah'ın kameralar ve diğer ‘casusluk cihazları’kuran askerler olduğunu iddia ettiği elektrik santrali çalışanlarına yönelik saldırı hariç). Hizbullah aynı zamanda öncelikli olarak İsrail'in askeri tesislerini hedef alıyor ve çoğunlukla İsrail içindeki beş kilometre derinliğindeki tahliye bölgesinin ötesine saldırı düzenlemekten kaçınıyor.

Öte yandan İsrail, öncelikle Hizbullah’ı hedef alıyor. Bu, Hizbullah’ın saldırılarına bir yanıt. İsrail, yalnızca Hizbullah’ın silah kaynaklarını hedef alıyor, ancak füze rampalarını hedef alan bazı önleyici hava saldırıları da yapıyor. İsrail ayrıca, Hizbullah’ı bu arazinin sağladığı örtüden mahrum etmek amacıyla, ormanlık alanlarda fosfor kullanıyor. 7 Ekim ile 20 Kasım tarihleri ​​arasında İsrail, güney Lübnan'daki hedefleri hedef alan 350 ila 400 hava saldırısı veya topçu saldırısı gerçekleştirdi.

Husiler, 19 Ekim'de el-Ehli Hastanesi'nde meydana gelen bombalı saldırının ardından karşılık vermeye başladı.”

Kızıldeniz saldırıları 

Husiler geçtiğimiz Ekim ayında İsrail'e çok sayıda füze ve insansız hava aracı saldırısı düzenlemiş, Babu’l Mendeb Boğazı'ndaki İsrail gemilerini tehdit etmiş ve saldırı girişiminde bulunmuştu. İsrail ve ABD, Husilerin füze ve insansız hava araçlarını önlemeyi başarmış olsalar da Yemen açıklarında bir Amerikan insansız hava aracını düşürerek, Mısır ve Ürdün'deki bölgeleri istemeden de olsa vurarak bölgede kaos yaratma yeteneklerini ortaya koydular. 

Husiler, 19 Ekim'de el-Ehli Hastanesi'nde meydana gelen bombalamanın neden olduğu patlamanın ardından, ABDgemisi USS Carney tarafından Kızıldeniz üzerinde düşürülen üç seyir füzesi ve çok sayıda insansız hava aracıyla karşılık vermeye başladı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), hedefin İsrail olduğunu öne sürdü. Yanlış giden füzelerden birinin vurulduğu bildirildi.

Daha sonra 27 Ekim'de Mısır'ın Taba ve Nuveyba kentlerine kimliği belirlenemeyen iki drone düştü.

Öte yandan İsrail, Kızıldeniz'den hava tehdidi geldiğini bildirerek Husilerin muhtemelen İsrail'e saldırmak amacıyla insansız hava araçları fırlattığını belirtti. İsrail ordusu, Kızıldeniz üzerinde insansız hava araçlarından birini Nuveyba yakınlarında yakaladı, diğer uçak ise İsrail sınırı yakınındaki Taba'da düştü.

Husilere bağlı Yemenli askerler, 21 Eylül'de Sana'da düzenlenen askeri geçit töreni sırasında balistik bir füzenin etrafında dururken (EPA)
Husilere bağlı Yemenli askerler, 21 Eylül'de Sana'da düzenlenen askeri geçit töreni sırasında balistik bir füzenin etrafında dururken (EPA)

Birkaç gün sonra, 31 Ekim'de Husiler, İsrail'in güneyine balistik ve seyir füzeleri yağmuru yağdırdığını ancak bunların hiçbiri belirtilen hedefe ulaşamadığını iddia etti.

Açık kaynaklardaki istihbarat raporları, bu füzelerden birinin Ürdün'ün el-Mudavara bölgesine düştüğünü gösterdi. Kısa bir süre sonra İsrail ordusu, bir F-35 savaş uçağının bir seyir füzesini önlediğini ve aynı zamanda uzun menzilli füze savunma sisteminin bir balistik füzeyi önlediğini gösteren görüntüleri yayınladı. 5 Kasım'da, Ürdün sınırı yakınında başka bir füzenin düşürüldüğü ve ardından ertesi gün Husilerin İsrail'e yönelik iddia edilen insansız hava aracı saldırısının gerçekleştiği bildirildi; bu, İsrail'in herhangi bir tepki vermesine veya havaalanlarının veya diğer tesislerin kapatılmasına yol açmadı.

Kasım ayının sonunda Tahran, Körfez'deki ABD uçak gemisi ‘Eisenhower’ın İran insansız hava aracı tarafından çekilen ‘gösteri’ fotoğraflarını yayınladı.”

Ancak 8 Kasım'da ABD’li savunma yetkililerinin Husilerin Yemen açıklarında bir Amerikan MQ-9 askeri İHA'sını düşürdüğünü doğrulamasıyla bu yol daha ciddi bir hal aldı.

14 Kasım'da Husiler, Babu’l Mendeb Boğazı'nda İsrail gemilerini alenen tehdit etmiş, bunu Yemen'den fırlatılan bir insansız hava aracıyla saldırı girişimi izlemiş ve Amerikan gemisi Thomas Hudner tarafından durdurulmuştu. Gemi mürettebatının, geminin ve mürettebatının güvenliğini sağlamak için bu drone ile çatışarak onu düşürdüğü, herhangi bir yaralanma veya zarara yol açmadığı belirtildi.

Uçak gemisi Eisenhower'ın ABD Savunma Bakanlığı tarafından 2013 yılında paylaşılan bir fotoğrafı (AFP)
Uçak gemisi Eisenhower'ın ABD Savunma Bakanlığı tarafından 2013 yılında paylaşılan bir fotoğrafı (AFP)

18 Kasım'da Husiler, İsrailli bir milyarderin sahip olduğu Bahamalar bandıralı Galaxy Leader adlı İsrail bağlantılı kargo gemisine el koydu. Türkiye'den gelen bu gemi Hindistan'a giderken Kızıldeniz'den geçiyordu. Bazı haberlere göre gemi, Yemen'in batısında Kızıldeniz'de konuşlu İran keşif botu ‘Behshad’ olduğundan şüphelenilen bir botun yanından geçti.Husiler geminin 25 kişilik mürettebatını rehin aldı ancak gemide İsrailli yoktu. Husiler daha sonra İsrail bandırası taşıyan gemileri ve İsrail şirketlerinin işlettiği veya sahip olduğu gemileri de hedef alacaklarını duyurdu.

Kasım ayının sonunda Tahran, Körfez'deki ABD uçak gemisi ‘Eisenhower’ın İran insansız hava aracı tarafından çekilen ‘gösteri’ fotoğraflarını yayınladı.

Biden yönetimi, 27 Ekim, 8 ve 13 Kasım tarihlerinde Suriye'deki İran milis hedeflerine yönelik saldırılar başlattı ve bunların her birini, ABD Başkanı'nın bunu ABD güçlerini desteklemek için yaptığını belirten bir açıklama izledi.”

Irak ve Suriye

Washington'ı en çok endişelendiren şey, İran destekli milislerin hem Irak hem de Suriye'deki ABD üslerine yönelik saldırılarının seyri oldu. Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü meslektaşlarım, ayrıntılı bir saldırı takibi yaparak, bu milislerin 18 Ekim'den bu yana (7 Ekim saldırılarından hemen sonra) Irak ve Suriye'deki Amerikan ekiplerine yaklaşık 79 ayrı saldırı düzenlediğini gösterdiler. Bu, Suriye'deki ABD üslerine 44 ve Irak'ta 35 saldırı içeriyordu. Milisler, giderek artan bir doğrulukla füze, top ve insansız hava araçları kullandı. ABD Savunma Bakanlığı, 14 Kasım'da 18 Ekim'den bu yana Suriye'deki Amerikan birliklerine 28 saldırı ve Irak'ta 27 saldırı olduğunu duyurdu. (Pentagon, saldırıların özellikle ABD kuvvetlerine karşı yapıldığı kanıtlanmadığı sürece, saldırılara ilişkin açık kaynak raporları dikkate almamaktadır ve saldırı sayıları arasındaki farkın nedeni de budur.)Her halükârda, saldırıların sıklığı, 7 Ekim saldırılarından önceki temel seviyelerin çok üzerinde arttı.

Veri analizi, saldırıların üç bölgeden başlatıldığını gösteriyor. İlki, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Fırat'ın doğusundaki ABDüsleri, Irak’ın batısı (Ayn el-Esed) ve Suriye'nin güneydoğusundaki el-Tenef'e odaklanıyor.

İkinci saldırı ise Kuzey Irak içinden, Fırat'ın doğusundaki ABD üsleri olan Suriye'deki Şeddadi ve Rumeylan ile Kuzey Irak'taki Erbil ve Harir havalimanlarındaki ABD üslerine yapılıyor.

21 Kasım'da Irak'ta Hizbullah Tugayları'ndan bir kişinin cenazesi sırasında (AFP)
21 Kasım'da Irak'ta Hizbullah Tugayları'ndan bir kişinin cenazesi sırasında (AFP)

Üçüncü grup saldırılar, Suriye'deki orta Fırat Nehri Vadisi'nin batı yakasındaki bir dizi İran milis üssünden başlatılıyor; bunlar arasında Amerikan üslerine ve Deyr-i Zor’daki petrol sahalarındaki Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) yönelik kısa menzilli füzeler de bulunuyor. Aynı bölgeden Şeddadi, Rumeylan ve Tel Beyder'e bazı uzun menzilli drone saldırıları da yapılıyor.

Biden yönetimi, 27 Ekim, 8 ve 13 Kasım tarihlerinde Suriye'deki İran milis hedeflerine yönelik saldırılar başlattı ve bunların her birini, ABD Başkanı'nın bunu ABD güçlerini desteklemek için yaptığını belirten bir açıklama izledi. 27 Ekim ve 8 Kasım'da yapılan iki açıklama ABD'nin İran'la gerilimi daha da artırmak istemediğini açıkça ortaya koydu. Ancak 13 Kasım'da yayınlanan açıklamada bu tür sözler yoktu; bu, daha fazla saldırının muhtemelen daha büyük bir tepkiye yol açacağına dair sessiz ama açık bir mesajdı. Bu saldırı, 16 Kasım'da, yani el-Ehli Hastanesi'ndeki patlamadan yaklaşık bir ay sonra, saldırılar yeniden başlamadan önce ABD kuvvetlerine bir barış gecesi yaşattı. Ayrıca 21 Kasım'da ABD ordusunun, Biden yönetiminin yaklaşık üç yıl önce göreve gelmesinden bu yana ilk kez Irak'taki İran milis mevzilerini bombaladığı açıklanmıştı.

Açık kuralların bulunmaması ve Suriye'de faaliyet gösteren yabancı orduların çoğalması, kasıtsız gerginliklere yol açabilecek tehlikeli bir ortam yaratıyor.”

Açık kuralların olmaması

Biden yönetimi bu saldırıları küçümserken, her olay ABD’lilerin can kaybı olasılığını artırıyor ve 2024 ABD başkanlık seçimleri açısından siyasi sonuçları artırıyor. Pentagon 14 Kasım'da ABD Güçleri’nin 27 üyesinin beyin sarsıntısı geçirdiğini, 32'sinin ise ciddi olmayan yaralanmalar yaşadığını söyledi. 59 askerin tamamı aktif göreve geri döndü. Bu da Washington'un şu ana kadar bu saldırılarla etkili bir şekilde ve önemli bir maliyet olmadan başa çıkabildiğini gösteriyor. Ancak her saldırı can kaybıyla sonuçlanacak bir olay riskini artırıyor. Çok sayıda ölümle sonuçlanan herhangi bir saldırı, ABD siyasi yelpazesinin aşırı sağından ve solundan, Washington'un Suriye ve Irak'tan güçlerini çekmesi yönündeki çağrıların artmasına yol açacaktır. Esed rejimi, İran ve Rusya'yı içeren ‘Suriye Üçlü İttifakı’nın ilan edilen hedefi budur. Bu yaz, ittifak, ABD destekli SDG ile yerel Arap aşiretleri arasında bir ayrılık yaratmaya çalışıyordu. Ağustos ve Eylül aylarında, SDG'nin Kürt liderliği ve Deyr-i Zor Askeri Konseyi üzerindeki kontrolü gibi uzun süredir devam eden sorunlar nedeniyle çatışmalar yaşandı.

Genel olarak, Suriye'deki ABD'ye yönelik saldırılar, İran ve müttefikleri için düşük riskli ve yüksek ödüllü bir şekilde devam ediyor. Suriye, askeri rakiplere büyük manevra özgürlüğü sağlıyor ve oyunun kuralları orada daha esnek. Lübnan ve İsrail sınırında ise durum farklı. İki taraf da herhangi bir hatanın daha geniş bir çatışmaya yol açabileceğinden korktuğu için risk almaya isteksiz görünüyor.

Lübnanlı bir vatandaş, İsrail bombardımanına maruz kalan evindeki hasarı inceliyor (Reuters)
Lübnanlı bir vatandaş, İsrail bombardımanına maruz kalan evindeki hasarı inceliyor (Reuters)

Ancak, aynı zamanda, Suriye'de çalışan yabancı orduların yaygınlığı ve açık kuralların olmaması, kasıtsız bir tırmanmaya ve bölgesel bir savaşın patlak vermesine neden olabilecek tehlikeli bir ortam yaratıyor. Bu savaş, özellikle Gazze savaşı uzun süre devam ederse ve İsrail, açıkladığı hedeflerine yaklaşırsa, büyük bir yıkımla birlikte gelecektir. İsrail, İran'ın ‘direniş eksenindeki’ tek Sünni müttefiki Hamas'ı ortadan kaldırmak olan ilan ettiği hedeflerine ulaşmaya yaklaştı.

ABD, Mısır ve Katar'ın sponsorluğunda İsrail ile Hamas arasındaki askeri duraklamalara ve esir değişimi anlaşmalarına rağmen, savaş yeniden başladı. İsrailli yetkililer, savaşın önümüzdeki yıl da aylarca devam edeceği yönündeki söylentilerin ortasında ‘Hamas'ı bitirme’ hedefine bağlılıklarını duyurdu. Bu durum, gerilimin Ortadoğu'daki diğer alanlara sıçramasına ve ABD Güçleri’nin ve İranlı milislerin konuşlandığı bölgelerde ‘angajman kurallarından’uzaklaşmanın kapısını aralıyor.

Şarku’l Avsat tarafından Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.


Gazze Şehri ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde iletişim hizmetleri tamamen kesildi

(AA)
(AA)
TT

Gazze Şehri ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde iletişim hizmetleri tamamen kesildi

(AA)
(AA)

Jawwal'dan yapılan yazılı açıklamada, "Devam eden saldırılar nedeniyle ağın önemli unsurlarının zarar görmesi nedeniyle Gazze şehri ve Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki iletişim hizmetlerinin (sabit ve cep telefonu ile İnternet) tamamen kesildiğini duyurmaktan üzüntü duyuyoruz." ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, Jawwal ekiplerinin hizmetleri yeniden sağlamak için sahada mevcut imkanlar dahilinde çalıştığı kaydedildi.


Haaretz: Mısır ve ABD, Gazze’ye yönelik yardımların artması için İsrail’e baskı yapıyor

İnsani yardım taşıyan kamyonlar, 2 Aralık’ta Refah Sınır Kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne girdi (AFP)
İnsani yardım taşıyan kamyonlar, 2 Aralık’ta Refah Sınır Kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne girdi (AFP)
TT

Haaretz: Mısır ve ABD, Gazze’ye yönelik yardımların artması için İsrail’e baskı yapıyor

İnsani yardım taşıyan kamyonlar, 2 Aralık’ta Refah Sınır Kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne girdi (AFP)
İnsani yardım taşıyan kamyonlar, 2 Aralık’ta Refah Sınır Kapısı üzerinden Gazze Şeridi’ne girdi (AFP)

Mısırlı ve Filistinli kaynaklar, Mısır ve ABD’nin İsrail’e Gazze Şeridi’ne giren yardım miktarının artırılması konusunda baskı yaptığını bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın İsrail merkezli Haaretz gazetesinden aktardığına göre, İsrail hükümetinin Filistin topraklarındaki faaliyetlerinin koordinatörü Gassan Alyan, cumartesi günü Kahire’yi ziyaret etti ve Mısırlı güvenlik yetkilileriyle Gazze’ye insani yardım dağıtımının devam etmesi konusunda görüştü.

Haberde, Alyan’ın Kahire’deki görüşmelerinin, Gazze Şeridi’nin güneyinde devam eden askeri durumla ilgili olduğu bilgisi de verildi.

İsrail Yayın Kurumu’nun bildirdiğine göre, İsrailli bir siyasi yetkili, bugün ülkesinin ABD’den gelen talebe yanıt olarak, Gazze Şeridi’ne daha fazla insani yardım gönderilmesine izin vereceğini söyledi.

Adının gizli kalmasını isteyen yetkili, bu kararın ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in geçtiğimiz perşembe günü İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında alındığını açıkladı.

Yardımların artmasını engelleyen konunun lojistik sıkıntılar olduğunu söyleyen söz konusu yetkili, şu ifadeleri kullandı:

“Daha fazla miktarda yardım girmesi mümkün olur olmaz bunu yapacağız. Yardımın başlatılması, Gazze’deki çatışmaların devam etmesine izin veren uluslararası meşruiyetin kabulünü sürdürmek için gereklidir.”

Filistin Kızılayı, dün Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi’ne giren 100 tırın teslim alındığını açıkladı.

İsrail ile Hamas arasında rehine ve tutuklu takasının yanı sıra insani yardımın Gazze’ye girişine izin veren bir haftalık insani ateşkesin ardından, İsrail’in Gazze’deki yoğun saldırıları geçen cuma günü yeniden başladı.


Hamas ile İsrail arasındaki imaj savaşı

Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)
Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)
TT

Hamas ile İsrail arasındaki imaj savaşı

Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)
Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)

Hamas savaşçılarının 7 Ekim'de İsrail askeri üslerine ve yerleşim yerlerine kasklarındaki kameralarla görüntüleyerek baskın düzenlemesi, hareketin yerli ve yabancı kamuoyunu kazanmak için imaj mücadelesi verme kararlılığına işaret ediyor. İsrail ise hedefleri doğrultusunda hareketi ortadan kaldırmak amacıyla Gazze Şeridi'ne savaş başlatmak üzere söz konusu saldırıda yaşamını yitirenlerin görüntülerinden yararlandı.

İsrail, Hamas saldırısında ölen bin 200 İsraillinin görüntülerini ön plana çıkarıyor. İsrail medyası ise İsrail'in Gazze'ye yaklaşık iki aydır devam eden hava, kara ve deniz saldırıları sonucu öldürülen, üçte birinden fazlası çocuk yaklaşık 16 bin Filistinlinin görüntülerini gizliyor. Hamas'ın Gazze çevresindeki İsrail askeri üslerine ve yerleşimlerine saldırması ve neticede İsrailli sivillerin ölmesinden yararlanan İsrail, Hamas’ı şeytanlaştırmak, bazen DEAŞ’a bazen ise Nazizm'e benzetmek, onu insanlıktan çıkmış göstermek ve hareketi tamamen ortadan kaldırmak için yürüttüğü savaşa uluslararası destek toplamak amacıyla bir medya kampanyası başlattı.

İmaj savaşı

Hamas ise saldırının başlangıcından bu yana Aksa Tufanı operasyonunun ve savaşçılarının İsrail sınırını geçip İsrail ordusunun kamp ve yerleşim yerlerine saldırısını görüntüleyip bunları servis etmek istiyor. Filistinlilerin moralini yükseltmek amacıyla, savaşçılarının Gazze sokaklarında İsrail tanklarıyla karşı karşıya gelmesini, bazen onları sıfırdan patlatmasını belgelemeye çalışıyor. Hareket, Kassam savaşçılarının İsrail ordusu ile silahlı çatışmaları öncesinde, sırasında ve sonrasında kameraya başvurdu.

Hamas savaşın ilk günü itibariyle, hareket yetkilileriyle yapılan medya toplantılarına ek olarak Gazze Şeridi'ndeki savaşın ayrıntılarını gözden geçirme yönünde basındaki haberlerin her gün Gazze'den, Lübnan'ın başkenti Beyrut'tan görünmesini istedi.

İsrail tarafında ise askeri operasyonun ayrıntılarını ve başarılarını gözden geçirmek amacıyla ordu sözcüsü her gün açıklamalarda bulunuyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ve savaş kabinesi üyesi Benny Gantz ise tekrar tekrar basın toplantıları düzenliyor.

Fotoğraf Altı: Savaş mağdurlarının sosyal medyadaki görüntüleri, uluslararası kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağladı. (AFP)
Savaş mağdurlarının sosyal medyadaki görüntüleri, uluslararası kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağladı. (AFP)

Independent Arabia’nın görüştüğü uzmanlar, ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail'in kazandığını belirtiyor. Ancak daha sonra İsrail'in Gazze Şeridi'nde gerçekleştirdiği yüzlerce katliam ve sebep olduğu ciddi boyuttaki yıkım nedeniyle imaj savaşını Filistinlilerin kazandığını vurguluyor.

Yalancılar ve kurbanlar

Arap Amerikan Üniversitesi Yeni Medya Profesörü Şadi Ebu Ayyaş, Saha savaşına eşlik eden medya savaşında imaj unsurunun çok önemli olduğuna inanıyor:

“Her iki taraf da iki türden bir imaj sunmaya çalışıyor: İlki, kendini savunma hakkına sahip olan mağdur imajı, ikincisi ise saha savaşlarında galip imajı. Hamas'ın İsrail'e saldırısının ilk günlerinde İsrail, hareketi DEAŞ’a benzetmeye, Batı kamuoyunun gözünde onu dünyanın en kanlı ününe sahip örgüt ile bağlı hale getirmeye çalıştı. İsrail, Hamas saldırısının etkilerini görmek için Gazze'yi çevreleyen yerleşim birimlerine gazeteciler için ziyaretler düzenledi. Kurban imajını öne çıkarmak için ikinci aşamada hareketi ortadan kaldırma konusunda sahadaki başarılarını göstermeye çalıştı. İsrail, Gazze Şeridi'ndeki yıkım ve katliam görüntülerinin dünya kamuoyuna ulaşması ardından yalnızca bir hafta boyunca dünya kamuoyunun sempatisini kazanmayı başardı, ancak daha sonra bu sempatiyi kaybetti.”

Ancak geleneksel Batı basınının sosyal medyanın varlığı dolayısıyla artık bu imajı kontrol edemediğine dikkat çeken Ebu Ayyaş, sosyal medya sayesinde geleneksel medyanın izleyicilerinin gördüklerini kontrol etme ve kendi anlatımına hizmet eden görseller yayınlama yeteneğini kaybettiğini vurguladı.

Ebu Ayyaş'ın belirttiğine göre bu durum İsrail için sıkıntı teşkil ediyor. Zira aralarında sivillerin ve çocukların da bulunduğu savaş mağdurları fotoğraflarının sosyal medyada yayılması, dünya kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağlıyor.

Hamas'ın İsrailli rehineleri Kızılhaç'a teslim ettiği sırada yayınladığı, iki taraf arasında bir tür samimiyetin ortaya çıktığı görüntülere işaret eden Ayyaş, bunun Filistinlileri ve Hamas hareketini insanlıktan çıkmış göstermeye çalışan İsrail için sorun yarattığını vurguladı. Zira dünya kamuoyunun izlediği görüntüler, İsrail medyasının sunmaya çalıştığı hikayeler ile çelişiyor. Ayyaş, bu hikayelerin gelecekte dünyanın aklında kalacağını belirttiği açıklamasını şöyle sürdürüyor:

Aynı zamanda, “İsrail anlatısı, sosyal medyanın Filistin anlatısı lehine oynadığı rol nedeniyle parçalandı. Filistinlilerin çektiği acılara ilişkin görüntüler, bu görüntülerin yayınlanmasına yönelik kısıtlamaların nispeten bulunmaması sayesinde aktarılmış oldu. Hamas ise Filistinlilerin, Arapların ve Filistin davasının dünya çapındaki destekçilerinin moralini yükseltmeyi başardı” vurgusunda bulundu.

Çelişen anlatılar

Filistin'in İngiltere'deki Misyonu Başkanı Büyükelçi Hüsam Zomlot da Independent Arabia’ya şu değerlendirmelerde bulundu:

“İsrail'in gazetecilerin Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermemesine rağmen (Gazze Şeridi'nde İsrail güçlerine eşlik eden yabancı gazetecilerle sınırlı) Gazze Şeridi'nde kaydedilen korkunç görüntüler dünyanın her yerine yayıldı. Batı medyası Gazze'de olup bitenlerle ilgili gerçeği aktarmada başarısız olurken sıradan Filistinliler ise kişisel kameralarıyla olup biteni dünyaya aktarmaya katkıda bulundu. İsrail'in Filistinlileri birkaç kez öldürmeye yönelik kapsamlı bir planı var. Bunu onları hem gerçekten öldürerek hem de toplu katliam gerçeğini gizleyerek yaptı. Ayrıca onları ya terörist ya da terör destekçisi olarak suçlayarak canlı kalkan olarak kullanıldıklarını iddia etti.”

Fotoğraf Altı: İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den aktarılmasını Hamas'a destek olarak görüyor. Zira bu, halkın orduya verdiği desteğe zarar verebilir. (AFP)
İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den aktarılmasını Hamas'a destek olarak görüyor. Zira bu, halkın orduya verdiği desteğe zarar verebilir. (AFP)

Batı medyasında Filistin anlatısını savunma yönündeki harekete öncülük eden Zomlot sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ancak İsrail, Gazze’deki gazeteciler, genç aktivistler ve resmi Filistin söylemi sayesinde ilk haftadan beri bunu başaramadı. Tüm bunlar İsrail'in planını bozdu. Başta İngiltere, ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere uluslararası kamuoyu, Filistin söylemine daha da yakınlaştı.”

Ancak Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre İsrailli siyasi analist Yoav Ashtern ise İsrail ve tüm kurumlarının Gazze Şeridi'nde ve çevresinde olup bitenlerin görüntülerini ve ayrıntılarını kontrol etmekle meşgul olduğunu söyledi.

Ashtern'in anlattığına göre Hamas hareketi önce Arap kamuoyunu, sonra Batı kamuoyunu önemserken İsrail ise Batı kamuoyunu kazanmak istiyor.

İsrail'in Filistinli tutukluları sakin ve düzenli bir şekilde serbest bırakmaya istekli olduğunu, Hamas'ın ise İsrailli tutukluları teslim ederken kendisini Filistin halkının bir parçası gibi gösteren ve onlara hizmet eden bir davranış sergilediğini de sözlerine ekliyor. 

İsrail’e 7 Ekim'de düzenlenen saldırıda Hamas hareketinin tüm medya yeteneklerini kullandığına dikkat çeken Ashtern açıklamalarını şöyle sonlandırdı:

“Ancak bu, ona karşı bir araca dönüştü. Filistin halkının acısı İsraillilere ulaşmıyor. İsrail medyası, rolünü yerine getiremedi. Bu, kendi açısından bir zayıflık olarak değerlendirildi. Gazze Şeridi'nde yaşananlar tüm dünyaya ulaşıyor, İsraillilere ise ulaşmıyor. İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den transferini Hamas'a destek olarak görüyor. Zira İsrail halkının birliğine ve ordunun Gazze Şeridi'nde yaptıklarına verdiği desteğe zarar verebilir.”

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.


İzzeddin el Kassam Tugayları: Tel Aviv’i füze bombardımanıyla hedef aldık

İsrail ile Hamas arasındaki geçici ateşkesin sona ermesinin ardından, 1 Aralık’ta Gazze Şeridi’nden fırlatılan roketler imha ediliyor (Reuters)
İsrail ile Hamas arasındaki geçici ateşkesin sona ermesinin ardından, 1 Aralık’ta Gazze Şeridi’nden fırlatılan roketler imha ediliyor (Reuters)
TT

İzzeddin el Kassam Tugayları: Tel Aviv’i füze bombardımanıyla hedef aldık

İsrail ile Hamas arasındaki geçici ateşkesin sona ermesinin ardından, 1 Aralık’ta Gazze Şeridi’nden fırlatılan roketler imha ediliyor (Reuters)
İsrail ile Hamas arasındaki geçici ateşkesin sona ermesinin ardından, 1 Aralık’ta Gazze Şeridi’nden fırlatılan roketler imha ediliyor (Reuters)

Hamas hareketinin askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki saldırıları devam ederken, Tel Aviv’i füze bombardımanıyla hedef aldıklarını duyurdu.

İsrail ordusu ise Tel Aviv’de sirenlerin çaldığını bildirdi, ancak daha fazla ayrıntı vermedi.

Ordu ayrıca, İsrail’in kuzeyinde sirenlerin çaldığını da duyurdu.


Mısır Savunma Bakanı: Filistin meselesi çok tehlikeli bir dönemeçle karşı karşıya

İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’a düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’a düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

Mısır Savunma Bakanı: Filistin meselesi çok tehlikeli bir dönemeçle karşı karşıya

İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’a düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’a düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)

Mısır Savunma Bakanı Orgeneral Muhammed Zeki, barışı güvence altına almak için ‘akılcı güce’ sahip olmanın gerektiğini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Alemu’l Arabi haber ajansından aktardığına göre, Zeki, Mısır’ın başkenti Kahire’de düzenlenen Uluslararası Savunma Fuarı EDEX 2023’te yaptığı konuşmada, “Barışın onu koruyacak ve devamını sağlayacak bir güce sahip olması gerekir. Bugün dünyamızda zayıflara yer yoktur ve bu hepimizin şahit olduğu bir gerçektir” dedi.

Mısırlı Bakan, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Es-Sisi’nin huzurunda yaptığı konuşmada, Filistin meselesinin tanık olduğu son derece tehlikeli ve hassas dönemece vurgu yaptı.

Gazze Şeridi’ndeki mevcut gerilimle, ‘Filistin davasının tasfiyesine yol açacak bir gerçekliği dayatmanın’ hedeflendiğini söyledi.

Çatışmalarla dolu bir dünyada güvenliği sağlamak için en son silah sistemlerine sahip olma konusunda çabalamanın gerektiğini vurgulayan Zeki, “Akılcı güce sahip olmanın barışın devamının garantisi olduğuna inanıyoruz. Gücün anahtarlarına sahip olan, barışı da başarabilir” dedi.

4-7 Aralık tarihleri ​​arasında Mısır Uluslararası Fuar Merkezi’nde düzenlenecek olan Uluslararası Savunma Fuarı EDEX 2023’e katılan savunma sanayinde uzmanlaşmış Mısırlı ve uluslararası şirketlerin temsilcileri, gelişmiş ekipman, teknoloji ve güvenlik sistemlerini sergiliyor.

Savunma Bakanı, Uluslararası Savunma Fuarı EDEX 2023’ün, dünyanın tanık olduğu, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı tahrip eden çatışma ile savaşların olduğu bir dönemde düzenlendiğine dikkat çekti.

Zeki, Mısır’ın silah ve savunma sistemleri üreten ülke ve şirketlere, askeri imalatın birçok alanında en son modern teknolojileri ve gelişmiş savunma yeteneklerini sergileme fırsatı sağlamaya istekli olduğunu dile getirdi.

Bakan, EDEX aracılığıyla savunma sistemlerindeki modern teknolojileri ve en son gelişmiş yeteneklerin sergilendiğini belirtti. Ayrıca Mısır’ın dost ve müttefik ülkelerle ortaklık ve işbirliğini derinleştirmek için çalıştığını sözlerine ekledi.


Gazze'deki solcu direniş grubu yetkilisi, "İsrail'in direnişten intikam için halkı hedef aldığını" belirtti

(AA)
(AA)
TT

Gazze'deki solcu direniş grubu yetkilisi, "İsrail'in direnişten intikam için halkı hedef aldığını" belirtti

(AA)
(AA)

Gazze'deki Marksist direniş grubunun yetkililerinden Ebu Zarife, "insani aranın sona ermesinden bu yana İsrail'in Gazze Şeridi'nde uçak, hücumbot ve tanklardan atılan binlerce roketle hedef almadık yerleşim alanı bırakmadığını" belirtti.

Ebu Zarife, "Direniş, doğrudan çatışmalar ya da bombardımanlar yoluyla başarılar elde ettiğinde, işgalciler direnişten intikam almak için sivilleri hedef almaktan başka bir yol bulamıyor. İsrail'in Gazze'ye yönelik barbar savaşında başarı elde edememesi, onu, sivilleri ve mülklerini daha fazla hedef alarak, katliamlar yaparak intikam almaya itiyor." ifadelerini kullandı.

Gazze’nin güneyindeki Filistinlilerin kararlılığının, kuzey kentlerindekilerin kararlılığının bir uzantısı olduğuna işaret eden Ebu Zarife, bunun "işgalcilerin yürüttüğü tehcir planlarını boşa çıkaracağını" vurguladı.

"İşgalcilerin sabahtan bu yana attıkları yoğun fosfor bombalarıyla Gazze kentinin gökyüzünü duman bulutuna çevirdiğini" aktaran Ebu Zarife, bunun "tehcir ve soykırım savaşının ayrılmaz bir parçası" olduğunu ifade etti.

İsrail'in askerleri ve Yahudi yerleşimcilerin ödediği bedelin beklenenden fazla olduğunu belirten Ebu Zarife, bunun da “İsrail'in hesaplarını bozduğunu ve tüm bölgeleri kapsayacak şekilde bombardımanı genişleterek krizi derinleştirdiğini" kaydetti.

Ebu Zarife, "Arap ülkelerinin elinde, siyonist rejimin Filistin halkına yönelik soykırım savaşını durdurması için ABD'ye baskı uygulayacak birden fazla güç faktörü bulunduğuna" dikkati çekti.

Ateşkesin uluslararası toplumun ve uluslararası kuruluşların önceliği olması gerektiğini vurgulayan Ebu Zarife, "bunun ancak katliamları kınama ve sivillerin hayatına saygı gösterilmesi için yapılan çağrıların ötesine geçecek ciddi baskılar ve İsrail'in işlediği savaş suçlarını durdurmaya zorlayacak pratik adımlarla mümkün olacağını" ifade etti.


Gazze'deki hastanede bulunan çürümüş bebeklerle ilgili korkunç detaylar ortaya çıktı

Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarında ölen 15 binden fazla kişinin en az 6 bin 150'si çocuk (Reuters)
Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarında ölen 15 binden fazla kişinin en az 6 bin 150'si çocuk (Reuters)
TT

Gazze'deki hastanede bulunan çürümüş bebeklerle ilgili korkunç detaylar ortaya çıktı

Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarında ölen 15 binden fazla kişinin en az 6 bin 150'si çocuk (Reuters)
Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarında ölen 15 binden fazla kişinin en az 6 bin 150'si çocuk (Reuters)

Gazze'deki ateşkes sürecinde Nasr Çocuk Hastanesi'nin yoğun bakım ünitesinde bulunan çürümüş bebek cesetleriyle ilgili yeni detaylar ortaya çıktı.

Hastane personeliyle konuşan ABD merkezli Washington Post gazetesi, hemşire ve doktorların İsrail ordusundan gelen bombalama uyarılarının ardından bebekleri bırakmak zorunda kaldıklarını yazdı.

Olayın geçen ay Gazze'ye yönelik bombardımanın en yoğun döneminde yaşandığına dikkat çeken gazete, hava saldırıları nedeniyle hastanedeki oksijen tedarikinin kesildiğini ve İsrail tanklarının binayı kuşattığını yazdı.

Olay sırasında İsrail ordusunun doktorları arayıp mesaj atarak hastaneden ayrılmalarını istediği ancak doktorların hastalar olmadan binadan ayrılmayacaklarını ilettiği belirtildi.

Gazete, yoğun bakım ünitesindeki 5 bebeğin oksijene bağlı kalmaları gerektiğini ve hastanede taşınabilir solunum cihazının bulunmadığını aktardı.

Nasr Hastanesi Direktörü Bekir Kaud, Washington Post'a yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun son uyarısında dışarı çıkmalarını ya da bombalanacaklarını söylediğini ve ihtiyaç duyan hastalar için ambulans ayarlanacağı sözü verdiğini öne sürdü.

Sınır Tanımayan Doktorlar'la birlikte çalışan Filistinli hemşireyse başka bir seçenek göremediği için hastaneyi terk etmek zorunda kaldığını aktardı.

Gazetenin ismini paylaşmadığı hemşire, durumu değerlendirdikten sonra bebekler içinde en güçlü ve oksijen desteğinin kesilmesine en uzun süre dayanabilecek gibi görüneni yanına alarak diğer 4 bebeği makinelere bağlı bir şekilde bıraktığını anlattı.

Sonrasında eşi, çocukları ve yanına aldığı bebekle birlikte Gazze'nin güneyine ilerlediklerini söyleyen hemşire, "Kendi çocuklarımı arkamda bırakıyormuş gibi hissettim. Eğer onları yanımıza alabilsek alırdık ama oksijeni kestiğimizde öleceklerdi" ifadelerini kullandı.

Olaydan iki hafta sonra çatışmalara verilen ara sayesinde hastaneye girebilen Gazzeli gazeteci Muhammed Baluşa korkunç manzarayla karşılaşan isim oldu.

Baluşa yoğun bakım ünitesinde, çürümüş, bazı kısımları soluncalar tarafından yenmiş ve sokak köpeklerinin yaraladığı 4 bebek cesediyle karşılaştığını aktardı.

İddialarla ilgili açıklama yapan İsrail ordu sözcüsü Doron Spielman ise olaya şüpheyle yaklaştı. Spielman, "İsrail ordusu yüzünden çürüyen bir bebek yok. Muhtemelen çürüyen herhangi bir bebek de yok" ifadelerini kullandı.

Olayın ardından bir açıklama yapan Gazze Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra, İsrail'in Nasr Çocuk Hastanesi'nde kalan bebekleri sağlık ekiplerinin dışarı çıkarmasına izin vermemesi sonucunda 5 bebeğin yoğun bakım ünitesinde kaderlerine terk edildiğini belirtmişti.

Sözcü Kudra, şunları söylemişti:

İsrail güçleri hastaneyi ilk bastığı andan itibaren bebeklerin yoğun bakım ünitesinden çıkarılmasını reddetti. Biz yaşam destek ünitesinde çocuklar olduğunu bildirdik ancak sağlık personelini ve orada bulunanları zorla dışarı çıkardılar ve 'Biz gerekeni yapacağız' dediler.

Independent Türkçe


Sudan’da sivil muhalifler UNITAMS’ın feshedilmesinden endişeli

Geçen cuma günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), BM’nin Sudan’daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nun (UNITAMS) görev süresini 3 Aralık’tan itibaren sona erdiren 2715 sayılı kararı kabul etti.
Geçen cuma günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), BM’nin Sudan’daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nun (UNITAMS) görev süresini 3 Aralık’tan itibaren sona erdiren 2715 sayılı kararı kabul etti.
TT

Sudan’da sivil muhalifler UNITAMS’ın feshedilmesinden endişeli

Geçen cuma günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), BM’nin Sudan’daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nun (UNITAMS) görev süresini 3 Aralık’tan itibaren sona erdiren 2715 sayılı kararı kabul etti.
Geçen cuma günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), BM’nin Sudan’daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nun (UNITAMS) görev süresini 3 Aralık’tan itibaren sona erdiren 2715 sayılı kararı kabul etti.

Sudan’da Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) lideri ve Devrimci Akımın Halk Hareketi Başkanı Yaser Said Arman, “UNITAMS görevlerinin sona erdirilmesi, insani yardım sağlamak ve sivilleri korumak için BM’ye ihtiyaç duyduğu ve BM kuruluşlarının katılımının gerekli olduğu bir dönemde Sudan’daki savaşı bitirme girişimlerinin çıkarına değil” dedi.

Arman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “BMGK, önünde Sudan’daki sivillerin korunmasıyla ilgili konular bulunurken misyonun görevlerini sonlandıramazdı” diyerek, “Uluslararası toplum, Sudan’daki savaş konusunu, siviller üzerindeki iç ve dış etkilerine terk etmeyecek” şeklinde konuştu.

Arman, Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral İbrahim Cabir başkanlığındaki BM ile İlişkilerle İlgili Ulusal Komitesi’nin benimsediği yöntemin, BM ve dış dünyayla ilişkilerinde izole rejimin kalıntıları yöntemiyle aynı olduğunu dile getirirken, “Sürekli olarak BM ve onun ülkede faaliyet gösteren kuruluşlarını kısıtlamaya çalışıyordu” dedi.

Tanınmış Sudanlı politikacı, UNITAMS'ın faaliyetlerini sona erdirme kararının yansımaları konusunda da uyarırken, “Bu bağlamda konu sonlanmayacak. Son verilmesi çağrısında bulunanlar açısından daha olumsuz sonuçlar doğuracaktır” ifadelerini kullandı. Politikacı ayrıca, “BMGK’daki mevcut bölünmelere rağmen tüm bu önlemler, Sudan devleti için bir tehlike oluşturması dolayısıyla savaşı mümkün olduğu kadar çabuk bitirmeye çalışmak yerine, savaşı tırmandırmaya yönelik. Durum, Sudanlılar arasında ciddi bir çalışma yapılmazsa, savaşa karşı geniş bir cephe örgütlenmezse, krizin her iki tarafının kalıntılarına ve ihlallerine karşı çıkılmazsa çöküşün habercisidir” dedi.

Kasım ortasında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Hartum’dan BM misyonunun görev süresinin derhal sona ermesini talep ederek, Cezayirli diplomat Ramtane Lamamra’yı Sudan’a özel temsilci olarak atamaya karar verdi.

Sudan siyasi güçlerinin önümüzdeki dönemde hedeflemesi gereken hareketlerin öncelikleri ve amaçlarına ilişkin değerlendirmesine ilişkin olarak Arman, “Bu, insani yardımın ulaşması, sivillerin korunması ve uzun vadeli düşmanlıkların sona erdirilmesinin yanı sıra, savaşı durdurmak, ülkede demokrasi ve istikrarı sağlayacak ulusal bir proje inşa etme fırsatı veren yeni bir devlet, yeni bir ordu ve kurumlar inşa etmek için çalışmayı içeriyor” dedi.

UNITAMS’ın görevine son verildiğinin duyurulmasından bu yana bazı taraflar, bunun Sudan’ın BM Tüzüğü’nün Yedinci Bölümü hükümleri kapsamına girip girmediği anlamına gelip gelmediği konusunda sorular soruyor. Söz konusu bölüm, barışın tehdit edilmesi, ihlali ve saldırganlığın ortaya çıkması durumunda alınan önlemlere ilişkin mekanizmaları içeriyor. Arman, “Bu bölümdeki düzenlemelere giriş, savaştaki gelişmelere ve savaşın siviller için ne ölçüde büyük bir zorluk teşkil ettiğine bağlıdır. Bu da uluslararası toplumu büyük ve kapsamlı maliyetler içeren bu yola başvurmaya zorluyor” ifadelerini kullandı. BMGK kararı, UNITAMS faaliyetlerinin derhal durdurulması ve bu sürecin 29 Şubat 2024’e kadar sona erdirilmesi amacıyla işlevlerinin BM kuruluşlarına, programlarına ve fonlarına devredilmesi yönünde bir çağrıyı da içeriyor.


İsrail’in Gazze’deki Şucaiyye ve Zeytun bölgelerine düzenlediği saldırılarda 30’dan fazla kişi öldü

Gazze’deki Zeytun bölgesinin eteklerinde konuşlanmış bir İsrail tankı (DPA)
Gazze’deki Zeytun bölgesinin eteklerinde konuşlanmış bir İsrail tankı (DPA)
TT

İsrail’in Gazze’deki Şucaiyye ve Zeytun bölgelerine düzenlediği saldırılarda 30’dan fazla kişi öldü

Gazze’deki Zeytun bölgesinin eteklerinde konuşlanmış bir İsrail tankı (DPA)
Gazze’deki Zeytun bölgesinin eteklerinde konuşlanmış bir İsrail tankı (DPA)

Filistin resmi haber ajansı WAFA, İsrail’in Gazze’deki Şucaiyye ve Zeytun bölgelerinde bazı evleri hedef alan saldırısında çoğu çocuk 30’dan fazla Filistinlinin öldüğünü duyurdu.

Söz konusu haberde, İsrail’e ait savaş uçaklarının iki bölgede bulunan onlarca evi füzelerle hedef aldığı ve evlerin yerle bir olduğu ifade edildi.

WAFA, savaş uçaklarının ayrıca Tuffah mahallesinde bir grup sivil savunma ekibini hedef aldığını, iki kişinin öldüğünü ve 10 kişinin de yaralandığını bildirdi.

İsrail güçleri, savaş uçakları ve silahlı insansız hava araçlarıyla yürüttüğü yoğun saldırılarıyla Gazze’deki Zeytun mahallesini kuşatıyor.